B sayfasından devam
18-) Fakihiyne Bima atahüm Rabbuhüm* ve vekahüm
Rabbuhüm azâbel cahıym;
Rablerinin
kendilerinde açığa çıkardığı ile keyiflidirler! Rableri (Varlıklarını meydana getiren Esmâ özellikleri), onları Cahîm (cehennem)'in azabından korumuştur. (A. Hulusi)
18 -
Rablerinin kendilerine verdiği ile zevk yab olmaktadırlar, rableri korumuştur
da onları o Cahim azâbından. (Elmalı)
Fakihiyne Bima atahüm Rabbuhüm* ve vekahüm
Rabbuhüm azâbel cahıym rablerinin kendilerine verdiği nimetlerle
sevinip mutlu olacaklar. Ahiziyne..
(Zariyat/16) diye geçiyordu daha önce işlediğimiz bir ayette. Alıp mutlu
olacaklar. Yani rablerinden razı olacaklar. İyi ki Allah’a adanmışız, ömrümüzü
iyi ki Allah’lı geçirmişiz diyecekler. Allah’la girdiğimiz alış verişten karlı
çıktık diyecekler.
Ve rableri onları gözleri
yuvalarından fırlatacak dehşette bir ateşin azabından koruyacak.
19-) Külu veşrebu heniy'en Bima küntüm
ta'melun;
"Yaptığınız
fiillerin sonucu olarak oluşanları afiyetle yeyin, için!" (A. Hulusi)
19 -
Yiyin için, afiyetler olsun çalıştığınız için. (Elmalı)
Külu veşrebu heniy'en Bima küntüm ta'melun
ve onlara diyecek ki rableri; vaktiyle yapmış olduğunuz şeylere karşılık yiyin,
için afiyet olsun. Külu veşrebu heniy'en
Bima küntüm ta'melun yiyin için afiyet olsun diyecek.
20-) Muttekiiyne alâ sururin masfufetin, ve
zevvecnahüm Bi hurin ıyn;
Sıra
sıra dizilmiş koltuklara yaslananlar olarak... Onları (bilinçleri) Hur-i Iyn (her şeyi net, akı ak karayı kara gören özelliğe sahip
bedenler) ile eşleştirdik. (Dişi huri kızı diye yorumlanan bu anlatımlar tümüyle diğer
cennet yaşamı anlatımları gibi bir temsilî, sembolik anlatımdır. {"Meselül cennetilletiy" = CENNETİN TEMSİL (misal -
benzetme) yollu anlatımı} 13.Ra'd: 35 ve
47.Muhammed: 15... {Sahih Hadis: Allâh buyurur
ki; Sâlih kullarım için, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve
hiçbir aklın kavramadığı şeyler hazırladım! Buharî, Müslim ve Tırmızî} A.H.) (A. Hulusi)
20 -
Dayanarak, sıra sıra dizilmiş alâ koltuklara, eş etmişizdir de kendilerine
güzel iri gözlü hurîleri. (Elmalı)
Muttekiiyne alâ sururin masfufe sıra
sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak, yani onlara yaslanın, kaygı etmeyin. Artık
bugün iş günü değil maaş günü. Ömrü işe çevirdiniz Allah’ta ahireti sizin için
maaşa çevirdi. Mesai bitti, şimdi sefa sürün diyecek.
ve zevvecnahüm Bi hurin ıyn bir de
cennette onları kusursuz bakışlı, güzel bakışlı, güzel gözlü. Güzel gözden
kinaye eşine, sırf eşine bakan. Yani gözü dışarıda olmayan. Yani yüzünde göz
izi, gözünde yüz izi olmayan bakışlı eşlerle evlendireceğiz.
Eşlerle diye çevirdim, dişilik ya
da erkeklik, kadınlık ya da erkekliği vurgulamadım. Çünkü kelimenin kendisinde
herhangi birine yaslayacak bir vurgu yok. Kelimenin kendisi her iki anlama
birden geliyor. Hur; 3 kök anlama sahip. 1 – renk anlamına. 2 – Geri dönüş, ki
Kur’an da bu anlamda kullanılır. İnnehu zanne en len yehure. (İnşikak/14)
ayeti. Sanıyor ki bir daha hiç geri dönmeyecek, yani ölmeyecek, Allah’a
kavuşmayacak, hesap vermeyecek. Ahirete inanmayan birinin hali tasvir ediliyor
işte burada o manada kullanılır. 3 – Bir şeyin kendi ekseninde dönmesini ifade
eder. Gözün dönmesi de bu mana da hur ile ifade edilir.
Kelime hem erkek, hem eril, hem
dişil kullanıma sahip Çünkü hem havranın,
hem ahverin çoğulu olabilir. Göze
nispet edildiğinde ki burada göze nispet ediliyor. Terkip olarak Hurun, ‘ıynin
terkibi geldiğinde Hur kelimesi göze nispet edilmiş olur. Göze nispet
edildiğinde kusursuz göz, güzel bakış yani sevap bakış, yani eşler anlamında
gündeme geldiğinde ise gözü dışarıda olmayan, gözü yalnız eşine dönük, Dünya
güzellerini sıralasanız dünyada bir güzel vardır o da eşi. Eşlerin birbirine
bakışı böyle olacak. Yani cennette göz de kusursuz olacak.
Cennette bakınız nikahlayacağız
diyor. Yani aile oraya gidiyor, orada da sürüyor. Dolayısıyla nikahlanmanın özü
aslında cennetten dünyaya esen bir efilti. Demek ki yer yüzünde evlilik olayı
aslında cennettekinin bir kopyası. İnsanlar birbirinin başını didiklesin diye
değil Allah bu müesseseyi, cennette ki o tanımsız hazzı yer yüzünde de
koklasınlar diye vermiş. Orada da devam edeceğini öğreniyoruz nikahlanmanın,
evlenmenin.
Bunun anlamı şu; Cennette evlilik
dediğimiz hadise kusursuz bir mutluluğa dönüşecek Onun için birbirini seviyorsa
eşler, bu sevgide samimi ise Allah yolunda koşarken de çift atlı bir araba gibi
koşmanın gayretini güderler. Hayırda yarışırlar ve aynı akıbete kavuşmak için
koşarlar. Bunu yaparlarsa eğer Allah bu dünyada da, öte alemde de onları
ayırmayacaktır. Ayırmayacağını biraz ilerde gelecek ayet zaten söyleyecek.
Yine benim yaptığım bu yorumu
Kasıratut tarf; cennette ki eşlerin bakışlarının birbirlerine odaklı olduğunu
ifade eden bu ibareyi de teyit eder. Yani gözü dıarda olmayan eşlerden
bahseder. Farklı bir ibare ana bunu destekler. Kur’an da bu terkip 4 yerde
geçer. Hurun iyn. Dördü de ilginçtir ki Mekkidir. Hatta Mekke’nin aynı zaman
diliminde inen surelerde yer elr.
Peki Medine’de yok mu? Bu terkip
Medine de ki inen sureler hin kullanılmaz. Ya ne kullanılır? Bunun yerine azvecün mutatahhıratun terkibi gelir.
tertemiz eşler. Bu terkip ahirette ödül ve cezada cinsiyet ayırımı
yapılmayacağını ifade eden onu aşkın ayet ışığında anlaşılmak zorundadır.
21-) Velleziyne amenû vettebe'athüm
zürriyyetühüm Bi iymanin elhakna Bihim zürriyyetehüm ve ma eletnahüm min
amelihim min şey'* küllümriin Bima kesebe rehiyn;
İman
edenler ve imanlı olarak kendilerine tâbi olan zürriyetleri var ya; onlara
kendilerinden gelenleri de ekledik! Onların kazançlarından hiçbir şeyi de
eksiltmedik... Her kişi yaptığının getirisine bağlıdır! (A. Hulusi)
21 -
Ve İman edenleri ki zürriyetleri de iman ile arkalarından gelmiş,
zürriyetlerini kendilerine ilhak etmişizdir, bununla beraber kendilerine
amellerinden hiç bir şey eksiltmemişizdir, herkes kazancına bağlıdır. (Elmalı)
Velleziyne amenû vettebe'athüm zürriyyetühüm Bi
iymanin kendileri iman eden ve soyları da bu soylu imanı izleyenlere
gelince. Bakın: Bi
hurin ıyn dedi, hemen arkasından ahirette aile ne olacak, yani cennetlik
ailelerin durumu ne olacak sorusunun cevabına geçti, Kur’an da ki en açık cevap
bu ayettir bu konuda. Velleziyne amenû
vettebe'athüm zürriyyetühüm Bi iymanin
elhakna Bihim zürriyyetehüm biz onları soylarıyla bütünleştireceğiz.
Buluşturacağız, birleştireceğiz. ve ma eletnahüm min amelihim min şey' ve kendi
eylemlerinin karşılığından da hiçbir şey eksiltilmeyecek.
Çok ilginç, çok manidar bir
ayetle karşı karşıyayız, müjde bir ayetle. Aile reisleri, anneler, babalar ve
evlatlar için bir müjde bu ayet. Çocuklar ebeveynlerinin iman yolunu
izlerlerse. Tersi de geçerli diyor Ferra. Ebeveynler çocuklarının iman yolunu
izlerlerse. Ama izlediler ve ahirette amellerinden dolayı farklı cennetlere
düştüler. Birisi Firdevs cennetinde yüce cennette, öbürü ise ona göre daha
aşağılarda. Makam aynı değil, ne olacak? Eğer akıbet cennetlik ise iş bitmiyor,
makam aynı değil, kavuşamayacaklar. Hatta bu kapsama eşler de girer. Farklı ise
ne olacak?
Evet, bu soruya verilmiş bir
cevaptır bu ayet. Allah aile bireyleri arasında ki derece farkına bakmaksızın
aşağıdakileri yüce olanın katında buluşturacak ve birleştirecek bu ayet onu
diyor. 26. ayet gelecek anne babanın kaygısının evlatları üzerindeki kaygısının
kabul olmuş bir dua yerine geçeceğini ve bunun illetini açıklıyor. Hikmetini,
sebebini, gerekçesini açıklıyor. Yani aile bireyleri arasında ki imani,
takipten doğan sinerjiyi açıklayan bir ayetle karşı karşıyayız. Eğer evlatlar
baba ve annenin iman yolunu takip ederlerse amelleri baba ve annenin ameline eş
olmasa da, tersi de geçerli baba ve anne evlatlarının iman yolunu takip
ederlerse, amelleri arasında fark olsa da Allah aileyi orada ayırmayacak.
Peki bu; ve
lâ teziru vaziretun vizre uhra. (Zümer/7) hiç kimse hiç kimsenin sorumluluğunu
üstlenmez, ya da herkese kendi kazandığı vardır temel Kur’anî ilkelerle uyuşur
mu? diye sorarsanız işte arkasından gelen ibare bunu söylüyor;
küllümriin Bima kesebe rehiyn ne ki
herkesin akıbeti kendi kazandıklarına bağlıdır. İşte bu ayet. Peki o zaman
herkes kendi kazandıklarıyla yaşayacaktır, herkesin kazandığı kendisinedir
ilkesiyle uyuşur mu sorusuna ayetin son cümlesi cevap veriyor. Yani Allah’ın bu
tasarrufu herkesin kazandığının kendine olduğu ilkesine aykırı
anlaşılmamalıdır. Adeta Allah insanı kendisine borç vermiştir. küllümriin Bima
kesebe rehiyn herkes kendisinin kazandıklarının rehinidir diyor,
rehinesidir. Çok ilginç bir ibare. Önce bunu açıklayalım:
Allah Telâ insan, kendisine borç
verilmiştir demek istiyor. İnsanı vermiştir ve insana zimmetlemiştir. İnsan
buna karşılık rehindir. Kulluğuyla kendini kurtaracaktır. Ailenin
buluşturulması herkesin kendi yaptığının karşılığını göreceği ilkesine aykırı
anlaşılamaz. Bu aslında sadakayı cariye hadisiyle birlikte anlaşılmalıdır. Ne
diyordu Efendimiz;
Herkesin amel defteri kapanır, 3
kişinin ki, kapanmaz. Hayırlı bir evlat bırakanın, hayırlı, faydalı bir ilim
bırakanın, ve sadakayı cariye, yani eğitim kurumu, ibadet kurumu, insanların
istifade ettiği, yararlandığı bir birim bırakanın, bir vakıf, bir köprü, bir
çeşme, bir eser bırakanın, bir kitap bırakanın amel defteri kapanmaz. Yani onun
hesabı açık olur, yaşayan ameldir o. Amel yaşar. Kendisi ölür, eylemi yaşar,
davranışı yaşar. Hayatta ki davranışı, ölen failin hayatta ki fiilidir. Yani
ölmüş gitmiş diyemezsiniz. Ölmüş gitmiş ama fiili yaşıyor, eylemi yaşıyor. İşte
bu.
Düşünün bir evlat bırakmış geriye,
kendinin iman yolu üzerinde evladın yaptığından onun hesabına pay gidiyor ve o
bu paydan dolayı yüksek cennetlere tırmanıyor. Şimdi dolaylı olarak kendisinin
makamı ahirette yükselirken o eylemi yapan ayrı mı kalsın. Değil mi? Yani
kişinin yaptığı evladın yaptığı amelden anne baba istifade ederken, o amelin
sahibi olan evladın aleyhine mi olsun bu durum. Yani evlat dünyada hayırlı amel
işledikçe anne babayla evladın arası da açılıyor ahiretteki makam, derece.
Şimdi böyle mi olsun? Bu doğru
olmaz böyle yorumlanması doğru olmaz. O zaman evladın yolladıkları evladın
aleyhine olmamalı. İşte aslında olması gerekendir bu. Böyle anlarsak doğru
anlamış oluruz.
[Ek bilgi; “Bu cümlenin
zikredilmesi, zürriyetler açısından da önemlidir. Yani zürriyetlerin kurtuluşu
ve atalarının derecelerine yükselişleri, kendilerinin hiç katkıları olmaksızın
sırf babalarının kazançlarıyla değildir. Kendilerinin iman ederek onlara
uymaları ve izlerinden gitmeleri kurtuluşlarının asıl sebebidir. Ataları fiilen
sebep oldukları için evlatlarını cennette yanlarında görmekten mutlu olacaklar,
evlatları da iman ile onlara tâbi oldukları için kendilerini kurtarmış ve
Allah'ın lütuf ve kereminden babaları gibi istifade etmiş olacaklardır.
Demek ki evlatlar kendi fiilleri olmaksızın sırf babalarının ve
dedelerinin yaptıklarıyla kendilerini kurtaramazlar. Ancak imanlı olarak
çalıştıkları takdirde atalarının feyzinden de faydalanarak daha kolay bir
şekilde yükselebilirler.
İşte Allah Teâlâ, müminlerin
evlatlarını atalarına uymak suretiyle yükselmeğe sevk ederken, soy şerefine
güvenerek tembellik etmemeleri için "Herkes kendi kazandığına
bağlıdır." buyurmaktadır. Şu halde bu âyette, "İnsana çalışmasından
başka bir şey yoktur." (Necm, 53/39) âyetinin anlamını ortadan kaldıran
bir mânâ bulunduğunu zannetmek doğru değildir. Bilâkis âyeti, anlamındadır.”
(Elmalılı tefsiri)]
[Ek bilgi-2; “Evlat herhangi bir
derecede olsa iman ve salih kimselere uyması sebebi ile kendini kurtarırsa
elbette cennete onu aşağı mertebelerden yükseltmek, yüksek derecelerde baba ve
dedeyi buluşturmak artık Allah'ın fazlı keremidir. Baba ve dedenin
iyiliklerinin çocuklara yararı dokunabilir. Ama kendi kazançlarından dolayı,
kendilerini cehenneme layık kılmışlarsa, baba ve dede hatırına, onların cennete
konulması hiçbir surette mümkün değildir.
Bununla birlikte bu ayetten şu
da anlaşılır: Aşağı derecede iyi çocukların yukarı derecedeki iyi babalarla
buluşturulması, aslında o çocukların kazancının sonucu değil, babalarının
kazancının sonucudur. Kendi amelleri ile bu nimete layık olanların gönlünü hoş
etmek için çocukları onlarla buluşturulacaklardır.
Bu bakımdan Allah derecelerini
düşürerek onları çocuklarının yanına göndermeyecek, aksine çocuklarından uzak
kalış onların üzülmesine sebep olup onların üzerine Allah'ın nimetinin
tamamlanmasında bir eksiklik kalmasın diye çocuklarının derecesi yükseltilerek
onların yanına gönderilecektir. (Ebu’l Alâ Mevdudi- Tefhimu’l Kur’an)]
22-) Ve emdednahüm Bi fakihetin ve lahmin mimma
yeştehun;
Onlara
temenni ettikleri meyve (marifet türleri) ve etten (özelliklerini
açığa çıkaracakları bedensel özelliklerden)
bol bol verdik. (A. Hulusi)
22 -
Birde onlara bir meyve ve içlerinin çekeceği bir et yetiştirmekteyizdir.
(Elmalı)
Ve emdednahüm Bi fakihetin ve lahmin mimma
yeştehun ve biz onlara meyve ve etin her türünü, canlarının çektiği
her şeyi sunacağız.
23-) Yetenaze'une fiyha ke'sen lâ lağvun fiyha
ve lâ te'siym;
Onda,
sarhoşlatıp ne düşünüp söylediğini bilmez hâle getirmeyen içkiler kapışırlar!
(A. Hulusi)
23 -
Orada bir peymâne çekiştirirler ki ne bir saçmalama vardır onda ne bir günaha
sokma. (Elmalı)
Yetenaze'une fiyha ke'sen lâ lağvun fiyha ve lâ
te'siym orada birbirlerine içeni boş boğaz etmeyen ve günaha
sokmayan dolu kadehler sunacaklar.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
166.
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder