25 Eylül 2013 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. TÛR (18 - 23)(166-C)



B sayfasından devam





18-) Fakihiyne Bima atahüm Rabbuhüm* ve vekahüm Rabbuhüm azâbel cahıym;



Rablerinin kendilerinde açığa çıkardığı ile keyiflidirler! Rableri (Varlıklarını meydana getiren Esmâ özellikleri), onları Cahîm (cehennem)'in azabından korumuştur. (A. Hulusi)



18 - Rablerinin kendilerine verdiği ile zevk yab olmaktadırlar, rableri korumuştur da onları o Cahim azâbından. (Elmalı)





Fakihiyne Bima atahüm Rabbuhüm* ve vekahüm Rabbuhüm azâbel cahıym rablerinin kendilerine verdiği nimetlerle sevinip mutlu olacaklar. Ahiziyne.. (Zariyat/16) diye geçiyordu daha önce işlediğimiz bir ayette. Alıp mutlu olacaklar. Yani rablerinden razı olacaklar. İyi ki Allah’a adanmışız, ömrümüzü iyi ki Allah’lı geçirmişiz diyecekler. Allah’la girdiğimiz alış verişten karlı çıktık diyecekler.



Ve rableri onları gözleri yuvalarından fırlatacak dehşette bir ateşin azabından koruyacak.





19-) Külu veşrebu heniy'en Bima küntüm ta'melun;



"Yaptığınız fiillerin sonucu olarak oluşanları afiyetle yeyin, için!" (A. Hulusi)



19 - Yiyin için, afiyetler olsun çalıştığınız için. (Elmalı)





Külu veşrebu heniy'en Bima küntüm ta'melun ve onlara diyecek ki rableri; vaktiyle yapmış olduğunuz şeylere karşılık yiyin, için afiyet olsun. Külu veşrebu heniy'en Bima küntüm ta'melun yiyin için afiyet olsun diyecek.





20-) Muttekiiyne alâ sururin masfufetin, ve zevvecnahüm Bi hurin ıyn;



Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslananlar olarak... Onları (bilinçleri) Hur-i Iyn (her şeyi net, akı ak karayı kara gören özelliğe sahip bedenler) ile eşleştirdik. (Dişi huri kızı diye yorumlanan bu anlatımlar tümüyle diğer cennet yaşamı anlatımları gibi bir temsilî, sembolik anlatımdır. {"Meselül cennetilletiy" = CENNETİN TEMSİL (misal - benzetme) yollu anlatımı} 13.Ra'd: 35 ve 47.Muhammed: 15... {Sahih Hadis: Allâh buyurur ki; Sâlih kullarım için, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir aklın kavramadığı şeyler hazırladım! Buharî, Müslim ve Tırmızî} A.H.) (A. Hulusi)



20 - Dayanarak, sıra sıra dizilmiş alâ koltuklara, eş etmişizdir de kendilerine güzel iri gözlü hurîleri. (Elmalı)





Muttekiiyne alâ sururin masfufe sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak, yani onlara yaslanın, kaygı etmeyin. Artık bugün iş günü değil maaş günü. Ömrü işe çevirdiniz Allah’ta ahireti sizin için maaşa çevirdi. Mesai bitti, şimdi sefa sürün diyecek.



ve zevvecnahüm Bi hurin ıyn bir de cennette onları kusursuz bakışlı, güzel bakışlı, güzel gözlü. Güzel gözden kinaye eşine, sırf eşine bakan. Yani gözü dışarıda olmayan. Yani yüzünde göz izi, gözünde yüz izi olmayan bakışlı eşlerle evlendireceğiz.



Eşlerle diye çevirdim, dişilik ya da erkeklik, kadınlık ya da erkekliği vurgulamadım. Çünkü kelimenin kendisinde herhangi birine yaslayacak bir vurgu yok. Kelimenin kendisi her iki anlama birden geliyor. Hur; 3 kök anlama sahip. 1 – renk anlamına. 2 – Geri dönüş, ki Kur’an da bu anlamda kullanılır. İnnehu zanne en len yehure. (İnşikak/14) ayeti. Sanıyor ki bir daha hiç geri dönmeyecek, yani ölmeyecek, Allah’a kavuşmayacak, hesap vermeyecek. Ahirete inanmayan birinin hali tasvir ediliyor işte burada o manada kullanılır. 3 – Bir şeyin kendi ekseninde dönmesini ifade eder. Gözün dönmesi de bu mana da hur ile ifade edilir.



Kelime hem erkek, hem eril, hem dişil kullanıma sahip Çünkü hem havranın, hem ahverin çoğulu olabilir. Göze nispet edildiğinde ki burada göze nispet ediliyor. Terkip olarak Hurun, ‘ıynin terkibi geldiğinde Hur kelimesi göze nispet edilmiş olur. Göze nispet edildiğinde kusursuz göz, güzel bakış yani sevap bakış, yani eşler anlamında gündeme geldiğinde ise gözü dışarıda olmayan, gözü yalnız eşine dönük, Dünya güzellerini sıralasanız dünyada bir güzel vardır o da eşi. Eşlerin birbirine bakışı böyle olacak. Yani cennette göz de kusursuz olacak.



Cennette bakınız nikahlayacağız diyor. Yani aile oraya gidiyor, orada da sürüyor. Dolayısıyla nikahlanmanın özü aslında cennetten dünyaya esen bir efilti. Demek ki yer yüzünde evlilik olayı aslında cennettekinin bir kopyası. İnsanlar birbirinin başını didiklesin diye değil Allah bu müesseseyi, cennette ki o tanımsız hazzı yer yüzünde de koklasınlar diye vermiş. Orada da devam edeceğini öğreniyoruz nikahlanmanın, evlenmenin.



Bunun anlamı şu; Cennette evlilik dediğimiz hadise kusursuz bir mutluluğa dönüşecek Onun için birbirini seviyorsa eşler, bu sevgide samimi ise Allah yolunda koşarken de çift atlı bir araba gibi koşmanın gayretini güderler. Hayırda yarışırlar ve aynı akıbete kavuşmak için koşarlar. Bunu yaparlarsa eğer Allah bu dünyada da, öte alemde de onları ayırmayacaktır. Ayırmayacağını biraz ilerde gelecek ayet zaten söyleyecek.



Yine benim yaptığım bu yorumu Kasıratut tarf; cennette ki eşlerin bakışlarının birbirlerine odaklı olduğunu ifade eden bu ibareyi de teyit eder. Yani gözü dıarda olmayan eşlerden bahseder. Farklı bir ibare ana bunu destekler. Kur’an da bu terkip 4 yerde geçer. Hurun iyn. Dördü de ilginçtir ki Mekkidir. Hatta Mekke’nin aynı zaman diliminde inen surelerde yer elr.



Peki Medine’de yok mu? Bu terkip Medine de ki inen sureler hin kullanılmaz. Ya ne kullanılır? Bunun yerine azvecün mutatahhıratun terkibi gelir. tertemiz eşler. Bu terkip ahirette ödül ve cezada cinsiyet ayırımı yapılmayacağını ifade eden onu aşkın ayet ışığında anlaşılmak zorundadır.





21-) Velleziyne amenû vettebe'athüm zürriyyetühüm Bi iymanin elhakna Bihim zürriyyetehüm ve ma eletnahüm min amelihim min şey'* küllümriin Bima kesebe rehiyn;



İman edenler ve imanlı olarak kendilerine tâbi olan zürriyetleri var ya; onlara kendilerinden gelenleri de ekledik! Onların kazançlarından hiçbir şeyi de eksiltmedik... Her kişi yaptığının getirisine bağlıdır! (A. Hulusi)



21 - Ve İman edenleri ki zürriyetleri de iman ile arkalarından gelmiş, zürriyetlerini kendilerine ilhak etmişizdir, bununla beraber kendilerine amellerinden hiç bir şey eksiltmemişizdir, herkes kazancına bağlıdır. (Elmalı)





Velleziyne amenû vettebe'athüm zürriyyetühüm Bi iymanin kendileri iman eden ve soyları da bu soylu imanı izleyenlere gelince. Bakın: Bi hurin ıyn dedi, hemen arkasından ahirette aile ne olacak, yani cennetlik ailelerin durumu ne olacak sorusunun cevabına geçti, Kur’an da ki en açık cevap bu ayettir bu konuda. Velleziyne amenû vettebe'athüm zürriyyetühüm Bi iymanin



elhakna Bihim zürriyyetehüm biz onları soylarıyla bütünleştireceğiz. Buluşturacağız, birleştireceğiz. ve ma eletnahüm min amelihim min şey' ve kendi eylemlerinin karşılığından da hiçbir şey eksiltilmeyecek.



Çok ilginç, çok manidar bir ayetle karşı karşıyayız, müjde bir ayetle. Aile reisleri, anneler, babalar ve evlatlar için bir müjde bu ayet. Çocuklar ebeveynlerinin iman yolunu izlerlerse. Tersi de geçerli diyor Ferra. Ebeveynler çocuklarının iman yolunu izlerlerse. Ama izlediler ve ahirette amellerinden dolayı farklı cennetlere düştüler. Birisi Firdevs cennetinde yüce cennette, öbürü ise ona göre daha aşağılarda. Makam aynı değil, ne olacak? Eğer akıbet cennetlik ise iş bitmiyor, makam aynı değil, kavuşamayacaklar. Hatta bu kapsama eşler de girer. Farklı ise ne olacak?



Evet, bu soruya verilmiş bir cevaptır bu ayet. Allah aile bireyleri arasında ki derece farkına bakmaksızın aşağıdakileri yüce olanın katında buluşturacak ve birleştirecek bu ayet onu diyor. 26. ayet gelecek anne babanın kaygısının evlatları üzerindeki kaygısının kabul olmuş bir dua yerine geçeceğini ve bunun illetini açıklıyor. Hikmetini, sebebini, gerekçesini açıklıyor. Yani aile bireyleri arasında ki imani, takipten doğan sinerjiyi açıklayan bir ayetle karşı karşıyayız. Eğer evlatlar baba ve annenin iman yolunu takip ederlerse amelleri baba ve annenin ameline eş olmasa da, tersi de geçerli baba ve anne evlatlarının iman yolunu takip ederlerse, amelleri arasında fark olsa da Allah aileyi orada ayırmayacak.



Peki bu; ve lâ teziru vaziretun vizre uhra. (Zümer/7) hiç kimse hiç kimsenin sorumluluğunu üstlenmez, ya da herkese kendi kazandığı vardır temel Kur’anî ilkelerle uyuşur mu? diye sorarsanız işte arkasından gelen ibare bunu söylüyor;



küllümriin Bima kesebe rehiyn ne ki herkesin akıbeti kendi kazandıklarına bağlıdır. İşte bu ayet. Peki o zaman herkes kendi kazandıklarıyla yaşayacaktır, herkesin kazandığı kendisinedir ilkesiyle uyuşur mu sorusuna ayetin son cümlesi cevap veriyor. Yani Allah’ın bu tasarrufu herkesin kazandığının kendine olduğu ilkesine aykırı anlaşılmamalıdır. Adeta Allah insanı kendisine borç vermiştir. küllümriin Bima kesebe rehiyn herkes kendisinin kazandıklarının rehinidir diyor, rehinesidir. Çok ilginç bir ibare. Önce bunu açıklayalım:



Allah Telâ insan, kendisine borç verilmiştir demek istiyor. İnsanı vermiştir ve insana zimmetlemiştir. İnsan buna karşılık rehindir. Kulluğuyla kendini kurtaracaktır. Ailenin buluşturulması herkesin kendi yaptığının karşılığını göreceği ilkesine aykırı anlaşılamaz. Bu aslında sadakayı cariye hadisiyle birlikte anlaşılmalıdır. Ne diyordu Efendimiz;



Herkesin amel defteri kapanır, 3 kişinin ki, kapanmaz. Hayırlı bir evlat bırakanın, hayırlı, faydalı bir ilim bırakanın, ve sadakayı cariye, yani eğitim kurumu, ibadet kurumu, insanların istifade ettiği, yararlandığı bir birim bırakanın, bir vakıf, bir köprü, bir çeşme, bir eser bırakanın, bir kitap bırakanın amel defteri kapanmaz. Yani onun hesabı açık olur, yaşayan ameldir o. Amel yaşar. Kendisi ölür, eylemi yaşar, davranışı yaşar. Hayatta ki davranışı, ölen failin hayatta ki fiilidir. Yani ölmüş gitmiş diyemezsiniz. Ölmüş gitmiş ama fiili yaşıyor, eylemi yaşıyor. İşte bu.



Düşünün bir evlat bırakmış geriye, kendinin iman yolu üzerinde evladın yaptığından onun hesabına pay gidiyor ve o bu paydan dolayı yüksek cennetlere tırmanıyor. Şimdi dolaylı olarak kendisinin makamı ahirette yükselirken o eylemi yapan ayrı mı kalsın. Değil mi? Yani kişinin yaptığı evladın yaptığı amelden anne baba istifade ederken, o amelin sahibi olan evladın aleyhine mi olsun bu durum. Yani evlat dünyada hayırlı amel işledikçe anne babayla evladın arası da açılıyor ahiretteki makam, derece.



Şimdi böyle mi olsun? Bu doğru olmaz böyle yorumlanması doğru olmaz. O zaman evladın yolladıkları evladın aleyhine olmamalı. İşte aslında olması gerekendir bu. Böyle anlarsak doğru anlamış oluruz.



[Ek bilgi; “Bu cümlenin zikredilmesi, zürriyetler açısından da önemlidir. Yani zürriyetlerin kurtuluşu ve atalarının derecelerine yükselişleri, kendilerinin hiç katkıları olmaksızın sırf babalarının kazançlarıyla değildir. Kendilerinin iman ederek onlara uymaları ve izlerinden gitmeleri kurtuluşlarının asıl sebebidir. Ataları fiilen sebep oldukları için evlatlarını cennette yanlarında görmekten mutlu olacaklar, evlatları da iman ile onlara tâbi oldukları için kendilerini kurtarmış ve Allah'ın lütuf ve kereminden babaları gibi istifade etmiş olacaklardır.

Demek ki evlatlar kendi fiilleri olmaksızın sırf babalarının ve dedelerinin yaptıklarıyla kendilerini kurtaramazlar. Ancak imanlı olarak çalıştıkları takdirde atalarının feyzinden de faydalanarak daha kolay bir şekilde yükselebilirler.

İşte Allah Teâlâ, müminlerin evlatlarını atalarına uymak suretiyle yükselmeğe sevk ederken, soy şerefine güvenerek tembellik etmemeleri için "Herkes kendi kazandığına bağlıdır." buyurmaktadır. Şu halde bu âyette, "İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur." (Necm, 53/39) âyetinin anlamını ortadan kaldıran bir mânâ bulunduğunu zannetmek doğru değildir. Bilâkis âyeti, anlamındadır.” (Elmalılı tefsiri)]



[Ek bilgi-2; “Evlat herhangi bir derecede olsa iman ve salih kimselere uyması sebebi ile kendini kurtarırsa elbette cennete onu aşağı mertebelerden yükseltmek, yüksek derecelerde baba ve dedeyi buluşturmak artık Allah'ın fazlı keremidir. Baba ve dedenin iyiliklerinin çocuklara yararı dokunabilir. Ama kendi kazançlarından dolayı, kendilerini cehenneme layık kılmışlarsa, baba ve dede hatırına, onların cennete konulması hiçbir surette mümkün değildir.

Bununla birlikte bu ayetten şu da anlaşılır: Aşağı derecede iyi çocukların yukarı derecedeki iyi babalarla buluşturulması, aslında o çocukların kazancının sonucu değil, babalarının kazancının sonucudur. Kendi amelleri ile bu nimete layık olanların gönlünü hoş etmek için çocukları onlarla buluşturulacaklardır.

Bu bakımdan Allah derecelerini düşürerek onları çocuklarının yanına göndermeyecek, aksine çocuklarından uzak kalış onların üzülmesine sebep olup onların üzerine Allah'ın nimetinin tamamlanmasında bir eksiklik kalmasın diye çocuklarının derecesi yükseltilerek onların yanına gönderilecektir. (Ebu’l Alâ Mevdudi- Tefhimu’l Kur’an)]





22-) Ve emdednahüm Bi fakihetin ve lahmin mimma yeştehun;



Onlara temenni ettikleri meyve (marifet türleri) ve etten (özelliklerini açığa çıkaracakları bedensel özelliklerden) bol bol verdik. (A. Hulusi)



22 - Birde onlara bir meyve ve içlerinin çekeceği bir et yetiştirmekteyizdir. (Elmalı)





Ve emdednahüm Bi fakihetin ve lahmin mimma yeştehun ve biz onlara meyve ve etin her türünü, canlarının çektiği her şeyi sunacağız.





23-) Yetenaze'une fiyha ke'sen lâ lağvun fiyha ve lâ te'siym;



Onda, sarhoşlatıp ne düşünüp söylediğini bilmez hâle getirmeyen içkiler kapışırlar! (A. Hulusi)



23 - Orada bir peymâne çekiştirirler ki ne bir saçmalama vardır onda ne bir günaha sokma. (Elmalı)





Yetenaze'une fiyha ke'sen lâ lağvun fiyha ve lâ te'siym orada birbirlerine içeni boş boğaz etmeyen ve günaha sokmayan dolu kadehler sunacaklar.



Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
       166. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder