27 Eylül 2013 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. TÛR (40 - 49)(166-E)



D sayfasından devam

40-) Em tes'eluhüm ecren fehüm min mağremin müskalun;

Yoksa onlardan bir karşılık istiyorsun da, (bu yüzden) ağır bir borç yükü altına mı girmişler? (A. Hulusi)

40 - Yoksa kendilerinden bir ücret istiyorsun da cereme vermekten ezilmekteler mi? (Elmalı)


Em tes'eluhüm ecren fehüm min mağremin müskalun yoksa onlar senin kendilerini ağır bir yükümlülük altına sokacak bir bedel ödetmenden mi korkuyorlar, çekiniyorlar. Yani senin kendilerine ağır bir bedel ödeteceğinden mi çekiniyorlar. Çok ilginç, gerçekten tarihsel karşılığı olan bir ayet bu. Ne tarihseli, aynı zamanda bire bir bugün de yaşanan bir ayet tüm ayetler gibi.

Yine çelişki tabii ki, yine bir çelişkiyi ortaya seriyor Kur’an. Hem Allah’ın hazinelerinin sahibi gibi böbürleneceksiniz, hem de yeni davetin konforlarınızı bozacağından korkup davetçiyi kovalayacaksınız. Evet, kendilerini tehlikeye sokacağından korkuyorlardı. Nütref idiler onlar, refah içinde şımarmış kimselerdi. Onun için istikrara oynuyorlardı. Kendi içinde bulundukları küfür durumunun adını istikrar koymuşlardı. Aman istikrar bozulmasın diyorlardı ve Resulallah’a saldırırken de istikrar bozucu insan olarak saldırıyorlardı.

Neydi istikrar? Küfür istikrarı. Neydi istikrar? Haram istikrarı. Neydi istikrar? Zulüm istikrarı. Neydi istikrar? Onun bunun malını çalma ve çırpma istikrarı. Yani halksız kazanma ve bu kazançla böbürlenip başkaları üzerinde tahakküm oluşturma istikrarı. Onlar günahın istikrarını istediler. Haramın istikrarını istediler. Allah Resulü ise günahın, haramın ve küfrün istikrarını ve istikbarını bozmak için gönderildi.

Bugün de aynı baksanıza. Hakikatin istikrar adını koydukları çıkarlarını bozacağını düşünenler hakikate karşı al görmüş boğa gibi nasıl saldırırlar. Hiçbir fark yok mantıkta.


41-) Em 'ındehümül ğaybu fehüm yektubun;

Yoksa gayb onların indînde de, (ne olacağını) onlar mı yazıyorlar? (A. Hulusi)

41 - Yoksa gayb onların yanında da onlar mı yazıyorlar? (Elmalı)


Em 'ındehümül ğaybu fehüm yektubun ne yani idraki aşan hakikatlere vakıflar da onu kendileri mi kayıt altına alıyorlar. Kaderi, ölçüyü kendileri mi koyuyorlar, belirliyorlar şeklinde de anlayabiliriz.


42-) Em yuriydune keyda* felleziyne keferu hümül mekiydun;

Yoksa tuzak kurmak mı diliyorlar? O hakikat bilgisini inkâr edenler tuzağa düşenlerin ta kendileridir! (A. Hulusi)

42 - Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? fakat o küfredenler kendileri o tuzağa düşeceklerdir. (Elmalı)


Em yuriydune keyda onlar bir tuzak tasarlıyor olmasınlar sakın felleziyne keferu hümül mekiydun işte bu, Bakın ne diyor; Fakat kurdukları tuzağa düşecek olan yine o kafirlerin ta kendileridir. Ava gidiyorlar diyor zımnen, fakat avlanacaklar. Hakikati avlamaya giden herkes gibi, her yalan gibi onlar da avlanacaklar. Tarihte hakikati avlamak için yola çıkmış hiçbir yalan avlanmaktan kurtulamamıştır. Hakikate tuzak kuran mutlaka tuzağı kendisine döner.


43-) Em lehüm ilâhun ğayrullah* subhanAllâhi amma yüşrikûn;

Yoksa onların Allâh'ın gayrı tanrıları mı var? Subhan'dır Allâh, ortak koştuklarından! (A. Hulusi)

43 - Yoksa onların Allah dan başka bir ilâhları mı var? Allah onların koştukları şirklerden münezzehtir. (Elmalı)


Em lehüm ilâhun ğayrullah en nihayet, 15 tane “em” edatı var şu yarım sayfa da 15. si geldi. Onun için ben 15. “em” i ya yoksa diye çevirmedim, en nihayet diye çevirdim. En nihayet onların Allah’tan başka bir ilahı mı var. subhanAllâhi amma yüşrikûn sübhanAllah, aynen böyle de diyebiliriz. Ama açalım; Allah onların şirk koştukları her şeyden aşkın ve yücedir. Ne münasebet, zımnen böyle de anlaşılabilir. Ne münasebet, Allah onların şirklerinden berîdir.


44-) Ve in yerav kisfen mines Semai sakıtan yekulu sehabün merkum;

Eğer semâdan düşen bir parça görseler: "Üst üste yığılmış bulutlar" derler. (A. Hulusi)

44 - Hem onlar Semadan bir kıt'ayı düşerken görseler, teraküm etmiş bir bulut diyecekler. (Elmalı)


Ve in yerav kisfen mines Semai sakıtan yekulu sehabün merkum imdi eğer onlar gökten bir parçanın düştüğünü görseler, o bir bulut yığınından ibarettir derlerdi. İlginç, buna benzer bir olay hatırlıyor muyuz? Hatırlıyoruz, Ad kavminden hatırlıyoruz. Hani Ad kavmi anlatılırken Ahkaf suresinde, yanılmıyorsam 24. ayet olarak hatırlıyorum; Bela bulutunu gelirken görüyorlar Ad kavmi. Helaki hak etmiş bu azgın kavim. Çölde büyük bir medeniyet kurmuş bir kavim bu. İrem bağlarının sahipleri olduğu söylenir.

hazâ 'âridun mümtıruna” (Ahkaf/24) diyorlar ayetin bize haber verdiğine göre. Bu bize su getiren, yağmur getiren mübarek bir bulut. Tuzak kuran, ava giden avlanır ya, belayı yağmur gibi görmek, tıpkı bu günahkarın günahı lezzet ve zevk olarak görmesine benzemez mi? Aslında önü benzeyenin sonu da benziyor. Bela bulutunu yağmur gibi görmek. Belki bela bulutu için dua etmek, sevinmek, belasına sevinmek. İlginç bir şey, belasını istemek. Bütün zımni anlamlar içinde bu.


45-) Fezerhüm hattâ yulaku yevmehümülleziy fiyhi yus'akun;

Bırak onları, dehşeti yaşayacakları (ölüm) günlerine kavuşuncaya kadar! (A. Hulusi)

45 - O halde bırak onları ta o çarpılacakları günlerine kadar. (Elmalı)


Fezerhüm hattâ yulaku yevmehümülleziy fiyhi yus'akun artık onları dehşetten kendilerini kaybedecekleri günle karşılaşıncaya kadar kendi hallerine bırak.

Fezerhüm; Nerede bu ibareyi gördünüzse, sen kendi gündemini takip et. Düşmanın senin gündemini belirlemesin. Gündemini onlar belirlemesin. İşine bak anlamlarını zımnen göreceğiz ve anlayacağız. Tabii bu aynı zamanda hepimize, tüm muhataplara. İşinize bakın, düşmanınız sizin gündeminiz olmasın, gündeminizi belirlemesin. Siz belirlediğiniz gündemi her türlü ayartmaya rağmen takip edin. Zımni anlamı böyledir, böyle anlayacağız.


46-) Yevme lâ yuğniy anhüm keydühüm şey'en ve lâ hüm yunsarun;

O gün ne tuzakları onlardan bir şey defeder ve ne de onlara yardım eden olur! (A. Hulusi)

46 - O gün ki hiç bir tedbirlerinin kendilerine zerrece faydası olmayacaktır ve hiç bir suretle kurtarılmayacaklardır. (Elmalı)


Yevme lâ yuğniy anhüm keydühüm şey'e o gün tuzakları kendilerine hiçbir yarar sağlamayacak. Tuzakları, Aslında en büyük tuzağı insanın zihni kendisine kurar. İnsanın zihninin kendisine kurduğu tuzaksa, insan için kurulmuş en dehşet tuzaktır.Kendi kurduğu tuzağa kişi, başkalarının kurduğu tuzaktan daha beter düşer. Çünkü kendi zihni kendisine tuzak kurarsa, başkalarının kurduğu tuzak gibi onu anlaması çok zor olur. Dışardan bakınca tuzağı anlayabilir. Fakat içerde ki tuzağı göremeyebilir. Onun için zihnimizin bize kuracağı ve kurduğu tuzaklardan Allah’a sığınacağız. Çünkü insan zihni kendi sahibine tuzak kurarsa, onu ona süsler, süslü gösterir. vezeyyenehu diyordu ya, tezyin eder onu, süslü gösterir.

Şeytanın işlerinden biridir bu. İnsana amelini, kötülüğünü süslü göstermek. Tıpkı zehiri kristal kadehle sunmak gibi bir şey. Tıpkı kalpazanlığı yapanların yaptıkları sahtekarlığı gizlemek için en ideal yalan uydurmaları, baskı kullanmaları, kağıt kullanmaları, mürekkep kullanmaları gibi değil mi? Kalpazanlık ne kadar rafine yapılırsa muhatap aldanmaya o kadar yatkın olur.

ve lâ hüm yunsarun ve kendilerine asla yardım ulaşmayacak.


47-) Ve inne lilleziyne zalemu azâben dune zâlike ve lakinne ekserehüm lâ ya'lemun;

Muhakkak ki o zâlim olanlara oradakinden önce de bir azap vardır! Ne var ki onların çoğunluğu bilmezler. (A. Hulusi)

47 - O zulmedenlere ondan beride de bir azâb vardır velâkin pek çokları bilmezler. (Elmalı)


Ve inne lilleziyne zalemu azâben dune zâlike ve lakinne ekserehüm lâ ya'lemun be elbet kendilerine yazık edenleri bu ahiret azabından daha yakın, ya da dun, daha aşağı derecede bir dünya azabına mahkum olmuşlardır. Fakat, ve lakinne ekserehüm lâ ya’lemun onların çoğu bunu kavrayamamaktadırlar.

Çok ilginç, gerçekten üzerinde fazla durulmaya değer bir ayet. Daha yakın daha aşağı bir azap. Dünya da her inkarın, her günahın sahibine ödettiği mutlaka bir bedel vardır. Yani inkar bedeli sadece ahirette ödetmeyecek, dünyada da ödetecek sahibine. En azından nedir bu? İnkarın dünyada sahibine ödettiği bedel, Allah’tan mahrum bir hayat yaşamak. Maneviyattan mahrum bir hayat yaşamak. Manevi lezzetlerden mahrum bir hayat yaşamak. Düşünsenize, ömür boyu bir mü’minin aldığı lezzeti alamayacak. Onun içinde o lezzeti günahların içinde arayacak. Düşünsenize sizin oruç tutarken aldığınız o derin hazzı bir ömür yaşayamayacak. Sizin iman etmekten aldığınız o hazzı yaşayamayacak. Onun da başına bela gelecek, sizin de. Fakat siz bela gelince Allah’a yaklaşacaksınız, o daha da uzaklaşacak. Ve sizin üzülürken dahi, içten içe bir neş’eyi yaşamanızı anlayamayacak. Kazandığınızın bir kısmını Allah yoluna vereceksiniz, o buna şaşıracak, fakat siz de ona şaşıracaksınız. Nasıl beceriyorsun diye. Ve siz onun size şaşırmasına şaşıracaksınız. İşte böyle.


48-) Vasbir lihükmi Rabbike feinneke Bi a'yunina ve sebbıh Bi Hamdi Rabbike hıyne tekum;

Rabbinin hükmüne sabret! Muhakkak ki sen gözetimimizlesin! (Gece) kalktığında Rabbinin Hamdi olarak tespih et. (A. Hulusi)

48 - Hem rabbinin hükmüne sabret çünkü sen bizim nezaretimiz altındasın, kalktığın sırada rabbine hamd ile tesbih eyle, geceden de. (Elmalı)


Vasbir lihükmi Rabbik imdi rabbinin hükmünü sabırla bekle, dirençle bekle, sonuna kadar bekle, acele etme. feinneke Bi a'yunina unutma ki sen bizim gözetimimiz, gözlemimiz altındasın. Çok güzel..! Bizim göz altımızda değilsin, gözetimimiz altındasın. Yani seni göz altına almadık, gözetimimiz altına aldık, seni gözetiyoruz. Olan biten her şey kontrolümüz altındadır anlamına geliyor. Tablonun tümünü görüyoruz, sen görmüyorsun ey peygamber. Ama Allah olarak ben görüyorum. Onun için parçada kötü görünen bütünde güzel durur. Parçada kötü gördüğüne aldırma. Bütün içinde güzel olduğuna kuşkun olmasın. Allah’a havale et. Unutma tablonun bütününü gören yegane varlık Allah’tır. Ona güven, gerisini merak etme.

ve sebbıh Bi Hamdi Rabbike hıyne tekum kalktığın zaman rabbinin yüceliğini hamd ile an.


49-) Ve minelleyli fesebbıhHU ve idbaren nücum;

Gecenin bir kısmında ve yıldızlar kaybolurken de (Rabbinin Hamdi olarak) O'nu tespih et!(A. Hulusi)

49 - Tesbih et ona hem de nücümün idbarı sıra.(Elmalı)


Ve minelleyli bir de geceleyin an fesebbıhHU ve idbaren nücum ve büyün yıldızların çekildiği vakit onun yüceliğini dillendir.

Muhammedi davetin şafağının yaklaştığını söyleyen ayet bu. Gecenin sonuna geliyoruz ey mü’minler, şafak sökecek hazırlanın, hazırlık yapın. Ne yapın? Geceyi diriltin, geceyi bir direnç olarak görün, geceyi değerlendirin. Neden? Uykusunu denetleyemeyen, yarın kucağına koşacak kitleleri ve coğrafyaları nasıl denetlesin. Kendinizi denetleyin, uykunuzu denetleyin, geceyi diriltin ki gündüzünüz dirilsin. Muhalefeti diriltin ki iktidarınız dirilsin. Yokluğu diriltin ki varlık dirilsin. Acı zamanları diriltin ki yarın sevinçli zamanlar gelecek, o da dirilsin. Yani uykunuzu denetleyin ki size koşan kitleleri de denetleyebilesiniz. Kendi kendinizi denetim altına alamıyorsanız, Allah başkalarını denetlesin diye sizi niçin göndersin. Başka coğrafyaları sizi,n avucunuza niçin versin.

[Ek bilgi; Kalkacağın zaman. Yani herhangi bir meclisten kalkarken (Allah'ı tesbih ve tahmid et). Ebû Dâvûd ve Nesâî'nin Sünen'leri ile diğer bazı hadis kitaplarında mevcut olan ve Ebû Berzetel-Eslemî (r.a)den gelen bir rivayette şöyle denilmektedir:
"Resullah (s.a.v) bir meclisten kalkacağı zaman "Ey Allah'ım seni her türlü noksan sıfattan tenzih eder ve sana hamd ederim. Senden başka ilâh olmadığına şehâdet eder, senden mağfiret diler ve (günahlarımdan dolayı) sana tevbe ederim." derdi. Konuyla ilgili soru sorulduğunda da "Bu, mecliste olanlar için keffârettir." demişti.
Bazıları da bunun namaza durulduğu zaman "Ey Allah'ım seni noksan sıfatlardan tenzih eder ve yalnız sana hamd ederim. Senin ismin ne yüce ve makamın ne uludur. Ve senden başka ilâh yoktur." duasının okunması hakkında rivayet edildiğini söylemişlerdir.
Âlimlerden bir kısmına göre de söz konusu âyetten maksat, yataktan kalkıp namaza durduğun vakit demektir. Buna göre âyete, "kalkacağın zaman" mânâsını vermek daha uygun olacaktır. Geceden de onu tesbih et. Yani gecenin bir kısmında da tesbih ederek O'na ibadet et. Hem de yıldızların batışında, batmaya yaklaştığı zaman, yani gecenin sonunda, sabah vakti. Allah Telâ’yı gece tespihten maksadın akşam ve yatsı namazları, yıldızların batışı sırasında tesbih etmekten kastın da, sabah namazı olduğu ileri sürülmüştür.
Hz. Ömer , Hz. Ali, Ebû Hureyre ve Hasan-i Basrî (r.a) de, gece tespihten maksadın, nafile ibadetler; yıldızların batışında tespihten maksadın da, sabah namazının iki rekat sünneti olduğunu söylemişlerdir.(Elmalı- tefsir)]


Sadakallahul aziym. Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn

Allah doğru söyledi. Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.

166. videonun sonu.
       166. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder