D sayfasından devam
40-) Em tes'eluhüm ecren fehüm min mağremin
müskalun;
Yoksa
onlardan bir karşılık istiyorsun da, (bu yüzden) ağır bir borç yükü altına mı girmişler? (A. Hulusi)
40 -
Yoksa kendilerinden bir ücret istiyorsun da cereme vermekten ezilmekteler mi?
(Elmalı)
Em tes'eluhüm ecren fehüm min mağremin müskalun
yoksa onlar senin kendilerini ağır bir yükümlülük altına sokacak bir bedel
ödetmenden mi korkuyorlar, çekiniyorlar. Yani senin kendilerine ağır bir bedel
ödeteceğinden mi çekiniyorlar. Çok ilginç, gerçekten tarihsel karşılığı olan
bir ayet bu. Ne tarihseli, aynı zamanda bire bir bugün de yaşanan bir ayet tüm
ayetler gibi.
Yine çelişki tabii ki, yine bir
çelişkiyi ortaya seriyor Kur’an. Hem Allah’ın hazinelerinin sahibi gibi
böbürleneceksiniz, hem de yeni davetin konforlarınızı bozacağından korkup
davetçiyi kovalayacaksınız. Evet, kendilerini tehlikeye sokacağından
korkuyorlardı. Nütref idiler onlar, refah içinde şımarmış kimselerdi. Onun için
istikrara oynuyorlardı. Kendi içinde bulundukları küfür durumunun adını
istikrar koymuşlardı. Aman istikrar bozulmasın diyorlardı ve Resulallah’a
saldırırken de istikrar bozucu insan olarak saldırıyorlardı.
Neydi istikrar? Küfür istikrarı.
Neydi istikrar? Haram istikrarı. Neydi istikrar? Zulüm istikrarı. Neydi
istikrar? Onun bunun malını çalma ve çırpma istikrarı. Yani halksız kazanma ve
bu kazançla böbürlenip başkaları üzerinde tahakküm oluşturma istikrarı. Onlar
günahın istikrarını istediler. Haramın istikrarını istediler. Allah Resulü ise
günahın, haramın ve küfrün istikrarını ve istikbarını bozmak için gönderildi.
Bugün de aynı baksanıza.
Hakikatin istikrar adını koydukları çıkarlarını bozacağını düşünenler hakikate
karşı al görmüş boğa gibi nasıl saldırırlar. Hiçbir fark yok mantıkta.
41-) Em 'ındehümül ğaybu fehüm yektubun;
Yoksa
gayb onların indînde de, (ne olacağını) onlar mı yazıyorlar? (A. Hulusi)
41 -
Yoksa gayb onların yanında da onlar mı yazıyorlar? (Elmalı)
Em 'ındehümül ğaybu fehüm yektubun
ne yani idraki aşan hakikatlere vakıflar da onu kendileri mi kayıt altına
alıyorlar. Kaderi, ölçüyü kendileri mi koyuyorlar, belirliyorlar şeklinde de
anlayabiliriz.
42-) Em yuriydune keyda* felleziyne keferu
hümül mekiydun;
Yoksa
tuzak kurmak mı diliyorlar? O hakikat bilgisini inkâr edenler tuzağa düşenlerin
ta kendileridir! (A. Hulusi)
42 -
Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? fakat o küfredenler kendileri o tuzağa
düşeceklerdir. (Elmalı)
Em yuriydune keyda onlar bir tuzak
tasarlıyor olmasınlar sakın felleziyne keferu hümül mekiydun işte bu, Bakın
ne diyor; Fakat kurdukları tuzağa düşecek olan yine o kafirlerin ta
kendileridir. Ava gidiyorlar diyor zımnen, fakat avlanacaklar. Hakikati
avlamaya giden herkes gibi, her yalan gibi onlar da avlanacaklar. Tarihte
hakikati avlamak için yola çıkmış hiçbir yalan avlanmaktan kurtulamamıştır.
Hakikate tuzak kuran mutlaka tuzağı kendisine döner.
43-) Em lehüm ilâhun ğayrullah* subhanAllâhi
amma yüşrikûn;
Yoksa
onların Allâh'ın gayrı tanrıları mı var? Subhan'dır Allâh, ortak
koştuklarından! (A. Hulusi)
43 -
Yoksa onların Allah dan başka bir ilâhları mı var? Allah onların koştukları
şirklerden münezzehtir. (Elmalı)
Em lehüm ilâhun ğayrullah en
nihayet, 15 tane “em” edatı var şu yarım sayfa da 15. si geldi. Onun için ben
15. “em” i ya yoksa diye çevirmedim, en nihayet diye çevirdim. En nihayet
onların Allah’tan başka bir ilahı mı var. subhanAllâhi amma yüşrikûn sübhanAllah, aynen
böyle de diyebiliriz. Ama açalım; Allah onların şirk koştukları her şeyden
aşkın ve yücedir. Ne münasebet, zımnen böyle de anlaşılabilir. Ne münasebet,
Allah onların şirklerinden berîdir.
44-) Ve in yerav kisfen mines Semai sakıtan
yekulu sehabün merkum;
Eğer
semâdan düşen bir parça görseler: "Üst üste yığılmış bulutlar"
derler. (A. Hulusi)
44 -
Hem onlar Semadan bir kıt'ayı düşerken görseler, teraküm etmiş bir bulut
diyecekler. (Elmalı)
Ve in yerav kisfen mines Semai sakıtan yekulu
sehabün merkum imdi eğer onlar gökten bir parçanın düştüğünü
görseler, o bir bulut yığınından ibarettir derlerdi. İlginç, buna benzer bir
olay hatırlıyor muyuz? Hatırlıyoruz, Ad kavminden hatırlıyoruz. Hani Ad kavmi
anlatılırken Ahkaf suresinde, yanılmıyorsam 24. ayet olarak hatırlıyorum; Bela
bulutunu gelirken görüyorlar Ad kavmi. Helaki hak etmiş bu azgın kavim. Çölde
büyük bir medeniyet kurmuş bir kavim bu. İrem bağlarının sahipleri olduğu
söylenir.
“hazâ 'âridun
mümtıruna” (Ahkaf/24) diyorlar ayetin bize haber verdiğine göre. Bu
bize su getiren, yağmur getiren mübarek bir bulut. Tuzak kuran, ava giden
avlanır ya, belayı yağmur gibi görmek, tıpkı bu günahkarın günahı lezzet ve
zevk olarak görmesine benzemez mi? Aslında önü benzeyenin sonu da benziyor.
Bela bulutunu yağmur gibi görmek. Belki bela bulutu için dua etmek, sevinmek,
belasına sevinmek. İlginç bir şey, belasını istemek. Bütün zımni anlamlar
içinde bu.
45-) Fezerhüm hattâ yulaku yevmehümülleziy
fiyhi yus'akun;
Bırak
onları, dehşeti yaşayacakları (ölüm) günlerine kavuşuncaya kadar! (A. Hulusi)
45 - O
halde bırak onları ta o çarpılacakları günlerine kadar. (Elmalı)
Fezerhüm hattâ yulaku yevmehümülleziy fiyhi
yus'akun artık onları dehşetten kendilerini kaybedecekleri günle
karşılaşıncaya kadar kendi hallerine bırak.
Fezerhüm; Nerede bu ibareyi gördünüzse, sen kendi gündemini takip
et. Düşmanın senin gündemini belirlemesin. Gündemini onlar belirlemesin. İşine
bak anlamlarını zımnen göreceğiz ve anlayacağız. Tabii bu aynı zamanda
hepimize, tüm muhataplara. İşinize bakın, düşmanınız sizin gündeminiz olmasın,
gündeminizi belirlemesin. Siz belirlediğiniz gündemi her türlü ayartmaya rağmen
takip edin. Zımni anlamı böyledir, böyle anlayacağız.
46-) Yevme lâ yuğniy anhüm keydühüm şey'en ve
lâ hüm yunsarun;
O gün
ne tuzakları onlardan bir şey defeder ve ne de onlara yardım eden olur! (A.
Hulusi)
46 - O
gün ki hiç bir tedbirlerinin kendilerine zerrece faydası olmayacaktır ve hiç
bir suretle kurtarılmayacaklardır. (Elmalı)
Yevme lâ yuğniy anhüm keydühüm şey'e
o gün tuzakları kendilerine hiçbir yarar sağlamayacak. Tuzakları, Aslında en büyük
tuzağı insanın zihni kendisine kurar. İnsanın zihninin kendisine kurduğu
tuzaksa, insan için kurulmuş en dehşet tuzaktır.Kendi kurduğu tuzağa kişi,
başkalarının kurduğu tuzaktan daha beter düşer. Çünkü kendi zihni kendisine
tuzak kurarsa, başkalarının kurduğu tuzak gibi onu anlaması çok zor olur.
Dışardan bakınca tuzağı anlayabilir. Fakat içerde ki tuzağı göremeyebilir. Onun
için zihnimizin bize kuracağı ve kurduğu tuzaklardan Allah’a sığınacağız. Çünkü
insan zihni kendi sahibine tuzak kurarsa, onu ona süsler, süslü gösterir. vezeyyenehu diyordu ya, tezyin eder
onu, süslü gösterir.
Şeytanın işlerinden biridir bu.
İnsana amelini, kötülüğünü süslü göstermek. Tıpkı zehiri kristal kadehle sunmak
gibi bir şey. Tıpkı kalpazanlığı yapanların yaptıkları sahtekarlığı gizlemek
için en ideal yalan uydurmaları, baskı kullanmaları, kağıt kullanmaları,
mürekkep kullanmaları gibi değil mi? Kalpazanlık ne kadar rafine yapılırsa
muhatap aldanmaya o kadar yatkın olur.
ve lâ hüm yunsarun ve kendilerine
asla yardım ulaşmayacak.
47-) Ve inne lilleziyne zalemu azâben dune
zâlike ve lakinne ekserehüm lâ ya'lemun;
Muhakkak
ki o zâlim olanlara oradakinden önce de bir azap vardır! Ne var ki onların
çoğunluğu bilmezler. (A. Hulusi)
47 - O
zulmedenlere ondan beride de bir azâb vardır velâkin pek çokları bilmezler.
(Elmalı)
Ve inne lilleziyne zalemu azâben dune zâlike ve
lakinne ekserehüm lâ ya'lemun be elbet kendilerine yazık edenleri bu
ahiret azabından daha yakın, ya da dun,
daha aşağı derecede bir dünya azabına mahkum olmuşlardır. Fakat, ve lakinne ekserehüm lâ ya’lemun
onların çoğu bunu kavrayamamaktadırlar.
Çok ilginç, gerçekten üzerinde
fazla durulmaya değer bir ayet. Daha yakın daha aşağı bir azap. Dünya da her
inkarın, her günahın sahibine ödettiği mutlaka bir bedel vardır. Yani inkar
bedeli sadece ahirette ödetmeyecek, dünyada da ödetecek sahibine. En azından
nedir bu? İnkarın dünyada sahibine ödettiği bedel, Allah’tan mahrum bir hayat
yaşamak. Maneviyattan mahrum bir hayat yaşamak. Manevi lezzetlerden mahrum bir hayat
yaşamak. Düşünsenize, ömür boyu bir mü’minin aldığı lezzeti alamayacak. Onun
içinde o lezzeti günahların içinde arayacak. Düşünsenize sizin oruç tutarken
aldığınız o derin hazzı bir ömür yaşayamayacak. Sizin iman etmekten aldığınız o
hazzı yaşayamayacak. Onun da başına bela gelecek, sizin de. Fakat siz bela
gelince Allah’a yaklaşacaksınız, o daha da uzaklaşacak. Ve sizin üzülürken
dahi, içten içe bir neş’eyi yaşamanızı anlayamayacak. Kazandığınızın bir
kısmını Allah yoluna vereceksiniz, o buna şaşıracak, fakat siz de ona
şaşıracaksınız. Nasıl beceriyorsun diye. Ve siz onun size şaşırmasına
şaşıracaksınız. İşte böyle.
48-) Vasbir lihükmi Rabbike feinneke Bi
a'yunina ve sebbıh Bi Hamdi Rabbike hıyne tekum;
Rabbinin
hükmüne sabret! Muhakkak ki sen gözetimimizlesin! (Gece) kalktığında Rabbinin
Hamdi olarak tespih et. (A. Hulusi)
48 -
Hem rabbinin hükmüne sabret çünkü sen bizim nezaretimiz altındasın, kalktığın
sırada rabbine hamd ile tesbih eyle, geceden de. (Elmalı)
Vasbir lihükmi Rabbik imdi rabbinin
hükmünü sabırla bekle, dirençle bekle, sonuna kadar bekle, acele etme. feinneke Bi
a'yunina unutma ki sen bizim gözetimimiz, gözlemimiz altındasın. Çok
güzel..! Bizim göz altımızda değilsin, gözetimimiz altındasın. Yani seni göz
altına almadık, gözetimimiz altına aldık, seni gözetiyoruz. Olan biten her şey
kontrolümüz altındadır anlamına geliyor. Tablonun tümünü görüyoruz, sen
görmüyorsun ey peygamber. Ama Allah olarak ben görüyorum. Onun için parçada
kötü görünen bütünde güzel durur. Parçada kötü gördüğüne aldırma. Bütün içinde
güzel olduğuna kuşkun olmasın. Allah’a havale et. Unutma tablonun bütününü
gören yegane varlık Allah’tır. Ona güven, gerisini merak etme.
ve sebbıh Bi Hamdi Rabbike hıyne tekum
kalktığın zaman rabbinin yüceliğini hamd ile an.
49-) Ve minelleyli fesebbıhHU ve idbaren nücum;
Gecenin
bir kısmında ve yıldızlar kaybolurken de (Rabbinin
Hamdi olarak) O'nu tespih et!(A. Hulusi)
49 -
Tesbih et ona hem de nücümün idbarı sıra.(Elmalı)
Ve minelleyli bir de geceleyin an fesebbıhHU ve idbaren
nücum ve büyün yıldızların çekildiği vakit onun yüceliğini
dillendir.
Muhammedi davetin şafağının
yaklaştığını söyleyen ayet bu. Gecenin sonuna geliyoruz ey mü’minler, şafak
sökecek hazırlanın, hazırlık yapın. Ne yapın? Geceyi diriltin, geceyi bir direnç
olarak görün, geceyi değerlendirin. Neden? Uykusunu denetleyemeyen, yarın
kucağına koşacak kitleleri ve coğrafyaları nasıl denetlesin. Kendinizi
denetleyin, uykunuzu denetleyin, geceyi diriltin ki gündüzünüz dirilsin.
Muhalefeti diriltin ki iktidarınız dirilsin. Yokluğu diriltin ki varlık
dirilsin. Acı zamanları diriltin ki yarın sevinçli zamanlar gelecek, o da
dirilsin. Yani uykunuzu denetleyin ki size koşan kitleleri de
denetleyebilesiniz. Kendi kendinizi denetim altına alamıyorsanız, Allah
başkalarını denetlesin diye sizi niçin göndersin. Başka coğrafyaları sizi,n
avucunuza niçin versin.
[Ek bilgi; Kalkacağın zaman. Yani
herhangi bir meclisten kalkarken (Allah'ı tesbih ve tahmid et). Ebû Dâvûd ve
Nesâî'nin Sünen'leri ile diğer bazı hadis kitaplarında mevcut olan ve Ebû
Berzetel-Eslemî (r.a)den gelen bir rivayette şöyle denilmektedir:
"Resullah (s.a.v) bir
meclisten kalkacağı zaman "Ey Allah'ım seni her türlü noksan sıfattan
tenzih eder ve sana hamd ederim. Senden başka ilâh olmadığına şehâdet eder, senden
mağfiret diler ve (günahlarımdan dolayı) sana tevbe ederim." derdi.
Konuyla ilgili soru sorulduğunda da "Bu, mecliste olanlar için
keffârettir." demişti.
Bazıları da bunun namaza
durulduğu zaman "Ey Allah'ım seni noksan sıfatlardan tenzih eder ve yalnız
sana hamd ederim. Senin ismin ne yüce ve makamın ne uludur. Ve senden başka
ilâh yoktur." duasının okunması hakkında rivayet edildiğini
söylemişlerdir.
Âlimlerden bir kısmına göre de
söz konusu âyetten maksat, yataktan kalkıp namaza durduğun vakit demektir. Buna
göre âyete, "kalkacağın zaman" mânâsını vermek daha uygun olacaktır.
Geceden de onu tesbih et. Yani gecenin bir kısmında da tesbih ederek O'na
ibadet et. Hem de yıldızların batışında, batmaya yaklaştığı zaman, yani gecenin
sonunda, sabah vakti. Allah Telâ’yı gece tespihten maksadın akşam ve yatsı
namazları, yıldızların batışı sırasında tesbih etmekten kastın da, sabah namazı
olduğu ileri sürülmüştür.
Hz. Ömer , Hz. Ali, Ebû
Hureyre ve Hasan-i Basrî (r.a) de, gece tespihten maksadın, nafile ibadetler;
yıldızların batışında tespihten maksadın da, sabah namazının iki rekat sünneti
olduğunu söylemişlerdir.(Elmalı- tefsir)]
Sadakallahul aziym. Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn
Allah doğru söyledi. Çağrımız ve davamız
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.
166. videonun sonu.
166. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder