A sayfasından devam
6-) Efelem yenzuru iles Semai fevkahüm keyfe
beneynaha ve zeyyennaha ve ma leha min furuc;
(Kendilerini arz - beden kabullendikleri içindir ki) üstlerindeki semâya (bilinçlerine) bakmadılar mı ki, onu nasıl oluşturduk ve (duyularla) bezedik! Onun hiçbir kusuru da yoktur! (A. Hulusi)
06 -
Artık üstlerindeki Semâya bir baksalar a, biz onu nasıl bina etmişiz ve
ziynetlemişiz hiç bir gediği yok. (Elmalı)
Efelem yenzuru iles Semai fevkahüm
ama onlar üzerlerinde ki göğe dönüp de
bakmazlar mı? Baksalar ya. Yani Allah’ın yeniden yaratışı, yeniden
yaratılışı, öldükten sonra dirilişi Allah’a bile çok gören bu insanlar şöyle
başlarını kaldırıp yukarı bir baksalar ya? keyfe beneynaha ve zeyyennaha ve ma leha min furuc
üstelik onu nasıl inşa etmiş ve ışıl ışıl bezemişiz. Ve zeyyennaha; Işıl ışıl. Yani göz kamaştırıcı bir biçimde tezyin
etmişiz süslemişiz. Dahası hiçbir eksik gedik bırakmamışız. ve ma leha min furuc Burada ki “ma”
farklı da algılanabilir. Kem anlamı verirsek eğer ki bu mümkindir edatlarda,
Arap dilinde. Yani nice geçiş noktaları yerleştirdik anlamına ulaşabiliriz.
Alternatif bir anlam olarak sunuyorum.
7-) Vel Arda medednaha ve elkayna fiyha
revasiye ve enbetna fiyha min külli zevcin behiyc;
Arzı (bedeni) geliştirdik; onda
sâbit dağlar (organlar) oluşturduk! Onda her güzel çiftten (çift DNA sarmalından)
bedenin nebatî özelliklerini meydana getirdik. (A. Hulusi)
07 -
Arza da: bir imtidad vermişiz ve ağır baskılar oturtmuşuz ve her çeşitten
çiftler bitirmişiz ki temaşasına doyulmaz. (Elmalı)
Vel Arda medednaha yer yüzünü ise
yayıp genişlettik. Nasıl? Genişlettik, yaydık, uzattık. Nasıllığı arkasından
geliyor. ve
elkayna fiyha revasiye zira oraya kalkmaz kımıldamaz dağlar
yerleştirdik. Ben burada ki “vav” ı zira diye çevirdim boşuna değil, bir
öncesini açıklayan, beyan eden, manasına bir vav bu. Neden? Dağlar
yerleştirerek yer yüzü nasıl uzar? Efendim anlaşılmayacak ne var: Yuvarlak ve
düz bir sathı uzatmak istiyorsanız engebe koymanız lazım. Vadiler ve zirveler.
Düz bir sathı uzatmış olursunuz. O düz alanı iki katına, 3 katına çıkarırsınız.
Eğer enginli yüksekli yaparsanız. İşte cevabı Hakk o düz satıhta enginli
yüksekli dağlar ve vadiler yerleştirerek muhteşem bir uzama gerçekleştirdi.
Genişletti.
[Ek bilgi; DAĞLARIN OLUŞUMU
Yer küresinin teşekkülü; Çok
yüksek derecedekibir sıcaklığın hüküm sürdüğü ve özellikle – kayaların erime
halinde olduğu- merkezi bir tabakayı ihtiva eden derin bir tabaka ile katı ve
soğu olan yer kabuğundan yani yüzey tabakasından meydana gelmektedir. Bu tabaka
çok incedir. Yerin yarıçapı 6.000 Km.den fazla olduğu halde bu yüzey tabakası
birkaç Km. ile 10 Km. arasında bir kalınlık teşkil eder. Bu da yer kabuğunun
ortalana olarak yer küresinin yarı çapının1/100 bile olmadığı anlamına gelir.
Jeolojik olaylar işte –
denilebilirse- bu ince deri üzerinde meydana gelmiştir. Bunların temelinde dağ
silsilesinin esası olarak kıvrılmalar bulunur. Dağların oluşumuna jeolojide
orogene’se (Dağ oluşması denilir. Bu oluşum sürecinin büyük bir önemi vardır.
Çünkü bir dağı meydana getirecek olan engebeye, yer altında, yer kabuğunun aynı
oranda ki bir gömülmesi tekabül eder ki, bu yere çakılmada, alt tabakada una
bir temel sağlar. (Maurıce Bucaılle-Kur’an ve bilim)]
Aslında buradan, Kur’an ın genel
üslubu budur. Fiziki şeylerden bahsederken hep aslında ahlaki, manevi noktalara
imada bulunur. Yani dağ diyorsa Kur’an, yer yüzü diyorsa biz hemen bunu insanın
iç dünyası olarak anlayacağız. İnsanın iç dünyasının kapasitesini de artırır.
Nasıl artırır? Tıpkı yer yüzünün kapasitesini, yer yüzünün yüz ölçümünü,
alanını engebeler koyarak, girintiler ve çıkıntılar, dağlar ve vadiler koyarak
artırdıysa, insanın iç kapasitesini de bereketlendirir, mübarek kılar ve
insanın iç kapasitesini artırır, böyle artırır Allah.
ve enbetna fiyha min külli zevcin behiyc
üstelik orada her tür çiftten güzel, alımlı bitkiler yeşerttik. Zevcin behiyc,
zevc; Varlığın çift kutupluluğuna atıftır. Aslında vahyin değişmez
karakterlerinden biri de çift kutupluluktur. Vahyin içinde bile bu çift
kutupluluğu görürüz. Bir maddeye atıf yapar bir manaya. Bir dünyaya atıf yapar,
bir ukbaya, ahirete. Bir korkuya atıf yapar bir umuda. Bir cennete atıf yapar
bir cehenneme. Bir insana atıf yapar bir şeytana. Bir benliğe atıf yapar bir
imana, nefse imana. Yani vahiy de kendi içinde çift kutuplu bir üslubu
benimser. Hatta vahiy Allah hakkında konuşurken bir celal sıfatına atıf yapar bir
cemal sıfatına. Bir kahrı ilahiye atıf yapar, bir de lûtfu ilahiye. Böylece
vahiy bize çift kutupluluğun, varlığın yasası olduğunu dile getirmiş olur.
Dünya hayatı hayatın bir yüzü.
Bununla yukarıdan beri gelen, açılan pasajın konusu arasında nasıl bir alaka
var? Zevcin behiyc; Çift kutuplu
güzellik, göz alıcı güzellik. Ahireti inkarla ilgilidir bu pasajın konusu. Ey
ahireti inkar eden inkarcı muhatap varlık çift kutupludur. Dünya bu kutbun bir
tanesidir. Öteki kutbu nerde? İşte ahirette öteki kutbudur. Sen aslında ahireti
inkar etmekle varlığın yasasını, senin de tabi olduğun yasasını inkar
ediyorsun, kendini inkar ediyorsun. Kendine bak sen bile ceset ve ruh gibi bir
çift kutuptan, hatta belki üç kutuptan müteşekkilsin. Ceset, can, ruh. Onun
için sen kendini mi inkar ediyorsun. Bir de ötesi var. Yani tek kutup dünya,
sen tek dünyalı olmayı kendine nasıl sindiriyorsun.
8 - ) Tebsıraten ve zikra li külli 'abdin
muniyb;
(Hakikatine) dönen her kula
basîretini açmak ve hatırlatıp öğüt vermek için. (A. Hulusi)
08 -
Gözler gönüller açar, yaratanın kudretini ihtar eder, dersler verir birer
nişanei basîret ve nümunei ibret olmak üzere, hakka yüz tutan her kul için.
(Elmalı)
Tebsıraten ve zikra li külli 'abdin muniyb
gönüllü olarak O’na yönelen her kul için bir bilinç kaynağı ve bir uyarı
vesilesi olsun diye. Evet, Tebsıra;
aslında ampirik bilgiye delalet eder. Yani gözlem yoluyla, deney yolu ile elde
edilen dış bilgiye, veriye, dataya delalet eder. Zikra ise iç bilgiye, iç aydınlanmaya, tefekküre, düşünceye delalet
eder. Yani bu kısacık ayette bilginin iki temel kaynağı da dile getiriliyor. Tebsıraten ve Zikra li külli ‘abdin muniyb
gönüllü olarak Allah’a yönelen her kimse için, her bir kimse için hem bir
gözlem yoluyla elde edilen dış bilgi, hem de tefekkür yoluyla elde edilen iç
bilgi olarak olsun diye bu vahyi gönderdi ve böyle yarattı. Bu vahyin
gönderiliş ve şu kainat ayetinin okunuş sebebi bu olmalı.
Yani dönüp bakmıyorsunuz ya nassı
duyun, sem’iyyat yolu ile, yani ya kulağınızı çalıştırın, ya da görün. Ya
kitapta ki ayeti okuyun, ya da kainat ayetini. Siz ne onu okuyorsunuz, ne onu
okuyorsunuz. Ne dönüp göğe bakıp göğü
kitap gibi okuyorsunuz, ne indirilen vahye inanıyorsunuz. Peki siz ne işe
yararsınız. Aslında zımnen söylenen bu.
9-) Ve nezzelna mines Semai maen mubareken fe
enbetna Bihi cennatin ve habbel hasıyd;
Semâdan
bereketli bir su (ilim) indirdik de onunla cennetler (hakikatindeki kuvvelerin güzelliğini hissettirdik) ve hasat edilen taneler (çeşitli
marifetler) bitirdik. (A. Hulusi)
09 -
Bir de Semadan mübarek bir su indirip de onunla bağlar Bahçeler bitirmekteyiz
ve biçilecek taneler. (Elmalı)
Ve nezzelna mines Semai maen mubareken fe
enbetna Bihi cennat dahası biz gökten bereketli bir su indirdik ve
onunla has bahçeleri yeşerttik. Yemyeşil cennete döndürdük.
Mübarek su, mübarek ürün; Bu
çifti gördüğünüz her yerde hemen ahlaki ve manevi suya bakacaksınız. Vahiy suya
benzetilir. Nasıl gökten su nazil etmişse Allah, semadan da, yani manevi
semadan da vahiy nazil etmiştir. Nereye? Suyu kurumuş topraklara can versin,
vahyi de kurumuş yüreklere can versin diye. Mübarek Kur’an, mübarek su; Gökten
mü’min bir kalbe, akla nazil olursa ne yapar? Orayı cennete çevirir. Aslında
mü’minin cenneti ilk defa yüreğinde tohumlanır. Mü’minin gireceği cennetin prototipi
yüreğindedir. Orayı çölken cennete çeviren de vahiy rahmetidir.
[Ek bilgi; Yer altı sularının
yağmur sularının süzülmesinden ileri geldiğini düşünmek basit bir iş
sayılabilir. Fakat eski zamanda İ.Ö. 1. yy. da Roma’da Vitruve adını taşıyan
bir şahsın bu fikri savunduğu bir istisna olarak nakledilir. Aynı şekilde
Kur’an ın vahy edildiği zamanı da içine alan uzun asırlar boyunca suların
düzeni konusunda insanlar tamamen yanlış telakkilere sahip bulunuyorlardı.
Bu meselenin uzmanlarından
olan G Castany ile B. Blavoux; Eneyelopedia Universalis’te yazmış oldukları
“Hydroge’ologie” makalesinde konunun tarihi yönü hakkında şu ibretli bilgileri
veriyor.
İ.Ö. 7. yy. da Milet’li Thales,
kara parçalarında ki rüzgarların etkisiyle deniz sularının itildiği, toprağa
düşüp yere girdiğini düşünüyordu. Platon’da bu fikirleri paylaşıyordu. Suyun
denizlere dönüşünün Tatar denilen bir büyük uçurumun sayesinde gerçekleştiği
kanaatindeydi. Bu teori Deskartes de dahil 18. yy. a kadar sayısız taraftar
bulacaktır.
Aristo ise yerdeki su
buharının dağların soğuk oyuklarında yoğunlaştığını ve böylece kaynakları
besleyen yer altı gölleri oluşturduğunu tahmin ediyordu. Bu nazariye 1. asırda
Sene’gue tarafından benimseneceği gibi, 1877 ye kadar O.Volger’in içlerinde
bulunduğu bir çok taraftar bulacaktır.
Suyun dolaşımı konusunda ilk
vazıh anlayış, 1580 de Bernard Palissy tarafından yeniden ortaya konulacaktır.
Bu şahıs ta yer altı sularının, yağmur sularının süzülmesinden meydana
geldiğini kabul ediyordu.. Bu teori 17. asırda E Mariotte ve P Perrault
tarafından desteklenecektir.
Hz. Muhammed devrinde geçer
akçe olan bu yanlış telakkilerinKur’an da hiçbir etkisine rastlanmaz.(Maurıce
Bucaılle – Kur’an ve Bilim)]
habbel hasıyd (Sonraki ayetle
bitişik)
10-) Ven nahle basikatin leha tal'un nadıyd;
Salkım
salkım meyveleriyle yüksek hurma ağaçları da. (A. Hulusi)
10 -
Ve Semaya ser çeken hurma ağaçları ki sıvama dizilmiş bir tal'ı vardır.
(Elmalı)
ve habbel hasıyd, Ven nahle basikatin leha tal'un nadıyd dahası
hasat edilen tahılı ve sıra salkımlı meyveleriyle boylu poslu, fidan gibi hurma
ağaçlarını,
11-) Rizkan lil ıbadi, ve ahyeyna Bihi beldeten
meyta* kezâlikel huruc;
Kullara
yaşam gıdası olması için. Onunla ölü bir beldeyi dirilttik. İşte huruç (dünyalarından - kozalarından çıkış) böylecedir. (A. Hulusi)
11 -
Kullara rızk için, ve onunla ölü bir beldeye hayat vermekteyiz, işte o huruç da
böyledir. (Elmalı)
Rizkan lil ıbad bütün kullara bir
rızık olarak verdik. ve ahyeyna Bihi beldeten meyta* kezâlikel huruc
evet, biz ölü bir beldeye o su ile can verdik. İşte insanın yeniden dirilişi de
böyle olacaktır. Muhataplara Allah’ın indirdiği ayetleri okumuyorsunuz, bari
kainat ayetini okuyun da yeniden dirilişin belgelerini görün diyor. 4 mevsim
nedir? Yeniden dirilişi inkar eden bir insan, bir kışın baksın tabiata bir de
baharın. İkisi arasında ki farkı nasıl izah edecek.
Aslında 24 saat bile yeterli
yeniden diriliş için. Her gündüz ömrünüzdür, he akşamınız kabrinizdir. Her
yatağa girişiniz kabre girişinizdir. Her sabahınız ba’sü ba’del mevt inizdir,
yeniden dirilişinizdir. Gündüzü nasıl geçerse bir günün gecesi de öyle geçer.
Gündüzü felaketlerle dolu olan bir ömrün gecesi kabustur. Gündüzü saadetle
geçen bir ömrün gecesi Rü’ya es Salihadır. Cennet ise sabahın habercisidir.
12-) Kezzebet kablehüm kavmu Nuhın ve Ashabur
Ressi ve Semud;
Onlardan
önce Nuh'un kavmi, Ress Ashabı ve Semud da yalanladı (vefat sonrası ölümsüz ebedî yaşamı). (A. Hulusi)
12 -
Tekzip etti onlardan evvel Nuh’un kavmi ve ashabı ress ve Semûd. (Elmalı)
Kezzebet kablehüm kavmu Nuhın ve Ashabur Ressi
ve Semud onlardan önce Nuh kavmi Ress sakinleri ve Semud. Ress
sakinleri daha önce de geçmişti kuyu demektir ress. Hatta Bi’r den farklıdır.
Bi’r; Merdivenle içine inilen, üzeri kapalı kuyular. Ama Ress dediği kuyu tipi
Anadolu da çok olan derin kuyu, etrafı taşla örülü olan veya olmayan derin kuyu.
Hatta kör kuyu da diyebilirsiniz buna. Bu kuyu.
Neden Ress sakinleri dendiği
konusunda farklı yorumlar var. Hanzala isimli bir peygamberleri var imiş bu
Ress lilerin. Ki bu Ress’in nerede olduğu konusu da ihtilaflı. En yoğun görüş
Necran’da, yani Mekke ile Yemen arasında, Necit ile Yemen arasında bir bölge
olan Necran da olduğu. Ama bir başka görüş Azerbeycan’da olduğu, yine Irak’ta
olduğu v.s. gibi farklı görüşler var. Her neredeyse bu kavim kendilerine
gönderilen peygamberi kuyuya atmış bir rivayette. Onun için Ress sakinleri
denilmiş. Peygamberini kuyuya atıp ondan kurtulan azgın kavim anlamında
kullanılmış.
ve Semud (Sonraki ayete bitişik)
13-) Ve 'Adun ve fir'avnu ve ıhvanu Lut;
Ad,
Firavun ve Lût'un kardeşleri de (yalanladı). (A. Hulusi)
13 -
Ve Âd ve Firavun ve ihvanı Lût ve ashabı. (Elmalı)
ve Semud, Ve
'Adun ilginçtir Kur’an da nerde ‘Ad dan bahsedilirse orada Semud dan
bahsedilir. İkisi adeta ikizdir. Neden biliyor musunuz? Sebebi çok belli. ‘Ad;
Hadramevt’te yani güney Arabistan da yerleşik olan büyük bir uygarlık. İreme zâtil 'ımâd. (Fecr/7) Yüksek sütunlar sahibi irem
diyor ya Kur’an, gerçekten de muhteşem bir uygarlık kurmuşlardı. Refah düzeyi çok
yüksekti. Fakat bir çöl kum fırtınasıyla bugün kazılar sonucu ortaya çıkarılan
buluntulara göre 7 ile 12 m. Kumun altına gömüldüler ve bir bela, büyük bir
belaydı.
Oradan kurtulanlar Kuzeye göç
ettiler ve Medain-i
Salih diye bugün kalıntıları olan, yine Arabistan’ın kuzeyinde bulunan
Ürdün sınırına yakın bir yerde yeni bir uygarlık kurdular. Fakat Eski uygarlık
olan ‘Ad; çöle kurulmuştu. Yani çölün yeşillikle birleştiği bir yere ve düzlük
bir mekanda kurulmuştu. Evlerini çöl kumuyla, o kumdan malzemelerle yaptılar.
Helake uğrayınca Hata bizde, hata Allah ile ilişkimizde diye düşünecekleri
yerde, malzemede dediler ve yeni geldikleri yerde kayalardan ev yaptılar. Kaya
gibi ev diyorlar ya, altı kaya üstü kaya gibi falan diye reklam yapıyorlar ya.
Kayanın, taşın içine oydular muhteşem evlerini. Hala kalıntıları vardır o
evlerin.
Yani suçu kendilerinde
bilmediler, suçu malzemede buldular. Ama ne oldu? Yamuk baktıkları için doğruyu
göremediler. Bela orada da yakaladı. Yani yamuk baktınız. Allah ile ilişkinizi
düzelteceğiniz yerde, mimari, inşa unsurunu değiştirdiniz. Sorun mimaride
değildi ki, sorun yapı malzemesinde değildi ki, sorun kafanızdaydı, sorun
kalbinizdeydi, sizin ahlakınızı değiştirmeniz gerekirken yapı malzemesini
değiştirdiniz. Allah bu malzemeyi helak etmez mi sandınız. Yine helak oldunuz.
İşte onun için ‘Ad ve Semud bir arada anılır.
ve fir'avn ilginç yine firavun ve ıhvanu Lut
ve Lût’un kardeşleri. Dikkat buyurun firavun diyor. kavminden söz edilmiyor,
sadece yalın olarak firavun geliyor. Neden? Firavun o kadar baskıcı ve zorbaydı
ki kavmini silikleştirdi, şahsiyetsizleştirdi, artık firavunun kavmi denilecek
şahsiyet kalmadı ortada. Yani hepsi bir sürü. Bir çobanın bir parmağına bakan,
veya çobanın elinde ki bir tutam otun arkasına dökülmüş bir sürü. Onun için
şahsiyeti yoksa Kur’an onlara adam demiyor.
14-) Ve Ashabul' Eyketi ve kavmu tubbe'* küllün
kezzeber Rusule fehakka va'ıyd;
Ashab-ı
Eyke ve Tubba kavmi de (yalanladı)... Hepsi Rasûlleri yalanladı da bu yüzden duyurulan
azabım hak oldu. (A. Hulusi)
14 - Eyke ve tübbe'in kavmi, her biri gönderilen
Peygamberleri tekzip etti de Hakk oldu veîd. (Elmalı)
Ve Ashabul' Eyketi ve kavmu tubbe'
Evet, Ashabül’ Eykete diye de okunur. Yine ormanlık vadinin sakinleri ve tubbe’
kavmi. Daha önce bunlarda geçmişti Tubba’ kavmi Kudretli Himyer krallarına
verilen isim ki, bir dönemde Himyer devleti, Himyer uygarlığı ta Derbent’e
kadar, Kafkaslara kadar uzanmıştı. küllün kezzeber Rusul bunların hepsi de elçileri
yalanladılar. fehakka
va'ıyd sonunda vaad ettiğim, tehdit ettiğim ceza gerçekleşti.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
164. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hocam adr yer yuzu anlamina yani yer kabugu anlamina gelir mi?
YanıtlaSil