El Hamdu Lillahi
Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi
ve ashabihi ecmaiyn.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy;
(Tâhâ 25-26-27-28)
Rabbim, göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Allahümme amin..!
Değerli Kur’an dostları bugün
muhteşem Kur’an ülkemizin yepyeni bir sitesine daha gireceğiz. Bu sitenin adı
Kaf. Kaf suresi elimizde ki mushafta 50. sırada yer alır. Adını girişinde ki
mukadda harfinden, yani alfabe harfi olan Kaf’tan alır. Sure bu adı daha ilk
nesilden itibaren kazanmış, sahabe onu bu adla anıyor. Hatta Ümmü Hişam isimli
bir annemiz bu sureyi efendimizin arkasında dinleyerek ezberlediğini söyler. Bu
sureyi peygamberimizin bir rivayette sabah namazlarında, diğer bir rivayette
cemaate hutbe biçiminde Kur’an ı okuyarak sık sık bu sure ile konuştuğunu, yani
Resulallah’ın Kur’an la konuştuğunu, hutbe diye Kur’an ı okuduğunu, insanlara
nasihat olarak Kur’an ı verdiğini biz bu rivayetten öğreniyoruz. Yine Hz.
Ömer’den gelen bir rivayette bu sure efendimizin bayramlarda sık sık okuduğu
surelerden.
Sure Mekke’de nazil olmuş. Hatta
yaklaşık nüzul yılına ait bir veriye de sahibiz. 4 ya da 5. yılda,
peygamberliğin 4. ya da 5. yılında nazil olduğu kesin. Bu da nispeten
nübüvvetin ilk döneminin sonlarına ait bir sure olduğunu gösterir. Tüm
kronolojilerde vahiy nüzül dizimlerinde Murselat suresi ile Beled suresi
arasına yerleştirilir. Nüzul sıralamasında 34. sıradadır.
Surenin konusuna gelince; tek
cümleyle sure yeniden diriliş ve ahiret suresidir. Baştan sona sure ahiret
tasavvurumuzu, adalet tasavvurumuzu, yani yeniden diriliş inancımızı inşa eder.
Yeniden dirilişi inkarın
temelinde ne yatıyor sorusu gerçekten meraka değer bir soru. Kur’an yeniden
dirilişi, hesap gününü inkarın en temelinde yatan saikin uzak tanrı inancı
olduğunu bu surede dile getirir be o meşhur ayet, o bizi yüreğimizden titreten,
sarsan berceste ayet bu surede yer alır. ve nahnu akrebu ileyhi min hablil veriyd (16) Biz
insana şah damarından daha yakınız.
Sözün özü insanoğlu kaçınılmaz
akıbetine hazır olmak zorundadır. Neden mi? Nedeni açık çünkü ve ileynel masıyr
(43) tüm yollar Allah’a çıkar, dönüş Allah’a dır. Bu kısa özetten sonra kaf
suresinin tefsirine girebiliriz.
[Ek bilgi; SÛRE
HAKKINDA ÖZET BİLGİ
Kaf Sûresinde:
Kaf’ın sırrı,
Kur’an-ı Meciyd,
Yaratılış ve neş’etler,
Yalanlayıp helak olan
kavimler,
Şah damarından yakın olan?
Sağında ve solunda bulunan
yazıcılar,
Sekeratul mevt,
Sevkedici ve şahid melekler,
Ölüm perdeleri açar,
Keşfi şakk ve basiretin
keskinliği,
Kavl değişmez,
Cehennem dolmaz,
Cennet muttekıylere
yaklaştırılmıştır…
Ğaybı olan Rahman’dan haşyet
ve yönelen kalbin ecri,
Kur’an, beş duyu ve ona tabi
kayıtlı bilinçle değil daha üzt düzey bir algılama mekanizması (kalb, ruhani
müşahade) ile anlaşılır,
Semavat ve Arz’ın altı günde
yaratılması,
Tebliğci cebbar (zorba) olmaz,
İlahi uyarıdan korkanların
Kur’an ile uyarılması, gibi pek çok önemli konu açıklanmaktadır. (A.
Hulusi- Kur’an ı Kerim “B” meali]
Rahman, Rahiym olan, özünde
merhametli, işinde merhametli olan. Bizatihi merhamet kaynağı ve tüm
eylemlerinde de merhametle iş gören Allah adına.
1-) Kaaaf* vel Kur'ânil Meciyd;
Kaf (KAF harfi {ENE} Eniyet'e işaret eder. İnsan Zâtının üç mertebesi olan
Ahadiyet, Eniyet ve Hüviyet tecellilerinden ilk açığa çıkış olan eniyet = ene =
ego = BEN noktasına işaret eder. Kaf Dağı, Benlik dağı olarak tasavvufta
sembolleştirilir. Dağ, benliğin sembolüdür. Allâhu âlem. A.H.)! Kur'ân-ı Meciyd (açıklanan
muhteşem Bilgi)! (A. Hulusi)
01 -
Kaf ve Kur'ani mecîd hakkı için. (Elmalı)
Kaaaf başında geldiği her sure
doğrudan ya da dolaylı vahye atıftır mukattaat harfleri. Hemen hemen yaklaşık
Kur’an ın ¼ i suresinin başında gelir bu harfler, mukattaat harfleri. Başında
geldiği her sure çoğunlukla doğrudan, sadece 3 tanesi dolaylı olarak vahye
atıfla başlar. Bunun da bir nüktesi var elbet. Bu harfler alfabe harfleri.
Adeta bunlarla şöyle söylenmiş olabilir. İlahi manalar bu harflerden oluşan
beşeri kelimelerin içine, kalbine indi. Ey insan o ilahi manalar Allah
tarafından sizin zihninize böyle indirildi. Yani Allah gök sofrasını size inzal
etti, önünüze açtı ki merhametinin sonsuzluğunu göresiniz. Size olan sevgisini
anlayasınız diye.
Bu harflerin yorumuna ilişkin bir
çok görüş var. Ki bu görüşlerin hepsinin güçlü ya da zayıf tarafları da var.
Aslında bu görüşlerin -ki 36 ya yakın bir görüş bu, 36 çeşit görüş- bunların
her birisi gerçeğin bir boyutunu ifade eder. Ama belki de bu manada Hz. Ebu
Bekir’in bu harfler hakkında ki o yaklaşımı tüm görüşlerin tacı hükmündedir.
“Her kitabın bir sırrı vardır, bu da Kur’an ın sırrıdır.”
[Ek bilgi; Örnek görüşlerden.
Kaf; Şahadet ve ceberut
alemindendir. Çıkış yeri dilin sonundan genzin üzerine doğrudur. Sayısal değeri
100 dür. Yalınları Elif, fe, Hemze ve Lâm dır. Feleği ikinci felek, feleğin
hareket süresi 11.000 senedir. Seçkinlerde ve seçkinlerin seçkinlerinde
belirginleşir ve ortaya çıkar. Mertebesi 4. mertebedir. Otoritesi Cinlerde
ortaya çıkar. Doğası ilk analardır. Sonu sıcak, kuru; diğer kısımları soğuk ve
yaştır.
Unsuru su ve ateştir. İnsan ve
anka ondan var olur. Haller ona aittir. Hareketi karışıktır. Ünsiyet verir,
çifttir. Alâmeti ortaktır, kendisine ait harfler Elif ve Fe dir.
Farklı mertebelere göre (Zat,
sıfat ve fiil isimleri) Kaf harfine ait isimler ise başında yalın harflerinden
birisinin bulunduğu isimlerdir. Sırlar ehline göre Zat, nurlar ehline göre ise
zat ve sıfatlar Kaf harfine aittir. (İbn. Arabi/Fütuhât-ı Mekkiyye - C-1/s-185)]
Kaf suresi ile Sad suresi
arasında çok ilginç benzerlikler olduğunu gördüm. Hem zaman açısından
indirildiği zaman açısından, hem girişleri açısından, hem de konuları
açısından. Sad suresi tevhid, Kaf suresi ahiret hakkında.
vel Kur'ânil Meciyd bu şanlı,
şerefli mecid olan,şanlı ve şerefli, aynı zamanda okuyana şeref veren, okuyanı
onurlandıran, okuyana itibar katan, okuyanı Allah’ın nazarında ve nezdinde
değerli kılan Kur’an ın değerini bilin. Orada ki “vav” yemin vav ı, kasen vav
ı. Fakat kasemlerin Arap dilinde söz diziminde cevabı olması lazım, burada
cevabı yok. Cevapsız gelen kasemlerin değerini bilin, ya da onun üzerinde
düşünün anlamına geldiğini düşünüyorum. Böyle bir meallendirme daha doğru bir
meallendirme olur.
Değerini bilin. Neden? Çünkü o
size değer ekliyor. Vahiy size onur veriyor. Vahiy sizin haysiyet ve
itibarınızı koruyor. Onun için siz de vahyin değerini koruyun, vahyin değerini
bilin. Hem şerefli özünde, hem de okuyana şeref ve onur bahşeden anlamı var
meciyd formunda. Yani bu bir özne anlamı. Vahiy öznedir. Biz bunu çıkarıyoruz
el Meciyd kelimesinin formundan vahiy öznedir. Özne inşa eder. Vahyin muhatabı
kimdir? İnsan. O zaman vahiy insanı inşa etmektedir. Vahiy ilahi bir inşa
projesidir. İnsanın onur ve haysiyetini korumanın yollarını insana vahiy
öğretir.
Nasıl mı? kula ve eşyaya kul
etmeyerek. Vahiy insanı Allah’a kulluğa çevirirken Allah’a bir katkı sağlamış
olmaz. İnsana bir katkı sağlamış olur. Vahiy insanı yalnız Allah’a kulluğa
çağırırken, aslında insanı kula kul olmaktan korumuş olur. Eşyaya, mala ve
dünyaya kul olmaktan korumuş olur. Hepsinden öte kendi iç benine, egosuna,
nefsine kul olmaktan korumuş olur. İşte vahiy insana böyle şeref ve itibar
katar. Vahyin el Meciyd olmasının anlamı budur. Vahiyle şereflenen insan
Allah’tan başkasına kul olmaz. Çünkü insanın gerçek bedelini ancak Allah öder.
2-) Bel 'acibu en caehüm munzirun minhüm fe
kalel kafirune hazâ şey'un 'aciyb;
Bilakis
aralarından bir uyarıcı onlara geldi diye hayret ettiler de, o hakikat
bilgisini inkâr edenler şöyle dedi: "Bu çok acayip bir şey..." (A.
Hulusi)
02 -
Doğrusu şaştılar da kendilerine içlerinden korkutucu bir Peygamber geldiğine
dediler ki kâfirler bu acîb bir şey. (Elmalı)
Bel 'acibu en caehüm munzirun minhüm fe kalel
kafirune hazâ şey'un 'aciyb onlar içlerinden bir uyarıcının
kendilerine gelmesine şaştılar ve işte bu acayip bir şeydir, şaşılası bir
şeydir dediler. Yani bu ne acayip bir iş dediler.
Rabbimiz Kur’an da ilk defa
insanın insana resul olarak gönderilmesine muhatapların şaştığını burada dile
getiriyor. Acayip şey, insan peygamber olmuş oluyor. Taptıkları putlar,
biliyorsunuz ilk muhatapların melekler ve cinlerin sembollerine tapıyorlar.
Allah’a aracılar, yani Allah’a elçiler olarak görüyorlar oları. Onun içinde
onların zihninde ki elçi tasavvuru melek ya da cin. Bir insanı Allah’ın elçisi
olarak kabul etmiyorlar. Ama mantığa bakın melek ve cinin putunu yapıyorlar ve
taşlara tapıyorlar. Taşlara tapacak kadar soyut düşünceden mahrum olan bu
adamlar bir insanın Allah’a elçi olmasını acayip görüyorlar.
Çelişki, yaman çelişki. Aslında
arka planında yatan sebep belli. Hayatlarına müdahil bir Allah istemiyorlar.
Çünkü kendileri gibi yer yüzünde dolaşan, yiyen, içen, yaşayan ölümlü bir elçi
olursa model almaları gerekecek. Yani hayatlarına müdahil olacak, bahane
bulamayacaklar ..mali hazer Rasûl.. bu
ne biçim elçi diyorlardı ye'külüt taame ve yemşi fiyl esvak
(Furkan/7) yiyip içiyor çarşılarda dolaşıyor. Onlar
ayakları yerde olmayan bir elçi istiyorlar. Ayakları yerde olursa ne olur?
izleyin denilir. Ayağı yere basmayanlar izlenmezler. Onun için Kur’an da
Allah’ı izleyin emrini bulamazsınız. Ama Resulü izleyin emrini bulursunuz.
Evet, eğer Allah’ı seviyorsanız beni izleyin ki Allah’ta sizi sevsin ayetinde
(A. İmran/31) olduğu gibi.
3-) Eizâ mitna ve künna turaba* zâlike rec'un
be'ıyd;
"Öldükten
ve toprak olduktan sonra mı (bâ's olunacağız)? O, çok uzak (dönüşü
mümkün olmayan) bir geri dönüştür." (A.
Hulusi)
03 -
Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit ha? Bu baıyd bir irca'. (Elmalı)
Eizâ mitna ve künna turaben
ölümümüzün ve toza toprağa karışmamızın ardından dirilmek ha? Öyle mi? zâlike rec'un
be'ıyd bu dönüşü imkansız bir son diyorlar inkarcı muhataplar.
Yeniden dirilişi kabullenemiyorlar. Bu cehaletin eseri. İnsanın formülü eğer
tüm ayrıntılarıyla bilinseydi, yeniden diriliş laboratuarda ispat edilmiş
olacaktı. O zaman kimse inkar edemeyecekti. Cenabı Hakk bu formülü vermediği
için inkarcılar yeniden dirilişi inkar ediyorlar. Oysa formülü sen bilmiyorsun
diye Allah’ta mı bilmiyor. Eğer o formülü verseydi, şu topraktan elde ettiğimiz
bitkiler kadar kolay olduğunu görecektik insanın yeniden dirilişini.
Zaten o gelecek, bitki kadar
kolay olduğunu açıkça ifade edecek bu surede ayet. Onun için yeniden dirilişi
inkarı insanın cehaletine bağlı bir inkar. Fakat bu cehalet ancak imanla
yenilir. Eğer bilmeniz mümkin olmayan bir şeyle karşı karşıyaysanız bu durumda
size düşen tek şey imanla o cehaleti aşmaktır. İman cehaleti aşmanın en
sağlıklı yoludur.
4-) Kad alimna ma tenkusul Ardu minhüm* ve
'ındeNA Kitabun Hafiyz;
Arzın
onlardan noksanlaştırdığı şeyi (yaşlılığın
eksilttiklerini) gerçekten bilmişizdir...
Kitab-ı Hafiyz (koruyup kayıt eden kitap =
memory) indîmizdedir (varlığın ruhunda). (A.
Hulusi)
04 -
fakat Arz onlardan neyi eksiltir bize malûmdur ve nezdimizde hıfzedici bir
kitab vardır. (Elmalı)
Kad alimna ma tenkusul Ardu minhüm
doğrusu biz yerin onları nasıl çürütüp toz toprak edeceğini bilmekteyiz. Yani
yeri de ben yarattım, insanı da ben yarattım, yasaları da ben koydum. Ban
insanın toz toprak olacağını mı hatırlatıyorlar. Yarattığım insanın toz toprak
olacağını, çürüyeceğini ben bilmiyor muyum. Biz bilmekteyiz diyor rabbimiz.
Buradan yola çıkarak falanca
çürümemişse iyidir, iyi ise çürümemiştir gibi bir takım yaklaşımların da doğru
olmadığını görüyoruz. Onun için çürümek Allah’ın insana, insan bedenine ve
toprağa koyduğu yasadır.
ve 'ındeNA Kitabun Hafiyz zira
katımızda korunmuş bir yasa mevcuttur bu konuda. Yani her ölümlü varlık, nesi
nereden geliyorsa oraya döner. Badeni toprağa döner, oradan gelmiştir. Ruhu ise
Alem-i ervaha yani geldiği yere. Dolayısıyla her şey aslına rücu eder. Bu
yasadır ve bu yasa korunmuştur. Bu yasayı Allah koymuştur.Yeniden diriliş vaadi
Allah’ın hayat için koyduğu yasalar gözetilerek yapılmaktadır. Bunun zımnen
ifadesi de budur. Yani rabbimiz ben vaadlerimi yaparken, koyduğum yasaları
gözeterek yapıyorum. Belki o yasalarımı yasalarımla, daha üst yasalarımla
aşarak yapıyorum. Yani yine yasasız yapmıyorum, ilkesiz yapmıyorum anlamına
gelir.
5-) Bel kezzebu Bil Hakkı lemma caehüm fehüm
fiy emrin meriyc;
Hayır,
onlara geldiğinde Hakikatlerini yalanladılar! Onlar pek karışık bir iş
içindedirler. (A. Hulusi)
05 -
Doğrusu hak kendilerine geldiği zaman tekzip ettiler de şimdi karma karışık bir
ızdırap içindeler. (Elmalı)
Bel kezzebu Bil Hakkı lemma caehüm
dahasınıda yaptılar. Bel, daha
beterini yaptılar diyor. Ne yapmışlar? kezzebu Bil Hakkı lemma caehüm ayaklarına kadar
geldiği halde gerçeği yalanladılar, hakikati yalanladılar. fehüm fiy emrin meriyc hasılı onlar
derin bir iç karmaşa yaşıyorlar. Meriyc; Karışıklık, bulanıklık, karmaşa,
içinden çıkılamayacak kadar karmaşa hali, kaos hali. İç dünyalarında derin bir
kaos yaşıyorlar. İç dünyasında kaos yaşayan dış dünyasında ki kozmosu fark
etmez. O muhteşem dizaynı fark etmez. O muhteşem eli fark etmez. Sanatta ki o
muhteşemliği fark etmeyince sanatkarın ihtişamını, büyüklüğünü fark etmez. Onun
içinde yaratmayı Allah’a bile çok görür.
Kafaya bakın, Allah tasavvuruna
bakın. İnsanın Allah tasavvuru, insanın zihnini yüceltmesi gerekirken, onlar
yüce bir tasavvur olan Allah tasavvurunu insan hizasına çekmeye, indirmeye
çalışıyorlar. İşte onun için algılayamıyorlar.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
164. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder