9 Eylül 2013 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. KAF (01 - 05) (164-A)






El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ecmaiyn.

Rabbişrah liy sadriy;

Ve yessirliy emriy;

Vahlül ukdeten min lisaniy;

Yefkahu kavliy; (Tâhâ 25-26-27-28)

Rabbim, göğsüme genişlik ver, kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Allahümme amin..!

Değerli Kur’an dostları bugün muhteşem Kur’an ülkemizin yepyeni bir sitesine daha gireceğiz. Bu sitenin adı Kaf. Kaf suresi elimizde ki mushafta 50. sırada yer alır. Adını girişinde ki mukadda harfinden, yani alfabe harfi olan Kaf’tan alır. Sure bu adı daha ilk nesilden itibaren kazanmış, sahabe onu bu adla anıyor. Hatta Ümmü Hişam isimli bir annemiz bu sureyi efendimizin arkasında dinleyerek ezberlediğini söyler. Bu sureyi peygamberimizin bir rivayette sabah namazlarında, diğer bir rivayette cemaate hutbe biçiminde Kur’an ı okuyarak sık sık bu sure ile konuştuğunu, yani Resulallah’ın Kur’an la konuştuğunu, hutbe diye Kur’an ı okuduğunu, insanlara nasihat olarak Kur’an ı verdiğini biz bu rivayetten öğreniyoruz. Yine Hz. Ömer’den gelen bir rivayette bu sure efendimizin bayramlarda sık sık okuduğu surelerden.

Sure Mekke’de nazil olmuş. Hatta yaklaşık nüzul yılına ait bir veriye de sahibiz. 4 ya da 5. yılda, peygamberliğin 4. ya da 5. yılında nazil olduğu kesin. Bu da nispeten nübüvvetin ilk döneminin sonlarına ait bir sure olduğunu gösterir. Tüm kronolojilerde vahiy nüzül dizimlerinde Murselat suresi ile Beled suresi arasına yerleştirilir. Nüzul sıralamasında 34. sıradadır.

Surenin konusuna gelince; tek cümleyle sure yeniden diriliş ve ahiret suresidir. Baştan sona sure ahiret tasavvurumuzu, adalet tasavvurumuzu, yani yeniden diriliş inancımızı inşa eder.

Yeniden dirilişi inkarın temelinde ne yatıyor sorusu gerçekten meraka değer bir soru. Kur’an yeniden dirilişi, hesap gününü inkarın en temelinde yatan saikin uzak tanrı inancı olduğunu bu surede dile getirir be o meşhur ayet, o bizi yüreğimizden titreten, sarsan berceste ayet bu surede yer alır. ve nahnu akrebu ileyhi min hablil veriyd (16) Biz insana şah damarından daha yakınız.

Sözün özü insanoğlu kaçınılmaz akıbetine hazır olmak zorundadır. Neden mi? Nedeni açık çünkü ve ileynel masıyr (43) tüm yollar Allah’a çıkar, dönüş Allah’a dır. Bu kısa özetten sonra kaf suresinin tefsirine girebiliriz.

Kaf Sûresinde: Kaf’ın sırrı,
Kur’an-ı Meciyd,
Yaratılış ve neş’etler,
Yalanlayıp helak olan kavimler,
Şah damarından yakın olan?
Sağında ve solunda bulunan yazıcılar,
Sekeratul mevt,
Sevkedici ve şahid melekler,
Ölüm perdeleri açar,
Keşfi şakk ve basiretin keskinliği,
Kavl değişmez,
Cehennem dolmaz,
Cennet muttekıylere yaklaştırılmıştır…
Ğaybı olan Rahman’dan haşyet ve yönelen kalbin ecri,
Kur’an, beş duyu ve ona tabi kayıtlı bilinçle değil daha üzt düzey bir algılama mekanizması (kalb, ruhani müşahade) ile anlaşılır,
Semavat ve Arz’ın altı günde yaratılması,
Tebliğci cebbar (zorba) olmaz,
İlahi uyarıdan korkanların Kur’an ile uyarılması, gibi pek çok önemli konu açıklanmaktadır. (A. Hulusi- Kur’an ı Kerim “B” meali]



Rahman, Rahiym olan, özünde merhametli, işinde merhametli olan. Bizatihi merhamet kaynağı ve tüm eylemlerinde de merhametle iş gören Allah adına.


1-) Kaaaf* vel Kur'ânil Meciyd;

Kaf (KAF harfi {ENE} Eniyet'e işaret eder. İnsan Zâtının üç mertebesi olan Ahadiyet, Eniyet ve Hüviyet tecellilerinden ilk açığa çıkış olan eniyet = ene = ego = BEN noktasına işaret eder. Kaf Dağı, Benlik dağı olarak tasavvufta sembolleştirilir. Dağ, benliğin sembolüdür. Allâhu âlem. A.H.)! Kur'ân-ı Meciyd (açıklanan muhteşem Bilgi)! (A. Hulusi)

01 - Kaf ve Kur'ani mecîd hakkı için. (Elmalı)


Kaaaf başında geldiği her sure doğrudan ya da dolaylı vahye atıftır mukattaat harfleri. Hemen hemen yaklaşık Kur’an ın ¼ i suresinin başında gelir bu harfler, mukattaat harfleri. Başında geldiği her sure çoğunlukla doğrudan, sadece 3 tanesi dolaylı olarak vahye atıfla başlar. Bunun da bir nüktesi var elbet. Bu harfler alfabe harfleri. Adeta bunlarla şöyle söylenmiş olabilir. İlahi manalar bu harflerden oluşan beşeri kelimelerin içine, kalbine indi. Ey insan o ilahi manalar Allah tarafından sizin zihninize böyle indirildi. Yani Allah gök sofrasını size inzal etti, önünüze açtı ki merhametinin sonsuzluğunu göresiniz. Size olan sevgisini anlayasınız diye.

Bu harflerin yorumuna ilişkin bir çok görüş var. Ki bu görüşlerin hepsinin güçlü ya da zayıf tarafları da var. Aslında bu görüşlerin -ki 36 ya yakın bir görüş bu, 36 çeşit görüş- bunların her birisi gerçeğin bir boyutunu ifade eder. Ama belki de bu manada Hz. Ebu Bekir’in bu harfler hakkında ki o yaklaşımı tüm görüşlerin tacı hükmündedir. “Her kitabın bir sırrı vardır, bu da Kur’an ın sırrıdır.”

[Ek bilgi; Örnek görüşlerden.
Kaf; Şahadet ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri dilin sonundan genzin üzerine doğrudur. Sayısal değeri 100 dür. Yalınları Elif, fe, Hemze ve Lâm dır. Feleği ikinci felek, feleğin hareket süresi 11.000 senedir. Seçkinlerde ve seçkinlerin seçkinlerinde belirginleşir ve ortaya çıkar. Mertebesi 4. mertebedir. Otoritesi Cinlerde ortaya çıkar. Doğası ilk analardır. Sonu sıcak, kuru; diğer kısımları soğuk ve yaştır.
Unsuru su ve ateştir. İnsan ve anka ondan var olur. Haller ona aittir. Hareketi karışıktır. Ünsiyet verir, çifttir. Alâmeti ortaktır, kendisine ait harfler Elif ve Fe dir.
Farklı mertebelere göre (Zat, sıfat ve fiil isimleri) Kaf harfine ait isimler ise başında yalın harflerinden birisinin bulunduğu isimlerdir. Sırlar ehline göre Zat, nurlar ehline göre ise zat ve sıfatlar Kaf harfine aittir. (İbn. Arabi/Fütuhât-ı Mekkiyye - C-1/s-185)]

Kaf suresi ile Sad suresi arasında çok ilginç benzerlikler olduğunu gördüm. Hem zaman açısından indirildiği zaman açısından, hem girişleri açısından, hem de konuları açısından. Sad suresi tevhid, Kaf suresi ahiret hakkında.

vel Kur'ânil Meciyd bu şanlı, şerefli mecid olan,şanlı ve şerefli, aynı zamanda okuyana şeref veren, okuyanı onurlandıran, okuyana itibar katan, okuyanı Allah’ın nazarında ve nezdinde değerli kılan Kur’an ın değerini bilin. Orada ki “vav” yemin vav ı, kasen vav ı. Fakat kasemlerin Arap dilinde söz diziminde cevabı olması lazım, burada cevabı yok. Cevapsız gelen kasemlerin değerini bilin, ya da onun üzerinde düşünün anlamına geldiğini düşünüyorum. Böyle bir meallendirme daha doğru bir meallendirme olur.

Değerini bilin. Neden? Çünkü o size değer ekliyor. Vahiy size onur veriyor. Vahiy sizin haysiyet ve itibarınızı koruyor. Onun için siz de vahyin değerini koruyun, vahyin değerini bilin. Hem şerefli özünde, hem de okuyana şeref ve onur bahşeden anlamı var meciyd formunda. Yani bu bir özne anlamı. Vahiy öznedir. Biz bunu çıkarıyoruz el Meciyd kelimesinin formundan vahiy öznedir. Özne inşa eder. Vahyin muhatabı kimdir? İnsan. O zaman vahiy insanı inşa etmektedir. Vahiy ilahi bir inşa projesidir. İnsanın onur ve haysiyetini korumanın yollarını insana vahiy öğretir.

Nasıl mı? kula ve eşyaya kul etmeyerek. Vahiy insanı Allah’a kulluğa çevirirken Allah’a bir katkı sağlamış olmaz. İnsana bir katkı sağlamış olur. Vahiy insanı yalnız Allah’a kulluğa çağırırken, aslında insanı kula kul olmaktan korumuş olur. Eşyaya, mala ve dünyaya kul olmaktan korumuş olur. Hepsinden öte kendi iç benine, egosuna, nefsine kul olmaktan korumuş olur. İşte vahiy insana böyle şeref ve itibar katar. Vahyin el Meciyd olmasının anlamı budur. Vahiyle şereflenen insan Allah’tan başkasına kul olmaz. Çünkü insanın gerçek bedelini ancak Allah öder.


2-) Bel 'acibu en caehüm munzirun minhüm fe kalel kafirune hazâ şey'un 'aciyb;

Bilakis aralarından bir uyarıcı onlara geldi diye hayret ettiler de, o hakikat bilgisini inkâr edenler şöyle dedi: "Bu çok acayip bir şey..." (A. Hulusi)

02 - Doğrusu şaştılar da kendilerine içlerinden korkutucu bir Peygamber geldiğine dediler ki kâfirler bu acîb bir şey. (Elmalı)


Bel 'acibu en caehüm munzirun minhüm fe kalel kafirune hazâ şey'un 'aciyb onlar içlerinden bir uyarıcının kendilerine gelmesine şaştılar ve işte bu acayip bir şeydir, şaşılası bir şeydir dediler. Yani bu ne acayip bir iş dediler.

Rabbimiz Kur’an da ilk defa insanın insana resul olarak gönderilmesine muhatapların şaştığını burada dile getiriyor. Acayip şey, insan peygamber olmuş oluyor. Taptıkları putlar, biliyorsunuz ilk muhatapların melekler ve cinlerin sembollerine tapıyorlar. Allah’a aracılar, yani Allah’a elçiler olarak görüyorlar oları. Onun içinde onların zihninde ki elçi tasavvuru melek ya da cin. Bir insanı Allah’ın elçisi olarak kabul etmiyorlar. Ama mantığa bakın melek ve cinin putunu yapıyorlar ve taşlara tapıyorlar. Taşlara tapacak kadar soyut düşünceden mahrum olan bu adamlar bir insanın Allah’a elçi olmasını acayip görüyorlar.

Çelişki, yaman çelişki. Aslında arka planında yatan sebep belli. Hayatlarına müdahil bir Allah istemiyorlar. Çünkü kendileri gibi yer yüzünde dolaşan, yiyen, içen, yaşayan ölümlü bir elçi olursa model almaları gerekecek. Yani hayatlarına müdahil olacak, bahane bulamayacaklar ..mali hazer Rasûl.. bu ne biçim elçi diyorlardı ye'külüt taame ve yemşi fiyl esvak (Furkan/7) yiyip içiyor çarşılarda dolaşıyor. Onlar ayakları yerde olmayan bir elçi istiyorlar. Ayakları yerde olursa ne olur? izleyin denilir. Ayağı yere basmayanlar izlenmezler. Onun için Kur’an da Allah’ı izleyin emrini bulamazsınız. Ama Resulü izleyin emrini bulursunuz. Evet, eğer Allah’ı seviyorsanız beni izleyin ki Allah’ta sizi sevsin ayetinde (A. İmran/31) olduğu gibi.


3-) Eizâ mitna ve künna turaba* zâlike rec'un be'ıyd;

"Öldükten ve toprak olduktan sonra mı (bâ's olunacağız)? O, çok uzak (dönüşü mümkün olmayan) bir geri dönüştür." (A. Hulusi)

03 - Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit ha? Bu baıyd bir irca'. (Elmalı)


Eizâ mitna ve künna turaben ölümümüzün ve toza toprağa karışmamızın ardından dirilmek ha? Öyle mi? zâlike rec'un be'ıyd bu dönüşü imkansız bir son diyorlar inkarcı muhataplar. Yeniden dirilişi kabullenemiyorlar. Bu cehaletin eseri. İnsanın formülü eğer tüm ayrıntılarıyla bilinseydi, yeniden diriliş laboratuarda ispat edilmiş olacaktı. O zaman kimse inkar edemeyecekti. Cenabı Hakk bu formülü vermediği için inkarcılar yeniden dirilişi inkar ediyorlar. Oysa formülü sen bilmiyorsun diye Allah’ta mı bilmiyor. Eğer o formülü verseydi, şu topraktan elde ettiğimiz bitkiler kadar kolay olduğunu görecektik insanın yeniden dirilişini.

Zaten o gelecek, bitki kadar kolay olduğunu açıkça ifade edecek bu surede ayet. Onun için yeniden dirilişi inkarı insanın cehaletine bağlı bir inkar. Fakat bu cehalet ancak imanla yenilir. Eğer bilmeniz mümkin olmayan bir şeyle karşı karşıyaysanız bu durumda size düşen tek şey imanla o cehaleti aşmaktır. İman cehaleti aşmanın en sağlıklı yoludur.


4-) Kad alimna ma tenkusul Ardu minhüm* ve 'ındeNA Kitabun Hafiyz;

Arzın onlardan noksanlaştırdığı şeyi (yaşlılığın eksilttiklerini) gerçekten bilmişizdir... Kitab-ı Hafiyz (koruyup kayıt eden kitap = memory) indîmizdedir (varlığın ruhunda). (A. Hulusi)

04 - fakat Arz onlardan neyi eksiltir bize malûmdur ve nezdimizde hıfzedici bir kitab vardır. (Elmalı)


Kad alimna ma tenkusul Ardu minhüm doğrusu biz yerin onları nasıl çürütüp toz toprak edeceğini bilmekteyiz. Yani yeri de ben yarattım, insanı da ben yarattım, yasaları da ben koydum. Ban insanın toz toprak olacağını mı hatırlatıyorlar. Yarattığım insanın toz toprak olacağını, çürüyeceğini ben bilmiyor muyum. Biz bilmekteyiz diyor rabbimiz.

Buradan yola çıkarak falanca çürümemişse iyidir, iyi ise çürümemiştir gibi bir takım yaklaşımların da doğru olmadığını görüyoruz. Onun için çürümek Allah’ın insana, insan bedenine ve toprağa koyduğu yasadır.

ve 'ındeNA Kitabun Hafiyz zira katımızda korunmuş bir yasa mevcuttur bu konuda. Yani her ölümlü varlık, nesi nereden geliyorsa oraya döner. Badeni toprağa döner, oradan gelmiştir. Ruhu ise Alem-i ervaha yani geldiği yere. Dolayısıyla her şey aslına rücu eder. Bu yasadır ve bu yasa korunmuştur. Bu yasayı Allah koymuştur.Yeniden diriliş vaadi Allah’ın hayat için koyduğu yasalar gözetilerek yapılmaktadır. Bunun zımnen ifadesi de budur. Yani rabbimiz ben vaadlerimi yaparken, koyduğum yasaları gözeterek yapıyorum. Belki o yasalarımı yasalarımla, daha üst yasalarımla aşarak yapıyorum. Yani yine yasasız yapmıyorum, ilkesiz yapmıyorum anlamına gelir.


5-) Bel kezzebu Bil Hakkı lemma caehüm fehüm fiy emrin meriyc;

Hayır, onlara geldiğinde Hakikatlerini yalanladılar! Onlar pek karışık bir iş içindedirler. (A. Hulusi)

05 - Doğrusu hak kendilerine geldiği zaman tekzip ettiler de şimdi karma karışık bir ızdırap içindeler. (Elmalı)


Bel kezzebu Bil Hakkı lemma caehüm dahasınıda yaptılar. Bel, daha beterini yaptılar diyor. Ne yapmışlar? kezzebu Bil Hakkı lemma caehüm ayaklarına kadar geldiği halde gerçeği yalanladılar, hakikati yalanladılar. fehüm fiy emrin meriyc hasılı onlar derin bir iç karmaşa yaşıyorlar. Meriyc; Karışıklık, bulanıklık, karmaşa, içinden çıkılamayacak kadar karmaşa hali, kaos hali. İç dünyalarında derin bir kaos yaşıyorlar. İç dünyasında kaos yaşayan dış dünyasında ki kozmosu fark etmez. O muhteşem dizaynı fark etmez. O muhteşem eli fark etmez. Sanatta ki o muhteşemliği fark etmeyince sanatkarın ihtişamını, büyüklüğünü fark etmez. Onun içinde yaratmayı Allah’a bile çok görür.

Kafaya bakın, Allah tasavvuruna bakın. İnsanın Allah tasavvuru, insanın zihnini yüceltmesi gerekirken, onlar yüce bir tasavvur olan Allah tasavvurunu insan hizasına çekmeye, indirmeye çalışıyorlar. İşte onun için algılayamıyorlar.

Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
164. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder