C sayfasından devam
18-) Ma yelfizu min kavlin illâ ledeyhi
rakıybun 'atiyd;
(İnsanın) her düşüncesini
gözleyen (kaydeden) bir gözcüsü vardır! (A. Hulusi)
18 -
Her ne söz atarsa mutlak yanında hâzır bir gözcü vardır. (Elmalı)
Ma yelfizu min kavlin onu açıklamam
lazım; Söz; Tasavvurla eylemin ortasındadır. Neden? Ağzından çıkan her sözü
diyor ayette. Ma yelfizu min kavlin
ağzından çıkan her sözü kaydedecek bir kaydedici mutlaka vardır. Neden söz
diyor? Söz tasavvurla eylemin ortasında bulunur. Düşüncenin meyvesidir, eylemin
tohumudur. Düşüncenin oğludur, çocuğudur, eylemin ise anasıdır, babasıdır. Onun
için sözden bahsettiğimiz zaman hem niyet ve düşünceyi, hem de eylemi ortaya
koymuş oluruz. O nedenle eğer sözü kaydediyorsa, eylemi de niyeti de kaydediyor
demektir.
[Atlanan kısım; illâ ledeyhi
rakıybun 'atiyd tefsire dahil edildi)]
19-) Ve caet sekretul mevti Bil Hakk* zâlike ma
kunte minhu tehiyd;
Hak
olarak Sekrat'ül Mevt (ölüm sarhoşluğu) yaşanmaya başlanmıştır! İşte bu senin kendisinden kaçıp
durduğun şeydir. (A. Hulusi)
19 -
Ve ölüm sekeratı Hakk ile geldikte: işte diye: o senin kaçıp durduğun. (Elmalı)
Ve caet sekretul mevti Bil Hakk
derken ölüm kâbusu tüm gerçekliğiyle çıkagelir. zâlike ma kunte minhu tehiyd ki
işte bu ey insan senin köşe bucak kaçtığın şeydir. Hani kaçıyordun ya ölümden,
tek dünyalı bir bakışla bakarsan ölümden kaçarsın. Ama iki dünyalı olsaydın
ölümden bu kadar kaçmazdın. Ölen bir kez ölür, ölümden kaçansa her ölümü
hatırladığında ölür. Sen kaç kez öldün? Kendini öldürdün? Onun için işte geldi
kaçıyordun.
20-) Ve nufiha fiys Sur* zâlike yevmul va'ıyd;
Sur'a (bedene) üflenmiştir (üflenme içten dışadır; ruh, bedenden çıkmıştır)! İşte bu uyarıldığınız süreçtir! (A. Hulusi)
20 -
Ve Sur üfürüldükte: ki işte o veîd günüdür. (Elmalı)
Ve nufiha fiys Sur nihayet diriliş
için sura üflendi. zâlike yevmul va'ıyd işte bu da ey insan
kendisine karşı uyarıldığın gündür. Allah seni uyarmıştı ya? Yani Allah’ın
uyarması için ille de vahyin sana ulaşması şart değil. Aslında bedenin seni
uyarmıştı. Saçındaki ağaran her siyah kıl, her sarı kıl bir uyarıydı aslında.
Yüzünde oluşan her yeni kırışık bir uyarıydı. Aslında her geçen gün bir
uyarıydı. Ömrünün böyle her geçen gün bir sayfasının dürülmesi bir uyarıydı. Şu
her bahar bir uyarıydı, her kış bir uyarıydı. Ey insan senin de bir kışın
gelecek. Her gece bir uyarıydı senin de ömrünün gecesi gelecek.
[Ek bilgi; ÖLÜMÜN
TADILMASI
ÖLÜM tadıldıktan sonra neler
olup bitiyor? Şimdi de kısaca bunu anlatalım.
ÖLÜM tadıldığı anda kişi bir
süre çevresindeki dünyayı algılamaya devam eder. Çevresinde olup bitenleri,
yapılan konuşmaları, üzüntü ve feryatları aynen biyolojik bedenle
yaşıyormuşçasına algılar. Bu devrede âdeta bitkisel hayattaki bir insan
gibidir. Dışarıda tüm olup bitenleri algılıyor, fakat dışarıya hiçbir mesaj
veremiyor.
İşte bu anda sıra cenazenin
yıkanmasına gelir. Cenaze niçin yıkanıyor?
Cenazenin yıkanmasının
bilebildiğimiz kadarıyla hikmeti, henüz hücresel canlılığı devam eden biyolojik
bedenin sudan ozmos yoluyla biyoelektriksel takviye almasıdır. Böylece kişi,
kısa bir süre daha beden aracılığıyla yaşamış olduğu dünya ile iletişimini tek
yanlı da olsa sürdürebilecektir.
ÖLÜMÜN TADILDIĞI andan
itibaren başlayıp, mahşere kadar devam edecek olan yaşam boyutuna BERZAH âlemi
denilir. (A.
Hulusi – Ölüm nedir)]
21-) Ve caet küllü nefsin meaha saikun ve
şehiyd;
Her
nefs (bilinç),
birlikte olduğu sevk edici (doğal bedensellikle
oluşmuş kişiliği) ve bir şahit (içindeki Hakk'ın sesi olan vicdanının seslenişi) ile gelmiştir! (A. Hulusi)
21 -
Ve her nefis gelmiştir: beraberinde bir sevk memuru ve bir şahit vardır.
(Elmalı)
Ve caet küllü nefsin meaha saikun ve şehiyd
ve her can kendisini yönlendiren unsurlar ve tanıklarla birlikte huzura gelir.
Saik ve şehiyd gerçekten çok
harika anlamlarla dolu iki kavram. Saik; Modern Arapça da şoföre denilir.
Bilenler bilir. Şoföre saik denilir. Aslında özne ve nesneden bahsediliyor.
Saik fail formunda. Şehiyd ise iki formu birden kapsar ama fail geldiğine göre
orada mef’ul öne çıkıyor, yani nesne. Bu nedir? İnsanın bünyesinde ki iki
kutuptan hangisi özne hangisi nesnedir. Aklı mı, güdüsü mü. Bilinci mi,
bilinçaltı mı. işte bu, ayet bundan söz ediyor.
Ve caet küllü nefsin meaha saikun ve Şehiyd ve her can kendisini
yönlendiren unsurlar ve tanıklarla huzura gelir derken, insanın şoförü kim.
Bedeninizin şoförü kim. Ruhunuzun şoförü kim, sizin şoförünüz kim. Huzuru
ilahiye çıktığınızda ya rabbi beni süren nefsimdi diyecek bazı canlar. Ama
bazıları da beni süren aklı seliymimdi. Şoförünüz kim. Yani ayyaş mıydı,
ayıkmıydı. Şoförünüz doğru yolda mı sürdü sizi yanlış yolda mı. Allah’ın
verdiği koordinatlara göre mi, yoksa şeytanın verdiği koordinatlara göre mi.
Kime göre bu hayat arabasını sürdünüz bu hayat yolunda.
İşte bu insanı süren şoför kimdir
o ortaya çıkacak, tanık ta ortaya çıkacak. Çünkü el tanık, ayak tanık, göz
tanık, kulak tanık, di tanık dudak tanık. Her şey tanık. Eğer bastırmışsa iç
ben, aklı seliymi o artık nesne olarak kalmıştır. Özne iç bendir, nefistir. O
zaman nesneleştirilmiş olan, yani Şehiyd olan o aklı seliym; şahit olacak. Ya
rabbi beni buna verdin fakat o bana ihanet etti. Fıtrat; Ya rabbi benim gibi
seliym bir fıtrat koydun, o bana ihanet etti. Vicdan; Ya rabbi ban bağırdım,
çağırdım ama o iç beni ile öyle bir parazit yaptı ki benim sesim kayboldu, duymadı.
Ya rabbi o benim üzerime öyle bir kalın perde örttü ki küfür işte budur.
Vicdanın üzerine sesi duyulmasın diye kalın bir perde örtmek. Benim sesimi duymadı. Evet.
22-) Lekad kunte fiy ğafletin min hazâ
fekeşefna 'anke ğıtaeke febasarukel yevme hadiyd;
"Andolsun
bundan gaflet içinde (kozanda yaşıyor) idin... Senden perdeni kaldırdık! Bugün artık görme
kuvven pek keskindir!" (denilir). (A. Hulusi)
22 -
Celâlim hakkı için (denir) sen bundan bir gaflette idin: şimdi senden perdeni
açtık, artık bu gün gözün keskindir, (Elmalı)
Lekad kunte fiy ğafletin min hazâ
doğrusu sen denilir buna karşı gaflet içindeydin. Yani insanın kendi kendini
gözetleyen bir varlık olduğunu dile getiriyor bu ifade. Doğrusu sen buna karşı
gaflet içindeydin. Neye? Kendine karşı gaflet içindeydin. Vicdanının sesini
duymak istemedin. Hani ayeti kerime de öyle buyuruyor ya; Belil'İnsanu
'alâ nefsihi basıyreh.(Kıyamet/14) bilakis insan kendi kendinin
gözetleyicisidir. Yani insan kendi kendini gözetleyebilir. Fakat o gözü kör
etmişseniz Summun
bükmün umyün.. (Bakara/18) olur. Görmez, işitmez ve dilsiz olur. O
zaman fehüm
lâ yerci'ûn dönemez.
fekeşefna 'anke ğıtaek işte artık
önünden perdeyi kaldırdık. Aslında şöyle çevirsem daha doğru olur. İşte artık
senin perdeni senden kaldırdık. Senin perdeni diye çevirmem daha uygun, çünkü
senin örttüğün perde bu. Küfür perdesi. Ahirette örttüğün küfür perdesi
kaldırılacak o zaman gerçeği anlayacaksın ama iş işten geçmiş olacak. febasarukel yevme
hadiyd şimdi gözün daha bir keskindir. Haydi. Aslında burada ince
bire istihza da var, ironi var. Haydi bakalım, perdeni kaldırdık, gördün inkar
ettiğin şeyleri. Fakat neye yarar.
23-) Ve kale kariynuhu hazâ ma ledeyye 'atiyd;
Onun
karîni (bedeni - cinnden olan dost) dedi ki: "İşte benim yanımdaki hazır." (A.
Hulusi)
23 -
Ve karîni demiştir: işte bu yanımdaki hâzır. (Elmalı)
Ve kale kariynuhu hazâ ma ledeyye 'atiyd
onu güdümüne alan şeytani öteki kişiliği der ki, yani iç ben’i der ki; İşte
benim emrimde pervane gibi dönen, bana ayarlanmış, benim güdümüme girmiş biri.
Emrimde pervane gibi dönen manası verdim, ma ledeyye 'atiyd de, aslında bu her şeyiyle
birinin emrine girmek, onun emri altında, onun gölgesi gibi hareket etmek
anlamlarına gelir. Onun için işte benim emrime amade olmuş biri der o.
24-) Elkıya fiy cehenneme külle keffarin
'aniyd;
(Denilir): "Her inatçı
hakikati reddedici nankörü, atın Cehennem'in içine!" (A. Hulusi)
24 -
(Buyrulur:) atın atın Cehenneme her nankör anud, (Elmalı)
Elkıya fiy cehenneme külle keffarin 'aniyd
Allah emreder inkarda ısrar eden her inatçı kafiri, uydusu olduğu odakla
birlikte cehenneme fırlatıp atın.
25-) Menna'ın lil hayri mu'tedin muriyb;
"O
her hayrı (Hakkanî olanı) engelleyen, şüpheciyi." (A. Hulusi)
25 - Hayra
engel, haşarı işkilci kâfiri. (Elmalı)
Menna'ın lil hayri mu'tedin muriyb
her hayra engel olanı, her haddini bilmez saldırganı ve kuşku yayanı atın
cehenneme der. Burada ki menna’in lil
hayr; insanın özündeki hayır ve iyiliği bastıranı diye anlamak lazım. Yani
şer, aslında senden değildi. Fakat sen seni öldürdün, sen içindeki imkanı şerre
alet ettin içinde ki cenneti yeşertmek yerine cehennemin ateşini tutuşturdun.
Onun için hayrı engelledin. menna’in lil
hayr her hayrı engelleyeni diyor.
26-) Elleziy ce'ale meAllâhi ilâhen âhare
feelkiyahu fiyl azâbiş şediyd;
"O ki, Allâh yanı sıra başka tanrı
oluşturdu! Artık atın onu şiddetli azabın içine!" (A. Hulusi)
26 -
Ki Allahın yanında başka ilâh tutmuştur, haydin ikiniz bir atın onu o şiddetli
azâb içine. (Elmalı)
Elleziy ce'ale meAllâhi ilâhen âhar
Allah dışında başka tanrılar peydahlayanı feelkiyahu fiyl azâbiş şediyd haydi özne ve
nesnesiyle birlikte, el kıya, oradaki tensiye zamirini böyle çevirdim. Özne ve
nesnesiyle birlikte hepsini şiddetli azabın bağrına fırlatıp atın.
27-) Kale kariynuhu Rabbena ma atğaytuhu ve
lâkin kâne fiy dalâlin be'ıyd;
Onun
karîni ("insan" olarak hitap bilince
olup; karîni, beden olarak da anlaşılabilir veya cinn dostu) dedi ki: "Rabbimiz, onu ben tuğyan ettirmedim (azdırmadım), ne var ki o (inanç olarak) uzak bir
sapkınlık içinde idi." (A. Hulusi)
27 -
Arkadaşı der: ya Rabbenâ onu ben azdırmadım velâkin kendisi uzak bir dalâl
içinde idi. (Elmalı)
Kale kariynuhu Rabbena ma atğaytuhu ve lâkin
kâne fiy dalâlin be'ıyd güdümüne girdiği şeytani öteki kişililik, iç
beni; Rabbimiz der onu azdıran ben değilim, onu saptıran ben değilim. Ya ne? ve lâkin
kâne fiy dalâlin be'ıyd o zaten derin bir sapıklığın içindeydi. Yani
kendisi sapmaya hazırdı benim yardımımı istedi ben de yardım ettim. Tercihini
yaptı sapma yönünde, ben de yardımımı esirgemedim. Koordinatlarını bıraktı ya
rabbi, senin koordinatlarını, ben de ona yeni koordinatlar sundum. Evet.
28-) Kale lâ tahtasımu ledeyYE ve kad kaddemtu
ileyküm Bil va'ıyd;
(Allâh) buyurdu:
"Huzurumda hasımlaşıp tartışmayın (huzurumda
tartışma yoktur)! Sizi başınıza gelecekler
konusunda önceden uyarmıştım!" (A. Hulusi)
28 -
Buyurur ki: huzurumda çekişmeyin, ben size önceden veîd göndermiş iken.
(Elmalı)
Kale lâ tahtasımu ledeyYE Allah
buyuracak; Benim huzurumda hesaplaşmayın. Belki şöyle de anlamak mümkün, İç
Muhasebenizi benim huzurumda yapmayın. Nefis muhasebesini benim huzurumda
yapmanın ne çıkarı var artık, bitti. Onu yaşarken yapacaktınız. ve kad kaddemtu
ileyküm Bil va'ıyd zira ben sizi azabımla vakti zamanında uyarmıştım.
29-) Ma yubeddelul kavlu ledeyYE ve ma ene Bi
zallamin lil 'abiyd;
"Benim
katımda hüküm değiştirilmez! Ben kullara zulmedici değilim!" (A. Hulusi)
29 -
Benim indimde söz değiştirilmez ve ben kullara zulüm kar değilim. (Elmalı)
Ma yubeddelul kavlu ledeyY benim
katımda verilen bir söz değişmez, asla değişmez. ve ma ene Bi zallamin lil 'abiyd
evet, geldi büyük cümle: Ve benim, ben kullarıma zulmetmem diye çevirmiyorum.
Çünkü ma nın haberi B ile gelmiş. Bu Allah için kullanıldığında ihtimal
yokluğuna delalet eder. Benim kullarıma zulmetme ihtimalim asla yoktur. Evet,
Rabbimizin kullarına zulmetme ihtimali asla yoktur. Neden;
ve ma zalemnahüm ve lâkin kânu enfüsehüm
yazlimun. (Nahl/118) onlara biz zulmetmedik, onlar kendi kendilerine
zulmettiler diyor ya Kur’an. Evet; Aslında kutsi hadis olarak nakledilen sahih
bir haberde de ifade edildiği gibi; İnniy
harramtü zulmü ‘alâ nefsiy. Ben zulmü kendime haram kıldım. İfadesi ile de
örtüşüyor, bunu açıklıyor. Rabbimiz zerre kadar zulmetmez, insan kendi kendine zulmeder.
Rabbimiz insanın zulmünü önlemek için müdahale eder, vahiy gönderir.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
164. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder