A sayfasından devam
5-)
Velleziyne hüm li furucihim hafizun;
Onlar
cinsel organlarını evlilik dışı ilişkilerden korurlar. (A.Hulusi)
005 - Ve
onlar ki ırzlarını korurlar. (Elmalı)
Velleziyne
hüm li furucihim hafizun onlar iffetlerini koruyan kimselerdir.
Burada da şöyle anlayabiliriz.
İffet imanın bir parasıdır. Neden? Kurtuluşun bir parçasıdır. Neden cinsellik
güdüsünü tatminde meşru ile yetinmeyenler, aslında Allah’ın kendilerine koyduğu
sınırlara tecavüz edenlerdir. Başkalarının cinselliğini haksız yere sömürenler,
kendi kendilerine mukayyet olamayan, Allah’ın koyduğu yerde durmayan, sınırları
çiğneyen insanlardır. Ki mümin biri, Allah’a güvenen biri; Öncelikle Allah’ın
kendisi için koyduğu yasağın kendi lehine olduğuna da güvenir. İşte bunun için
imanla doğrudan ilgilendirilmiş ve bu listeye dahil olmuştur.
6-)
İlla alâ ezvacihim ev ma meleket eymanühüm feinnehüm ğayru melumiyn;
Eşleri
veyahut sağ ellerinin mâlik oldukları müstesna... Çünkü onlar kınanmış
değillerdir. (A.Hulusi)
006 - Ancak
zevcelerine ve kendilerinin mülkü olan cariyelerine karşı müstesnâ, çünkü
bunlar levm olunmazlar. (Elmalı)
İlla
alâ ezvacihim ev ma meleket eymanühüm fakat kendi eşleri, yani meşru
olarak sahip oldukları kişiler müstesna. Eş hem erkek için, hem kadın için
kullanılır. feinnehüm ğayru melumiyn
zaten onlar bundan dolayı kınanamazlar. Neden dolayı? Kendi meşru eşleriyle
paylaştıkları cinsellikten dolayı kınanamazlar.
7-)
Femenibteğa verae zâlike feülaike hümül 'adun;
Artık
kim bundan ötesini (daha değişiğiyle seks
arzusu) isterse, işte onlar haddini aşanların
ta kendileridirler. (A.Hulusi)
007 - Kim
de bundan ötesini ararsa işte artık onlar haddi aşanlardır. (Elmalı)
Femenibteğa
verae zâlike feülaike hümül 'adun ama bu sınırın ötesine geçen
kimseler haddi aşmış olanlardır.
8-)
Velleziyne hüm liemanatihim ve ahdihim raun;
Ayrıca
onlar (o iman edenler) ki kendilerine emanet edilmiş olana ihanet etmeyip,
verdikleri sözlere uyarlar. (A.Hulusi)
008 - Ve
onlar ki emanetlerine ve ahitlerine riayetkârdırlar. (Elmalı)
Velleziyne
hüm liemanatihim ve ahdihim raun yine onlar, kimler? Mü’min
kimseler, gerçek mü’minler emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet eden
kimselerdir.
Nedir emanet? Sadece size verilen
eşya mıdır, para mıdır) Hayır. İnsanın sahip olduğu her değer emanettir.
İnsanın insana verdiği paraya ihanet etmek kötü ve suç olacak ta, Allah’ın
insana verdiği ve hiçbir paraya çevrilemeyecek olan hayata ihanet etmek, akla
ihanet etmek, imana ihanet etmek, vahye ihanet etmek, peygambere ihanet etmek
ve Allah’ın kendisine ihanet etmek suç olmayacak. Bu doğru mu?
Onun için her şey emanettir.
Servet, akıl, hayat, irade, dünya, eş, evlat hepsi, Vahiy, bunların hepsi
emanettir. Ve şu anda biz Allah’ın vahiy emanetine sadakat gösterdiğimizi ispat
için vahyi anlamaya çalışıyoruz.
Vahye sırt dönmek Allah’ın vahiy
emanetine ihanettir. Hayatı Allah’ın gösterdiği istikamette inşa etmemek hayata
ihanettir. Aklı hayır ve hak yolunda, doğru bir biçimde kullanmamak akla ihanettir.
Sıhhati Allah’ın verdiği istikamette muhafaza etmemek sıhhate ihanettir. Gözü
hakkı görmek için değil de batılı görmek, günahı görmek, haramı görmek için
kullanmak göze ihanettir. Kulağı hakkı duymak için değil de batılı duymak için
kullanmak kulağa ihanettir. Yani her emanetin; hem ihanet etmesi hem de sadakat
gösterilmesi her emanette mümkündür.
Peki yine ayette geçen aht nedir?
Söz. Söz sadece insanın insana verdiği söz müdür? Anlaşma mıdır? Elbet bu
dahildir bu olaya. Ama ondan çok daha ötesi de dahildir. Aht sadece insanın
insanla ilişkilerinden dolayı verdiği sözler, sözleşmeler, yükümlülükler değil
onu da içine alacak şekilde insanla Allah arasında ki sözler, yükümlülükler ve
sözleşmeleri de kapsar.
Yani misakı da kapsar. İnsanın
doğuştan Allah’a verdiği sözü de kapsar. İnsan fıtratına ihanet ederek günah
ilerse eğer Allah’a doğuştan verdiği sözü tutmamış olur. İnsan kula kul olursa
eğer, Allah’a kul olmak yerine; o zaman Allah ile olan sözleşmesine ihanet
etmiş olur. İnsan eğer kendisini kul olmak yerine tanrısını tespit eden
belirleyen ve atayan konumuna geçirirse işte o zaman Allah ile sözleşmesine
ihanet etmiş olur. Söyler misiniz, Allah ile sözleşmesine ihanet eden, insanla
sözleşmesine sadık olur mu?
İşte burada ki aht ve emaneti böyle
kapsamlı,i bütün bir hayatı içine alan, bütün bir memadı, yani dünya ve ukbayı
içine alan bir biçimde anlamak gerekir.
9-)
Velleziyne hüm alâ salevatihim yuhafizun;
Yine
onlar ki salâtlarını muhafaza ederler (Allâh'a yönelişleri - müşahedeleri
süreklidir). (A.Hulusi)
009 - Onlar
ki namazlarının üzerine muhafızlık ederler. (Elmalı)
Velleziyne
hüm alâ salevatihim yuhafizun ve onlar namazları üzerinde titizlenen
kimselerdir. Ya da bir diğer şekilde meali şu olabilir; ve onlar Allah’a karşı
esas duruşlarını koruyan, yuhafizûn, son kelime fiili burada, bu ikinci manada
tam oturuyor. Allah’a karşı esas duruşlarını koruyan kimselerdir.
Burada ki salâvat; salât’ın
çoğuludur. Dua ve namaz kelimesinin çoğuludur. Fakat unutmayalım ki namaz da
aslında Allah’a karşı insanın klas duruşunun bir ifadesidir. Esas duruşunun bir
ifadesidir. Hatta bu sadece bir yaklaşım olarak tefsiri ya da işari bir yorum
olarak getirdiğimiz bir şey değil, salât kelimesinin etimolojik kökeninden yola
çıkarak anladığımız bir şey.
Çünkü salât kelimesi es salâ;
insanın ayakta durmasını sağlayan omurga kemiğine verilen isimdir. İnsanı dik
tutar bu kemik. İnsanı kula kul etmez. İnsanın onurunu temsil eder. Dik duruş
mecazen onuru temsil eder. Dik duramadı deriz. Dik duramamaktan kasıt eğik
yürüdü anlamına gelmiyor. Yani onursuzlaştı. Allah karşısında kulun onuru secde
halidir.
Neden? Çünkü Allah’a kul olan
kula kul olmaz. Çünkü Allah’ın büyüklüğünü bilen Allah’a secde eder. Allah’ın
büyüklüğünü bilen kula eğilmez. Kula kul olmaz. Kendi haddini bilen Allah’ın
büyüklüğünü bilir. Yoksa Allah’ın büyüklüğünü bu küçük akıl nasıl kavrar. Kendi
haddini bilen aynı zamanda eşya karşısında insanın şerefini ve haysiyetini de
bilir. Kendisini beş paralık etmez. Onun için bu ayetin alternatif bir manası
onlar ki Allah’a karşı esas duruşlarını korurlar.
10-)
Ülaike hümül varisûn;
İşte
onlardır vârisler! (A.Hulusi)
010 - İşte
onlardır o vârisler. (Elmalı)
Ülaike
hümül varisûn işte bunlar ebedi geleceğe varis olanlar olacaktır.
Ebedi geleceğe. Yani dünya değil, dünyanın hasadı olan, tarlası dünya olan
ebedi bir hasada varis olacaklar.
11-)
Elleziyne yerisûnel Firdevs* hüm fiyha halidun;
Ki,
Firdevs'e (cennet yaşamına) vâris olmuş bu kimseler orada sonsuza dek yaşarlar.
(A.Hulusi)
011 - Ki
Firdevs’e vâris olacak, onda muhallad kalacaklardır. (Elmalı)
Elleziyne
yerisûnel Firdevs onlar ki görkemli cennetlerin varisi olacaklar.
Her cennetin bütününe birden Firdevs adı verildiği gibi hadislerden yola
çıkarak Firdevs sözcüğünü anlayacak olursak bir cennetin en yüksek, en görkemli
tepesine de Firdevs adı veriliyor. Biz burada ki özellikle daha sonra gelen
cümlede ki fiyha da ki “ha” zamirinin müennes oluşundan dolayı demek ki
firdevsle cennet kastediliyor diye düşünüyor ve firdevsi cennetin bütünü, en
görkemli haliyle cennetin bütünü olarak alıyoruz.
hüm
fiyha halidun onlar orada ebedi kalacaklar.
12-)
Ve lekad halaknel İnsane min sülaletin min tıyn;
Andolsun
ki insanı tıyn'den (balçıktan; su + mineral
terkibinden) meydana gelen bir sülaleden (sperm - genetik yapıdan)
yarattık. (A.Hulusi)
012 - Şanım
hakkı için biz insanı çamurdan, bir sülâleden yarattık. (Elmalı)
Ve
lekad halaknel İnsane min sülaletin min tıyn
Sure yepyeni bir pasaja geçti,
fakat bu yenilik yukarı ile bağlantısız anlamına gelmiyor, bağlantısını şimdi
göreceğiz.
Doğrusu biz insan türünü, -el
insan diye gelmiş. Belirlilik takısıyla geldiği için insan cinsine giren
herkesi içerir bu ayet ve bu ayetlerle başlayan pasaj.- İnsan türünü bir nevi
konsantre balçıktan yaratmaktayız.
Konsantre balçık diye çevirmem
sülaleden dolayıdır. Sülale; süzülmüş, sıkıştırılmış, hatta tohumuna kadar
ulaşılmış en süzme şekli, en konsantre şekli. Daha doğrusu bu gaye de bildirir;
faule vezni Arap dilinde amaç bildirir. Yani bir fiille elde edilmek istenen
amaca ulaşılmasını bildirir. Dolayısıyla bu vezinle geldiği zaman; o kadar
sıkıştırılmış ki toprak, çamur. Yani su karıştırılmış toprak, çamur budur çünkü.
O kadar konsantre hale getirilmiş ki onunla elde edilmek istenen amaca
ulaşılmış. Buradan rahatlıkla hayat suyu, yani nutfe, meni, sperma kolaylıkla
anlaşılacaktır zaten.
Burada insanın konsantre
balçıktan yaratılması element er, embriyolojik ve doğduktan sonraki biyolojik
tüm hayat süreçlerinin toprağa bağımlı ve borçlu olduğu ifade ediliyor. Nihayetinde
insan hem element er yapısı, hem anne karnında ki embriyolojik süreçleriyle hem
de doğumdan sonraki biyolojik gelişimi ile topraktan beslenir tamamıyla. Ve
toprakta 145 element var, insanda da aynı elementler mevcut. İnsanda ne kadar
mineral, ne kadar vitamin, ne kadar element bulunuyorsa bunların hepsi toprakta
da mevcuttur. Onun için burada ki süzme, konsantre balçık insanın hayat
süreçlerinin tamamını toprağa borçlu olduğu şeklinde anlaşılmalı. Devam
ediyoruz;
13-)
Sümme ce'alnahu nutfeten fiy kararin mekiyn;
Sonra
onu sağlam bir karargâhta bir nutfe oluşturduk. (A.Hulusi)
013 - Sonra
onu oturaklı bir karargâhta bir nufte yaptık. (Elmalı)
Sümme
ce'alnahu nutfeten fiy kararin mekiyn sonra onu bir hayat tohumu
olarak karar kılacağı yer olan rahimde sağlama almaktayız.
Nutfe, işte geldi. Nutfe; hayat
suyu, meni anlamına gelebilir. Fakat rahimde
karar kılan şey meni değil, meninin içinde ki spermadır. Dolayısıyla
hayat tohumu diye çevirmek daha doğru bir yaklaşım olur. Çünkü rahimde karar
kılan o su değil, onun içinde ki öz, hayat tohumudur.
Pozitif tıbba göre çok ilginç bu
ayet neden iman ile ilgili ayetlerin arkasından geldi derseniz, iman ile ilgili
ayetler hemen arkasından insanın kendisi ile ilgili ayet geldi, yaratılışıyla.
Bunun imanla alakası nedir? Yukarıda hayatın anlamsız ve amaçsız
yaratılmadığına değinildi. Onun için onlar ki boş şeylerden anlama; kendilerini
amaca ulaştırmayacak şeylerden yüz çevirirlerdi. Mü’min i tarif etti ve burada
insanı tarif ediyor. Böylesine karmaşık ve muhteşem bir varlık olan, daha
doğrusu mahlukatın göz bebeği olan, şereflisi olan, en mükerremi olan
insanoğlunun amaçsız yaratılmış olacağını düşünebiliyor musunuz.
Şimdi bu mucizeye getiriyor sözü,
insan mucizesine. Öyle bir mucize ki işte burada Sümme
ce'alnahu nutfeten fiy kararin mekiyn onu bir hayat tohumu olarak
karar kılacağı bir mekana yerleştirdik diyor. Orada kararlaştırdık, orada
tutturduk.
Pozitif tıbba göre spermi, anne
rahminin kabul etmesi anormal, olağan dışı ve açıklanamazdır. Çünkü insan vücudu
kendine ait olmayan bir şeyi kabul etmemeye programlanmıştır. Fakat bu günkü
pozitif tıp nasıl olup ta annenin kendine ait olmayan bir yapıyı, yani spermayı
anne rahminin kabul ettiğini, bunu atmadığını açıklayamamaktadır. Onun için
insanın oluşu modern Tıbba göre bir kazadır. Fakat vahye göre bir mucizedir.
Onlar mucize diyemedikleri için, bunu itiraf edemeyenler kaza diyorlar. Yol
kazası zannediyorlar. Oysa ki bu bir müdahaledir. Bu ilahi bir müdahaledir ve
bu müdahale olmadan insan olmayacaktır.
İşte bu ayet neden sözü buraya
getirdi derseniz; insanın yaratılışının mucize oluşuna dikkat çekmek için ve
daha özel de bir avuç topraktan insan mucizesi yapıyor. Toprak hala var ama bu
mucize bizim kararımızla oluyor. Ey insan oğlu Bunu otomatiğe bağladığımızı
sanma, bizsiz bu anlamı çözemezsin. Allahsız anlam olmaz. Hayatın anlamı
Allah’tır. İşte bunu söylemek için sözü buraya getirdi ve devam ediyor;
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
107.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/07/27/islamoglu-tef-ders-muminun-001-041107/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder