31 Temmuz 2012 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. MÜ’MİNUN (005-013)(107-B)


A sayfasından devam


5-) Velleziyne hüm li furucihim hafizun;

Onlar cinsel organlarını evlilik dışı ilişkilerden korurlar. (A.Hulusi)

005 - Ve onlar ki ırzlarını korurlar. (Elmalı)


Velleziyne hüm li furucihim hafizun onlar iffetlerini koruyan kimselerdir.

Burada da şöyle anlayabiliriz. İffet imanın bir parasıdır. Neden? Kurtuluşun bir parçasıdır. Neden cinsellik güdüsünü tatminde meşru ile yetinmeyenler, aslında Allah’ın kendilerine koyduğu sınırlara tecavüz edenlerdir. Başkalarının cinselliğini haksız yere sömürenler, kendi kendilerine mukayyet olamayan, Allah’ın koyduğu yerde durmayan, sınırları çiğneyen insanlardır. Ki mümin biri, Allah’a güvenen biri; Öncelikle Allah’ın kendisi için koyduğu yasağın kendi lehine olduğuna da güvenir. İşte bunun için imanla doğrudan ilgilendirilmiş ve bu listeye dahil olmuştur.


6-) İlla alâ ezvacihim ev ma meleket eymanühüm feinnehüm ğayru melumiyn;

Eşleri veyahut sağ ellerinin mâlik oldukları müstesna... Çünkü onlar kınanmış değillerdir. (A.Hulusi)

006 - Ancak zevcelerine ve kendilerinin mülkü olan cariyelerine karşı müstesnâ, çünkü bunlar levm olunmazlar. (Elmalı)


İlla alâ ezvacihim ev ma meleket eymanühüm fakat kendi eşleri, yani meşru olarak sahip oldukları kişiler müstesna. Eş hem erkek için, hem kadın için kullanılır. feinnehüm ğayru melumiyn zaten onlar bundan dolayı kınanamazlar. Neden dolayı? Kendi meşru eşleriyle paylaştıkları cinsellikten dolayı kınanamazlar.


7-) Femenibteğa verae zâlike feülaike hümül 'adun;

Artık kim bundan ötesini (daha değişiğiyle seks arzusu) isterse, işte onlar haddini aşanların ta kendileridirler. (A.Hulusi)

007 - Kim de bundan ötesini ararsa işte artık onlar haddi aşanlardır. (Elmalı)


Femenibteğa verae zâlike feülaike hümül 'adun ama bu sınırın ötesine geçen kimseler haddi aşmış olanlardır.


8-) Velleziyne hüm liemanatihim ve ahdihim raun;

Ayrıca onlar (o iman edenler) ki kendilerine emanet edilmiş olana ihanet etmeyip, verdikleri sözlere uyarlar. (A.Hulusi)

008 - Ve onlar ki emanetlerine ve ahitlerine riayetkârdırlar. (Elmalı)


Velleziyne hüm liemanatihim ve ahdihim raun yine onlar, kimler? Mü’min kimseler, gerçek mü’minler emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet eden kimselerdir.

Nedir emanet? Sadece size verilen eşya mıdır, para mıdır) Hayır. İnsanın sahip olduğu her değer emanettir. İnsanın insana verdiği paraya ihanet etmek kötü ve suç olacak ta, Allah’ın insana verdiği ve hiçbir paraya çevrilemeyecek olan hayata ihanet etmek, akla ihanet etmek, imana ihanet etmek, vahye ihanet etmek, peygambere ihanet etmek ve Allah’ın kendisine ihanet etmek suç olmayacak. Bu doğru mu?

Onun için her şey emanettir. Servet, akıl, hayat, irade, dünya, eş, evlat hepsi, Vahiy, bunların hepsi emanettir. Ve şu anda biz Allah’ın vahiy emanetine sadakat gösterdiğimizi ispat için vahyi anlamaya çalışıyoruz.

Vahye sırt dönmek Allah’ın vahiy emanetine ihanettir. Hayatı Allah’ın gösterdiği istikamette inşa etmemek hayata ihanettir. Aklı hayır ve hak yolunda, doğru bir biçimde kullanmamak akla ihanettir. Sıhhati Allah’ın verdiği istikamette muhafaza etmemek sıhhate ihanettir. Gözü hakkı görmek için değil de batılı görmek, günahı görmek, haramı görmek için kullanmak göze ihanettir. Kulağı hakkı duymak için değil de batılı duymak için kullanmak kulağa ihanettir. Yani her emanetin; hem ihanet etmesi hem de sadakat gösterilmesi her emanette mümkündür.

Peki yine ayette geçen aht nedir? Söz. Söz sadece insanın insana verdiği söz müdür? Anlaşma mıdır? Elbet bu dahildir bu olaya. Ama ondan çok daha ötesi de dahildir. Aht sadece insanın insanla ilişkilerinden dolayı verdiği sözler, sözleşmeler, yükümlülükler değil onu da içine alacak şekilde insanla Allah arasında ki sözler, yükümlülükler ve sözleşmeleri de kapsar.

Yani misakı da kapsar. İnsanın doğuştan Allah’a verdiği sözü de kapsar. İnsan fıtratına ihanet ederek günah ilerse eğer Allah’a doğuştan verdiği sözü tutmamış olur. İnsan kula kul olursa eğer, Allah’a kul olmak yerine; o zaman Allah ile olan sözleşmesine ihanet etmiş olur. İnsan eğer kendisini kul olmak yerine tanrısını tespit eden belirleyen ve atayan konumuna geçirirse işte o zaman Allah ile sözleşmesine ihanet etmiş olur. Söyler misiniz, Allah ile sözleşmesine ihanet eden, insanla sözleşmesine sadık olur mu?

İşte burada ki aht ve emaneti böyle kapsamlı,i bütün bir hayatı içine alan, bütün bir memadı, yani dünya ve ukbayı içine alan bir biçimde anlamak gerekir.


9-) Velleziyne hüm alâ salevatihim yuhafizun;

Yine onlar ki salâtlarını muhafaza ederler (Allâh'a yönelişleri - müşahedeleri süreklidir). (A.Hulusi)

009 - Onlar ki namazlarının üzerine muhafızlık ederler. (Elmalı)


Velleziyne hüm alâ salevatihim yuhafizun ve onlar namazları üzerinde titizlenen kimselerdir. Ya da bir diğer şekilde meali şu olabilir; ve onlar Allah’a karşı esas duruşlarını koruyan, yuhafizûn, son kelime fiili burada, bu ikinci manada tam oturuyor. Allah’a karşı esas duruşlarını koruyan kimselerdir.

Burada ki salâvat; salât’ın çoğuludur. Dua ve namaz kelimesinin çoğuludur. Fakat unutmayalım ki namaz da aslında Allah’a karşı insanın klas duruşunun bir ifadesidir. Esas duruşunun bir ifadesidir. Hatta bu sadece bir yaklaşım olarak tefsiri ya da işari bir yorum olarak getirdiğimiz bir şey değil, salât kelimesinin etimolojik kökeninden yola çıkarak anladığımız bir şey.

Çünkü salât kelimesi es salâ; insanın ayakta durmasını sağlayan omurga kemiğine verilen isimdir. İnsanı dik tutar bu kemik. İnsanı kula kul etmez. İnsanın onurunu temsil eder. Dik duruş mecazen onuru temsil eder. Dik duramadı deriz. Dik duramamaktan kasıt eğik yürüdü anlamına gelmiyor. Yani onursuzlaştı. Allah karşısında kulun onuru secde halidir.

Neden? Çünkü Allah’a kul olan kula kul olmaz. Çünkü Allah’ın büyüklüğünü bilen Allah’a secde eder. Allah’ın büyüklüğünü bilen kula eğilmez. Kula kul olmaz. Kendi haddini bilen Allah’ın büyüklüğünü bilir. Yoksa Allah’ın büyüklüğünü bu küçük akıl nasıl kavrar. Kendi haddini bilen aynı zamanda eşya karşısında insanın şerefini ve haysiyetini de bilir. Kendisini beş paralık etmez. Onun için bu ayetin alternatif bir manası onlar ki Allah’a karşı esas duruşlarını korurlar.


10-) Ülaike hümül varisûn;

İşte onlardır vârisler! (A.Hulusi)

010 - İşte onlardır o vârisler. (Elmalı)


Ülaike hümül varisûn işte bunlar ebedi geleceğe varis olanlar olacaktır. Ebedi geleceğe. Yani dünya değil, dünyanın hasadı olan, tarlası dünya olan ebedi bir hasada varis olacaklar.


11-) Elleziyne yerisûnel Firdevs* hüm fiyha halidun;

Ki, Firdevs'e (cennet yaşamına) vâris olmuş bu kimseler orada sonsuza dek yaşarlar. (A.Hulusi)

011 - Ki Firdevs’e vâris olacak, onda muhallad kalacaklardır. (Elmalı)


Elleziyne yerisûnel Firdevs onlar ki görkemli cennetlerin varisi olacaklar. Her cennetin bütününe birden Firdevs adı verildiği gibi hadislerden yola çıkarak Firdevs sözcüğünü anlayacak olursak bir cennetin en yüksek, en görkemli tepesine de Firdevs adı veriliyor. Biz burada ki özellikle daha sonra gelen cümlede ki fiyha da ki “ha” zamirinin müennes oluşundan dolayı demek ki firdevsle cennet kastediliyor diye düşünüyor ve firdevsi cennetin bütünü, en görkemli haliyle cennetin bütünü olarak alıyoruz.

hüm fiyha halidun onlar orada ebedi kalacaklar.


12-) Ve lekad halaknel İnsane min sülaletin min tıyn;

Andolsun ki insanı tıyn'den (balçıktan; su + mineral terkibinden) meydana gelen bir sülaleden (sperm - genetik yapıdan) yarattık. (A.Hulusi)

012 - Şanım hakkı için biz insanı çamurdan, bir sülâleden yarattık. (Elmalı)


Ve lekad halaknel İnsane min sülaletin min tıyn

Sure yepyeni bir pasaja geçti, fakat bu yenilik yukarı ile bağlantısız anlamına gelmiyor, bağlantısını şimdi göreceğiz.

Doğrusu biz insan türünü, -el insan diye gelmiş. Belirlilik takısıyla geldiği için insan cinsine giren herkesi içerir bu ayet ve bu ayetlerle başlayan pasaj.- İnsan türünü bir nevi konsantre balçıktan yaratmaktayız.

Konsantre balçık diye çevirmem sülaleden dolayıdır. Sülale; süzülmüş, sıkıştırılmış, hatta tohumuna kadar ulaşılmış en süzme şekli, en konsantre şekli. Daha doğrusu bu gaye de bildirir; faule vezni Arap dilinde amaç bildirir. Yani bir fiille elde edilmek istenen amaca ulaşılmasını bildirir. Dolayısıyla bu vezinle geldiği zaman; o kadar sıkıştırılmış ki toprak, çamur. Yani su karıştırılmış toprak, çamur budur çünkü. O kadar konsantre hale getirilmiş ki onunla elde edilmek istenen amaca ulaşılmış. Buradan rahatlıkla hayat suyu, yani nutfe, meni, sperma kolaylıkla anlaşılacaktır zaten.

Burada insanın konsantre balçıktan yaratılması element er, embriyolojik ve doğduktan sonraki biyolojik tüm hayat süreçlerinin toprağa bağımlı ve borçlu olduğu ifade ediliyor. Nihayetinde insan hem element er yapısı, hem anne karnında ki embriyolojik süreçleriyle hem de doğumdan sonraki biyolojik gelişimi ile topraktan beslenir tamamıyla. Ve toprakta 145 element var, insanda da aynı elementler mevcut. İnsanda ne kadar mineral, ne kadar vitamin, ne kadar element bulunuyorsa bunların hepsi toprakta da mevcuttur. Onun için burada ki süzme, konsantre balçık insanın hayat süreçlerinin tamamını toprağa borçlu olduğu şeklinde anlaşılmalı. Devam ediyoruz;


13-) Sümme ce'alnahu nutfeten fiy kararin mekiyn;

Sonra onu sağlam bir karargâhta bir nutfe oluşturduk. (A.Hulusi)

013 - Sonra onu oturaklı bir karargâhta bir nufte yaptık. (Elmalı)


Sümme ce'alnahu nutfeten fiy kararin mekiyn sonra onu bir hayat tohumu olarak karar kılacağı yer olan rahimde sağlama almaktayız.

Nutfe, işte geldi. Nutfe; hayat suyu, meni anlamına gelebilir. Fakat rahimde  karar kılan şey meni değil, meninin içinde ki spermadır. Dolayısıyla hayat tohumu diye çevirmek daha doğru bir yaklaşım olur. Çünkü rahimde karar kılan o su değil, onun içinde ki öz, hayat tohumudur.

Pozitif tıbba göre çok ilginç bu ayet neden iman ile ilgili ayetlerin arkasından geldi derseniz, iman ile ilgili ayetler hemen arkasından insanın kendisi ile ilgili ayet geldi, yaratılışıyla. Bunun imanla alakası nedir? Yukarıda hayatın anlamsız ve amaçsız yaratılmadığına değinildi. Onun için onlar ki boş şeylerden anlama; kendilerini amaca ulaştırmayacak şeylerden yüz çevirirlerdi. Mü’min i tarif etti ve burada insanı tarif ediyor. Böylesine karmaşık ve muhteşem bir varlık olan, daha doğrusu mahlukatın göz bebeği olan, şereflisi olan, en mükerremi olan insanoğlunun amaçsız yaratılmış olacağını düşünebiliyor musunuz.

Şimdi bu mucizeye getiriyor sözü, insan mucizesine. Öyle bir mucize ki işte burada Sümme ce'alnahu nutfeten fiy kararin mekiyn onu bir hayat tohumu olarak karar kılacağı bir mekana yerleştirdik diyor. Orada kararlaştırdık, orada tutturduk.

Pozitif tıbba göre spermi, anne rahminin kabul etmesi anormal, olağan dışı ve açıklanamazdır. Çünkü insan vücudu kendine ait olmayan bir şeyi kabul etmemeye programlanmıştır. Fakat bu günkü pozitif tıp nasıl olup ta annenin kendine ait olmayan bir yapıyı, yani spermayı anne rahminin kabul ettiğini, bunu atmadığını açıklayamamaktadır. Onun için insanın oluşu modern Tıbba göre bir kazadır. Fakat vahye göre bir mucizedir. Onlar mucize diyemedikleri için, bunu itiraf edemeyenler kaza diyorlar. Yol kazası zannediyorlar. Oysa ki bu bir müdahaledir. Bu ilahi bir müdahaledir ve bu müdahale olmadan insan olmayacaktır.

İşte bu ayet neden sözü buraya getirdi derseniz; insanın yaratılışının mucize oluşuna dikkat çekmek için ve daha özel de bir avuç topraktan insan mucizesi yapıyor. Toprak hala var ama bu mucize bizim kararımızla oluyor. Ey insan oğlu Bunu otomatiğe bağladığımızı sanma, bizsiz bu anlamı çözemezsin. Allahsız anlam olmaz. Hayatın anlamı Allah’tır. İşte bunu söylemek için sözü buraya getirdi ve devam ediyor;


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
107. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/07/27/islamoglu-tef-ders-muminun-001-041107/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder