Değerli Kur’an dostları bugün
dersimize Hac suresinin 25. ayeti ile kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Daha önceki ayetler ilahi ceza ve
ilahi mükafat, ilahi ödülü hak edenlerin akıbetini anlatıyordu. O ayetlerin
ardından Kur’an yine sözü, küfrü hayat tarzı haline getirmiş, Allah ile
ilişkisini bozmuş. Dolayısıyla sadece rabbine değil kendisine karşı da
yabancılaşmış insana getirerek şöyle buyuruyor;
25-) İnnelleziyne
keferu ve yesuddune 'an sebiylillâhi vel Mescidil Haramilleziy ce'alnahu
linNasi sevaenil akifü fiyhi vel bad* ve men yürid fiyhi Bi ilhadin Bi zulmin
nüzıkhu min azâbin eliym;
Muhakkak ki hakikat bilgisini inkâr edenler; hem yerleşik olan hem de dışarıdan gelen insanlar için eşit kılınan Mescid-i Haram'dan ve Allâh yolundan alıkoyanlardır... Kim orada hakikatin gereğine ters düşerek ve zulmederek yanlış yaparsa, ona elim azaptan tattırırız. (A.Hulusi)
25 -
Amma şunlar ki küfür ettiler hem Allah yolundan ve o Mescidi haramdan meni'
ediyorlar ki biz onu, mukîm ve misafir içinde müsavi olmak üzere, umum insanlar
için yapmışız ve her kim onun içinde zulüm ile ilhat ile bir irade ederse ona
muhakkak elîm bir azâb tattırırız. (Elmalı)
İnnelleziyne keferu ve yesuddune 'an
sebiylillâhi vel Mescidil Haramilleziy ce'alnahu linNasi sevaenil akifü fiyhi
vel bad küfürde direnenleri Allah yolundan ve yerli, yabancı ayırımı
gözetmeden bütün insanlar için tayin ettiğimiz mescidi haram dan alıkoyanları ve men yürid fiyhi
Bi ilhadin Bi zulmin oralı olmayı, yani mescidi haramın etrafında
oturmayı, yerli olmayı mescidi haramın hemşehrisi olmayı sapıklığa ve
haksızlığa bile isteye vesile kılanlar nüzıkhu min azâbin eliym işte bütün bunları can
yakıcı bir azaba terk edeceğiz.
Gerçekten de üzerinde durulması
gereken bir ayet. Sureye adını veren ayetler grubu bu ayetle başlıyor. Hac
ayetleri. Onun içinde hac suresi denilmiştir.
Yukarıda sevaen kelimesi ayetin anahtarı. Eşit, benzer demektir, fakat bu
bağlamda ayırım gözetmeden diye çevirmek gerekir. Neden? Ne demek ister? Ayrım
gözetmek ne demek. Kiminle kim arasında. Aslında ayette o da var. Ayette açıkça
el akifü fiyhi vel bad yerli,
yabancı. Orada oturan, dışarıdan gelen ayırımı kastediliyor.
Aslında burada dini değerlerin,
manevi değerlerin bir sektöre dönüştürülmesi, istismar edilmesi gündeme
getiriliyor. Bunu istismar edenlerin yüzüne vuruluyor.
Nasıl yapıyorlardı bunu Mekkeliler?
2 örnek verebilirim, bir çok örnek varda. Mesela onlar Arafat’a, vakfeye
çıkmıyorlardı. Kendileri en uzak mahal olarak hac sırasında, ki hac; İbrahim’î
bir gelenek. Hz. İbrahim’den kalan tevhidi bir geleneğin kalıntılarıydı. Onlar
Müzdelife’ye kadar gidiyorlar ve diyorlardı ki; Biz yerliyiz, biz Mescidi
haramın carıyız, komşusuyuz, hemşerisiyiz onun içinde bize Arafat’a kadar
gitmek gerekmez. Arafat’a dışardan gelenler gitsinler. Onlara vaciptir
diyorlardı.
Tabii bu manevi değerleri
istismar etmek anlamına geliyor. Bir de manevi değerleri maddeye dönüştürme
anlamına gelen şeyler yapıyorlardı, onlara da şu örneği verebilirim. Dışardan
gelenlerin elbiseleriyle günah işledikleri gerekçesiyle ya çıplak tavaf
etmelerini, ya da kendilerinden elbise kiralamalarını istiyorlardı. Bu
Mekkeliler için bir sektöre dönüşmüştü. Oysaki kendileri de elbiseleriyle günah
işliyorlar, hem de günahın en ağırı olan puta tapıyorlardı. Fakat dışardan
gelenleri yerli yabancı ayırımı gözeterek, bir ayrımcılık yaparak böyle bir
şeye mecbur tutuyorlar, bununla da bir kazanç kapısı açıyorlardı.
İşte burada ve men yürid fiyhi Bi ilhadin Bi zulmin diye iki türlü suç
işlediklerine dikkat çekiliyordu. Biri sapıklık, 2. si zulüm. Sapıklıktı; Çünkü
Allah’ın buyurmadığını, onlar; Allah buyurmuş gibi takdim ediyorlar, yani ilave
kutsallıklar icat ediyorlardı. Kutsallığın mucidi olmak gibi bir şirke tevessül
ediyorlardı. Çünkü kutsallık sadece Allah tarafından konulur. Kudüs olan O’dur.
Ama onlar Allah’a ait olan bu vasfı kendilerine de ayırıyorlar ve kutsallık
tanımlıyorlardı. Bu sapıklıktı. İlhad. Ama zulümde yapıyorlar çünkü bunu
zulümlerine alet etmek için yapıyorlardı. Ki biraz önce verdiğim örnekte
görüldüğü gibi.
Hatta bir 3. örnek olarak Hz.
İbrahim’in Kâbe’sinin kapısı çift idi. Giriş ve çıkış. Şu anda çıkış kapısının
yerini, gidenler bakarlarsa kapının tam arka duvarına, orada görürler. Yani
orası sonradan örülmüştür. Ve hemzemin idi. Yerle birdi. Bu her gelen Kâbe’nin
içinde de ibadet edebilsin diye idi. Ama müşrikler hemzemin olan kapıyı
yükselttiler. İnsan giremeyecek kadar. Arka kapıyı da kapattılar. Yani kontrol
altına aldılar. Bundan maksatta onu birilerine rüşvet vermek, Yani Kâbe’nin
içine girişi bir imtiyaza dönüştürmek istiyorlardı. Yani onu da sektöre
çevirmek istiyorlardı. Bunun için yaptılar.
O nedenle bu ayette özetle dini
değerlerin istismarını reddeden bir içerik var. Hepimiz ve herkes için. Her
zaman ve her zemin için mukaddes değerlerin istismarına karşı ilahi bir uyarı.
26-) Ve iz bevve'na
li İbrahiyme mekânel Beyti en lâ tüşrik Biy şey'en ve tahhir BeytiYE
littaifiyne vel kaimiyne verrukke'ıs sücud;
Hani biz İbrahim'e Beyt'in mekânını hazırlamıştık da: "Bana bir şeyi ortak koşma! Beytimi, tavaf edenler, (benlikleriyle) ayakta yönelenler ve secde (benliksiz) ile rükû edenler (boyun eğenler) için arındır!" (A.Hulusi)
26 -
Hem unutma o vakti ki o beytin yerini İbrahim’e şöyle diye hazırlamıştık: sakın
bana hiç bir şey şirk koşma, ve beytimi dolaşanlar ve duranlar ve rükua sücuda
varanlar için tertemiz et. (Elmalı)
Ve iz bevve'na li İbrahiyme mekânel Beyt
hani biz İbrahim’in tabii ki inşa ve ihya etmesi için bu ibadet evinin yerini
tespit ettiğimiz zaman en lâ tüşrik Biy şey'en ve tahhir BeytiYE littaifiyne vel
kaimiyne verrukke'ıs sücud bana hiçbir şeyi ortak koşmadığın gibi,
mabedinde tavaf edecekler ve ona doğru kıyama durup rukû ve secdeye
kapanacaklar için orasını temiz tutacaksın, piru pak kılacaksın. Arı ve duru
tutacaksın diye talimat vermiştik.
Mabedimi temiz tutacaksın emri
ilahisinden anlıyoruz ki burada kurulan mabed daha önceden var olan bir mabedin
yerine kuruluyor. Onun için aslında mabed yapılan bina değil, o mevkii, o yer.
Onun içinde Hz. İbrahim mabedin yeri gösterildiği ayette temiz tutacaksın,
temiz tut emri veriliyorsa eğer, henüz daha yerinin gösterildiği anda buradan
yola çıkarak ve daha başka ayetlerden, Çünkü;
İnne evvele
beytin vudı'a linNas.. (A.İmran/96) insanlar için yeryüzünde
yapılmış ilk mabet Mekke deki Kâbedir. Kur’an da bu mabedin banisi değildir,
ihyacısıdır Hz. İbrahim. Muhyisidir, inşacısıdır. O nedenle yer yüzünün ilk
mabedi budur. Belki muahhar kaynaklarımızın Ahbar-u Mekke sahiplerinin haber
verdiği şu ilginç malumatlarla birleştirirsek neden yer yüzünün ilk mabedi
olduğuna ilişkin bir fikir edinebiliriz.
Kaynaklarımız
doğrulamayı ya da yanlışlamayı mümkün kılmayan, yani hayır demek için herhangi
bir kaynağımızın olmadığı, ya da bu kesin böyledir demek için yine bir delile
sahip olmadığımız bilgiler verirler. Aksi ispatlanmadığı sürece bu bilgileri mümkün
olarak görmek mümkündür. Mesela ateş topu halindeki yer küreden ilk soğuyan
yerin Kâbe’nin bulunduğu yer olduğu, daha sonraki tufan, yer yüzünün tümünü
suların kapladığı dönemlerden sonra yine ilk kuruyan yerin o bölge olduğunu.
Yine yer
yüzünde hayata ve yerleşime ilk elverişli yerin o bölge olduğunu bize bu
konudaki kitaplar, özellikle ahbar-u Mekke başlığı altında yazılan, başta Ez
Rakî’nin olmak üzere kitaplar aktarırlar. Ki bu bilgilere hayır demek için
herhangi bir makul gerekçeye de sahip değiliz. Aksine evet demek için son
bilimsel incelemelere sahibiz. O da kaya yaşlarını tespit eden bilim
adamlarının, yani morfoloji ile ilgili mütehassısların, morfologların dünyada
ki kaya yaşları içerisinde en eskilerinin bölgede ki kayalar olduğunu tespit
etmiş durumdalar.
Bunu da
üstüne koyduğumuzda neden yer yüzünün ilk mabedinin o bölgede olduğunu, bunun
bir tesadüf olmadığını ve neden tüm ibadetlerin sadece müminler için olduğu
söylendiği halde Kur’an da Hac ibadetinin ve hac yeri olan Kâbe nin insanlık
için, bakınız bu ayette de aynen yukarıda ki ayette daha doğrusu aynen bu böyle
gelir. Yani tüm insanlık için. ce'alnahu linNas (25) insanlık için onu bir mabet
kıldık. Yine hacca çağıran, haccı farz kılan ayette de aynı ifade geçer. Yani
müminler için değil bu çağrı, müminin insanlığı için olduğunu anlarız. Yani
müminin insanlığına bir hitap O da;
ve Lillâhi alenNasi hıccül beyti
menisteta'a ileyhi sebiyla. (A.İmran/97) haccı müminin boynuna borç
kılan bu ifade de gücü ona ulaşmaya bir yol bulan, herhangi bir vesile ile ona
ulaşabilme imkanına kavuşan herkes üzerine haccetmesi Allah’ın insanlığa
koyduğu bir görevdir diyor. Çok ilginç. ve
Lillâhi alenNas Allah’ın insanlık üzerinde ki hakkıdır. Onun için işte
bütün bu bilgileri üst üste koyduğumuzda aslında hac ibadeti insanın Allah’a
teşekkür ifadesidir. Yani Allah’ın insana hayatı ilk bahşettiği, hayatın ilk
yeşerdiği yere vefa borcunu ödemesidir. Onun için hacceden, Hac için Mekke’ye
giden, Kabe’ye yüz süren her mümin haddi zatında insanlık soyu adına, insanlığı
temsilen teşekkür borcunu ödemek için geldiğini ifade etmiştir.
[Ek bilgi: KÂBE VE ARAFAT SIRLARI.
Bizim
müşahedemize, Cenâb-ı Hakk'ın bizde izhar etmiş olduğu ilme göre.
İnsan
bedenini saran sinir sisteminde akmakta olan biyoelektrik gibi, Dünya'nın
yüzeyi altında da akan negatif ve pozitif radyasyon akımları, kanalları
mevcuttur. Şayet sizin kurmuş olduğunuz ev yada işyeri veya çiftlik negatif
radyasyon akım kanallarından birisi üzerine isâbet ederse, o evde başınız
hastalık ve sıkıntıdan kurtulmaz. İşyerinizde daima işler ters gider.
Çiftliğinizde kaza-belâ eksik olmaz, hayvanlarınız barınmaz vesaire.
Aynı şekilde
şayet eviniz, işyeriniz ya da çiftliğiniz pozitif radyasyon akım kanallarından
biri üzerine isâbet ederse... Bu defa da eviniz son derece huzurlu olur.
Dışardan çoğu zaman evinize kaçarsınız. İşyeriniz son derece verimli, bereketli
olur. Çiftliğiniz, hayvanlarınız keza öyle.
İşte bu
anlattığımız akım kanallarına batıda özellikle İngiltere'de "ley" hatları deniliyor. (http://www.okyanusum.com/ley_hatlari.html
) Negatif olanlarına da "kara akım hatları" tâbiri
kullanılıyor.
İşte
Dünya'nın bedeni içindeki pozitif enerji hatlarının kesişip sanki bir enerji
santralı gibi yayın yaptığı en önemli merkez Mekke'de bulunan Kâbe-i
Muazzama'nın altı ve bunun uzantısı içinde Arafat Dağı'nın altıdır!
Keşif
sahiplerinin keşif yoluyla gördüğü bu gerçeğe Seyyid Abdülaziz Ed Debbağ da
"El İbrîz" isimli eserinde değinmiş ve Kâbe'den göğe yükselmekte olan
bir "nûr" sütunundan adı
geçen eserinde bahsetmiştir!
Bu noktadaki
çok güçlü pozitif enerji dolayısıyla Harem-i Şerîf'teki tüm insanların
beyinleri öylesine etkilenip öylesine güçlü bir faaliyet içine girmektedirler
ki bunu anlatabilmemiz mümkün değildir.
Nitekim bu
gerçek dolayısıyla Kâbe çevresinde kılınan namaz için Rasûlullâh (sallâllâhu
aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:
"Kâbe'de kılınan iki rekât namaz Dünya'nın
başka mescidlerinde kılınan namazdan yüz bin defa daha sevablıdır!"
Zira burada
yapılan her faaliyet yerden alınan bu pozitif enerji dolayısıyla beynin kat
bekat güçlü yayın yapmasına, hem de bunun ruha o derece güçlü olarak
yüklenmesine hem de Dünya'ya dönük bir biçimde yayınlanmasına yol açmaktadır.
Gene bir
başka hadîs-î şerîfte Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem):
"Başka yerlerde sadece fiillerinizden
mesûlsünüz, Kâbe'de ise düşüncelerinizden de mesûl olursunuz."
Buyurmuştur.
Bunun da
gene sebebi beynin aldığı güçlü enerji dolayısıyla düşünceleri dahi fiil
düzeyindeki bir güçle ruha yüklemesindedir.
Bu arada
hemen ZEMZEM SUYU'ndaki sırra işaret edelim.
Zemzem suyu Kâbe'nin altında bulunan, bir tür jeneratör
gibi yayın yapan bu pozitif radyasyon kaynağından geçerek kuyuda
toplanmaktadır.
Hemen
hatırlayın yakın tarihteki "Çernobil nükleer santralındaki" kaza
dolayısı ile yayılan menfi radyasyonu ve bunun suları nasıl zehirlediğini. Siz
bu sulardaki zehirlenmeyi asla fark edemezsiniz, ama bu sular sizi öyle bir
zehirler ki hiç de anlayamazsınız!.. Ve sular yıllar yılı da radyasyonunu
kaybetmez!.. Olayın önemini bilen batıdaki paniğin sebebi de budur.
İşte bunun
tam zıddı bir biçimde, ZEMZEM suyu da Kâbe'nin altındaki pozitif radyasyon
kaynağının içinden geçmekte ve bu suyu içenlerde sayısız faydalar
oluşturmaktadır. Bunu oraya gidip de o sudan içenler, abdest alanlar fark
ederler.
Gene Kâbe-i
şerîf altındaki bu radyasyonun beyinlere yüklediği güç dolayısı ile, tavaf
sırasında kabiliyetli beyin sahiplerinde çeşitli olağanüstü yaşamlar
gerçekleşmektedir.
Peki Kâbe böylesine muazzam enerji merkezi, ya da bir
diğer ifade ile "nûr menbâı"dır
da; Hac niçin Arafat'ta olmaktadır?.. Hac niçin Arafat'tır?.. Arafat'taki olay
nedir?
Kâbe-i
Muazzama'nın altında bulunan son derece güçlü müsbet radyasyon kanalının bir
uzantısı da Arafat tepesinin altında ikinci bir düğüm meydana getirmektedir,
demiştik az evvel. İşte Arafat tepesi ve civarında toplanan yüz binlere,
milyonlarca insan, yerden aldıkları son derece güçlü radyasyon ile
beyinlerinden tek bir mânâda yayın yapmaktadırlar.
"Vakfe" denen olay, insanların bu
tek mânâ üzere toplu "yönlendirilmiş
dalga" yayınına yönelişleridir.
"ALLÂH'IM BİZİ AFFET!.."
Yüz
binlerle, milyonlarca insan beyni; sanki laser ışını gibi, tek bir dalga
boyundan yayın yapmakta ve bu dalga boyundan oluşan dev bir manyetik bulut tüm
Arafat Bölgesini kaplamaktadır!..
Şimdi hemen
hatırlamaya çalışın. Üzerine herhangi bir film çekilmiş video bandını,
çalışırken video cihazının üzerinde unutursanız ne olur?.. Video cihazının
yaydığı manyetik alan bandın üzerindeki kaydı siler!.. İsterseniz siz buna
görünmeyen eller bandı siler de diyebilirsiniz!..
Evet... İşte
misal yollu anlatmaya çalıştığım gibi.
Siz orada "ALLÂH'IM
GEÇMİŞ GÜNAHLARIMDAN DOLAYI BENİ AFFET" dediğiniz anda hem bu tür bir
dalga oluşturmuşsunuzdur, hem de beyninizi bu mânâdaki dalgalara
açmışsınızdır!.. Ve açılan bu kanaldan, o güçlü manyetik alan bir anda
beyninizi etkiler ve o ana kadar ruhunuza negatif yükle beyniniz tarafından
kaydedilmiş tüm yazımlar siliniverir!.. Ve siz anadan doğmuşçasına günahsız olarak, o ana kadar
ruhunuza yüklenmiş olan tüm negatif yüklerde arınmış olarak Arafat'tan
dönersiniz.
Rasûlullâh
(sallâllâhu aleyhi vesellem) buyuruyor ki;
"Arafat'tan
dönüp de, acaba benim günahlarım affoldu mu, diyen kişi en büyük günahkârdır!.."
Çünkü olay
böylesine kesin bir olaydır!. Allâh,
günahlarından arındırmayı murat ettiği kuluna nasip eder oraya gitmeyi; ve
orada da böyle bir sistem içinde arınmayı bahşeder!.
(A. Hulusi – İnsan ve
sırları-1)]
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
105.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/07/13/islamoglu-tef-ders-hacc-025-048105/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder