B sayfasından devam
85-) Ve İsma'ıyle ve İdriyse ve Zel kifl*
küllün mines sabiriyn;
İsmail,
İdris ve Zülkifl. Hepsi sabredenlerdendi. (A.Hulusi)
085 - İsmail’i
de, İdris’i de, Zül'kıfli de; hepsi sabirînden. (Elmalı)
Ve İsma'ıyle ve İdriyse ve Zel kifl
İsmail’i, İdris’i ve yükümlülük alan kişiyi de an.
Burada ki Zel kifl özel bir isim
olmaktan daha çok bir nitelik atfıdır. Kefele, ya da Fekele kökünden gelen,
Tekeffül etti, üslendi sorumluluk aldı, mükellefiyet yüklendi manasına gelir
Kifl. Yani mükellefiyet alan sorumluluk sahibi manasına gelir. Onun içinde bir
nitelik atfı, bir vasıf olarak çevirmek daha doğrudur. Bir isim olarak değilde.
Sahabe de Ebu Musa el Eşari, yine
2. nesilden Mücahit, yine 1. nesilden İbn. Abbas gibi bir takım otoriteler Zül
Kifl niteliği ile ma’ruf olan zatın peygamber olmadığını söylerler. Bunun
karşısında başka bazıları da peygamber olduğunu iddia ederler. Fakat bu isim ya
da bu vasıf adı altında hiçbir kaynakta burada ve yine Kur’an da geçen Sad/48
ayetinin dışında ne sünnette ne de diğer dünya kaynaklarında ve diğer dini
metinlerde hiçbir malumata rastlamıyoruz. Bu da bizi Zül Kifl diye bilinen, bu
vasfıyla anılan bu kişinin müstakil bir şahıs değil, bir başka peygamberin
niteliği, 2. adı olduğu sonucuna götürüyor. Ki Kur’an da zaten, vasfı olarak 2.
adı bulunan başka peygamberlerde var.
Başta Efendimiz (A.S.), adı Muhammed
olduğu halde Ahmed diye de anılır. Ki o övülme niteliğinden dolayıdır. Yine Hz.
İsa; adı İsa olduğu halde Mesih olarak ta anılır. O da onun sıfatıdır. Yine
Kur’an da sıfatıyla anılan mesela Zünnun, bir sonra gelecek, Yunus
peygamberdir, balık sahibi demektir. Bunun gibi işte burada ki zül Kifl de,
yani sorumluluk alan, yükümlülük sahibi, kefalet sahibi, tekeffül eden
manasında Zül Kifl de ya İlyas peygamberin, ya da Hezekiyel peygamberin ikinci adı olarak yorumlanmıştır bazı
müfessirler tarafından, ki bendeniz İlyas peygamber olmasını ihtimal dışı
buluyorum, çünkü Kur’an da bir başka yerde Hz. İlyas’la Zül Kifl yan yana, ayrı
ayrı bir “vav” ile geliyor.
O zaman bu ihtimali çıkmak lazım
geriye de tek ihtimal kalıyor o da Babil kralı Nebuchadnezzar’ın Kudüs baskını sırasında
esir aldığı insanlar arasında çocuk olarak bulunan ve onun Habur ırmağı
kıyısına, bugün Ergani’de makamı vardır. Hatta belki mezarıdır, mezarı olması
çok daha kuvvetle muhtemeldir Hezekiyel Peygamber olması ihtimali gerçekten
güçlü görünüyor. Çünkü bu peygamber hakkında Kitabı Mukaddeste anlatılanlarla,
Bu peygamber hakkında burada anlatılan sabır sahibi olması, direnç sahibi
olması çok birbirine uyuyor, uyuşuyor.
Hezekiyel peygamber de sürgünde
hem kendi dindaşlarına hem de putperest Babil’lilere sürekli imanı anlatmış ve
tevhide davet etmiş, ömür boyunca tüm sıkıntılara katlanarak davetini sürdürmüş
bir peygamberdi.
Burada tabii Eyyub peygamberle
birlikte Zül Kifl peygamberin, yani Hezekiyel peygamberin, İdris peygamberin,
İsmail peygamberin birlikte sabır nitelikleri öne çıkarılarak örnek gösterilmelerinden
verilen hisse şu; İnsanı acı eğitir. Eğer siz başınıza gelenlere sabrederseniz,
sonuçta sabrettiğiniz bu şeylerin sizden bir şey alıp götürmeden daha çok size
bir şey getirdiğini bir şey verdiğini görürsünüz. Onun için bin yıllık neş’enin
veremeyeceğini bir anlık hüzün verebilir. Bu bir.
İkinci hisse başına sıkıntı
gelmek büyük insanların işidir. Büyük insanlar büyük yükler, büyük acılar,
büyük dertler, büyük kederler çekerler. Onun için etrafınızda ömründe başı dişi
ağrımamış insanların durumuna bakarak onların iyi olduğu sonucuna varmayın.
Yani bir insanın başına gelen musibetler onun kötü oluşundan değil, onun
Allah’ın ilgi alanı içinde oluşuna bir delalettir. O nedenle bu örnekleri de bu
bağlamda değerlendirin. Eğer sabrederse elbette sonuçta hem dünyada hem ukbada
karşılığını görecektir. Bu kıssadan hisse de budur.
küllün mines sabiriyn hepsi de
sıkıntıya karşı direnen kimselerdendi.
86-) Ve edhalnahum fiy rahmetiNA* innehüm mines
salihıyn;
Onları
rahmetimizin içine dâhil ettik... Muhakkak ki onlar sâlihlerden idiler.
(A.Hulusi)
086 - Bunları
da rahmetimize idhal eyledik, çünkü cidden salihîndendirler. (Elmalı)
Ve edhalnahum fiy rahmetiNA bu
yüzden onları rahmetimize gark ettik. Rahmetimizle hepsini kuşattık. innehüm mines
salihıyn zira onlar dürüst ve erdemli kimselerdi. Salih
kullarımızdandı. Yani örnek insanlardandı.
87-) Ve Zênnuni iz zehebe muğadıben fezanne en
len nakdire aleyhi fenada fiyz zulümati en lâ ilâhe illâ ente subhâneKE inniy
küntü minez zâlimiyn;
ZünNun
(Yunus)...
Hani kızarak çekip gitmiş ve kendisini sıkıştırmayacağımızı zannetmişti!
Nihayet karanlıklar içinde: "Tanrı yok (benliğim
yok); sadece Sen (hakikatimi oluşturan El Esmâ mânâların)! Senin (Esmâ mânâlarını
açığa çıkaran olarak bu işlevimle) tespihindeyim!
Muhakkak ki ben zâlimlerden oldum" diye yönelmişti. (A.Hulusi)
087 - Zennun’u
da; hani öfkelenerek gitmişti de biz kendisini aslâ sıkıştırmayız zannetmişti,
derken zulmetler içinde «la ilahe illa
ente subhaneke inni kuntu minezzalimîn» diye nidâ etti. (Elmalı)
Ve Zênnun ve balık olayının
kahramanını da an. İşte iki isimli bir peygamber daha. Bu niteliğin Hz. Yunus’a
verildiği konusunda kimsenin ihtilafı yok.
iz zehebe muğadıben fezanne en len nakdire
aleyh hani bir zamanlar o, hakkında işlem yapmayacağımızı sanarak
öfke ile görev yerinden çekip gitmişti.
Evet, burada da ilginç bir hisse
var tabii. Önce bu olayın kahramanını kısaca hatırlayalım. Olay eski ahitte de
ayrıntılarıyla anlatılır. Ki orada yine kendi ismi ile bir bölüm vardır. Yunus
kitabında Hz. Yunus’un serüveni Ayrıntılı olarak nakledilir.
Yunus peygamber Ninova’ya
gönderilmiştir. Ki Asur’luların başşehridir Ninova. Bu olay Kur’an da saffat
suresinin 139 ve devamındaki ayetlerde de ayrıntılı bir biçimde nakledilir.
Orada nakledildiğine göre Hz. Yunus Asur başkenti Ninova’ya gönderildiğinde,
Ninovalılar tarafından ilgisizlikle karşılanmıştı. Onun davetine kimse ilgi
göstermemiştir. Bunun üzerine Hz. Yunus onlara sinirlenerek, Ninovalılara
kızarak Allah tarafından elçi olarak gönderildiği halde görev yerini terk edip,
Kur’an da saffat suresinin 140. ayetinde ifade buyrulduğu gibi kaçak bir köle
gibi kaçtı diyor. Görev yerinden kaçar.
Bu kaçış sırasında denizde
bindiği bir gemi fırtınaya tutulur. Bu fırtınanın kendisinin işlediği suç
sebebiyle olduğunu ve geminin batmak üzere bulunduğunu görür ve bu durumu
itiraf eder gemidekilere. Bu başınıza benim yüzümden geldi der. Çünkü ben
Allah’ın beni görevlendirdiği halde görev yerini terk edip kaçtım.
O zaman gemidekiler kendisini
suya atlamaya zorlarlar. Terk et gemiyi bizim de hayatımızı mahvetme derler. Ve
neticede denize atılır. Ayette ifade buyrulduğu gibi denizde ilahi bir yardımla
büyük bir balığın yutması sonucunda boğulmaktan kurtulur ve karaya atılır.
İşte bu hadise, tarihte meydana
gelmiş gerçekten bu ilginç olay burada sadece kısaca değinilip kahramanına
değinilip geçiliyor. Hatta kahramanının asıl ismi Yunus ismi de zikredilmiyor.
Balık olayının kahramanı diye anılıyor. Bu Resulallah’a; daha önceki
peygamberlere nasıl yardım etmişsek sana da öyle yardım ederiz. Mesajıdır
aslında.
Tabii bunun bize verdiği bir
hisse de var. O hisse; Peygamber de olsa işlenmiş bir suç cezasız kalmaz. Kul
kusursuz olmaz, peygamber de olsa. Herkes O’na muhtaçtır peygamber de olsa.
Tabii daha büyük bir hisse günahtan değil, günaha aldırmamaktan kork. Hz.
Yunus’un örneği buydu. Hata işlemişti, hata etmişti. Fakat ettiği hatayı
savunmamıştı. Kur’an isteseydi eğer peygamberler arasında bir takım hatalar
işlemiş olanları hiç anmazdı. Hz. Adem gibi, Hz. Yunus gibi, Hz. Musa gibi örnekleri
vermezdi.
Bakın burada Hz. Yunus bir
sonraki ayette kendi kendisinin zulmettiğini düşünüyor ve “ben zalimlerden
oldum Ya Rabbi.” Diye Allah’a sığınıyordu. Dolayısıyla Burada bize verilen ders
çok daha derin. O da şu; Kul kusursuz olmaz, Nisan, insan olarak hata edebilir.
Yanılabilir, yanlış yapabilir. Bakın; sıradan insanları bırakın Allah’ın
seçtiği peygamberler bile bir takım hatalar yapmışlar, fakat insana düşen şey
hatasında ısrar etmemektir. Tevbe etmeyi bilmektir. Hatasını savunmamaktır.
Şeytanla Adem’i birbirinden ayıran farkta buydu. Şeytan da hata etti, Adem de.
Şeytan da Allah’a asi oldu Adem de. Fakat şeytan hatasını savundu, Adem af
diledi. İşte fark bu. Adem onun için adam oldu. Şeytan bu nedenle şeytan oldu,
iblis oldu. Burada alacağımız hisse de bu sevgili dostlar.
fenada fiyz zulümati en lâ ilâhe illâ ente
subhâneKE inniy küntü minez zâlimiyn; derken o düştüğü zifiri
karanlığın içerisinde ibadete layık başka tanrı yok, sadece yüceler yücesi olan
sen varsın ey rabbim. Hiç şüphesiz ki ben bu tavrımla zalimlerden biri olup
çıktım diye yakarmıştı. Böyle dua etmiş, böyle niyaz etmişti. lâ ilâhe illâ ente
subhâneKE inniy küntü minez zâlimiyn belki bizim de dilimize
pelesenk etmemiz gereken ve sürekli virdi zeban etmemiz gereken bir istiğfardır
bu. Belki rabbimiz bize bu örnekle kendisine nasıl tevbe edeceğimizi, nasıl
yöneleceğimizi, nasıl af dileyeceğimizi gösteriyordu. Aslında bu gerçekten
nasıl af dilenirin Kur’an ca verilmiş bir cevabıydı.
Hz. Yunus’un sonunu biliyorsunuz.
Ninova’ya geri dönecek, Allah tarafından kurtarıldıktan sonra geri
Ninova’lıların arasına karışacak, onları imana davet edecek ve bu davet sonunda
başarı ile kabul görecek ve tüm bir Ninova onun daveti sayesinde imana
kavuşacaktı.
[Ek bilgi; Lâ ilâhe illâ
ente subhaneKE inniy küntü minez zâlimiyn.
"Tanrı yok (benliğim yok); sadece Sen (hakikatimi oluşturan El
Esmâ mânâların)! Senin (Esmâ
mânâlarını açığa çıkaran olarak bu işlevimle) tespihindeyim! Muhakkak ki ben zâlimlerden oldum."
Bilgi:
Bakın bu
hususta Rasûl AleyhisSelâm ne buyuruyor:
- "Zün
Nun (Yunus AleyhisSelâm) balığın karnında iken 'Lâ ilâhe illâ ente Subhaneke inniy küntü minez zâlimiyn' diye dua
ederdi. Bir şey hakkında bunu okuyan Müslüman yoktur ki, Allâh onun duasını
kabul etmesin."
Yunus
AleyhisSelâm Kur'ân-ı Kerîm'in "Enbiyâ" Sûresinin 87. âyetinde
belirtilen şekilde, bu duaya devam ederek, yaptığı bir yanlıştan dolayı
bağışlandı... Sonra da o devir şartlarına göre yüz bin kişiden fazla olan büyük
bir topluluğa hidâyet ulaştırdı.
Dünya
şartları ve şartlanmaları içinde, âdeta balık karnında boğulmak üzere olan
insan gibi, sıkıntı içinde olanlara çok büyük ferahlık ve kurtuluş getirecek
olan bir tespihtir, duadır bu âyet...
İleride
tavsiyemiz olan çeşitli zikir formülleri içinde de yer alan bu duaya günde üç
yüz defa çekmek suretiyle devam edenler çok büyük fayda görürler. Kesinlikle
devam edin.
(A.Hulusi/Dua ve
zikir.)]
88-) Festecebna lehu, ve necceynahu minel ğamm*
ve kezâlike nüncil mu'miniyn;
Biz de
Ona icabet ettik! Kendisini içine düştüğü bunalımdan kurtardık! İman edenleri
işte böyle kurtarırız. (A.Hulusi)
088 - Biz
de duâsını kabul ile icabet ettik de kendisini gamdan kurtardık ve işte
müminleri böyle kurtarırız. (Elmalı)
Festecebna lehu, ve necceynahu minel ğamm
bunun ardından biz de onun yakarışını kabul ettik ve onu içine düştüğü
sıkıntıdan, darlıktan, kederden, gamdan kurtardık. Kurtardık çünkü biz bize
başvuranı reddetmeyiz. Çünkü Allah, Allah kadar rahmet eder af dileyince.
Affedicidir. Kul ise kul gibi hata edecektir. Kul kulluğunu bilirse Allah ona
rahmetini gösterecektir. ve kezâlike nüncil mu'miniyn işte biz inanıp
güvenenleri böyle kurtarırız. İnananları ve Allah’a güvenenleri, iman olarak
inananları, ahlak olarak güvenenleri. Allah onların iman ve güvenlerini boşa çıkarmaz.
89-) Ve Zekeriyya iz nada Rabbehu Rabbi lâ
tezerniy ferden ve ente hayrul varisiyn;
Zekeriya...
Hani: "Rabbim... Beni hayatta tek başıma bırakma (bir vâris ihsan et)! Sen
vârislerin en hayırlısısın" diye Rabbine nida etti. (A.Hulusi)
089 - Zekeriya’yı
da; hani rabbine «rabbi la tezerni
ferden ve ente hayrul varisin» diye nidâ etmişti. (Elmalı)
Ve Zekeriyya Zekeriyya’yı da an. iz nada Rabbehu
Rabbi lâ tezerniy ferden ve ente hayrul varisiyn hani bir zamanlar o
rabbim diye yalvarmıştı. Beni evlatsız tek başına bırakma. Şu da var ki sen
varislerin en hayırlısısın. Yani bana evlat ver derken seni unutuyor değilim,
seni göz ardı ediyor değilim. Çünkü en hayırlı varis sensin. Herkes ve her şey
gidecek geriye sen kalacaksın ya rabbi. İnsana sahip çıkacak olan sensin ya
rabbi. Ben evlada güveniyor değilim. Yani sana duyduğum güveni senden alıp ta
evlada veriyor değilim. Ama ya rabbi bir evladım da olsun istiyorum demişti. A.
İmran/37 ve diğer ayetlerinde ne güzel anlatılır değil mi.
Hünalike de'â
Zekeriyya Rabbeh.. (A.İmran/38) işte o anda ve orada Zekeriyya
rabbine yalvardı, ellerini açtı.
Niye o anda ve orada? Daha önceki
37. ayetten önceki ayetleri göz önüne alırsanız Hz. Meryem anlatılmaktadır
orada. Allah’a adanmış annenin adağı Meryem. Meryem’i Allah’a adanmış olan bu
kutlu adağı bin bir türlü nimetin içinde görünce Hz. Zekeriyya dayanamadı ve
kendisinin de bir evlada sahip olup onu da kendisinin adamasını istedi. Yani
benimde olsa ben de adardım demeye getirdi ve işte o anda ve orada dua etti;
..Rabbi heb liy min ledünKE zürriyyeten
tayyibeten, inneKE Semiy'ud du'â. (A.İmran/38)dedi. Rabbim bana
tertemiz bir nesil ver, evlat ver. Sen hiç şüphe yok ki yalvarıp yakarmaları
işiten birisin.
Tabii ki ..ennAllâhe
yübeşşiruke Bi Yahya..(A.İmran/39) hitabını
meleklerden aldı. Allah seni Yahya ile müjdeliyor duası kabul edilmişti.
Duasının kabul edildiği orada kendisine iletildi, fakat bir de ne görelim aynı
Zekeriyya dönüp;
Kale Rabbi enna yekûnu liy ğulamun ve kad
beleğaniyel kiberu vemraetiy akır. (A.İmran/40) demez mi? Rabbim
benim nasıl çocuğum olacak, benim yaşım yetmiş işim bitmiş, çok yaşlanmışım ve
hanımımda kısırken nasıl olur demeye başladı. Oysa ki biraz önce dua eden ve
bana da bir evlat ver diyen kendisi idi, aynı şahıstı. Ama şimdi dönüp; Rabbim
ben çok yaşlandım karımda kısır. Nasıl çocuğum olabilir ki diyen de kendisi.
Duayı aşk ile etmişti, soruyu
akılla sordu. Yani aşk modundan akıl moduna döndü. Onun içinde bu soruyu sordu.
Ve tabii rabbe bu soruyu sormasına rağmen bakınız rabbimiz azarlamadı. O ne
biçim laf, o ne biçim tavır. Sen değimliydin biraz önce dua eden demedi ve onun
isteğini makul karşılayarak bize nasıl davranmamız gerektiği, bu tip hadiseler
karşısında nasıl davranmamız gerektiği Allah’ın adabı ve ahlakıyla öğretildi. İşte
onun arkasından rabbimiz;
Kale Rabbic'al liy ayeten, kale ayetüke
ella tükellimen Nase selasete eyyamin illâ ramze. (A.İmran/41)Rabbim
bana bir ayet ver demesini bile kabul ederek senin ayetin, işaretin; insanlarla
3 gün konuşmamandır. Buyurdu. Senin bu konuda ki garantin belki de budur
denilmeye getirildi. İşte bu olayda bu ayetlerle anlatılan bu olay dile
getiriliyor ve Hz. Zekeriyya da anılıyor.
Hz. Zekeriyya’nın anılması tabii
ki yine yukarıdaki peygamberlerle birlikte aynı gayeye matuf. O da bakın Allah
yolunda bir şeyler yapan eğer tıkanırsa, onun bittiği yerde Allah yetişecektir
ve Allah’ın yardımı onunla olacaktır mesajıydı.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
103.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/06/29/islamoglu-tef-ders-enbiya-078-112103/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder