12 Mart 2013 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. YASİYN (48-50) (139-B)



A sayfasından devam

48-) Ve yekûlûne meta hazâlva'dü in küntüm sadikıyn;

Derler ki: "Eğer sözünüzde sadıksanız, bu tehdidiniz ne zaman (gerçekleşecek)?" (A. Hulûsi)

48 - Ve ne zaman bu vaat, doğru iseniz? Diyorlar. (Elmalı)


Ve yekûlûne meta hazâlva'dü in küntüm sadikıyn bir de derler ki; eğer dürüstseniz söyleyin bakalım şu vaad ettiğiniz son saat ne zaman gerçekleşecek.


49-) Ma yenzurune illâ sayhaten vahıdeten te'huzühüm ve hüm yahıssımun;

Onlar tartışırlarken, kendilerini yakalayacak bir tek çığlıktan (beden sur'una üfleniş) başkasını beklemiyorlar? (A. Hulûsi)

49 - Başka değil, tek bir sayhaya bakıyorlar, bir sayha ki onlar çekişip dururlarken kendilerini yakalayıverir. (Elmalı)


Ma yenzurune illâ sayhaten vahıdeten te'huzühüm ve hüm yahıssımun Evet, çok ilginç bir cevap. Onlar diyor ayet. Bunu tartışırlarken kendi aralarında bu tartışmayı yaparlarken kendilerine enselenecekleri bir tek bela çığlığından başka bir şey bekliyor olmayacak. Sadece bir tek bela çığlığı.

Dikkat buyurun, infak ile ilgili bir ayetin hemen arkasından 47. ayetin arkasından ahiretle ilgili ayetler gelirler. İnfakla ahiret arasında ki doğrudan bağı kuruverdi. Yani insan yer yüzünde gerçekten ahlaki bir davranış, bir erdem olarak paylaşma işini ancak ahirete iman ettiğinde yapabilir. Ahirete iman etmemiş bir akıl verince eksileceğini düşünür. Bu akıl düz matematikten yola çıkar. 3 – 2 = 1 kalır ona göre. 40 – 1 = 39 kalır ona göre.

Ama burada iman matematiği geçerlidir. İman matematiğinde 40-1 =80 eder. Yani Allah için verdiğinizde katlar. İman matematiği böyledir. Hatta 800 eder, hatta 8000 eder.  ..seb'a senabile fiy külli sünbületin mietü habbeh. (Bakara/261) her başağında 100 dane olan yedi başak gibidir diyordu ya Kur’an. İşte böyle bir şey. İman matematiğinin işleyişi farklı. O matematiğin işleyişini ancak ahirete imanı olanlar bilirler. Allah’a güven demektir bu zaten. Bir başka dünyanın daha bizi beklediğini, bu hayatın tek bir hayat olmayacağını, bu hayatın bir de öbür yüzünün olduğunu, hayatın mertebe mertebe olduğunu ve bu geçici hayatın bir de kalıcısının bulunduğunu bilenler ve inananlar infak ederler.

Değerli dostlar bu ayetle 48. ayetle birlikte surenin asıl konusuna girdik. Bu sure ilk nesil tarafından Kur’an ın kalbi olarak nitelendirildi. Neden Kur’an ın kalbi olarak nitelenirdi? Çünkü bu surenin ana teması ahiret. Ahiret ise akidenin kalbi. Akaidin kalbi ahiret ahiretten söz eden yoğunlukla bir dip akıntısı gibi tüm ayetlerin altında ahiret akan bu sure de Kur’an ın kalbi. Onun için ahiret aslında hayatın kalbi. Ve bu ayetler tam da hayatın kalbinden konuşuyor. Hayata kanı, ahiret kalbi pompalar. Eğer ahiret kalbi hayata kan pompalamazsa hayat durur. Hayata hayat veren erdem durur.

Eğer ahiret inancını çekip alırsanız hayattan şu darı dünyada ahlaki davranış bir sabiteye, bir temele, bir esasa kavuşamaz. Tesadüflerden müteşekkil olur Ahlaki davranışlar ve bunu ahlaki davranış olup olmadığını da bilemezsiniz özü itibarıyla. Yüzünden, görünüşte ahlaki gibi gelebilir ama, çok derinlerine indiğinizde en büyük ahlaksızlık niyetini taşıyor da olabilir. O nedenle ahlaki davranış mutlaka kendini aşan bir köke sahip olmalıdır. Kendini aşan bir kökte ahirettir. Yani yaptıklarının hesabını vereceği bir günün mutlaka geleceği ve o gün de sadece yaptıklarının değil, düşündüklerinin de, duyduklarının da, o şeyi yaparken hissettiklerinin de kayda alınmış olduğuna iman ettiği bir ahiret inancı.

Bu 49. ayette Ma yenzurune illâ sayhaten vahıdeh yani onlar başka bir şey beklemesinler, bir tek çığlık, bela çığlığı. Sayha bu aslında beklesinler. Son saatin nasıllığı ile ilgili bir ip ucu da veriyor. Demek ki yer yüzünde hayata son verecek olan, halk arasında kıyamet diye bilinen, ama daha doğrusu son saat, sa’ah, Kur’an ın sa’ah dediği ki kıyamet, yeniden kalkış. Sa’ah dediği şey işte onun hakkında bir ipucu, ilahi bir bela sayhası. Ona suûr da deniliyor kelamda. Kur’an da atıf yapan ayetler var.

Yer kürenin güvenlik garantisi yoktur demiştim ya. Allah değilse kim sağlayacak bu garantiyi ve bu manada bu geçici hayat bir yerde son bulacak. Çünkü aslolan kalıcı hayattır. İşte o son buluş noktasının nasıl olacağına dair bir ipucu bu.

Burada bir şeyi daha söylemeliyim. Fatır/10. ayetini daha önce işledik. Bu sureden önceki sure, hatırlar mısınız? (Hayır Fatır/14 olması lazım) ve lâ yünebbiuke mislü Habiyr. (Fatır/14) diyordu ya, ne demek? Sana her şeyi bilenin, her şeyden haberdar olan Allah’ın verdiği gibi bir haberi kim verebilir. İşte bu. Yani şu ayetlerin bize verdiği haberi alabileceğimiz bir başka haber kaynağı bulunmamaktadır. Ahiretten bize kim haber verecek. Ölüm ötesinden bize kim haber verecek. Allah değilse ki. Vahiy işte bunun için insana, başka hiçbir yerden alamayacağı haber veren ilahi bir haber kaynağıdır.

[Ek bilgi; AHİRET

…… "Âhiret"; Dünya'daki bedenli yaşam sonrası, devam edegiden ve sonraki tüm boyutlara uzanan yaşamın genel adıdır, anlamıyla olaya yaklaşırsak.

Kişinin içine girdiği bu yeni yaşam boyutunda, kendini sorgulama olayını "Sorgulamak" (Münker-Nekir) yazısında anlatmıştık... Bu, o süreçte ve o boyutta şuurlu bir şekilde yaşanacak bir olaydır. Bu yaşamın tevil edilecek bir yanı yoktur.

Daha sonra kişi, yaşadığı bu kabir âleminde, dünyada yapmış olduğu ibadetlerden elde ettiği nûrun -enerjinin- çeşitli yararlarını da yaşayacaktır o boyutun canlı türlerine karşı.
Bu yaşam, Dünya'nın kıyametine kadar devam edecektir.
Kıyametle birlikte "Kabir âlemi" yaşamı sona erecek, bütün insanların Dünya'dan ayrıldıklarındaki son sûretlerinde olan ruhları toplu bir hâlde "mahşer" diye isimlendirilmiş ortamda bir araya geleceklerdir.

Bu süreç, herkesin dünyada edindiklerinin ve elde ettiklerinin kendine neler kazandırıp neler kaybettirdiğini en detaylı bir şekilde yaşadıkları bir evredir ki, insanlar için hayli sıkıntılı ve uzun süren bir süreç olacaktır.

Daha sonra insanlar Dünya'yı kuşatan cehennemden uzaklaşmak için, Dünya'da iken inanmış oldukları Rasûl ve Nebilerin peşine takılarak yola çıkacaklardır. Bu yolculukta, iman sahipleri bu geçişi başararak "cennet" ismiyle tanımlanan boyuta geçecek; iman nûrundan mahrum olanlar ise "cehennem" ismiyle tanımlanan boyutta yaşamlarını sürdüreceklerdir. Bu konunun detaylarını ilgili âyet ve hadisler ile "İNSAN VE SIRLARI" isimli kitapta anlatmıştık. İlgi duyanlar oradan okuyabilir detayını.

İman nûruna sahip olanların Dünya'dayken yaptıkları "ibadet" diye tanımlanmış çalışmaları, onların bu geçişi daha kolay yapmalarını sağlayacak; Rasûl ve Nebilerin haber verdikleri konularda yeterli çalışmaları yapmamış olanlar da, o geçiş sırasında bunun sıkıntısına katlanacaklardır.

"Cehennem" boyutunda kalanlar, ruh bedenle yaşamlarına devam ederlerken, "cennet" ismiyle işaret edilen boyuta geçenler ise bir tür transformasyon yaşayarak, "ruh" bedenden arınıp, "nûr" yapılı yaşamlarına başlayacaklardır.

Bize Allâh Rasûlü'nden gelen, Allâh'ın bahşettiği ilme göre, olayın çok özetle seyri böyledir. İnancımız bunadır. Elbette herkes kendi inancından sorumludur.

Allâh hepimize indîndeki gerçeklere göre iman etmeyi, yakîni ihsan etsin. (Ahmed Hulusi)



50-) Felâ yestetıy'une tavsıyeten ve lâ ilâ ehlihim yerci'ûn;

O zamanda ne bir vasiyete güçleri yeter ve ne de ailelerine dönebilirler! (A. Hulûsi)

50 - O zaman bir tavsiyeye bile kadir olamazlar, ailelerine de dönecek değillerdir. (Elmalı)


Felâ yestetıy'une tavsıyeten ve lâ ilâ ehlihim yerci'ûn her şey o kadar ani olacak ki, o kadar kısa zamanda olup bitecek ki ne vasiyet edebilecekler, ne de yakınlarına dönebilecekler. Bu kadar ani olacak.

Kıyameti, son saatin yani doğru ifadesi ile nasıl bir hercümerc içinde kopacağına dair. Hz. Nebiy bir hadisinde şöyle buyuruyor; “Kişi elindeki lokmayı ağzına atmaya bile fırsat bulamayacak.” İşte böyle. Yani yarın yaparım diye ahlaki sorumluluklarını erteleyen herkese aslında kendi küçük kıyametin kopmadan evvel ki ne zaman kopacağını bilmiyorsun, Bugün yap o şeyi, şimdi yap o şeyi. Aslında verdiği öğüt bu.

[Ek bilgi; KIYAMET.

Bundan sonra kıyamet dediğimiz devre gelir, yani âhiretin ikinci devresi. Bu ikinci devre kıyametle birlikte oluşur.

Kıyamet ne zaman?

Bunun hakkında dinî kaynakların hiçbirinde, herhangi bir zaman verilmemiştir. Verilmediği için, şu anda bizim de burada bir şey söylememiz câiz olmaz!..

Belli hadislerden faydalanarak; kıyamet koptuğu anda, Dünya'da yaşamış olan bütün insan ruhlarının o ortama özel bir beden ile Dünya üzerinde olacağını; Dünya üstünde hepsinin bir araya geleceğini; cehennemin melekler tarafından çekilerek getirilip, bütün Dünya'yı kuşatacağını, Dünya'nın üzerinden, cehennemi aşıp cennete ulaşacak biçimde bir köprü oluşacağını; insanların bu geçitten geçebilenlerinin cennete ulaşacağını; geri kalanların da cehenneme düşeceğini söyleyebiliriz.

Şimdi köprü denince aklımıza hemen bir boğaz köprüsü geliyor! Ya da başka türlü bir köprü mü kurulacak?
Hadiste de Hz. Resulallah, insanlara o meseleyi anlatabilmek sadedinde misal veriyor;

"Köprünün üzerinde çengeller vardır. Mesela bir kişi dünyada namazını kılmamışsa namazla ilgili çengel uzanır, o kişiyi yakalar cehenneme atar veya oruç eksiği varsa, orucunun eksiği dolayısıyla o kişiyi kapar oruç çengeli, cehennemde cezasını çeker ve sonra cehennemden çıkar" diyor. Buradaki tâbir, mecazî bir anlatım!

Mesela, ben bunu size şöyle anlatmaya çalışayım. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerikalılar Berlin'e hava köprüsü kurdular ve hava köprüsü ile pek çok yiyecek, giyecek ve insan taşıdılar. Şimdi "hava köprüsü" deyince, aklınıza Boğaziçi köprüsü gibi bir köprü geliyor ve Amerika'dan Berlin'e kadar böyle bir köprü kurulmuş!..

Hayır!.. Amerika'dan Berlin'e uçaklar sürekli çalışarak, oraya gerekli ikmali yaptılar! Bunun gibi, Dünya'nın üzerinden de insanlar, kendi çalışmalarına göre elde ettikleri kuvvetleri kadar bir güçle kaçmaya başlarlar. Çünkü Dünya, o anda cehenneme gidiyor, Güneş'in içine girecek; Cehenneme düşecek insanlar Dünya'dan kaçacaklar; herkes kendi gücüne göre kaçacak.

"Sıratı geçenlerin kimisi şimşek gibi geçer, kimisi deve hızıyla geçer, kimisi koyun hızıyla geçer, kimisi at hızıyla geçer, kimisi de sürüne sürüne geçer" diye tarif ediyor Hz. Rasûlullâh.

Başka türlü nasıl anlatılır, o devrin insanını bir düşünün.

Peki buradaki hâdise ne?

Herkesin belli bir ruhaniyeti var; o ruhundaki enerji dolayısıyla, yani belli kaçış gücü dolayısıyla; kimisi yerçekiminden kendini kolaylıkla soyutlayıp hızla fırlayabilecek, kimisi de çok büyük güçlüklerle yükselebilecek.

Şimdi şu da bilimsel bir gerçek! Daha önce izah ettiğimiz üzere Güneş belli bir süre sonra, bugünkü hacminin 400 katı büyüyerek Dünya, Merkür, Venüs ve Mars'ı içine alacak. Güneş'in yüzeyindeki hararet 6000-6500 derece! Dünya eriyor, su gibi oluyor!

Dünya Güneş'in içine girerse ne olur? Su gibi erir akar mı?

Zaten Hz. Rasûlullâh da hadiste;

"Cehennemin içine düşünce, Dünya eriyip su damlası gibi buharlaşır" şeklinde tarif etmiyor mu? Bir su damlası gibi kalmayacak mı Dünya?

Güneş'in bugünkü hâli, Dünya'nın 1.303.000 katı büyüklüğünde! O gün en az 400 milyon kere daha büyük olacak Dünya'dan! Dünya'nın manyetik çekim alanından kendini kurtaramayıp da cehennem sınırları içinde sürünenler eğer bu çekim alanının ilk anlarındaysalar; yanlarından geçenler tarafından çekilip götürülmeye çalışılacak. Fakat o kurtulma hâlini, gücünü hiç elde etmemiş olanlar da ebedî olarak Güneş çekiminin içinde kalacaklar.

Peki böyle bir şey var mı? Yani söz konusu olabilir mi?
Bugün uzayda "kara delikler" adı verilen ölmüş güçlü yıldızlar var. Bunlar hacim olarak, Ay kadar olmalarına rağmen; civarlarından geçen bir Jüpiter kadar veyahut ta ondan daha büyük Güneş gibi koskoca bir kütleyi alıyor, yutuyor, hazmediyor, içinde yok ediyor!.. Ve bana mısın da demiyor!..
Bunun gibi, insan ruhlarının da karşılaşacağı, "cehennem" adı verilen bu korkunç durumdan kendilerini ebedî olarak kurtarabilmeleri mümkün değil!

Eğer şu anda Dünya'da belli çalışmalar yapıp da belli bir ruhaniyet, belli güç elde edemezse insan, bunun neticesi olarak, kendilerini oradan kurtarabilmeleri ebedî olarak mümkün değil!

Ondan sonra, cehennem böylece geçilebilirse eğer, tabii biz burada haşr sahasında olacak olaylara değinmiyoruz! O da ayrı bir konu! Geçebilirlerse eğer; cennete gidiyorlar.

Cennete girecek en düşük mertebeli bir insana, bu Dünya'nın on misli büyüklüğünde bir dünya verileceği söyleniyor hadiste.

Uzaydaki, galaksideki yıldızların en küçüğü o, bundan daha küçük yıldız yok!.. Hatta daha da büyük belki de; Hz. Rasûlullâh, "mübalağa zan olunur" diye, o kadarla yetindi.

Cehennemin gerçek şiddetini, Hz. Rasûlullâh anlatmamıştır! Zira bu anlattığı kadarıyla bile, "cehennemin korkunçluğunu" insanlar kavrayamamakta ve "olamaz böyle şey" demektedirler! Eğer hakiki boyutlarıyla anlatmaya kalksaydı, zaten kimse kabul etmezdi!

Gerçekte çok daha korkunç bir şey!..

Cehennemde, ölüm diye bir şey yok!..

Cehennemde değil; ölüm tadıldıktan sonra, herkes için ebediyen ölüm diye bir şey yok!.. Yok olmak, "yok olup gitmek" diye bir olay söz konusu değil!..

Zira esas olarak, senin ana yapın; ruh dediğimiz dalga yapı. Manyetik yapının yok olması, söz konusu değil artık!.. Ve bu manyetik yapının, bulunduğu ortama göre yoğunluk kazanarak oluşturduğu terkip, çeşitli şekillerde zedelenebilir, bozulabilir, değişebilir, fakat ortadan kalkmaz! Çünkü o terkibin aslı, dalga bedendir! Holografik dalga yapı olduğu için, bozulmaz!

Bu neye benzer? Bunun misalini de rüya âleminden verelim. Rüyada ölüyorsun. Sonra, rüya içinde gene yaşamaya başlıyorsun! Yani, ruhanî yapıda ölmek diye bir şey yok!.. Manyetik yapı için, ölmek diye bir şey yok! Dolayısıyla cehennemdekiler binlerce defa öldüklerini sanırlar ve binlerce defa ölmeden yaşarlar!

"Onlar için acıklı sonsuz birer ıstırap vardır" (Maide/35) diye tarif edilmesinin sebebi budur.

Buna mukabil Cennetler dediğimiz diğer âlemlere gidenlere, yani diğer yıldızların boyutsal derinliklerine gidenlerse kendilerinde mevcut ruhanî kuvvetlerle; ki bu ruhanî kuvvetler de ilâhî isimlerin mânâlarına dayanır, ilâhî isimlerin mânâlarını ortaya koyup gerçekleştirme kabiliyetini kendilerinde bulacaklar! Çünkü bu ilâhî mânâların gereğini ortaya koyabilmede, Dünya'da bir güçlük var! Bir madde beden oluşması var! Şu madde beden, senin her düşündüğünü bilfiil ortaya koymanı çok güçleştiriyor.

Ama cennette lâtif bir yapı! Lâtif bir yapı olması nedeniyle de her düşündüğün, tahayyül ettiğin şey anında gerçekleşiyor!.. Ve böylece, cennet hayatı onlar için de ölümsüz olarak, ebedî olarak sonsuza dek devam eder!

İşte "bâ'su bâdel mevt"in, yani ölüm denen madde bedenin terkinden sonra hayatın devamı ile ilgili olarak kısaca söyleyebileceklerimiz bunlar! (Ahmet Hulusi)



Devam ediyor C sayfasına geçiniz
139. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder