A sayfasından devam
48-) Ve yekûlûne meta hazâlva'dü in küntüm
sadikıyn;
Derler
ki: "Eğer sözünüzde sadıksanız, bu tehdidiniz ne zaman
(gerçekleşecek)?" (A. Hulûsi)
48 -
Ve ne zaman bu vaat, doğru iseniz? Diyorlar. (Elmalı)
Ve yekûlûne meta hazâlva'dü in küntüm sadikıyn
bir de derler ki; eğer dürüstseniz söyleyin bakalım şu vaad ettiğiniz son saat
ne zaman gerçekleşecek.
49-) Ma yenzurune illâ sayhaten vahıdeten
te'huzühüm ve hüm yahıssımun;
Onlar
tartışırlarken, kendilerini yakalayacak bir tek çığlıktan (beden sur'una üfleniş)
başkasını beklemiyorlar? (A. Hulûsi)
49 -
Başka değil, tek bir sayhaya bakıyorlar, bir sayha ki onlar çekişip dururlarken
kendilerini yakalayıverir. (Elmalı)
Ma yenzurune illâ sayhaten vahıdeten te'huzühüm
ve hüm yahıssımun Evet, çok ilginç bir cevap. Onlar diyor ayet. Bunu
tartışırlarken kendi aralarında bu tartışmayı yaparlarken kendilerine
enselenecekleri bir tek bela çığlığından başka bir şey bekliyor olmayacak.
Sadece bir tek bela çığlığı.
Dikkat buyurun, infak ile ilgili
bir ayetin hemen arkasından 47. ayetin arkasından ahiretle ilgili ayetler
gelirler. İnfakla ahiret arasında ki doğrudan bağı kuruverdi. Yani insan yer
yüzünde gerçekten ahlaki bir davranış, bir erdem olarak paylaşma işini ancak
ahirete iman ettiğinde yapabilir. Ahirete iman etmemiş bir akıl verince
eksileceğini düşünür. Bu akıl düz matematikten yola çıkar. 3 – 2 = 1 kalır ona
göre. 40 – 1 = 39 kalır ona göre.
Ama burada iman matematiği
geçerlidir. İman matematiğinde 40-1 =80 eder. Yani Allah için verdiğinizde
katlar. İman matematiği böyledir. Hatta 800 eder, hatta 8000 eder. ..seb'a senabile fiy külli
sünbületin mietü habbeh. (Bakara/261)
her başağında 100 dane olan yedi başak gibidir diyordu ya Kur’an. İşte böyle
bir şey. İman matematiğinin işleyişi farklı. O matematiğin işleyişini ancak
ahirete imanı olanlar bilirler. Allah’a güven demektir bu zaten. Bir başka
dünyanın daha bizi beklediğini, bu hayatın tek bir hayat olmayacağını, bu
hayatın bir de öbür yüzünün olduğunu, hayatın mertebe mertebe olduğunu ve bu
geçici hayatın bir de kalıcısının bulunduğunu bilenler ve inananlar infak
ederler.
Değerli dostlar bu ayetle 48.
ayetle birlikte surenin asıl konusuna girdik. Bu sure ilk nesil tarafından
Kur’an ın kalbi olarak nitelendirildi. Neden Kur’an ın kalbi olarak
nitelenirdi? Çünkü bu surenin ana teması ahiret. Ahiret ise akidenin kalbi.
Akaidin kalbi ahiret ahiretten söz eden yoğunlukla bir dip akıntısı gibi tüm
ayetlerin altında ahiret akan bu sure de Kur’an ın kalbi. Onun için ahiret
aslında hayatın kalbi. Ve bu ayetler tam da hayatın kalbinden konuşuyor. Hayata
kanı, ahiret kalbi pompalar. Eğer ahiret kalbi hayata kan pompalamazsa hayat
durur. Hayata hayat veren erdem durur.
Eğer ahiret inancını çekip
alırsanız hayattan şu darı dünyada ahlaki davranış bir sabiteye, bir temele,
bir esasa kavuşamaz. Tesadüflerden müteşekkil olur Ahlaki davranışlar ve bunu
ahlaki davranış olup olmadığını da bilemezsiniz özü itibarıyla. Yüzünden,
görünüşte ahlaki gibi gelebilir ama, çok derinlerine indiğinizde en büyük
ahlaksızlık niyetini taşıyor da olabilir. O nedenle ahlaki davranış mutlaka
kendini aşan bir köke sahip olmalıdır. Kendini aşan bir kökte ahirettir. Yani
yaptıklarının hesabını vereceği bir günün mutlaka geleceği ve o gün de sadece
yaptıklarının değil, düşündüklerinin de, duyduklarının da, o şeyi yaparken
hissettiklerinin de kayda alınmış olduğuna iman ettiği bir ahiret inancı.
Bu 49. ayette Ma yenzurune illâ
sayhaten vahıdeh yani onlar başka bir şey beklemesinler, bir tek
çığlık, bela çığlığı. Sayha bu aslında beklesinler. Son saatin nasıllığı ile
ilgili bir ip ucu da veriyor. Demek ki yer yüzünde hayata son verecek olan,
halk arasında kıyamet diye bilinen, ama daha doğrusu son saat, sa’ah, Kur’an ın sa’ah dediği ki kıyamet, yeniden kalkış. Sa’ah dediği şey işte onun hakkında bir ipucu, ilahi bir bela
sayhası. Ona suûr da deniliyor
kelamda. Kur’an da atıf yapan ayetler var.
Yer kürenin güvenlik garantisi
yoktur demiştim ya. Allah değilse kim sağlayacak bu garantiyi ve bu manada bu
geçici hayat bir yerde son bulacak. Çünkü aslolan kalıcı hayattır. İşte o son
buluş noktasının nasıl olacağına dair bir ipucu bu.
Burada bir şeyi daha
söylemeliyim. Fatır/10. ayetini daha önce işledik. Bu sureden önceki sure,
hatırlar mısınız? (Hayır Fatır/14 olması lazım) ve lâ
yünebbiuke mislü Habiyr. (Fatır/14) diyordu ya, ne demek? Sana her
şeyi bilenin, her şeyden haberdar olan Allah’ın verdiği gibi bir haberi kim
verebilir. İşte bu. Yani şu ayetlerin bize verdiği haberi alabileceğimiz bir
başka haber kaynağı bulunmamaktadır. Ahiretten bize kim haber verecek. Ölüm
ötesinden bize kim haber verecek. Allah değilse ki. Vahiy işte bunun için
insana, başka hiçbir yerden alamayacağı haber veren ilahi bir haber kaynağıdır.
[Ek bilgi; AHİRET
…… "Âhiret";
Dünya'daki bedenli yaşam sonrası, devam edegiden ve sonraki tüm boyutlara
uzanan yaşamın genel adıdır, anlamıyla olaya yaklaşırsak.
Kişinin içine girdiği bu yeni
yaşam boyutunda, kendini sorgulama olayını "Sorgulamak"
(Münker-Nekir) yazısında anlatmıştık... Bu, o süreçte ve o boyutta şuurlu bir
şekilde yaşanacak bir olaydır. Bu yaşamın tevil edilecek bir yanı yoktur.
Daha sonra kişi, yaşadığı bu
kabir âleminde, dünyada yapmış olduğu ibadetlerden elde ettiği nûrun
-enerjinin- çeşitli yararlarını da yaşayacaktır o boyutun canlı türlerine
karşı.
Bu yaşam, Dünya'nın kıyametine kadar devam edecektir.
Kıyametle birlikte "Kabir âlemi" yaşamı sona erecek, bütün insanların Dünya'dan
ayrıldıklarındaki son sûretlerinde olan ruhları toplu bir hâlde "mahşer" diye isimlendirilmiş
ortamda bir araya geleceklerdir.
Bu süreç, herkesin dünyada
edindiklerinin ve elde ettiklerinin kendine neler kazandırıp neler
kaybettirdiğini en detaylı bir şekilde yaşadıkları bir evredir ki, insanlar
için hayli sıkıntılı ve uzun süren bir süreç olacaktır.
Daha sonra insanlar Dünya'yı
kuşatan cehennemden uzaklaşmak için, Dünya'da iken inanmış oldukları Rasûl ve
Nebilerin peşine takılarak yola çıkacaklardır. Bu yolculukta, iman sahipleri bu
geçişi başararak "cennet"
ismiyle tanımlanan boyuta geçecek; iman nûrundan mahrum olanlar ise "cehennem" ismiyle tanımlanan
boyutta yaşamlarını sürdüreceklerdir. Bu konunun detaylarını ilgili âyet ve
hadisler ile "İNSAN VE SIRLARI" isimli kitapta anlatmıştık. İlgi
duyanlar oradan okuyabilir detayını.
İman nûruna sahip olanların
Dünya'dayken yaptıkları "ibadet"
diye tanımlanmış çalışmaları, onların bu geçişi daha kolay yapmalarını
sağlayacak; Rasûl ve Nebilerin haber verdikleri konularda yeterli çalışmaları
yapmamış olanlar da, o geçiş sırasında bunun sıkıntısına katlanacaklardır.
"Cehennem"
boyutunda kalanlar, ruh bedenle yaşamlarına devam ederlerken, "cennet" ismiyle işaret edilen
boyuta geçenler ise bir tür transformasyon yaşayarak, "ruh" bedenden arınıp, "nûr" yapılı yaşamlarına
başlayacaklardır.
Bize Allâh Rasûlü'nden gelen,
Allâh'ın bahşettiği ilme göre, olayın çok özetle seyri böyledir. İnancımız
bunadır. Elbette herkes kendi inancından sorumludur.
Allâh hepimize indîndeki
gerçeklere göre iman etmeyi, yakîni ihsan etsin. (Ahmed Hulusi)
50-) Felâ yestetıy'une tavsıyeten ve lâ ilâ
ehlihim yerci'ûn;
O
zamanda ne bir vasiyete güçleri yeter ve ne de ailelerine dönebilirler! (A.
Hulûsi)
50 - O
zaman bir tavsiyeye bile kadir olamazlar, ailelerine de dönecek değillerdir.
(Elmalı)
Felâ yestetıy'une tavsıyeten ve lâ ilâ ehlihim
yerci'ûn her şey o kadar ani olacak ki, o kadar kısa zamanda olup
bitecek ki ne vasiyet edebilecekler, ne de yakınlarına dönebilecekler. Bu kadar
ani olacak.
Kıyameti, son saatin yani doğru
ifadesi ile nasıl bir hercümerc içinde kopacağına dair. Hz. Nebiy bir hadisinde
şöyle buyuruyor; “Kişi elindeki lokmayı ağzına atmaya bile fırsat bulamayacak.”
İşte böyle. Yani yarın yaparım diye ahlaki sorumluluklarını erteleyen herkese
aslında kendi küçük kıyametin kopmadan evvel ki ne zaman kopacağını
bilmiyorsun, Bugün yap o şeyi, şimdi yap o şeyi. Aslında verdiği öğüt bu.
[Ek bilgi; KIYAMET.
Bundan sonra kıyamet dediğimiz
devre gelir, yani âhiretin ikinci devresi. Bu ikinci devre kıyametle birlikte
oluşur.
Kıyamet ne zaman?
Bunun hakkında dinî
kaynakların hiçbirinde, herhangi bir zaman verilmemiştir. Verilmediği için, şu
anda bizim de burada bir şey söylememiz câiz olmaz!..
Belli hadislerden
faydalanarak; kıyamet koptuğu anda, Dünya'da yaşamış olan bütün insan
ruhlarının o ortama özel bir beden ile Dünya üzerinde olacağını; Dünya üstünde
hepsinin bir araya geleceğini; cehennemin melekler tarafından çekilerek
getirilip, bütün Dünya'yı kuşatacağını, Dünya'nın üzerinden, cehennemi aşıp
cennete ulaşacak biçimde bir köprü oluşacağını; insanların bu geçitten
geçebilenlerinin cennete ulaşacağını; geri kalanların da cehenneme düşeceğini
söyleyebiliriz.
Şimdi köprü denince aklımıza
hemen bir boğaz köprüsü geliyor! Ya da başka türlü bir köprü mü kurulacak?
Hadiste de Hz. Resulallah, insanlara o meseleyi
anlatabilmek sadedinde misal veriyor;
"Köprünün üzerinde çengeller vardır. Mesela bir kişi dünyada namazını
kılmamışsa namazla ilgili çengel uzanır, o kişiyi yakalar cehenneme atar veya
oruç eksiği varsa, orucunun eksiği dolayısıyla o kişiyi kapar oruç çengeli,
cehennemde cezasını çeker ve sonra cehennemden çıkar" diyor. Buradaki
tâbir, mecazî bir anlatım!
Mesela, ben bunu size şöyle
anlatmaya çalışayım. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerikalılar Berlin'e hava
köprüsü kurdular ve hava köprüsü ile pek çok yiyecek, giyecek ve insan
taşıdılar. Şimdi "hava köprüsü"
deyince, aklınıza Boğaziçi köprüsü gibi bir köprü geliyor ve Amerika'dan
Berlin'e kadar böyle bir köprü kurulmuş!..
Hayır!.. Amerika'dan Berlin'e
uçaklar sürekli çalışarak, oraya gerekli ikmali yaptılar! Bunun gibi, Dünya'nın
üzerinden de insanlar, kendi çalışmalarına göre elde ettikleri kuvvetleri kadar
bir güçle kaçmaya başlarlar. Çünkü Dünya, o anda cehenneme gidiyor, Güneş'in
içine girecek; Cehenneme düşecek insanlar Dünya'dan kaçacaklar; herkes kendi
gücüne göre kaçacak.
"Sıratı geçenlerin kimisi şimşek gibi geçer, kimisi deve hızıyla geçer,
kimisi koyun hızıyla geçer, kimisi at hızıyla geçer, kimisi de sürüne sürüne
geçer" diye tarif ediyor Hz. Rasûlullâh.
Başka türlü nasıl anlatılır, o
devrin insanını bir düşünün.
Peki buradaki hâdise ne?
Herkesin belli bir ruhaniyeti
var; o ruhundaki enerji dolayısıyla, yani belli kaçış gücü dolayısıyla; kimisi
yerçekiminden kendini kolaylıkla soyutlayıp hızla fırlayabilecek, kimisi de çok
büyük güçlüklerle yükselebilecek.
Şimdi şu da bilimsel bir gerçek! Daha önce izah ettiğimiz üzere Güneş
belli bir süre sonra, bugünkü hacminin 400 katı büyüyerek Dünya, Merkür, Venüs
ve Mars'ı içine alacak. Güneş'in yüzeyindeki hararet 6000-6500 derece! Dünya
eriyor, su gibi oluyor!
Dünya Güneş'in içine girerse
ne olur? Su gibi erir akar mı?
Zaten Hz. Rasûlullâh da
hadiste;
"Cehennemin içine düşünce, Dünya eriyip su damlası gibi buharlaşır"
şeklinde tarif etmiyor mu? Bir su damlası gibi kalmayacak mı Dünya?
Güneş'in bugünkü hâli,
Dünya'nın 1.303.000 katı büyüklüğünde! O gün en az 400 milyon kere daha büyük
olacak Dünya'dan! Dünya'nın manyetik çekim alanından kendini kurtaramayıp da
cehennem sınırları içinde sürünenler eğer bu çekim alanının ilk
anlarındaysalar; yanlarından geçenler tarafından çekilip götürülmeye
çalışılacak. Fakat o kurtulma hâlini, gücünü hiç elde etmemiş olanlar da ebedî
olarak Güneş çekiminin içinde kalacaklar.
Peki böyle bir şey var mı?
Yani söz konusu olabilir mi?
Bugün uzayda "kara
delikler" adı verilen ölmüş güçlü yıldızlar var. Bunlar hacim olarak,
Ay kadar olmalarına rağmen; civarlarından geçen bir Jüpiter kadar veyahut ta
ondan daha büyük Güneş gibi koskoca bir kütleyi alıyor, yutuyor, hazmediyor,
içinde yok ediyor!.. Ve bana mısın da demiyor!..
Bunun gibi, insan ruhlarının da karşılaşacağı, "cehennem"
adı verilen bu korkunç durumdan kendilerini ebedî olarak kurtarabilmeleri
mümkün değil!
Eğer şu anda Dünya'da belli
çalışmalar yapıp da belli bir ruhaniyet, belli güç elde edemezse insan, bunun
neticesi olarak, kendilerini oradan kurtarabilmeleri ebedî olarak mümkün değil!
Ondan sonra, cehennem böylece
geçilebilirse eğer, tabii biz burada haşr sahasında olacak olaylara
değinmiyoruz! O da ayrı bir konu! Geçebilirlerse eğer; cennete gidiyorlar.
Cennete girecek en düşük
mertebeli bir insana, bu Dünya'nın on misli büyüklüğünde bir dünya verileceği
söyleniyor hadiste.
Uzaydaki, galaksideki
yıldızların en küçüğü o, bundan daha küçük yıldız yok!.. Hatta daha da büyük
belki de; Hz. Rasûlullâh, "mübalağa
zan olunur" diye, o kadarla yetindi.
Cehennemin gerçek şiddetini,
Hz. Rasûlullâh anlatmamıştır! Zira bu anlattığı kadarıyla bile,
"cehennemin korkunçluğunu" insanlar kavrayamamakta ve "olamaz
böyle şey" demektedirler! Eğer hakiki boyutlarıyla anlatmaya kalksaydı,
zaten kimse kabul etmezdi!
Gerçekte çok daha korkunç bir
şey!..
Cehennemde, ölüm diye bir şey
yok!..
Cehennemde değil; ölüm
tadıldıktan sonra, herkes için ebediyen ölüm diye bir şey yok!.. Yok olmak,
"yok olup gitmek" diye bir olay söz konusu değil!..
Zira esas olarak, senin ana
yapın; ruh dediğimiz dalga yapı. Manyetik yapının yok olması, söz konusu değil
artık!.. Ve bu manyetik yapının, bulunduğu ortama göre yoğunluk kazanarak
oluşturduğu terkip, çeşitli şekillerde zedelenebilir, bozulabilir, değişebilir,
fakat ortadan kalkmaz! Çünkü o terkibin aslı, dalga bedendir! Holografik dalga
yapı olduğu için, bozulmaz!
Bu neye benzer? Bunun misalini
de rüya âleminden verelim. Rüyada ölüyorsun. Sonra, rüya içinde gene yaşamaya
başlıyorsun! Yani, ruhanî yapıda ölmek diye bir şey yok!.. Manyetik yapı için,
ölmek diye bir şey yok! Dolayısıyla cehennemdekiler binlerce defa öldüklerini
sanırlar ve binlerce defa ölmeden yaşarlar!
"Onlar için acıklı sonsuz birer ıstırap vardır" (Maide/35) diye
tarif edilmesinin sebebi budur.
Buna mukabil Cennetler
dediğimiz diğer âlemlere gidenlere, yani diğer yıldızların boyutsal
derinliklerine gidenlerse kendilerinde mevcut ruhanî kuvvetlerle; ki bu ruhanî
kuvvetler de ilâhî isimlerin mânâlarına dayanır, ilâhî isimlerin mânâlarını
ortaya koyup gerçekleştirme kabiliyetini kendilerinde bulacaklar! Çünkü bu
ilâhî mânâların gereğini ortaya koyabilmede, Dünya'da bir güçlük var! Bir madde
beden oluşması var! Şu madde beden, senin her düşündüğünü bilfiil ortaya
koymanı çok güçleştiriyor.
Ama cennette lâtif bir yapı!
Lâtif bir yapı olması nedeniyle de her düşündüğün, tahayyül ettiğin şey anında
gerçekleşiyor!.. Ve böylece, cennet hayatı onlar için de ölümsüz olarak, ebedî
olarak sonsuza dek devam eder!
İşte "bâ'su bâdel mevt"in, yani ölüm
denen madde bedenin terkinden sonra hayatın devamı ile ilgili olarak kısaca
söyleyebileceklerimiz bunlar! (Ahmet Hulusi)
Devam ediyor C sayfasına geçiniz
139. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder