C sayfasından devam.
15-) Kalu mâ entüm illâ beşerun mislüna ve mâ
enzelerRahmânu min şey'in in entüm illâ tekzibun;
Dediler
ki: "Siz bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz... Rahmân da
hiçbir şey inzâl etmedi... Siz ancak yalan söylüyorsunuz." (A. Hulûsi)
15 -
Siz, dediler: bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz, hem Rahman hiç
bir şey indirmedi, siz sırf yalan söylüyorsunuz. (Elmalı)
Kalu mâ entüm illâ beşerun mislüna
muhatapları dediler ki siz de sadece bizim gibi birer ölümlü beşersiniz,
insansınız. Yani burada melek peygamber talebi var. Aslında Kur’an da helaki
anlatılan tüm toplumların peygamberlerinden ilk istedikleri ilk itirazları daha
doğrusu bize bir melek gönderilmeli değil miydi. Bununla Allah’ın hayata aktif
müdahalesini inkar etmek istiyorlar. Bunun altında yatan gizli sebep o. Çünkü
eğer melek gönderilmiş olsaydı onu izlemeyeceklerdi ve Allah’ın insanoğluna
Melek göndermeyeceğini de biliyorlar. Çünkü Allah’ın maksadı hayatın içine
müdahil olmaktır. Yani vahyi ile insana kılavuzluk yapmaktır ve insana vahy ile
kılavuzluk yapacaksa bu vahyi yer yüzünde bir insan uygulayacak, bir insanın
şahsında bu vahiy tecessüm etmesi, gerekecek. O da peygamberden başkası değil.
Onun için mazeret ileri sürüyorlardı, üretiyorlardı.
Nisa/95. ayete de denildiği gibi;
Yer yüzünde salına salına yürüyen melekler olsaydı eğer, melek peygamber
gönderilirdi. Ama yer yüzünde insanlar
yürüyor.
ve mâ enzelerRahmânu min şey'in
rahman da hiçbir şey indirmemiştir dediler. Yani onlar Allah’a inanmak, fakat
O’nun müdahalesini reddetmek. Mantık bu. Allah’a inanmak, fakat hayata
müdahalesini reddetmek. Onun için rahman ismi ısrarla geliyor çünkü Rahman ismi
Allah’ın hayata rahmetiyle müdahil olduğunu ifade eder ve vahiy de Allah’ın bu
rahmetinin bir tezahürüdür.
in entüm illâ tekzibun siz sadece
yalan söylüyorsunuz dediler.
16-) Kalu Rabbüna ya'lemu inna ileyküm
lemurselun;
(Rasûller) dediler ki:
"Rabbimiz biliyor ki, gerçekten biz size irsâl olunanlarız." (A.
Hulûsi)
16 -
Dediler: rabbimiz bilir, inanın biz gerçek size gönderilmiş, Resulleriz,
(Elmalı)
Kalu Rabbüna ya'lemu inna ileyküm lemurselun
elçiler dediler ki; Rabbimiz biliyor ki biz size gönderilmiş elçileriz.
17-) Ve ma aleyna illelbelağul mubiyn;
"Bize
ait olan sadece apaçık tebliğdir." (A. Hulûsi)
17 -
Açık bir tebliğden ötesi ise bizim üstümüze değil, (Elmalı)
Ve ma aleyna illelbelağul mubiyn ve
biz size açıkça tebliğ etmekten başka bir şeyle mükellef değiliz. Yani biz
sadece size tebliğ ile emr olunduk. Görevimiz tebliğ etmektir polemik yapmak
değil demeye getiriyor.
18-) Kalû inna tetayyerna Biküm lein lem
tentehu lenercümenneküm ve leyemessenneküm minna azâbün eliym;
Dediler
ki: "Kuşkusuz sizde uğursuzluk olduğunu düşünüyoruz... Andolsun ki, eğer
vazgeçmezseniz, kesinlikle sizi taşlayarak öldüreceğiz ve elbette size bizden
feci bir azap dokunacaktır." (A. Hulûsi)
18 -
Doğrusu dediler: biz sizinle teşe'üm ettik, yemin ederiz ki vaz geçmezseniz
sizi hiç tınmadan recm ederiz ve her halde size bizden pek acıklı bir azâb
dokunur. (Elmalı)
Kalû inna tetayyerna Biküm Onlar;
Siz bize uğursuzluk getirdiniz dediler. Yani uğursuzsunuz dediler.
Bakınız Allah’a iman etmezken ya
da vahyin Allah’tan geldiğine iman etmezken şunların inandığına bakınız, batıl
inançlarına bakınız. Batıl inançlarında da vaz geçmiyorlar. Uğursuzluk,
Allah’ın müdahalesini reddeden akıl, eşyayı özneleştiriyor. Uğursuzluk ya da
uğurluluk bu anlama gelir.
A’raf/131 de İsrail oğulları da
Hz. Musa’yı aynı şeyle suçlamışlardı. Sen bize uğursuzluk getirdin demişlerdi.
Uğurlu ya da uğursuz olarak nitelemek eşyayı, onun karşısında kendinizi
nesneleştirmektir. Artık o öznedir siz nesne. Siz onu değil o sizi kullanmaya
başlar. Onun içinde Allah; El Kuddüs’tür her tür kutsallık atfı O’ndan
gelmelidir. O’nun dışında bir şeye kutsallık atfı, O’na ait olan bir vasfı
çalmaya kalkmaktır başka bir şey değil.
lein lem tentehu lenercümenneküm ve
leyemessenneküm minna azâbün eliym eğer buna bir son vermezseniz
sizi öldüresiye taşa tutar ve sizi keyfimizce şiddetli bir cezaya uğratırız
dediler. Yani sözün gücüne karşı gücün sözünü kullanmaya kalktılar. Sözün gücü
vahiydi, gücün sözü ise zulüm. Bu sadece o çağda değil, bu çağda da aynı oldu.
sözün gücünü yüceltmeye çalışan vahiy erbabının karşısında hep gücün sözcüsü
olan ve zorbalık ve güce başvuran, zulmü söze karşı çıkaran zorbalar olmuştur.
Tarih bunun tanığıdır.
19-) Kalu tairuküm me'aküm* ein zükkirtüm bel
entüm kavmün müsrifun;
Dediler
ki: "Sizin uğursuzluğunuz sizinledir... Eğer (hakikatinizle)
hatırlatılıyorsanız bu mu (uğursuzluk)? Hayır, siz israf eden bir toplumsunuz." (A. Hulûsi)
19 -
Dediler: sizin şum kuşunuz beraberinizde, ya... nasihat edilirseniz öyle mi?
Doğrusu siz israfı âdet etmiş bir kavimsiniz. (Elmalı)
Kalu tairuküm me'aküm elçiler
dediler ki kaderimiz size bağlıdır. Kaderimiz elinizde yani. Maiyet, me’a harfi
cerri edatı maiyet ifade eder. Yani kaderimiz sizin elinizde size bağlı.
İnsanın kaderi seçmektir, belki burada bunu hatırlamak lazım. Onun içindir ki
En’am/148 de .lev şaAllâhu ma eşrekna..
(En’am/148)Allah dilemeseydi biz şirk koşmazdık diyen müşrikler gibi yapmaya
kalkıyorlar. Şimdi müşriklerin kadere iman ettiğine mi inanacağız. Yoksa
istismar ettiğine ve yamuk ve sapık bir kader inancı olduğuna. Galiba 2. sine.
ein zükkirtüm ne yani, size öğüt
verdik diye mi böyle oldu. Yani öğüt verdik şimdi başımıza bumu gelecekti,
böyle mi tepki koyacaktınız. Öğüt verdik diye teşekkür etmeniz gerekirken
tehdit mi ediyorsunuz. bel entüm kavmün müsrifun hayır, asıl siz haddi
aşmış bir toplumsunuz.
Evet, yani hayatını harcamış bir
toplumsunuz. İsraf edilir, ekmek israfı, su israfı, para israfı. Ama israf
edilen hayatsa, işte bu israfların en büyüğüdür.
20-) Ve cae min aksalmediyneti racülün yes'a,
kale ya kavmit tebi'ul murseliyn;
Şehrin
uzak tarafından koşarak bir adam geldi: "Ey halkım, Rasûllere tâbi
olun" dedi. (A. Hulûsi)
20 - O
esnada şehrin tâ ucundan bir er koşarak geldi, ey hemşerilerim: dedi: uyun o
gönderilen Resullere. (Elmalı)
Ve cae min aksalmediyneti racülün yes'a, kale
ya kavmit tebi'ul murseliyn derken şehrin en uzağından bir adam
koşarak gelip ey kavmim dedi, ey kavmim, elçilere uyun.
21-) İttebi'û men lâ yes'elüküm ecren vehüm
mühtedun;
"Sizden
bir karşılık istemeyen; kendileri hakikat üzere olanlara tâbi olun!" (A.
Hulûsi)
21 -
Uyun sizden bir ecir istemeyen o zatlara ki onlar hidayete irmişlerdir.
(Elmalı)
İttebi'û men lâ yes'elüküm ecren vehüm mühtedun
uyun sizden hiçbir karşılık beklemeyen bu kimselere. Zira bunlar doğru
yoldadırlar.
Bu ayetten öncesi genel bir üslup
ile anlatılıyor. Aslında genelleştirilebilir. Bu ayetten sonrası ille de
tarihsel bir kıssaya atıf yapılacaksa, işte bu ayetle birlikte atıf
yapılabilir. Habib’i Neccar olayı belki bu ayetle birlikte gündeme gelebilir.
Büyük müfessirimiz Elmalı’lı
burada anlatılan kıssanın temsili olduğunun üzerinde sıkı sıkıya duruyor. Ki
gerçekten doğru olan yorumda budur. Ayetlere getirilecek her türlü tarihsel
karşılık bir yorumdur. Ama bu ayetler tarihsel karşılıklarıyla örtüştürülüp,
zamanlar ve mekanlar üstü öğüt vericiliği görmezden gelinemez. Onun içindir ki
temsil ettiği şey bellidir ayetlerin.
Resulallah’ın yakınında ki amca
iman etmez, şehrin en uzağında, ülkenin en uzağından gelmiş Habeşli Bilal iman
eder. Mekke’nin göbeğinde ki evi Kabe’ye Resulallah’ın evinden yakın olan Ebu
Cehil iman etmez, Bizans’tan koşup gelmiş olan Süheyb-i Rumi iman eder. Utbe ve
Şeybe iman etmez Mekke’nin göbeğinde yerleşik bulunan bu insanlar.
Ama İran’dan destani bir
yolculukla çıkıp gelmiş Selman iman eder. Şehrin en uzağından, kentin en
uzağından, ülkenin en uzağından, yer yüzünün en uzağından fark etmez. Bir yerde
hakikat savunuluyorsa o hakikate, o yerde oturanlar, o yerde sakin olanlar
dönüp bakmasa dahi o hakikat uzakta ki birilerini çeker kendisine cezp eder.
Bu evrensel hakikati müjdeliyor
ayet aslında ve Resulallah’ı bir yerde teselli ediyor, dahası orada da kalmıyor
kıyamete kadar gelecek tüm muhataplarına bu gerçeği söylüyor ve diyor ki; Siz
hakikati savunun, Hakikate nispet edin kendinizi. Eğer bulunduğunuz yerde
kıymeti bilinmezse, kıymetini bilecek birileri çıkar ve gelir.
22-) Ve maliye lâ a'budülleziy fetareniy ve
ileyHİ turce'ûn;
"Beni
(böylece)
fıtratlandırana nasıl kulluk etmem? O'na rücu ettirileceksiniz." (A.
Hulûsi)
22 -
Hem neyime kulluk etmeyeyim ben, o beni yaratana? Hep de döndürülüp ona
götürüleceksiniz. (Elmalı)
Ve maliye lâ a'budülleziy fetareniy ve ileyHİ
turce'ûn Hem ben, beni yaratana, dahası hepinizin huzuruna varacağı
O zata neden kulluk etmeyeyim ki.
23-) Eettehızü min dûniHİ aliheten in yüridnir
Rahmânü Bidurrin lâ tuğni 'anniy şefa'atühüm şey'en ve lâ yunkızûn;
"O'nun
dûnunda tanrılar mı edineyim! Eğer Rahmân bir zarar açığa çıkarmayı irade
ederse, onların şefaati bana ne yarar sağlar ne de bir şeyden korur..." (A.
Hulûsi)
23 -
Hiç, ben ondan başka mabutlar mı tutarım? Eğer o Rahman bana bir keder irâde
buyurursa onların şefaati benden yana hiç bir şeye yaramaz ve beni
kurtaramazlar. (Elmalı)
Eettehızü min dûniHİ alihe O’nu
bırakıp da başka ilahlar edineyim öyle mi? in yüridnir Rahmânü Bidurrin lâ tuğni 'anniy şefa'atühüm
şey'en ve lâ yunkızûn eğer Rahman bir zarar vermeyi dilerse ne onlar
bana zerre kadar şefaat edebilir, ne de beni bundan kurtarabilir. Rahman,
bakınız burada da geldi vahiy ile müdahil olmanın rahmetin bir eseri olduğuna bir
atıf bu aslında.
Kur’an ın ilk 30 suresinde, ilk
nazil olan 30 suresinde rahman suresi hariç, bakınız rab ismi 80 kez. İlah
Allah ismi 20 kez. Tam ¼ e. Yani Allah isminden daha fazla rab ismi
çerçevesinde Allah’a isyan ediyorlardı. Belki bu çerçeve de düşündüğümüzde, bu
trentte Rahman ismi de, rab isminden sonra, belki Allah isminden daha fazla,
ilk 30 surede geçen bir isimdi. Bu çerçevede Allah’ın rahmetiyle insanoğluna
müdahalesine karşı bir itiraz yükseltiliyordu vahyin ilk inkarcı çevresi.
24-) İnniy izen lefiy dalâlin mubiyn;
"O
takdirde muhakkak ki ben apaçık bir dalâlet içinde olurum!" (A. Hulûsi)
24 -
Şüphesiz ben o vakit açık bir dalâl içindeyim. (Elmalı)
İnniy izen lefiy dalâlin mubiyn işte
o zaman ben apaçık bir sapıklığa düşmüş olurum.
Debvam ediyor E sayfasına
geçiniz.
138. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder