El Hamdu Lillahi
Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi
ve ashabihi ecmaiyn.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy;
(Tâhâ 25-26-27-28)
Rabbim, göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Amin!
Değerli Kur’an dostları bugün
Kur’an ülkemizin yepyeni bir sitesine daha giriyoruz. Yasiyn suresi. Kur’an ın
36. suresi olan Yasiyn bir yoruma göre “Ey insan” anlamına geliyor, adını 1.
ayetinden alıyor. Hz. Peygamber bu sureyi bu adlanmış. Buhari ve Tirmizi’ye sure
bu ismi ile girmiş.
Surenin Mekki olduğunda her hangi
bir ihtilaf yok. Mekke döneminin 2. periyoduna, yani 3 dilimlik orta periyoduna
denk geliyor. Cabir Bin Zeyd’in nüzul tertibine göre, yani iniş sırası
tertibine göre 41. sırada yer alıyor sure. Cin suresi ile Furkan suresi
arasında.
Surenin ana teması yeniden
diriliş tek kelime ile. Surenin bütünü içerisinde bazen lafzen, bazen manen,
bazen de bir dip akıntısı gibi işaret eden ahiret ve hassaten yeniden diriliş
gerçeği, realitesi surenin ana temasını, konusunu teşkil ediyor.
Hz. Peygamber onu hassaten ölüm
döşeğinde ölmek üzere olan kimselerin üzerine okumayı tavsiye etmiş bir
hadislerinde. Ebu Davud ve İbn. Hibban bu hadisi naklederken özellikle bunu
vurgulamışlar ki anlamı şu; ölüm döşeğinde iki dünya arasında ki köprüye gelmiş
olan bir insan bu sure ile, bu surenin kendisine hatırlattığı ahiretle
yüzleşir, karşılaşır, hatta onu gözünde ve gönlünde canlandırır da belki bu
sayede hazırlıklı bir biçimde ebedi hayata yürür.
Sure Kur’an ın kalbi olarak
nitelendirilmiş. Onun böyle nitelendirilmesi tesadüfi değil. Çünkü ahirete
iman, yani surenin ana fikri, ana teması olan ahirete iman ilkelerinin
kalbidir. Kur’an ın atan kalbi olarak nitelendirilmesinin sebebi de budur yasin
suresinin. Adeta Kur’an ın tüm surelerine, tüm ayetlerine kan pompalayan bir
kalp işlevi biçilmiş. Bu durumda Kur’an ın tamamına ilişkin ahiretle ilgili,
mahşerle ilgili, yeniden dirilişle, hesap günü ile ilgili vurgular bu surenin
sanki bir uzantısı , bir yasiyn uzantısı, bir yasiyn damarı gibi algılanmalı
Kur’an ın her tarafında.
Ahirete iman gerçekten de iman
ilkelerinin kalbidir. Bu sadece doğru bir Allah inancının değil, bizatihi Allah
inancının kendi garantisidir. Eğer Allah olsaydı bunca mutsuzluğa, bunca zulme,
bunca haksızlığa asla izin vermezdi diyen bir mantık düşünün. Böyle bir mantık
Allah inancını sadece beşeri ve dünyevi beklentileri ile tanımlıyor demektir.
Bu durumda öte dünya realitesini dikkate almadığı açık. Eğer böyle bir mantık
öte dünya realitesini dikkate alırsa, yeniden diriliş gerçeğine iman ederse
böylesine bir sakatlığa ve sapmaya düşer mi? Onun için Allah inancının
temelinde ahiret inancı yatmak zorundadır. Yani adalet inancı, yani anlam
inancı. Bu manada ahirete iman, adalete imanın ta kendisidir.
Çünkü Ahlaki davranış sorumluluk
bilincine dayanır. Hiçbir ahlaki davranış kendisinden başlamaz. Niçin böyle
davrandın sorusuna; Hiç..! diye cevap verildiğini düşünün. Hiçe dayalı bir
ahlaki davranış olabilir mi? Hiçe dayalı bir davranış tekerrür etme garantisine
sahip olabilir mi? Hiçe dayalı bir davranış anlamlı olabilir mi? Anlamsız bir
davranış ahlaki olabilir mi?
Onun için bir ahlaki davranış
mutlaka gücünü kendi dışında ki bir kaynaktan almalıdır. Derin bir kaynaktan. O
davranışı yapan insan bu davranışın temel esasını o kaynağa dayandırabilsin ki
bu davranış onda geçici, anlık bir harekete dönüşmesin, kalıcı sabit bir değere
dönüşsün. Ahlaki davranışlar, kalıcı ve sabit bir değere dönüşmezlerse bu
davranışın kendisi iyi olabilir. Fakat sahibini iyi kılmaz. Çünkü mutlak ahlak
değil, mukayyet ahlak denir buna. Bir yerde bir topluluğa karşı o davranışı
yapan bu insan, bir başka yerde kendi toplumunun dışında, veya görülmediği,
gözetilmediği ya da tanımadığı bir yerde aynı davranışı göstermez.
İşte bu ikisi arasında ki fark
iyinin onu yapan kimsede bizatihi ahlaki davranışa dönüşmemiş olmasıdır. Yani
kaynağını onu yapanın yüreğinden almıyor, kökü orada değil. Dolayısıyla bu
iliştirilmiş bir davranış olur. İyi dahi olsa bu iyiliğin garantisi yoktur,
kırılgandır.
İşte bunun için sorumlulukla
sorumsuzluk arasında ki ayrım şarttır. Sorumluluk gereği yapılan davranışlar
mutlaka adalet ayrımına tabi tutulmalı. Yani sorumsuzlukla sorumluluk arasında
ki farkın adil bir biçimde ortaya konmalı, konması gerekir.
İşte ahirete iman burada gündeme
girer Adaletin tecellisine imandır ahirete iman. Hesap gününü inkar, hayatı
sorumsuzca tüketmek kaygısından neş’et eder. Hayatı sorumsuzca tüketenler,
hesabını verebileceği bir hayat yaşarlar mı? Veya niçin yaşasınlar. İşte bunun için
hesabı verilebilecek bir hayat yaşayanlar ahirete inanırlar.
Ahireti inkar edenlerin temel
derdi aslında sadece inkar değildir, sorumluluğu inkardır. Sorumlu yaşamayı,
ahlaki davranışı inkardır. Böyle bir akıl hiçbir iyiliği bizatihi kayıtsız ve
şartsız bir kökene dayalı olarak yapmaz. Hesaplı iyiliktir, kayıtlı iyiliktir,
şartlı iyiliktir. Çünkü ahiret inancı kayıtsız ve şartsız iyiliğin
ödüllendirileceği esasına dayanır. Eğer bir gün yaptığınız tüm davranışların
onu hiç kimse görmemiş olsa dahi bir bir ortaya dökülüp hepsinin hesabını
vereceğinize iman etmişseniz, iyi davranmak sizin için artık alternatifi
olmayan, düşünülemeyecek olan bir davranış biçimine dönüşür.
Tüketilmiş bir hayatın hesabı
verilemez. Fakat inkar hesap günü gerçeğini de ortadan kaldırmaz. Onun için bu
sure 65. ayetinde;
Elyevme nahtimü alâ efvahihim ve
tükellimüna eydiyhim ve teşhedü ercülühüm Bimâ kânu yeksibûn (65) O
gün der, onların ağızlarını kapatırız, mühürleriz, bantlarız. Bize elleri
konuşur ve ayakları şahitlik, tanıklık yapar. Ne kazandığı, ne yaptığı, ne
ettiği, ne eylediğini bir bir sayar ve döker. İşte tamamının ana fikri yeniden
diriliş ve hesap günü olan Yasiyn suresi içinden sadece bir ayet bu.
Bu surenin ahiret ana fikri
etrafında böylesine yoğunlaşmasının bir başka sebebi de varlığın unuttuğumuz,
ya da gözümüzden kaçan çoğu zaman bir yasasıdır. Tekamül yasası.
Tekamül yasası; materyalist kimi
düşüncelerin de kabul ettiği bir yasa. Fakat nedense sadece madde ile sınırlı
olarak gördü. Bu tekamülün manaya, maddeyi aşan boyuta geçmediğini sandığı bir
yasa. Oysa ki tekamül maddenin sadece görünen boyutunu değil görünmeyen
boyutunu, varlığın sadece maddi boyutunu değil manevi boyutunu da ilgilendiren
bir yasadır.
Maden, bitki, hayvan ve insan bu
yasaya tabi. Bu yasaya tabi olduğu içindir ki madenlerin en yüksek en soylu en
gelişmiş birimi bitkilerle bir teğetlik oluşturur. Adeta kendisinden bir üstte
ki varlık katmanına yükselir. Bitkilerin en gelişmiş türü, kendisinden bir
üstte ki varlık katmanıyla irtibata geçer. Yoğun geçen bir cereyan akımının
atlama yapması gibi bir üst varlık katmanıyla buluşur. Orada bir kontak noktası
oluşur. Bir iletişim noktası kurulur.
Bu sadece insana kadar böyle
değildir. Maddi ve manevi boyutuyla, ruhani boyutuyla, maddenin değil, aşkının
konusu olan, lâhutun konusu olan insan, kendi türünün içinde yükselir ve
yücelirse, bir üst alem olan alem-i Melekûtla irtibata geçer. Orada insan
ruhunun çeperlerine tutunarak adeta yol alır, tekamül eder. Ve bu Tekamül
sonuna kadar sürer. Madde de biten tekamül, manada devam eder gider. Ve aslında
cennet insanın tekamül etmiş halinin son durağıdır.
Onun içindir ki ahiret bu sürecin
maddi olmayan yüzünü temsil eder. Ve işte bu sure bu bakımdan da okunurken
insanın tekamül sürecinin, varlığın maddi olan yüzü ile sınırlı olmayıp, manevi
olan boyutuyla da devam ettiğinin bir göstergesi, bir işareti olarak okunmak
durumundadır. Bu mukaddimeden sonra Yasin suresinin tefsirine geçebiliriz.
[Ek
bilgi-1 ; SURENİN İSİMLERİ
Bu sûreye «Kaîb» adı da verilmiştir. İtikada dair
birçok esasları ihtiva ettiği ve okuyanların kalplerini nûrlandırdığı için de «Kalbü'r-Kur'an» adını almıştır. Birçok
yanlış inançları ortadan kaldırdığı ve İslâmiyet’i müdafaa ettiği için de «Dafia» unvanını almıştır. Gafilleri
ikaz edip haklarındaki hükmü-i ilâhîyi bildirdiği için de “Kaziye» adını almıştır. Kendisini, ihlâs ile okuyanların dünyevi ve
uhrevî nimetlere nail olacaklarına vesile olacağı için «Muammime» unvanını da almıştır. (Ebü'l-Leys Semerkandi
Tefsirü'l-Kur'an) ]
[Ek bilgi-2 ; YASİN SURESİNİN
ESASLARI
Yasin suresi Kur’an ın 4 esas
maddesinden 3. olan
1 - Tevhid, Allah’ın birliği
demek,
2 – Ahiret
3 – Risalet yani peygamberlik
hakikatini ayrıntılı denecek derecede ele alır. Şöyle ki;
1 – Yüce Allah’ın gök yüzünde
tezahür eden, görünen kudreti, güneş ve ayın hikmetleri gece ve gündüzün
oluşumu, bitkiler ve hayvanlar aleminde, insanın yaratılışında tezahür eden,
ortaya çıkan, görünen deliller hatırlatılarak bütün bunların tek olan yüce
yaratıcıyı gösterdiği zihinlere yerleştirilir.
2 - Yasin suresi 2. olarak
ölmüş yer yüzünün her sene bahar mevsiminde canlanması, insanın bir damla sudan
yaratılması, ölülerin diriltilmesinin delili olarak anlatılır.
3 – Üçüncü olarak insanlık
tarihinde risaletin yani peygamberliğin öteden beri mevcut olup Hz. Muhammed
(S.A.S.) ile devam ettiği, mahiyet olarak beşerden başka bir şey olmayan
elçilerin sadec ilahi mesajı tebliğ ile görevli oldukları, onların bu ağır
vazifeden ötürü insanlardan hiçbir karşılık beklemedikleri bildirilir.
Kısaca bu surede Hz. Muhammed
(S.A.S.)in peygamberliğini inkar etmenin, alay ve zulüm ile karşı koymanın
korkunç sonuçlarıyla dini inkar edenler korkutulmaktadır. Her ne kadar deliller
öne sürülerek açıklamalar yapılıyorsa da bu surede inzar yani korkutarak uyarma
esastır ve ağır basmaktadır…..
Prof Dr Davut Aydüz
Rahman, rahiym Allah adına.
1-) Yaa, Siiiiyn;
Yâ
Siiin (Ey Muhammed)! (A. Hulûsi)
01 -
Yâsîn. (Elmalı)
Yaa, Siiiiyn ey insan. Aslında bu
kelimenin kimi tefsir otoriteleri anlamlı bir kelime olmaktan öte bir çok
surenin başında gelen mukaddaat harflerinden biri olduğunu söylemişler ve
onlardan biri bu. Fakat Tercüman-ül Kur’an lakaplı İbn. Abbas bu harflerin, ya
da bu kelimenin daha doğrusu hurufu mukadda değil, anlamlı bir isim olduğu
görüşünde. Arap kabilelerinden Tay lehçesinde insan yerine kullanılan ya
uneysiyn, yani bir şefkat ifadesi olan ismi teshıyr kipinde ya buneyy,
yavrucuğum, canım yavrum, ey can insan, ey değerli insan, ey değerli varlık
manasına, ey insan manasına kullanıldığını tespit etmiş.
Yine bu görüşe İlk tefsir
otoritelerinden İkrime, Dehhak, Said Bin Cübeyr gibi Kûfe ekolüne mensup
müfessirlerle, Hasan Basri gibi Basra ekolüne mensup müfessirler de
katılmışlar. Hatta Said Bin Cübeyr bunun, Resulallah’ın isimlerinden bir isim
olduğu yorumunu yapmış, öyle okumuş. Yine Habeş dilinde de Yasiyn in ey insan
anlamına geldiği konusunda tespitte bulunmuşlar.
Neden böyle bir isimle giriyor
sure, ey insan..! eğer bütün bu otoritelerin yorumlarını kabul edersek, ki en
kabule şayan görüş bu olmalı; Ey insan. diye nida ile girmesinin sebebi ne.
Öncelikle burada ey insan denilenin Resulallah olduğunu hemen hatırlatalım.
Çünkü hemen devamında; İnneke leminelmurseliyn
(3) sen diye devam ediyor. Gönderilmiş peygamberlerdensin diyor. Demek ki
burada ki ey insan hitabı genel olarak insanlığa olmaktan daha çok Resulallah’a
dır.
Peki neden? Bunun iki nedeni
olabilir. İnsan olmanın haysiyet ve değerine bir atıf. Yani bizatihi insan
olmak çok kıymetli bir şey, çok değerli bir şey, çok yüce bir şey onun için bir
insanı övecekseniz ona insan demeniz yeter. Onun için bir insan eğer yücelmek
istiyorsa, büyümek istiyorsa, gelişmek istiyorsa, kendisine tumturaklı,
şatafatlı bambaşka sıfatlar aramaya kalkmasın “İnsan” olsun. Çünkü insan
doğulmaz, insan olunur. Beşer doğulur, insan olunur.
İnsan olmak anatomik bir şey
değildir. İnsanın fiziki boyutuyla ilgili bir şey değildir. İnsan olmak insanın
ruhani boyutuyla, akli boyutuyla, iradi boyutuyla ilgili bir şeydir. Onun için
1. amacı insan olmanın değerine bir atıf.
2. si ise Peygamberin,
Resulallah’ın, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.S.)in “insan” olduğuna, yani hem beşer
olduğuna, melek olmadığına, ayaklarının yerden kesik olmadığına, yer yüzünde iz
bıraktığına, dolayısıyla izlenecek birini arıyorsak onu izlememiz gerektiğine
bir işaret, hem de kelimenin en güzel manalarının tamamıyla insanlığın ufku
olduğuna bir atıftır.
Bu noktada Kalu mâ entüm illâ beşerun mislüna..
(15) i hatırlatırım. Dediler ki siz bizim gibi bir beşerden, ölümlü bir
insandan başkası değilsin. Yani bu mantığa bir atıf adeta aynı zamanda. Tüm
inkarcı toplumlar kendilerine gönderilen peygamberlere itiraz ederken ilk
gösterdikleri itiraz delili siz de bizim gibi bir insansınız demek olmuştur.
Melek bekliyorlardı, aslında
onların melek beklentileri muhataplarından çok kendilerinin bulacağı mazerete
bir kulp olsun içindi. Eğer melek gönderilmiş olsaydı peygamberlerin insan
yerine, o zaman da bizim bir meleği izlemek gibi bir şeyimiz, kabiliyetimiz olamaz,
çünkü aramızda yapısal fark var. Tabiatımız uyuşmuyor diyeceklerdi. Zaten itaat
etmeye, izlemeye gönüllü olmadıkları için, o zaman daha kolay mazeret
uyduracaklardı. Onun içinde Kur’an açıkça Nisa suresinde olacak yanlış
hatırlamıyorsam. (hayır İsra/95); Eğer yeryüzünde salına salına gezen
insanlar değil de melekler olsaydı, biz de peygamber olarak melekler
gönderirdik. (İsra/95) cevabını veriyor.
Bu anlamda ey insan hitabının,
muhatabın aklında çağrıştırdığı ilk düşünce “insan ol” sözcüğünün en güzel
anlamlarıyla beraber gözümüzün önüne kim gelir insan deyince? Aslında ders bu.
İnsan deyince, veya biri bize insan ol deyince gözümüzün önüne Resulallah’ın,
Allah’ın resulünün gelmesi gerektiğini ima ve ihsas ediyor bu ayet. Kim gibi,
nasıl insan olalım..! işte insan olmak..! Ey insan.
Yine ilginç bir anekdot olabilir,
Kur’an da Resulallah’ın Muhammed ismi mükerreren kullanılır, Ahmed ismi
kullanılır. Fakat bunların hiç biri nida ve münada olarak kullanılmaz. Yani bu
isimlerle nida edilmez, nida formunda gelmez. Ey Muhammed, Ey Ahmed, nida
formunda gelmez. Bu kalıp kullanılmaz. Ama Resulallah’a nida formu ile gelen
tek vasıf veya Said bin Cübeyr’in görüşüyle isim budur. Ey insan..! Yani her
şeyi anlatmaya yetiyor aslında. Ey insan, o kadar Ey insanlığın zirvesi, ey
insanlığın ufku, ey insanlığın mostrası, ey insanlık modeli üsvetün hasenetün de bu işte. İnsanlık
için bir model, bir şahit, bir şehiyd, bir tanık, bir mostra.
Bu manada Hz. İsa’yı düşmanlarına
şikayet eden hain Yahuda’nın hikayesi anlatılırken onun Romalı askerlere Hz.
İsa’yı, İşte insan diye gösterdiği nakledilir. İşte İnsan, Yani demek ki tüm
peygamberler aslında Allah’ın insanlığın önüne sunup da işte insan diye model
gösterdiği ufuk şahsiyetlerdir ve onların tamamının ufkuda, zirvesi de bu
surenin girişinde kendisine hitap edilen Allah Resulü A.S. dır.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
138. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder