25 Mart 2013 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. SÂFFÂT(083 - 099) (141-A)






Sevgili Kur’an dostları Sâffât suresinin geçen dersimizde ilk 82 ayetini işlemiştik. Surede 9 peygamberin kıssası anlatılıyordu. Bu kıssalar surenin ana fikrini, ana temasını da veriyordu. Bu tema Allah’ın salih kullarına, başta peygamberler olmak üzere onların yolunu izleyen herkese bittim ya rabbi dediğinde nasıl yardım ettiğini, edeceğini ifade ediyordu. Peş peşe zikredilen bu peygamber kıssaları iman küfür mücadelesinin insanlık tarihi boyunca süren bu mücadelenin özeti mahiyetinde idi.

Geçen ders işlediğimiz ayetlerde bir kıssayı da işlemiştik. Hz. Nuh kıssası, ki bütün peygamber kıssaları bu surede Hz. Nuh kıssasıyla başlıyordu. Kendisinden sonraki insanlığın iman atası olan Hz. İbrahim’e getiriliyordu söz. Aslında Hz. İbrahim’den söz edilen her yerde şöyle bir sorunun cevabı veriliyordu. “Bir kişiden ne çıkar.” Bu sorunun cevabını merak eden, eğer o bir kişi alemlerin rabbine teslim olmuş bir kişi ise, ahlakıyla, erdemiyle, imanıyla, yaşantısıyla, sabrıyla, direnciyle örnekse, bir kişiden bir dünya çıkar. Cevap işte şimdi geliyor.


83-) Ve inne min şi(y)atihi le İbrahiym;

Muhakkak ki İbrahim de Onun anlayışındandır. (A.Hulusi)

083 - Şüphesiz İbrahim de onun kolundan. (Elmalı)


Ve inne min şi(y)atihi le İbrahiym Nuh’un tarafında, bir önceki kıssaya atıf yapıyor çünkü, orada ki “h” zamiri ona, Nuh’a işaret. Nuh’un tarafında saf tutanlardan biri de elbette İbrahim idi. Şi(y)a; taraftar, yandaş, kafadar anlamlarına gelir.

Her peygamberin aynı safta olduğunu ifade eden bir ibare. Yani insanlık tarihi iki yatakta akar. Bu yataklardan birinden Nûr, diğerinde kir akar. Birinden ak, diğerinden kara bir nehir akar. Birinden iman akar, öbüründen küfür. Birinden ruh akar, öbüründen nefis. Benlik, ego, dürtü, içgüdü. Ve tabii burada muhataba sen de ne taraftan olduğunu seç. Hangi yatakta akıyorsun, dön de bak. Kendine bir yatak seç ve o yatakta ak. Seçtiğin yatağa layık ol, kirletme, kendini temizle ama yatağı kirletme. Ak yatağı seçiyorsan ak bir alna sahip ol, ak bir yüreğe sahip ol, ak bir bakışa sahip ol, ak bir hayata sahip ol. Söylenen bu.


84-) İz cae Rabbehu Bi kalbin seliym;

Rabbine selim bir kalp ile (şuurunda Esmâ hakikatini yaşamakta olarak) yönelmişti! (A.Hulusi)

084 - Çünkü rabbine selîm bir kalp ile geldi. (Elmalı)


İz cae Rabbehu Bi kalbin seliym hani o rabbine arı, duru, seliym, sağlıklı bir kalp ile, daha doğrusu bir iç dünya ile gelmişti. Bi kalbin seliym; sağlıklı bir iç dünya manasına geliyor. Parçalanmamış, heder edilmemiş, rehin bırakılmamış, sakatlanmamış bir iç dünya. Bir parçası şeytana satılmamış bir iç dünya. Virüs bulaşmamış bir iç dünya. Mikroba kurban gitmemiş bir iç dünya. Allah’tan başkasına satılmamış bir iç dünya. İhanet edilmemiş bir iç dünya. Evet,

Yevme lâ yenfe'u malun ve lâ benun.

İlla men etAllâhe Bi kalbin seliym. (Şû’arâ’/88-89)’

Biz, Kur’an da ki bir başka ayetten daha hatırlıyoruz bu ibareyi. O gün, o hesap günü ne mal, ne evlat fayda verir. Hiçbir yarar sağlamaz bunlar. Kişiye fayda verecek olan bir tek şey vardır., o da seliym bir kalp. Yani ihanet edilmemiş bir iç dünya, bir yürek. Bütünlüğünü koruyarak, emanete riayet edilerek, Allah’ın verdiği saflığı bozmadan Allah’a teslim edilmiş, avuçlarınızda getirip; Ya rabbi bana emanet ettiğin en değerli hazineyi çaldırmadan sana geri getirdim. Pirupak olarak kirletmeden geri getirdim. Demek. İşte bu fayda verir.


 85-) İz kale li ebiyhi ve kavmihi ma zâ ta'budun;

Hani (İbrahim) babasına ve kavmine: "Neye tapınıyorsunuz?" (A.Hulusi)

085 - Çünkü babasına ve kavmine şöyle dedi: siz nelere tapıyorsunuz? (Elmalı)


İz kale li ebiyhi ve kavmihi ma zâ ta'budun İbrahim o zaman babasına ve kavmine şöyle demişti. “Sizler nelere tapıyorsunuz böyle bakayım.”

Aslında bir nükte var burada. Babasına ve kavmine. Atalar yolunun yolcusu, vahyin ilk muhatabı olan müşriklere nispet ediliyor. Kendisiyle övündüğünüz İbrahim, öz atasının, öz babasının yoluna karşı yiğitçe direndi. Babamın yoludur diye “Eyvallah” demedi. Babam söylüyorsa doğrudur demedi. Babamın canı sağ olsun demedi. Eğer yanlışı babamda yapsa kabul etmem dedi. İşte bu ayet o. Onu veriyor.


86-) Eifken aliheten dunAllâhi türiydun;

"Asılsız şeyler uydurarak, Allâh dûnunda tanrılar mı ediniyorsunuz?" (A.Hulusi)

086 - Yalancılık etmek için mi Allah dan başka ilâhlar istiyorsunuz? (Elmalı)


Eifken aliheten dunAllâhi türiydun ne yani Allah’ı bırakıp ta uyduruk tanrılara tapmak mı istiyorsunuz.


87-) Fema zannüküm Bi Rabbil alemiyn;

"Rabb-ül âlemîn'i ne zannediyorsunuz?" (A.Hulusi)

087 - Siz rabbül'âlemîni ne zannediyorsunuz? (Elmalı)


Fema zannüküm Bi Rabbil alemiyn sahi siz Alemlerin rabbini ne zannediyorsunuz.

Ne dehşet sorular bunlar. Bunlar sadece o çağın soruları değil, bu çağın da soruları. Bunlar sadece münkirlere sorulacak sorular değil, aynı zamanda iman ettiğini iddia edenlere de sorulması gereken sorular. Sahi siz Allah’ı ne zannediyorsunuz. Ve ma kaderullahe hakka kadrih.. (Zümer/67) Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edebiliyor musunuz, sormak lazım. Bu büyük bir şey, bu basit bir şey değil.


88-) Fenazara nazreten fiyn nücum;

Sonra (İbrahim) yıldızlara (akıl gözüyle) bir bakıp düşündü de. (A.Hulusi)

088 - Derken bir bakım baktı da nücume. (Elmalı)


Fenazara nazreten fiyn nücum ardından İbrahim yıldızlara şöyle bir göz attı.


89-) Fekale inniy sekıym;

Dedi ki: "Hasta oluyorum (bu yaptığınıza)!" (A.Hulusi)

089 - Ben dedi: hastayım. (Elmalı)


Fekale inniy sekıym ve ben galiba rahatsızım dedi. Bu bizce tıpkı Yusuf peygamberin Yusuf/23. ayetinde ki; Kale me'azâllahi inneHU Rabbiy…(Yusuf/23) Yusuf dedi ki Allah’a sığınırım ben, O benim rabbimdir, O benim efendimdir. Sözünde ki tevriyeye benziyor. Yani ikili kullanım var. Duyan sizi bir şey söylüyor zannediyor ama siz farklı bir şey kastediyorsunuz İnneHU Rabbiy.. O benim efendimdir. Yani Mısır’lı bakanı kastetmiş oluyor hesapta. Ama aslında me’azallah derken Allah’a sığınırım demişti. Bu ikinci cümlede bence sığındığı Allah’a atfedilmeli, O benim rabbimdir. Yani kendisi Allah’ı kastederken muhatabının farklı bir şey anlamasına da izin veren bir kullanım.

Burada da böyle bir şey var. Kıssanın arka planında şöyle bir ilave anlatım var muhatabı olan putperestler Hz. İbrahim’den kuşkulanmışlardı. Bu kuşkularını dağıtmak için bir bayram günü, ben sizinle bulunmuyorum, size karşı duruyorum diye onları terk etmek yerine ben rahatsızım diye terk ettiği anlatılır. Fakat burada aslında ben sizin bu tavrınızdan rahatsızım demiş olmalı. Çünkü bağlam bunu gerektiriyor. Sizin bu tavrınız rahatsız edici, iç burkucu bir tavır. İnniy me’riydun demiyor. Ben hastayım demiyor sakıym, özellikle bu kelime bedensel bir rahatsızlıktan daha çok kalbi bir rahatsızlığı ifade eder. Yani muhatabın eyleminden rahatsız olmayı ifade eder. Ki bizce de isabetli anlam bu.


90-) Fetevellev 'anhü müdbiriyn;

Bunun üzerine dönüp Ondan uzaklaştılar. (A.Hulusi)

090 - O vakit arkalarını dönerek başından kaçışıverdiler. (Elmalı)


Fetevellev 'anhü müdbiriyn bunun üzerine etrafındakiler ondan yüz çevirip gittiler.


91-) Ferâğa ila alihetihim fekale ela te'külun;

(İbrahim de) onların tanrılarına yaklaşıp yöneldi de: "Yemez misiniz?" dedi. (A.Hulusi)

091 - Derken kurnazlıkla onların ilâhlarına vardı da buyursanız a, dedi, yemez misiniz? (Elmalı)


Ferâğa ila alihetihim fekale ela te'külun derken İbrahim onların putlarına usulca yaklaştı ve dedi ki önünüze konulanları neden yemiyorsunuz, yesenize onları. Neden yemiyorsunuz. Yani önünüze bir yığın işte çelenk konuluyor, yiyecek sunuluyor, bir takım sumaklar sunuluyor, insanlar en sevdiği şeyleri getiriyorlar putlara. Gariptir insanoğlunun en garip tavırlarından biridir kendi eli ile putunu kendi yapar, kendi tapar. Yemeyeceğini bile bile getirir önüne bir şeyler koyar. Onun için İbrahim de dedi ki; neden yemiyorsunuz, hadi yesenize.

Peki Kur’an bunu niye verir? İbrahim onların yemeyeceğini bilmiyor muydu. Onların cansız birer nesne olduğunu bilmiyor muydu. Aslında ders veriyor. Hem İbrahim ders veriyor, hem de onun ebedileşmiş bu hikayesini anlatan Kur’an ders veriyor.


92-) Ma leküm lâ tentıkun;

"Niye konuşmuyorsunuz?" (A.Hulusi)

092 - Neyiniz var söylemiyorsunuz. (Elmalı)


Ma leküm lâ tentıkun size ne oldu böyle neden konuşmuyorsunuz, bana cevap vermiyorsunuz?


93-) Ferağa aleyhim darben Bil yemiyn;

(İbrahim) yaklaşıp sağ eliyle darbe vurdu tanrı heykellerine! (A.Hulusi)

093 - Diyerek bir takrip ile onlara kuvvetli bir darbe indirdi. (Elmalı)


Ferağa aleyhim darben Bil yemiyn ve onların üzerine abanıp bütün gücüyle vurmaya başladı. Evet, demin söylediğim burada da geçerli. İbrahim aslında puta tapanlara mı vurmalıydı, putlara mı. Bu soru önemli. Putlara vursanız ne ifade eder? Onların canı yanmaz. Peki niye İbrahim puta tapanlar dururken putlara vurdu ve Kur’an bunu böyle naklediyor. Aslında İbrahim’in ne yaptığından çok Kur’an ın bize neyi naklettiği, neyi verdiği burada önemli. Üzerinde durmamız gereken bu. O bilmiyor mu putların canının yanmayacağını, onların birer nesne olduğunu, taş olduğunu. Kendilerini ayaklarınızın altında ezseniz balyozla kırsanız da bunun hiçbir şey ifade etmeyeceğini.

Biliyordu tabii. Ama o bir ders veriyordu. Onun şahsında rabbimiz ders veriyordu. Suçluyu hedef alma suçu hedef al. İnsanı hedef alma insanın hatasını hedef al. Yanlışa yönel, yanlışa sık kurşunu, insana değil. Çünkü sen yanlışı hedef alırken aslında insanı sevdiğin ve savunduğun için hedef almış olmalısın. O yanlışa olan buğzun, insana olan sevginin ifadesi olmalı. Yoksa insanı da hedef alacaksan, yani bir vızdan, bir de bizden gidecekse o zaman bir sinek uğruna bir insan feda edilmiş olmaz mı. İşte verilen ders, asıl ders bu.


94-) Feakbelu ileyhi yeziffun;

Bunu görenler hızla dönüp Ona geri geldiler. (A.Hulusi)

094 - Bunun üzerine birbirlerine girerek ona yöneldiler. (Elmalı)


Feakbelu ileyhi yeziffun Derken etraftan koşuşarak başına üşüştüler.

Kur’an da ki ender kelimeleri, Türkçede ki ender kelimelerle çevirdim. Bunu hep gözettim. Hatta Kur’an da bir yerde kullanılan nadir kelimeleri mealim boyunca Türkçe çeviride de bir tek yerde kullandım. Yani çevirimde o kelime 2. sefer geçmedi. Çünkü Kur’an ın bütününde o kelime bir sefer geçiyor. Buna elimden geldiğince dikkat ettim çevirim sırasında. Onun için nadir kelimeleri, az kullanılan kelimeleri, ben de Türkçede ki nadir kelimelerle karşılamaya çalıştım ki Kur’an ın edebi değeri mümkün olduğu kadar kaynak dilden hedef dile taşınabilsin.


95-) Kale eta'budune ma tenhıtun;

(İbrahim) dedi ki: "Elinizle yapıp tanrı kabul ettiğiniz heykellere mi tapıyorsunuz?" (A.Hulusi)

095 - A, dedi siz kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? (Elmalı)


Kale eta'budune ma tenhıtun İbrahim dedi ki elinizle yonttuklarınıza mı tapıyorsunuz. Demiştim ya insanoğlunun en garip taraflarından biri, bir putunu kendi yapar, kendi tapar diye.


96-) VAllâhu halekaküm ve ma ta'melun;

"Hâlbuki sizi de yaptıklarınızı da Allâh yaratmıştır!" (A.Hulusi)

096 - Halbuki sizi ve yaptıklarınızı Allah yarattı. (Elmalı)


VAllâhu halekaküm ve ma ta'melun oysa sizi de yarattıklarınızı da yaratan, sizi de yonttuklarınızı da, yaptıklarınızı da yaratan Allah’tır.


97-) Kalübnu lehu bünyanen feelkuhü fiyl cahıym;

Dediler ki: "Onun için bir bina yapın da Onu, yakanın (ateşin) içine atın!" (A.Hulusi)

097 - Haydin dediler, bunun için bir bina yapın ve bunu ateşe atın. (Elmalı)


Kalübnu lehu bünyanen feelkuhü fiyl cahıym onlar onu yakmak için bir yapı yapın ve onu çılgınca yanan ateşin ortasına atın dediler.

Aslında bu tarih boyunca küfrün imana tavrının bir göstergesi. Bakınız İbrahim’in tavrıyla imana karşı savaşanların tavrını karşılaştırın. İbrahim insanı hedef almadı. Ama onlar kendileri gibi düşünmeyen birini dinlemek yerine yok etmeye kalktılar. İnsanoğluna yapılabilecek en ağır işkenceyi ateşte yakma suretinde yaptılar. Onun içinde yakın diyor. Küfrün tabiatı bu, söyletmen, vurun. Aslında İbrahim onlara sadece gerçeği söyledi. Sadece düştükleri komik durumu söyledi, sadece hakka davet etti, onların iyiliğini düşünüyordu. Komik duruma düştüklerini göstermek istiyordu. Rableriyle ilişkilerini bozunca kendileriyle de ilişkilerini bozduklarını hatırlatıyordu. Ama onların cevabı böyle oldu. Tarih boyunca küfrün cevabında olduğu gibi. Bir ateş ocağı yapın ve yakın onu, atın içine.

Aslında bu Firavunun da önünde iman eden sihirbazlara yönettiği tehdidi hatırlatmıyor mu? Ne demişti sihirbazlar iman edince; amentüm lehu kable en azene leküm. (Tâhâ/71)şimdi siz benden izin almadan iman ettiniz ha? Evet, izin almanız gerekiyor. Firavununuzdan izin almadan iman edemezsiniz. Tüm firavunların tabiatı bu. Veyahut ta onların izin verdiğinden fazla iman edemezsiniz ve hemen sizi tehdide başlarlar. Güç kullanırlar. fele ükattıanne eydiyeküm ve ercüleküm min hılafin ve le usallibenneküm fiy cüzû'ınnahl. (ecmaıyn yok.) (Taha/71) işte böyle yaparlar. Yemin olsun ki diyordu firavun sizin bu muhalefetinizden dolayı ellerinizi ve ayaklarınızı kestireceğim, topunuzu asacağım.

Nemrutta, firavun da aslında aynı yerden bakıp aynı düşünüyorlar. Onun içinde farklı çağlarda, farklı zamanlarda, farklı kültürlerde, farklı yerlerde olsalar da aynı tepkiyi veriyorlardı. Aynısı günümüz içinde geçerlidir aslında.



98-) Feeradu Bihi keyden fece'alnahümül esfeliyn;

Ona tuzak irade ettiler... Biz de onları esfelîn (en aşağılar) kıldık. (A.Hulusi)

098 - Böyle ona bir tuzak kurmak istediler, biz de tuttuk kendilerini daha alçak düşürdük. (Elmalı)


Feeradu Bihi keyden fece'alnahümül esfeliyn böylece ona zarar vermek istediler. Fakat biz onları zelil ettik rezil ettik.

İnsanın gücünün bittiği yerde Allah’ın yardımı başlar, aslında söylenen bu. EleysAllâhu Bi kâfin abdeH. (Zümer/36), Allah kuluna yetmez mi? diyordu ya Kur’an. ve kâne hakkan aleyna nasrul mu'miniyn. (Rum/47) müminlere yardım etmek boynumuza borç oldu diyordu ya. Aslında gereği gibi iman etmiş olan mü’minler imanlarının yani Allah’a güvenlerinin karşılığını hemen almışlardır. Hiç yarı yolda bırakılmamışlardır. Bu sure ve bu sure de anlatılan peygamber kıssaları bunu veriyor.


99-) Ve kale inniy zâhibün ila Rabbiy seyehdiyn;

(İbrahim) dedi ki: "Muhakkak ki ben Rabbime gidiciyim... (O), bana hidâyet edecek." (A.Hulusi)

099 - Bir de dedi ki: ben rabbime gidiyorum, o bana yolunu gösterir. (Elmalı)


Ve kale inniy zâhibün ila Rabbiy seyehdiyn ve İbrahim ben rabbime kulluk edebileceğim bir yere gideceğim. O bana yol gösterecektir diyerek şöyle yalvardı.

Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
141. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder