D sayfasından devam
42-) Ve aksemu Billâhi cehde eymanihim lein
caehüm neziyrun leyekûnunne ehda min ıhdel ümem* felemma caehüm neziyrun ma
zadehüm illâ nüfura;
Var
güçleriyle (billâhi diye) Allâh'a yemin ettiler ki, eğer onlara uyarıcı gelir ise,
mutlaka (geçmiş ve gelecek diğer) ümmetlerin (herhangi) birinden daha çok hidâyette olacaklardı... Kendilerine
bir uyarıcı geldiğindeyse, (bu) onlarda nefretten başka bir şey artırmadı! (A.Hulusi)
42 - Yeminlerinin
en kuvvetlisiyle Allaha kasem de etmişlerdi ki: billâhi kendilerine inzar edici
bir Peygamber gelse her halde ilerideki ümmetlerin en birincisinden daha
kabiliyetli olacaklar, daha iyi yola geleceklerdi, fakat kendilerine inzar
edici bir Peygamber geldiği vakit onlara sırf bir ürküntü artırdı. (Elmalı)
Ve aksemu Billâhi cehde eymanihim lein caehüm
neziyrun leyekûnunne ehda min ıhdel ümem bir de o inkarcılar
kendilerine bir uyarı geldiği takdirde doğru yolu bulmakta tüm toplumların
önünde yer alacaklarına dair Allah adına var güçleriyle yemin ettiler. Yani
gelmiş geçmiş tüm toplumlardan hidayete daha önce koşacağız. Eğer bize de bir
hidayet önderi gelirse, rehberi gelirse diyen bu mantık ne yaptı?
felemma caehüm neziyrun ma zadehüm illâ nüfura
fakat onlara bir uyarıcı geldiğinde ise, bu onların sadece tepkilerini
nefretlerini artırdı.
Şarta bağlı her iman değerli
Kur’an dostları samimiyetsizdir. Şarta bağlıysa bir iman, şöyle yaparsa iman
eder, böyle olursa iyi Müslüman olurum. Peygamber döneminde gelseydim bak sen
ben nasıl iyi bir Müslüman olacaktım. Veya eğer bana şunu şunu şunu verirsen Allah’ım sana iyi bir kul olurum.
Bütün bu şartlara bağlı olan inanç, samimiyetsizdir. Onun için iman
samimiyettir. İman özünde samimiyettir.
43-) İstikbaren fiyl Ardı ve mekres seyyi'* ve
lâ yehıykulmekrusseyyiü illâ Bi ehlih* fehel yenzurune illâ sünnetel evveliyn*
felen tecide lisünnetillahi tebdiyla* ve len tecide lisünnetillahi tahviyla;
Arzda
kibirlenerek (benlikle) ve kötülüğün mekrini (hilelerini) kurarak (uzaklaştılar)... Kötülüğün mekri ise sadece oluşturanları kuşatır!
Acaba onlar, öncekilerin tâbi olduğu sünnetten (Allâh
sistem ve düzeninden) başkasını mı
bekliyorlar? Sünnetullâh için bir alternatif asla bulamazsın! Sünnetullâh'ta
bir değişme asla bulamazsın! (A.Hulusi)
43 - Yer
de bir kibirlenme ve bir sui kasd düzeni, halbuki fena düzen ancak sahibinin
başına geçer, o halde evvelkilerin sünnetinden başka ne gözetirler. O halde
Allahın sünnetine bir tebdil bulamazsın, Allahın sünnetine bir tahvil de
bulamazsın. (Elmalı)
İstikbaren fiyl Ardı ve mekres seyyi'
bir de yer yüzünde ki böbürlenmelerini ve çirkin tuzak kurma kapasitelerini
artırdı gelen elçinin gelişi. Yani çok ilginç, ters tepti. Hidayetlerini
artıracağı yerde, tuzak kurma, ya da kötü şeyleri iyi paketlere sarma
kapasiteleri arttı. Çenelerini yarıştırdılar yani mazeret bulma konusunda ki
kapasiteleri daha da artmış oldu. Hidayete ulaşma değil ama.
İmanı ret haddini bilmezliktir
aslında küstahlaşmadır. İmansızlık için getirilecek her açıklama bir tuzaktır.
Kişinin kendisine karşı kurduğu bir tuzak. Belki burada ki mekr den onu anlamak
lazım.
ve lâ yehıykulmekrusseyyiü illâ Bi ehlih
oysa ki her çirkin tuzak, bu tuzak ille de bizim bildiğimiz manada bir tuzak
değil, dışında ki paket insanın gözünü aldatıp ta içindekinin de değerli
olduğunu sandığımız şeydir. Yani bugün albenili ve cazibeli modern hayatta bu
tür bir tuzak sayılabilir. Sadece onu kuranı çepe çevre kuşatır ve ağına
düşürür diyor. Yani böyle bir tuzak kuranı ağına düşürür.
fehel yenzurune illâ sünnetel evveliyn
bu durumda onlar öncekilere uygulanan ilahi uygulama dışında başka bir şeyi mi
bekliyorlar. Yani ilahi geleneğin (Sünnetullah) dışına mı çıkılsın
istiyorlar. felen
tecide lisünnetillahi tebdiyla iyi bilsinler ki Allah’ın yasasında
bir başkalaşma göremezsin. Yani bunu bekleyenler de, sen de iyi bil ki Allah’ın
yasasında bir başkalaşma göremezsin.
ve len tecide lisünnetillahi tahviyla
evet sen Allah’ın yasasında bir sapma da göremezsin. Sünnetullah, orijinal
ifadesi ile, Allah’ın adeti. Biz sünnet-i Nebi yi biliriz de, peygamberin
sünnetini, Allah’ın sünneti olduğunu pek hatırlamayız. Oysa Allah’ın sünneti
var. Yani bu ilahi uygulama, ilahi gelenek. Yasa olmuş ilahi gelenek. Mesela
toplumların değişimi bir sünnetullah’a tabidir ve biz bunu Kur’an dan anlarız.
Ve izâ eredna
en nühlike karyeten… (İsra/16) Biz bir toplumun helak sürecine
girmesini irade ettiğimizde, ..emerna..
emrederiz. İyilikleri, güzellikleri emrederiz. mütrefiyha fefeseku fiyha..
oranın önde gelen, ileri gelen seçkinleri, iktidar seçkinleri, servet
sahipleri, şöhret sahipleri, yönetim sahipleri orada fısk işlerler. Yoldan
çıkarıcı her şeye başvururlar. fehakka aleyhel kavl.. ve söz gerçekleşir.
Onların aleyhinde ki yasa o zaman onlar için de gerçekleşir. fedemmernaha
tedmiyra. (İsra/16) en sonunda onları yerle bir ederiz.
İşte bir
yasanın ifadesi. Bir başka ifadesi daha;
Ve tilkel
eyyamu, iktidar günleri, yönetim günleri, güçlü olunan günler,
dönemler daha doğrusu nüdavilüha beynen Nas. (A. İmran/140) İnsanlar
arasında döndürür dururuz. Bir iyilere bir kötülere veririz iktidar olma işini.
Kötülere verdiğimizde iktidara imrenenler, aklını gücünü iktidara, güce,
kuvvete, servete takanlar galiba bunu elde etmek için kötü olmak lazım derler
ve oraya seğirtirler ve kaybederler. Böylelikle insanları seçeriz, ayırırız.
Akıllılık edenler ve ahmaklık edenler. Doğruyu tercih edenler ve yanlışı tercih
edenler böylece seçip ayrılır.
Yine
bireysel yasa; innAllâhe lâ yuğayyiru ma Bi kavmin hatta yuğayyiru ma Bi
enfüsihim. (Ra’d/11) hiç şüphe yok ki Allah bir topluluk, o
topluluğu oluşturan bireyler kendilerini değiştirmedikçe Allah o toplumun
halini değiştirmez. Evet, yani toplumsal değişme, bireysel değişmeden geçer. Bu
da bir yasa.
İşte bu gibi yasalar Sünnetullah
genel başlığı altında değerlendirilirler ve bunlar değişmezler. Hep aynı
kalırlar.
[Ek bilgi; SÜNNETULLAH
Yaşadığımız Dünya'da otomatik
olarak tâbi olduğumuz yasalar ile, tüm evrensel yasalar Kur'ân-ı Kerîm'de
"Sünnetullâh" olarak isimlendirilmiştir...
Stringlerin hareketinden;
holografik gerçeklikten; evrenler arası ilişkilerden; evrenin enerji
bütünselliğinden; kozmolojik ilişkilerden; insanın kendi yapısı ve özündeki
Arş'ından Kürsî'sine, semâvatına ve yedi kat arzına kadar tüm ilişkiler yumağı,
hep "Sünnetullâh" kapsamında gerçekleşir!.. Devam ediyor) (A. Hulusi)]
44-) Evelem yesiyru fiyl Ardı feyenzuru keyfe
kâne akıbetülleziyne min kablihim ve kânu eşedde minhüm kuvveten, ve ma
kânAllâhu li yu'cizehu min şey'in fiys Semavati ve lâ fiyl Ard* inneHU kâne
'Aliymen Kadiyra;
Arzda
gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl oldu basîretle
görsünler? Onlar (öncekiler) kuvvet itibarıyla bunlardan daha şiddetli idiler... Ne
semâlarda ve ne de arzda hiçbir şey Allâh'ı etkisiz bırakacak değildir!
Muhakkak ki O, Aliym'dir, Kaadir'dir. (A.Hulusi)
44 - Ya
Yer yüzünde gezip bir bakmadılar da mı? Kendilerinden evvelkilerin akıbeti
nasıl olmuş? Halbuki onlar onlardan daha kuvvetli idiler, Allah, ne Göklerde ne
Yerde hiç bir şeyin onu âciz bırakmasına imkân-ü ihtimal yoktur. O hiç şüphesiz
alîm bir kadîr bulunuyor. (Elmalı)
Evelem yesiyru fiyl Ardı feyenzuru keyfe kâne
akıbetülleziyne min kablihim şimdi onlar hiç yeryüzünde dolaşıp ta
kendilerinden öncekilerin nasıl bir akıbete uğradığını görmediler mi?
Kur’an da doğrudan bu formda ki
ayet 7 yerde, -yanlış hatırlamıyorsam- gelir, ama dolaylı olarak 15 e yakın
yerde gelir. Yer yüzünde dolaşmayı öneren, emreden bu ayetler aslında geçmiş
uygarlıkların akıbetini görmeye davet eder. Yani onların kalıntılarına bakıp içinde
yaşadıkları zamanın süper güçlerinin de gelecekte onların akıbetini beklediğini
görsünler. Onun için eğer geçmiştekiler bu akıbete uğramışlarsa,
gelecektekileri o akıbete uğramaktan koruyacak şey ne olabilir.
ve kânu eşedde minhüm kuvveten oysa
ki onların gücü bunlarınkinden daha üstündü. ve ma kânAllâhu li yu'cizehu min şey'in fiys
Semavati ve lâ fiyl Ard nitekim ne göklerde ne de yerde hiçbir şeyin
Allah’ı aciz bırakma imkan ve ihtimali bulunmamaktadır, yoktur. inneHU kâne
'Aliymen Kadiyra çünkü O her şeyi bilir, her şeye güç yetirir.
45-) Velev yuahızullahunNase Bima kesebu ma
tereke alâ zahriha min dabbetin ve lâkin yuahhıruhüm ila ecelin müsemma* feizâ
cae ecelühüm feinnAllâhe kâne Bi 'ıbadiHİ Basıyra;
Eğer
Allâh, insanlara, yaptıklarının getirisini anında yaşatmayı dileseydi
yeryüzünde hiçbir DABBE (insan bedenini sağ) bırakmazdı! Ne var ki onları (bedenli yaşamlarını) takdir
edilmiş bir ömrün sonuna kadar tehir ediyor. Onların ecelleri geldiğinde (dünyada işleri biter)!
Muhakkak ki Allâh Esmâ'sıyla kullarının varlığında olarak Basıyr'dir.
(A.Hulusi)
45 - Bununla
beraber Allah insanları kesibleriyle hemen muâheze ediverecek olsa yer yüzünde
bir deprenen bırakmazdı ve lâkin müsemmâ bir ecele kadar onları tehir buyurur,
nihayet ecelleri geldiği vakit işte o vakit, şüphe yok ki Allah kullarını
basîyr bulunuyor. (Elmalı)
Velev yuahızullahunNase Bima kesebu ma tereke
alâ zahriha min dabbeh eğer Allah insanları yaptıkları yüzünden
(hemen) cezalandıracak, hesaba çekecek olsaydı yer yüzünde bir tek çanlı insan
bırakmazdı.
Evet değerli dostlar, yani suçu
işler işlemez cezalandırsaydı yeryüzünde bir tek canlı kalmazdı. Allah’ın
rahmetine gönderme yapan bir ayet. İlahi merhametin ifadesi bu. İnkar ettiği
dili dahi O’na borçlu olanların Allah’a savaş açmış haline rağmen, Allah’ın
süre tanıması şefkat ve sevgisinin göstergesi değil de nedir. ..ketebe Rabbüküm alâ nefsiHİr rahme.. (En’am/54) diyordu Kur’an O kendisi için rahmeti, merhameti
ilke edindi.
Öyle, Muaz
(RA) anh anlatıyor. Resulallah’ın Allah’ın rahmetini nasıl okuduğunu, onu nasıl
gördüğüne ilişkin Buhari’nin ve diğer hadis derlemelerinin naklettiği müthiş
bir haber var.
Ben
Resulallah’ın terkisinde gidiyordum, çok uzun bir yolculuktu. Resulallah iç
dünyasına kapanmıştı. Çok gittik sesizce. Bir den Resulallah sanki bambaşka bir
dünyadan bu dünyaya dönmüş gibi;
“Ya Muaz..!” dedi, lebbeyk ve saddeyk ya Resulallah dedim. Fedake ebi ve ümmi anam babam sana feda olsun buyur ya Resulallah.
“Sen biliyor musun Allah’ın kulları
üzerindeki hakkı nedir.” Allah Resulü daha iyi bilir dedim.
“Allah’ın kullar üzerinde ki hakkı ella tüşriku lillah Allah’a şirk koşmamalarıdır.”
Bir müddet
daha içine kapandı, çok gittik gittik..! Yine aynı şekilde birden dünyamıza
dönmüş gibi;
“Ya Muaz..!” dedi. Buyur Ya Resulallah
dedim. Bu kez;
“Peki kullarının Allah üzerindeki hakkı
nedir biliyor musun?”
Gerçekten
insanı irkilten bir soru bu. Kulların Allah üzerinde ki hakkı..! Allah Resulü
daha iyi bilir dedim.
“Ella yazzibehüm. Allah’ın onlara azab etmemesidir. “
Peki Kur’an
ın her tarafında bunca azab vaid ayetini ne yapalım? Azab eden Allah değil
insan kendi elleri ile kendi cezasını veriyor. Resulallah işte böyle okuyordu
Allah’ın rahmetini, merhametini ve Kur’an da ki bütün azab ayetlerini.
ve lâkin yuahhıruhüm ila ecelin müsemma
ama onları sonu yasa ile belirlenmiş bir süreye kadar erteliyor. Yani hemen
cezalandırmıyor. Hemen kesmiyor pusulalarını, sonuna kadar erteliyor. Bakalım
tevbe edecek, bakalım kendini bilecek, bakalım Allah’a yönelecek mi.
feizâ cae ecelühüm feinnAllâhe kâne Bi 'ıbadiHİ
Basıyra fakat süreleri dolunca artık anlarlar ki Allah kullarını her
daim görüp gözetmekyedir.
Ayetin sonu Basıyra, tehdit biçiminde de anlaşılabilir, rahmet ve mağritet
biçiminde de anma ben ikincisi olarak anlamayı daha doğru buldum. Onun için
görüp gözetmektedir diye meallendirdim.
İlahi rahmetin ışığında bir hayat
niyaz ediyorum tüö Kur’an dostlarına.
“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil
alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
137. videonun sonu.
137. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder