A sayfasından devam
100-) Rabbi hebliy mines salihıyn;
(İbrahim): "Rabbim,
bana sâlihlerden hibe et!" (dedi). (A.Hulusi)
100 - Rabbim!
bana salihînden ihsan buyur. (Elmalı)
Rabbi hebliy mines salihıyn rabbim
bana erdemli bir evlat bağışla.
101-) Febeşşernahu Bi ğulamin Haliym;
Bunun
üzerine Onu Haliym bir oğul ile müjdeledik. (A.Hulusi)
101 - Biz
de ona uslu bir oğul müjdeledik. (Elmalı)
Febeşşernahu Bi ğulamin Haliym bunun
üzerine ona uyumlu ve olgun bir oğlan çocuğu müjdeledik. Bu oğlun İsmail mi,
İshak mı olduğu tartışılmış. İsrail oğullarından gelen rivayetler bunun İshak
olduğunu tabiatıyla söylemiş, iddia etmişler ısrarla. Çünkü biliyorsunuz İsrail
oğulları Hz. İshak vasıtasıyla Hz. İbrahim’e ulaşır. Ama şu da bir gerçek ki
Kur’an da Hz. İbrahim’in iki oğlunun nitelikleri ayrı ayrı zikredilir. Hz. İshak’tan
bahseden ayetlerde ki ikisi de müjdedir aslında. İkisi de müjdelenmiştir.
İsmail’de müjdedir, İshak’ta müjdedir. Fakat ikisinin müjde oluşu süreçleri
farklıdır. İsmail ilk evlattır, ilk çocuk. Hz. Hacer den olma ilk çocuk.
Müjdedir, Hz. İbrahim’in duasının bir müjdesidir. Yani ilk çocuk müjdesi o. Ama
Hz. İshak’ta müjdedir. O da dua etmeksizin bir mucize olarak müjdedir.
Hz. Lut’un kavmini helâk için
gönderilen melekler Hz. İbrahim’e uğrayıp ona bu müjdeyi vererek geçmişlerdir,
yol uğrağı müjdesidir adeta. Ama Hz. İsmail duasının eseridir ve ikisinden iki
ayrı sıfatla bahsedilir. Hz. İshak’tan bahseden ayetlerde onun Aliym, yani
bilgili. Ama birde Haliym var. Burada Haliym geçiyor. Oysa ki İshak adıyla
yapılan dualarda aliym bir evlat, ama burada Haliym. Biz anlıyoruz ki iki
çocuğun vasfı da ayrı. Hz. İsmail ve Hz. İshak aynı babadan olmasına rağmen iki
farklı karakterde. Bu aynı zamanda insanoğlunun tabiatını da veriyor.
Dolayısıyla Burada geçen Hz. İsmail’dir diyoruz.
Sadece buna dayanarak demiyoruz,
aynı zamanda 112. ayette, hemen ilerde gelecek İshak ayrıca müjdelenecek. Onu
da birlikte düşündüğümüzde. Fakat bu konuyu yine de ilk otoriteler arasında
ihtilafa necar olmuş, medar olmuş. Ebu Hüreyre, Ebud Tufeyl, İbn. Ömer, İbn.
Abbas, Said bin Müseyyeb, tabiinden tabii. Şabi, Mücahit, Alkame, Kelbi, Rebi
bin Enes; Bu Hz. İsmail’dir demişler. Abdullah İbn Mesut, Hz. Ali, Hz. Ömer,
Hz. Abbas, Abbas bin Abdulmuttalip, Hz. Cabir, Ata, İkrime, Zühri gibi
otoritelerse İshak’tır demişler. Çünkü burada yine de bir müphemlik var.
Bilinçli bir müphemlik, kapalılık.
Ben bu bilinçli kapalılığın bize
verdiği mesajın şu olduğunu düşünüyorum. Siz bunun kim olduğunu tartışıyorsanız,
parmak ayı gösterirken aya bakmıyorsunuz, parmağa bakıyorsunuz. Eğer parmağın
gösterdiği yere baksaydınız bu kıssanın verdiği ahlaki öğüdü alırdınız. O zaman
bunun kim olduğunu tartışmayı bırakın, kendinize pay çıkarmayı bırakın da,
parmağın gösterdiği yere bakın. O zaman şunu görürsünüz; Bu bir teslimiyet
abidesidir. Bu insan oğlunun Allah’a teslimiyetinin nasıl ödüllendirildiğinin
de bir kıssasıdır. Siz ibret almaya, örnek almaya, model almaya bakın.
Demektedir aslında.
Tevrat’ın Tekvin kitabının 22-2.
cümlesinde biricik oğul der. Çok ilginç biricik oğlunu al ve Moriya diyarına
götür. Tekvin kitabının 2. ayeti böyle başlar. 18. ayete kadar da bu kıssa
verilir. Fakat hemen arkasından hiç ilgisi olmaksızın İshak’tan bahseder. İshak
ismi iyi bakan, dikkatli bakan, İshak isminin oraya sonradan konulmuş gibi
durduğunu görür. Zaten Tevrat’a göre de biricik oğul İsmail’dir. Yani ilk oğul.
İshak ikinci kardeştir. İshak geldikten sonra artık biriciklik kalkmıştır. Hem
biricik oğul deyip hem de arkasından bağlama ters bir biçimde İshak’ı
yerleştirmek sanırım Tevrat yazıcılarının mahareti olsa gerek. O da kendini
orada gösteriyor.
102-) Felemma beleğa maahüs sa'ye kale ya
büneyye inniy era fiyl menami enniy ezbehuke fenzur mazâ tera* kale ya
ebetif'al ma tü'mer* setecidüniy inşaAllâhu minas sabiriyn;
(Oğlu İsmail) Onunla
birlikte yürüme olgunluğuna ulaşınca, (İbrahim) dedi ki: "Ey oğulcuğum! Muhakkak ki ben seni uykuda
görüyorum ve ben seni kurban ediyorum... Bak bakalım sen ne dersin bu
işe?"... (Oğlu) dedi ki: "Ey babacığım... Emrolunduğun şeyi yap!
İnşâAllâh beni sabredenlerden bulacaksın." (A.Hulusi)
102 - Vakte
ki yanında koşmak çağına erdi, ey yavrum! dedi ben menamda görüyorum ki ben
seni boğazlıyorum, artık bak ne görüyorsun! ey babacığım dedi: ne emr
olunuyorsan yap! beni inşallah sabirînden bulacaksın. (Elmalı)
Felemma beleğa maahüs sa'ye kale ya büneyye
inniy era fiyl menami enniy ezbehuke fenzur mazâ tera derken çocuk
onun çaba ve tasasına ortak olacak olgunluğa eriştiğinde İbrahim şöyle dedi. ya büneyye yavrucuğum inniy era fiyl
menami enniy ezbehuk kendimi rüyada seni kurban ederken görüyorum fenzur mazâ tera
bir bak sen bu işe ne dersin, ne düşünüyorsun der. kale oğul da der ki ya ebetif'al ma
tü'mer ey babacığım emr olunduğun şeye hiç tereddüt etme, yap setecidüniy
inşaAllâhu minas sabiriyn Allah’ın izni ile, Allah dilerse beni sen
sabredenlerden biri olarak bulacaksın.
Evet, Görülen bir rüya var, bir
rü’yet belki de, bir ilham veya ilham benzeri bir başka şey. Her ne ise adını
ne koyarsak. Peygamber rüyası ya vahiydir, ya salih bir ilhamdır. Diğer
rüyalardan farkı da budur. Rüya ile amel edilmez. İslam ilim tarihinin tüm
otoritelerinin ortak görüşüdür. Rüya bilgi kaynağı olmaz. Ama neden olmaz,
çünkü rüyanın kaynağının nereden olduğunu biz kesinlikle tespit etmekte
zorlanırız. Eğer kaynağını tespit etmemiz kesin olarak mümkün olsaydı rüya
bilgi kaynaklarından biri olurdu. Peygamber rüyası onun için bilgi kaynağıdır.
Çünkü kaynağı sahihtir, seliymdir, temizdir.
Ama onların dışında ki insanların
rüyalarına müdahil olan birden çok kanal vardır. Şeytani müdahale mümkün,
nefsani müdahale mümkün, bilinçaltı mümkün, içgüdü mümkün, her şey mümkün. Onun
için rüya ile amel olunmaz denilir.
Fakat bu rüya Hz. Peygamberin
rüyası ise, bu rüya Hz. İbrahim’in rüyası ise, bu Rüya Hz. Yusuf’un rüyası ise
işte o zaman başkalaşır iş. Çünkü onların yürekleri Allah’ın yed’i
kudretindedir. Sabitlenmiştir. Sebbit kalbi ‘ala diynik, sebbit kalbi ‘ala
muhabbetik diyen Resulallah’ın yüreğinin sabitlenmesi gibi.
Ömür sonunda gelen biricik
evlatla sınanmak. Anne ve baba olmak gerekir böyle bir sınavın ne demeye
geldiğini hissetmek için. Yetmez, anne ve baba olmak, bir ömrü çocuksuz, evlat
hasretiyle geçirmekte gerek. Evlat hasretiyle geçen bir ömrün arkasından size
ömrünüzün sonunda son bahar goncası gibi sunulan hediye olması gerekir. Hediyenin
de İsmail gibi olması gerekir. Çünkü o da yetmez. Kurban edeceğiniz yavru öyle
bir yavru ki adeta insanlık güzeli övmüşte yaratmış cinsinden, böyle gerekir.
Bütün bunları bir araya
getirdiğinizde Hz. İbrahim’in baba yüreğinin nasıl çırpındığını siz
anlayabilirsiniz, veya anlayabilir miyiz acaba.
103-) Felemma eslema ve tellehu lil cebiyn;
İkisi
de (hükme)
teslim olup Onu (İsmail'i) yüzüstü yatırdığında. (A.Hulusi)
103 - Vakte
ki bu suretle ikisi de teslim oldular ve onu tuttu şakağına yıktı. (Elmalı)
Felemma eslema ve tellehu lil cebiyn
sonunda o ikisi Allah’a teslimiyetlerinin bir gereği olarak, Rüyayı
yorumlayarak vardıkları sonucu uygular ve babası onu yüz üstü yatırınca,
104-) Ve nadeynahu en ya İbrahiym;
Biz
Ona: "Ey İbrahim!" diye seslendik. (A.Hulusi)
104 - Ve
şöyle ona nida ettik: ya İbrahim! (Elmalı)
(Aşağıdaki ayetle bitiştirildi)
105-) Kad saddakterrü'ya* inna kezâlike neczil
muhsiniyn;
"Gerçekten
rüyanı doğruladın... Doğrusu biz muhsinleri (müşahedelerinde Hak'tan gayrı
bulunmayanları) böylece cezalandırırız (yaptığının sonucunu yaşatırız)."
(A.Hulusi)
105 - Rüyayı
gerçek tasdik eyledin, biz böyle mükâfat ederiz işte Muhsinlere. (Elmalı)
Ve
nadeynahu en ya İbrahiymu Kad saddakterrü'ya
biz kendisine Ey İbrahim diye seslendik. Artık rüyanı gerçekleştirmiş
bulunuyorsun.
Bu bir senaryo değil dostlar.
Senaryo değil, Hz. İbrahim de bir oyuncu değil. Yani ben bu senaryo da
oynayayım nasıl olsa film icabıdır falan demiş değil. Yavrusunun kurbanlık koç
gibi yatırdığında bittim diye davranmış. Ağır bir imtihan, çok ağır. En
sakındığınız şeyle sınanmak, en çok sevdiğiniz şeyle sınanmak. Kaybetmekten
korktuğunuz, tir tir titrediğiniz, üzerine kol kanat gerdiğiniz şeyle sınanmak.
Sınanmak budur zaten, sınavların en çetini budur. Sakındığınız göze çöp batar,
genellikle onunla sınanırsınız.
Rüyasını yerine getirdi Kad saddakterrü'ya
diyordu ya, rüyanı yerine getirmiş bulunuyorsun. Çünkü kestiğini değil, kurban
ederken görmüştü. Metin bu. enniy ezbehuke, inniy zebahüke değil. seni kesmiş olduğumu kurban etmiş olduğumu
görüyorum değil metin. Muzari fiille geliyor. Seni kurban ederken görüyorum.
İnce bir fark gibi duruyor ama ciddi bir fark. Onun için rüyanı yerine getirdin
çünkü bu kadarını görmüştün zaten. Ötesini görmedin. Kesmiş olarak görmedin,
kurban etmiş olarak görmedin.
inna kezâlike neczil muhsiniyn işte
biz iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. Ödülle mi, ödül 4.200 yıl öteden gök
kubbeye koy verilmiş bir çığlık. İşte bugün bile bu çığlık yüreğimizin ta
ortasında güm güm ötüyor. Bugün bile bu çığlığın arkasına milyonlarca kadın ve
erkek dökülüyor. İnanmayan gitsin Kâbe nin etrafından insanları seyretsin. Bu
çığlığın ardına geldiler o milyonlar. 4.200 yıldan beri bu çığlık gök kubbede
yankılana yankılana bir çok insanın peşine takılmasına neden oluyor. Yüz
milyonların gönlünde çoğala çoğala yayılıyor. İşte ödül bu. Asıl büyük ödül bu.
106-) İnne hazâ le hüvel belaul mubiyn;
Muhakkak
ki bu apaçık bir belâdır (öğretici, idrak
ettirici deneyim)! (A.Hulusi)
106 - Şüphesiz
ki bu açık bir iptilâ, katî bir imtihan. (Elmalı)
İnne hazâ le hüvel belaul mubiyn hiç
şüphesiz bu elbet apaçık bir sınavdı. Açık belâ diyor, ağır sınav. Bu noktada
bir menkıbe anlatılır. Menkıbeler mitolojiktir onun içinde kaynağı aranmaz.
Onun içinde bilgi kaynağı olmazlar. Yani sıhhatleri konusunda herhangi bir
ispat yükümlülüğü de taşımazlar. Sadece öğüt vermek için anlatılır. Kıssadan
hisse almak için anlatılır. Ben de o manada bu menkıbeyi kıssadan hisse almak
için çok etkili olan bu menkıbeyi anlatmak isterim bu olay sadedinde.
Hz. İbrahim menkıbeye göre
Rabbine sormuş, hani serde meraklılıkta var ya. Allah ın nasıl yarattığını da
soruyordu ya. Ya rabbi benden öncekileri çok farklı imtihanlarla sınadın. Hepsi
de aslında benim imtihanıma göre daha kolaydı. Fakat beni ömrümün sonunda
bulduğum biricik yavrumu kurban etmekle sınadın, bu çok ağırdı, neden ya rabbi.
Menkıbeye göre cevap şu; İbrahim
hani bir zaman bir kulumu bana günah işlerken, isyan ederken görmüş ve ellerini
kaldırıp ya rabbi sana isyan eden bu kulunu kahret demiştin. Ben onu kahrettim.
Fakat bir annenin evladına olan şefkatinden çok daha fazla kuluna şefkati olan
rabbine kulunu kahrettirmek için dua etmek neymiş bunu gör anla diye öz
yavrunun kurban edilmesi ile seni sınadım. Yani Allah’ın kullarına olan sonsuz şefkat
ve merhametini anla diye.
Bu bana çok etkili gelir.
Üzerinde gerçekten düşünülüp ibret alınası bir menkıbe olarak gelir.
Menkıbelerin biraz önce de dediğim gibi kaynağı olmaz ama ibret verir, ders
verir.
[Ek bilgi 1 ; İbrahim (a.s.) Kurban kıssası;
İbrahim (a.s.)'e bir gece
rüyasında Allah ü Teâlâ tarafından oğlunu kurban etmesi emredildiği söylenir.
Bu rüyanın rahmani değil, şeytani olduğuna hükmederek kalkar, sabaha kadar
ibadet eder. İkinci akşam aynısını görür, «Şeytandan Allah'a sığınırım» diyerek,
yine kalkar sabaha kadar ibadet eder. Üçüncü akşam yine aynısını görünce «şayet
bu rüya şeytani olsaydı, defolur giderdi. Bu hüküm Allah'tandır. Bize, emr
olunanı yerine getirmek düşer» diyerek sabahı bekler.
Sabah olunca hanımına «Ey
Hacer, Allah'ın emrini yerine getirmem gerekiyor, onun için çıkıyorum» der ve
İsmail (a.s.)'i de beraberinde götürmek ister. Her şeyden habersiz olan Hacer
validemiz biricik yavrusunu süsler, babasına katar. Her ikisi Mine'nin yolunu
tutar ve Hacer validemizden uzaklaşırlar.
Onlar gözden kaybolunca şeytan
hemen Hacer validemize gelir, oğlunun nereye gittiğini sorar. O da, babasıyla
beraber gittiğini söyler. Şeytan «babası onu kurban etmek İçin götürdü» der.
Bunun üzerine Hacer validemiz «niçin kurban edecek?» diye sorar. Şeytan
«Rabbinin emri olduğu için kurban edecek- der Hacer validemiz hiç tereddüt
etmeden «Rabbi emrettiyse, emrini derhal yerine getirmesi gerekir» der.
Hacer validemizden bu cevabı
alan şeytan söyleyecek bir şey bulamaz yanından kaçar. Doğru ismail (a.s.)*e
gelir. Ona nereye gittiğini sorar. O da, babasıyla beraber bir İhtiyaç İçin
gittiklerini söyler. Şeytan -baban seni kurban etmeye götürüyor, seni
Öldürecek» der. İsmail (a.s.) de, şeytana babasının kendisini niçin kurban
edeceğini sorar. Şeytan da, •Rabbinin emri olduğu için seni kurban edecek» der.
Küçük yavru hiç tereddüt etmeden «babamın beni kurban etmesi Rabbimin emri ise,
derhal yerine getirmesi gerekir» der.
Şeytan onu da kandıramayınca
bu defa İbrahim (a.s.)'e sokulur ve «Ey İbrahim, sabahın erken saatinde bu
çocuğu alıp nereye götürüyorsun” diye sorar. İbrahim (a.a.) bir ihtiyaç için
gittiklerini söyler. Şeytan «sen, bunu bir ihtiyaç için değil, kurban etmek
için götürüyorsun» der. İbrahim (a.s.) de hiç tereddüt etmeden «evet ben. onu Rabbimin
emri olduğu için kurban etmeye götürüyorum. Rabbimin emrine boyun eğip hükmünü
yerine getireceğim» der. Şeytan onu da kandıramayınca emeline ulaşamadan
yanlarından ayrılıp gider.
Baba-oğul Minâ'ya geldikleri
zaman İbrahim (a.s.) oğluna «Ey oğulcuğum, seni kurban etsem ne dersin?»
diyerek görüşünü sorar. O halim, selim ve Rabbinin emrine teslim olan yavru «Ey
babacığım, sana emr olunanı yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın» diye
cevap verir.
Böylece Rabbimin emrine teslim
olmanın sevincini yaşar. Her ikisi de bu hareketleriyle Rablerine olan
teslimiyetlerini gösterirler. Allah da onları en güzel şekilde mükafatlandırır.
(Ebü'l-Leys Semerkandi - Tefsirü'l-Kur'an)]
[Ek bilgi 2 ; İbrahim’in
Denenmesi
1 - Daha sonra Tanrı İbrahim’i
denedi. “İbrahim!” diye seslendi. İbrahim, “Buradayım!” dedi.
2
- Tanrı, “İshak’ı, sevdiğin biricik oğlunu al, Moriya bölgesine git” dedi,
“Orada sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık sunu olarak sun.”
3
- İbrahim sabah erkenden kalktı, eşeğine palan vurdu. Yanına uşaklarından
ikisini ve oğlu İshak’ı aldı. Yakmalık sunu için odun yardıktan sonra,
Tanrı’nın kendisine belirttiği yere doğru yola çıktı.
4 - Üçüncü gün gideceği yeri
uzaktan gördü.
5 - Uşaklarına, “Siz burada,
eşeğin yanında kalın” dedi, “Tapınmak için oğlumla birlikte oraya gidip
döneceğiz.”
6/7 - akmalık sunu için
yardığı odunları oğlu İshak’a yükledi. Ateşi ve bıçağı kendisi aldı. Birlikte
giderlerken İshak İbrahim’e, “Baba!” dedi.
İbrahim, “Evet, oğlum!” diye
yanıtladı.
İshak, “Ateşle odun burada,
ama yakmalık sunu kuzusu nerede?” diye sordu.
8 - İbrahim, “Oğlum, yakmalık
sunu için kuzuyu Tanrı kendisi sağlayacak” dedi. İkisi birlikte yürümeye devam
ettiler.
9 - Tanrı’nın kendisine
belirttiği yere varınca İbrahim bir sunak yaptı, üzerine odun dizdi. Oğlu
İshak’ı bağlayıp sunaktaki odunların üzerine yatırdı.
10 - Onu boğazlamak için
uzanıp bıçağı aldı.
11 - Ama RAB’bin meleği
göklerden, “İbrahim, İbrahim!” diye seslendi.
İbrahim, “İşte buradayım!”
diye karşılık verdi.
12 - Melek, “Çocuğa dokunma”
dedi, “Ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı’dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu
benden esirgemedin.”
13 - İbrahim çevresine
bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi.
Oğlunun yerine onu yakmalık sunu olarak sundu.
14 - Oraya “Yahve yire” adını
verdi. “RAB’bin dağında sağlanacaktır” sözü bu yüzden bugün de söyleniyor.
15 - RAB’bin meleği göklerden
İbrahim’e ikinci kez seslendi:
16 - “RAB diyor ki, kendi üzerime ant içiyorum.
Bunu yaptığın için, biricik oğlunu esirgemediğin için,
17 - seni fazlasıyla
kutsayacağım; soyunu göklerin yıldızları, kıyıların kumu kadar çoğaltacağım.
Soyun düşmanlarının kentlerini mülk edinecek.
18 - Soyunun aracılığıyla
yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacak. Çünkü sözümü dinledin.”
19 - Sonra İbrahim uşaklarının
yanına döndü. Birlikte yola çıkıp Beer-Şeva’ya gittiler. İbrahim Beer-Şeva’da
kaldı. (Tekvin/22)]
107-) Ve fedeynahu Bi zibhın Azıym;
Ona,
bedel olarak çok büyük kurban verdik. (A.Hulusi)
107 - Dedik
ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik. (Elmalı)
Ve fedeynahu Bi zibhın Azıym ve biz
ona fidye olarak muhteşem bir kurban bahşettik.
Burada ki muhteşem kurban,
muazzam kurban, Bi zibhın Azıym
nedir? Bazı rivayetler bunun İsmail yerine kesilen koç olduğunu ifade eder. ki
bu koç bir ikramdır ama Azıym i ifade etmez. Daha büyük bir şey olmalı. Bi zibhın Azıym daha büyük bir şey
olmalı ki bizce Azıym olması çok daha öte bir şey olduğunu gösteriyor, Kurban
ibadetinin ondan sonra insanlık tarihi boyunca Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in
anısına devam etmiş olmasıdır. Yani İsmail yerine bir koç kesmesinden çok daha
Azıym, çok daha muhteşem bir baş yapıt. Onun için bu ibadet o günden beri bu
hatırayı canlı tutar. Kurban, takarrub, Allah’a yaklaşmak.
Aslında yaklaşmak değil insanın
Allah’a zaten yakın olduğunu, hatırladığını ifade etmez. Rabbinin şah
damarından daha yakın olduğunu unutmadığının ifadesidir kurban. Kurban hayvanın
insana verdiği en soylu derstir. Kurban; Ya rab, her şeyimi sana borçluyum,
borçluluğumun bilincindeyim. Onun için eğer bir hayata sahipsem bu hayatımı
senin uğruna adıyorum sözleşmesidir. Adak sözleşmesidir.
Aslında Allah için kesilen her
kurban insanın Allah ile yaptığı bir sözleşmedir. İşte bu kurbanın ruhudur ve
bu ruhu haber veren ayetlerin içinde O’na kestiğimiz kurbanların ne kanları ne
etleri ulaşır. …ve lâkin yenalühüt takva minküm. (Hac/37) fakat sizden ona ulaşan sadece Allah’a karşı
sorumluluk bilincinizdir, takvanızdır, saygınızdır derken ayet bunu söylüyor.
Kurban bir sorumluluk bilincidir.
Aynı zamanda kurban hayvan dahi
olsa hiçbir canlının canının Allah adı olmaksızın, yani sadece Allah adına
alınabileceği, bir canlının canına sadece Allah adına kıyıla bileceğini de
ifade eder. Bu cana olan hürmeti ve değeri gösterir aynı zamanda.
Bayram oldu onun için.
Milyonların kutladığı Kurban bayramı aslında İbrahim’in sevincine ortak olmak.
Milyonların kutladığı kurban bayramı, yüzlerce yıldan, hatta binlerce yıldan
beri rabbin; İbrahim’in sevincini paylaştığını ve paylaştığı bu sevinci
insanların da paylaşmasını istemesinin bir neticesidir. Kurban bayramı
İbrahim’in, İbrahim’lerin bayramıdır. Onun için her kurban İbrahim’in çağa
taşınmasıdır. Eğer bu yapılabiliyorsa Kurban bayramı o zaman mübarek olmuştur.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
14. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder