A sayfasından devam.
2 -) VelKur'ânilHakiym;
Ve
Kur'ân-ı Hakiym (ve bildirdiği Hikmet dolu Kur'ân)! (A. Hulûsi)
02 -
Hikmetli Kur'an ın hakkı için. (Elmalı)
VelKur'ânilHakiym hikmetle
(muhatabını inşa eden) bu Kur’an a and olsun.
Neden muhatabını inşa eden diye
bir parantez içi bir ilaveye ihtiyaç duyduk, Çünkü el Hakiym kalıbı mübalağa
ile ismi fail kalıbıdır. Dolayısıyla ismi fail kalıbı canlı ve şuurlu özneler
için kullanılır. İlginç olan şu Kur’an a canlı ve şuurlu bir özne gibi
bakmamızı istiyor El Hakiym sıfatını vererek Kur’an a rabbimiz. Yani Kur’an a
özne olarak bakalım istiyor.
Kur’an a özne olarak bakmak
nedir? Sizi inşa edecek bir usta olarak görmektir. Çünkü Kur’an ın indiriliş
amacı, vahyin indiriliş amacı genelde inşadır. Vahiy ilahi bir inşa modelidir.
İlahi bir inşa projesidir. Vahyin inşa ettiği şey de insandır. Zaten ey İnsan
diye başlayıp VelKur'ânilHakiym
diye devam ediyorsa, Kur’an a dikkat çekiyorsa ve Kur’an ın da Hakiym oluşuna
dikkat çekiyorsa; İnsan olmak istiyorsanız vahyin kılavuzluğuna sarılın. İnsan
olmak istiyorsanız vahyin hikmetine sarılın, insan olmak istiyorsanız vahiy
ışığından ayrı kalmayın demek istemektedir.
İşte onun için bilinçli ve canlı
özneler için kullanılan ismi fail kalıbını burada Kur’an ın bir niteliği olarak
getirmiş. El Hakiym. Ey insan Kur’an a inşa edici bir özne olarak bak.
Bunun tersi nedir? Senin özne
olup Kur’an ın nesne olması. Eğer Kur’an ı nesneleştirirsen vahyin dediğinin
tam tersini yaparsın. Kur’an ı nesneleştirmek ne demek? Kur’an sizi inşa edip
Kur’an size yol göstereceği yerde siz Kur’an ı inşa etmeye, yani kitaba uymak
yerine, kitabına uydurmaya ve onun üzerinde tasarrufta bulunmaya, ona yol
göstermeye kalkarsınız o size yol göstereceği yerde. İşte bu roller ters dönmüş
olur bu durumda. Kur’an özne olacakken, Kur’an nesneleşmiş, nesneleştirilmiş
olur ki o zaman fonksiyonunu icra edemez.
İşte o zaman ilk nesli yer
yüzünün en büyük iman hamlesini yapacak şekilde eğiten Kur’an ilk nesle indiği
gibi sizin elinizde de olmasına rağmen sizde hiçbir şey değişmez. Bu aradaki
fark Kur’an dan kaynaklanmaz. Bu aradaki fark insanın Kur’an a, muhatabın
Kur’an a bakışından kaynaklanır. İlk nesil Kendilerini Kur’an ın inşasına
açmışlar, akıllarını, tasavvurlarını ve şahsiyetlerini Kur’an a inşa
ettirmişler. Doğru ve yanlışın içini Kur’an a doldurtmuşlar. Kur’an doğruyu nasıl
tanımlıyorsa doğruyu öyle kabul etmişler. Yanlışı nasıl tanımlıyorsa öyle kabul
etmişlerdi. İyi ve kötüyü, kârı ve zararı, kazancı ve kaybı, yükseği ve alçağı
nasıl tanımlamışsa Kur’an onlar da öyle bilmişlerdi. Zaten Kur’an ı özne bilmek
budur. Kur’an ın inşa ettiği bir zihniyete bir akla, bir tasavvura sahip
olmakta budur. O zaman artık vahiyle tutar, vahiyle görür, vahiyle konuşur,
vahiyle yaşar, vahiyle ölürsün.
Ama bunun tersi Kur’an ın
nesneleşmesidir ki artık Kur’an inşa edici bir özne olmaktan çıkmıştır. Sadece
elinizde canınızın istediği zamanlar törensel bir unsura dönüşmüştür. Yani ölüm
törenlerinde veya başka törenlerde geçici bir zaman için ruhuna nüfuz etmeden,
aklınızı ona açmadan, zihninizi ona açmadan, ruhunuzu ona açmadan, hayatınızı
ona açmadan, tabir caizse bir kadavra muamelesi yaparak, elinize eldiven,
burnunuza maske, önünüze önlük takıp onu bozdurup bozdurup harcayarak ve bozup
parçaladıktan sonra da aşağı atarak Kur’an okumuş olmazsınız. Olmayız. Bu
Kur’an a nesne muamelesi yapmak olur.
İşte onun için Kur’an bizi daha
2. ayetinde El Hakiym niteliği ile uyarıyor, yani ismi fail, hem de mübalağa
kipiyle ismi fail ki özneliğin en büyük biçimiyle özne. Özneliğin maksimum
değeriyle özne. Kim üzerinde? Elbette insan üzerinde.
3 -) İnneke leminelmurseliyn;
Kesinlikle
sen Rasûllerdensin. (A. Hulûsi)
03 -
Emîn ol ki sen o risaletle gönderilen Peygamberlerdensin. (Elmalı)
İnneke leminelmurseliyn ki, sen
elbette gönderilen elçilerden birisin. Seni yalanlamak, Kur’an ı yalanlamaktır.
Kur’an ı yalanlamak, ahireti yalanlamaktır, ahireti yalanlamak Allah’ı
yalanlamaktır. Bakınız silsile halinde nereye varıyor. Onun için aslında bu ilk
ayetlerde gösterilen yol, silsile birbiri ardınca gelen halkalar bir yalanlama
zincirinin ilk halkasının nasıl bizi son halkaya doğru götürdüğünü de
gösteriyor. Allah korusun tabii ki.
İnkarın şiddetine bakın ki bu 3.
ayette tam 4 te’kitle geliyor bu ayet.
1 - Muhataplar ne kadar ısrarlı
inkârcılarsa ayet “inne” te’kidiyle geliyor.
2 - Bu bir pekiştirme ısrar. İnne
Muhakkak, şüphesiz, kuşku yok “l” lemin de ki “lâm” te’kit lam ı 2. te’kit bu.
3 - Yemin VelKur'ânilHakiym deki yemin. O
yemin buraya da raci.
4 – İsim cümlesi. İsim cümlesi de
Arap dilinde fiil cümlesinden farklı olarak ısrara, yani sabit kadem olarak
sübuta delâlet eder ki; ısrarcıyım, ayak diriyorum, bu böyledir anlamını
içerir. Yan anlamını içerir.
4-) 'Alâ sıratın müstekıym;
Sırat-ı
müstakim üzeresin. (A. Hulûsi)
04 -
Bir sıratı müstakîm üzerindesin. (Elmalı)
'Alâ sıratın müstekıym dosdoğru bir
yol üzeresin.
..ve
inihtedeytü fe Bima yuhiy ileyye Rabbiy.. (Sebe’/50) Hatırlayalım ayeti eğer hidayette isem bu
rabbimin vahyi sayesindedir. Daha önce bu ayeti işledik. Eğer ben hidayette
isem, kesinlikle bu rabbimin hidayeti sayesindedir, vahyi sayesindedir. Yani
demek ki Allah’ın vahyi olmazsa bizim şaşırmamız içten değil. Onun için Ve
vecedeke dâ(aaa)llen feheda. (Duha/7) yolunu kaybetmiş bulup da
doğru yola yönetmedik mi diyen Kur’an işte buna atıf yapar. Ve Kur’an ın baş
rolü muhatabına ilahi bir kılavuzdur. Yol haritasıdır.
5-) Tenziylel AziyzirRahıym;
Aziyz
ve Rahıym'in sende tafsilâtlı olarak açığa çıkardığı ilim ile! (A. Hulûsi)
05 -
Tenziliyle o azîz rahîmin. (Elmalı)
Tenziylel AziyzirRahıym çünkü bu
vahiy en yüce, en merhametli olanın katındadır.
Vahiy ilahi rahmetin
tecellisidir. Allah tenezzül buyurmuştur insanoğluna. Onun için insanoğlunun
önüne bir gök sofrası açmıştır. Bu gök sofrası vahiy sofrasıdır. Karınlar
acıkır, yer sofrasında doyar. Ruhlar acıkır, akıllar acıkır gök sofrasında
doyar. Onun için bu gök sofrasının başına tüm insanlık davet edilmiştir. Bu
sofra yedikçe çoğalan bir sofradır.
Ve mâ erselnâke
illâ rahmeten lil 'alemiyn. (Enbiya/107) de budur. Çünkü tüm alemler
u sofraya davet edilmişlerdir. Tüm insanlık davet edilmiştir ve Allah Resulünün
alemlere rahmet olmasının anlamı da budur. Bu sofrayı insanlığa açtığı için
alemlere rahmet olmuştur.
6-) Litünzire kavmen mâ ünzire abâühüm fehüm
ğafilûn;
Ataları
uyarılmamış, bu yüzden (hakikatlerinden, Sünnetullâh'tan) kozalı olarak yaşayan
bir toplumu uyarman için. (A. Hulûsi)
06 -
İnzar edesin: vahameti haber veresin diye bir kavme babalar İnzar edilmedi de
haberleri de yok gafiller. (Elmalı)
Litünzire kavmen mâ ünzire abâühüm fehüm
ğafilûn bu sayede ataları uyarılmamış, dolayısıyla haktan gafil
kalmış bir topluluğu uyarabilesin.
Tabii ki Kur’an vahyi tüm
alemleri kapsar. Yani bütün bir insanlığa indirilmiştir. Ama şunu da unutmamak
lazım; Ve enzir aşiyretekel akrebiyn. (Şu’ara’/214)
uyarmaya yakınlarından aşiretinden akrabandan başla diyen ayet, aslında vahyin
hitap sınırını daraltmış falan olmuyor kesinlikle. Çünkü öbür taraftan;
Ve ma erselnake illâ kâffeten linNasi
beşiyran ve neziyra... (Sebe’/28) diyor. Biz seni bütün bir
insanlığa müjdeci ve uyarıcı olman için gönderdik. Başka bir şey için değil.
Yani kâffeten linNas tüm insanlığa.
Bu iki ayet arasında ki irtibatı nasıl kuracağız? Elbette merkezden muhite,
odaktan çevreye doğru bir üslup, bir yol yordam izlenir. Kişinin hakikati ilk duyuracağı, kendisine en
yakın olanlardır ve dolayısıyla daha sonra suya atılan bir taş gibi dalga dalga
çember yayılacaktır. İşte burada başlama noktasına işaret edilmektedir.
7-) Lekad hakkalkavlü alâ ekserihim fehüm lâ
yu'minun;
Andolsun
ki onların çoğunluğuna o söz (Cehennem,
insanların ve cinlerin çoğuyla dolacaktır; sözü)
Hak olmuştur! Bu sebeple onlar iman etmezler! (A. Hulûsi)
07 -
Celâlim hakkı için daha çoklarına karşı söz Hakk olmuştur da onlar imana
gelmezler. (Elmalı)
Lekad hakkalkavlü alâ ekserihim fehüm lâ
yu'minun doğrusu onların bir çoğu hakkında ki söz doğru çıkmıştır.
Artık asla iman etmezler. Söz bu, çoğunluğun iman etmeyeceğine dair ilahi
bilgi. Biz bunu Kur’an ın bir çok yerinde farklı kalıplarla görüyoruz. Çünkü ekseren
Nasi lâ yu'minun. (Hud/17) diyor mesela. İnsanların çoğu iman etmez.
Adeta bu bir ilke, sanki bu işin yasalarından biri. Gerçekten yığınlar,
kalabalıklar ilgisi manevi olana değil maddi olanadır. İlgisi hakikate değil
yalanadır. İlgisi eşyanın derinine değil yüzeyinedir. Onun içindir ki ekseruhüm lâ
ya'kılun (Ankebut/63) insanların çoğu akletmez. Niye iman etmez?
çünkü akletmez. Akletmeyen doğal olarak iman da etmez.
Peki iman
etmeyince 3. bir kalıp daha var Kur’an da ekseren nâsi lâ yeşkurûn (Bakara/243) şükretmez. İman etmedi ki şükretsin. Akletmedi ki iman
etsin. Dolayısıyla bu kalıplar aynı zamanda kitlelerin, yığınların tabiatını
ele verir. İşte burada da sözden kasıt bu olsa gerektir.
8-) İnna ce'alnâ fiy a'nakıhim ağlâlen fehiye
ilel'ezkani fehüm mukmehun;
Muhakkak
ki biz onların boyunlarında, çenelerine kadar dayanmış boyunduruklar (şartlanma ve değer yargıları)
oluşturduk! Artık (onlar kendi hakikatlerini
göremezler) başları yukarı doğru kalkıktır (benlikleriyle yaşarlar)! (A.
Hulûsi)
08 -
Çünkü biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişiz, onlar çenelerine
dayanmıştır da burunları yukarı gözleri aşağı somurtmaktadırlar. (Elmalı)
İnna ce'alnâ fiy a'nakıhim ağlâlen fehiye
ilel'ezkani fehüm mukmehun zira sanki biz onların boyunlarına
çenelerine kadar uzanan demir halkalar geçirmişiz de başlarını bir türlü
eğememektedirler. Orada ki sanki, tabii metnin ortaya koyduğu, daha doğrusu
lafzın ortaya koyduğu bir şey olmaktan daha çok mananın ortaya koyduğu bir
açıklama olarak anlaşılmalı.
İnkarcıların kibir ve küstahça
tavırlarına bir atıf bu. Bu ayeti ahirete müteallik olarak anlama yanlısı olmuş
müfessirlerimiz. Fakat Zemahşeri ve Razi başta olmak üzere bir çok
müfessirimizin de dikkat çektiği gibi bu ayet gerçekten de temsili bir ayettir
ve kafirlerin inkarcıların Allah’a baş kaldırmada ki ısrarlarını ifade
etmektedir, küstahça tavırlarını ifade etmektedir.
Ve boyna geçirilen demir
halkalardan söz etmektedir. Öyle ki demir halka çeneye kadar uzanıyor. Üst üste
demir halkalar düşünün, o kadar sıkıştırılmış ki omuz üstünde, çenenin altında,
boynu sıkan bu halkalar, artık çenesini havaya kaldırmış başı yere inmiyor.
Yani burada ince bir ironi de söz konusu başını eğecek zaman gelince başını
eğemeyecek, adeta demir bir halka varmış gibi.
[Ek bilgi; Boynu halkalı kadın.
Örnek resim.) http://ekabiruzay.blogspot.com/2012/11/boynu-halkal-kadn.html
]
Burada tevriye de var bir yerde,
çünkü demir halka köleliğin simgesi aynı zamanda. Öyle ki nefislerine kul
olanlar, benliklerine kul olanlar, şeytana kul olanlar bakınız Allah’a baş
kaldırıyorlar. Allah’a kafa tutanlar, başlarını Allah’a karşı dikenlere
bakınız, kimin kulu oluyorlar. Yani aynı zamanda köleler.
Burada belki paradoksal biçimde
bu iki şeyin bir arada olduğunu görüyoruz. Allah’a karşı baş kaldırırken,
nefislerine, benliklerine, içgüdülerine, şehvetlerine ve şeytana kul olanların
resmini çiziyor ayeti kerime.
9-) Ve ce'alna min beyni eydiyhim sedden ve min
halfihim sedden feağşeynahüm fehüm lâ yubsırun;
Onların
önlerinden bir set (geleceği göremezler) ve arkalarından bir set (geçmişlerinden
ders almazlar) oluşturduk da böylece onları
bürüdük... Artık onlar görmezler. (A. Hulûsi)
09 -
Hem önlerinden bir set ve arkalarından bir set çekmişiz, kendilerini
sarmışızdır da baksalar da görmezler. (Elmalı)
Ve ce'alna min beyni eydiyhim sedden ve min
halfihim sedden feağşeynahüm fehüm lâ yubsırun yine burada dünyaya
müteallik olarak anlayacaksak o adetayı bir daha parantez içinde almak
zorundayız. Adeta önlerinden ve arkalarından birer set çekmiş ve gözlerini
perdelemişizdir de artık görememektedirler.
Sembolik dil kullanıldığını daha
önce söylemiştim. Manevi körlükten söz ediyor bu ayet. Yoksa birer duvar
çekmeden değil. Çekilen bir duvar falan yok. Fakat sanki duvar varmış hatta
duvardan da öte ses geçirmez, duygu geçirmez bir duvar beklide. Böyle bir ruhu
engelleyen bir duvar düşünün, ruha sinyal gönderilen sinyalleri almayan,
geçirmeyen bir duvar düşünün.
Göz var fakat ışık yok, ışığa
kapalı, ışık; vahiy. Göz olsa ne yazar. Eğer vahiy ışığı yoksa en keskin göz
bile karanlıkta neyi görebilir. İşte belki bu duvar, insanın kendi ruhunun
önüne, insanın kendi yüreğinin önüne, insanın kendi bilincinin önüne, aklının
önüne ördüğü ses geçirmez, iman geçirmez, vahiy geçirmez korkunç bir duvar.
Ondan bahsediyor ayet.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz
138. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder