C
sayfasından devam
40-) İlla 'ıbadAllâhil muhlesıyn;
Allâh'ın
ihlâsa (samimiyete, sâfiyete) erdirilmiş kulları (azaptan) müstesna. (A.Hulusi)
40 - Müstesnâ
ancak Allahın ihlâs verilmiş kulları. (Elmalı)
İlla 'ıbadAllâhil muhlesıyn ancak
Allah’ın ihlasını desteklediği kulları hariç. Muhlesiyn; Kur’an da 2 tür gelir. Muhlisiyn ve muhlesıyn.
Yani hem ismi fail olarak, hem ismi meful olarak. Bu ne manaya gelir? Hem aktif
bir özne olarak kişi ihlas sahibi olur, hem de Allah ona ihlas verir,
samimiyetini artırır. Bu şu demektir; özünde samimi olmaya çaba gösterirse,
Allah onun bu çabasını destekleyerek samimiyetini maksimum seviyeye yükseltir.
Onun için bu ayetin söylediği de aslında bu.
Hani Üzmer/11. ayetinde
deniliyordu ya; Kul
inniy ümirtü en a'budAllâhe muhlisan lehüd diyn. (Zümer/11)aslında
ihlasın tarifidir bu. De ki ben dini yalnız Allah’a has kılarak, onu başka her
tür sapmadan, kirlenmeden korumakla emr olundum, O’na kulluk etmekle emr
olundum. Yani dini temiz tutarak, inancı, imanı temiz tutup ona sağdan soldan
kir karıştırmamak ihlastır işte, budur.
41-) Ülaike lehüm rizkun ma'lum;
İşte
onlar için bilinen (takdir edilmiş olan) bir rızık vardır. (A.Hulusi)
41 - Onlar
için bir «malûm rızık» var. (Elmalı)
Ülaike lehüm rizkun ma'lum işte
onlar için ahirette belirlenmiş bir rızık vardır.
42-) Fevakih* ve hüm mükremun;
Meyveler
(elde etmiş oldukları kuvvelerin getirileri)... Onlar ikram olunanlardır. (A.Hulusi)
42 - Meyveler,
ve onlar hep ikram olunurlar. (Elmalı)
Fevakih lezzet kaynağı her tür ürün.
Fakihe de meyve manasına gelir Arap
dilinde ama üretildiği fe ki he kökü
aslında neş’e, lezzet, haz, sevinç manalarına gelir. Yani hazzın, refahın
sevincin sürurun kaynağı. ve hüm mükremun zira onlar tarifsiz bir ikrama
mazhar olacaklar. Yani tarifsiz bir ikram, mükemmel ikram daha doğrusu.
43-) Fiy cennatin ne'ıym;
Nimetler
cennetlerinde. (A.Hulusi)
43 - Naîm
Cennetlerinde. (Elmalı)
Fiy cennatin ne'ıym nimetlerle tıka
basa dolu olan cennetlerde. Cennet; güzelliklerin üretildiği merkezdir değerli
Kur’an dostları. Bildiğimiz, dünyada tanıdığımız ne kadar lezzet, tat, neşe,
zevk varsa hepsi cennette ki mükemmel aslının çok geri bir kopyasıdır. Aslı
cennettedir. Cennet, varlığın tekamül ettiği yerdir. Cennet güzelliğin
üretildiği merkezdir unutmayınız ve onun için cennete girmiş Mü’min, tekamül
sürecinin sonuna ermiş mümindir. Yani yürüyüşün sonu cennet olursa içinizdeki
potansiyelin maksimum gerçekleştirildiği yerdir orası. Yani siz de maksimum
noktanıza çıkmış olursunuz. Onun için cennet en iyinin en iyi ile en iyi
ortamda buluştuğu en iyi yerdir.
[Ek bilgi; Cennet hakkında
detaylı bilgi için Yasin/55 bakınız.]
44-) Alâ sürurin mütekabiliyn;
Serirler
(makamlar)
üzerinde karşılıklı olarak otururlar. (A.Hulusi)
44 - Karşılıklı
tahtlar üzerinde. (Elmalı)
Alâ sürurin mütekabiliyn muhteşem
tahtlarda birbirlerine bakışarak. Cennette kimse kimsenin ensesinden
bakmayacak. Kur’an da cennetliklerden söz ederken hep yüz yüze bakmaktan, sevgi
dolu bakışlarla bahseder. Enseden bakmak aslında arkadan bakmaktır. Cennette
herkes herkesin yüzüne bakacak, yüzünden tat alacak. Çünkü yüzüne bakılacak
insanlar olacak. Sevginin aslı orada. Adeta sevgi ırmağı cennetten doğuyor.
Dünyaya da birkaç damla gelmiş olsa gerek. O birkaç damlacık dahi insanın
hayatını günü gülzar ediyor, ya aslı ne etmez.
45-) Yutafü aleyhim Bi ke'sin min me'ıyn;
Kaynaktan
(Esmâ hakikatinden) doldurulmuş kâseleri
(kuvveleri) gezdirilir. (A.Hulusi)
45 - Maînden
bir ke's ile üzerlerine pırlanılır. (Elmalı)
Yutafü aleyhim Bi ke'sin min me'ıyn
aralarında kaynak sularından doldurulmuş kristal kaseler dolaştırılacak. Ke’s; Arapça da dolu bardak, dolu kâse,
dolu kadeh. Boşuna kû’t denir. Kû’t ta ke’s te bardak manasına gelir ama dolu
olanına ke’s, boş olanına kû’t denir. Arap dilinde iclis te u’kut ta otur
manasına gelir. Fakat arasında ciddi bir nüans vardır. Nedir o? Ayaktakine otur
demektir iclis, yatana otur demek te u’kut tur. Böylesine harika bir ayırım
vardır. Yani incelik vardır dilde.
46-) Beydae lezzetin lişşaribiyn;
Bembeyaz
(marifet nûru),
içenlere (kullananlara) keyif veren kâseler (kuvveler). (A.Hulusi)
46 - Bembeyaz,
içenlere lezzet. (Elmalı)
Beydae lezzetin lişşaribiyn içenlere
tarifsiz bir lezzet veren berraklıkta olacak.
47-) Lâ fiyha ğavlün ve lâ hüm anha yünzefun;
Aklı
yanlışa yönlendiren bir özellik yoktur onda... Onlar ondan sarhoş da olmazlar (neyi nasıl yaptıklarının bilincini hiç yitirmezler)! (A.Hulusi)
47 - Onda
ne bir gaile vardır, ne de başlarına vurur. (Elmalı)
Lâ fiyha ğavlün ve lâ hüm anha yünzefun
ne zahmet verir ne de baş döndürür.
48-) Ve 'ındehüm kasıratüt tarfi ıyn;
Yanlarında
gözlerini yalnızca onlara dikmiş, göz aydınlığı olanlar vardır. (A.Hulusi)
48 - Yanlarında
iri gözlü nazarlarını kasretmiş nazenînler. (Elmalı)
Ve 'ındehüm kasıratüt tarfi ıynun ve
yanlarında gözü dışarıda olmayan tatlı bakışlı eşler olacak. Bunun cinsiyeti
falan verilmiş değil. Geleneksel tefsirimiz hep beyli cinslere hasreder ama
gözü dışarıda olmayan kasıratüt tar. Bakışın bir kısmını kısmak demektir kelime
olarak. Yani belli şeylere bakmayan. Daha doğrusu bakışını kontrol altında
tutan, kontrol eden bakışını demektir. Bu da çevirdiğim gibidir. Yani gözü
dışarıda olmayan, gözü hep eşinde olan eşler. İşte bu, adeta burada iffet
timsali sevgi dolu eşlere tekabül ediyor.
49-) Keennehünne beydun meknun;
Sanki
onlar (kendileri için) korunmuş yumurtalar (kuvvelerini
açığa çıkarmada yardımcı objeler) gibidir.
(A.Hulusi)
49 - Sanki
saklı yumurtalar. (Elmalı)
Keennehünne beydun meknun sanki
kumda gizlenmiş deve kuşu yumurtaları gibi kusursuz eşler. Kumda gizlenmiş deve
kuşu yumurtaları. Yani burada gün görmemiş, ellenmemiş. Bu manaya gelir. El
değmemiş, bu manaya gelir. Evet, eşler.
[Ek bilgi; “Bu ayet müfessirler
tarafından çok çeşitli şekillerde yorumlanmış olmasına rağmen en doğrusu, Hz.
Ümmü Seleme'den rivayet edilen şu hadistir. Rasûlullah'a (s.a.) bu ayetin
anlamı sorulduğunda o şöyle dedi: "Bunlar, yumurtanın kabuğu ile içi
arasındaki zar kadar nazik ve yumuşak olacaklardır." (İbn Cerir.) (Ebul
Al’a Mevdudi- Tefhimu’l Kur’an)]
50-) Feakbele ba'duhüm alâ ba'dın yetesaelun;
(Cennettekiler) birbirlerine
yönelip soruşurlar. (A.Hulusi)
50 - Derken
bazısı bazısına dönmüş soruyorlardır: (Elmalı)
Feakbele ba'duhüm alâ ba'dın yetesaelun
işte onlar da birbirlerine dönerek sualler soracaklar.
51-) Kale kailün minhüm inniy kâne liy kariyn;
Onlardan
biri dedi ki: "Gerçekten benim bir arkadaşım vardı." (A.Hulusi)
51 - İçlerinden
bir söyleyen «benim der: bir karînim vardı. (Elmalı)
Kale kailün minhüm inniy kâne liy kariyn
içlerinden biri diyecek ki bir zamanlar benim bir arkadaşım vardı.
52-) Yekulü einneke le minel musaddikıyn;
(O) derdi ki:
"Hakikaten sen (bildirilenleri) tasdik edenlerden misin?" (A.Hulusi)
52 - Derdi:
sen cidden inananlardan mısın? (Elmalı)
Yekulü einneke le minel musaddikıyn
bana; “Ne, yoksa sen onun doğruluğunu tasdik mi ediyorsun.” Diye itiraz ederdi.
53-) Eizâ mitna ve künna türaben ve 'ızamen
einna le mediynun;
"Gerçekten
biz öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda mı cezalandırılacağız?"
(A.Hulusi)
53 - Öldüğümüz
de bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz vakit hakikaten biz cezalanacak
mıyız?» (Elmalı)
Eizâ mitna ve künna türaben ve 'ızamen einna le
mediynun ne yani derdi, biz şimdi ölüp gittikten, toza toprağa
karıştıktan sonra bir iskelet halini aldıktan sonra hesap vereceğiz öyle mi?
Diye eklerdi. einna
le mediynun Medine, bakınız aynı köktendir. Medeniye, temeddün. Aslında
Medine; içinde hukukun uygulandığı yerleşim merkezi anlamına gelir. Medeniyette
hukukun hakim olduğu uygarlıktır. Hukukun üstün olduğu. Burada reddettiği şey
hesap, yargılama. Aslında ahireti inkarın arkasında yatan gizli gerçeği
söylüyor bu ayet. Sorumsuzca bir hayatı yaşamak istiyor, onun içinde
yargılanmayı reddediyor, hesap vermeyi reddediyor. Hesapsız yaşamak istiyor, hepsi
bu. Ahireti inkarın temelinde bu yatıyor.
54-) Kale hel entüm müttali'un;
Dedi
ki: "Siz söz ettiğinizin gerçekleşmesine şahit oldunuz mu?"
(A.Hulusi)
54 - Nasıl
der bir bakıştırır mısınız: (Elmalı)
Kale hel entüm müttali'un sözüne
devamla sordu. Onun halini görmek ister misiniz. Onun ne durumda olduğunu
bilmek ister misiniz?
55-) Fettale'a fereahü fiy sevail cahıym;
İşte
şimdi onu yaşadılar; üstelik onu cehennemin tam ortasında gördü. (A.Hulusi)
55 - Derken
bakmış onu tâ Cehennemin ortasında görmüştür. (Elmalı)
Fettale'a fereahü fiy sevail cahıym
bunun üzerine bakar etrafına ve onu cehennemin taa..! orta yerinde görür.
56-) Kale tAllâhi in kidte le turdiyn;
Dedi
ki: "TAllâhi, az kalsın beni de bu çukura yuvarlayacaktın."
(A.Hulusi)
56 - Tallahi,
der: doğrusu sen az daha beni helâk edecektin. (Elmalı)
Kale tAllâhi in kidte le turdiyn aman
Allah’ım der. Aman Allah’ım, az kalsın beni de mahvedecektin. Beni de yanına
buraya alacaktın der.
57-) Velev lâ nı'metü Rabbiy leküntü minel
muhdariyn;
"Eğer
Rabbimin nimeti olmasaydı, kesinlikle (cehennem) kapısına zorunlu getirilenlerden olurdum."
(A.Hulusi)
57 - Rabbimin
nimeti olmasa idi ben de bu ihzar edilenlerden olacaktım. (Elmalı)
Velev lâ nı'metü Rabbiy leküntü minel muhdariyn
eğer rabbimin yardımı olmasaydı ben de burada tutulanlardan olmuştum diyecek.
Burada bir diyalog geçiyor,
temsili bir diyalog. Zaten bu ayetlerde anlatılan ahiret hayatının ve hassaten
cennet hayatının, bizim şu sınırlı havsalamız ve aklımızla algılayabileceğimiz
bir gerçeklik değil. Aklımızı aşan bir gerçeklikten, aklımızın alacağı
kelimelerle söz ediliyor ve burada ki diyalogdan amaçta kötü arkadaşın ne
dehşet zararı olduğu yeriliyor. Yani aslında akıbeti kötü olanların bir çoğu,
kötü arkadaş yüzünden oluyor. Belki Sadi Şirazi’nin dediği gibi;
“Yâri bed bed ter-bâd ez mâri bed” kötü arkadaş engerek yılanından daha
zehirlidir dediği gibi gerçekten de kötü arkadaşın soktuğu ölüyor. Burada
söylenen gerçekte o olsa gerek.
58-) Efema nahnu Bi meyyitiyn;
"Biz
beden kaydından kurtulmuşlardan değil miyiz?" (A.Hulusi)
58 - Nasılmış
bak? Biz ölecek değiliz. (Elmalı)
Efema nahnu Bi meyyitiyn cennet
arkadaşlarına yönelerek, bir daha ölmeyeceğiz değil mi der sevinçle.
59-) İlla mevtetenel ula ve ma nahnu Bi
muazzebiyn;
"İlk
ölümü tadışımız dışında (artık başka ölüm
yaşanması söz konusu değil)! Biz azap
olunacaklar da değiliz." (A.Hulusi)
59 - ilk
ölümümüzden başka. Ve biz muazzep değiliz. (Elmalı)
İlla mevtetenel ula ve ma nahnu Bi muazzebiyn
ölüm sadece şu ilk ölümümüzdü değil mi. ve biz artık asla azaba
uğratılmayacağız değil mi. Allah, Allah, insanın cennette dahi nasıl
sevindiğini gösteren ayetler bunlar.
60-) İnne hazâ lehüvel fevzül azıym;
"Muhakkak
ki bu büyük kurtuluşun ta kendisidir." (A.Hulusi)
60 - Bu
işte hiç şüphesiz o büyük murad, büyük kurtuluş. (Elmalı)
İnne hazâ lehüvel fevzül azıym evet
bu, işte budur muhteşem zafer. Evet dostlar işte budur muhteşem zafer. Kazanmak
nedir, başarı ne, başarısızlık ne, kaybetmek ne. Allah’tan bağımsız bir başarı
tasarımı yok. Allah’tan bağımsız bir kariyer planlaması yok. Bir mü’min
Allah’tan bağımsız bir kariyer planlaması yapamaz, yapmamalı. Çünkü başarı
dediğiniz şeyin içini Allah dolduracak. Yoksa yok. Parçada başarı görünen öyle
şeyler var ki bütünde korkunç bir kayıptır. Nasıl garanti edeceksiniz. Bütünü
gören birine sığınmadan nasıl garanti edeceksiniz. Sizi aldatan bir parça ise
ve bütün içinde gerçekte çok berbat duruyorsa..! Evet..!
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
140. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder