26 Eylül 2012 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. ŞU’ARÂ (020-026)(115-C)



B sayfasından devam.

        20-) Kale fealtüha izen ve ene minad dâlliyn;

        (
Musa) dedi ki: "O filli işlediğimde ben ne yaptığımın farkında değildim." (A.Hulusi)

 020 - O vakit, dedi: o fili yaptım şaşkınlardandım. (Elmalı)


Kale fealtüha izen ve ene minad dâlliyn Hz. Musa’nın üslubuna bakınız, inkar etmiyor. Evet o işi ben yaptım diyor. Çünkü o sırada kendimi kaybetmiştim. Yani itiraf ediyor, suçunu savunmuyor, fakat doğrusu neyse onu söylüyor.

ve ene minad dâlliyn kendimi kaybetmiştim diye çevirdim. Çünkü dâlle; yitirdi, kaybetti anlamına. Mesela el himetü dâlletül mü’min. Hikmet müminin yitiğidir. Hadis rivayetinde bu kelime yitik olarak, kayıp olarak kullanılır.

Dalâlet; Rağıp El Isfahani’nin de isabetle vurguladığı gibi dilde kasıtlı, kasıtsız, büyük küçük her türlü sapma ve yanılma için kullanılır. Küçük olsun büyük olsun. Onun için burada da başka yerlerde de peygamberlere bu fiille atıfta bulunulur.

Hz. Musa’nın öldürme kastı olmaksızın vurduğu yumruk sonucunda muhatabının kazaen öldüğü anlaşılıyor. Daha önce buna ima etmiştik. İşte burada ki ben kasıtlı öldürmedim, kendimde değildim, kendimi kaybetmiştim. Artık muhatap ne yapmışsa, küfür mü etti, başka bir hakarette mi bulundu.


        21-) Feferartü minküm lemma hıftüküm fevehebe liy Rabbiy hükmen ve cealeniy minel murseliyn;

        "Bu yüzden de sizden korkumdan firar ettim... Rabbim de bana bir hüküm hibe etti ve beni Rasûllerden kıldı." (A.Hulusi)

021 - Onun üzerine vaktâki sizden korktum, içinizden kaçtım, derken rabbim bana hüküm ihsan buyurdu ve beni mürselinden kıldı. (Elmalı)


Feferartü minküm lemma hıftüküm ardından da sizden korktum, bunun için yanınızdan kaçtım diyor. Diyor. Yani korktuğunu beyan ediyor. Neden korktuğunu biz aslında kasas suresinden anlıyoruz. Kasas suresinde öldürülmesi için ileri gelenler meclisinin toplandığını biri haber veriyor. Onun için Hz. Musa kaçmak zorunda kalıyor.

fevehebe liy Rabbiy hükmen ve cealeniy minel murseliyn daha sonra rabbim bana doğru düşünme yeteneği verdi. Bana hüküm verme yeteneğini öğretti ve beni elçileri arasına kattı. Peygamberlerden kıldı diyor.


        22-) Ve tilke nı'metün temünnüha aleyye en abbedte beniy israiyl;

        "Nimetim diye başıma kaktığın şey, İsrailoğullarını köleleştirmen yüzünden oluşan bir olaydır!" (A.Hulusi)

022 - O başıma kaktığın bir nimet de Beni İsrail’i kul, köle edinmiş olmandır. (Elmalı)


Ve tilke nı'metün temünnüha aleyye en abbedte beniy israiyl ve şu başıma kaktığın iyilik, İsrail oğullarını köleleştirmenin bir sonucuydu. (değil mi?) Yani sen iyiliğini başıma kakıyorsun fakat arkasını söylemiyorsun. Benim senin sarayında ne işim vardı onu söylesene. Anam neden beni suya bırakmak zorunda kalmıştı. Yeni doğmuş yavrusunu hangi ana suya salar. Ne yapıyordun ki. Ne yaptığı belli, erkekleri öldürüyor, kadınları sağ bırakıyordu.

Evet, ..yüzebbihu ebnaehüm ve yestahyiy nisaehüm.. (Kasas/4) öyle yapıyorlardı. nisae diyor ayette, yani kızdan daha çok kadın olarak anlamlandırılır. Ben buradan erkek çocukları öldürüp kız çocukları bırakıyordu gibi çok da anlaşılmayacak, çünkü eğer soyunu kesmek istiyorsa önce kız çocuklarını öldürmesi lazım. Bence acı vermek istiyordu ki zaten burada da soyunu kesmeye değil, köleleştirmeye yönelik bir uygulama bir zulüm. Onun için kadınlarını bırakıyordu ibaresini aynen anlamlandırıp çocukları öldürüp anaları sağ bırakıyordu. Yoksa anneleri öldürse eğer olay kökten kapanırdı belki de. Ama analarının gözünün önünde bebelerini öldürtüyor dehşet salıyordu. İşte zulüm böylesine ayyuka çıkmıştı. Hz. Musa onun kendi balına kaktığı iyiliğine karşılık bu zulmünü ona hatırlatıyor.

[Ek bilgi 1; 6 - Zamanla Yusuf, kardeşleri ve o kuşağın hepsi öldü.

7 - Ama soyları arttı; üreyip çoğaldılar, gittikçe büyüdüler, ülke onlarla dolup taştı.

8 - Sonra Yusuf hakkında bilgisi olmayan yeni bir kral Mısır’da tahta çıktı.

9 - Halkına, “Bakın, İsrailliler sayıca bizden daha çok” dedi,

10 - “Gelin, onlara karşı aklımızı kullanalım, yoksa daha da çoğalırlar; bir savaş çıkarsa, düşmanlarımıza katılıp bize karşı savaşır, ülkeyi terk ederler.”

11 - Böylece Mısırlılar İsrailliler’in başına onları ağır işlere koşacak angaryacılar atadılar. İsrailliler firavun için Pitom ve Ramses adında ambarlı kentler yaptılar.

12 - Ama Mısırlılar baskı yaptıkça İsrailliler daha da çoğalarak bölgeye yayıldılar. Mısırlılar korkuya kapılarak,

13 - İsrailliler’i amansızca çalıştırdılar.

14 - Her türlü tarla işi, harç ve kerpiç yapımı gibi ağır işlerle yaşamı onlara zehir ettiler. Bütün işlerinde onları amansızca kullandılar.

15 - Mısır Kralı, Şifra ve Pua adındaki İbrani ebelere şöyle dedi:

16 - “İbrani kadınlarını doğum sandalyesinde doğurturken iyi bakın; çocuk erkekse öldürün, kızsa dokunmayın.

17 - Ama ebeler Tanrı’dan korkan kimselerdi, Mısır Kralı’nın buyruğuna uymayarak erkek çocukları sağ bıraktılar.

18 - Bunun üzerine Mısır Kralı ebeleri çağırtıp, “Niçin yaptınız bunu?” diye sordu, “Neden erkek çocukları sağ bıraktınız?”

19 - Ebeler, “İbrani kadınlar Mısırlı kadınlara benzemiyor” diye yanıtladılar, “Çok güçlüler. Daha ebe gelmeden doğuruyorlar.”

20 - Tanrı ebelere iyilik etti. Halk çoğaldıkça çoğaldı.

21 - Ebeler kendisinden korktukları için Tanrı onları ev bark sahibi yaptı.

22 - Bunun üzerine firavun bütün halkına buyruk verdi: “Doğan her İbrani erkek çocuk Nil’e atılacak, kızlar sağ bırakılacak.”

(Kaynak; Tevrat- Mısırdan çıkış 1. bölüm.)] 


[Ek bilgi 2; Firavun'un bir rüya gördüğünü, korkup kederlendiğini naklediyor. Rüyasında Kudüs tarafından gelen bir ateş gördü. Bu ateş, Mısır'a kadar uzanıp, Firavun'un evlerini yaktı. Fakat sadece Kıpti'lere zarar verdi, İsrail oğulları ise kurtuldular. Uyanınca hemen kahin ve müneccimlerden rüyayı tabir etmelerini istedi. Onlar dediler ki; "İsrail oğulları içinden bir çocuk dünyaya gelecek, Mısırlıların helakine ve senin krallığının yok olmasına sebep olacak. Doğacağı zaman da iyice yaklaştı."
Bu haber üzerine telaşlanan Firavun, İsrail oğullarından doğan bütün erkek çocukların öldürülmesini emretti….Kaynak;

(Sa'lebî, Kısas-ı Enbiya; İmam Suddî’den rivayet)


23-) Kale fir'avnü ve ma Rabbül alemiyn;

Firavun dedi ki: "Peki, Rabb-ül âlemîn nedir?" (A.Hulusi)

023 - Firavun, rabbülâlemin de nedir? Dedi. (Elmalı)


Kale fir'avnü ve ma Rabbül alemiyn; görüyorsunuz ki hiç arkasını karıştırmıyor firavun. Yani Ya şöyle oldu, böyle oldu..! Çünkü hiçbir savunulacak tarafı yok, onun içinde sözü değiştiriyor. Ve bambaşka bir alana geçiyor ve diyor ki firavun; Alemlerin rabbi de neyin nesi? “Ma” ile soru mahiyet hakkında sorudur, nitelik hakkında sorudur. Bir şeyin niteliği hakkında soru ise onu benzerlerinden ayırıcı özellikleri, denklerini, eşlerini dolayısıyla ortakları olduğu vehmini içerir. Arazı,cevheri, şunu, bunu olduğu vehmini içerir.

İşte buradan anlıyoruz ki Firavun zihni düzeyini yüceltmek yerine, Alemlerin rabbi olan Allah’ı sıfatlarıyla kavramak için zihni düzeyini yükseltmek yerine tanrıyı kendi düzeyine indiriyordu. Onun için mahiyet sorgulaması yapıyordu nitelik sorgulaması. Kendi cisimler dünyasına indiriyordu.


24-) Kale Rabbüs Semavati vel Ardı ve ma beynehüma* in küntüm mukıniyn;

(Musa) dedi ki: "Semâların, arzın ve ikisi arasında olan şeylerin Rabbi (Esmâ'sından meydana getireni), eğer yakîn ehliyseniz (bilirsiniz)!" (A.Hulusi)

024 - Göklerin ve Yerin ve bütün aralarındakilerin rabbi, eğer ehli yakîn iseniz dedi. (Elmalı)


Kale Rabbüs Semavati vel Ardı ve ma beynehüma* in küntüm mukıniyn Musa; Eğer gerçeğe boyun eğeceksen bilmiş ol ki O; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin tek, biricik rabbidir. Dedi.

Firavun gökte tasarrufu kabul ediyordu aslında. Allah’ın gökteki tasarrufunu inkar edemezdi zaten. Çünkü kendisi göklere hükmetmiyordu. Fakat yerdeki tasarrufunu kabul edemezdi. Çünkü kendisini tanrının yerdeki tecessüm etmiş timsali olarak görüyordu, Amon dininde , amon kültünde firavunların varlıkları evrenin tanrısının yer yüzünde ki temsilcisi, timsali, tecessüm etmiş şekli inancı hakimdi.

Onun için de Firavunlar dokunulmazdı. Yani dokunulmaz deyince, gerçek anlamda dokunulmazdı. Mesela firavuna dokunan öldürülürdü, böyle elini vuran öldürülürdü. Çünkü dokunulmazdı gerçekten. Onun için bunu herkes bilirdi. Dokunan gider. O tanrının yer yüzündeki tecessüm etmiş gölgesi. Halk arasına onun için karışmazlardı, Halk sadece heykellerini görürdü. Hem de devasa heykellerini. Kendileri çok küçük, minyon tipli insanlar olmasına rağmen, genellikle siyahi, güney mısırdan minyon tipli, yani 1.65 – 1.70 boyunu aşmayan insanlar olmasına rağmen, heykelleri bir apartman büyüklüğünde yapılır ve sokak başlarına konulurdu.

Sfenksi hatırlayın, dağ gibi heykeller. Halkın muhayyilesinde, tasavvurunda böyle bir firavun imgesi, imajı oluşturulurdu. Yani onlar imajla götürürlerdi işi ve bu heykellerde mutlaka firavun iki elini göğsüne kavuşturmuş çaprazlama olarak, birinde haçlı halka, diğerinde ise 3 lü kırbaç bulunurdu. Şu anda ile gidin Mısır müzesinde gördüğünüz tüm heykellerde istisnasız bunu göreceksiniz. Bu ceberutluk simgesi idi. İşte ona bir atıf olarak gökte de yerde de rabbin hükümranlığına bir dikkat çekiştir Hz. Musa’nın bu uyarısı.


25-) Kale limen havlehu ela testemi'un;

(Firavun) etrafında olanlara: "İşitiyor musunuz?" dedi. (A.Hulusi)

025 - Etrafındakilere dinlemez misiniz? Dedi. (Elmalı)


Kale limen havlehu ela testemi'un Firavun çevresinde kilere dönüp dedi ki; Duydunuz mu? Ne diyor bakın. Yani ne cesaretle bunları konuşuyor duydunuz mu?


26-) Kale Rabbüküm ve Rabbü abaikümül evveliyn;

(Musa) dedi ki: "Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbi." (A.Hulusi)

026 - Rabbinizin ve evvelki atalarınızın rabbi dedi. (Elmalı)


Kale Rabbüküm ve Rabbü abaikümül evveliyn Hz. Musa hiç duymamış gibi o hala tevhidin temel ilkesi üzerinde devam ediyor, fakat farklı farklı kategorilerde tevhidi hatırlatıyor. Bu 2. ayette 24 den daha farklı bir kategori. “O sizinde sizin önde giden atalarınızın da rabbidir diye sürdürdü konuşmasını. Aslında burada abaikümül evveliyn hem önderlik anlamında önden giden, hem de zaman anlamında önden geçip gitmiş gelse gerek.


Devam ediyor D sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder