B sayfasından devam.
20-)
Kale fealtüha izen ve ene minad dâlliyn;
(Musa) dedi ki: "O filli işlediğimde ben ne yaptığımın farkında değildim." (A.Hulusi)
020 - O vakit,
dedi: o fili yaptım şaşkınlardandım. (Elmalı)
Kale
fealtüha izen ve ene minad dâlliyn Hz. Musa’nın üslubuna bakınız,
inkar etmiyor. Evet o işi ben yaptım diyor. Çünkü o sırada kendimi
kaybetmiştim. Yani itiraf ediyor, suçunu savunmuyor, fakat doğrusu neyse onu
söylüyor.
ve ene
minad dâlliyn kendimi kaybetmiştim diye çevirdim. Çünkü dâlle;
yitirdi, kaybetti anlamına. Mesela el himetü dâlletül mü’min. Hikmet
müminin yitiğidir. Hadis rivayetinde bu kelime yitik olarak, kayıp olarak
kullanılır.
Dalâlet; Rağıp El Isfahani’nin de
isabetle vurguladığı gibi dilde kasıtlı, kasıtsız, büyük küçük her türlü sapma
ve yanılma için kullanılır. Küçük olsun büyük olsun. Onun için burada da başka
yerlerde de peygamberlere bu fiille atıfta bulunulur.
Hz. Musa’nın öldürme kastı
olmaksızın vurduğu yumruk sonucunda muhatabının kazaen öldüğü anlaşılıyor. Daha
önce buna ima etmiştik. İşte burada ki ben kasıtlı öldürmedim, kendimde
değildim, kendimi kaybetmiştim. Artık muhatap ne yapmışsa, küfür mü etti, başka
bir hakarette mi bulundu.
21-)
Feferartü minküm lemma hıftüküm fevehebe liy Rabbiy hükmen ve cealeniy minel
murseliyn;
"Bu yüzden de sizden korkumdan firar ettim... Rabbim de bana bir hüküm hibe etti ve beni Rasûllerden kıldı." (A.Hulusi)
021 - Onun
üzerine vaktâki sizden korktum, içinizden kaçtım, derken rabbim bana hüküm
ihsan buyurdu ve beni mürselinden kıldı. (Elmalı)
Feferartü
minküm lemma hıftüküm ardından da sizden korktum, bunun için
yanınızdan kaçtım diyor. Diyor. Yani korktuğunu beyan ediyor. Neden korktuğunu
biz aslında kasas suresinden anlıyoruz. Kasas suresinde öldürülmesi için ileri
gelenler meclisinin toplandığını biri haber veriyor. Onun için Hz. Musa kaçmak
zorunda kalıyor.
fevehebe
liy Rabbiy hükmen ve cealeniy minel murseliyn daha sonra rabbim bana
doğru düşünme yeteneği verdi. Bana hüküm verme yeteneğini öğretti ve beni
elçileri arasına kattı. Peygamberlerden kıldı diyor.
22-)
Ve tilke nı'metün temünnüha aleyye en abbedte beniy israiyl;
"Nimetim diye başıma kaktığın şey, İsrailoğullarını köleleştirmen yüzünden oluşan bir olaydır!" (A.Hulusi)
022 - O
başıma kaktığın bir nimet de Beni İsrail’i kul, köle edinmiş olmandır. (Elmalı)
Ve
tilke nı'metün temünnüha aleyye en abbedte beniy israiyl ve şu
başıma kaktığın iyilik, İsrail oğullarını köleleştirmenin bir sonucuydu. (değil
mi?) Yani sen iyiliğini başıma kakıyorsun fakat arkasını söylemiyorsun. Benim
senin sarayında ne işim vardı onu söylesene. Anam neden beni suya bırakmak
zorunda kalmıştı. Yeni doğmuş yavrusunu hangi ana suya salar. Ne yapıyordun ki.
Ne yaptığı belli, erkekleri öldürüyor, kadınları sağ bırakıyordu.
Evet, ..yüzebbihu ebnaehüm ve yestahyiy nisaehüm..
(Kasas/4) öyle yapıyorlardı. nisae diyor ayette, yani kızdan daha çok
kadın olarak anlamlandırılır. Ben buradan erkek çocukları öldürüp kız çocukları
bırakıyordu gibi çok da anlaşılmayacak, çünkü eğer soyunu kesmek istiyorsa önce
kız çocuklarını öldürmesi lazım. Bence acı vermek istiyordu ki zaten burada da
soyunu kesmeye değil, köleleştirmeye yönelik bir uygulama bir zulüm. Onun için
kadınlarını bırakıyordu ibaresini aynen anlamlandırıp çocukları öldürüp anaları
sağ bırakıyordu. Yoksa anneleri öldürse eğer olay kökten kapanırdı belki de.
Ama analarının gözünün önünde bebelerini öldürtüyor dehşet salıyordu. İşte
zulüm böylesine ayyuka çıkmıştı. Hz. Musa onun kendi balına kaktığı iyiliğine
karşılık bu zulmünü ona hatırlatıyor.
[Ek
bilgi 1; 6 - Zamanla Yusuf, kardeşleri ve o kuşağın hepsi öldü.
7 - Ama soyları arttı; üreyip çoğaldılar, gittikçe
büyüdüler, ülke onlarla dolup taştı.
8 - Sonra Yusuf hakkında bilgisi olmayan yeni bir kral
Mısır’da tahta çıktı.
9 - Halkına, “Bakın, İsrailliler sayıca bizden daha çok” dedi,
10 - “Gelin, onlara karşı aklımızı kullanalım, yoksa daha
da çoğalırlar; bir savaş çıkarsa, düşmanlarımıza katılıp bize karşı savaşır,
ülkeyi terk ederler.”
11 - Böylece Mısırlılar İsrailliler’in başına onları ağır
işlere koşacak angaryacılar atadılar. İsrailliler firavun için Pitom ve Ramses
adında ambarlı kentler yaptılar.
12 - Ama Mısırlılar baskı yaptıkça İsrailliler daha da
çoğalarak bölgeye yayıldılar. Mısırlılar korkuya kapılarak,
13 - İsrailliler’i amansızca çalıştırdılar.
14 - Her türlü tarla işi, harç ve kerpiç yapımı gibi ağır
işlerle yaşamı onlara zehir ettiler. Bütün işlerinde onları amansızca
kullandılar.
15 - Mısır Kralı, Şifra ve Pua adındaki İbrani ebelere
şöyle dedi:
16 - “İbrani kadınlarını doğum sandalyesinde doğurturken
iyi bakın; çocuk erkekse öldürün, kızsa dokunmayın.
17 - Ama ebeler Tanrı’dan korkan kimselerdi, Mısır
Kralı’nın buyruğuna uymayarak erkek çocukları sağ bıraktılar.
18 - Bunun üzerine Mısır Kralı ebeleri çağırtıp, “Niçin
yaptınız bunu?” diye sordu, “Neden erkek çocukları sağ bıraktınız?”
19 - Ebeler, “İbrani kadınlar Mısırlı kadınlara
benzemiyor” diye yanıtladılar, “Çok güçlüler. Daha ebe gelmeden doğuruyorlar.”
20 - Tanrı ebelere iyilik etti. Halk çoğaldıkça çoğaldı.
21 - Ebeler kendisinden korktukları için Tanrı onları ev
bark sahibi yaptı.
22 - Bunun üzerine firavun bütün halkına buyruk verdi:
“Doğan her İbrani erkek çocuk Nil’e atılacak, kızlar sağ bırakılacak.”
(Kaynak; Tevrat- Mısırdan çıkış 1. bölüm.)]
[Ek
bilgi 2; Firavun'un bir rüya gördüğünü, korkup kederlendiğini naklediyor.
Rüyasında Kudüs tarafından gelen bir ateş gördü. Bu ateş, Mısır'a kadar uzanıp,
Firavun'un evlerini yaktı. Fakat sadece Kıpti'lere zarar verdi, İsrail oğulları
ise kurtuldular. Uyanınca hemen kahin ve müneccimlerden rüyayı tabir etmelerini
istedi. Onlar dediler ki; "İsrail oğulları içinden bir çocuk dünyaya
gelecek, Mısırlıların helakine ve senin krallığının yok olmasına sebep olacak.
Doğacağı zaman da iyice yaklaştı."
Bu haber üzerine telaşlanan Firavun, İsrail oğullarından
doğan bütün erkek çocukların öldürülmesini emretti….Kaynak;
(Sa'lebî, Kısas-ı Enbiya; İmam Suddî’den rivayet)
23-)
Kale fir'avnü ve ma Rabbül alemiyn;
Firavun dedi ki: "Peki, Rabb-ül âlemîn nedir?" (A.Hulusi)
023 - Firavun,
rabbülâlemin de nedir? Dedi. (Elmalı)
Kale
fir'avnü ve ma Rabbül alemiyn; görüyorsunuz ki hiç arkasını
karıştırmıyor firavun. Yani Ya şöyle oldu, böyle oldu..! Çünkü hiçbir
savunulacak tarafı yok, onun içinde sözü değiştiriyor. Ve bambaşka bir alana
geçiyor ve diyor ki firavun; Alemlerin rabbi de neyin nesi? “Ma” ile soru
mahiyet hakkında sorudur, nitelik hakkında sorudur. Bir şeyin niteliği hakkında
soru ise onu benzerlerinden ayırıcı özellikleri, denklerini, eşlerini
dolayısıyla ortakları olduğu vehmini içerir. Arazı,cevheri, şunu, bunu olduğu
vehmini içerir.
İşte buradan anlıyoruz ki Firavun
zihni düzeyini yüceltmek yerine, Alemlerin rabbi olan Allah’ı sıfatlarıyla
kavramak için zihni düzeyini yükseltmek yerine tanrıyı kendi düzeyine
indiriyordu. Onun için mahiyet sorgulaması yapıyordu nitelik sorgulaması. Kendi
cisimler dünyasına indiriyordu.
24-)
Kale Rabbüs Semavati vel Ardı ve ma beynehüma* in küntüm mukıniyn;
(Musa) dedi ki:
"Semâların, arzın ve ikisi arasında olan şeylerin Rabbi (Esmâ'sından meydana getireni),
eğer yakîn ehliyseniz (bilirsiniz)!" (A.Hulusi)
024 - Göklerin
ve Yerin ve bütün aralarındakilerin rabbi, eğer ehli yakîn iseniz dedi. (Elmalı)
Kale
Rabbüs Semavati vel Ardı ve ma beynehüma* in küntüm mukıniyn Musa;
Eğer gerçeğe boyun eğeceksen bilmiş ol ki O; göklerin, yerin ve bu ikisi
arasındakilerin tek, biricik rabbidir. Dedi.
Firavun gökte tasarrufu kabul
ediyordu aslında. Allah’ın gökteki tasarrufunu inkar edemezdi zaten. Çünkü
kendisi göklere hükmetmiyordu. Fakat yerdeki tasarrufunu kabul edemezdi. Çünkü
kendisini tanrının yerdeki tecessüm etmiş timsali olarak görüyordu, Amon
dininde , amon kültünde firavunların varlıkları evrenin tanrısının yer yüzünde
ki temsilcisi, timsali, tecessüm etmiş şekli inancı hakimdi.
Onun için de Firavunlar
dokunulmazdı. Yani dokunulmaz deyince, gerçek anlamda dokunulmazdı. Mesela
firavuna dokunan öldürülürdü, böyle elini vuran öldürülürdü. Çünkü dokunulmazdı
gerçekten. Onun için bunu herkes bilirdi. Dokunan gider. O tanrının yer
yüzündeki tecessüm etmiş gölgesi. Halk arasına onun için karışmazlardı, Halk
sadece heykellerini görürdü. Hem de devasa heykellerini. Kendileri çok küçük,
minyon tipli insanlar olmasına rağmen, genellikle siyahi, güney mısırdan minyon
tipli, yani 1.65 – 1.70 boyunu aşmayan insanlar olmasına rağmen, heykelleri bir
apartman büyüklüğünde yapılır ve sokak başlarına konulurdu.
Sfenksi hatırlayın, dağ gibi
heykeller. Halkın muhayyilesinde, tasavvurunda böyle bir firavun imgesi, imajı
oluşturulurdu. Yani onlar imajla götürürlerdi işi ve bu heykellerde mutlaka
firavun iki elini göğsüne kavuşturmuş çaprazlama olarak, birinde haçlı halka,
diğerinde ise 3 lü kırbaç bulunurdu. Şu anda ile gidin Mısır müzesinde
gördüğünüz tüm heykellerde istisnasız bunu göreceksiniz. Bu ceberutluk simgesi
idi. İşte ona bir atıf olarak gökte de yerde de rabbin hükümranlığına bir
dikkat çekiştir Hz. Musa’nın bu uyarısı.
25-)
Kale limen havlehu ela testemi'un;
(Firavun)
etrafında olanlara: "İşitiyor musunuz?" dedi. (A.Hulusi)
025 - Etrafındakilere
dinlemez misiniz? Dedi. (Elmalı)
Kale
limen havlehu ela testemi'un Firavun çevresinde kilere dönüp dedi
ki; Duydunuz mu? Ne diyor bakın. Yani ne cesaretle bunları konuşuyor duydunuz
mu?
26-)
Kale Rabbüküm ve Rabbü abaikümül evveliyn;
(Musa) dedi ki: "Sizin
de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbi." (A.Hulusi)
026 - Rabbinizin
ve evvelki atalarınızın rabbi dedi. (Elmalı)
Kale
Rabbüküm ve Rabbü abaikümül evveliyn Hz. Musa hiç duymamış gibi o
hala tevhidin temel ilkesi üzerinde devam ediyor, fakat farklı farklı
kategorilerde tevhidi hatırlatıyor. Bu 2. ayette 24 den daha farklı bir
kategori. “O sizinde sizin önde giden atalarınızın da rabbidir diye sürdürdü
konuşmasını. Aslında burada abaikümül
evveliyn hem önderlik anlamında önden giden, hem de zaman anlamında önden
geçip gitmiş gelse gerek.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
115. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/09/21/islamoglu-tef-ders-suara-001-059115/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder