B
sayfasından devam
50-)
Efiy kulubihim meradun emirtabu em yehafune en yehıyfAllâhu aleyhim ve
RasûluHU, bel ülaike hümüz zâlimun;
Onlar
sağlıklı mı düşünemiyorlar, yoksa şüpheye mi düştüler; yoksa Allâh'ın ve
Rasûlünün kendilerine haksızlık etmesinden mi korkarlar? Hayır, onlar
zâlimlerin ta kendileridir. (A.Hulusi)
50 - Kalplerinde
bir maraz mı var? yoksa Allah ile Resulünün onlara haksızlık edeceğinden
kuşkulandılar veya korktular mı? Hayır kendileri zalimler. (Elmalı)
Efiy
kulubihim meradun emirtabu em yehafune en yehıyfAllâhu aleyhim ve RasûluH
“şimdi sen söyle ey bu hitabın muhatabı,” yani böyle bir açıklama, zihnimizden
böyle bir giriş tasarlamamız gerekiyor bu hitabı tam olarak kavrayabilmemiz
için. Sen söyle ey bu hitabın muhatabı, bunların kalplerinde ne bir hastalık mı
var, yoksa kuşkuya mı kapılıyorlar. Yahut ta Allah’ın dolayısıyla O’nun
Resulünün kendilerine haksızlık
yapmasından mı korkuyorlar. Haydi bakalım, hangisi bunların? Bu tavırları nasıl
izah edersin?
Burada dikkat buyurursanız 3 şey
sayılıyor. Nifak, kalpte hastalık olma hali olan nifak, 2. kuşku, 3. sü de
Allah ve Resulüne güvensizlik, yani küfür. Fakat kuşku, nifak ve küfür dışında
bir kategori olarak ele alınıyor. Çok ilginç. Üzerinde durulması gereken bir
nokta. İrtabu, ri be, rayb kökünden gelir. Korkulu kuşku demektir. şek; yakınin
zıddıdır. Şek’ten farklı olarak bu, yani inkari kuşku şek sözcüğü ile ifade
edilir. Rayb ise korkulu kuşku. Nasıl bir kuşku? Ya kuşkumda haksız çıkarsam.
Ben kuşkuluyum ama ya ben haksızsam, ya o doğru ise, ya öyle ise. Diye içinde
derinlerde bir korku duymak. Yani içinde inanmaya yatkınlık olan bir kuşku bu.
Bu tip kuşkular, buna benzer
kuşkulardan bir keresinde kendisine söz açılınca Resulallah sonucu imanla
noktalanan kuşkular için şöyle buyurmuştu. “Zalike sarıhül iman.” Bu
imanın ortaya çıkmasıdır, veya açık bir imandır manasına. Mülim’in iman
kitabının yanlış hatırlamıyorsam 109. hadisi olacak. Yani kuşku nasıl imanın
açığa çıkması. Çünkü insanı imana götürüyorsa eğer bir kuşku o imanı arabasının
yakıtı mesabesinde olur.
Kuşku merakı getirir. Merak
soruyu getirir, soru cevabı getirir. Vahiy de zaten sorulmuş sorulara verilmiş
bir ilahi cevap değil midir. Aramayan nasıl bulacak. Onun için kuşku insanı
arayışa hakikatin peşine düşürüyorsa o imanla noktalanan bir kuşku olacaktır.
bel
ülaike hümüz zâlimun hani bir önceki ibare de Allah ve Resulünün
kendilerine haksızlık yapmasından korkuyorlardı ya şimdi ayet onlara cevap
veriyor. Hayır aksine asıl kendileri haksızlık yapmaktadırlar. Yani haksızlığı
kendileri yapıyorlar.
51-)
İnnema kâne kavlel mu'miniyne izâ du'û ilAllâhi ve RasûliHİ li yahküme beynehüm
en yekulu semı'na ve eta'na* ve ülaike hümül müflihun;
Aralarında
hükmetmesi için Allâh'a ve O'nun Rasûlüne davet edildiklerinde, iman edenlerin
sözü ancak: "İşittik ve itaat ettik" demeleridir... İşte onlar kurtuluşa
erenlerin ta kendileridir. (A.Hulusi)
51 - Aralarında
hükmetmesi için Resulü ile Allaha davet olundukları zaman müminlerin sözü ancak
«semi'na ve ata'na» demeleridir, işte bunlar felâh bulacak olanlardır. (Elmalı)
İnnema
kâne kavlel mu'miniyne izâ du'û ilAllâhi ve RasûliHİ li yahküme beynehüm en
yekulu semı'na ve eta'na aralarında hüküm vermesi için Allah’a,
dolayısıyla O’nun Resulüne, O’nun elçisine çağrıldıkları zaman müminlere düşen
söz sadece; işittik ve itaat ettik demekten ibarettir. Yani bir mümin Allah’a
dolayısıyla O’nun elçisine itaate çağrıldığında ona düşen bir tek şey var.
işittik ve itaat ettik demek.
ve
ülaike hümül müflihun zira böyleleri gerçek kurtuluşa erenlerdir.
Allah’tan bağımsız bir kurtuluş
tasavvuru yoktur. Öncelikle ayetin son cümlesinin söylediği şey bu. Ama ondan
önceki cümlenin söylediği başka şeylerde var. Bakara/284. ayetini hatırlayalım;
..ve
in tübdû mâ fiy enfüsiküm ev tuhfûhu yuhasibküm BiHİllâh.. (Bakara/284)
siz içinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onlardan sorgular,
sorguya çeker ibaresi, ayeti geldikten sonra sahabeden bir kesim vahyi ne kadar
ciddiye aldıklarının bir göstergesi olarak, vahyin her kelimesi, her cümlesi
üzerinde hayatımıza bunu nasıl koyarız diye düşünmelerinin bir sonucu olarak göz
yaşları içinde Resulallah’a başvurmuşlardı.
- Ya Resulallah şimdiye kadar
malımızdan istendi verdik, canımızdan vermemiz istendi cihad ile verdik. Fakat
şimdi üstesinden gelemeyeceğimiz bir yükün üzerimize oturduğunu görüyoruz. O da
elimizde olmayan, gönlümüzden, içimizden geçenlerden de sorguya çekileceğimiz.
Biz bunu beceremeyiz. Biz nasıl yapalım. Diye vahye olan ciddi duruşlarını bir
kez daha ifade etmişlerdi.
Resulallah onlara dönüp;
- Hel tekulune kema kalu beni
İsrail.
Sizde İsrail oğullarının dediği gibi
“semi’na ve asayna”, İşittik ve isyan ettik mi diyorsunuz. “Bell kalû semi'nâ ve eta'nâ ğufrâneke Rabbenâ ve ileyKEl
masıyr (Bakara/285) Hayır öyle yapmayın aksine şöyle deyin biz
işittik ya rabbi. İtaat ettik. Ama itaatimizdeki tüm kusurlardan dolayı da
senin engin bağışına, sınırsız bağışına sığınırız. Sonuçta zaten dönüş sanadır deyin.
Buyurmuştu. Resulallah’ın onlara olan bu tavsiyesini göklerin dili adeta
onaylamış ve altına mühür basmıştı.
İşte Bakara suresinin son 286.
ayeti onu gösteriyordu;
Rabbenâ lâ tüahıznâ in nesiynâ ev ahta'nâ (Bakara/286) Rabbimiz yanılmalarımızdan ve unutmalarımızdan dolayı
bizi sorgulama, bizi sorumlu tutma, bizi bundan dolayı affet.
İşte bu güzel,bu
Allah’ın sınırsız rahmetini bize müjdeleyen ayetlere bu olay sayesinde
kavuşmuştuk.
52-)
Ve men yutı'ıllahe ve RasûleHU ve yahşAllâhe ve yettakhi feülaike hümül faizun;
Kim
Allâh'a ve Rasûlüne itaat ederse; Allâh haşyetini yaşarsa; O'ndan korunursa,
işte onlar muratlarına erecekler. (A.Hulusi)
52 - Ve
her kim Allaha ve Resulüne itaat eyler ve Allaha haşyet besler ve ona korunursa
işte murada irecek olanlar bunlardır. (Elmalı)
Ve men
yutı'ıllahe ve RasûleHU ve yahşAllâhe ve yettakhi feülaike hümül faizun
Ve kim Allah’a, dolayısıyla O’nun Resulüne itaat eder ve Allah’tan korkup yine
Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle hareket ederse işte onlar gerçek başarıya
eren kimseler olacaklar.
Evet, Kur’an muhatabında başarı
tasavvuru inşa ediyor burada da, başarı ne demek, başarısızlık be demek kim ne
yaparsa başarılı olmuş olur. Allah’ın başarı tarifi nasıldır ey insanoğlu. Sen
kendin için bir başarı tanımı yapıyorsun, fakat bu tanım Allah’ın tanımıyla
uyuşuyor mu. İşte bak vahye Allah’ın başarı dediği şeyin başarı olduğuna inan.
Kendine özgü bir başarı tanımı yapmaya kalkma. Bazen Allah’ın başarı dediğine
sen başarısızlık, Allah’ın başarısızlık dediğine ise sen başarı diyorsun. Yani
Allah’ın tanımlarıyla senin tanımların kapışmasın, çatışmasın. Çakışsın,
mutluluk onun peşinden gelir.
53-)
Ve aksemu Billâhi cehde eymanihim lein emertehüm leyahrucünn* kul lâ tuksimu*
taatün ma'rufetün, innAllâhe Habiyrun Bima ta'melun;
Eğer
sen onlara (münafıklara) emredersen: "Mutlaka çıkacaklar" diye en
şiddetle Allâh adına yemin ederler... De ki: "Yemin etmeyin! (Sizden istenen) şartların
gerektirdiği bir tâattır... Muhakkak ki Allâh yaptıklarınızı Habiyr'dir." (A.Hulusi)
53 - Ötekiler
Allaha en kuvvetli yemînleriyle kasem ettiler vallahi kendilerine emredensen
behemehal bilâ tereddüt çıkar giderlermiş, de ki: Yemîn etmeyin, ancak bir
teati ma'rufe, her halde Allah bütün yaptıklarınıza ve yapacaklarınıza Habîr’dir.
(Elmalı)
Ve
aksemu Billâhi cehde eymanihim lein emertehüm leyahrucünn* kul lâ tuksimu
bir de kendilerine emredecek olsan mutlaka savaş için sefere çıkacaklarına dair
var güçleriyle yemin edenlere de ki; Yemin etmeyin, yani içinizin söylediğini
diliniz tersini söylüyor. Bari yemin etmeyin. Yani yalan söylüyorsunuz,
yalanınızı bir de Allah’a alet etmeyin. Allah’ı yalanınıza alet etmeyin.
Allah’ı şahit tutarak söylemeyin şu yalanı. Burada söylenen bu tabii ki.
taatün
ma'rufetün bu ibare çok daha anahtar bir ibare. İtaat herkesçe
bilinen ortak iyiyedir. İki yüzlü aklın hastalığına bir atıf yapıyor bu ayet. İyi olmayı onu emredene iyilik
sanma ahmaklığı. Yani size biri iyilik emrediyor, iyiyi emrediyor,
siz peki, iyi olayım senin hatırına şeklinde yaklaşıyorsunuz. Bu ahmakça bir
tavır. Oysa ki iyilik iyi olduğu için yapılır ve iyi yapmanın en büyük yararı
onun yapanın kendisinedir.
Onun içinde burada taatün
ma’rufetün. İtaat herkesçe bilinen ortak iyiyedir. Yani aklın, aklı
selimin, sağduyunun, temiz fıtratın iyi kabul ettiği şeye çağrılıyorsunuz.
Böyle bir peygamber ya da tüm peygamberler bunun dışında bir şeye çağrılmazlar
ki. Aslında sizi size çağırıyor peygamberler. Sizi mutluluğa çağırıyor. Yani bu
çağrıdan dolayı elde edilebilecek mutluluğu peygamberler kullanmayacak, siz
kullanacaksınız. Kalkıp ta peygamberi minnet altına almanın lütfen inanıyorum
gibi tavırlara girmenin ne anlamı var.
innAllâhe
Habiyrun Bima ta'melun şu da bir gerçektir ki Allah yaptıklarınızdan
ayrıntısıyla haberdardır.
54-)
Kul etıy'ullahe ve etıy'ur Rasûl* fein tevellev feinnema aleyhi ma hummile ve
aleyküm ma hummiltüm* ve in tutıy'uhu tehtedu* ve ma alerRasûli illel belağul
mubiyn;
De ki:
"Allâh'a itaat edin ve Rasûlüne itaat edin!"... Eğer yüz
çevirirseniz, Onun üzerine düşen sadece kendisine yükletilendir (tebliğ görevi); size de
düşen size yükletilendir (itaat görevi)! Eğer O'na (Rasûle) itaat ederseniz, hidâyet bulursunuz! Rasûle ait olan
yalnızca apaçık tebliğdir! (A.Hulusi)
54 - De
ki Allaha itaat edin ve Resule itaat edin, yine dinlemezseniz artık onun
üzerindeki ancak ona yükletilen, sizin üzerinize de size yükletilendir ve eğer
ona itaat ederseniz hidayete irersiniz, Resulün üzerindeki ise ancak açık bir
tebliğdir. (Elmalı)
Kul
etıy'ullahe ve etıy'ur Rasûl Allah’a itaat edin, dolayısıyla Resule
itaat edin de, öyle de. Yani Allah’a itaat, elçiye itaat. Çünkü elçi Allah’ı
temsil ediyor. Yani “temsilden” kasıt elçi, kendisini elçi gönderenden alıyor
yetkisini. Elçiye zeval olmaz. Eğer elçiye yönelik bir hakaretiniz olursa, onu
elçi gönderen makama yönelik bir hakarettir. Elçinin meşruiyetini inkar, onu
elçi gönderen makamı inkar anlamına gelir.
Peki elçi ne getiriyor? Vahiy
getiriyor. İşte burada Allah’a itaat edin, dolayısıyla elçiye itaat edin derken
haddi zatında vahye itaat edin. Ki bugün bu ayetler bizi de muhatap alıyor,
doğrudan bize de hitap ediyorsa ve elçi de tarihin bir zamanında yaşamış,
rabbine kavuşmuşsa, burada biz, özellikle biz buradaki itaati elbette önümüzde
açık duran vahye itaat olarak algılamak durumundayız.
fein
tevellev feinnema aleyhi ma hummile ve aleyküm ma hummiltüm bundan
böylede eğer Resulden yüz çevirecek olursanız o ancak kendi yükümlülüklerinden
sorumlu tutulacaktır. Siz de kendi yükümlülüklerinizden sorumlu tutulacaksınız.
Bu açık A’raf/6. ayeti
hatırlatıyor değil mi; Felenes'elennelleziyne ürsile ileyhim
velenes'elennel murseliyn. (A’raf/6) And olsun, yemin olsun ki
onlara gönderilenlerden soracağız, hesap soracağız. Gönderilenlerden de
soracağız, gönderildikleri kimselerden de hesap soracağız. Yani peygamberlerden
de hesap soracağız, peygamberlerin gönderildiği ümmetlerden de.
Peygamberlerden soracağız; Siz
görevinizi yaptınız mı? Ümmetlerden soracağız; Peygamberler sizi davet edince
siz davete icabet ettiniz mi.
Peygamberlerden soracağız; Siz
görevinizi yaptıktan sonra bunlar size nasıl davrandılar. Ümmetlerden
soracağız; Sizi peygamberler davet ettikten sonra siz ne yaptınız. Ya da size
gereği gibi görevlerini yerine getirdiler mi.
İşte bu telaş, işte bu endişeyi
biz sevgili efendimizin veda hutbesi sırasında öyle açık seçik görüyoruz ki, o
veda hutbelerinde, veda haccı sırasında verdiği tüm hutbelerin en sonunda yaşlı
gözlerini göklere dikerek cemaate, kendisini dinleyen on binlere;
- Elâ hel bellağt? Tebliğ ettim
mi? Bakın, bana cevap verin, vazifemi yaptım mı, görevimi yaptım mı diyordu.
Onlar;
- Evet ya Resulallah, sen
vazifeni yaptın, tebliğ ettin, biz şahit olduk buna. Diye cevap verince
Resulallah’ta Allah’ı şahit tutarak,
- Rabbena feşhed..! diyordu.
Rabbim sen de şahit ol.
Eğer onun peygamberliğini ifa
edipte darı bekaya geçişinin üzerinden 1.400 yıl sonra gelen biz zavallı
şahitlerin şahadetinin bir değeri varsa biz de şahidiz ki o tebliğ etti. O
peygamberlik görevini layıkıyla yaptı. Bize düşen bizim ümmetlik görevimizi
yapıp yapmadığımız. Rabbimizden niyazımız bu görevi yapma liyakatini bizlere
bahşetmesi ve o da ancak vahyi doğru bir biçimde özü itibarıyla iyi anlayıp iyi
yaşayarak mümkün olacaktır.
ve in
tutıy'uhu tehtedu ama eğer onu izlerseniz doğru yolu bulursunuz. ve ma alerRasûli illel belağul mubiyn Resule
düşense yalnızca kendisine indirileni bütün açıklığıyla tebliğ etmektir. Resule
itaatle Allah’ın vahyine itaatin kastedildiği işte bu son ibarede açık seçik
okunmakta.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
112. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/08/31/islamoglu-tef-ders-nur-41-64112/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder