5 Eylül 2012 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. NÛR (50-54)(112-C )




B sayfasından devam


50-) Efiy kulubihim meradun emirtabu em yehafune en yehıyfAllâhu aleyhim ve RasûluHU, bel ülaike hümüz zâlimun;

Onlar sağlıklı mı düşünemiyorlar, yoksa şüpheye mi düştüler; yoksa Allâh'ın ve Rasûlünün kendilerine haksızlık etmesinden mi korkarlar? Hayır, onlar zâlimlerin ta kendileridir. (A.Hulusi)

50 - Kalplerinde bir maraz mı var? yoksa Allah ile Resulünün onlara haksızlık edeceğinden kuşkulandılar veya korktular mı? Hayır kendileri zalimler. (Elmalı)


Efiy kulubihim meradun emirtabu em yehafune en yehıyfAllâhu aleyhim ve RasûluH “şimdi sen söyle ey bu hitabın muhatabı,” yani böyle bir açıklama, zihnimizden böyle bir giriş tasarlamamız gerekiyor bu hitabı tam olarak kavrayabilmemiz için. Sen söyle ey bu hitabın muhatabı, bunların kalplerinde ne bir hastalık mı var, yoksa kuşkuya mı kapılıyorlar. Yahut ta Allah’ın dolayısıyla O’nun Resulünün  kendilerine haksızlık yapmasından mı korkuyorlar. Haydi bakalım, hangisi bunların? Bu tavırları nasıl izah edersin?

Burada dikkat buyurursanız 3 şey sayılıyor. Nifak, kalpte hastalık olma hali olan nifak, 2. kuşku, 3. sü de Allah ve Resulüne güvensizlik, yani küfür. Fakat kuşku, nifak ve küfür dışında bir kategori olarak ele alınıyor. Çok ilginç. Üzerinde durulması gereken bir nokta. İrtabu, ri be, rayb kökünden gelir. Korkulu kuşku demektir. şek; yakınin zıddıdır. Şek’ten farklı olarak bu, yani inkari kuşku şek sözcüğü ile ifade edilir. Rayb ise korkulu kuşku. Nasıl bir kuşku? Ya kuşkumda haksız çıkarsam. Ben kuşkuluyum ama ya ben haksızsam, ya o doğru ise, ya öyle ise. Diye içinde derinlerde bir korku duymak. Yani içinde inanmaya yatkınlık olan bir kuşku bu.

Bu tip kuşkular, buna benzer kuşkulardan bir keresinde kendisine söz açılınca Resulallah sonucu imanla noktalanan kuşkular için şöyle buyurmuştu. “Zalike sarıhül iman.” Bu imanın ortaya çıkmasıdır, veya açık bir imandır manasına. Mülim’in iman kitabının yanlış hatırlamıyorsam 109. hadisi olacak. Yani kuşku nasıl imanın açığa çıkması. Çünkü insanı imana götürüyorsa eğer bir kuşku o imanı arabasının yakıtı mesabesinde olur.

Kuşku merakı getirir. Merak soruyu getirir, soru cevabı getirir. Vahiy de zaten sorulmuş sorulara verilmiş bir ilahi cevap değil midir. Aramayan nasıl bulacak. Onun için kuşku insanı arayışa hakikatin peşine düşürüyorsa o imanla noktalanan bir kuşku olacaktır.

bel ülaike hümüz zâlimun hani bir önceki ibare de Allah ve Resulünün kendilerine haksızlık yapmasından korkuyorlardı ya şimdi ayet onlara cevap veriyor. Hayır aksine asıl kendileri haksızlık yapmaktadırlar. Yani haksızlığı kendileri yapıyorlar.


51-) İnnema kâne kavlel mu'miniyne izâ du'û ilAllâhi ve RasûliHİ li yahküme beynehüm en yekulu semı'na ve eta'na* ve ülaike hümül müflihun;

Aralarında hükmetmesi için Allâh'a ve O'nun Rasûlüne davet edildiklerinde, iman edenlerin sözü ancak: "İşittik ve itaat ettik" demeleridir... İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (A.Hulusi)

51 - Aralarında hükmetmesi için Resulü ile Allaha davet olundukları zaman müminlerin sözü ancak «semi'na ve ata'na» demeleridir, işte bunlar felâh bulacak olanlardır. (Elmalı)


İnnema kâne kavlel mu'miniyne izâ du'û ilAllâhi ve RasûliHİ li yahküme beynehüm en yekulu semı'na ve eta'na aralarında hüküm vermesi için Allah’a, dolayısıyla O’nun Resulüne, O’nun elçisine çağrıldıkları zaman müminlere düşen söz sadece; işittik ve itaat ettik demekten ibarettir. Yani bir mümin Allah’a dolayısıyla O’nun elçisine itaate çağrıldığında ona düşen bir tek şey var. işittik ve itaat ettik demek.

ve ülaike hümül müflihun zira böyleleri gerçek kurtuluşa erenlerdir.

Allah’tan bağımsız bir kurtuluş tasavvuru yoktur. Öncelikle ayetin son cümlesinin söylediği şey bu. Ama ondan önceki cümlenin söylediği başka şeylerde var. Bakara/284. ayetini hatırlayalım;

..ve in tübdû mâ fiy enfüsiküm ev tuhfûhu yuhasibküm BiHİllâh.. (Bakara/284) siz içinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onlardan sorgular, sorguya çeker ibaresi, ayeti geldikten sonra sahabeden bir kesim vahyi ne kadar ciddiye aldıklarının bir göstergesi olarak, vahyin her kelimesi, her cümlesi üzerinde hayatımıza bunu nasıl koyarız diye düşünmelerinin bir sonucu olarak göz yaşları içinde Resulallah’a başvurmuşlardı.

- Ya Resulallah şimdiye kadar malımızdan istendi verdik, canımızdan vermemiz istendi cihad ile verdik. Fakat şimdi üstesinden gelemeyeceğimiz bir yükün üzerimize oturduğunu görüyoruz. O da elimizde olmayan, gönlümüzden, içimizden geçenlerden de sorguya çekileceğimiz. Biz bunu beceremeyiz. Biz nasıl yapalım. Diye vahye olan ciddi duruşlarını bir kez daha ifade etmişlerdi.

Resulallah onlara dönüp;

- Hel tekulune kema kalu beni İsrail.

Sizde İsrail oğullarının dediği gibi “semi’na ve asayna”, İşittik ve isyan ettik mi diyorsunuz. “Bell kalû semi'nâ ve eta'nâ ğufrâneke Rabbenâ ve ileyKEl masıyr (Bakara/285) Hayır öyle yapmayın aksine şöyle deyin biz işittik ya rabbi. İtaat ettik. Ama itaatimizdeki tüm kusurlardan dolayı da senin engin bağışına, sınırsız bağışına sığınırız. Sonuçta zaten dönüş sanadır deyin. Buyurmuştu. Resulallah’ın onlara olan bu tavsiyesini göklerin dili adeta onaylamış ve altına mühür basmıştı.

İşte Bakara suresinin son 286. ayeti onu gösteriyordu;

Rabbenâ lâ tüahıznâ in nesiynâ ev ahta'nâ (Bakara/286) Rabbimiz yanılmalarımızdan ve unutmalarımızdan dolayı bizi sorgulama, bizi sorumlu tutma, bizi bundan dolayı affet.

İşte bu güzel,bu Allah’ın sınırsız rahmetini bize müjdeleyen ayetlere bu olay sayesinde kavuşmuştuk.


52-) Ve men yutı'ıllahe ve RasûleHU ve yahşAllâhe ve yettakhi feülaike hümül faizun;

Kim Allâh'a ve Rasûlüne itaat ederse; Allâh haşyetini yaşarsa; O'ndan korunursa, işte onlar muratlarına erecekler. (A.Hulusi)

52 - Ve her kim Allaha ve Resulüne itaat eyler ve Allaha haşyet besler ve ona korunursa işte murada irecek olanlar bunlardır. (Elmalı)


Ve men yutı'ıllahe ve RasûleHU ve yahşAllâhe ve yettakhi feülaike hümül faizun Ve kim Allah’a, dolayısıyla O’nun Resulüne itaat eder ve Allah’tan korkup yine Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle hareket ederse işte onlar gerçek başarıya eren kimseler olacaklar.

Evet, Kur’an muhatabında başarı tasavvuru inşa ediyor burada da, başarı ne demek, başarısızlık be demek kim ne yaparsa başarılı olmuş olur. Allah’ın başarı tarifi nasıldır ey insanoğlu. Sen kendin için bir başarı tanımı yapıyorsun, fakat bu tanım Allah’ın tanımıyla uyuşuyor mu. İşte bak vahye Allah’ın başarı dediği şeyin başarı olduğuna inan. Kendine özgü bir başarı tanımı yapmaya kalkma. Bazen Allah’ın başarı dediğine sen başarısızlık, Allah’ın başarısızlık dediğine ise sen başarı diyorsun. Yani Allah’ın tanımlarıyla senin tanımların kapışmasın, çatışmasın. Çakışsın, mutluluk onun peşinden gelir.


53-) Ve aksemu Billâhi cehde eymanihim lein emertehüm leyahrucünn* kul lâ tuksimu* taatün ma'rufetün, innAllâhe Habiyrun Bima ta'melun;

Eğer sen onlara (münafıklara) emredersen: "Mutlaka çıkacaklar" diye en şiddetle Allâh adına yemin ederler... De ki: "Yemin etmeyin! (Sizden istenen) şartların gerektirdiği bir tâattır... Muhakkak ki Allâh yaptıklarınızı Habiyr'dir." (A.Hulusi)

53 - Ötekiler Allaha en kuvvetli yemînleriyle kasem ettiler vallahi kendilerine emredensen behemehal bilâ tereddüt çıkar giderlermiş, de ki: Yemîn etmeyin, ancak bir teati ma'rufe, her halde Allah bütün yaptıklarınıza ve yapacaklarınıza Habîr’dir. (Elmalı)


Ve aksemu Billâhi cehde eymanihim lein emertehüm leyahrucünn* kul lâ tuksimu bir de kendilerine emredecek olsan mutlaka savaş için sefere çıkacaklarına dair var güçleriyle yemin edenlere de ki; Yemin etmeyin, yani içinizin söylediğini diliniz tersini söylüyor. Bari yemin etmeyin. Yani yalan söylüyorsunuz, yalanınızı bir de Allah’a alet etmeyin. Allah’ı yalanınıza alet etmeyin. Allah’ı şahit tutarak söylemeyin şu yalanı. Burada söylenen bu tabii ki.

taatün ma'rufetün bu ibare çok daha anahtar bir ibare. İtaat herkesçe bilinen ortak iyiyedir. İki yüzlü aklın hastalığına bir atıf yapıyor bu ayet. İyi olmayı onu emredene iyilik sanma ahmaklığı. Yani size biri iyilik emrediyor, iyiyi emrediyor, siz peki, iyi olayım senin hatırına şeklinde yaklaşıyorsunuz. Bu ahmakça bir tavır. Oysa ki iyilik iyi olduğu için yapılır ve iyi yapmanın en büyük yararı onun yapanın kendisinedir.

Onun içinde burada taatün ma’rufetün. İtaat herkesçe bilinen ortak iyiyedir. Yani aklın, aklı selimin, sağduyunun, temiz fıtratın iyi kabul ettiği şeye çağrılıyorsunuz. Böyle bir peygamber ya da tüm peygamberler bunun dışında bir şeye çağrılmazlar ki. Aslında sizi size çağırıyor peygamberler. Sizi mutluluğa çağırıyor. Yani bu çağrıdan dolayı elde edilebilecek mutluluğu peygamberler kullanmayacak, siz kullanacaksınız. Kalkıp ta peygamberi minnet altına almanın lütfen inanıyorum gibi tavırlara girmenin ne anlamı var.

innAllâhe Habiyrun Bima ta'melun şu da bir gerçektir ki Allah yaptıklarınızdan ayrıntısıyla haberdardır.


54-) Kul etıy'ullahe ve etıy'ur Rasûl* fein tevellev feinnema aleyhi ma hummile ve aleyküm ma hummiltüm* ve in tutıy'uhu tehtedu* ve ma alerRasûli illel belağul mubiyn;

De ki: "Allâh'a itaat edin ve Rasûlüne itaat edin!"... Eğer yüz çevirirseniz, Onun üzerine düşen sadece kendisine yükletilendir (tebliğ görevi); size de düşen size yükletilendir (itaat görevi)! Eğer O'na (Rasûle) itaat ederseniz, hidâyet bulursunuz! Rasûle ait olan yalnızca apaçık tebliğdir! (A.Hulusi)

54 - De ki Allaha itaat edin ve Resule itaat edin, yine dinlemezseniz artık onun üzerindeki ancak ona yükletilen, sizin üzerinize de size yükletilendir ve eğer ona itaat ederseniz hidayete irersiniz, Resulün üzerindeki ise ancak açık bir tebliğdir. (Elmalı)


Kul etıy'ullahe ve etıy'ur Rasûl Allah’a itaat edin, dolayısıyla Resule itaat edin de, öyle de. Yani Allah’a itaat, elçiye itaat. Çünkü elçi Allah’ı temsil ediyor. Yani “temsilden” kasıt elçi, kendisini elçi gönderenden alıyor yetkisini. Elçiye zeval olmaz. Eğer elçiye yönelik bir hakaretiniz olursa, onu elçi gönderen makama yönelik bir hakarettir. Elçinin meşruiyetini inkar, onu elçi gönderen makamı inkar anlamına gelir.

Peki elçi ne getiriyor? Vahiy getiriyor. İşte burada Allah’a itaat edin, dolayısıyla elçiye itaat edin derken haddi zatında vahye itaat edin. Ki bugün bu ayetler bizi de muhatap alıyor, doğrudan bize de hitap ediyorsa ve elçi de tarihin bir zamanında yaşamış, rabbine kavuşmuşsa, burada biz, özellikle biz buradaki itaati elbette önümüzde açık duran vahye itaat olarak algılamak durumundayız.

fein tevellev feinnema aleyhi ma hummile ve aleyküm ma hummiltüm bundan böylede eğer Resulden yüz çevirecek olursanız o ancak kendi yükümlülüklerinden sorumlu tutulacaktır. Siz de kendi yükümlülüklerinizden sorumlu tutulacaksınız.

Bu açık A’raf/6. ayeti hatırlatıyor değil mi;  Felenes'elennelleziyne ürsile ileyhim velenes'elennel murseliyn. (A’raf/6) And olsun, yemin olsun ki onlara gönderilenlerden soracağız, hesap soracağız. Gönderilenlerden de soracağız, gönderildikleri kimselerden de hesap soracağız. Yani peygamberlerden de hesap soracağız, peygamberlerin gönderildiği ümmetlerden de.

Peygamberlerden soracağız; Siz görevinizi yaptınız mı? Ümmetlerden soracağız; Peygamberler sizi davet edince siz davete icabet ettiniz mi.

Peygamberlerden soracağız; Siz görevinizi yaptıktan sonra bunlar size nasıl davrandılar. Ümmetlerden soracağız; Sizi peygamberler davet ettikten sonra siz ne yaptınız. Ya da size gereği gibi görevlerini yerine getirdiler mi.

İşte bu telaş, işte bu endişeyi biz sevgili efendimizin veda hutbesi sırasında öyle açık seçik görüyoruz ki, o veda hutbelerinde, veda haccı sırasında verdiği tüm hutbelerin en sonunda yaşlı gözlerini göklere dikerek cemaate, kendisini dinleyen on binlere;

- Elâ hel bellağt? Tebliğ ettim mi? Bakın, bana cevap verin, vazifemi yaptım mı, görevimi yaptım mı diyordu. Onlar;

- Evet ya Resulallah, sen vazifeni yaptın, tebliğ ettin, biz şahit olduk buna. Diye cevap verince Resulallah’ta Allah’ı şahit tutarak,

- Rabbena feşhed..! diyordu. Rabbim sen de şahit ol.

Eğer onun peygamberliğini ifa edipte darı bekaya geçişinin üzerinden 1.400 yıl sonra gelen biz zavallı şahitlerin şahadetinin bir değeri varsa biz de şahidiz ki o tebliğ etti. O peygamberlik görevini layıkıyla yaptı. Bize düşen bizim ümmetlik görevimizi yapıp yapmadığımız. Rabbimizden niyazımız bu görevi yapma liyakatini bizlere bahşetmesi ve o da ancak vahyi doğru bir biçimde özü itibarıyla iyi anlayıp iyi yaşayarak mümkün olacaktır.

ve in tutıy'uhu tehtedu ama eğer onu izlerseniz doğru yolu bulursunuz. ve ma alerRasûli illel belağul mubiyn Resule düşense yalnızca kendisine indirileni bütün açıklığıyla tebliğ etmektir. Resule itaatle Allah’ın vahyine itaatin kastedildiği işte bu son ibarede açık seçik okunmakta.


Devam ediyor D sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder