El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna
Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ecmaiyn.
Rabbişrah
liy sadriy;
Ve
yessirliy emriy;
Vahlül
ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy; (Taha 25-26-27-28)
Rabbim, göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi, çöz düğümü dilimden, ki anlasınlar beni. Amin!
Değerli dostlar Hz. Musa’nın
Kur’an ın ölümsüzleştirdiği bu duasıyla, yine ondan ayrıntılı bir biçimde söz
ettiği bir sureye giriyoruz. Yepyeni bir sureye, Şu’arâ suresine.
Kur’an şairlere bir sure ayırmış,
adeta kutsal kitaplar içerisinde şairlere sure ayırmasıyla temayüz etmiş. Şiire
verdiği değeri böylece göstermiş. Sevgili efendimiz belki de yer yüzünde şiire
en büyük ödülü veren bir önder, bir rehber olarak temayüz etmiş Banet süad’ını okuyan
Kaab Bin Züheyr’e sırtındaki mübarek hırkasını ödül olarak sunmuş. Yine
efendimiz yanında şairler istihdam etmiş Hassan Bin Sabit gibi, Kaab Bin Züheyr
gibi şairler.
Bu surede şairler ikiye ayrılmış
şiiri bir dezenformasyon, bir bilgi saptırma aracı olarak kullanan şaman
şairler. Onlar reddedilmiş. Onlar Allah’ın rahmetinden dışlanmış ve
lanetlenmiş. İkincisi ise hakikatin aracısı olan hakikati şiir dili ile
insanlara ulaştıran, ulaştırma çabası içinde olan dürüst şairler, güvenilir
şairler ve Allah’a güvenen iman eden şairler.
Hemen burada Resulallah’ın ünlü
bir hadisi akla gelebilir.
“Sizden birinin bilincinin şiirle
dolmasından karnının irinle dolması hayırlıdır.”
Tarihte daha ilk nesilden
itibaren yanlış anlaşılmalara açık olduğu bilinen bu hadisi, Hz. Aişe’nin
yanında şiiri tümüyle teşmir ederek şiiri ve şairleri kınayıcı bir üslupla
nakleden birine Hz. Aişe “hayır” demişti. “Resulallah senin kastettiğini hiç
kastetmedi. O şiiriyle putperestlik yapan, şiiriyle hakikatle insanlar arasına
gerilen, şiirini imana karşı, ahlaka karşı, Allah’a karşı savaş aracı olarak
kullanan şairleri ve şiiri kastetmişti.” Diye uyarmıştı.
Şu’arâ suresi Kur’an ın temsi
tedvinde 26. suresi. Adını 224. ayetinden alır. İniş zamanı Mekke döneminin 5.
yılına muhtemelen tekabül eder. Hatta bu ihtimali 4. yılın sonuna da
tarihleyebiliriz.
Konusu 2. tekil şahıs zamirinin
en çok kullanıldığı, yani “ke”, sen zamirinin en çok kullanıldığı surelerden
biri oluşundan yola çıkarak sevgili
efendimiz, vahyin ilk muhatabı Resulallah’ın şahsiyetini inşa amaçlı olduğunu
hemen söyleyebiliriz.
Daha 3. ayetinde; Lealleke bahı'un nefseke ella yekûnu mu'miniyn
(3)mümin olmuyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin diyerek alemlere
rahmet olanın, insanlığa olan sonsuz şefkat ve muhabbetini ifade buyuruyordu.
İnsanlığa olan bu büyük şefkatinin geldiği noktayı dile getiriyordu.
Yine surede Hz. İbrahim ve Hz.
Musa A.S.’ın örnek mücadeleleri nakledilir. Aslında bu da bir şahsiyet
inşasıdır. Öncelikle ilk muhatap olan Hz. Peygamberin şahsiyetinin inşası.
Yine surede inkarcılara ibret
olarak Nuh kavmi, azgın Ad kavmi, azgın Semud kavmi, azgın Eyke ahalisi gibi
tarihte feci akıbete uğramış olan uygarlıklar mahvolmuş uygarlıklar dile
getirilerek müşrikler tehdit edilir, uyarılır ve daha sonra vahye karşı
direnecek tüm uygarlıklar da bu uyarıdan nasibini almış olur. Ve bütün bu
anlatılan ibret ve örneklerin sonunda 8 kez, evet tam 8 kez şu ayetler
tekrarlanır.
İnne
fiy zâlike leayeh. Bu anlatılan örnek ya da ibretlik olayda alınacak
çok dersler var. ve ma kâne ekseruhüm mu'miniyn
(8) fakat ders almayan insanlar onların çoğu ders almadığı için yine de iman edecek değillerdir. Yani hem ilk
muhatap olan nebiye, hem de tüm muhatap olan müminlere; siz ilahi vahyi ne
kadar iyi iletirseniz iletin, ders alan bir gözle, akleden bir kalple, gören
bir nazarla, işiten bir kulakla, fikreden bir kafa ile bakmayanlar, doğru
yerden bakmayanlar yine de iman etmeyecekler ilkesini, yasasını hatta dile
getirmektedir ve devamında;
Ve
inne Rabbeke le"HU"vel Aziyzur Rahıym (9) bu 8 kez geçen
ibarenin, ayetlerin sonuncusu bu. Ama bütün bu gerçeklere rağmen hiç aklından
çıkarmaman gereken bir şey var ki o da senin rabbin çok yücedir, merhametin
kaynağıdır. Yani Allah düşüncesi eğer aklına bir tek unsurla, bir tek imajla
gelecekse bu sonsuz merhamet imajı olmalıdır. Allah tasavvurunun zemininde
O’nun sonsuz merhameti yatmalıdır. Yani bütün bu olayları, insanlık tarihini,
vahye karşı insanlığın durumunu ele alırken aklından çıkarmaman gereken şey
Allah’ın varlıklara karşı, özelde insana karşı sınırsız bir merhamet taşıyor
olmasıdır. Zaten bu vahyi insanlığa indirmesi de bu merhametin bu rahmetin bir
gereğidir. Ve sure en sonunda şairlere ayırdığı 4 ayetle biter.
Şairleri ikiye ayırdığını
başlangıçta söylemiştim. Hakikate ağız olan şairler, hakikate engel olan
şairler. Ama belki de tüm surenin berceste ayeti, anahtar ayeti, akıllardan hiç
çıkmaması gereken ayeti son ayetidir.
..ve
seya'lemülleziyne zalemu eyye münkalebin yenkalibun. (227) dünyanın,
tarihin, bu günün ve geleceğin tüm zalimlerine hitaben Kur’an bu surenin son
ayetinde işte bu ültimatomu, bu notayı verir. Zalimler zamanı gelince nasıl bir
inkılap ile baş aşağı olacaklarını bilecekler, görecekler. Sure kısaca böyle
özetlenebilir ve bu özetin arkasından şimdi sureyi tefsire geçebiliriz.
1-)
Taa, Siiiiyn, Miiiiym;
Ta,
Siin, Miim.(A.Hulusi)(A.Hulusi)
001 - Ta,
Sin, Mim.(Elmalı)
Bu heca harfleri hurufu Mukadda
diye bilinen kesik harfler Kur’an da birçok surenin başında bulunan ve yorumu
konusunda birden fazla görüş olan harflerdir. Bu konuda ilgili surelerde uzunca
malumat verdiğimiz için, özellikle Bakara suresinin başında ve müteakip hurufu
mukadda ile başlayan surelerde uzunca malumat verdiğimiz için burada malumat
verme gereği duymuyoruz.
2-)
Tilke ayatül Kitabil mubiyn;
Bunlar
apaçık ortada olan BİLGİnin (Sünnetullâh'ın) işaretleridir. (A.Hulusi)
002 - Bunlar
sana o mübin kitabın âyetleri. (Elmalı)
Tilke
ayatül Kitabil mubiyn bunlar kitabın açık ve açıklayıcı olan
ayetleridir.
Bunlar dediği elbette bu sureyi
oluşturan ayetler, bu ayette dahil. Ama bu ayetin anahtar kelimesi; el
mubiyn. Hem özünde açık, hem de açıklayıcı. Hem müfessir, açıklayan. Hem
Müfesser, açıklanmış demektir. Hem her türlü açıklamayı barındıran içinde, hem
de muhatabının anlaması için en açık şekilde gönderilmiş olan demektir.
Peki anahtar oluşu nereden
kaynaklanmaktadır? Şundan; her türlü “biz anlamayız” iddiasını peşinen ret
içindir. Yani, aman biz Kur’an ı anlayamayız ki, o çok yüce bir kitap. Aslında
Kur’an a bundan büyük hakaret olmaz. Kur’an ı yüceltme adına, Kur’an ı bir tür
yalanlamadır bu yaklaşım. Çünkü Kur’an kendisinin mubiyn olduğunu söyleyecek,
siz ise tam tersini söyleyeceksiniz. Yani ben açığım, anlaşılabilirim, herkes
beni anlayabilir diyecek, siz ise hayır, sen anlaşılamayacak kadar yücesin
diyeceksiniz.
Bu aslında Kur’an ı anlamamak ve
yaşamamakta direnenlerin Kur’an a vermek istediği bir rüşvettir başka bir şey
değil. Bu inananlardan gelebilecek bir yamuk yaklaşıma cevap. Bir de
inanmayanlardan vahye yönelebilecek, aşağılayıcı bir tavır var. O da; Bu ne
anlaşılmaz bir metin, bu ne karmaşık bir kitap şeklinde, özellikle
oryantalistlerden çok işittiğimiz bu tip bir aşağılamaya karşı da hayır, siz
önyargılı davranıyorsunuz. Bu aksine Allah’tan apaçık olarak gelmiş, hem de açıklayıcı
olan, yani kapalı şeyleri bile açıklayan bir vahiydir, mesajdır.
Zaten mesaj muhatabın anlaması
için gönderilir. Muhatap anlamasın diye mektup yazan gördünüz mü. Mesajı alan
anlamasın diye mesaj gönderen duydunuz mu? Men feteha femehu galebe fehmehu.
Ağzını açan anlaşılmayı ister. Heidegger’de
öyle demiyor muydu. Ağzını açan anlaşılmayı ister. Kaldı ki rabbimiz
anlaşılmasın diye mesaj gönderir mi? Engin, sınırsız rahmetinin bir ifadesi
olan mesajı, vahyi.
3-)
Lealleke bahı'un nefseke ella yekûnu mu'miniyn;
İman
etmiyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin? (A.Hulusi)
003 - Sen
âdetâ kendine kıyacaksın mümin olmayacaklar diye. (Elmalı)
Lealleke
bahı'un nefseke ella yekûnu mu'miniyn mümin olmuyorlar diye
neredeyse kendini helak edeceksin. Alemlere rahmet olanın insanlığa şefkati
böyle olur değil mi. Mümin olmuyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin.
Beh’a hayvanı tümüyle kesip
koparacak şekilde boğazlamaktır köken olarak. Yani hayatını feda edeceksin,
kendini helak edeceksin.
Ya Ali diyordu sevgili Nebi
Hayber’in fethi günü. Ya Ali gel buraya. Çünkü Ali kahramanlık şiirleri
okuyordu. Düşmanın üzerine rüzgar gibi eseceğim, topunun kellesini kökünden
keseceğim mealinde şiirler. Döndü Resulallah Hz. Ali’ye dedi ki; Vallahi Ya Ali
senin elinle bir kimsenin hidayete ermesi, bir varyantında daha haberin yer
yüzünün tamamını fethetmenden, yer yüzünün anahtarlarını bana teslim etmenden
hayırlıdır. Bir başka meşhur varyantında ise. Kızıl develere sahip olmandan, ki
dünyalığın en güzelini ifade ederdi bu Arap dilinde daha hayırlıdır.
Resulallah’ın insanlığa olan şefkati buydu. Bir Adem; bir alem diye yürümüştü.
Onun için bir tek insanın iman ile arasına engel girmişse, o
engeli kaldırmak için ödemeyeceği bedel yoktu. Zaten bir ömrü insanla iman
arasına giren engeli kaldırmak için geçmedi mi? Bütün bir ömründe rahat yüzü
görmemiş olmasının sebebi insana olan bu merhamet ve şefkati değil mi? İşte u
ayet onun insana olan merhametinin geldiği boyutu çok güzel ifade ediyor.
4-) İn
neşe' nünezzil aleyhim mines Semai ayeten fezallet a'nakuhüm leha hadı'ıyn;
Eğer
dilesek semâdan üzerlerine bir mucize inzâl ederiz de, zorunlu olarak boyunları
bükülüp, hükmü kabul ederler! (A.Hulusi)
004 - Dilersek
üzerlerine Semadan bir âyet indiriveririz de ona boyunları eğile kalır. (Elmalı)
İn neşe' nünezzil aleyhim mines
Semai ayeh eğer dileseydik onlara semadan öyle bir belge indirirdik
ki, fezallet a'nakuhüm leha hadı'ıyn onun
karşısında mecburen boyun büker baş eğerlerdi. Yani başka çıkış yolu
kalmamacasına teslim olurlardı. Ama bu teslimiyet İslam olmazdı. Çünkü böyle
dilemedik. Peki ne diledik? Fahvel hitaptan, söz geliminden anlıyoruz ki; Fakat
Allah bunu dilemedi. İrade verdi ve sizin seçmenizi diledi. Neden? Çünkü imanın
manevi, ahlaki değeri özgür tercihten kaynaklanır. İnan değerini insanın özgür
tercihinden, hür iradesinden alır. Başına silah dayayarak iman etmiş bir
insanın imanının değeri olmaz.
5-) Ve
ma ye'tiyhim min zikrin miner Rahmâni muhdesin illâ kânu anhu mu'ridıyn;
Ne
zaman kendilerine Rahmân'dan yeni bir hatırlatma gelse, hep ondan yüz
çevirirler. (A.Hulusi)
005 - Bununla
beraber Rahmandan kendilerine yeni bir zikir gelmiyor ki ondan yüz çevirmiş
olmasınlar. (Elmalı)
Ve ma
ye'tiyhim min zikrin miner Rahmâni muhdesin illâ kânu anhu mu'ridıyn
ama onlara Rahman’ın katından yeni bir hatırlatıcı mesaj gelse, yeni bir vahiy
gelse kesinlikle ondan yüz çevirirler. Ona boyun eğmezler, yani iradelerini
doğru kullanmazlar. Allah onlara güvendi, güvenini irade vererek gösterdi,
fakat onlar Allah’a güvenmedi. Allah’ın kendilerine olan güvenini de istismar
etti, boşa çıkardı. Allah’ın kendilerine olan güvenini boşa çıkaran kişiler
Allah’ın gazabını hak etmezlerde neyi hak ederler. İnsanın irade özgürlüğünü
kötüye kullanmasına atıf yapıyor bu ayet.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
115. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/09/21/islamoglu-tef-ders-suara-001-059115/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder