El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna
Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ecmaiyn.
Rabbişrah
liy sadriy;
Ve
yessirliy emriy;
Vahlül
ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy; (Taha 25-26-27-28)
Rabbim, göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi, çöz düğümü dilimden, ki anlasınlar beni. Amin!
Değerli Kur’an dostları bugün
vahyin kılavuzluğunda yepyeni bir durakla yüz yüzeyiz. Vahyin insanoğluna
gösterdiği yol haritasındaki bu durak Furkan adını taşıyor., yani Furkan
suresi.
Sure Furkan ismini 1. ayetinden
alıyor. Hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayıran anlamına
geliyor. Hem ismi fail olarak farığ, yani özünde hakkı batıldan ayırmış, kendi
bünyesinde iyi ile kötüyü seçmiş, ayırmış, ayırt etmiş, hem de ismi meful
olarak iyinin kötüden kendisi ile ayrıldığı, kendisi sayesinde ayrılmış olduğu
bir kitap, bir vahiy.
Bu ayette Furkan vahyin sıfatı
olarak kullanılıyor. Sadece Kur’an ın değil, vahyin sıfatı. Çünkü biz Furkan
sıfatının Kur’an da, Tevrat içinde, İncil içinde kullanıldığını görüyoruz. Yine
bu sıfatın akıl için kullanıldığını görüyoruz. Yani iyi ile kötüyü birbirinden
ayıran mümeyyiz akıl anlamına. Tabiidir ki Kur’an vahyi muhatabında bir akıl
inşa eder. Kur’an vahyinin inşa ettiği aklın temel özelliklerinden biri iyiyi
kötüden, doğruyu eğriden, hakkı batıldan ayıran akıl olmasıdır. Yani mümeyyiz
akıl olması. Kur’an muhatabının aklına verdiği aydınlıkla onun seçme
kabiliyetini geliştirir. Artık vahiy ile inşa olmuş bir insan hayat yükünü
taşırken yer yüzünde yaratılış amacına uygun bir hayatı inşa etmek için
yolculuk yaparken ne kendisi için hayırlı, ne kendisi için hayırsız. Ne lehine,
ne aleyhine bunların hepsini bilir. Dolayısıyla surenin 1. ayetinde ki Furkan
da vahye atıfla kullanılmıştır.
Surenin iniş zamanına gelince,
Hz. Osman, İbn. Abbas ve imam Cafer kronolojilerinde sure, yasin suresi ile
fatır suresi arasına yerleştirilmiş. Yine Regis Bileşer 5. yıla. Bazergan ise
kendi dizininde 6. yıla yerleştirmiş sureyi. Yani buna göre, ki bunlar yaklaşık
olarak surenin iniş zamanını doğru tespit etmiş sayılırlar. Mekke döneminin 5.
yılının sonlarında ya da 6. yılının başlarında inmiş olsa gerektir. Ki zaten
surenin konusundan da inkar cephesinde düşmanlığın baş gösterdiğini anlıyoruz.
31. ayet. Yine vahye yönelik ciddi biçimde bir direniş ve itiraz furyasının
başlatıldığını görüyoruz. 32. ve devamında ki ayetlerde.
Furkan suresinin konusu vahyin
mahiyet, illet, hikmet ve amacıyla ilgilidir. Hatta şunu açıklıkla
söyleyebiliriz ki Kur’an da vahiy üzerinde bu kadar yoğunlaşmış bir başka sure
yoktur. Diyebiliriz. Yani Kur’an ın vahyin amacı, illeti, hikmeti üzerinde en
çok yoğunlaşan suresi Furkan suresidir. Özellikle surenin içinde geçen 30.
ayeti hatırladığımızda bu surenin ayırıcı vasfı ortaya çıkar.
Ve
kaler Rasûlü ya Rabbi inne kavmittehazû hazel Kur'âne mehcura (30)
Resul kıyamet gününde diyecek ki; Ya rabbi bu kavmim, ya da ümmetim, davet
ettiklerim, ya da davetime icabet etmiş görünenler bu Kur’an ı metruk bir kitap
olarak, terk edilmiş bir mesaj olarak gördüler. Modası geçmiş, zamanı geçmiş,
miadını doldurmuş bir mesaj gibi algıladılar. Diye şikayet edecek.
İşte bu surenin diğer surelerden
ayırıcı vasfı Resulallah’ın Kur’an da bir tek yerde, o da bu surede geçen bu
şikayeti çerçevesinde insanın, özelde müminin vahye bakışını inşa etmek. Vahyi
nasıl anlaması, nasıl algılaması nasıl yaşaması gerektiği konusunda bir bakış
açısına sahip olmak. Seliym bir bakış açısına.
Yine surede sadece vahyi terk
edenler değil, sadece vahyi göz ardı edenler, vahyi ardına atanlar değil, onun
söylediklerine tabi oluyormuş gibi yapıp ta onun manasına, onun maksadına kör
ve sağır davrananlara da hitap edilmekte ve böyle yücelttiğini zannedenler,
onun manasına, onun maksadına, onun kurmak istediği insan ve dünyaya bigane
kaldığı halde ona sarılıyormuş gibi yapanlar da payını almaktadır. 73. ayet
bunun en güzel örneği.
Yine vahye karşı çıkanlar
hevalarını tanrı edinen kimse olarak adlandırılmaktadır. Eraeyte menittehaze ilâhehu heva.. (43) demekte ve
sen hevasını, arzusunu, tutkusunu, içgüdülerini tanrı edineni görmedin mi. Yani
bu şu anlama geliyor; Eğer bir insan vahyi izlemiyorsa, eğer bir insan Allah’ın
mesajını izlemiyorsa o zaman kendi heva ve arzusunu izler. Yani eğer Allah’ın
vahyine uymuyorsa, benliğinin şeytani vahyine uyar. Onu söylüyor. 43. ayet. Ve
bir sonraki ayet bunlar akıllarını kullanmayan koyun sürüsüne benzer diyor.
Onun için bütün bu özetten de anlaşılmaktadır ki Furkan suresi vahye çarpık
yaklaşımların her türünü ele alıp bu yaklaşımları ciddi bir biçimde kritiğe
tabi tutan ve doğru yaklaşımın ne olacağını gösteren bir mübarek sure. Şimdi
surenin tefsirine geçebiliriz.
1-)
Tebarekelleziy nezzelel Furkane alâ abdiHİ li yekûne lil alemiyne neziyra;
Ne
yücedir ki, âlemlere (tüm insanlar) bir uyarıcı olarak, kuluna Furkan'ı (Hakikat ile aslı olmayanı ayırt edici) inzâl etti. (A.Hulusi)
01 -
«Tebarek» ne yüce (feyyaz)dır o ki bütün âlemine bir nezîr olsun diye kuluna Furkan’ı
indirdi. (Elmalı)
Tebarekelleziy
nezzelel Furkane alâ abdiHİ li yekûne lil alemiyne neziyra bütün bir
insanlığa uyarı olsun diye kuluna, hakkı batıldan, iyiyi kötüden ayıran vahyi
aşamalı olarak bir süreç içinde indiren Allah ne yüce, ne cömerttir.
Bu ne yüce ne cömerttir ifadeleri
Tebareke’nin karşılığı. Bereket, özünde çok olan ve durduğu yerde de mütemadiyen
artan hayır demektir. Zaten özünde çok, ama durduğu yerde de biteviye artan,
sürekli çoğalan güzellik, hayır demektir bereket. Kalıcı hayır üstelik.
Bu fiil yalnız Allah için
kullanılır. Onun içinde çekimi yoktur. Yani başka formları kullanılmaz, sadece
bu formu kullanılır ve o da Allah için kullanılır. Onun için hem Allah’ın zati
sıfatı, hem de fiili sıfatı olarak anlaşılır. Yani özünde Allah mübarektir.
Fiilinde yarattıklarına ise bereket katar. Allah’ın bereket katmadığı bir iş
ebter (eksik, tamamlanmamış) olur. Onun için tebareke Allah’a özgü olarak
kullanılan bir fiildir ve isimden çok fiile yatkın olarak anlaşılmalıdır.
Bu ayet, li yekûne lil alemiyne neziyra diye bitiyor.
Bütün bir alemlere, yani bu vahyin muhatabının sadece kendi dilini konuşan
insanlar değil, indiği bölgede oturan insanlar değil. Beli bir coğrafyanın,
belli bir mekanın, belli bir ırkın, belli bir kavmin mensubu değil. Bu vahyin
muhatabının bütün bir insanlık olduğunu ifade ediyor. Burada ki El alemiyn; hem
aynı çağda yaşamış olan bütün insanlara, hem de tarih içerisinde zamanın sonuna
kadar yaşayacak olan, gelecek olan insanlara tekabül eder. Onların tamamını
uyaran bir mesajdır Kur’an mesajı ve bu mesajın en tipik özelliği Furkan
olmasıdır. Yani diğer mesajlardan, ilahi olmayan diğer mesajlardan ayırıcı
özelliği Furkan olmasıdır. Ki tüm ilahi mesajlar bu özelliği taşırlar.
Furkan girişte de üzerinde
durduğum gibi fark kelimesinden türetilir. Fark akılla algılanan şeylere denir.
Ama tefrik duyularla algılanan ayırıma denir. Fû’lan vezni. Bu Furkan
sözcüğünün kalıbı olan Fû’lan kalıbı Arap dilinde taşıdığı mana ile dolu olan
demektir. Yani Farkın her boyutunun, her türünün en ince ayrıntısına kadar
vurgulayan demektir. Yani Ahlaki fark, edebi fark, fiili fark, akli fark, duygudaki,
düşüncede ki, eylemdeki fark. Yani duygudaki kötü ve iyi farkı. Düşüncede ki
iyi ve kötü farkı, eylemde ki kötü ve iyi farkı, hayattaki kötü ve iyi farkı,
eşyada ki kötü ve iyi farkı. Yani farkın her türünü ele alıp işleyen anlamına
gelir. Furkan budur.
6 yerde kullanılır Kur’an da. Hz.
Musa’ya Furkan verildiği söylenir Bakara/53. ayetinde. Yine Kur’an için
kullanılır Bakara/185. ayetinde ve burada. Tevrat ve İncil için kullanılır
A.İmran/4. ayetinde, Enbiya/48. ayetinde. Yine iç görü, mümeyyiz akıl için
kullanılır Enfal/29. ayetinde;
Ya
eyyühelleziyne amenû in tettekullahe yec'al leküm furkanen..
(Enfal/29) bu son söylediğim ayet Mekki bu. Ey iman edenler, eğer Allah’a karşı
sorumluluğunuzun farkına varırsanız, eğer sorumluluğunuzu üstlenirseniz, sorumlu
davranırsanız Allah sizin için kötüyü iyiden ayıran bir Furkan, bir ayırıcı
akıl yaratacak. Yani size öyle bir muhakeme verecek ki, o muhakeme sayesinde
siz önünüze çıkan çok çeşitli, çok renkli sayısız olayda hangisinin ne
yaparsanız iyi, ne yaparsanız kötü. Nasıl davranırsanız iyi, nasıl
davranırsanız kötü olduğunu ayıracaksınız.
Onun için dostlar, sınırlı bir
kitap, sınırlı bir vahiy, sınırsız olan hayatı nasıl düzene koyar sorusunun
cevabı işte bu. Hayat sınırsız, örnekler sınırsız, çok çeşitli. Onun için
zamanlar farklı, mekanlar farklı, insanlar farklı. Bu kadar farklılıkta,
tarihin belli bir döneminde inmiş olan bu ilahi mesaj nasıl bir çözüm bulur
sorusuna cevap açık. Size öyle bir akıl kazandırır ki, öyle bir seçme
kabiliyeti kazandırır ki, öyle bir muhakeme gücü kazandırır ki, öyle bir hüküm
yeteneği kazandırır ki, siz Kur’an ın verdiği sınırlı formüllerle sınırsız
problemleri çözersiniz. İşte Furkan bu.
Vahyin Furkan oluşu zaten insana
kazandırmak içindir. Yoksa kendi içerisinde eğer bir okuyan yoksa okunanın
Furkan olmasının yararı ne olacaktır ki..! O nedenle vahyin Furkan oluşu,
rabbin insana olan merhametinin ifadesidir. Yani akla yol gösterir.
2-) Elleziy leHU Mülküs Semavati vel Ardı velem yettehız
veleden ve lem yekün leHU şeriykün fiyl mülki ve haleka külle şey'in
fekadderahu takdiyra;
Ki, semâların ve arzın varlığı O'nun içindir! Çocuk edinme kavramından berîdir! Varlıkta ortağı yoktur O'nun! Her şeyi yaratmış, onu (yarattığını) takdiriyle oluşturmuştur! (A.Hulusi)
02 - O
ki hep Göklerin, yerin mülkü onun, hem hiç bir velet edinmedi, hem mülkte ona
hiç ortak da yok, her şeyi yarattı da bir takdir ile her birinin hadd-ü
miktarını tayin ederek hepsinin mukadderatını hazırladı. (Elmalı)
Elleziy
leHU Mülküs Semavati vel Ard O Furkan olan vahyi aşama aşama indiren
ve pek yüce pek cömert olan O Allah ki; Göklerin ve yerin hakimiyeti yalnızca
O’na aittir. Yani eğer şunu merak ediyorsanız; Neden Allah insanoğluna bu vahyi
indirmeyi istedi, indirdi diyorsanız, unutmayın ki varlığın hakimi O. Hakimi
olduğu varlığın, mahlukatın en şerefli katmanında bulunan insanoğlunu ihmal
etmesi düşünülemez di. Onun için indirdi.
velem
yettehız veleden ve lem yekün leHU şeriykün fiyl mülk O çocuk
edinmemiştir. Hakimiyetinde O’na herhangi bir ortakta bulunmamaktadır. ve haleka külle şey'in fekadderahu takdiyra zira
her şeyi O yaratmıştır ve bütün bunları ölçüsünü kendi koyduğu yasalara FekadderaHu
takdiyra ölçüsünü kendi koyduğu yasalara bağlı kılmıştır. İşte cevabı daha
açık geldi.
Neden insanla ilgilenmekte ve ona
mesaj iletmektedir diyen insan, Allah bütün bu varlığı bir ölçü ile yarattı.
Yani eşyayı, cansızı dahi ölçüsüz yaratmasın, onun tabi olduğu bir ölçü de
koysun da, mahlukatın şaheseri olan, kendi şaheseri olan insan için bir ölçü,
bir yasa, bir yol haritası koymasın mı? Şu insan için yarattığı, insanın
etrafında ki varlıkların dahi tabi olduğu bire yasa olsun da kendisi için
yarattığı insanın tabi olduğu bir yasa olmasın mı.
Eşyanın amaçlılığına bir atıf var
bu ayette. Yasasız olmadığına bir atıf. Çünkü bu atıftan yola çıkarak muhataba;
Ey insan senin için Allah’ın yarattığı bu eşyayı bile bir yasa üzere yarattı.
Ya kendisi için yarattığı sen, insanı ölçüsüz, yani kadersiz mi bıraksın.
Burada kader iradedir işte. Yani ey insan eşyaya nasıl statik bir kader tayin
etmişse, sana da dinamik bir kader tayin etti. O da verdiği iradedir. İradeyi
vermekle; Ya rabbi beni de güneş gibi statik bir kadere tabi tutsaydın
sapmazdım, yörüngemden çıkmazdım, dolayısıyla sana asi olmazdım demeyesin ey
insan oğlu. Tamam sana kader olarak iradeyi verdim ama seçmeyi verdim ama
doğruyu seçmen içinde yol haritası verdim. Onun için Ya rabbi bana irade
vermeseydin dolayısıyla sapmasaydım deme hakkın yok. Sen iradenle mahlukatın en
mükerremi oldun. Ve lekad
kerremna beniy Adem.. (İsra/70) biz adem oğluna kat kat ikram ettik,
onurlandırdık sırrına böyle nail oldun. O iradeyi kötüye ve iyiye kullanmak
senin elindeydi.
Peki kötüyü
ve iyiyi ben bilemezdim ki diyebilir miydin, işte onu dememen için Furkan olan
vahyi sana indirdim. Yani seçemedim Ya rabbi diyemezsin. Seçebilecek bir aklı
inşa eden bir vahiy bir mesaj gönderdi. Çünkü vahiy ilahi bir inşa projesidir.
Vahiy Allah’ın insanı inşa etmek için, insanda bir akıl, bir karakter, bir
şahsiyet ve bir tasavvur inşa etmek için gönderdiği bir mesaj. Yani insan
Allah’ın ustalığının, tabir caizse kendisinde tecelli ettiği bir şaheser. İnsan
ilahi inşanın nesnesi çünkü hayatın inşasının öznesidir. İnsan Allah’ın inşa
ettiği bir eser, hayat ise insanın inşa edeceği bir eser. Çünkü İnsan yer
yüzünde yaratılış amacına uygun bir hayatı inşa etmek için yaratılmıştır.
Emanet budur, görev budur. Bu emanet olarak insana verilmiştir. Yani insan
yeryüzünde hayatın ustası olsun diye yaratılmıştır. Peki ustaya ustalığı kim
öğretecek, usta kimin çırağı olarak ustalık yapacak.
İşte bu
noktada vahyin cevabını alacaktır yani insan vahyin çırağı olursa, vahyin
okulunda okursa, vahiy ile öğrenirse o zaman hayatı doğru inşa eden bir usta
olacaktır.
Devam ediyor
B sayfasına geçiniz.
113. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/09/07/islamoglu-tef-ders-furkan-01-31113/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder