A
sayfasından devam
3-)
Vettehazu min dûniHİ aliheten lâ yahlükune şey'en ve hüm yuhlekune ve lâ
yemlikune li enfüsihim darren ve lâ nef'an ve lâ yemlikûne mevten ve lâ hayaten
ve lâ nüşura;
(Gerçek böyle iken) O'nun dûnunda, bir şey yaratmayan; kendileri yaratılmış olan; kendi nefslerine bir zarar ve faydası olmayan; ölüme, hayata ve ölümün tadılışından sonraki yaşantıyı oluşturacak bir özelliğe sahip olmayan tanrılar edindiler. (A.Hulusi)
03 -
Böyle iken andan başka bir takım mabutlar edindiler ki hiç bir şey halk
edemezler, kendileri halk olunup duruyorlar, kendi kendilerine, ne bir zarara
ne de bir menfaate malik değiller, ne mevte mâlikler, ne hâyata ne de nüşûre.
(Elmalı)
Vettehazu
min dûniHİ aliheten lâ yahlükune şey'en ve hüm yuhlekun ne ki yine
de onun dışında hiçbir şey yaratamayıp kendileri yaratılmış bulunan bir takım
sahte tanrılar peydahladılar. Bu peydahlanan sahte tanrılar her türünü kapsar.
Ya hayal ürünü sahte tanrıların putları temsilleri, heykelleri. Ya tabiat
güçleri gök, yıldız, ay güneş gibi tanrılaştırılmış tabiat güçleri. Ya
tanrılaştırılan insanlar, ister aziyz olsun ister peygamber, ister veliy fark
etmez. Ya mücerret tasavvurlar. Yani fiziki bir varlığı olmadığı halde insanın
Allah’tan korkar gibi korktuğu şeyler. Ya da Allah’tan umut eder gibi umut
ettiği. Ya da Allah’ı sever gibi sevdiği. Bu üçünün bir arada kendisinde
toplandığı bir takım tasavvurlar. Bütün bunların hepsi bu ayette kastedilen.
ve lâ
yemlikune li enfüsihim darren ve lâ nef'an ve lâ yemlikûne mevten ve lâ hayaten
ve lâ nüşura bu sahte tanrıların ne kendilerinden bir zararı def
etmeye, ne de bir yararı talep etmeye gücü vardır. Gücü yetmez yani. Ne hayat,
ne ölüm, ne de ölümden sonra dirilişe dair bir yetkileri vardır. Yani insanlar
Allah’a ait vasıfları Allah dışındaki öyle şeylere yakıştırıyorlar ki, bunlar
Allah’ın yetkilerinden hiç birine sahip değil.
İnsana şu söyleniyor; Birine
tanrı olarak tapman için onda bu özellikler bulunacak. Bak, yani bizatihi
insanın tabi olduğu yasaların koyucusu olacak. Hayat, ölüm ve yeniden diriliş
üzerinde mutlak bir takdir yetkisi olacak. Yoksa bu yetkisi olmayan şeyleri
tanrı edinmek, insanın kendi zekasıyla dalga geçmesidir. Kendi aklını
küçümsemesidir.
Burada ki; lâ yahlükune şey'en ve hüm yuhlekun özellikle ve
hüm yuhlekun ibaresi farklı bir şekilde de anlaşılabilir. O da uydurulmuş
olan, yani derme çatma düzmece olan biçiminde anlaşılabilir.
4-) Ve kalelleziyne keferû in hazâ illâ ifkünifterahu ve
e'anehu aleyhi kavmün âharun* fekad cau zulmen ve zura;
Hakikat bilgisini inkâr edenler dediler ki: "Bu (Kur'ân) ancak O'nun uydurduğu bir yalandır. Başka bir kavim de (Yahudiler) bu konuda O'na yardım etmiştir"... Gerçek ki, büyük haksızlık ve yalancı şahitlik suçu işlediler. (A.Hulusi)
04 -
Ve o küfredenler «bu sırf bir iftira onu o, uydurdu, diğer bir kavim de buna
karşı ona muavenette bulundu» dediler, doğrusu zulüm-ü tezvire gittiler.
(Elmalı)
Ve
kalelleziyne keferû in hazâ illâ ifkünifterahu ve e'anehu aleyhi kavmün âharun
bir de inkarda ısrar eden o kimseler; Bu onun uydurduğu bir yalandan başkası
değildir. Üstelik bu konuda başka bir topluluk ta ona yardım etmiştir dediler.
Evet, bu da vahye yönelik bir
başka yamuk yaklaşım. Yani Bu vahyi Resulallah’ın yazabileceğine akılları
kesmiyor. Kendi kendileri ile çelişen bir iddia bu. Akılları kesmiyor, bunu bir
başkasının ona yazdırdığını, yardım ettiğini düşünüyorlar. Mekke ve civarında
bulunan ve hiç biri de ne yüksek kültür ve bilgiye, ne de okuma yazmaya sahip
olan birkaç Hıristiyan köleden bahsedildiği söylenir. Fakat bizce hayal mahsulü
bir öğretmenden söz ediliyor. Çünkü böyle birileri eğer olsaydı, bunlar kağıda
yazılır tele vurulur, Resulallah’a bunu öğretecek kadar üstat olan bir kimse
sonuna kadar nasıl gizlenir, nasıl saklanır. Nasıl tarih bunu tespit etmez.
Onun içinde aslında bu itirazın
arkasında yatan şey vahyin yüceliğini dolaylı yoldan itiraftır. Yani bu öyle el
emiynde olsan sen önceki hayatında senin bile baş edemeyeceğin bir şey.
Allah’tan indiğini de kabul etmeyecekseniz eğer, bu sefer geriye hık mık
kalıyor tabii. İşte o hık mık bu.
Vahyin bu itirazı aynı zamanda
modern müsteşriklerin, ki bunlar o zaman ki kadiym müsteşrikler demek, modern
oryantalistlerin vahyin kaynağı olarak Tevrat ve İncil’i göstermelerine de bir
cevaptır. Aslında onlar da kadiym oryantalistler gibi, yani doğulu
oryantalistler, yani iç Arabistanlı oryantalistler, müşrik oryantalistler gibi
kendi içlerinde tutarsızlar. Niye? Eğer bu vahiy muhtevası ile Tevrat ve
İncil’în ilkelerine benzediği için kaynağını onlar olarak gösteriyorsanız bu
aslında bu vahyin aynı kaynaktan geldiğini gösterir. Bu takdirde bu vahyin
onları aşan, onlarda bulunmayıp ta kendisinde bulunan ve onları çok çok
kapsayıcı, onları da kapsayan, ama onları çok çok aşan bu muhteşem muhtevasına
cevap bulamazsınız. İşte ona da bir cevaptır bu.
fekad
cau zulmen ve zura işte ileri sürdükleri bir iddia ile hem bir
topluluğa haksızlık etmiş, hem de gerçeği çarpıtmış oldular.
5-) Ve kalu esatıyrul evveliynektetebeha fehiye tümla aleyhi
bükreten ve asıyla;
Dediler ki: "Bunlar, sabah - akşam okunması için kendisinin yazdırtmış olduğu, eskilerin masallarıdır." (A.Hulusi)
05 - «Ve
o evvelkilerin esatıyrı(masalları), onları yazdırtmış da sabah akşam kendisine
onlar okunuyor» dediler. (Elmalı)
Ve
kalu esatıyrul evveliynektetebeha fehiye tümla aleyhi bükreten ve asıyla
ve bir de şöyle dediler. Bu sabah akşam ezberlemesi için kendisine okunan, ya
da okunsun diye başkalarına yazdırdığı eskilerin efsaneleridir dediler. Yazdı
diyemiyorlar. Çünkü okuma yazma bilmediğini kendilerde biliyorlar. Onun için
yazdırdı diyorlar.
Peki kendiliğinden nasıl okuyor,
bu kadar büyük kapsamlı bir mesaj onda nasıl yer aldı eksiksiz biçimde sorusunu
da kendi içlerine şu iftirayla cevaplamış oluyorlar güya. Yani okuyorlar o da
ezberliyor şeklinde. Ama vahyin hemen her zaman Resulallah tek başına iken
geldiğini, sadece insanların içinde şehirdeyken değil, dağda, hatta gittiği
mağarada, hatta yanında hiçbir insanın olmadığı mekanlarda geldiğini ya biliyorlar
iftira ediyorlar, ya da bilmiyorlar.
6-) Kul enzelehülleziy ya'lemüssirra fiys Semavati vel Ard*
inneHU kâne Ğafûran Rahıyma;
De ki: "O'nu semâlardaki ve arzdaki sırrı bilen inzâl etti! Muhakkak ki O Ğafûr'dur, Rahıym'dir. (A.Hulusi)"
06 - De
ki: onu, o göklerde ve Yerde sırrı bilen indirdi, hakikaten o, rahim bir gafûr
bulunuyor. (Elmalı)
Kul
enzelehülleziy ya'lemüssirra fiys Semavati vel Ard de ki onu göklere
ve yere ait bütün sırları bilen Allah indirdi.
Evet cevabı açıkça burada veriyor
vahiy. Önceki vahiylerle ilke ve esaslardaki benzerliği delil gösterilerek
Kur’an ın kaynağının onlar olduğunu söyleyenler vahyin sahibinin bilgisinden,
otoritesinden şüphelenmiş olmaktadırlar. İşte bu ayet, son okuduğun bu 6. ayet
onun bilgisinin ve otoritesinin sınırsız olduğunu ifade ediyor.
inneHU
kâne Ğafûran Rahıyma çünkü o sınırsız merhametin sahibi olan yüce
bir bağışlayıcıdır. Yani bu vahye neden gerek duymuştur gibi bir itirazla eğer
bunları söylüyorsanız unutmayın ki Allah’ın rahmeti, mağfireti sınırsızdır.
İnsana gönderdiği vahiy onun rahmetinin bir eseridir. Kur’an vahyi de Allah’ın
rahmetinin insana nüzulüdür. Allah’ın insana tenezzül buyurmasıdır.
Peki bu vahiy neden son
bulmuştur, neden kendisinden sonra bir vahiyle Allah yine rahmetini insana
saçmamıştır sorusu sorulacak olursa verilecek cevap bellidir. İnsanoğlunun kolektif aklı bu vahyin inişine
kadar bir süreç içinde aşama aşama gelişti. Bu vahiy artık insan oğlunun kolektif aklının gelişme yani rüşt çağına
erdiğinin bir ifadesi olarak son vahiy oldu. Son vahiyden sonra artık insanlığa
yol gösterme işini gönderilen peygamberler değil, insanlığın sonuna kadar
geçerli olan bu vahiy üstlenecekti. Yani insandan liderlik mesajın kendisine
geçmişti.
Onun için bu vahit Allah
tarafından korundu. Onun için bu vahyin anlam imkanı1400 yıldır tüketilemedi.
Böylesine sonsuzca 1400 yıl olsa yine de tüketilemeyecek. Onun için bu vahiy
sembolik bir dilin zirvesiyle indi. Onun için bu vahiy insanlığın tüm
hastalıklarına taşıdığı dermanı kendi eczanesinde barındırdığını, bu geçtiğimiz
1400 yıllık süreç içinde defalarca ispat etti. Onun için bu vahiy inişinden 14
yüz yıl sonra dahi kendisini hiç tanımayan insanlarla bir gün karşılaştığında
onların yüreğini bir daha bırakmamacasına kendilerinden aldı. Arkasına
milyonlarca kadın ve erkeği hala dökmeyi, onların zihnini, aklını, tasavvurunu,
bilincini inşa etmeyi hala sürdürebildi. İşte bu vahyin neden son vahiy
olduğunun cevaplarından sadece bir kaçı bunlar.
7-) Ve kalu mali hazer Rasûli ye'külüt taame ve yemşi fiyl
esvak* levla ünzile ileyhi melekün feyekûne maahu neziyra;
Dediler ki: "Bu nasıl Rasûldür ki, yemek yiyor ve çarşılarda gezip dolaşıyor... O'na, bir melek inzâl edilmesi, beraberinde bir uyarıcı olması gerekmez miydi?" (A.Hulusi)
07 - Bir
de «bu Peygambere ne oluyor? dediler: yemek yiyor ve çarşılarda yürüyor, ona
bir Melek indirilse de maiyetinde yaver bir savulcu (saldıran atılan) olsa ya!
(Elmalı)
Ve
kalu mali hazer Rasûli ye'külüt taame ve yemşi fiyl esvak yine bu
nasıl peygamber böyle dediler. Yiyip içiyor, çarşıda pazarda dolaşıyor. Yani
Melek peygamber istediler. Neden Melek peygamber istediler? Nedeni belli, çünkü
uymaya gönülleri yoktu. Melek göndermiş olsaydı uyacaklar mıydı?
Uymayacaklarını yine Kur’an da öğreniyoruz. Yine Kur’an onlara bir başka
ayetinde diyor ki; Yer yüzünde salına salına dolaşanlar melekler olsaydı,
onlara meleklerden peygamber gönderirdik. (İsra/95) Bu aslında onların
kurnazlıklarını açık etmek demektir.
Peki, neydi onların içlerinde
sakladıkları kurnazlıkları? Şuydu; Eğer melek peygamber gönderseydi bu sefer
biz ayrıyız, onlar ayrı. Biz melekleri nasıl izleyelim, Biz meleklerin peşine
nasıl düşelim, melek değiliz ki diyeceklerdi.
İnsan peygamber gönderildi.
Bununla şu mesajın verildiğini onlar da iyi biliyordu. Bakın hiçbir mazeretiniz
yok. Sizden olan bir insan, içinizden bir insan size yol gösteriyor. Sadece öğüt
vermiyor, yaşıyor, söylediklerini önce hayatına geçiriyor sonra size de
yaşamanızı söylüyor. Yani bahaneniz yok. Bizim üstesinden gelemeyeceğimiz şeyler
diyemezsiniz. Eğer insanın yapamayacağı şeyler olsaydı o yapamazdı. Onun içinde
bahaneniz yok. İşte onların böylesine bahaneci mantığını iten, reddeden bir
ifade, bir ayet bu.
Tabii bu mantık o günde kalmadı,
bu mantık daha sonra da geçerliliğini korudu ve tabi farklı formlara büründü
geçmişte peygamberleri aşağılayarak hayattan dışlıyorlardı. Ama bu ümmet öyle
bir peygamber tasavvuruna sahip oldu ki zaman içinde, peygamber tasavvurunda
öyle bir yamulma oldu ki peygamberini yüceltme bahanesi ile hayattan dışladı.
İkisi de sonuçta aynı yere geliyordu. Hayattan dışlamak. Yani o kadar yücesin
ki, o kadar ulvisin ki nerde.! Seni izleyemem, seni takip edemem. Sen
göklerdesin. Önce eli ile göklere çıkardı daha sonra da takip edememe gerekçesi
olarak bunu kullandı. Haddi zatında bu bir yüceltme değil, bir saygı da değil.
Peygamberi izlememeye karşı verdiği bir rüşvetti, manevi rüşvet.
Neden peygamberi takip
etmiyorsun? Neden sana Allah’ın örnek gösterdiği bu hayatı üretmiyorsun, örnek
almıyorsun. Sorusuna karşı; O nere, biz nere deyip topu, tabir caizse taca
atmaktı.
Bunun içinde Resulallah hiç izin
vermedi.
- La tutruni kema etrıyyetne
Meryem..! beni Meryem’in oğlunu yücelttikleri, uçurdukları gibi yüceltip
uçurmayın. Demişti.
- Fe innema
ena abduh..! şu kesin ki, şunu iyi bilin ki ben sadece bir kulum. Bana;
- Abdullah ve
Resuluhu. Allah’ın kulu ve Resulü deyin. Buyurmuştu, emretmişti.
Bir gün bir bedevi Medine de
huzuruna gelmiş, adam tir tir titremeye başlamıştı. Resulallah biraz
sertleşerek;
- “Ne titriyorsun be adam..!”
Dedi. “Ben de senin gibi kuru et yiyen bir kadının oğluyum.”
Onun için Kur’an ona;
“Kul innema ene beşerun mislüküm” De ki ben de
sizin gibi ölümlü bir insanım. “yuha ileyye
ennema ilâhuküm ilâhun vahıd.” (Kehf/110) ne ki bana ilahınızın bir
tek ilah olduğu vahiy olunuyor.
Yani ben
vahiy alıyorum. Farkımız bu demeye getiriyordu.
levla
ünzile ileyhi melekün feyekûne maahu neziyra ona bir melek
indirilseydi de onunla birlikte o da uyarıp dursaydı ya dediler.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
113. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/09/07/islamoglu-tef-ders-furkan-01-31113/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder