B sayfasından devam
12-) İnniy ene Rabbüke fahla' na'leyk* inneke
Bil vadil mukaddesi Tuva;
"Kesinlikle
ben, ben Rabbinim! Hemen iki nalınını (beden ve
bilinç bağlarını terk et; şuur olarak kal)
çıkar; gerçekten sen mukaddes vadin Tuva'dasın!" (A.Hulusi)
012 - Ya
Musâ haberin olsun benim, ben rabbim, hemen pabuçlarını çıkar çünkü sen
mukaddes vadide Tuva’dasın. (Elmalı)
İnniy ene Rabbük benim ben, senin
rabbin. O ses. fahla'
na'leyk şimdi ayakkabılarını çıkar.
Miskatül Envar (İ.Gazali) da İ.
Gazali buna şöyle bir işari yorumla yorumlar. İki ayakkabıyı dünya ve ahiret
olarak yorumlar. Dünyanı ve ahiretini arkanda bırak ta gel. Tabii bu işari bir
yorumdur. Hatta bu yorum üzerine Ebu’l Kasım el kasi, ya da kıssi (Ebu Kasım ibn Kasiyy) diye de
okunur. İsimli zat Hal ün Naleyn diye bir eser kaleme almıştır. Hâl ün Naleyn,
ayakkabıları çıkarmak.
inneke Bil vadil mukaddesi Tuva çünkü
sen iki kez mübarek kılınmış bir vadidesin. Yani, iki kez mübarek kılınmış, hem
Allah’ın kelamını işitmekle mübarek kılınmış, Allah’ın kelamı o vadide tecelli
etti. Bu kelamla mübarek oldu. Hem de sana peygamberlik verildi.
Buradaki tuven; Zemahşeri iki ken
anlamına gelen tıven veya Tuven kelimesiyle özdeşleştirir ve öyle anlar, tefsir
eder. Fakat Tuva’yı vadinin ismi olarak ta anlayan müfessirler olmuş. Tuva
vadisi şeklinde.
13-) Ve enahtertüke festemı' lima yuha;
"Ben
seni seçtim! O hâlde vahyolunan bilgiyi algıla!" (A.Hulusi)
013 - Ve
ben, seni ihtiyar buyurdum şimdi verilecek vahyi dinle. (Elmalı)
Ve enahtertüke işte ben seni elçi
olarak seçtim. festemı'
lima yuha bundan böyle artık sana vahy olunanı dinle.
14-) İnneniy ENellahulâ ilâhe illâ ENE
fa'budniy ve ekımıs Salâte lizikriy;
"Kesinlikle
Ben, evet Ben Allâh'ım! Tanrı yok, sadece BEN! Bana (Esmâ özelliklerimi açığa çıkarma işlevinle) kulluk et! Beni hatırlaman için salâtı yaşa!"
(A.Hulusi)
014 - Hakikaten
benim ben Allah, benden başka ilâh yok. Onun için bana ibadet et ve zikrim için
namaz kıl. (Elmalı)
İnneniy ENellah gerçek şu ki ben,
evet ben Allah’ım lâhe illâ ENE benden başka ilah yoktur, tanrı yoktur, mabut
yoktur, kulluk edecek varlık yoktur. fa'budniy ve ekımıs Salâte lizikriy artık sadece
bana kulluk et adımın anılması ve yücelmesi için tüm çabanı sarf et, tüm çabanı
seferber et.
Neden ekımıs Salâte lizikriy ibaresini,
zikrim için namaz kıl şeklinde bir çok yerde çevrilen bu ibareyi; Adımı
yüceltmek için tüm çabanı seferber et şeklinde çevirdim?
Bir kez es salâ, salât kelimesinin
kökeni olan es salâ; insanı dik tutan baş kökünden kuyruk sokumuna kadar inen
omurgaya verilen isimdir. Salât bu kökten türetilir. Omurga, insanı dik tutan
şey, dayanak, destek manasına gelir. Salât kavramının Kur’an da görüldüğü her
yerde namazla karşılanması bir adet haline gelmiş.
Fakat bunun adet haline gelmiş
olması, Maide suresinde ki 15 – 58 – 106. Hud suresinde ki 87. Meryem suresinde
ki 59. ayetler gibi ayetlerde geçen salâtların anlaşılmasını oldukça
zorlaştırmaktadır. Ve gerçekten büyük bir sorun çıkmaktadır. Yani namazla
çeviremeyeceğimiz Kur’an da salât sözcükleri yer almaktadır. Namazla
çevirdiğimizde bir şey ifade etmeyen.
Mesela ..min ba'dis Salati.. (Maide/106) vasiyet için gayri Müslimlerden şahit tutup
getirmekten söz eden. Vasiyet halinde, ölüm halindeki bir insanın vasiyetine
şahitlik yapmak için gayri Müslimlerden tutupta şahitlik yapmaya getirilen
insan için min ba'dis Salat ibaresi geçer. Namazdan sonra diye çeviremezsiniz.
Gayri Müslimlerden söz ediyor, sizden olmayanlardan. İşte orada salât doğruluğa
ve dürüstlüğe davetten sonra diye çevirmek zorundadır. Başka türlü çevirirseniz
problemdir. Dolayısıyla Kur’an da Feveylün lil musalliyn; (maun/4) de olduğu gibi
“yazıklar olsun o namaz kılanlara” diye çeviremiyoruz. Çünkü burada söylenen
öncelikle müşriklerdir. Bu ayetin muhatabı dini yalanlayandır.
O zaman
yazıklar olsun onun dindarlığına diye çeviriyoruz, ya da ibadet diye
yaptıklarına. Yani salât’ın en geniş anlamıyla dindarlık ve ibadet. Dolayısıyla
salât çok anlamlı bir kelimedir Kur’an da. Zengin çağrışımları arasında destek,
yardım, yardım çağrısı, davet, hiyerarşik anlam katmanları arasında da dua,
namaz, ibadet, dindarlık gösterilebilir.
Ekım; kalktı anlamına gelen kıyam eden,
geçişli bir fiildir. Kaldır, doğrult, yükselt manasına gelir. ekımıs Salâte
lizikriy adımı yüceltmek için desteğini ayaklandır, desteğini ver
anlamına gelse gerek. Namazın amacı da Allah’ın şanını, namını yüceltmek değil
midir zaten. Namazın amacını veren ayet ve lezikrullahi
ekber. (ankebut/45) demez mi. Allah’ın şanını yücelten boyutu
namazın en büyük boyutudur, en büyük yararıdır demez mi? Devam ediyoruz;
15-) İnnes saate atiyetün ekâdü uhfiyha litücza
küllü nefsin Bima tes'a;
Muhakkak
o saat (ölüm)
gelecektir... Her nefsin, kendisinden açığa çıkanların sonucunu görüp yaşaması
için, onun zamanını gizleyeceğim. (A.Hulusi)
015 - Çünkü
saat muhakkak gelecek, ben, hemen hemen onu gizliyorum ki her nefis sa'yiyle
cezalansın, (Elmalı)
İnnes saate atiyetün ekâdü uhfiyha litücza
küllü nefsin Bima tes'a çünkü zamanını gizli tutmuşsam da herkese
çabasının karşılığı verilsin diye son saat kesinlikle gelecektir.
16-) Fela yesuddenneke 'anha mel lâ yu'minu
Biha vettebe'a hevahu feterdâ;
"Ona
(ölüm ertesinde başlayacak sonsuz yaşama) iman etmeyen, asılsız hayallerine tâbi olmuş kimse, ondan
(Allâh'a likâ gerçeğinden) seni alıkoymasın; sonra helâk olursun!" (A.Hulusi)
016 -
Binaenaleyh sakın ona inanmayıp da kendi hevasına uyan kimse seni ondan
alıkoymasın sonra helâk olursun. (Elmalı)
Fela yesuddenneke 'anha mel lâ yu'minu Biha
vettebe'a hevahu feterdâ imdi; bu hakikate inanmayıp ta bencilce
arzularının tutsağı olan kimse seni yolundan alıkoymasın. Aksi halde kendi
değerini düşürmüş olursun.
Bu ayet dikkatinizi çekiyorsa
parantez içine alınmış gibi. Konunun dışına taşınmış gibi. Kıssada bir uyarı
levhası açılmış aslında. Bir uyarı levhasıdır bu. Doğrudan vahyin ilk
muhatabına bir uyarı yapılıp yine kıssaya dönülüyor.
17-) Ve ma tilke Bi yemiynike ya Musa;
"O
sağ elindeki nedir yâ Musa?" (A.Hulusi)
017 - O
yeminindeki de ne ya Musâ? (Elmalı)
Ve ma tilke Bi yemiynike ya Musa ve
o ses devam etti. Nedir o sağ elindeki ey Musa?
18-) Kale hiye 'asaye, etevekkeü aleyha ve
ehüşşü Biha alâ ğanemiy ve liye fiyha mearibü uhra;
(Musa): "O, benim
asamdır... Ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim ve başka
ihtiyaçlarımı da karşılar." (A.Hulusi)
018 - O
dedi: asâm, üzerine dayanırım ve onunla davarlarıma yaprak çırparım, benim onda
daha diğer hacetlerim de vardır. (Elmalı)
Kale hiye 'asay Musa, bu benim
değneğimdir dedi. etevekkeü aleyha ve ehüşşü Biha alâ ğanemiy ve liye fiyha
mearibü uhra ona yaslanırım onunla koyunlarıma yaprak silkelerim.
Tabii ki benim için işe yaradığı başka yerler de var. Dedi.
19-) Kale elkıha ya Musa;
"Onu
bırak, yâ Musa!" dedi. (A.Hulusi)
019 - Buyurdu
ki bırak onu ya Musâ! (Elmalı)
Kale elkıha ya Musa o ses tekrar
duyuldu, onu yere bırak ey Musa dedi.
20-) Feelkaha feizâ hiye hayyetün tes'a;
(Musa da) onu attı... Bir de
ne görsün, o kayan bir yılan! (A.Hulusi)
020 - Bıraktı
ne baksın o bir yılan olmuş koşuyor. (Elmalı)
Feelkaha feizâ hiye hayyetün tes'a
bunun üzerine Musa onu yere bıraktı, bir de ne görsün; o hızla akan bir tür
yılan oluvermiş.
Bir tür yılan, hayyetün
sözcüğünün belirsizliğinden dolayı anlama katılıyor. Kur’an da bu hadisenin
anlatıldığı diğer surelerde ..keenneha cannün.. (kasas/31)(Neml/10) ifadesi de var. Sanki yılan gibi. Bir başka
yerde su’dan geçer. O piton cinsi
yılanlar için verilen isim, büyüklüğünden dolayı. Yani 3 nitelik;
1- Hayye;
Hızla atlayan çok canlı, çok atak, sıçrayan yılanlara verilir.
2 – Caann
Küçük ve zehirli yılanlara,
3 – Su’dan;
çok büyük yılanlara. Yani yılanların 3 korkutucu vasfıdır. Büyüklüğü,
çevikliği, zehirliliği. Onun üçünü de ayrı ayrı anlatımlarda getiriyor. Aslında
zihnimizde bildiğimiz anlamda bir yılanın ötesinde bir hadise olduğunu
nakşetmek ve bildiğimiz anlamda bir yılanla özdeşleştirmememiz için farklı
farklı kavramlar kullanıyor.
21-) Kale hüzha ve lâ tehaf* senu'ıydüha
siyretehel ula;
"Onu
al ve korkma! Onu sana ilk görünümünde iade edeceğiz!" dedi. (A.Hulusi)
021 - Tut
onu, buyurdu: ve korkma biz onu evvelki suretine iade edeceğiz. (Elmalı)
Kale hüzha ve lâ tehaf o ses onu al
ve sakın korkma dedi. senu'ıydüha siyretehel ula biz onu ilk haline
geri döndüreceğiz. Siyretehel u’la ilk haline. Eşyanın halleri yasasına bir
dikkat var. Çok önemli bir ibare bu. Eşyanın halleri yasası. Mucizeleri
anlamamız, -ne kadar anlayabilirsek tabii ki- kolaylaştıran anahtar bir ibare
bu. Mucize Allah’ın yasalarını daha üst yasalarıyla aşmasıdır.
Bir amacı da şudur; kendi
yasasının mahkumu değil, hakimi olduğunu göstermek. Mucizelerle Allah’ın
amaçladığı bir şey de budur. Kendi yasasının mahkumu değil hakimi olduğunu
göstermek. Allah’ı yasasına mahkum etmek kimin işi, kimin harcı, kimin ağzının
işi olabilir. Ama Allah “Ahlaklı” bir Allah’tır. Yasalı bir Allah’tır.
Yasasını, yasasıyla aşar. Biz onu bilemeyebiliriz. Bizim için mucizedir zaten. Allah
için mucize mi var. Allah’ı aciz bırakacak bir şey Allah için mucize olurdu.
Mucize aciz bırakan demektir. Bizi aciz bırakır.
Bazen görende gerçekleşir, bazen
görülende mucize. Bazen görende gerçekleşir yani eşyada değil eşyayı görende,
algılayanda gerçekleşir. O öyle algılar. Bazen de görülende gerçekleşir onun
içinde ki saklı olan enerji Allah’ın açıktan müdahalesiyle ortaya çıkar.
Neml/10, Kasas/31 de keenneha cânnün biçiminde geçtiğini daha önce
hatırlatmıştım. Sanki çevik bir yılan gibi.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
98.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/05/25/islamoglu-tef-ders-taha-001-05598/
Bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder