El Hamdu Lillahi
Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi
ve ashabihi ecmaiyn.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy; (Taha
25-26-27-28)
Rabbim, göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi. Düğümü Çöz dilimden ki, anlayalar beni, amin. Rabbim, Kur’an
ı bize aç, bizi Kur’an a aç. Rabbim, Kur’an ı metruk bırakanlar arasına katma.
Rabbim kendisine tenezzül buyurduğun insanoğlunun sana bigane kalması insanın
yapabileceği en büyük ahmaklıktır. Bizi böyle bir ahmaklıktan koru. Rabbim
vahyin neş’esini gönlümüze hissettir, ruhumuza giydir, vahyi hayatımıza
dönüştür. Vahiyle düşünen vahiyle duyan vahiyle yürüyen vahiyle yaşayan,
vahiyle huzuruna ulaşan bir insan kıl. Rabbim vahye ihanet sana ihanettir.
Vahyin hainlerinden kılma.
Bu duaların ardından değerli
Kur’an dostları hep birlikte Kur’an ülkesinin yepyeni bir sitesinin, şehrinin
kapılarından daha giriyoruz. Bu site Tâhâ suresi. Hakikaten Allah’ın insanla
konuşması demeye gelen vahyin ne muhteşem bir gök sofrası olduğunu ruhunda
hisseden bir insan karşılaştığı her sure ile yeni, yepyeni bir dünya ile
karşılaşıyormuş heyecanı içerisinde karşılaşır. Bu heyecanı duyar, yaşar,
hisseder. Umarım siz de benim gibi Kur’an ın eşiğine bastığımız bu yepyeni
sitesine girmenin heyecanını yaşıyorsunuzdur.
Acaba ne söyleyecek Kur’an bu
okuyuşta bize. Acaba Kur’an bize hangi anlamıyla nazil olacak. Acaba Kur’an
bize hangi ebedi hakikatleri fısıldayacak. Acaba Kur’an bu eczanesinden hangi
ilaçlarla hangi yaralarımızı onaracak. Sosyal, siyasal, bireysel, toplumsal, düşünsel,
duygusal, hülasa her açıdan hangi yaralarımıza merhem olacak. Bütün bunlar
meraka değmez mi sizce. İşte o merakla yepyeni bir Kur’an sitesine daha
giriyoruz.
Tâhâ suresi adını 1. ayetinden
alır. Tercih ettiğimiz anlamı; Ey insan demektir. Yani sen. Ey bu vahyin
muhatabı olan insan. Ey insan suresidir yani. İlk muhatabı vahyin kendisine
indiği Hz. Muhammed AS. ve diğer tüm muhataplarına seslenir bu nida. Ey insan,
öncelikle Resulallah. Sanırım Resulallah’a seslenmek için bundan daha güzel bir
unvan bulunamaz. Ey insan..!
Hani anlatırlar 12. havarisi
arasında ihanet eden havari Yahuda, efendisi Hz. İsa’yı, yol göstericisi,
mürşidi, peygamberi Hz. İsa’yı 3 kuruşa Romalılara ve Yahudi din bilginlerine
satınca onlar; Biz tanıyamayabiliriz. Demişler Roma askerleri, sen bize göster.
O hain adam tüm hainliğine rağmen parmağını uzatıp şöyle der. Ekke, homo. İşte
insan. Tabii o Aramca demiştir. İşte insan.
Her peygamber insanlığın ufkudur.
Ufukların ufku da Hz. Muhammed AS. dır. Onlara verilecek en güzel paye en güzel
unvan en güzel isim İnsandır. Her biri insanlığın bire ufkudur çünkü. Bu sure
de işte ey İnsan diye başlar.
Surenin iniş zamanını, diğer bir
çok sureden daha kolay tespit etmemize yarayacak bir olayla karşı karşıyayız.
İslam tarihinde gerçekten de kendi çapında bir dönüm noktası sayılan, nübüvvet
tarihi içerisinde bir vurgu olan bu olay Hz. Ömer’in Müslüman olmasıdır. Onun
için surenin inin zamanını çok kolay tespit edebiliyoruz. 5 ya da en geç 5.
yıllar. Yani peygamberliğin 5. ya da 6. yılları. Çünkü bu sure Hz. Ömer’in
imanına vesile olmuştur. Hz. Ömer’in mürşidi olmuştur. Hz. Ömer’in hidayetine
bu sure sebep olmuştur.
Olay kısaca şöyle. Necaşi’de
aradığını bulamayan Mekke müşrikleri tüm yalvarıp yakarmalarına ve tüm
oyunlarına rağmen elleri boş dönerler. Habeşistan a göç etmiş olan Müslümanları
Necaşi’den alamazlar. Eli boş dönmenin verdiği hırçınlıkla Mekke de baskıyı ve
zulmü daha bir ağırlaştırırlar. Artık yepyeni bir aşamaya girmiştir. Mekke
putperestlerinin İslam’a karşı verdiği savaş. Kendileri için büyük bir tehdit
olduğunu ve ortadan kaldırılmasının şart olduğunu düşünmeye başlamışlardır
Resulallah’ın.
İşte bu şart ve bu ahval içinde
Ömer, Ebu Cehil’in yeğeni olan Ömer bu düşüncelerle dolu olan putperest
reislerinden biridir. O da “Mekke’nin eski güzel günlerine geri dönmesini, o
bütünlüğün yeniden sağlanmasını, bugün dünyayı haraca kesenlerin içini
doldurduğu anlamda istikrarın yeniden sağlanmasını istemektedir. Zulmün devam
etmesi statikonun sürmesine bağlıdır çünkü. Onun için zalimler istikrar
isterler. Zulümde istikrar.
Ömer 26 – 27 yaşlarındadır.
Hiddetlidir, çok kararlı biridir. Yiğittir. Oldukça dürüsttür. Sözünün eridir.
Güvenilir biridir. Onun içinde etrafında sevilir. Hatta onun bu nitelikleri
dolayısıyla sevgili efendimiz AS. daha önce şöyle bir dua etmiştir. “Ya rab iki
Ömer’den birini” İki Ömer’den biri Ebu Cehil künyeli Amr. Bin Hişam diğeri ise
Ömer İbn ül Hattab dır. Yani bildiğimiz Ömer. Resulallah bu ikisinden birini
talep etmektedir. Çünkü cinstir bunların hamurları. Çünkü davalarına
sadıktırlar. Kaypak ve dönek değildirler. Bir davaları vardır. Eğer inanırlarsa
adam gibi inanırlar. Onu bilmektedir.
Bu çerçevede Resulallah’ın insan
okuyuşunu ele veren şu ünlü haber, neden iki Ömer’den biri diye yalvardığını
bize daha iyi anlatır. Ennesü meadin.
İnsanların madeni vardır, insanlar madenlere benzerler Hıyarun fiyl cehliyye fe
hıyaruhüm fiyl İslam. Onların cahiliye de iyi olanı, kaliteli olanı, nitelikli
olanı, kalifiye olanı İslam’da da nitelikli, kalifiye ve kaliteli olur. Bu bir
insan okumasıdır. Peygamberin insan okuması.
İşte bu çerçevede iki Ömer’den
birini diye dua ettiği bu Ömer Mekke’yi eski istikrarına kavuşturmak için ondan
kurtarmayı göze alır ve kendi kendine onu öldüreceğim der. Bir kararla, bir
hışımla, bir hınçla evinden çıkar. Ateş gibidir. Onu gören ondaki bu öfkeyi
hemen sezmektedir. Onca tek yol, tek kurtuluş o dediği Hz. Peygamberin
öldürülmesidir.
Yolda kabilesinden Nuaym Bin
Abdullah’a rastlar. Nuaym Bin Abdullah’ta bir çok benzeri gibi gizli Müslümanlardan
biridir. Ömer onunda Müslüman olduğunu bilmemektedir. Nuaym; “Hayrola ya Ömer.”
Der. ondaki bu hırçınlığı görür ve içine bir kor düşer. Bu öykü, bu hikaye aynı
zamanda Kur’an ın nasıl adam yonttuğunu, nasıl inşa ettiğini, nasıl bir
tasavvur inşa ettiğinin harika bir örneğidir.
Nuaym’a bakınız, Kur’an ın elinde
inşa ettiği insanları ne hale getirdiğine bakınız. “Onu öldüreceğim” der.
damdan düşer gibi Ömer, hiç lafını sakınmadan, saklamadan. Nuaym’ın tahmini
tutmuştur. İçinde ki ateş aleve dönüşür. Sevgilisi Resulallah’a ne yapıp yapıp
bu haberi yetiştirmeli, ama bu arada zaman kazanmalıdır. Ömer’i oyalamaya
çalışır der ki; “Sen de ölebilirsin, onun da adamları var. Yani canına bir
zarar gelmesini istemem” der. Ömer; “Bunun hiç önemi yok.” Bu kararlılıktadır.
Nuyam bir tedbir düşünmektedir,
ne yapabilir. Resulallah’a haber verecek kadar bir zamanı nasıl kazanabilir. O
anda aklına canı gibi sevdiği ve kendisi gibi imanını saklayan kardeşlerini ele
vermek gelir. O kardeşleri Ömer’in öz kız kardeşi Fatıma binti Hattab ve kocası
Said’dir. O anda der ki; “Sen Muhammed’den önce gitte kendi ehlinle uğraş.
Onlar Müslüman oldular.
“Ne?” der, “ciddi misin?” O
“Evet, kız kardeşin ve enişten Müslüman oldu. Ömer aynı hiddetle onlara
yönelir. Nuaym rahatlamıştır. Tabii bir taraftan gönlünün bir kısmında acı
çekmektedir ama öbür taraftan Resulallah’a haber verecek zaman kazandığı için
rahatlamıştır. Ama bir yandan da canı gibi sevdiği mümin kardeşlerini ele
verdiği için üzülmüştür. Tabii Resulallah’a haberi gönderir.
Bu arada Ömer aynı hışımla kız
kardeşinin evine yürür. Eve yaklaştığında evden gelen ses fark edilmektedir. Bu
ses Kur’an sesidir. İşte bu Kur’an evde okunan Kur’an dan bu ayetler şu anda
önümüzde bulunan Tâhâ suresinin ayetleridir.
Ömer karmaşık duygular içinde eve
girer. Girer, ama Ömer’in geldiğini kapıyı vurduğunu görür görmez evdekiler
ellerindekini saklayıverirler. Yatağın, yorganın altına sokuşturuverirler. Ömer
içeri girince; “neydi o okuduğunuz, neydi o gelen sesler” der. Tabii onlar
saklamak isterler. Eniştesiyle ağız münakaşasına girişir. Kendisine;
Kendilerine müdahale edemeyeceğini söyleyen eniştesi Said’e tekme tokat
girişir. Kız kardeşi Fatıma kocasına yapılan bu hakarete dayanamayıp Ömer’le
arasına girer. Tabii Tokatlardan Fatıma’da payını alır. Ağzı burnu kan
içindedir.
Ömer Bir müddet sonra kardeşinin
yüzünde ki kanları görünce pişmanlık belirtileri gösterir. Öfkesi yerini
üzüntüye, kedere terk eder. Bu kez daha bir munis sesle; “neydi o okuduğunuz,
görebilir miyim” der. Fatıma zaten çoktan “Evet Müslüman olduk, biz putlara
tapmaktan, Allah dışındaki varlıklara kulluk etmekten kurtulduk. Var mı bir
diyeceğin.”demiştir. Artık orada bitmiştir. Orada ip kopmuştur, orada her şey
tersine dönmüştür. “Var mı bi diyeceğin? Ben Allah’a kul oldum. Elinden geleni
yap.” dedikten sonra gerisi kalmıyor.
Ömer getirilen Kur’an pasajını,
yani bu surenin ayetlerini okumaya başlar. Okudukça içinde ki karmaşa daha bir
artmakta, tarifi, tanımı mümkün olmayan o karma karışık duygular bütün
benliğini sarmaktadır. Ve tabii yavaş yavaş karanlıktan ışığa doğru bir dönüş,
yüreğinin karanlık dehlizlerinde vahyin ışığı belirmeye başlar. Yüzü
aydınlanır, gözü aydınlanır. Okudukça Kur’an ın o anlık etkisi, o şimşek gibi
etkisi, vahyin o yıldırım gibi olan etkisi Ömer’i sarıverir. Ömer; “Beni
Resulallah’a götürün.” der. Sonuç budur.
Tabii onu Resulallah’a Erkam’ın
evinde gizlenmekte olan, gizli davetini sürdürmekte olan, Erkam’ın evini insan
atölyesi olarak kullanan Resulallah’â götürürler. Ömer’in geleceğini zaten haber
almışlardır. Resulallah içerden;
- Bırakın gelsin. Der.
Ömer girer, iman etmeye geldim
der ve Allah’a teslim olur. Ömer’in mürşidi işte bu suredir.
Bu olay Kur’an ın muhatabını
nasıl inşa edeceğine mükemmel bir delildir. Fatıma, eniştesi Said ve kavminden
olan Nuaym bin Abdullah. Bu insanları kim terbiye etmişti. Kim yetiştirmişti.
Böylesine kısa anda, böylesine fedakarca düşünebilen, Resulallah’ı böylesine
canı gibi koruyan bu insanlar kim yetiştirmişti sanıyorsunuz. İşte o Kur’an dı.
Tâhâ suresinin konusu Hz.
Peygamberin tasavvurunu inşadır öncelikle. Hz. Musa örneği ile inşa eder bu
sure Resulallah’ın tasavvurunu. Hem Firavuna karşı, hem İsrail oğullarına karşı
Hz. Musa’nın verdiği o destani mücadeleyi işler. A’raf suresinde ki gibi, ama
çok daha ayrıntılı bir biçimde. Kasas suresinde ki gibi, ama orada olmayan
ayrıntıları da taşıyarak Hz. Musa’nın merkezinde olduğu bu müthiş mücadeleyi
Resulallah’a bir örnek olay olarak anlatır.
Aslında söylemek istediği şudur;
Bu çektiğin sıkıntı, peygamberliğin kaderidir. Yalnız sen değilsin. Musa iki
cephede birden mücadele verdi. Bir içerde bir dışarıda. Dışarıda Firavuna karşı
mücadele verirken, içeride imanlarında yamukluk yapan, iman ettikten sonra
dönüp dönüp imandan çıkan ve ihanet üstüne ihanet eden İsrail oğullarına
karşıda bir iman mücadelesi verdi.
Bak Musa’ya imanda direnişin
örneğini gör. İşte böyle bir inşa. Ama aynı zamanda İlk muhatabı olan putperest
Mekke toplumuna da; “Firavunlaşmayın” uyarısıydı. Firavunun izini takip
edecekseniz, akıbetiniz de onun akıbeti olur uyarısıydı. Yine müminlere de bir
uyarı vardı bu surede; ”Sizde eğer İsrail oğullarının peygamberleri Hz. Musa’ya
yaptıkları gibi yaparsanız peygamberinize, Yahudileşirsiniz. Dikkat edin
mesajıydı. Üç inşa birden gerçekleştiriliyordu bu surede. Müşrikler; Firavunla,
Müminler; İsrail oğullarıyla uyarılıyordu.
Şimdi bu girişten sonra surenin
kapılarını açabiliriz.
1-) Tâ Hâ;
Ey
İNSAN (Âdem'e talim edilen Esmâ'nın tamamı ve
ruh olarak üflenen diye benzetme yollu anlatılan Muhammedî salt şuur - orijin
BEN)!(A.Hulusi)
001 - Ta
Ha.(Elmalı)
Tâ Hâ Ey insan. Bu tercihimiz; İbn.
Abbas, Mücahid, İkrime, Said bin Cübeyr, Hasan Basri ve daha bir çok ilk tefsir
otoritelerinin tercihidir. Taberi’de açıkça bu tercihte bulunuyor ve kendi
tespitini aktarıyor. Âk kabilesi lehçesinde Tâhâ’nın el an ey insan anlamında
kullanıldığını Taberi’de tespit ettiğini tefsirinde dile getiriyor. Fakat bunun
karşısında bir görüşte, ki Basra dil okulu bu görüşü destekliyor; Tâhâ nın,
Kur’an da ki bazı surelerin başında yer alan Huruf u Mukadda cinsinden olduğun
kailler. Yani Heca harfleri, kesik kesik olan harfler cümlesinden olduğu
görüşündeler. Ki bizim tercihimiz surenin hem içeriğine uygun, hem de ilk
otoritelerin görüşüne. Başta da söylediğimiz gibi; peygambere hiçbir hitap
biçimi bu kadar yakışmaz. “Ey insan..!” o kadar.
2-) Ma enzelna aleykel Kurâne liteşka;
Biz
Kurân'ı sana, mutsuz olman için inzâl etmedik. (A.Hulusi)
002 - Kur'an
ı sana bedbaht olasın diye indirmedik. (Elmalı)
Ma enzelna aleykel Kurâne liteşka
Biz bu ilahi hitabı sana mutsuz olasın diye indirmedik.
İkisini birden okuyayım; Tâ Hâ, Ma enzelna
aleykel Kurâne liteşka Ey insan, biz bu ilahi hitabı sana mutsuz
olasın diye indirmedik.
Dostlar, tefsirini yüreğinizde
yapınız lütfen. Sizsiniz ey insan. Hepinize sesleniyor.
Şöyle de okuyabilirsiniz; Ey
insan biz bu Kur’an ı sana mutlu olman için indirdik. Yani Kur’an ı niçin
indirdin ey rabbim, vahyin iniş amacını bana söyler misin diye bir soru
sorduğunuzu düşünün. İşte vahyin iniş amacını veren bir cümle; “Senin
mutluluğun için indirdim ey insan..!”
Ya rabbi, neden benim mutluluğum;
“Çünkü senin ihtiyacın var, benim değil.”
Ya rabbi neden mutluluğumun
kapısı sen olasın? “Ey insan çünkü Allah’tan bağımsız bir mutluluk olmaz.”
İnsanoğlunun söyleyebileceği en
pespaye yalanlardan biri; Allah’tan bağımsız mutluluk iddiasıdır. Çünkü
mutluluğun kaynağı Allah’tır. Allah’sız mutluluk olur mu? Anlamsız hayat olur
mu? Vahyin amacı bu. Sen mutlu olasın diye indirdik.
3-) İlla tezkireten limen yahşâ;
Sadece,
haşyete (Allâh azametini hissetmeye) açık şuura (hakikatini) hatırlatmadır (inzâl olan
bilgi)! (A.Hulusi)
003 - Ancak
saygısı olana tezkir için. (Elmalı)
İlla tezkireten limen yahşâ Yalnızca
sakınan kimselere bir uyarı olsun için indirdik.
Tüm tanrılık taslayıp bencilce
insanı ve insanlığı kötülüğe sürükleyen, yani Allah’tan sakınmayan, Allah’tan
utanmayan Allah ile ilişkisini keserek bir hayat yaşayacağını düşünenler için
değil. Onlar mutlu olmayı hak etmiyorlar. Onlar ebedi saadeti hak etmiyorlar.
Mutluluğun bedeli olmalı ey insan. Nedir bu bedel? İşte bu ayette o bedel.
Sakınmak. limen
yahşâ sakınan kimseler için.
Korkmak manasına da
çevirebiliriz, fakat Kur’an da iki kelime ile gelir korku. Burada ki gibi
haşyet, bir de havf kelimesi ile. Fakat bu ikisi arasında çok derin bir fark
var. O fark şu; Buradakinin anlamı, korkulanın büyüklüğünden dolayı korku
duymak. Havf ise, korkanın küçüklüğünden dolayı korkmak. Bakınız buradaki korku
yılandan korkmaya, aslandan korkmaya, depremden korkmaya, yangından korkmaya
benzemez. İnsandan korkmaya, polisten korkmaya benzemez. Zalimden korkmaya
benzemez.
Peki nedir bu? Bu; O kadar büyük
ki muhatabınız, o kadar büyük ki, onun büyüklüğü karşısında titriyorsunuz.
Haşyete kapılıyorsunuz. Onun büyüklüğü sizi cezp ediyor. O kadar seviyor sizi
ki, onu sevgisini yıpratmaktan korkuyorsunuz. O kadar muhtaçsınız ki, o kadar
ihtiyacınız var ki, her şeyinizi ona borçlusunuz ki acaba kırar mıyım diye korkuyorsunuz.
Çünkü kırarsanız onun yerini dolduracak alternatif yok. İşte haşyet bu tür bir
korku.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
98. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/05/25/islamoglu-tef-ders-taha-001-05598/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder