A sayfasından devam
31-) Ülaike lehüm cennatu Adnin tecriy min
tahtihimül enharu yuhallevne fiyha min esavire min zehebin ve yelbesune siyaben
hudren min sündüsin ve istebrakın müttekiiyne fiyha alel eraik* nı'messevab* ve
hasünet murtefeka;
İşte
bunlar için altlarından ırmaklar akan ADN cennetleri vardır; orada altın
bileziklerle süslenirler; ince veya kalın ipekten yeşil giysiler giyip
koltuklar üzerine dayanıp kurulurlar... O ne güzel karşılık ve ne güzel
yararlanma yeri. (Misal yollu cennet yaşamı
anlatımı; bakınız: 13.Ra'd Sûresi: 35, 47.Muhammed Sûresi: 15. A.H.) (A.Hulusi)
031 - Öyleler,
işte onlara adin Cennetleri var, altlarından nehirler akar, orada altın
bileziklerden ziynetlenecekler, sündüs ve kalın-ince ipek kumaştan yeşil esvap
giyecekler, koltuklar, tahtlar üzerine dayanıp kurulacaklar o, ne güzel sevap
ve ne güzel kurultay! (Elmalı)
Ülaike lehüm cennatu Adnin tecriy min
tahtihimül enhar işte tabanından ırmakların çağladığı ve mutluluğun
üretildiği merkezler olan cennetleri böyle kimseler için hazırladık.
cennatu Adn ifadesini mutluluğun üretildiği merkezler şeklinde
çevirdim, çünkü daha önce geçen bir surede de çevirmiştim böyle. Adn; madenle
aynı kökten gelir. Maden merkezi demektir. Bir şeyin yoğun bulunduğu yer
demektir. İşte cennetin, adn vasfıyla anılması mutluluğun merkezi demektir.
Mutluluğun üretildiği merkeze cennatu
Adn diyor Kur’an.
yuhallevne fiyha min esavire min zeheb
orada onlara altın künyeler, bilezikler takılacak ve yelbesune siyaben hudren min sündüsin ve
istebrakın müttekiiyne fiyha alel eraik dahası ince ve kalın ipekten
sırmalı yeşil elbiseler giyerek orada ki tahtlara kurulacaklar.
Galiba bu ayet hepimize bir şeyi
hatırlattı. Resulallah’ın ipek ve Altına karşı soğuk tavrını, neden ipek ve
altına karşı kendisi soğuk davranmıştı. Hatta bu davranışı daha sonraki
fakihler hukuki normlara taşıyacaklardı. Ama sahabe Resulallah’ın ipek ve Altına
karşı soğuk tavrını çok doğru anlamıştı. Onun içinde bunu haram helal
çerçevesine sokulan ve sadece o çerçeve de anlaşılan bir hukuki norm olmaktan
öte bunun Resulallah’ın, Allah’ın ahirette vaad ettiği şeylere ulaşabilmek için
insanın dünyada yaptığı bir fedakarlık olarak algılamışlardı. Ki Ebu Davut’ta
geçen ve Süheyb-i Rumi’ye ait bir hadisi şeriften biz bunu öğreniyoruz.
Mümin dünyada inancı uğruna
fedakarlık yapar. Bazı şeylerden vazgeçer. Hani Hz. Ali öyle diyor ya; “Allah bize kötü şeyleri haram kıldı. Fakat
biz onun mubahlarından da geçtik.” Diyordu ya. Mubahlarından da geçebilmek
hem de O’nun için. Yani Rabbim sen bana neler verdin, bende gönüllü olarak
senin için bir şeylerden fedakarlık yapmak istiyorum demek Allah ile yakın
olmanın göstergesi değil de nedir. İşte bu fedakarlık elbette Allah tarafından
ödüllendirilecek.
Bu ayette de yukarıda cehennem
tasvir edilirken kullanılan dil kullanılıyor. Yani insan idrakini aşan cennet
gibi ebedi mutluluğun üretildiği merkez hakkında ancak sembolik dille
konuşulabilirdi ki Kur’an da bunu yapıyor.
nı'messevab* ve hasünet murtefeka ne
güzel bir ödül ve ne hoş bir makamdır orası.
32-) Vadrib lehüm meselen racüleyni ce'alna
liehadihima cenneteyni min a'nabin ve hafefnahüma Bi nahlin ve ce'alna beynehüma
zer'a;
(Rasûlüm) onlara misal
olarak şu iki adamı örnek ver: Onlardan birine üzümlerden iki bağ verdik, bu
bağların etrafını hurma ağaçlarıyla halkaladık, aralarında da ekinler
oluşturduk. (A.Hulusi)
032 - Ve
onlara iki adamı temsil getir: birine her türlü üzümden iki bağ vermişiz ve
ikisinin de etrafını hurmalarla donatmışız ikisinin arasına da bir ekinlik
yapmışız. (Elmalı)
Vadrib lehüm meselen racüleyni
Kur’an yeni bir pasaja girdi sure burada ve bize bu surenin mesellerinden
birini daha sunmaya başladı. Ki meseller ve temsillerle dolu olan bu surede ki
gerçekten çok öğüt verici bir mesel daha bu ayetle başlıyor. Onlara şu iki adam
meselini örnek ver.
İki adam meseli, bu surenin
girişinde yaptığım açıklamalarda da vurgulamıştım. Orada özetlerken demiştim
ki; Zengin ve yoksul adam meseli, iki adam meseli, eşyanın çift boyutlu
hakikati hakkında varlığın ve yokluğun mahiyetine ilişkin ilahi bir öğüttür.
Yani Allah servete nasıl bakıyor, ya insan nasıl bakıyor. Allah’ın gör dediği
yerden bakınca varlık gerçekte nasıl yokluk, yokluk gibi görünen de nasıl
varlığa dönüşüyor. Onun için geçici ne, kalıcı ne, gerçek servet ne, gidici,
geçici servet ne. İşte bize onu öğretiyor. Gerçek serveti yalancı servetten
ayırabilecek bir tasavvur inşa ediyor insan zihninde. Okuyalım;
ce'alna liehadihima cenneteyni min a'nabin
Onlardan biri, o iki adamdan biri, üzüm çubuklarıyla dolu iki bağ
bağışlamıştık. ve
hafefnahüma Bi nahlin ve ce'alna beynehüma zer'a onların çevresini
hurma ağaçlarıyla donatmış bir de o ikisinin arasında ekin bahşetmiştik.
İlgimi çeken bir şey var, bir
nükte var; Ayeti kerime de hemen hemen tüm bitki kategorileri sayılıyor. Yani
Hurma gibi gövdeli üzüm gibi gövdesiz, ekin gibi otsu bitkiler ki bitki
çeşitlerinin hepsinden vermiştik. Yani Allah verdi mi böyle verir dercesine.
33-) Kiltel cenneteyni atet üküleha ve lem
tazlim minhu şey'en ve feccerna hılalehüma nehera;
Bağların
her ikisi de yemişlerini vermiş, ondan hiçbir şeyi noksan bırakmamış... İki
bağın ortasından bir de nehir fışkırtmışız. (A.Hulusi)
033 - İki
bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiç bir şey noksan bırakmamış, ikisinin
ortasından bir de nehir akıtmışız. (Elmalı)
Kiltel cenneteyni atet üküleha ve lem tazlim
minhu şey'e her iki bağda kendilerinden beklenen ürünü veriyor,
verimlilikte en küçük bir düşüş yaşanmıyordu.
Lafzen; ve lem tazlim minhu şey'e
zulmetmiyordu, kim? Toprak, bahçe, bağ zulmetmiyordu diyor. Demek ki zulüm
kinaye ten de olsa eşya içinde, cansız varlıklar içinde kullanılıyor. Neden
burada cansız varlığa kinaye ten zulüm atfedildi? Zulmetmiyordu diyor. Aslında
şunu demek istiyor. Eğer toprak kendisinden bekleneni vermiyorsa ondan değil,
sizden kaynaklanıyor. Eşya zulmetmez. Ancak Allah’ın akıl ve iradeyle donattığı
insan, akıl ve iradeyi Allah’ın koyduğu yerde kullanmazsa o zaman zulmeder ve
insanın zulmü eşyaya yansır. Eğer bir yere emek veriyor da karşılığını
alamıyorsanız, kendinizi kontrol edin. Yanlış yaptığınız bir şeyler var.
Tabii bu ilerde 35. ayette
insanın zulmüne getirecek. Yani bahçe zulmetmedi ama bahçenin sahibi zulmetti
diyecek. Orada da ona bir atıf bu aslında.
ve feccerna hılalehüma nehera
üstelik her iki bağın arasından bir de dere akıtmıştık, dere çağlatmıştık.
34-) Ve kâne lehu semer* fekale li sahıbihi ve
huve yuhaviruhu ene ekseru minke malen ve eazzü nefera;
(Bu adamın) başka geliri de
vardı... Bu nedenle arkadaşıyla (misaldeki
diğer adamla) tartıştığı bir sırada ona şöyle
dedi: "Ben malca senden daha zengin ve nüfus olarak da daha
kalabalığım." (A.Hulusi)
034 - Başkaca
da bir geliri var, bundan dolayı bu adam arkadaşına muhavere ederek: ben senden
malca daha servetli, cemiyetçe daha izzetliyim dedi. (Elmalı)
Ve kâne lehu semerun buy minval
üzerine sahibi bol bol ürün devşiriyordu. Yani her yıl bol bol ürün
kaldırıyordu. Veriyor, alıyor, biriktiriyor, yığıyor ve tabii bunları vereni
hiç hatırlamıyordu.
fekale li sahıbihi ve huve yuhaviruhu ene
ekseru minke malen ve eazzü nefera Derken bir gün arkadaşı ile
söyleşirken şöyle bir laf etti. Ağzından kaçtı diye de tercüme edebiliriz.
Tabii ki yan anlam olarak. Benim malım seninkinden çok fazla. Dahası nüfusça da
senden üstünüm dedi.
35-) Ve dehale cennetehu ve huve zâlimün li
nefsih* kale ma ezunnü en tebiyde hazihi ebeda;
Böylece
nefsine zulmederek bağına girdi... Şöyle dedi: "Ebediyen bu varlığımın yok
olacağını zannetmiyorum." (A.Hulusi)
035 - Ve
bağına girdi, kendine yazık ediyordu, dedi: ebedâ zannetmem ki bu helâk olsun
ve. (Elmalı)
Ve dehale cennetehu ve huve zâlimün li nefsih*
kale Böylece kendi kendisine en büyük kötülüğü yapmış olan o adam,
bir gün şunları diyerek bağına girdi. İşte biraz önce bahçe bağ zulmetmedi ama
zulmetmedi ama bahçıvan zulmetti, bağban zulmetti, bağ sahibi zulmetti. Yani
eşya zulmetmiyor ey insanoğlu, sen zulmediyorsun.
Zulüm; Hatırlayalım bir şeyi
yerinden etmektir. Bir şeyi Allah’ın koyduğu yerden etmek zulümdür. Ey insan
Allah malı binek olarak verdi, sense onun bineği oldun. Yani o senin altında
olması gerekiyordu sen onun altına girince hem kendine zulmettin hem ona. İşte
burada; ve huve
zâlimün li nefsih kendine zulmeden. Çünkü eşyaya zulmeden kendine
zulmetmiş olur. Eşyayı Allah’ın yarattığı yerden alıp bir başka yere koymak. O
senin hizmetkarın, fakat sen ona hizmetçi olmuşsun. Sen onun sahibi olman
gerekiyor, fakat bakıyorsunuz o onun sahibi olmuş. Mal; sahibinin efendisi.
Hatta bazen tanrısı. Allah korusun.
ma ezunnü en tebiyde hazihi ebeda
böyle olunca ne olur; İşte insan iç dünyasında nasıl korkunç bir sapmayı
yaşıyor. Dedi ki; Bu bağın yok olacağını asla düşünemiyorum bile.
36-) Ve ma ezunnüs saate kaimeten ve lein
rudidtü ila Rabbiy le ecidenne hayren minha münkaleba;
"Kıyametin
kopacağını da zannetmiyorum! Eğer Rabbime döndürülürsem, kesinlikle bundan daha
hayırlı bir gelecek bulurum." (A.Hulusi)
036 - zannetmem ki
Kıyamet kopsun, bununla beraber şayet rabbime reddedilirsem her halde bundan
daha hayırlı bir akıbet bulurum. (Elmalı)
Ve ma ezunnüs saate kaimeten hoş,
ben son saatin bir gün gerçekleşeceğini de düşünemiyorum ya ve lein rudidtü ila
Rabbiy le ecidenne hayren minha münkaleba Fakat farz edelim ki
rabbime döndürüldüm. Yani böyle olsa bile sonuçta bundan daha iyisini
bulacağımdan da eminim.
Hele bakın, şuna bakın şuna.
Evet, bilinç nasıl alt üst oluyor. Bu ayetler, bu mesel, bu temsil aslında bu
dolaylı anlatım bize alt üst olan bilincin sahibini nasıl yoldan çıkarıp
yanılttığını öğretiyor ve gösteriyor. İbreti alem olacak bir ibretlik numune
ile karşı karşıyayız, örnekle karşı karşıyayız.
Bilinç ters çevrilirse insan
nasıl yanlış okuyor hayatı. Hem inanmıyor, varsayalım ki diyor böyle bir hayat
var, ben eminim ki bundan daha iyisiyle karşılaşacağım. Neden? Şu, sırrı bu
yamuk düşüncede; O yamuk düşünce bu sonuca ulaştırıyor. Eğer yer yüzünde ben
birilerinden daha fazla servet, birilerinden daha fazla evlat, birilerinden
daha fazla konum, mal, makama güce sahipsem, iktidara sahipsem bu; benim bunu
hak ettiğimi gösterir. Benim bunu hak ettiğime göre burada, orada da hak etmem
lazım. Yani burada güçlü isem orada da güçlü olacağım.
Görüyor musunuz mantığı, böyle
bir mantık hangi insaf, hangi vicdan ehlince makul karşılanabilir ki Allah buna
evet desin. Bu mantığın sahibi haddi zatında adalet duygusunu yitirmenin
travmasını yaşıyor. Bu korkunç bir sapmadır. İçinde ki tüm adalet terazisi
bozulmuş. Onun için de değerlendirmesi yamuk. Böyle birinin insan
değerlendirmesini merak etmez misiniz? İnsanı nasıl değerlendirir? Kim güçlü
ise onun önünde eğilir, kim güçlü ise hakkı ona verir.
Böyle birini hakim edin, hakkı
güçlüye verir. Güçlü kazansın der.
Böyle birini bir yönetimin başına
getirin güçlüden yana çalışır.
Böyle birini ilim adamı edin ilmi
güçlünün istismarına açar.
Böyle birini nereye koyarsanız,
isterseniz ticarete koyun, siyasete koyun, bilime koyun, sanata koyun, hayatın
hangi alanına koyarsanız koyun bilinci ters yüz olmuş, alt üst olmuş ve adalet
duygusunu yitirmiş böyle biri gerçekten de insanlık için, adalet için, erdem
için, ahlak için bir numaralı tehdittir.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
94. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/04/27/islamoglu-tef-ders-kehf-027-05994/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder