A sayfasından devam
52-) Ve nadeynahu min canibitTuril'Eymeni ve
karrebnahu neciyya;
Ona
Tur'un sağ tarafından (benliğinin sağ yanı,
hakikatinden) nida ettik ve Onu neciy olarak (hakikatinin seslenişini duyacağı makama) kurb makamına erdirdik. (A.Hulusi)
52 - Hem ona Tûrun canibi eymeninden nidâ ettik, hem de onu
makamı münacatta mertebe i kurbe erdirdik. (Elmalı)
Ve nadeynahu min canibitTuril'Eymeni ve
karrebnahu neciyya hani ona sina dağının sağ tarafından nida etmiş
ve onu özge bir söyleşi için, ya da nasıl diyeyim özge bir söyleşi yerine;
Sırlı, gizemli esrarlı bir söyleşi için vahyimizi ona yaklaştırmış, ya da onu
vahyimize yaklaştırmıştık. ve karrebnahu neciyya. Neciyya nın belirsiz
gelmesinin anlama yansıması olarak özgeyi tercümeye kattım. Neciyya aslında
gizli haber, sırlı haber iletme anlamına gelir. Necva da buradan gelir. Ve
necva sadakasından söz eden ayetleri bilenler hatırlayacaklardır. Ama burada
sırlı, mahiyetine insanın akının ermediği, ki zaten neciyya kelimesinin
belirsiz olarak, el takısı olmadan gelmiş olmasının anlama yansıması budur.
Yani insanın aklının ermediği acayip bir
biçimde konuşmak için vahyimize yaklaştırdık.
53-) Ve vehebna lehu min rahmetiNA ehahu Harune
Nebiyya;
Rahmetimizden,
Ona kardeşi Harun'u Nebi olarak hibe ettik. (A.Hulusi)
53 - Ve rahmetimizden ona biraderi Harûn’u da bir Peygamber
olarak ihsan eyledik. (Elmalı)
Ve vehebna lehu min rahmetiNA ehahu Harune
Nebiyya ve ona rahmetimizin bir nişanesi olsun diye kardeşi Harun’u
peygamber kılarak yardımcı yaptık.
Farkında mısınız bilmiyorum. Çok
kısa kısa geçiyor Kur’an. Bir iki ayetle peygamberler, aslında diğer surelerde
onlarca ayetle anlatılmış peygamberler bunlar. Burada çok özet halinde geçen bu
kıssaların Kur’an ın diğer yerlerinde
çok çok ayrıntılı anlatımı mevcut, Fakat burada neden ele alınıyor. Aynı
zamanda Hz. Peygamber inşa ediliyor burada. Yani daha önceki peygamberlere
daraldıklarında ve sıkıştıklarında nasıl yardım etmişse rabbim, korkma,
çekinme, endişe etme, kaygılanma. Seni de yalnız bırakmaz. Bittim dediğin yerde
yettim kulum, yettim peygamberim diyecektir. Hiç şüphen olmasın garantisidir bu
aslında.
54-) Vezkür fiylKitâbi İsma'ıyl* innehu kâne
sadikalva'di ve kâne Rasûlen Nebiyya;
Gelen
BİLGİ içinde İsmail'i de hatırla (zikret)... Muhakkak ki O sadık-ul va'd (Allâh'a kulluğundan gâfil olmayacağı vaadine sadık) ve Rasûl idi, Nebi idi. (A.Hulusi)
54 - Kitabda İsmail’i de an, çünkü o cidden vaadinde sadık
idi, ve bir Resul, bir Peygamber idi. (Elmalı)
Vezkür fiylKitâbi İsma'ıyl Bu kitap
ta İsmail’i de an. innehu kâne sadikalva'di ve kâne Rasûlen Nebiyya
şu bir gerçek ki o da sözü özü doğru biriydi ve bir haberci, bir peygamberdi.
Hz. İsmail’den müstakil olarak
söz edilmesi, onun İbrahim’i inancın Arap boylarının atası sayılmasından
dolayı. Hz. Peygamberin de mensup olduğu Kureyş, Hz. İbrahim’in soyundan
geliyordu. Onun için vahyin ilk muhatabı olan Kureyşe vahyin çağrısı; “eğer
mensubiyet iddianızda samimi iseniz, buyurun. Hz. İbrahim’in ve onun oğlu olan
Hz. İsmail’in imanına çağırıyor sizi Muhammed. Gelsenize bu çağrıya.”
Aslında bu çağrının muhatabı tüm
insanlık. Fakat özel olarak ta kendilerini Hz. İbrahim’in inancına nispet eden
ehli kitap, eğer onlar bu çağrıyı reddediyorlarsa, Hz. İbrahim ile övünmeleri
bir samimiyetsizliğin eserinden başka bir şey olmuyor.
Burada dikkatinizi çekmiştir Rasûlen Nebiyya, aynı ayet içerisinde
hem İsmail peygamber için resûl ve nebi kılındığı söyleniyor. Gerçi Kur’an da
bu iki kavram birbirinin yerine kullanıldığı yerler varsa da iki kavram
arasında nüansa ilişkin de olsa bir fark olduğu bu ayetle sabit olmak gerekir.
Resûl; Kitap getiren peygamber, Nebi; Vahiy alan diye tarif edilmiş ve bu tarifin üzerine çok başka
çok farklı, çok çeşitli tarifler de yapılmış. Resûl.Risalet kökünden
türetildiği için bir şeriat sahibi peygamber olarak nitelendirilmiş. Nebi de
özgün şeriat sahibi olmayıp, kendisinden önce gelmiş şeriata uyan peygamber
diye nitelendiren tarifler de olmuş. Bu tarifleri uzatabiliriz. Ne kadar
uzatırsak uzatalım sonuçta değişmez. Bu iki kavram arasında küçük bir fark olsa
da her Resûl, bir Nebi olduğu kesindir. Fakat her Nebi’ye bir Rasûl diyebilir
miyiz. Bu Rasûl ve Nebi’yi nasıl tarif ettiğimize bağlıdır.
Kısaca Nebi’nin nübuvvet
kökünden, haber alma kökünden gelen bir etimolojik arka planı olduğunu
hatırlarsak Nebi; Vahye nispetle bir tarif. Rasûlün de Haberi ulaştıran, haberi
ileten, muhataplarına haber götüren kökü olan Risaletten geldiğini hatırlarsak
bu kavramında muhataba nispetle bir tarif olduğunu anlarız. Yani nebi Haberin
kaynağına nispetle isimlendirmedir, Resul haberin muhatabına nispetle
isimlendirmedir. Dolayısıyla Nebi vasfı, Nebi kavramı peygamberle vahiy
arasında kalan bir isimlendirmedir, Rasûl kavramı ise peygamberle ümmeti
arasında kullanılan bir isimlendirmedir.
[Ek bilgi; Rasûl; vahiy yoluyla
aldığı ilâhî hakikati, beşere nakleden insan, kişi...
Rasûl; bir diğer anlamıyla,
ilâhî hakikati bir alt boyutta ortaya çıkaran aracı kat anlamında...
Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de
yalnızca Nebi ve Rasûller için değil, melekler için de “Rasûl” tâbiri kullanılıyor... Melekler de “ALLÂH’ın Rasûlleri” olarak geçiyor. Zaten o yüzden biz, “Cebrâil aleyhisselâm” diyoruz.
“Aleyhisselâm” tâbiri kime kullanılır..?
Rasûllere ve Nebilere
kullanılır!
İşte “RİSÂLET” görevi yapması ve Kurân’da da meleklerden “Rasûl” diye bahsedilmesi sebebiyle, “Cebrâil aleyhisselâm, Mikail aleyhisselâm,
İsrafil aleyhisselâm” diyoruz...
Bu “melekler” bizim dışımızda birer kişilik sahibi varlık olduğu gibi;
ayrıca bizim yapımızda da birer boyut veya katman olarak mevcutturlar!..
Yani “Risâlet” boyutu aslında hepimizin nefsinde var olan bir mertebe ya
da katman... Ancak bizlerin kendini o boyutta bulup hissedebilmesi mümkün
değil! Enfüs derken senin bedeninden zâtına giden bir derinlikte demek
istiyorum... Bütün Nebilerin ve Rasûllerin görev yapmalarını oluşturan
“Risâlet Boyutu”, senin varlığında
katmansal olarak mevcut!..
Ancak, senin bilincin o boyuta
ulaşamadığı için, bulunduğun boyutun yani mertebenin kemâlâtıyla yaşamına devam
ediyorsun...
O Risâlet boyutuna ulaşabilme
istidatına sahip bilinç ise, Cebrâil’in o boyuttan ve frekanstan kendisiyle
iletişim kurması sonucu Nübüvvet görevi ifa etmeye başlıyor...
(A.Hulusi- Akıl ve İman)
[Ek bilgi 2; Bureyd el-İcli, Ebu
Cafer (Muhammed
Bakır a.s)dan ve Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)'dan;
(Ey Muhammed!) Biz
senden önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedik ki o bir şey temenni
ettiği zaman, şeytan onun arzusuna şüpheler karıştırmasın. Bunun üzerine Allah
şeytanın karıştırdığı şüpheyi giderir. Sonra da Allah, âyetlerini tahkim eder
(güçlendirir). Allah Alîm'dir (herşeyi bilir), Hakîmdir (Hikmet sahibidir)”
(elmalı) (Hacc/52)
Ayetiyle ilgili bir soru sordum
ve dedim ki:
- Sana kurban olayım! Biz âyeti
bu şekilde okumuyoruz. Resul, nebi ve muhaddes ne demektir?"
Buyurdu
ki:
«Resul, meleğin açıkça göründüğü
ve onunla konuştuğu kimsedir. Nebi ise meleği rüyasında gören kimseye denir.
Bazen bir kişi hem resul hem de nebi olabilir. Muhaddes (Sadık-ül hads olan kimse.)
ise meleğin sesini işitir; ama şahsını görmez.»]
55-) Ve kâne ye'muru ehlehu Bis Salâti vez Zekâti, ve kâne 'ınde Rabbihi mardıyya;
[Ek bilgi; Nebî ve Resul
En’am/83-90. ayetine kadar bir
pasaj var o pasajda şöyle ana hatlarıyla bazı ayetleri size aktarayım sonra
tercüme edeyim;
Ve vehebna lehu İshaka ve Ya'kub,
önce Hz. İbrahimden başlıyor, ona İshak’ı ve Yakub’u verdik. küllen hedeyna* ve Nuhan hedeyna min kablü
ve min zürriyyetihi Davude ve Süleymane ve Eyyube ve Yusufe ve Musa ve Harun*
ve kezâlike neczil muhsiniyn. (En’am/84)
Ve Zekeriyya ve Yahya ve Iysa ve İlyas* küllün mines salihıyn.
(85)
Ve İsma'ıyle vElyese'a ve Yunuse ve Luta* ve küllen faddalna alel
alemiyn. (86)
Ve min abaihim ve zürriyyatihim ve ıhvanihim* vectebeynahüm ve
hedeynahüm ila sıratın müstekıym. (87)
Zâlike hüdAllâhi yehdiy Bihi men yeşaü min ıbadiHİ, velev eşrekû le
habita anhüm ma kânu ya'melun;(En’am/88)
Diye geliyor. Pek çok
peygamberi sayıyor, sayıyor rabbimiz, hepsine vahy ettiğini söylüyor, hepsine
vahy edilmiş olduğunu ilan ediyor.
Bu camia bilir ama izleyen
kardeşlerimden bilmeyenler varsa onlara hatırlatmış olayım: Her peygamber kitap
almıştır, kitap almayana peygamber denmez. Siz bakmayın Nebi’ler kitap
almamışlardır, resuller kitap almışlardır. Öyleyse her nübüvvet bir risalet
değildir. Ama her risalet bir nübüvvettir gibi böyle ağız oyunları yapılıyor.
Yok kardeşim, nübüvvet ilahi
bilgilerden haberdar edilmek demektir, risalet o bilgileri ümmete aktarma
kurumudur. Her peygamber hem Nebî dir, hem resuldür. Her Nebî Resuldür, her
Resul Nebî dir. Ama her peygamber önce nebidir, sonra resuldür.
Olanı bu. Mesenlin kitap
verilmemesiyle alakası yok, yok böyle bir alaka. Ama gelin görün ki piyasa
böyle bilgilerle dolu. Ama Kur’an dan okusalar bu bilgiler emin olun birinci
okumada düzelecektir. Çünkü okursa şu ayeti okuyacak; Şimdi rabbimiz sayıyor
kaç tane peygamber adı saydık? 15-20 tane saydık. Onların sonunda 89. ayette
buyuruyor ki rabbimiz;
Ülaike, işte bunlar varya, bu
peygamberler; elleziyne ateynahüm.
Biz onların her birine verdik. Neyi? El
kitabe. O mesajı. Her birine kitap vermiş. Başka; vel Hükme. Her birine muhakeme gücü vermiş. Sonra; ven Nübüvvete böylece hepsine zaten
nübüvvet vermiş. Bak kitap alınca Nebî oluyormuş. Biz ne dedik? Kitap almayana
Nebî denir. Hayır doğru değil bu. Doğru değil ama asıl konu o değil fakat bir
iki ayet daha içimi tırmalamaya başladı; bir iki ayet daha size öyleyeyim anti
parantez hallolsun bu iş.
Bakara/213.
ayet, buyuruyor ki rabbimiz; este’ızü
Billah KânenNâsu ümmeten vahıdeten
insanlar tek bir ümmetti febe'asellahün
Nebiyyiyn Allah peygamberler, ne
nebiyyin gönderdi. Niye? mübeşşiriyne
ve münziriyn müjdeleyiciler olsunlar ve uyarıcılık yapsınlar diye. Şimdi
cümleye bakın; ve enzele mealhümül
Kitâbe her biri ile beraber Allah kitap indirdi. Hani Nebîye kitap
gelmiyordu? Daha nasıl olacak, daha nasıl diyecek bunu.
Hani hala ikna olmayanlar oluyor onlara son bir
ayet daha okuyorum. Meryem suresinde Hz. İsa’nın konuşmalarına bak. Hz. İsa
konuşturuluyor; Kale inniy Abdullah.
(Meryem/30) ben Allah’ın kuluyum ataniyel
Kitabe Allah bana kitap verdi. ve
ce'aleniy ( resule demesi lazımdı kitap verildikten sonra peygamberlikle
alakalı bir kelime kullanılacaksa bu resul olmalıydı, ama öyle değil ataniyel Kitabe ve ce'aleniy Nebiya.
(Meryem/30) bana kitap verdi ve beni nebî kıldı. Bu kadar kardeşim başka bir
şey yok, hepsi bu. (Mehmet okuyan Envaru’l Kur’an 1. video)]55-) Ve kâne ye'muru ehlehu Bis Salâti vez Zekâti, ve kâne 'ınde Rabbihi mardıyya;
Ailesine
salâtı yaşamayı ve sâfiyeti emrederdi. Rabbinin indînde mardiye (şuurunda - tecelli-i sıfat)
idi. (A.Hulusi)
55 - Ve hanedanına namaz ve zekât ile emrederdi ve rabbinin
indinde merdıyy idi. (Elmalı)
Ve kâne ye'muru ehlehu Bis Salâti vez Zekâ
ve yakınlarına salâtı ve arınmak için ödenmesi gereken bedeli ödemeyi
emredendi. Kim? Hz. İsmail.
Burada salât var. salât diye
çevirmedim aynen kullandım çeviride de. Aslında salâtı şöyle tarif edebiliriz.
Yani namaz salâtın bir simgesidir. Fakat bu simgenin simgeleştirdiği, sembolize
ettiği hakikat şudur. Kulun Allah karşısında ki klas duruşu, esas duruşudur.
Onun içinde salât sılm kökünden gelmiştir. Sılm; İnsanı dik tutan omurgaya
denir. Yani insanın bel kemiği. O nedenle “Es
salâtu imadüddiyn.” Buyurmuştur efendimiz ve böyle tanımlamıştır. Namaz
dinin direğidir.
Salât Kur’an ın kimi yerlerinde
çok zengin çağrışımla, ibadet, kimi yerlerinde de dindarlık biçiminde
kullanılır. Bu anlamlarıyla bu çağrışımlarıyla kullanılır.
ve kâne 'ınde Rabbihi mardıyya dahası
o da rabbi katında hatırı sayılan biriydi, Hz. İsmail için.
56-) Vezkür fiyl Kitâbi İdriys* innehu kâne
sıddiykan Nebiyya;
Gelen
BİLGİ içinde İdris'i de hatırlat (zikret)... Hakikaten O Sıddık idi, Nebi idi. (A.Hulusi)
56 - Kitap da İdris’i de an, çünkü o bir sıddık, bir
Peygamber idi. (Elmalı)
Vezkür fiyl Kitâbi İdriys bu kitapta
İdris’i de an.
İdris ismi Kur’an da enbiya/85.
ayeti ile birlikte sadece 2 yerde kullanılır. Bir burada bir de enbiya
suresinde. Klasik tefsirlerimiz Tevrat’ta ki Hanok’la özdeşleştirirler. Hz.
İdris’i. Fakat bunun din içinde bir delili yok. Kimi modern müfessirler ise
Osiiris’in Arapçalaşmış biçimi olarak tefsir ederler bu İdris sözcüğünü. Ki
Osiris eski Mısırlıların sonradan tanrılaştırdıkları hikmet sahibi, ilim sahibi
bir bilge kral imiş. Fakat İbn. Mes’ud, Katade, İkrime; İlyas peygamberin
ikinci adıdır derler Hz. İdris için. Ki bu da makul bir yaklaşım olarak
görünüyor eğer Hz. İlyas ile ilgili gelen isimlerle, İdris peygamberin adının
geçtiği ayetler yan yana konulursa.
Ama daha sonra okuyacağımız 58. ayette dikkate
alındığında Adem’in neslinden gelen peygamberden söz ediyor 58. ayet. Allah’u
alem, Adem’in neslinden gelen peygamber, Nuh ve Nuh’un neslinden gelenler
ayrıca anıldığına göre, Adem’in neslinden gelen peygamberler içinde Hz. İdris’i
saymak hiçte yabana atılacak bir düşünce olmasa gerektir. Bu durumda Hz.
İdris’i, Hz. Adem’le Hz. Nuh arasında bir yerlere yerleştirmek mümkündür.
innehu kâne sıddiykan Nebiyya elbet
o da doğruluk ve dürüstlük abidesi idi. Yani bir peygamberdi. Her peygamber
sıddıyktır. Yine Kur’an ın tanıklığına göre böyledir.
57-) Ve refa'nahu mekânen 'aliyya;
Biz Onu
yücelik makamına yükselttik! (A.Hulusi)
57 - Ve biz onu yüksek bir mekâna refettik. (Elmalı)
Ve refa'nahu mekânen 'aliyya ve biz
ona da yüce bir konum bahşettik.
58-) Ülaikelleziyne en'amAllâhu aleyhim minen
Nebiyyiyne min zürriyyeti Ademe ve mimmen hamelna me'a Nuh* ve min zürriyyeti
İbrahiyme ve İsraiyle ve mimmen hedeyna vectebeyna* izâ tütla aleyhim
ayaturRahmâni harru sücceden ve bükiyya;
İşte
bunlar, Allâh'ın kendilerine in'amda bulunduğu Nebilerden, Âdem'in soyundan,
Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in (Yakup) zürriyetinden
hakikate erdirdiğimiz ve (ezelden) seçtiğimiz kimselerdir. Onlara Rahmân'ın varlığının
delilleri okunduğu zaman (yakînî müşahede ile) secde ederler ve ağlarlar. (58. âyet secde âyetidir.)
(A.Hulusi)
58 -
İşte bunlar Allahın kendilerine inam eylediği Peygamberlerden, Âdem
zürriyetinden ve Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan ve İbrahim ve İsrail
zürriyetinden ve hidayete erdirdiğimiz ve intihap eylediğimiz kimselerdendir.
Kendilerine rahmanın âyetleri tilâvet olunduğu zaman ağlayarak secdelere
kapanırlardı. (Elmalı)
Ülaikelleziyne en'amAllâhu aleyhim minen
Nebiyyiyn
Şimdi bu peygamberleri andıktan
sonra sure toparlayıp şöyle bir sonuç veriyor bize ve diyor ki; İşte bütün
bunlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerden sadece bir kısmıdır.
min zürriyyeti Ademe ve mimmen hamelna me'a
Nuh* ve min zürriyyeti İbrahiyme ve İsraiyle ve mimmen hedeyna vectebeyna
yani Adem’in neslinden Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın neslinden ve İbrahim
ve İsrail’in neslinden olup doğru yolu gösterdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerden
bazılarıdır bunlar.
izâ tütla aleyhim ayaturRahmâni harru sücceden
ve bükiyya Ne zaman o rahmet kaynağının ayetleri kendilerine okunsa
hepsi de göz yaşları içinde yere kapanarak teslimiyetlerini sunmuşlardır.
Evet, sözün özü bu. Yani bütün bu
peygamberleri anmasının sebebi, Allah’tan aldıkları vahye teslim olmuşlardır. O
vahyi insanlığa ulaştırmışlar ve o vahyin gereklerini hayatlarında yerine
getirmişlerdir.
Onun içinde hem bu vahyin ilk
muhatabı olan Resulallah’a, hem de bu vahyin tüm muhataplarına ve son muhatabı
olan bizlere bu peygamberleri örnek gösteren vahiy bunların yolunu izleyin.
Onların ardına düşün. Bu kervanı terk etmeyin. Bu kervanı izlemezseniz eğer
şeytanın kervanını izlersiniz mesajını vermiş oluyor.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
97. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/05/18/islamoglu-tef-ders-meryem-41-9897/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder