El Hamdu Lillahi
Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi
ve ashabihi ecmaiyn.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy; (Taha
25-26-27-28)
Rabbim, göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi. Düğümü Çöz dilimden ki, anlayalar beni. Allahümme amin.
Amin diyoruz, hamd ediyoruz, ki
bizi yokluk içinde değil varlık içinde yarattı.
Hamd ediyoruz, ki bizi varlık
içerisinden seçti canlılar arasında yarattı.
Bir daha hamd ediyoruz, ki bizi
canlılar içerisinden seçti, şuurlu varlıklar arsında yarattı.
Bir daha hamd ediyoruz ki bizi
şuurlu varlıkların zirvesi olan insan kıldı.
Bir daha hamd ediyoruz, hem de
sonsuzca hamd ediyoruz ki insanlar içerisinden bize iman verdi, hidayet verdi.
Vahye iman eden insanlar arasında kıldı. Tenezzül buyurdu şanslı kullar
arasında kıldı ve bizi kendisine muhatap aldı.
İşte bütün bu hamdlerimizin
merkezinde yer alan en büyük lütuf, en büyük nimetlerden biri olan vahyin
yepyeni bir sitesiyle karşı karşıyayız. Vahiy ülkesinde her site apayrı bir
mimariye sahiptir. Bu gireceğimiz sitenin de Kur’an içerisinde, Kur’an
ülkesinde bambaşka bir mimari özelliği vardır.
Sevgili Kur’an dostları bugün bu
dersimizde 96. dersimizi işleyeceğiz. Buna gerçekten Hamd ediyorum,
şükrediyorum, rabbime minnet ediyorum. Çünkü bu uzun soluklu koşuda, bu
maratonda nefesimizi kesmedi ve bugünkü dersimiz Kur’an ın tam yarısından
sonraki ilk ders. 48. ay, 48 aylık bir maraton ve daha 48 ay sürecek.
Rabbimizden tamamına erdirmesini niyaz
ediyorum. İnşallah Hıtamuhu misk.. (Mutaffifin/26) dediği
gibi Kur’an ın sonu misk olur. Misk-ü Amber olur. Sonu güzellik olur. Çünkü
başı güzelliktir. O nedenle bu duamı sizin de paylaşacağınızı düşünüyorum ve bu
duygularla, bu sevinçle bu dersimize giriyorum.
Elimizde ki Mushaf tedvininde 19.
sure olan Meryem suresi bugün gireceğimiz sure. Hz. Meryem’in oğlu Hz. İsa’yı
dünyaya getirmesinden söz ettiği için bu adı aldı. İlginçtir, bilmem sizin de
dikkatinizi çeker mi, Kur’an ı Resulallah’ın beşeri kimliğinden bağımsız olarak
algıladığımız noktalardan biride bu suredir. Eğer birilerinin, bazı vahiy
düşmanlarının iddia ettiği gibi Kur’an ı Hz. Peygamberin kendisi kaleme almış
olsaydı, her hangi bir yerinde kendi öz annesinden bir kerecik bahsederdi.
Fakat bir tek ayet yok ama işe bakın ki bir başka peygamberin, Hz. İsa’nın
annesi hakkında Kur’an da koca bir sure var. Bu dahi Kur’an ın kaynağının ilahi
olduğunu göstermeye yetmez mi. Bu kadar nesnel, bu kadar objektif bir metindir
Kur’an. Aşkın bir metindir. Onun için bu surenin böylesine farklı bir özelliği
daha var.
Meryem suresi Mekkidir ittifakla.
Ancak Suyuti Mekke döneminin son yıllarında nazil olduğunu söylese de bu doğru
olmasa gerektir. Çünkü bu sure tarihi kaynakların yalanlanamaz bir biçimde bize
aktardıklarından yola çıkarak kesinlikle söyleyebiliriz ki peygamberliğin 5.
ila 7. yılları arasında inmiş olmalıdır. Çünkü bu sure Hz. Cafer bin Ebi Talip
tarafından Resulallah’ın amca oğlu tarafından Habeşistan Hükümdarının
huzurunda, Habeş hicretinin ardından bizzat okunmuş ve tarihin bir dönemine
tanıklık yapmıştı. Onun için surenin indiği yılı peygamberliğin 5 – 6 – ya da
7. yılına tarihleyebiliriz.
Ya ilk Habeş muhacirleri gitmeden
hemen önce inmiş olmalı, ya da daha
kuvvetli bir ihtimale göre onlar oraya ulaştıktan sonra inip arkadan gelen
kafile onlara bu sureyi iletmiş olmalı. Ama her halükarda bu sure
peygamberliğin ilk yıllarında nazil olmuştur.
Surenin konusu göz önüne
alındığında dönemin özelliğini yansıtır bir niteliktedir. Habeşistan hicretinin
nedenini biliyoruz. Mekke de, Mekkeli putperestlerin dayanılmaz zulümleri
altında inleyen müminler bir çıkış yolu arıyorlardı. Resulallah onlara bir
çıkış yolu olarak Habeşistan da adil bir yönetici var, oraya gidebilirsiniz
buyurmuştu. Habbam bin Ered, kendisi nitelikli, vasıflı bir zenaatkardı. Kendi
zenaatinde bir imalat yapmış, fakat emeğinin hakkını alamamıştı. Çünkü
kendisine iş yaptığı müşrik reisi; “Sen Muhammed’i terk etmeden ben sana paranı
ödemeyeceğim şeklinde bir zulme, bir gaspa başvurmuştu.
İşte bu gibi olaylar öylesine
bıktırıcı boyutlara ulaşmıştı ki Mekke’de, artık müminler bir çıkış yolu
arıyorlardı. İşte o çıkış yolu Habeşistan oldu ve ilk hicret böylece
gerçekleşti. Allah’ın yeryüzü, Allah’ın arzı genişti ve onlarda imkanların
tükendiği yerden, imkanların üretileceği yere göç ettiler. Kaçmadılar, imkanı
üretmek için gittiler. Terk ettiler, çünkü terk etmeden kavuşulamazdı bunu
bildiler. Terk edince kavuşacaklarını biliyorlardı. Onun içindir ki her vuslat
bir ayrılığın sonunda gelir. Her kavuşma bir ayrılmanın arkasından gelir. Bunu
biliyorlardı.
Sure konusu itibarıyla Hz. Yahya
ve babası, Hz. Zekeriya’dan, Hz. İsa ve annesi Meryem’den. Hz. İbrahim, İsmail,
Musa, İdris gibi peygamberlerden, onların kıssalarından söz eder. Aslında kıssa
anlatmaz sure. Kitapta, ya da bu surede Zekeriya’yı da an der. İdris’i de an
der. aynı formda. Yani İbrahim’i de an der. Adeta bir peygamberler geçididir bu
sure.
Neden? Nedeni açık, öncelikle
vahyin ilk muhatabı olan Resulallah’ın tasavvurunu inşa etmek için. Onun içinde
bulunduğu o zor günlerde bir teselli olarak iner bu sure. Onun içinde Zekeriya
örneğini verir. Zekeriya ki, bir ömrü çocuksuz geçmiş, evlat hasretiyle geçmiş
biridir. Bir aziyz insandır, bir peygamberdir. Her şeyin bittiğini sandığı,
artık çocuğa kavuşamayacağını düşündüğü bir zaman diliminde rabbi önüne ufuklar
açar ve ona Yahya gibi dillere destan bir evlat lütfeder. Bunun mesajı açıktır;
Allah bin imkandır. Allah’ın var neye muhtaçsın, Allah’ın yok, neyin var?
mesajıdır.
Ardından Meryem ve Hz. İsa örneği
yine benzer bir örnektir. Yani Allah= elde var 1. gerisi 0 olsa ne yazar ana
fikrini işler. Onun için Allah’ın varsa köşeye sıkışmazsın tasavvurunu işler.
Tasavvura bunu kazır adeta.
Diğer örnekler diğer
peygamberlerden de bahsederken alttan alta bir light motif olarak bu konuyu
işler ve adeta surenin anahtarı 35. ayettedir;
izâ kada emren feinnema yekulü lehu kün
feyekûn(35)
O bir işin olmasını istediği
zaman O’na düşen sadece “ol” demektir, o da hemen oluverir, oluverecektir. Bu
kadar, İşte surenin anahtarı budur.
Bu surenin özelliklerinden biri
de Mekki tüm surelerde olan bir özelliğin çok bariz bir biçimde açığa
çıkmasıdır. O da ses unsuru. Kur’an da insanın yüreğine sesiyle sokulan
surelerin zirvesini teşkil eder Meryem suresi. Adeta içinizde uzun süre
yankılanır Hafiyye, Zekeriyye, şakıyye, veliye, rad’ıyye, seniyye, ıtıyye,
seviye, aşiyye, takıyye, sabıyye, ‘asıyye, şarkıyye ve böyle gider. Muhteşem
bir ses yankılanır yüreğimizde. Adeta bir ormanın uğultusu, bir ırmağın
şırıltısı, bir bülbülün sesi gibi bir ses. Doğal bir ses. Onun için bu sesi de
özellikle bu surede duymak lazım diye düşünüyor ve hatırlatıyorum. Sesini
dinleyin surenin. Yüreğinizdeki sesle uyuştuğunu göreceksiniz. Şimdi sureye
girebiliriz.
1-) Kâââf, Hâ, Yâ, Ayyynnn, Saaad;
Kâf,
Ha, Ya, Ayn, Sad.(A.Hulusi)
01 - Kaf, Ha,Ya, Ayn, Sad.
Bunlar bildiğiniz gibi heca harfleri, yani alfabe harfleri, elif, ba
harfleri. Huruf-u Mukatta diye bilinen ve isimlendirilen bu harflerin anlamı ya
da işlevi üzerinde bir çok yorum yapıldığını, daha önce yeri geldikçe defaatle
söylemiştim. Özetle bu harflerin Kur’an ın sırrı olduğunu söyleyen Hz. Ebu
Bekir’in görüşünü naklederek geçeceğim. Bu harflerin bir anlamından çok bir
işlevinden söz edilebilir. Ama şunu söylemeliyim ki Kur’an da mutlak anlamda
bir müteşabih varsa o da bu harfler olmalıdır. Sırrı hiçbir zaman çözülemez
demek mümkün değil, fakat ben bu harflerin sırrını çözdüm demekte o kadar kolay
değil.
2-) Zikru rahmeti Rabbike abdeHU Zekeriyya;
Rabbinin,
kulu Zekeriyya'ya rahmetini hatırla (zikret). (A.Hulusi)
02 - Rabbinin rahmetini bir anış Zekeriya kuluna, (Elmalı)
Zikru rahmeti Rabbike abdeHU Zekeriyya
Kulu Zekeriyya’ya rabbinin rahmetinin anısınadır. Bu sure, bir anı. Yani
rabbimiz Vahiyden belli bölümleri sevgili kullarının anısına ithaf ediyor. Bu
ayet bir ithaf ayeti, bir sunu, bir ithaf. Yani rabbimiz ne kadar memnun
olmuşsa Hz. Zekeriyya’dan, ne kadar rabbisini sevindirmişse, memnun etmişse
onun hatırasına, onun anısına bir ithafta bulunuyor.
Ne muhteşem şans ne büyük nasip
ya rabbi. Rabbi tarafından sevilmek ve Rabbi tarafından ithaf edilerek
ödüllendirilmek vahiy ithaf edilmek. İşte ölümsüzlüğün bir başka boyutu da bu.
Zekeriya malumunuz Kur’an da
anılan peygamberlerden biridir ve ben-i İsrail, İsrail oğulları
peygamberlerindendir. Yeni Ahitte yer alan, yani İsrail oğullarına gönderilmiş
peygamberlerin tümü de diğer peygamberler gibi Müslüman’dır ve bizim
peygamberimizdir. Yeni Ahitte yer alan ve Kur’an tarafından yalanlanmayan bir
rivayete göre Zekeriya, Hz. Meryem’in halasının kocasıdır. Yani eniştesidir.
Burada anlatılan, bu ayetlerin anlattığı kıssa aynen ya da çok benzer biçimde
A.İmran suresinin 38-41. ayetlerinde de ele alınır. Aslında orada bir miktar
ayrıntı verilir, ki bence bu iki bölümün, iki pasajın birlikte okunması daha
doğrudur.
Hz. Zekeriya 13. kabile olan
levililer kabilesinin bir mensubudur. Ki bu kabile Hz. Harun’a dayanır.
Bilindiği gibi İsrail oğulları 13 kabile idiler. Hz. Yakub’un çocuklarına
nispetle. İşte bu Levililer kabilenin görevi aralarında iş ve görev bölümü
yapmış olan İsrail oğulları içerisinde bu kabilenin görevi Din hizmetleridir,
mabetlere bakmaktır, nasihat etmektir, din hizmetlerini yürütmektir. Hz.
Zekeriya da Levililere mensup olması dolayısıyla mabette görevlidir.
Bu kabile kendi içerisinde 24
aileden oluşmaktadır, 24 sülaleden ve mabedin görevi 12 ay 24 sülaleye
paylaştırılmıştır. Buna göre 15 er gün düşmektedir ve o dönemde nöbet Hz.
Zekeriyya’da dır.
İşte bu tarihi bilgileri, ki yeni
Ahit’in 1. Krallar bölümümden naklediyorum bunları. Bu tarihi bilgileri
bildikten sonra sanırım bir çok atlanmış olan kıssanın bize verilmeyen tarafı
da zihnimizde, tasavvurumuzda yerine oturmuş olacaktır.
3-) İz nada Rabbehu nidaen hafiyya;
Hani O,
Rabbine derûnundan yönelmişti. (A.Hulusi)
03 - O vakit ki rabbine nida etmişti, gizli bir nida,
(Elmalı)
İz nada Rabbehu nidaen hafiyya hani
o rabbine içinin ta derinliklerinden seslenerek;
4-) Kale Rabbi inniy vehenel azmü minniy
veştealerre'sü şeyben ve lem ekün Bi duaike Rabbi şakıyya;
"Rabbim...
Gerçek ki, kemiklerim gevşedi, saçlarım ağarıp bembeyaz oldu! Rabbim, sana dua
edip de hiç hüsrana uğramadım..." (A.Hulusi)
04 - Demişti: ya rab işte ben artık kemik gevşedi benden,
ve baş bembeyaz alev aldı, sana duâ ile ise rabbim hiç bir zaman bedbaht
olmadım. (Elmalı)
Kale Rabbi inniy vehenel azmü minniy
veştealerre'sü şeyben ve lem ekün Bi duaike Rabbi şakıyya şöyle
yalvarmıştı. Rabbim benden iş geçti, kemiklerim eridi, başa ak düştü ama ey
rabbim sana dua edipte eli boş bırakıldığım hiç olmadı. Hiç beni mahcup
etmedin. Hiç beni çevirmedin, hiç elimi boş döndürmedin..!
Farkında mısınız değerli Kur’an
dostları, burada duanın edebi öğretiliyor. Bir insanın rabbiyle konuşur gibi
nasıl dua edeceği, Allah’tan nasıl istenir bunun yolu ve yordamı öğretiliyor.
Anadolu da bir söz vardır elek istemenin de bir yolu vardır derler.
Görüyorsunuz elek istemenin bir yolu olsunda Allah’tan bir şey istemenin, dua
etmenin bir yolu bir yordamı olmasın mı. İşte Kur’an başta fatiha ile ama
birçok peygamberin duasıyla bize nasıl dua edileceğini öğretiyor.
Tabii bu duanın bir öncesi var.
Bu noktaya nasıl geldi. O anda durup dururken mi bu duayı ediverdi Hz.
Zekeriya. Bu duanın öncesini öğrenmek için bir başka referans vermem gerekecek
A. İmran suresi 38. ayetle 39. ayet.
Oraya bakacağız. İşte orada bu duanın öncesi anlatılıyor. Nedir, ne var
öncesinde? Hz. Meryem var.
Hz. Meryem, ki biraz sonra onunda dillere de4stan kıssası gelecek, ona
da değineceğim. Hz. Meryem hamile kaldıktan sonra yavrusu İsa’ya, görevli
olarak Zekeriya bakmaktadır ona. Çünkü onun yanına girip çıkma yetkisi sadece
ona aittir. Hz. Meryem, kendisi adanmıştır. Annesi Hane onu Allah’a adamıştı.
Unutmayınız A.İmran/35. ayeti ile bunu öğreniyoruz. Allah’a adanmış bir çiçekti
o. Allah’a adanınca;
İz kaletimraetü
ımrane Rabbi inniy nezertü leKE ma fiy batniy muharreren.. (A.İmran/35) İmran’ın kadını demişti ki;
Rabbim, şu karnımda olanı her şeyden özgür olarak, yani el ne der, gün ne der,
falanca ne der, feşmekanca ne der demeksizin kendi arzularımdan da özgür
olarak, iç güdülerimden de özgür olarak; Aman ey Hane ne yapıyorsun sen,
ömrünün sonunda bir çocuk sahibi olmuşsun onu da geri dönüp verecek misin de
demeden tamamen özgür olarak sana adıyorum Allah’ım. ..fetekabbel minniy benden kabul
buyurur musun demişti. İşte böyle başlayan bir süreçti bu.
Allah öyle bir kabul etti ki bu Hakk adağını Fetekabbeleha Rabbuha Bi kabulin hasenin..
(A.İmran/37) Rabbi onun bu adağını çok güzel bir biçimde kabul etti, çünkü o
güzelce adamıştı. ve enbeteha nebaten hasenen (37 devam) o adağı
bir çiçek gibi yetiştirdi, korudu, gözetti. Peki bu çiçeğe kimi bahçıvan etti
dersiniz? ve keffeleha Zekeriya
Zekeriya’yı da ona bahçıvan kıldı. küllema dehale aleyha Zekeriyyel mıhrabe, vecede ındeha
rizka Ne zaman Zekeriya onun yanına girse onun içinde ibadete
çekildiği hücreye girse, mihrap budur, onun yanında mutlaka bir rızk bulurdu.
Yani rızk maddi ve manevi tüm değerlere verilen ortak isimdir bunu unutmayalım. kale ya
Meryemu enna leki hazâ ve derdi ki Ey Meryem bu sana nereden geldi,
yani çok özel bir takım nimetlere gark olmuşsun, muhatap olmuşsun, nasıl elde
ettin, nereden geldi der. kalet huve min ındillah Meryem de doğrudan;
Tüm nimetlerin tek kaynağını gösterir. Allah katından.
İşte bunun üzerine bize olayın ayrıntısını veren tefsirler şu bilgiyi
veriyorlar. Zekeriya Meryem’în o halini görünce kendisinin de içi evlat
hasretiyle tutuştu, yandı, dedi ki; Nolaydı, benim de bir yavrum olaydı da ben
de onu adayaydım. İşte A. İmran suresinin söylediğim 38. ayetinde ve müteakip
ayetlerde;
Hünalike de'â
Zekeriyya Rabbeh..(A. İmran/(38) o anda ve orada. Hünalike bir
zarftır, hem ter zarfıdır, hem zaman zarfıdır. İkisi birliktedir. O anda ve orada Zekeriya rabbine hemen duaya
başladı. Yani neden olmasın dercesine. Onun için hadisenin öncesi A. İmran
suresinin zikrettiğim ayetleridir ve buradan itibaren devam edebiliriz.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
96.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/05/11/islamoglu-tef-ders-meryem-001-4096/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder