B sayfasından devam
59-) Fehalefe min ba'dihim halfün eda'usSalâte
vettebeuşşehevati fesevfe yelkavne ğayyâ;
Onların
ardından bir nesil geldi ki, salâtı (hakikatlerine
yönelişi) yitirdiler ve şehvetlere (kendilerini beden kabulünün dürtülerine ve boş heveslerine) tâbi oldular... Gayyayı (içinden
çıkılamaz cehennem çukurunu) boylayacaklar!
(A.Hulusi)
59 - Sonra arkalarından bozuk bir güruh halef oldu, namazı
zayi' ettiler ve şehvetleri ardına düştüler, bunlar da «Gayya» yı boylayacaklar.
(Elmalı)
Fehalefe min ba'dihim halfün
derken,onların ardından öyle bir kuşak geldi ki eda'usSalâ ibadetin içini
boşalttılar. Aslında lafzen anlamı salâtı zayi ettiler, ya da namazı zayi
ettiler. Ama bu çok anlam daralmasına uğruyor böyle çevirirsek eğer. İbadetin
içini boşalttılar, verilmeye çalışılan bu olsa gerek burada. Eda’usSalâ; İbadetin, dindarlığın içi
boşalınca ne kalır geriye, gösterisi kalır. Dindarlık gösterisi. Kur’an ın; Feveylün lil musalliyn. (Maun/4) dediği, yani
böylesine bir dindarlığa, gösterişçi bir dindarlığa yazıklar olsun dediği şey
de işte budur aslında.
Vettebeuşşehevat daha ne yaptılar;
sadece dindarlığın, ibadetin içini boşaltmakla kalmadılar, dünyevi zevklerin
peşine düştüler. Yani ilahi vahyin ve hakikatin peşine düşeceklerine geçici ve
yalan olanın peşine düştüler. Sahte olanın peşine düştüler. Aldatıcı ve
yaldızlı olanın peşine düştüler. Gerçek altının peşine düşmediler. Altın
yaldızla kaplanmış tenekenin peşine düştüler. Onun için gerçek değerlerin
ardınca gitmediler. Sahte değerlerin ardınca gittiler. Onun için de kıymetleri
olmadı. Fiyatları oldu.
fesevfe yelkavne ğayyâ işte bu
yüzden gelecekte derin bir düş kırıklığı yaşayacaklar. Bir daha okuyayım
değerli dostlar; fesevfe yelkavne ğayyâ işte bu yüzden derin, çok derin bir düş
kırıklığı, hayal kırıklığı yaşayacaklar.
60-) İlla men tabe ve amene ve amile salihan
feülaike yedhulunel cennete ve lâ yuzlemune şey'a;
Tövbe
eden, iman eden ve imanın gereğini uygulayanlar müstesna... İşte onlar cennete
dâhil olurlar ve hiçbir şekilde haksızlığa maruz kalmazlar. (A.Hulusi)
60 - Ancak tevbe edip imana gelen ve Salih amel işleyenler
müstesna, çünkü bunlar zerre kadar hakları yenmeyerek Cennete gireceklerdir.
(Elmalı)
İlla men tabe ve amene ve amile salihan
ancak hatadan dönüp Allah’a yönelenler, doğru ve erdenli davranıp bu davranışı
bir ahlak ve yaşam biçimi haline getirenler müstesna. feülaike yedhulunel cennete ve lâ yuzlemune
şey'a işte bunlar cennete girecekler ve en ufak bir haksızlığa da
uğratılmayacaklar.
61-) Cennati adninilletiy veaderRahmânu ıbadeHU
Bil ğayb* innehu kâne va'duHU me'tiyya;
Rahmân'ın
kullarına gayblarından vadettiği, ADN (tecelli-i
sıfat) cennetleridir... Muhakkak ki O'nun
bildirdiği yerine gelmiştir. (A.Hulusi)
61 - Rahmanın kullarına vaat buyurduğu Adin Cennetlerine,
şüphe yok ki onun vaadi icra oluna gelmiştir. (Elmalı)
Cennati adninilletiy veaderRahmânu ıbadeHU Bil
ğayb o rahmet kaynağının kullarına söz verdiği insanın kavrama
kapasitesini aşan. Bu bilğayb’ı nasıl çevireceğim diye duraksadım. İnsanın
kavrama kapasitesini aşan mutlak mutluluk ve güzelliğin merkezi olan cennetler
onların olacak.
Evet, neden bu kadar çoğalıverdi
söz demeyeceksiniz değil mi. Çünkü Kur’an eksiltili bir metindir.Çünkü Kur’an
mucizdir, vecizdir. O nedenle biz zipli olan, sıkıştırılmış olan bu muhteşem
metni açıyoruz. Aslında burada yaptığımızda budur.
Güzelliğin, mutluluğun merkezi
çevirisini nereden getirdim? Cennati
adnin daha önce farklı ayetlerde geçti ve oralarda ayrıntılı işlemiştim.
Burada üzerinde durmayacağım ama Adn ile maden aynı kökten gelir. Maden bir
şeyin çıktığı merkezdir, kaynaktır. Onun için madene maden derler. Cennetü adn, güzelliğin merkezi demek,
güzellik merkezi değil. Öyle bu günkü çirkinlik merkezleri gibi falan değil.
Sahte güzellikler değil. Bu kalıcı, daimi güzelliğin ve mutluluğun üretildiği
yer demektir.
Mutluluğun üretildiği merkez.
Cennet bu. Aklınıza mükemmel güzellik geliyorsa cennet o dur diyeceğim ama
aklınıza, güzelliğin merkezi nasıl gelsin. Çünkü görmediniz ki. Sadece imana
konu olması da bu yüzden işte.
innehu kâne va'duHU me'tiyya ve her halükarda O’nun sözü yerini
bulacaktır, yani Allah’ın sözünü.
62-) Lâ yesme'une fiyha lağven illâ Selâma* ve
lehüm rizkuhüm fiyha bükreten ve 'aşiyya;
Orada
lağv (dedikodu)
değil sadece "Selâm" (Selâm isminin
mânâsı açığa çıkar ve böylece kendi hakikatlerinden açığa çıkan kuvveleri
konuşurlar) işitirler... Orada kendilerinin
sabah - akşam, yaşam gıdalarıyla beslenmeleri söz konusudur. (A.Hulusi)
62 - Orada hiç boş söz işitmezler, ancak bir selâm,
rızkları da vardır orada sabah, akşam. (Elmalı)
Lâ yesme'une fiyha lağven illâ Selâma
orada mutluluk tebliği dışında asla boş bir söz işitmeyecekler. Yani ne mutlu
size, gözünüz aydın olsun ve ..Tûba leküm..,(Rad/29) yani ne iyisiniz ya,
ne nasibi bol insansınız dışında bir söz işitmeyecekler. ve lehüm rizkuhüm fiyha bükreten ve 'aşiyya
ve onlar orada sabah akşam rızıklandırılacaklar.
63-) Tilkel cennetülletiy nurisü min ıbadiNA
men kâne tekıyya;
İşte
kullarımızdan çok korunanları (yalnızca
fiillerde değil, düşünsel anlamda korunanları)
mirasçı yapacağımız cennet budur! (A.Hulusi)
63 - O o Cennettir ki kullarımızdan her kim korunur takıyy
ise ona miras kılarız. (Elmalı)
Tilkel cennetülletiy nurisü min ıbadiNA men
kâne tekıyya sorumluluk bilincine ermiş olanları mirasçı kılacağımız
cennet işte budur. Yani Muttaki olan, Allah’a karşı takva sahibi olan,
sorumluluğunun bilincinde bir hayat yaşayan müminlere mirasçı olarak
kılacağımız, onlara miras olarak bırakacağımız cennet budur.
64-) Ve ma netenezzelü illâ Biemri Rabbik* leHU
ma beyne eydiyna ve ma halfena ve ma beyne zâlik* ve ma kâne Rabbüke nesiyya;
Biz
sadece Rabbinin hükmüyle tenezzül ederiz (boyutsal
geçiş)! Bilgimiz dâhilinde olan ve olmayan ve
bunların ötesindeki her şey O'na aittir! Rabbin için unutma kavramı
geçersizdir! (A.Hulusi)
64 - Bir de rabbinin emri olmayınca biz (rabbinin
Resulleri) inemeyiz, önümüzdeki ardımızdaki ve bunun arasındaki hep onundur ve
rabbin seni unutmuş değildir. (Elmalı)
Ve ma netenezzelü illâ Biemri Rabbik
Burada bir üst ile sanki bağlantısız gibi tırnak içinde bir ayet geldi. Ve
melekler der ki; Biz yalnızca rabbinin emri ile ineriz. leHU ma beyne eydiyna ve ma halfena ve ma beyne
zâlik hem bize açık olup bilebildiğimiz, hem de bizden gizli olup
bilemediğimiz, ya da bunlar arasında bulunan her şeyin sahibi O’dur.
Bu ikisi arasında bulunanla kasıt
varlığını meleklerin bildikleri halde, gerçeğini kavrayamadıkları, mahiyetini
kavrayamadıkları ara kategoriler. Meleklerin mahiyetini kavrayamadığı elbette
çok şey olmalıdır. Yani sadece Allah’ın bildiği, meleklerin dahi bilmekten aciz
olduğu. Ona bir atıf var.
ve ma kâne Rabbüke nesiyya ve senin
rabbin asla unutacak değildir.
Yukarıdaki konu ile bağlantısız
olan bu ayet ne anlatmak istiyor derseniz, Buhari, Tirmizi, Ebu Davud ve diğer
hadis derlemelerinde yer alan meşhur bir habere başvurmamız gerekiyor, o habere
göre Resulallah bunaldığı zaman vahiyle teselli olurdu. Bu surede er Rahman ismi çok geçiyor Adeta er
Rahman suresinden sonra sanırım Kur’an da saymadım ama er Rahman isminin en çok
geçtiği sure bu olsa gerek. Onun içinde bendeniz bu sure ile Er Rahman
suresinin yakın zamanlarda indiğini düşünüyorum içeriğine bakarak.
Bunu anti parantez belirttikten
sonra bu ayetin sebebi nüzulüne ilişkin anlatılan o meşhur haberde Resulallah
teselli bulmak maksadı ile içi daraldığında vahyin bir müddet kesildiğini görüp
Hz. Cibril’e; “Biraz daha sık sık gelsen, getirsen..!” der. Yani ister. “Buna bir mani mi var?” diye sorar. O da
der ki; “Ben kendim getirmiyorum ki.”
İşte bu onun cevabıdır. Bu aynı zamanda vahyin peygamberin kişiliğinden
bağımsız kaynağına bir atıftır.
65-) Rabbüs Semavati vel Ardı ve ma beynehüma
fa'budhu vastâbir li 'ıbadetihi, hel ta'lemu leHU semiyya;
Semâların,
arzın ve ikisi arasında olanların Rabbidir... O hâlde O'na kulluğunu fark et ve
O'nun ibadetine sebat et... O gibisini duyup bildin mi hiç? (A.Hulusi)
65 - O bütün Semavât-ü Arzın ve aralarındakilerin rabbi,
binaenaleyh ona ibadet et ve ibadetine sebatla sabreyle, hiç sen ona bir adaş
bilir misin? (Elmalı)
Rabbüs Semavati vel Ardı ve ma beynehüma
o gün göklerin de, yerin de ve bunlar arasındakilerin de rabbidir. fa'budhu vastâbir
li 'ıbadetihi, o halde yalnız O’na kulluk et ve O’na kulluk ederken
dirençli ve sebatlı ol. hel ta'lemu leHU semiyya hem adı onunla birlikte
anılmaya layık olan başka birini biliyor musun. Var mı başka biri? Adı O’nunla
birlikte anılsın, O’na adaş olsun, var mı böyle biri? Hayır, haşa.
Mertebesi ne denli yüksek olursa
olsun hiçbir ölümlü O’nunla eşit olamaz. Bu hassasiyete Kur’an da rastlıyoruz.
Kur’an Hz. Peygamberin adını dahi aynı zamir içinde Hz. peygambere atıf
yapmıyor. İkisini ayrı ayrı anıyor, Allah ve resulü diyor, ama daha sonra
söylediği şeye zamir atfederken tek zamirle atfediyor. Çok ilginç. Onun için
Tevbe/62. ayeti bu hassasiyete müthiş bir örnektir.
Fakat biz bu örneği aynı zamanda
Resulallah’ta da görüyoruz. Bu hassasiyeti. Bir hatip Allah ve peygamberine
atfen “hüma” zamirinde ki ikili
zamirde kullanınca Allah ve peygamberini imaen; “Vay hat..!” diyor Resulallah. “Yazık
sana, sen ne kötü hatipsin beni Allah ile beraber aynı zamir içinde kullanma.”
Çünkü bir zamire girmesi için aynı varlık kategorisinde olması gerekir. Oysaki,
Allah ve resul, insan ve yaratıcı, yaratılmış ve yaratıcı arasında mahiyet
farkı vardır. İşte bu hassasiyeti biz Resulallah’ta da görüyoruz.
66-) Ve yekulül İnsanu eizâ ma mittü lesevfe
uhrecü hayyâ;
İnsan
der ki: "Ben öldükten sonra ölümsüz olarak mı çıkarılacağım?"
(A.Hulusi)
66 - Böyle iken insan diyor ki: her ne zaman ölürsem
ileride mutlak bir zîhayat olarak çıkarılacak mıyım? (Elmalı)
Ve yekulül İnsanu eizâ ma mittü lesevfe uhrecü hayyâ
Yeni bir konuya girdi. Tabii kiş
yukarıdaki ile bağlantılı olmakla birlikte yeni bir pasaj. Buna rağmen insan
kalkıp; “Ne yani” der, “Ölümümün ardından gün gelip tekrar mı diriltileceğim.”
67-) Evela yezkürul'İnsanu enna haleknahu min
kablü ve lem yekü şey'a;
O
insan, daha önce o yok iken onu yarattığımızı hatırlamaz mı? (A.Hulusi)
67 - Ya o insan hiç bir şey değil iken bizim kendisini halk
etmiş olduğumuzu düşünmez mi? (Elmalı)
Evela yezkürul'İnsanu enna haleknahu min kablü
ve lem yekü şey'a
Cevabını Kur’an verir bu nankörce
sorunun. Çünkü nankörce diyorum zira her şeyini borçlu olduğu Allah’ı
unutmaktır bu. Sanki kendi bedelini ödemiş gibi davranmaktır bu. Sanki iki
gözün iki kulağın, dilin dudağın elin ayağın, aklın, kalbin ve tüm varlığının
bedelini önceden birine ödemişte satın almış gibi konuşuyor bu. İşte onun için
cevap geliyor.
Peki ama insan hatırlamaz mı ki
kendisini hiçbir şey değilken dahi biz yaratmışızdır.
68-) FeveRabbike lenahşurennehüm veş şeyatıyne
sümme lenuhdırennehüm havle cehenneme cisiyya;
Rabbine
yemin olsun ki, onları şeytanlarla beraber haşredeceğiz... Sonra onları elbette
Cehennem'in etrafında dizüstü çökmüş hâlde bulundururuz. (A.Hulusi)
68 - Evet rabbine kasem ederim ki biz onları ve o
Şeytanları muhakkak ve muhakkak mahşere toplayacağız, sonra onları muhakkak ve
muhakkak dizleri üstü Cehennemin etrafına ihzar eyleyeceğiz. (Elmalı)
FeveRabbike lenahşurennehüm veş şeyatıyn
madem öyle rabbine and olsun ki onlara, şeytanlarla bir araya toplayacağım
onları.
Onları şeytanlarla bir araya
toplamak, şeytani amelleri, şeytani duyguları, şeytani düşünceleri de bu
ibarenin içine girer ki, iyiliklerin meleke haline gelmesi durumuna biz meleke
diyoruz değil mi? Yani iyilikler insanda melek haline geliyor. Meleke kesp
edince iyilik, melek oluyor onda. Kötülüklerin meleke haline gelmesi de insanda
şeytana dönüşür. İnsan neyi meleke haline getirmişse huzuru ilahi’ye onunla
çıkacaktır. Yani meleke haline getirdiği, artık melekleşmiş olan iyilikleri ya
da meleke haline getirip artık şeytanlaşmış olan kötülükleri. İşte buradan o
çağrışımları da algılamamız gerekiyor.
sümme lenuhdırennehüm havle cehenneme cisiyya
ardından cehennemin etrafında diz üstü bir halde bekleteceğiz.
Buradaki cisiyya; diz üstü sürünmek anlamına gelir ama, bu belki şuna bir
şeydir; Perişan bir halde, bitmiş bir halde, rezil ve rüsva bir halde.
69-) Sümme lenenzianne min külli şiy'atin
eyyühüm eşeddü alerRahmâni ıtiyya;
Sonra
da her gruptan, onların azgınlık ve isyan itibarıyla Rahmân'a inkârda en katı
olanlarını çekip çıkarırız (ateş için). (A.Hulusi)
69 - Sonra her zümreden rahmana karşı en ziyade serkeşlik
eden hangileri ise muhakkak ve muhakkak nez' edeceğiz. (Elmalı)
Sümme lenenzianne min külli şiy'atin eyyühüm
eşeddü alerRahmâni ıtiyya sonra her topluluktan o rahmet kaynağına
karşı kimin daha azgın ve sapkın olduğunu seçip ortaya çıkaracağız. Kimin
kötülük önderi, kimin onun ardına düşmüş olan artçı, kimin bilinçli ve inançtı
bir biçimde inkarcı, kimin de böyle körü körüne taklidi bir biçimde inkarcı.
Kimin Allah’a karşı savaş açıp küfründe direnen, kiminde küfründe direnip
Allah’a karşı savaş açanların böyle propagandasına kapılıp, sele kapılıp giden
olduğunu, yani içlerinde ayrım yapacağız diyor. Küfrün lokomotifleri ve
vagonları.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
97. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/05/18/islamoglu-tef-ders-meryem-41-9897/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder