23 Mayıs 2012 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. MERYEM (59-69)(97-C)







B sayfasından devam


 59-) Fehalefe min ba'dihim halfün eda'usSalâte vettebeuşşehevati fesevfe yelkavne ğayyâ;

Onların ardından bir nesil geldi ki, salâtı (hakikatlerine yönelişi) yitirdiler ve şehvetlere (kendilerini beden kabulünün dürtülerine ve boş heveslerine) tâbi oldular... Gayyayı (içinden çıkılamaz cehennem çukurunu) boylayacaklar! (A.Hulusi)

59 - Sonra arkalarından bozuk bir güruh halef oldu, namazı zayi' ettiler ve şehvetleri ardına düştüler, bunlar da «Gayya» yı boylayacaklar. (Elmalı)


Fehalefe min ba'dihim halfün derken,onların ardından öyle bir kuşak geldi ki eda'usSalâ ibadetin içini boşalttılar. Aslında lafzen anlamı salâtı zayi ettiler, ya da namazı zayi ettiler. Ama bu çok anlam daralmasına uğruyor böyle çevirirsek eğer. İbadetin içini boşalttılar, verilmeye çalışılan bu olsa gerek burada. Eda’usSalâ; İbadetin, dindarlığın içi boşalınca ne kalır geriye, gösterisi kalır. Dindarlık gösterisi. Kur’an ın; Feveylün lil musalliyn. (Maun/4) dediği, yani böylesine bir dindarlığa, gösterişçi bir dindarlığa yazıklar olsun dediği şey de işte budur aslında.

Vettebeuşşehevat daha ne yaptılar; sadece dindarlığın, ibadetin içini boşaltmakla kalmadılar, dünyevi zevklerin peşine düştüler. Yani ilahi vahyin ve hakikatin peşine düşeceklerine geçici ve yalan olanın peşine düştüler. Sahte olanın peşine düştüler. Aldatıcı ve yaldızlı olanın peşine düştüler. Gerçek altının peşine düşmediler. Altın yaldızla kaplanmış tenekenin peşine düştüler. Onun için gerçek değerlerin ardınca gitmediler. Sahte değerlerin ardınca gittiler. Onun için de kıymetleri olmadı. Fiyatları oldu.

fesevfe yelkavne ğayyâ işte bu yüzden gelecekte derin bir düş kırıklığı yaşayacaklar. Bir daha okuyayım değerli dostlar; fesevfe yelkavne ğayyâ işte bu yüzden derin, çok derin bir düş kırıklığı, hayal kırıklığı yaşayacaklar.


60-) İlla men tabe ve amene ve amile salihan feülaike yedhulunel cennete ve lâ yuzlemune şey'a;

Tövbe eden, iman eden ve imanın gereğini uygulayanlar müstesna... İşte onlar cennete dâhil olurlar ve hiçbir şekilde haksızlığa maruz kalmazlar. (A.Hulusi)

60 - Ancak tevbe edip imana gelen ve Salih amel işleyenler müstesna, çünkü bunlar zerre kadar hakları yenmeyerek Cennete gireceklerdir. (Elmalı)


İlla men tabe ve amene ve amile salihan ancak hatadan dönüp Allah’a yönelenler, doğru ve erdenli davranıp bu davranışı bir ahlak ve yaşam biçimi haline getirenler müstesna. feülaike yedhulunel cennete ve lâ yuzlemune şey'a işte bunlar cennete girecekler ve en ufak bir haksızlığa da uğratılmayacaklar.


61-) Cennati adninilletiy veaderRahmânu ıbadeHU Bil ğayb* innehu kâne va'duHU me'tiyya;

Rahmân'ın kullarına gayblarından vadettiği, ADN (tecelli-i sıfat) cennetleridir... Muhakkak ki O'nun bildirdiği yerine gelmiştir. (A.Hulusi)

61 - Rahmanın kullarına vaat buyurduğu Adin Cennetlerine, şüphe yok ki onun vaadi icra oluna gelmiştir. (Elmalı)


Cennati adninilletiy veaderRahmânu ıbadeHU Bil ğayb o rahmet kaynağının kullarına söz verdiği insanın kavrama kapasitesini aşan. Bu bilğayb’ı nasıl çevireceğim diye duraksadım. İnsanın kavrama kapasitesini aşan mutlak mutluluk ve güzelliğin merkezi olan cennetler onların olacak.

Evet, neden bu kadar çoğalıverdi söz demeyeceksiniz değil mi. Çünkü Kur’an eksiltili bir metindir.Çünkü Kur’an mucizdir, vecizdir. O nedenle biz zipli olan, sıkıştırılmış olan bu muhteşem metni açıyoruz. Aslında burada yaptığımızda budur.

Güzelliğin, mutluluğun merkezi çevirisini nereden getirdim? Cennati adnin daha önce farklı ayetlerde geçti ve oralarda ayrıntılı işlemiştim. Burada üzerinde durmayacağım ama Adn ile maden aynı kökten gelir. Maden bir şeyin çıktığı merkezdir, kaynaktır. Onun için madene maden derler. Cennetü adn, güzelliğin merkezi demek, güzellik merkezi değil. Öyle bu günkü çirkinlik merkezleri gibi falan değil. Sahte güzellikler değil. Bu kalıcı, daimi güzelliğin ve mutluluğun üretildiği yer demektir.

Mutluluğun üretildiği merkez. Cennet bu. Aklınıza mükemmel güzellik geliyorsa cennet o dur diyeceğim ama aklınıza, güzelliğin merkezi nasıl gelsin. Çünkü görmediniz ki. Sadece imana konu olması da bu yüzden işte.

innehu kâne va'duHU me'tiyya  ve her halükarda O’nun sözü yerini bulacaktır, yani Allah’ın sözünü.


62-) Lâ yesme'une fiyha lağven illâ Selâma* ve lehüm rizkuhüm fiyha bükreten ve 'aşiyya;

Orada lağv (dedikodu) değil sadece "Selâm" (Selâm isminin mânâsı açığa çıkar ve böylece kendi hakikatlerinden açığa çıkan kuvveleri konuşurlar) işitirler... Orada kendilerinin sabah - akşam, yaşam gıdalarıyla beslenmeleri söz konusudur. (A.Hulusi)

62 - Orada hiç boş söz işitmezler, ancak bir selâm, rızkları da vardır orada sabah, akşam. (Elmalı)


Lâ yesme'une fiyha lağven illâ Selâma orada mutluluk tebliği dışında asla boş bir söz işitmeyecekler. Yani ne mutlu size, gözünüz aydın olsun ve ..Tûba leküm..,(Rad/29) yani ne iyisiniz ya, ne nasibi bol insansınız dışında bir söz işitmeyecekler. ve lehüm rizkuhüm fiyha bükreten ve 'aşiyya ve onlar orada sabah akşam rızıklandırılacaklar.


63-) Tilkel cennetülletiy nurisü min ıbadiNA men kâne tekıyya;

İşte kullarımızdan çok korunanları (yalnızca fiillerde değil, düşünsel anlamda korunanları) mirasçı yapacağımız cennet budur! (A.Hulusi)

63 - O o Cennettir ki kullarımızdan her kim korunur takıyy ise ona miras kılarız. (Elmalı)


Tilkel cennetülletiy nurisü min ıbadiNA men kâne tekıyya sorumluluk bilincine ermiş olanları mirasçı kılacağımız cennet işte budur. Yani Muttaki olan, Allah’a karşı takva sahibi olan, sorumluluğunun bilincinde bir hayat yaşayan müminlere mirasçı olarak kılacağımız, onlara miras olarak bırakacağımız cennet budur.


64-) Ve ma netenezzelü illâ Biemri Rabbik* leHU ma beyne eydiyna ve ma halfena ve ma beyne zâlik* ve ma kâne Rabbüke nesiyya;

Biz sadece Rabbinin hükmüyle tenezzül ederiz (boyutsal geçiş)! Bilgimiz dâhilinde olan ve olmayan ve bunların ötesindeki her şey O'na aittir! Rabbin için unutma kavramı geçersizdir! (A.Hulusi)

64 - Bir de rabbinin emri olmayınca biz (rabbinin Resulleri) inemeyiz, önümüzdeki ardımızdaki ve bunun arasındaki hep onundur ve rabbin seni unutmuş değildir. (Elmalı)


Ve ma netenezzelü illâ Biemri Rabbik Burada bir üst ile sanki bağlantısız gibi tırnak içinde bir ayet geldi. Ve melekler der ki; Biz yalnızca rabbinin emri ile ineriz. leHU ma beyne eydiyna ve ma halfena ve ma beyne zâlik hem bize açık olup bilebildiğimiz, hem de bizden gizli olup bilemediğimiz, ya da bunlar arasında bulunan her şeyin sahibi O’dur.

Bu ikisi arasında bulunanla kasıt varlığını meleklerin bildikleri halde, gerçeğini kavrayamadıkları, mahiyetini kavrayamadıkları ara kategoriler. Meleklerin mahiyetini kavrayamadığı elbette çok şey olmalıdır. Yani sadece Allah’ın bildiği, meleklerin dahi bilmekten aciz olduğu. Ona bir atıf var.

ve ma kâne Rabbüke nesiyya ve senin rabbin asla unutacak değildir.

Yukarıdaki konu ile bağlantısız olan bu ayet ne anlatmak istiyor derseniz, Buhari, Tirmizi, Ebu Davud ve diğer hadis derlemelerinde yer alan meşhur bir habere başvurmamız gerekiyor, o habere göre Resulallah bunaldığı zaman vahiyle teselli olurdu. Bu surede er Rahman ismi çok geçiyor Adeta er Rahman suresinden sonra sanırım Kur’an da saymadım ama er Rahman isminin en çok geçtiği sure bu olsa gerek. Onun içinde bendeniz bu sure ile Er Rahman suresinin yakın zamanlarda indiğini düşünüyorum içeriğine bakarak.

Bunu anti parantez belirttikten sonra bu ayetin sebebi nüzulüne ilişkin anlatılan o meşhur haberde Resulallah teselli bulmak maksadı ile içi daraldığında vahyin bir müddet kesildiğini görüp Hz. Cibril’e; “Biraz daha sık sık gelsen, getirsen..!” der. Yani ister. “Buna bir mani mi var?” diye sorar. O da der ki; “Ben kendim getirmiyorum ki.” İşte bu onun cevabıdır. Bu aynı zamanda vahyin peygamberin kişiliğinden bağımsız kaynağına bir atıftır.


65-) Rabbüs Semavati vel Ardı ve ma beynehüma fa'budhu vastâbir li 'ıbadetihi, hel ta'lemu leHU semiyya;

Semâların, arzın ve ikisi arasında olanların Rabbidir... O hâlde O'na kulluğunu fark et ve O'nun ibadetine sebat et... O gibisini duyup bildin mi hiç? (A.Hulusi)

65 - O bütün Semavât-ü Arzın ve aralarındakilerin rabbi, binaenaleyh ona ibadet et ve ibadetine sebatla sabreyle, hiç sen ona bir adaş bilir misin? (Elmalı)


Rabbüs Semavati vel Ardı ve ma beynehüma o gün göklerin de, yerin de ve bunlar arasındakilerin de rabbidir. fa'budhu vastâbir li 'ıbadetihi, o halde yalnız O’na kulluk et ve O’na kulluk ederken dirençli ve sebatlı ol. hel ta'lemu leHU semiyya hem adı onunla birlikte anılmaya layık olan başka birini biliyor musun. Var mı başka biri? Adı O’nunla birlikte anılsın, O’na adaş olsun, var mı böyle biri? Hayır, haşa.

Mertebesi ne denli yüksek olursa olsun hiçbir ölümlü O’nunla eşit olamaz. Bu hassasiyete Kur’an da rastlıyoruz. Kur’an Hz. Peygamberin adını dahi aynı zamir içinde Hz. peygambere atıf yapmıyor. İkisini ayrı ayrı anıyor, Allah ve resulü diyor, ama daha sonra söylediği şeye zamir atfederken tek zamirle atfediyor. Çok ilginç. Onun için Tevbe/62. ayeti bu hassasiyete müthiş bir örnektir.

Fakat biz bu örneği aynı zamanda Resulallah’ta da görüyoruz. Bu hassasiyeti. Bir hatip Allah ve peygamberine atfen “hüma” zamirinde ki ikili zamirde kullanınca Allah ve peygamberini imaen; “Vay hat..!” diyor Resulallah. “Yazık sana, sen ne kötü hatipsin beni Allah ile beraber aynı zamir içinde kullanma.” Çünkü bir zamire girmesi için aynı varlık kategorisinde olması gerekir. Oysaki, Allah ve resul, insan ve yaratıcı, yaratılmış ve yaratıcı arasında mahiyet farkı vardır. İşte bu hassasiyeti biz Resulallah’ta da görüyoruz.


66-) Ve yekulül İnsanu eizâ ma mittü lesevfe uhrecü hayyâ;

İnsan der ki: "Ben öldükten sonra ölümsüz olarak mı çıkarılacağım?" (A.Hulusi)

66 - Böyle iken insan diyor ki: her ne zaman ölürsem ileride mutlak bir zîhayat olarak çıkarılacak mıyım? (Elmalı)


Ve yekulül İnsanu eizâ ma mittü lesevfe uhrecü hayyâ

Yeni bir konuya girdi. Tabii kiş yukarıdaki ile bağlantılı olmakla birlikte yeni bir pasaj. Buna rağmen insan kalkıp; “Ne yani” der, “Ölümümün ardından gün gelip tekrar mı diriltileceğim.”


67-) Evela yezkürul'İnsanu enna haleknahu min kablü ve lem yekü şey'a;

O insan, daha önce o yok iken onu yarattığımızı hatırlamaz mı? (A.Hulusi)

67 - Ya o insan hiç bir şey değil iken bizim kendisini halk etmiş olduğumuzu düşünmez mi? (Elmalı)


Evela yezkürul'İnsanu enna haleknahu min kablü ve lem yekü şey'a

Cevabını Kur’an verir bu nankörce sorunun. Çünkü nankörce diyorum zira her şeyini borçlu olduğu Allah’ı unutmaktır bu. Sanki kendi bedelini ödemiş gibi davranmaktır bu. Sanki iki gözün iki kulağın, dilin dudağın elin ayağın, aklın, kalbin ve tüm varlığının bedelini önceden birine ödemişte satın almış gibi konuşuyor bu. İşte onun için cevap geliyor.

Peki ama insan hatırlamaz mı ki kendisini hiçbir şey değilken dahi biz yaratmışızdır.


68-) FeveRabbike lenahşurennehüm veş şeyatıyne sümme lenuhdırennehüm havle cehenneme cisiyya;

Rabbine yemin olsun ki, onları şeytanlarla beraber haşredeceğiz... Sonra onları elbette Cehennem'in etrafında dizüstü çökmüş hâlde bulundururuz. (A.Hulusi)

68 - Evet rabbine kasem ederim ki biz onları ve o Şeytanları muhakkak ve muhakkak mahşere toplayacağız, sonra onları muhakkak ve muhakkak dizleri üstü Cehennemin etrafına ihzar eyleyeceğiz. (Elmalı)


FeveRabbike lenahşurennehüm veş şeyatıyn madem öyle rabbine and olsun ki onlara, şeytanlarla bir araya toplayacağım onları.

Onları şeytanlarla bir araya toplamak, şeytani amelleri, şeytani duyguları, şeytani düşünceleri de bu ibarenin içine girer ki, iyiliklerin meleke haline gelmesi durumuna biz meleke diyoruz değil mi? Yani iyilikler insanda melek haline geliyor. Meleke kesp edince iyilik, melek oluyor onda. Kötülüklerin meleke haline gelmesi de insanda şeytana dönüşür. İnsan neyi meleke haline getirmişse huzuru ilahi’ye onunla çıkacaktır. Yani meleke haline getirdiği, artık melekleşmiş olan iyilikleri ya da meleke haline getirip artık şeytanlaşmış olan kötülükleri. İşte buradan o çağrışımları da algılamamız gerekiyor.

sümme lenuhdırennehüm havle cehenneme cisiyya ardından cehennemin etrafında diz üstü bir halde bekleteceğiz.

Buradaki cisiyya; diz üstü sürünmek anlamına gelir ama, bu belki şuna bir şeydir; Perişan bir halde, bitmiş bir halde, rezil ve rüsva bir halde.


69-) Sümme lenenzianne min külli şiy'atin eyyühüm eşeddü alerRahmâni ıtiyya;

Sonra da her gruptan, onların azgınlık ve isyan itibarıyla Rahmân'a inkârda en katı olanlarını çekip çıkarırız (ateş için). (A.Hulusi)

69 - Sonra her zümreden rahmana karşı en ziyade serkeşlik eden hangileri ise muhakkak ve muhakkak nez' edeceğiz. (Elmalı)


Sümme lenenzianne min külli şiy'atin eyyühüm eşeddü alerRahmâni ıtiyya sonra her topluluktan o rahmet kaynağına karşı kimin daha azgın ve sapkın olduğunu seçip ortaya çıkaracağız. Kimin kötülük önderi, kimin onun ardına düşmüş olan artçı, kimin bilinçli ve inançtı bir biçimde inkarcı, kimin de böyle körü körüne taklidi bir biçimde inkarcı. Kimin Allah’a karşı savaş açıp küfründe direnen, kiminde küfründe direnip Allah’a karşı savaş açanların böyle propagandasına kapılıp, sele kapılıp giden olduğunu, yani içlerinde ayrım yapacağız diyor. Küfrün lokomotifleri ve vagonları.


Devam ediyor D sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder