D sayfasından devam.
51-) Ma eşhedtühüm halkas Semavati vel Ardı ve
lâ halka enfüsihim* ve ma küntü müttehızel mudılliyne 'aduda;
Ben
onları (cinleri)
Semâlar ve arzın yaratılmasına da, kendi yaratılmalarına da şahit tutmadım!
İnsanları saptıranlar hiçbir zaman bana hizmet vermez! (A.Hulusi)
051 - Ben
onları ne Göklerin ve Yerin yaradılışına ne de kendilerinin yaradılışına şahit
kılmadım ve hiç bir zaman mudılleri kol tutmuş değilim. (Elmalı)
Ma eşhedtühüm halkas Semavati vel Ardı ve lâ
halka enfüsihim ben onları ne göklerin ne yerin yaratılışına şahit
kıldım, ne de kendi var oluşlarına.
Bu gerçekten felsefi derinliği
çok büyük bir ifade; Eşhedü
enlâ ilâhe illallah diyen bir
insan kendi var oluşuna öncelikle şahitlik etmiş olur. Çünkü Allah’ın var
oluşuna şahitlik eden insan, önce kendinin var olması lazım. Ben şahadet ederim
ki diyen bir insan, Eşhedü diyen bir
insan önce ben varım demiştir. Ben kendi var oluşuma şahadet ederim demiştir.
Ben kendi var oluşumun farkına vardım, varır varmaz da şunun farkına vardım;
Beni var eden bir VAR var. O halde ben kendi var oluşumdan yola çıkarak onun da
varlığına tanıklık ederim şahitlik ederim demiştir. Ben varım, bu beni var
edenin varlığına tanıklıktır, o halde hem var oluşum hem de akleden kalbimle
ben de onun varlığının şahidiyim. Demiştir. Onun için Eşhedü
enlâ ilâhe illallah sadece Allah’ın varlığına tanıklık
değil, kşinin kendi var oluşuna da tanıklığıdır.
Yani biz onları buna tanık
kılmadık dolayısıyla bu bilince sahip kılınmadılar. Bu bilinçle bakmadıkları
için Allah’ı da inkar ettiler. Yani Allah’ı inkarları, Allah’ın müdahil
oluşunu, hayata müdahil oluşunu da inkardı. Onun için Allah’ın tanığı
olamadılar.
ve ma küntü müttehızel mudılliyne 'aduda
üstelik ben bu saptırıcı güruhu yardımcı edinmişte değilim, yani benim
yardımcılarım da değil onlar.
52-) Ve yevme yekulü nadu şürekâiyelleziyne
zeamtüm fedeavhüm felem yesteciybu lehüm ve ce'alna beynehüm mevbika;
"Varsaydığınız
ortaklarımı çağırın" diye seslenildiği süreçte, onları çağırırlar da,
onlar kendilerine cevap vermezler... Biz onların aralarına aşılmaz bir engel
koyduk. (A.Hulusi)
052 - Ve
o gün ki dîyecek: «önleyin bakalım o zuumettiğiniz şeriklerime» derken onlara
çağırmışlar yalvarmışlardır fakat kendilerine icabet etmemişlerdir ve aralarına
biz bir mehleke (Tehlikeli yer veya iş.) koymuşuzdur. (Elmalı)
Ve yevme yekulü nadu şürekâiyelleziyne zeamtüm
ve o gün Allah benim mutlak yetkilerime ortak olduğunu düşündüklerinizi çağırın
diye nida edecek. Şu bana ortak olduğunu düşündüklerinizi çağırın da gelsinler
bakalım nasıl ortaklarmış göstersinler diyecek.
Fedeavhüm bunun üzerine onları
çağıracaklar. felem
yesteciybu lehüm ve ce'alna beynehüm mevbika ne ki kendilerine cevap
veren çıkmayacak. Zira onların aralarına dehşet bir uçurum yerleştireceğiz.
Birbirine ulaşamayacaklar.
53-) Ve rael mücrimunen nare fezannu ennehüm
muvakı'ûha ve lem yecidu anha masrifa;
Suçlular
ateşi gördüler de, artık onun içine kesin düşeceklerini bildiler... Ateş
dışında gidebilecekleri bir yol yoktu! (A.Hulusi)
053 - Ve
mücrimler ateşi görmüş, artık ona düşüneceklerini anlatmışlardır da ondan
savuşacak bir yer bulamamışlardır. (Elmalı)
Ve rael mücrimunen nare fezannu ennehüm
muvakı'ûha ve lem yecidu anha masrifa nihayet günahkarlar ateşi
görünce kaçınılmaz olarak oraya gireceklerine akılları yatacak ve oradan kaçıp
kurtulacak bir yol da bulamayacaklar.
54-) Ve lekad sarrefna fiy hazel Kur'âni
linNasi min külli mesel* ve kânel İnsanu eksere şey'in cedela;
Andolsun
ki biz şu Kurân'da, insanlar için, gerçekleri her türlü misalle sayıp döktük!
İnsan ise gerçekleri tartışmaya en düşkün olanıdır. (A.Hulusi)
054 - Şanım
hakkı için, hakikat, biz bu Kur'an da insanlara ibret olacak her türlü meselden
tasrif yapmışızdır, insan ise her şeyin cedelce ekseri olmuştur. (Elmalı)
Ve lekad sarrefna fiy hazel Kur'âni linNasi min
külli mesel doğrusu biz bu Kur’an da her türlü dolaylı anlatım
tarzından yola çıkarak insanlara farklı açılardan hakikati açıkladık.
Evet, mesel; bir gerçeği ona
benzer başka bir gerçekle açıklamak anlamına gelir. Ragıp el Isfahani’nin
müfredatında geçen tanımı bu. Dolaylı anlatım tarzı yani.
Neden mesele başvurur Kur’an? 2
Nedenden dolayı
1 – Ya anlatılan konu gayb olduğu
için zorunlu olarak gaybi bir gerçek insan zihnine mesellerle, eğretilemelerle,
soyutlamalarla indirilebilir. Onun için.
2 – Ya da Tasavvur inşa edici bir
tarz olarak akılda kalsın diye. Ki bu söz sanatlarının en büyüklerinden, en
ünlülerindendir.
Dolayısıyla Kur’an mesele bu iki
açıdan yer verir ve detaylı olarak anlatır ki, insanlar yanlış anlamasınlar.
Allah’ı yanlış anlamasınlar, vahyi yanlış anlamasınlar. Yine de varlıklar
içerisinde en çok yanlış anlaşılan rabbimizdir.
ve kânel İnsanu eksere şey'in cedela
zira insan var olan her bir şey içerisinde tartışmaya en düşkün olandır.
Zemahşeri’nin verdiği anlamı esas
alarak bu şekilde bir tercüme yaptım. Elâ ya'lemu men halâk..
(Mülk/14) ayetini hatırlıyoruz. Allah yarattığını bilmez mi?
Varlıklar
içerisinde tartışmaya en yatkın varlık. Aynı ayette yer aldığına göre meselle
insanın polemikçi boyutu arasında bir irtibat kurmayalım mı. Yani Allah evire
çevire tüm detaylarıyla, her türlü üslubu kullanarak insana hakikati anlatıyor,
ama şu insan var ya, tartışmacı bir varlık, yani tüm yaratıklar içinde polemiği
en çok seven bir varlık olduğu için, Allah’a karşı bile haddine bakmadan polemik
yapmaya kalkışıyor.
Onun için ey
insanoğlu bu anlatılan kıssaları, temsilleri, meselleri ki başından beri
ashab-ı kehf kıssası anlatıldı hatırlayın. İki bağ sahibi adamla yoksul kıssası
anlatıldı hatırlayın. Yine Adem ve şeytan kıssası anlatıldı hatırlayın. Yine
dünya hayatının suya benzediği meseli anlatıldı -Ki sonuncular hep meseldi-
hatırlayın.
Bütün bunlar
neyi vermek istiyor, bunun birer parmak olduğunu, parmağa değil, parmağın
gösterdiği yere bakmanız gerektiğini. Cama değil, camdan bakmanız. Bunu
yaparsanız ancak gösterileni göreceğinizi iyi bilin deniliyor. Bunu yapmaz da
kalkar; işte şu mu dedi, bu mu dedi, şurada kim vardı, mağarada kimler vardı,
adları neydi, köpeklerinin adı neydi, köpeğin cinsi neydi, kaniş miydi, diğer
cins miydi, işte yani kangal köpeğimiydi, Sivas köpeğimiydi vs. diye tartışmak
yerine, Allah’ın ne demek istediği üzerinde yoğunlaşın. O mağaranın çağı kaçtı,
yüz ölçümü kaçtı, neden oluşmuştu, kilden mi oluşmuştu, taştan mı kayadan mı..!
Bunlar sizin işinize yaramaz. Sizin işinize yarayacak şeylere bakın. Aslında bu
cedelle mesel arasında ki irtibatta işte budur.
55-) Ve ma mene'anNase en yu'minu iz caehümül
hüda ve yestağfiru Rabbehüm illâ en te'tiyehüm sünnetül evveliyne ev
ye'tiyehümül azâbü kubüla;
Kendilerine
hakikate giden yola kılavuzluk edecek olan (Rasûl) geldiği hâlde, insanları iman etmekten ve Rablerinden
mağfiret istemekten alıkoyan engel; öncekilerin başına gelenlerin kendilerine
de gelmesini veya azabın karşılarına dikilivermesini beklemekten başka ne olabilir
ki! (A.Hulusi)
055 - Kendilerine
doğru yolu gösteren peygamber geldiği halde insanları iman etmekten ve
günahlarının mağrifetini istemekten alıkoyan da başka değil, ancak kendilerine
evvelkilerin sünneti gelmesi veya Âhiret azâbının gözleri önüne gelmesi
kazıyyesidir. (Elmalı)
Ve ma mene'anNase en yu'minu iz caehümül hüda
ve yestağfiru Rabbehüm nitekim kendilerine doğru yolu gösteren
rehber geldiği zaman, insanları iman etmekten ve rablerinden af dilemekten
alıkoyan şey; illâ
en te'tiyehüm sünnetül evveliyne ev ye'tiyehümül azâbü kubüla ya
öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini, ya da ahiret
azabının gözlerinin önüne konulmasını istemekten başkası değildi. Yani haydi,
getirsene diyorlardı ya, hatırlayınız Hud/8. ayetinde, Nahl/1., Enbiya/1. ve
daha Kur’an ın bir çok yerinde inkarcılar kendilerine gönderilen peygamberlere;
Tehdit ettiği azabı getir de görelim diye meydan okuyorlardı. Ona bir atıf var
burada.
Yine onun yanında ahiretin
azabının gözlerinin önüne konulmasını bekliyorlar ve istiyorlardı. İşte bunun
için, yani hepsinin ortak tavrı bu oldu ve inkara götüren de bu oldu.
56-) Ve ma nursilül murseliyne illâ
mübeşşiriyne ve münziriyn* ve yücadilülleziyne keferu Bil bâtıli li yudhıdu
Bihil Hakka vettehazû âyâtiy ve ma ünziru hüzüva;
Biz
Rasûlleri sadece müjdeleyici ve uyarıcılar olarak irsâl ederiz... Hakikat
bilgisini inkâr edenler ise, asılsız, temelsiz fikirlerle Hakk'ı örtme
mücadelesi veriyorlar! İşaretlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler
(ciddiye alıp değerlendirmediler)! (A.Hulusi)
056 - Halbuki
biz gönderdiğimiz Peygamberleri ancak mübeşşir ve münzir olmak üzere
göndeririz, küfredenler ise hakkı bâtılla kaydırmak için mücadele ediyorlar
âyetlerimizi ve kendilerine edilen inzârı eğlence yerine tuttular. (Elmalı)
Ve ma nursilül murseliyne illâ mübeşşiriyne ve
münziriyn oysa ki biz elçilerimizi “azap getirsinler diye değil,” böyle bir açıklama zaruridir. Çünkü
ibarenin dilsel formu bize bu açıklamayı mecburi kılıyor. Onun için biz
elçilerimizi azap getirsinler diye değil, yalnızca müjdeciler ve uyarıcılar
olarak göndeririz. Yani onlar rahmettirler. Peygamberimiz Rahmeten lil
alemindir. Alemlere rahmettir. İşte Kur’an ın da ifade buyurduğu gibi.
ve yücadilülleziyne keferu Bil bâtıli li
yudhıdu Bihil Hakk küfürde direnenlerse aslı faslı olmayan
iddialarla hakikati geçersiz kılmanın kavgasını verirler. vettehazû âyâtiy ve ma ünziru hüzüva
ayetler ve uyarılarımızı alay konusu ederler.
57-) Ve men azlemü mimmen zükkire Bi âyâti
Rabbihi fea'reda anha ve nesiye ma kaddemet yedah* inna ce'alna alâ kulubihim
ekinneten en yefkahuhu ve fiy azânihim vakra* ve in ted'uhüm ilel hüda felen
yehtedu izen ebeda;
Rabbinin
delilleri (Rabbanî özellikleri) hatırlatıldığı hâlde, onlardan yüz çeviren; iki eli ile
hazırlayıp önceden gönderdiği şeyleri unutandan daha zâlim kim olabilir? Gerçek
ki, (inkârları dolayısıyla) hakikati fark edememeleri için, kozalarına hapsettik;
kulaklarına da ağırlıklar koyduk! Onları Hakikate davet etsen de, bu hâldeyken
ebediyen hidâyete eremezler! (A.Hulusi)
057 - O
kimseden daha zâlim de kim olabilir ki: Rabbinin âyâtı ile nasihat edilmiştir
de onlardan yüz çevirmiş ve ellerinin takdim ettiği şeyleri unutmuştur; çünkü
biz onların kalpleri üzerine onu iyi anlamalarına mani bir takım kabuklar ve kulaklarına
bir ağırlık koymuşuzdur, sen onları doğru yola çağırsan da o halde onlar ebeden
yola gelmezler. (Elmalı)
Ve men azlemü mimmen zükkire Bi âyâti Rabbihi
fea'reda anha ve nesiye ma kaddemet yedah işte rabbinin ayetleri
kendilerine ulaştırıldığı halde onu görür görmez kendi işlediği kötülükleri de
unutarak ondan yüz çeviren kimseden daha zalim, daha fazla kötülük yapan biri
olabilir mi.
inna ce'alna alâ kulubihim ekinneten en
yefkahuhu ve fiy azânihim vakra Şu kesin ki biz bu gibilerin akleden
kalpleri üzerine onu anlamalarını engelleyen bir kapak, kulaklarına ise bir
tıkaç yerleştiririz.
Evet, açık. İnsanın hakikate
karşı şartlanması. Bilincin kör, sağır ve dilsizleşmesi. İnsan bilinci hakikate
karşı körleşirse, o insanın gözünün görüyor olması hiçbir şey ifade etmez.
çünkü göz görmek için tek başına yetmez. Onun için ışık lazım. Işık, gönül
ışığı vahiydir. Nasıl ki ışık olmadan göz görmezse, gönlün, kalbin ışığı
vahiy olmadan da kalbin gözü kör
gibidir.
ve in ted'uhüm ilel hüda felen yehtedu izen
ebeda dolayısıyla onları doğru yola çağırsan da onlar asla doğru
yola gelemezler.
58-) Ve Rabbükel Ğafûru ZürRahmeti, lev
yuahızühüm Bi ma kesebu le 'accele lehümül azâb* bel lehüm mev'ıdün len yecidu
min dunihi mev'ila;
Rabbin
Ğafûr ve zür Rahmet'tir (Rahmet sahibi)! Eğer kazandıklarının sonuçlarını hemen yaşatmayı dilemiş
olsaydı, elbette azabı (vefat ettirmeyi) çabuklaştırırdı! Ancak onlar için vadedilen bir zaman
vardır ki, ona ulaşmamaları mümkün değildir. (A.Hulusi)
058 - Hem
o mağrifeti çok rahmet sahibi rabbin onları kesibleriyle derhal muâheze
ediverecek olsa idi haklarında azâbı elbette tacil buyururdu, fakat onlar için
bir mîy'âd vardır ki o gelince hiç bir çare i necat bulamazlar. (Elmalı)
Ve Rabbükel Ğafûru ZürRahmeh yine de
daima bağışlayıcı olan rabbin sınırsız rahmetin sahibidir. lev yuahızühüm Bi ma kesebu le 'accele lehümül
azâb eğer işledikleri günahlar yüzünden onları cezalandıracak
olsaydı, kesinlikle azabı onların başına hemen musallat ederdi. Yani rabbinin
sınırsız rahmeti hemen cezalandırmaya izin vermez. Onun için Allah’ın
isimlerinden biri de Latiyf’tir. Cezada acele etmez, lütuf sahibi diye de
anlamışlar bazı müfessirler bu ismi celilin anlamını. Yani cezalandırmada acele
etmez. Yine Haliym ismi de bu anlamı içerir. Rabbimiz Haliym dir. Kendisine
karşı bir günah işlendiğinde, günah işleyeni cezalandırma konusunda hiç acele
etmez. Süre verir ona, mühlet tanır.
bel lehüm mev'ıdün len yecidu min dunihi
mev'ila fakat işte onlar için bir süre belirlenmiştir ki asla onu
aşıp ta kurtulamazlar. Yani belirlenmiş bir süre vardır. Ne kadar uzun olursa
olsun bunun bir sonu vardır, bu mühletin, süre tanımaların bir sonu vardır, o
süre gelince de hşç kimse atlatamaz, aşamaz. Yasa bu yani. Bu süre mutlaka
dolacak.
Ömür de sınırlıdır. Rabbimiz bir
ömürlük bir tevbe süresi vermiştir, istiğfar süresi vermiştir ama unutmayın
yasa kesin. Herkesin ömrü bir gün bitecek.
59-) Ve tilkel kura ehleknahüm lemma zalemu ve
ce'alna li mehlikihim mev'ıda;
İşte
sana, zulmettiklerinden dolayı yok ettiğimiz şehirler ki onların helâkı için de
bir süreç tayin etmiştik. (A.Hulusi)
059 - Daha
o memleketler ki biz onları zulmettiklerinde helâk etmişiz ve helâklerine bir
mîy'âd tayin eylemişiz. (Elmalı)
Ve tilkel kura eğer inanmazsanız
işte yeryüzünde ki eski medeniyetlerin kalıntıları gözünüzün önünde. İşte
yıkılıp gitmiş, göçüp gitmiş, yeryüzünde izi kalmamış ne medeniyetler, ne
uygarlıklar, ne büyük kentler vardı. İşte yol üzerinde Sodom ve Gomore, Lut
gölünün kenarında. İşte yine Salih peygamberin kavmi, Semud kavmi, işte yine
Ahkâf ve Ad kavmi. Yani bütün bunlar bölge insanının tanıdığı belaya uğramış
kavimlerin kalıntıları.
ehleknahüm lemma zalemu zulümde
ısrar edince onların tümünü yok ettik. Yani zulümde ısrar edince yok ettik ama.
Onun için zulümde ısrar etmeleri helâki getiriyor. Siz de aklınızı başınıza
alın da zulümde ısrar etmeyin, kendi kendinize daha fazla kıymayın ve ce'alna li
mehlikihim mev'ıda oysaki biz onların helâki için de bir süre takdir
etmiştik. Yani geçmiş medeniyet ve uygarlıklar, helâk olmuş uygarlıklar içinde
süre tanımıştık. Bu Allah’ın yasasıdır. Süre tanımamızı istismar etmeye kalkma
ey insanoğlu, Allah’ın sana verdiği kapıdan vur ve gir ve rabbinle tanış,
kendinle tanış. Allah en büyük imkândır, bu imkânı heba etme.
“Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.
94. videonun sonu.
94. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/04/27/islamoglu-tef-ders-kehf-027-05994/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder