Sevgili Kur’an dostları geçen
dersimizde Meryem suresinin 40. ayetine kadar işlemiştik. Bugün aynı surenin
41. ayeti ile dersimize devam ediyoruz.
41-) Vezkür fiylKitâbi İbrahiym* innehu kâne
sıddiykan Nebiyya;
Gelen BİLGİ içinde İbrahim'i de hatırla (zikret)! Muhakkak ki O Sıddık'tı, Nebi idi. (A.Hulusi)
41 – Kitap da İbrahim’i de an, çünkü o bir sıddık, bir
Peygamber idi. (Elmalı)
Vezkür fiylKitâbi İbrahiym bu kitap
ta İbrahim’i de an. innehu kâne sıddiykan Nebiyya hakikaten o doğruluk
ve dürüstlük abidesi idi. Yani bir peygamberdi.
Hatırlayacak olursanız Meryem
suresinin başından buraya kadar Hz. İsa merkezli bir kıssa anlatıldı. Bu yeni
girdiğimiz bölüm de Hz. İbrahim merkezli, daha doğrusu Hz. İbrahim’in putperest
babasıyla olan diyalogu gündeme geliyor. Bu iki bölüm arasında hiç şüphesiz bir
irtibat var ve bu irtibat iki bölümün de, yani Hz. İsa merkezli olan önceki
işlediğimiz bölümle şimdi işleyeceğimiz Hz. İbrahim merkezli iki bölümün
arasındaki irtibat; İnsanın Allah tasavvurunu inşadır. Yani vahiy Hz. İsa’nın
şahsında Allah’a karşı, Allah inancına yönelik yapılan tahribatı, yani insanın
tanrılaştırılmasını. Yüce insanların, ulu insanların ilahlaştırılmasını işleyip
bunun bir şirk olduğunu ve bunun hem insanın iç dinamiklerini yok eden ve
manevi tüm enerjisini sıfıra indiren bir tehlike bir durum. Hem de yer yüzünde
İnsanın Allah ile, İnsanın insanla, insanın eşya ile ilişkisini bozan bir ters
durum olduğunu açıklamıştı. Şimdi de Hz. İbrahim’in babası ile olan
diyalogundan yola çıkarak şirke, küfre, putlaştırmaya farklı bir açıdan
yaklaşıyor bu ayetler.
42-) İz kale liebiyhi ya ebeti lime ta'budu ma
lâ yesme'u ve lâ yubsıru ve lâ yuğniy anke şey'a;
(İbrahim) babasına demişti
ki: "Ey babacığım... İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan
şeye niçin tapınıyorsun?" (A.Hulusi)
42 - Bir vakit babasına demişti: â babacığım! o işitmez
görmez ve sana hiç faydası olmaz şeylere niçin taparsın. (Elmalı)
İz kale liebiyhi ya ebeti lime ta'budu ma lâ
yesme'u ve lâ yubsıru ve lâ yuğniy anke şey'a hani o, yani İbrahim
babasına; Ey babacığım demişti. Niçin işitmeyen, görmeyen ve senden hiçbir
zararı def edemeyen şeylere kulluk ediyorsun.
Dikkat buyurunuz; Burada muhteşem
bir terbiye var, davetçi terbiyesi. Babasına konuşan bir peygamber evlat ile
karşı karşıyayız. Baba putperestte olsa evladın terbiyesine bakınız. Davet
usulüne ve üslubuna bakınız. “Babacığım” diyor. “Neden görmeyen işitmeyen ve
senden hiçbir zararı kaldıramayan şu putlara tapıyorsun.”
Bu üsluptaki incelik şu; Hatayı
yapanı değil, hatayı hedef alıyor. Önce hatayı yapanla hata arasına bir duvar
çekiyor burada ve doğrudan hatayı tanımlıyor. Eğer hata yerine hatayı yapanı
hedef alsaydı o zaman hiç kimsenin böyle bir üslupla sonuç alması mümkün değil.
Ama Hz. İbrahim bu üsluba rağmen sonuç alamamışsa artık sorumluluk muhatabındır
tabii. Fakat bu üslup bize aynı zamanda bir örneklik teşkil ediyor.
Hatayı yapanla hatayı
özdeşleştirirseniz, hata ile hatanın faili arasında ayniyet kurarsanız, hataya
yaptığınız her atışı muhatabınız kendisine yapılmış bir atış gibi
algılayacaktır. Yok hatayı ondan ayırarak, hata sana ilişmiş bir hastalık gibi
izlenimi verirseniz, ki öyledir zaten. Sapma arizidir, doğal olan tabii olan,
fıtri olan haktır, doğruluktur, İslam’dır, güzelliktir, iyidir. Onun için bu
temel üzerine, İslam’ın insana verdiği bu akıl üzerine kurmak gerekir İslam
daveti, metodu.
43-) Ya ebeti inniy kad caeniy minel ılmi ma
lem ye'tike fettebı'niy ehdike sıratan seviyya;
"Ey
babacığım. Kesinlikle sende olmayan ilim, bende açığa çıktı! Bu nedenle bana
tâbi ol, seni düzgün yola yönlendireyim." (A.Hulusi)
43 - Â babacığım emin ol bana ilimden sana gelmeyen hakikat
geldi, gel bana uy da seni bir düz yola çıkarayım. (Elmalı)
Ya ebeti inniy kad caeniy minel ılmi ma lem
ye'tik Ey babacığım, inan ki bana, sana ulaşmamış olan hakikat
bilgisinden bir pay ulaşmış bulunuyor. O bilgiye ulaşmak için Hz. İbrahim’in
sarf ettiği çabayı hepimiz biliyoruz değil mi? En’am/76-78. ve diğer ayetlerde
işlenmişti bu. Hz. İbrahim’in aklını kullanarak, eşyayı doğru okuyarak önce
yıldız, sonra ay ve sonra güneşten, yani tabiattan, yani eserden, yani sanattan
yola çıkarak nasıl müessire, nasıl sani aleme, yani nasıl sanatkâra
ulaşılacağını göstermişti.
İşte bu çabaydı ve bu çaba sonuç
getirdi. Belki buna da bir ima olmak üzere Hz. İbrahim bunu söylüyor. Sana
ulaşmamış olan bir bilgiye ben ulaştım, o bana ulaştı. Yani ben çaba gösterdim,
akıl yürüttüm, kafamı kullandım, eşyayı doğru okudum, Allah’ın gör dediği
yerden baktım, esere eser gibi baktım, sanata sanat gibi baktım müessiri
gördüm, sanatkârı, O büyük sanatkârı gördüm.
fettebı'niy ehdike sıratan seviyya
öyle ise bana uy ki seni dosdoğru bir yola yönelteyim ey babacığım.
44-) Ya ebeti lâ ta'budişşeytan* inneşşeytane
kâne lirRahmâni 'asıyya;
"Ey
babacığım... Şeytana kulluk yapma! Muhakkak ki şeytan Rahmân'a âsi oldu."
(A.Hulusi)
44 - Babacığım Şeytana tapma, çünkü Şeytan rahmana âsi
oldu. (Elmalı)
Ya ebeti lâ ta'budişşeytan Ey
babacığım ne olur şeytana kulluk etme. Nefse, iç güdülere, hazza, hevaya,
hevese, tutkuya, el hasıl arzu ve dünyevi şehvetlerin her birine olan kulluk,
aslında Kur’an a göre şeytana kulluktur. Yani Allah dışında neye kulluk ediyor
olursanız olun şunu iyi biliniz ki şeytana kulluk etmiş olursunuz diyor Kur’an.
inneşşeytane kâne lirRahmâni 'asıyya
hatırla ki şeytan O rahmet kaynağına, o sınırsız merhamet menbaına isyan eden
biriydi. Ona kulluk eden de şeytanın askeri olur. Şeytanı kendisine komutan
ilan etmiş olur. Dolayısıyla şeytan Allah ilişkisi neyse, onun da Allah ile
ilişkisi o olur.
45-) Ya ebeti inniy ehafü en yemesseke azâbün
miner Rahmâni fetekûne lişşeytani veliyya;
"Ey
babacığım... Ben, sana Rahmân'dan bir azap dokunmasından, böylece (gelecek yaşamda da)
şeytanın dostu (bedensellik sınırları içinde
kalmış) olmandan korkarım." (A.Hulusi)
45 - Babacığım ben cidden korkarım ki sana o rahmandan bir
azâb dokunur da Şeytana yar olursun. (Elmalı)
Ya ebeti inniy ehafü en yemesseke azâbün miner
Rahmân ey babacığım o sınırsız rahmet kaynağından gelecek bir azabın
sana dokunmasından endişe ediyorum.
Değerli dostlar fark ediyor
musunuz sanki baba İbrahim, evlatta baba Azer, şuna bakın. Bir peygamber
ümmetinin babası. İsterse öz babası olsun o da ümmeti daveti. Ümmeti davet ya
da ümmeti icabet. Davetine ister icabet etmiş olsun, ister etmemiş olsun
Peygamberin çağında yaşayanlar onun ümmetidir. Bu tasnif ve bu tarife göre Hz.
İbrahim, ümmetinden biri olan babasını İmana çağırıyor bir baba şefkatiyle.
Roller nasıl değişiyor
görüyorsunuz değil mi? Aslında burada şefkatli olanın baba olması gerekirken,
oğul babalığa soyunuyor. Hem de öyle bir babalık ki, dünya ve ahiretini mamur
edecek. Ebedi mutluluğu ona kazandıracak bir baba, İman atalı.
fetekûne lişşeytani veliyya işte o
zaman şeytanın bir dostu da sen olmuş olursun ey babacığım.
46-) Kale erağıbün ente an alihetiy ya
İbrahiym* lein lem tentehi le ercümenneke vehcürniy meliyya;
(Babası) dedi ki: "Sen
benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun, İbrahim? Yemin ederim ki eğer
vazgeçmezsen, seni mutlaka taşlatarak öldürürüm. Uzun müddet benden uzak
kal!" (A.Hulusi)
46 - Sen dedi: benim mabutlarımdan geçmek mi istiyorsun ya
İbrahim? yemin ederim ki eğer vazgeçmezsen seni muhakkak recm ederim, hem beni
uzun müddet bırak git. (Elmalı)
Kale erağıbün ente an alihetiy ya İbrahiym
babası İbrahim’in bu ısrarlı ve müşfik çağrılarına şu zorbaca yanıtı verdi. Ey
İbrahim, yoksa sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun. lein lem tentehi le ercümenneke vehcürniy
meliyya eğer buna bir son vermezsen, eğer bu çağrılarına bir son
vermezsen, yemin olsun ki seni öldüresiye taşa tutarım. Şimdi vehcürniy
meliyya şimdi gözümün önünden defol bakayım dedi.
Evet, manzara ortada. İbrahim’in
üslubu bir tarafta babası Azer’in üslubu öbür tarafta. İbrahim’in üslubu müşfik
ve sevecen ve nazik, babanın üslubu zorba, kaba ve nezaketsiz. Biri imanın
üslubu diğeri ise inkarın üslubu. Biri Allah’a davetin üslubu, diğeri şeytana
çağrının üslubu.
Küfür daima zorbadır. İman daima
naziktir. Çünkü iman üstündür. Çünkü iman haklıdır, haklı olmanın sükûnetini
taşır. Küfür haksızdır, haksız olmanın hırçınlığını taşır. Onun için kaba
kuvvet kullanır. Onun için zora başvurur, onun için susturur. İman ise
konuşmaya çağırır, dinlemeye çağırır, diyaloga çağırır. Çünkü söyleyecek sözü
vardır. Çünkü Hakk sözü elinde bulunduruyordur. Bunun üstünlüğünü duyuyordur.
İşte iki taraf arasındaki o
bitimsiz mücadelenin iki sembolü. Ve bugün de baktığınızda, aslında bir tarafta
imana çağıran İbrahim’in yolundakileri öbür tarafta ona karşı zorbalıkla duran,
onu susturmaya çalışan, ona karşı güç kullanan küfür ehlini görürsünüz.
Eğer göremiyorsak, eğer iman ehli
Azer’in üslubunu takınmışsa burada bir problem var demektir. Burada roller
değişmiş demektir. Burada ciddi bir sıkıntı var demektir. bence o sıkıntı da
iman ehli henüz kendi inancından emin değil. Bu da cehaletten kaynaklanır.
Bilmiyor üstün olduğunu. Kendi inancının, kendi değerlerinin yüceliğinin
farkında değil demektir.
47-) Kale Selâmun aleyke, se estağfiru leke
Rabbiy* inneHU kâne Biy hafiyya;
(İbrahim) dedi ki:
"Selâm üzerinde olsun. Senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Muhakkak
ki O, bana çok ikramda bulunandır" dedi. (A.Hulusi)
47 - Dedi: selâm sana, senin için rabbime istiğfar
edeceğim, çünkü o bana çok lütufkârdır. (Elmalı)
Kale Selâmun aleyk İbrahim; Sen
sağlıcakla kal dedi. sana güle güle. se estağfiru leke Rabbiy seni bağışlaması için
rabbime yalvarmayı sürdüreceğim dedi.
Şu güzelliğe bakıyor musunuz
sevgili Kur’an dostları. Seni bağışlaması için rabbime yalvarmaya devam
edeceğim. inneHU
kâne Biy hafiyya çünkü O, bana karşı oldukça lütufkârdır. Olur ki
duamı kabul eder. Olur ki yalvarmalarımı boşa çıkarmaz.
Her peygamber bir şefkat
pınarıdır değil mi dostlar. Bir Adem, bir alem diye çıkarlar yola. Bir yürek
seferberliğinin bitimsiz yolcusudurlar. Ellerinde demir asa, ayaklarında demir
çarık, mataralarında tuzlu su sonsuz bir yolculukta insan ararlar. İmanı yudum
yudum sunmak için dünya çölünde susamış olan insana ve bize de bu çağrıyı
getirirler. Ve bizim de kendilerinin arkasına takılmamızı isterler. Ve bunun
sevincini, bunun hazzını yaşamamızı isterler. İnsan doğurmanın, insan doğuran
adam olmanın, adam doğuran adam olmanın sevincini. İşte o sevinci biz bu
satırlarda görüyoruz.
48-) Ve a'tezilüküm ve ma ted'une min dûnillâhi
ve ed'u Rabbiy 'asa ella ekûne Bi du'âi Rabbiy şakıyya;
"Sizden
de, sizin Allâh dûnundaki yöneldiklerinizden de uzaklaşıp; Rabbime dua
ediyorum. Rabbimin yönelişi ile mutsuz sona ermeyeceğimi umarım."
(A.Hulusi)
48 - Hem sizi Allah dan başka taptıklarınızla bırakıp
çekilirim de rabbime duâ ederim, umulur ki rabbime duâ ile bedbaht olmam.
(Elmalı)
Ve a'tezilüküm ve ma ted'une min dûnillâhi ve
ed'u Rabbiy artık sizden de, sizin Allah’ı bırakıp ta yalvardığınız,
yakardığınız tüm tanrılardan da uzaklaşacağım. Putlarınızdan da uzaklaşacağım
ve sizin için rabbime yalvarmayı sürdüreceğim. 'asa ella ekûne Bi du'âi Rabbiy şakıyya
umarım rabbime duamdan dolayı mahrum olmam.
Burada ki; 'asa ella ekûne Bi du'âi Rabbiy şakıyya
ibaresinin iki şekilde anlaşılması mümkün. “Umarım size duamdan dolayı rabbimle
aram açılmaz” şeklinde anlayabileceğimiz gibi; “Duam rabbim tarafından umarım
kabul görür.” Biçiminde de anlayabiliriz. Ama birincisi daha uygun gibi
görünüyor. Yani “size duada ısrar etmem rabbimle aramı açmaz umarım.” Çünkü bu
konuda diğer surelerde gelmiş olan Hz. İbrahim’in duası konusunda diğer
surelerde gelmiş olan malumatı birleştirdiğimizde onu görüyoruz. Hz. İbrahim
sonunda babasına ısrarlı dua etmekten nehy olunuyor.
49-) Felemma'tezelehüm ve ma ya'budune min
dûnillâhi vehebna lehu İshaka ve Ya'kub* ve küllen ce'alna Nebiyya;
(İbrahim) onlardan ve
onların Allâh dûnundaki yöneldiklerinden uzaklaşınca, Ona İshak'ı ve Yakup'u
hibe ettik... Hepsini Nebi oluşturduk! (A.Hulusi)
49 - Vaktaki onları ve Allahtan başka taptıklarını bırakıp
çekildi, bizde ona İshak’ı ve Yakup’u bahş eyledik ve her birini birer Peygamber
yaptık. (Elmalı)
Felemma'tezelehüm ve ma ya'budune min dûnillâhi
vehebna lehu İshaka ve Ya'kub en sonunda onlardan ve onların Allah’ı
bırakıp ta taptıklarından uzaklaşınca biz ona İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik.
Evet, armağan ettik diyor yani
açıkça. Burada kullanılan şey vehebna
leh ona armağan etmiştik. Bir armağan sebepsiz verilmez dostlar. Hak etmek
gerekir değil mi? Hangi ödül hak edilmeden alınır. Allah armağanı hak edenlere
verir. Burada söylenen açık. Nedir söylenen? O Allah’ı tercih etti, yurdunu
yuvasını terk etti. O Allah’ı tercih etti ateşe atladı. O Allah’ı tercih etti
ağır sınavlar verdi ve biz de onun tercihini ödüllendirdik. Bu ödüllendirmeyi
ahirete bırakmadık, daha dünyada iken verdik ve ona evlat, hem de ömrünün
sonunda evlat ile ödüllendirdik, taltif ettik.
ve küllen ce'alna Nebiyya ve onların her birine de
peygamberlik verdik. Bakın ödülü verdik, ödülü çift kat verdik. Sadece evlat
vermiş olmadık, verdiğimiz evlatları da peygamber olarak verdik. İşte madden ve
manen iki taraflı ödül. Ödüllerin en güzeli, aslında ödüllerin en büyüğü. Salih
bir evlat. Bir evlat bir ödül. Ama Salih bir evlat iki ödül. Bir evlat dünyevi
bir ödül. Ama ahlaklı, imanlı bir evlat aynı zamanda uhrevi bir ödül. Çünkü
devam eden ameldir o. Süre giden ameldir o. Siz öleceksiniz o yaşayacak. Yani
siz öldükten sonra yaşayan amelinizdir o.
50-) Ve vehebna lehüm min rahmetiNA ve ce'alna
lehüm lisane sıdkın 'aliyya;
Onlara
rahmetimizden hibe ettik ve onlarda Sıddıkiyet (Hakikati
yaşayarak tasdik) ilminin yüce anlatım
kuvvesini oluşturduk. (A.Hulusi)
50 - Ve bunlara rahmetimizden ihsanlar eyledik ve hepsine
dillerdi yüksek bir yadı sıdk verdik. (Elmalı)
Ve vehebna lehüm min rahmetiNA ve
onlara rahmetimizi bahşettik. ve ce'alna lehüm lisane sıdkın 'aliyya dahası
onları doğruluğun ve hakikatin yüce dili yaptık. Hakk’ı haykıran, bunu da
yüksek bir dille, üslup kalitesi ile yapan demektir. Yüce bir dil, lisane sıdkıyn ‘aliyya. Ya da
doğruluklarını dillere destan yaptık manası da verilmiştir eski müfessirler
tarafından.
51-) Vezkür fiylKitâbi Musa* innehu kâne
muhlesan ve kâne Rasûlen Nebiyya;
Gelen
BİLGİ içinde Musa'yı da hatırlat (zikret)... Muhakkak ki O muhlas (Allâh'a
kulluğunun farkındalığında olan, seçilmiş)
idi; Rasûldü, Nebiydi. (A.Hulusi)
51 - Kitabda Musâ’yı da an, çünkü o bir muhlis idi ve bir
Resul bir Peygamber idi. (Elmalı)
Vezkür fiylKitâbi Musa bu kitap ta
Musa’yı da an innehu
kâne muhlesan ve kâne Rasûlen Nebiyya gerçekten o da müstesna seçkin
biriydi. O da vahiy yolu ile haber alan elçilerimizdendi.
Hz. İsa merkezli bir anlatıma
sahip olan bu Meryem suresinde Hz. Musa, ki bir önceki peygamber Hz. İbrahim
idi. Onun anlatısı bitti, şimdi Hz. Musa’ya geçti. Hz. Musa ve daha sonra diğer
peygamberlerle devam edecek bu silsile. Bütün bunların geçit resmi yapmasının
sebebi ne? Açık, şu; Onlar da İsa gibi seçilmiş peygamber idiler. Ama hepsi de
insandır bunların. Yani biri diğerinden ayırt edilemez. Eğer siz İsa’yı
tanrılaştırıyorsanız o zaman diğer peygamberler de aynısı olması lazım. Oysa ki
İsa tek değil ki. Bu anlamda İsa, Allah’ın nebilerinden bir nebidir. Onun için
de;
La nuferriku beyne ehadin min RusuliH (Bakara/285) onun resulleri arasından
herhangi birini ayırıp ta tanrılaştırmayız, ya da alçaltmayız. İşte bu dengeye
çağrıdır bu kıssalar.
{Atlanan cümle; innehu kâne muhlesan ve kâne Rasûlen Nebiyya.
Çünkü o bir muhlis idi ve bir Resul bir Peygamber idi.
(Elmalı)}
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
97. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/05/18/islamoglu-tef-ders-meryem-41-9897/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder