D sayfasından devam
29-) Feeşaret ileyh* kalu keyfe nükellimü men
kâne fiyl mehdi sabiyya;
Meryem oruçlu olduğundan konuşmayıp, çocuğu işaret etti (ona sorun gibisinden)... "Kundaktaki bebekle ne konuşabiliriz ki!" dediler. (A.Hulusi)
29 - Bunun üzerine ona işaret etti, beşikteki bir sabî ile
nasıl konuşuruz dediler. (Elmalı)
Feeşaret ileyh bunun üzerine Meryem
çocuğa işaret etti. Yani oğluna. kalu keyfe nükellimü men kâne fiyl mehdi sabiyya
onlarda dediler ki biz daha dünkü bir beşik bebesiyle nasıl konuşabiliriz ki.
Burada gerçekten de, bu ayet
nasıl anlaşılmalı. Ebu Übeyde Maver bin el Müsenna, Kâne’nin anlamlarını sıraladığı bu ayetin yorumunda, ki Ebu Übeyde
maver bin el Müsenna, ikinci nesle ait müfessirlerden biridir. Kâne’nin anlamlarından 1. önceliği;
Geçmişte yaşanmış, olup bitmiş bir iş anlamına verir. Yani o zaman burada dünkü
beşik bebesi, yani onların bunu söylemeleri kinayi olmuş oluyor, küçümsedikleri
için, ağzın süt kokuyor derler ya. Daha dünlücük, dünkü çocuk kalkmış bize laf
ediyor, onu küçümseme anlamı verir.
Bir sonraki ayet peygamberlik
verildiğini söylüyor Hz. İsa’nın dilinden. Hemen sonraki ayet. Ki Hz. İsa’nın
henüz düşünme melekeleri oluşmamış ve hayat tecrübesi edinmemiş bir beşik
bebesi olduğu düşünülemez peygamber olarak. Çünkü bir beşik bebesine
peygamberlik verildiğini söyleyemeyiz. Dolayısıyla bir de hemen arkasından
gelen 31. ayette salat ve zekatla emr olunduğunu, anasına zorbalık değil,
iyilik yapmakla emr olunduğunu ifade buyuruyor Hz. Zekeriyya. Yani zorbalık
yapabilecek çağda olmalı ki zorbalık yapmamakla emr olunması. Salat ve zekatla
emr olunmak ta bunları yapabilecek çağda olmakla mümkündür.
Bütün bunları yan yana
getirdiğimizde belli ki şu açığa çıkıyor; Burada muhataplar karşılarında ki
genci küçük görüyorlar. Genç yaşta peygamberlik verilen Hz. İsa onların gözünde
daha dünkü süt bebesi, ya da yeni yetme bir delikanlı olarak görünüyor, onun
için de böyle diyorlar. Yani bu tabii ki ayetlerin gelişinden bütünsel bir
okumayla varabileceğimiz bir sonuç.
[Ek bilgi; “Bunun üzerine (Meryem, çocukla
konuşun diye) ona işaret etti. ‘Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz?’
dediler.” (Meryem, 19/29) ayetindeki, “beşikteki bebek (فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا)” ifadesinin mecaz/kinaye olduğu, o vakitte İsa (as)’ın yetişkin biri
olduğu görüşünün isabetli olmadığı, konuyla ilgili diğer ayetlerden
anlaşılmaktadır. İlgili âyetler şöyledir:
“Hani melekler şöyle demişti: ‘Ey Meryem! Allah seni kendi tarafından bir
kelime ile müjdeliyor ki onun adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. O, dünyada da
ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın olanlardandır. O, beşikte de yetişkin
çağında da insanlarla konuşacak, salihlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 3/45-46)
“O gün Allah şöyle diyecek: ‘Ey Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin
üzerindeki nimetimi düşün. Hani seni Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile desteklemiştim.
Beşikte iken de yetişkin iken de insanlara konuşuyordun…” (Mâide, 5/110)
Bu son iki ayette de “beşikte ve yetişkin iken (فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا )” şeklinde İsâ (as)’ın beşikte bebek iken de yetişkin iken de
muhataplarıyla konuşacağı ayrı ayrı vurgulanmaktadır. Birinci ayetteki (Âl-i
İmrân, 3/45-46) ifade meleklere, ikinci ayetteki (Mâide, 5/110) ise bizzat
Allah Teala’ya aittir ve burada herhangi bir küçümseme durumu yoktur. Bu da “Beşikteki
bir bebekle nasıl konuşuruz? (قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا ) dediler.” (Meryem
19/29) ayetindeki ifadenin mecazi değil, hakiki anlamda olduğunu teyit
etmektedir. (http://www.fetva.net/yazili-fetvalar/meryem-suresi-29-ayete-gore-hz-isa-besikte-iken-konusmus-mudur.html
) ,,,,,,Allahu Alem..!]
30-) Kale inniy Abdullah* ataniyel Kitabe ve ce'aleniy
Nebiya;
(Bebek İsa) konuştu: "Kesinlikle Ben Allâh kuluyum; bana Bilgi (Kitap) verdi ve beni Nebi olarak meydana getirdi." (A.Hulusi)
30 - O dedi ki: haberiniz olsun ben Allahın kuluyum, o bana
kitap verdi ve beni bir Peygamber yaptı. (Elmalı)
Kale inniy Abdullah İsa dedi ki; Ben
Allah’ın kuluyum. ataniyel Kitabe ve ce'aleniy Nebiya O, bana ilahi
vahtyi ulaştırdı ve beni peygamber tayin etti. Burada söylüyor. Beni peygamber
tayin etti.
31-) Ve ce'aleniy mübareken eyne ma küntü, ve
evsaniy Bis Salâti vez Zekâti ma dümtü hayyâ;
"Nerede olursam olayım beni bereketli kıldı... Salâtı (sürekli Rabbime yönelik yaşamayı) ve sâfiyeyi hükmetti, Hayy olduğum sürece!" (A.Hulusi)
31 Ve beni her nerede olsam mübarek kıldı ve berhayat
olduğum müddetçe bana namaz ve zekât tavsiye buyurdu. (Elmalı)
Ve ce'aleniy mübareken eyne ma künt
nerede bulunursam bulunayım beni kutlu kıldı, mübarek biri kıldı. ve evsaniy Bis
Salâti vez Zekâti ma dümtü hayyâ ve bana hayatta olduğum sürece
salatı ve arınmak için verilmesi gerekeni vermemi emretti. Buradaki zekâtı
galiba en güzel böyle anlayabiliriz. Arınmak, temizlenmek artmak için insanın
vermesi gereken şeyi çıkarması, vermesi. Çünkü aslında her şeyin zekatı
kendisindendir. Sıhhatin zekâtı sıhhatten Allah’a adamak, ilmin zekatı ilimden
adamak, servetin zekatı servetten adamak olmalıdır. Devam ediyor;
32-) Ve berran Bi validetiy* ve lem yec'alniy
cebbaren şakıyya;
"Anneme hayırlı kıldı; zorba mahrum kılmadı!" (A.Hulusi)
32 - Ve beni valideme hürmetkâr kıldı, bir cebbar şaki
kılmadı. (Elmalı)
Ve berran Bi validetiy bir de anama
iyi davranmayı. ve
lem yec'alniy cebbaren şakıyya
fakat beni azgın bir zorba kılmadı rabbim diyor.
33-) VesSelâmy aleyye yevme vülidtü ve yevme
emutü ve yevme üb'asü hayyâ;
"Dünyaya geldiğimde, ölümü tattığımda ve ölümsüz olarak bâ's olduğumda, Es Selâm üzerimdedir." (A.Hulusi)
33 - Ve selâm bana hem doğduğum gün hem öleceğim gün, hem
diri olarak ba's olunacağım gün, (Elmalı)
VesSelâmy aleyye yevme vülidtü
nitekim doğduğum gün tam bir ilahi güvence kapsamındaydım. Yukarıda nekira
olarak belirsiz olarak gelen Selâm, burada belirli olarak geldiği için tam bir
ilahi güvence diye çeviriye yansıtmak durumundayız.
ve yevme emutü ve yevme üb'asü hayyâ
öleceğim ve yeniden hayata döndürüleceğim gün de öyle olacaktır.
34-) Zâlike 'Iysebnü Meryem* kavlel hakkılleziy
fiyhi yemterun;
İşte İsa, Meryem oğlu... Hakkında şüpheye düştükleri gerçek! (A.Hulusi)
34 - İşte hakkında niza edip durdukları İsâ bin Meryem hak
sözü olarak budur. (Elmalı)
Zâlike 'Iysebnü Meryem İşte budur
Meryem oğlu İsa. Yani söz tekrar kitabın asıl hatibine geçti ve büyük hatip
olan rabbimiz, işte budur İsa. Yani İsa’yı siz tanımak istiyorsanız buyurun
buradan tanıyın, saptırmayın, İsa’nın gerçek yüzü insan yüzüdür. Budur. Zâlike 'Iysebnü
Meryem Meryem’in oğlu İsa budur. Özellikle Hz. İsa Kur’an da
anılırken sürekli Meryem’in oğlu İsa kalıbının kullanılması, onun ona yapılan
iki iftirayı ret içindir.
1 – Onu indirgeyen ve aşağılayan
Yahudilerin, onun zina mahsulü olduğu alçakça iftirasını ret, Yani annesine
nispetle.
2
- Onun ilah olduğunu düşüneni yücelterek ona iftira eden Hıristiyan
kilisesinin bu düşüncesini bu iftirasını rettir.
3 – Belki bir 3. ret söylemek
lazım o da Hz. İsa’nın yaşadığı çağda erkek merkezli bir toplumda kadını bir
büyük, muhteşem bir isme nispet ederek, daha doğrusu Hz. İsa’yı annesine nispet
ederek kadının konumunu yücelten ve erkekçi kültüre tokat gibi bir cevap bu aynı
zamanda.
kavlel hakkılleziy fiyhi yemterun
çekişip durdukları konuda söylenecek tek gerçek sözde işte budur.
Evet, Nedir bu Yahudice
aşağılamaya ve Hıristiyanca yüceltmeye karşı söylenecek söz bu. İlahlaştırma
Hıristiyanların yaptığı bir şeydi. O tabii ki insanlıktan çıkarmıştı. Bu
teslisi getirdi. Teslis gibi tamamen soyut ve kurgusal bir inanç teorisinin
nasıl anlaşılması gerektiği konusunda bile bir çok gruba ayrıldılar,
tartıştılar. Ki kaynaklar Hıristiyanların kendi içinde ki farklı inanç gruplarının
sayısını 600 e kadar çıkarırlar.
600 din, bir dinin içinden nasıl
çıkar.Tabii eğer gerçekleri göz ardı ederde insanı ilahlaştırırsanız o zaman
zatıyla ilahtı, sıfatıyla ilahtı, yok zatıyla ve sıfatıyla ilahtı. Yok Yok
ikisiyle de ilah değil de mecazen ilahtı. Yok o Allah’a yücelmişti. Yok Allah
ona hulûl etmişti, inmişti. Yani bunun sonu yok. Çünkü bir kez teori üretmeye
başlarsanız gerçekten çıkıp ta, işte bu kadar sahte inanç çıkar ortaya ki bu
ayetin söylediği de bu.
35-) Ma kâne Lillâhi en yettehıze min veledin
subhaneHU, izâ kada emren feinnema yekulü lehu kün feyekûn;
Çocuk edinmesi (kendinden gayrı mevcut olmayan El AHAD-üs Samed) Allâh için olacak şey değildir; O, Subhan'dır! Bir işin olmasını hükmederse onun için yalnızca "Ol" der; o olur. (A.Hulusi)
35 - Allahın velet ittihaz etmesi hiç bir zaman olur şey
değildir, tenzih o sübhana, o bir emri murad edince sade ona ol der! oluverir.
(Elmalı)
Ma kâne Lillâhi en yettehıze min veledin
subhaneH bir çocuk edinmek asla Allah’a yakıştırılamaz. O mutlak
aşkın ve yüce olandır. izâ kada emren feinnema yekulü lehu kün feyekûn O
bir şeyin olmasını dilediği zaman onun sadece ol demesi yeterlidir, o da hemen
oluverecektir. Bu, bu surenin anahtar ayetidir. Unutmayalım.
36-) Ve innAllâhe Rabbiy ve Rabbüküm fa'buduHU,
hazâ sıratun müstekıym;
Kesinlikle Allâh'tır benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz! O'na kulluk etmekte olduğunuzu fark edin... Bu sırat-ı müstakimdir. (A.Hulusi)
36 - Hem o haberiniz olsun dedi: Allah benim de rabbim
sizin de rabbinizdir, onun için hep ona ibadet ediniz iste yegâne doğru yol
budur. (Elmalı)
Ve innAllâhe Rabbiy ve Rabbüküm fa'buduHU, hazâ
sıratun müstekıym ve İsa’nın tek dediği şudur; Hiç şüphe yok ki
benim de sizin de rabbiniz Allah’tır, şu halde yalnız O’na kulluk edin, budur
dosdoğru yol.
37-) Fahtelefel ahzabü min beynihim* feveylün
lilleziyne keferu min meşhedi yevmin azıym;
Çeşitli anlayıştakiler (Ulûhiyetin TEK'liğinden perdeliler) aralarında ayrılığa düştüler (Allâh'a iftira attılar)... Yaşanacak azametli sürecin dehşetinde yazık olacak o hakikat bilgisini inkâr edenlere! (A.Hulusi)
37 - Sonra hizipler kendi aralarında ihtilâfa düştüler,
artık büyük bir günün görülecek hâilesinden veyl o küfredenlere. (Elmalı)
Fahtelefel ahzabü min beynihim buna
rağmen Kitabı Mukaddes’e inandığını söyleyenler, bu inanç grupları kendi
aralarında paramparça oldular, ayrılığa düştüler.
Hıristiyan’ca yüceltmek bir
tarafta, Yahudice aşağılama bir tarafta. Ama birde Hıristiyanlığın içinde biraz
önce dile getirdiğim 1001 türlü faraziye var. Ki inançta faraziye olmaz. İnanç
zan üzerine bina edilmez. Teori zandır. Ama gerçekten uzaklaştığınızda yalandan
başka elinizde bir şey kalmayacaktır.
feveylün lilleziyne keferu min meşhedi yevmin
azıym o halde büyük bir günün sorgusunda yaşayacaklarından dolayı
inkarda direnen o kimselerin vay hallerine.
38-) Esmı' Bihim ve ebsır, yevme ye'tuneNA
lakiniz zâlimun elyevme fiy dalalin mubiyn;
(Hakikati) işitecekler, görecekler bize gelecekleri süreçte! Ne var ki bugün, o zâlimler apaçık bir sapkınlık içindedirler. (A.Hulusi)
38 - Neler işitecek neler görecekler onlar bize gelecekleri
gün, lâkin o zalimler bugün açık dalâl içindeler. (Elmalı)
Esmı' Bihim ve ebsır, yevme ye'tuneNA
bize gelecekleri o günde neler işitip neler görecekler bir bilsen. Evet,
teaccüp fiilidir bu teaccübü fani denir Arap dilinde. Yani neler neler, görüp,
neler neler işiteceklerini bir bilseler anlamı da verebiliriz. Tabii ki tüm
hakikatleri. lakiniz
zâlimun elyevme fiy dalalin mubiyn fakat zulmü tabiat haline
getirenler o gün aşikâr bir biçimde yolsan sapmış bulunacaklar.
39-) Ve enzirhüm yevmel hasreti iz kudıyel emr*
ve hüm fiy ğafletin ve hüm lâ yu'minun;
Onları, olayın sonucunun yaşanacağı, hasret süreci hakkında uyar! Onlar kozaları içinde ve iman etmemiş bir hâldeyken (iş bitirilecek). (A.Hulusi)
39 - Onlar gaflet içinde iken, onlar iman etmezlerken, o
hasret gününün, o iş bitirildiği saatin dehşetini kendilerine haber ver,
(Elmalı)
Ve enzirhüm yevmel hasreti iz kudıyel emr
o halde her şeyin hükmünün kesinleştiği an olan o derin pişmanlık günü
konusunda onları uyar. ve hüm fiy ğafletin ve hüm lâ yu'minun zira onlar
gaflet içindedirler. Dahası onlar dirileceklerine hala inanmış değiller.
40-) İnna nahnu nerisül'Arda ve men aleyha ve
ileyna yürce'un;
Ne arz kalır ne de üstünde herhangi bir şey! Hepsi bize (hakikatlerine) döndürülürler. (A.Hulusi)
40- Her halde Arza ve bütün üzerindekilere biz varis
olacağız biz, ve hep onlar bize irca, olunacaklar. (Elmalı)
İnna nahnu nerisül'Arda ve men aleyha ve ileyna
yürce'un Ama bakın o gün yer yüzü ve onun üzerinde yaşayan herkes
yok olacak geriye tek biz kalacağız. Nihayet onların tümü bize dönecektir.
Lafzen bu ibare yer yüzünün ve
üzerinde yaşayan herkesin tek varisi biz olacağız diyor. Yani A. İmran/180 de
geçtiği gibi;
..ve Lillahi
miyrasüs Semavati vel Ard
(A.İmran/180) göklerin ve yerin mirası Allah’a aittir.
Küllü men
'aleyha fan;
Ve yebka vechu Rabbike ZülCelâli
vel'İkrâm; (Rahman/26-27) her şey fani olacak, baki kalacak olan rabbinin
zatıdır.
Rabbim bize geçiciyi geçici,
kalıcıyı kalıcı olarak göstersin, eşyanın hakikatini göstersin ve bize hayatın
ve ölümün gerçeğini göstersin.
“Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.
96. videonun sonu.
96.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/05/11/islamoglu-tef-ders-meryem-001-4096/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder