C
sayfasından devam.
80-) Ve emmel ğulamü fekâne ebevahu mu'mineyni
fehaşiyna en yurhikahüma tuğyanen ve küfra;
"O
küçük erkek çocuğa gelince: Onun ana-babası iki iman eden idi... (Büyüyünce, bürüneceği kişilikle çocuğun) onları taşkınlık ve küfre düşürmesinden ürktük!"
(A.Hulusi)
080 - Oğlana
gelince: ebeveyni müminlerdi, onun için bunları tuğyan ve küfür ile sarmasından
sakındık.(Elmalı)
Ve emmel ğulam gelelim delikanlıya fekâne ebevahu
mu'mineyn onun ana babası imanlı kimselerdi fehaşiyna en yurhikahüma tuğyanen ve küfra
fakat biz onu azgınlık ve sapkınlıkla
onları derin acılara boğacağına dair kaygı verici bir bilgiye sahiptik. Yani bu
da bir ima var, iki boyutlu bir ima. İsrail oğullarına, hani onun atası iman
ehliydi diyor. Onun iman ehli bir babası vardı fakat çocuk iman ehli bu babayı
üzecek küfrüyle, tuğyanıyla, aşırılığıyla, sapkınlığıyla üzecek bir çok şey
yapacaktı.
Onun için. İman atası Hz. İbrahim
olan, Hz. İshak olan, Hz. Yakup olan, Hz. Yusuf olan İsrail oğulları o ataları
üzecek bir çok şey yaptılar ve onların yolundan çıktılar. Bu vahyin ilk
muhatabı olan ey Mekkeliler siz de büyük iman atanız olan İbrahim ve İsmail’i
üzecek bir çok şey yapıyorsunuz ve unutmayın tıpkı bu çocuk gibi sizin de
ömrünüzün sonu gelir. Ölümün nedenine değil, ölümün kendisine bir atıf bu. Yani
siz de tükenirsiniz. Allah sizinde bir vesile ile kökünüzü kazır bu çocuk gibi,
bu genç gibi. Ve sizin yerinize o ataklara sadık yepyeni müminler getirir.
Aslında mesaj açık gibi geliyor bana.
Onun için Resulallah’a rabbim bir
haberde, çok büyük eziyetler edildiği o yıllarda rabbim eğer şu iki dağı
kavuştursa ve bunları helak etse nasıl bakarsın, ne düşünürsün diye Cebrail
tarafından yoklanması üzerine. Pek arzu etmem onların neslinden müminlerin
gelmesi muhtemeldir, mümkündür. Dolayısıyla onların helakini arzu etmem,
istemem demişti. İşte bunu hatırlatıyor bize.
81-) Feeredna en yübdilehüma Rabbuhüma hayren
minhu zekâten ve akrebe ruhma;
"Böylece
istedik ki, Rableri onlara, o çocuktan daha hayırlı, temiz; rahmetine daha
yakınını açığa çıkarsın." (A.Hulusi)
081 -
İstedik ki kendilerinin rabbi ona bedel bunlara temizlikçe daha hayırlısını ve
merhametçe daha yakınını versin. (Elmalı)
Feeredna en yübdilehüma Rabbuhüma hayren minhu
zekâten ve akrebe ruhma işte
bu yüzden istedik ki rableri onun yerine o ana babaya karakter temizliği
açısından ondan daha hayırlısını ve ondan daha merhametlisini versin.
Biraz önce yaptığım yoruma denk
gelen bir ayet, yani sizin gibi hayırsız evlatları, ihanet eden evlatları alsın
ve sizin yerinize sadakat gösteren iman atası olan İbrahim’e sadakat gösteren
hayırlı evlatlar versin.
82-) Ve emmel cidaru fekâne li ğulameyni
yetiymeyni fiyl mediyneti ve kâne tahtehu kenzün lehüma ve kâne ebuhüma saliha*
feerade Rabbüke en yeblüğa eşüddehüma ve yestahrica kenzehüma* rahmeten min
Rabbik* ve ma fealtühu an emriy* zâlike te'vilü ma lem testı' aleyhi sabrâ;
"Duvara
gelince: O, şehirde iki yetim oğlanın idi... Onun altında, onlara (iki yetim çocuğa) ait bir
hazine var idi... Ve babaları da sâlih idi... Bundan dolayı Rabbin diledi ki, o
iki çocuk buluğ çağına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini
çıkarsınlar... Ben bu işleri kendi hükmümle yapmadım! İşte senin sabretmeye
katlanamadığının tevili (içyüzü) budur." (A.Hulusi)
082 - Gelelim
duvara: şehir de iki yetîm oğlanın idi, altında onlar için saklanmış bir defîne
vardı ve babaları Salih bir zat idi, onun için rabbin irade buyurdu ki ikisi de
rüştlerine ersinler ve defînelerini çıkarsınlar, hep bunlar rabbinden bir
rahmet olarak dır ve ben hiç birini kendi re’yimden yapmadım ve işte senin
sabredemediğin şeylerin tevili. (Elmalı)
Ve emmel cidar ve duvara gelince. fekâne li ğulameyni
yetiymeyni fiyl mediyne duvar o şehirde yaşayan iki yetime aitti. ve kâne tahtehu
kenzün lehüma ve ardında da onlara ait bir hazine gömülüydü ve kâne ebuhüma Saliha
o ikisinin erdemli bir babası vardı feerade Rabbüke en yeblüğa eşüddehüma ve yestahrica
kenzehüma* rahmeten min Rabbik senin rabbin ise onlar erişkin birer
insan olunca hazinelerini çıkarmalarını rabbinden bir rahmet olarak istedi,
diledi. Yani büyüyünce onlar gömülü olan o hazineyi çıkarsınlar ve geçimleri
olsun diledi rabbin bir rahmet olarak onlara.
Evet, bu da ilk muhatap açısından
Yani Resulallah’ı inşa eden ayetler
olduğunu düşünürsek, ilk muhatap açısından duvarı düzeltmeye denk gelen bir
zihin inşa ediliyor. İşte bu inşa edilen zihin sayesinde Resulallah, kendisine
yıllarca işkence eden acı çektiren varlığına düşman olan Mekke yerlilerine
Medine’de toplumunu oluşturduktan sonra Mekke’de ki kıtlık yıllarında Mekkeli
yoksullara dağıtılmak üzere külçe gümüş gönderecektir.
İşte rabbimiz daha önceden
tasavvurunu böyle inşa ettiği için, yani alttaki hazineyi ilerde üste çıkarmak,
onları gelecekte iman eden çocuklarına bir şeyler bırakabilmek için o günden
yüreklerin önünü imana açacak davranışlarda bulunacaktı.
ve ma fealtühu an emriy Yani bütün
bunları ben kendi kararımla yapmadım.
Bu meselsi kıssayı anlamak
isteyen bu ibareyi anahtar olarak almalı. Yani bu bir kulun kimliği üzerinde
çok duruyorsa biri, bu anahtardır. Bütün bunları ben kendimden yapmadım. Oysaki
burada anlatılan hadiste de geçtiği gibi bir peygamber olan Hz. Musa.
Unutmayalım. O da vahiy alıyor. Eğer bunlar vahiyle verilecek şeyler olsaydı
doğrudan ona da verilirdi. Onun için o bir kul diyor ki; Bütün bunları
kendimden yapmadım.
Demek ki bu tamamen öğretim
amaçlı, eğitim amaçlı rabbimiz tarafından düzenlenmiş bir eğitim amaçlı gezi.
Onun için buradan biz bunu anlıyoruz.
zâlike te'vilü ma lem testı' aleyhi sabrâ
senin sonuna kadar sabretmeyi başaramadığın olayların iç yüzü ile ilgili gerçek
yorum işte budur. Dedi.
Bu meselde bir sonraki Zülkarneyn
meseli de daha önce de vurguladığım gibi Allah hikmetle davranır gerçeğine bir
atıftır işte. Yani eşyanın ve olayların görüneninin arkasında görünmez bir
boyutu daha vardır. Onun içinde ey insanlar Allah’ın gör dediği yerden
bakarsanız onu görürsünüz. Eğer Allah’ın gör dediği yerden bakmazsanız şeytanın
gör dediği yerden bakarsınız ve hakikati göremezsiniz.
Yepyeni bir kıssaya giriyor sure
ama yukarıdaki kıssa ve mesellerle çok bağlantılı.
83-) Ve yes'eluneke an Ziyl karneyn* kul seetlu
aleyküm minhu zikra;
Sana
Zül-Karneyn'den soruyorlar... De ki: "Ondan size bir zikir (hatırlatma)
okuyacağım." (A.Hulusi)
083 - Bir
de sana Zülkarneyn’den suâl ediyorlar, de ki size ondan bir yadigâr okuyacağım.
(Elmalı)
Ve yes'eluneke an Ziyl karneyn bir
de sana Zülkarneyn hakkında soruyorlar. kul seetlu aleyküm minhu zikra de ki size ona
ilişkin bir takım anılar nakledeyim.
Zülkarneyn bu da hadiste Hıdr
diye isimlendirilen, sıfatlandırılan o kişi gibi sıfatıyla öne çıkarılan biri.
Adı yok. Karn; boynuz anlamına gelir. Birden fazla anlamı olan bir kelime. Çağ
anlamına gelir, zaman anlamına gelir, medeniyet anlamına gelir, uygarlık
anlamına gelir. Yani anlam alanı çok geniş bir kelime.
Zülkarneyn; iki boynuzlu anlamına
gelebileceği gibi. Ki bu iki boynuzlu anlamının tefsir edebiyatımız tarafından
öne çıkarılması birazda bu hadisenin ne Kur’an da ne de sünnette hiçbir atıf
olmamasına rağmen büyük İskender ile ilişkilendirilmesi dolayısıyladır. Mevcut,
şu anda ele geçmiş sikkelerden yola çıkarak büyük İskender’in çift boynuzlu bir
taç, bir miğfer kullandığını biliyoruz. Ama asıl biz burada iki medeniyetli,
iki boyutlu ya da iki zamanlı birinden söz edildiğini görüyoruz.
Bunun ismi yok, bu bunun vasfı,
niteliği, işlevi yani. Onun için yine ismi verilmeyen, niteliğine dikkat
çekilen bir meselle karşı karşıyayız. Bu surede anlatılan tüm mesellerin
eşyanın çift boyutlu hakikatine atıf olduğu düşünülürse iki ayrı medeniyetin
sahibi olarak nitelendirilmesi mümkündür. Doğu ve batı. Zaten birazdan doğunun
en sonuna ve batının en sonuna gittiği nakledilecektir. Ya da iki çağın, iki
devrin adamından, hatta iki güç; İlim ve iktidar, hikmet ve iktidar sahibi.
Bilgi ve iktidar sahibi. Güç ve hikmet sahibi birinden söz edildiğini de
anlayabiliriz Zülkarneyn kalıbından yola çıkarak. Yani iki boyutlu hakikatin
sahibi.
Araplar tarafından bilinen çok
eski çağlarda yaşamış bir cihangir olabilir. Fakat zaman içerisinde menkıbevi
bir kişilik kazanmıştır mutlaka. Büyük İskender ya da Himyer krallarından biri
olma ihtimali gündeme getirilmiş tefsirlerimizde ve bir çok spekülasyon yapılmışsa
da ne Kur’an da ne de sünnette bunlara bir atıf yoktur. Ve bu ikisi de üstelik
tarihle sabit bir hakikattir, putperest imparatorlardır, cihangirlerdir,
krallardır.
Bunun bir mesel olduğu bizce
açık. Yani iktidar ile hikmet arasında ki irtibatı kurmamızı bize öğütleyen bir
mesel. Sembolize ettiği gerçek şudur; Eğer güç ile hikmet birleşirse o zaman
ulaşılmak istenen meşru her gayeye ulaşılabilir, vermek istediği şey budur.
Nitekim burada Zülkarneyn meseli anlatılırken de bu gerçek adım adım izlenecektir.
Şimdi doğrudan mesele girelim:
84-) İnna mekkenna lehu fiyl Ardı ve ateynahu
min külli şey'in sebeba;
Onu
arzda yerleştirdik ve Ona her yolu (dilediğine
ulaşmasını) kolaylaştırdık. (A.Hulusi)
084 - Biz
onun için Arzda bir müknet hazırladık ve ona her şeyden bir sebep verdik. (Elmalı)
İnna mekkenna lehu fiyl Ard Evet,
onun iktidarı için yeryüzünde uygun bir zemin hazırladık. ve ateynahu min külli şey'in sebeba
ve ona eşyanın yasalarıyla uyumlu araçların bilgisini bahşettik.
Bu ayet mesel kahramanının hem
dünyevi iktidara hem bilgiye sahip olup, yani iki zamanlı iki boyutlu
Zülkarneyn olduğunu güzel ifade ediyor.
85-) Feetbe'a sebeba;
O da
bir yolu kullandı. (A.Hulusi)
085 - Derken
bir sebebi takip etti. (Elmalı)
Feetbe'a sebeba o da kendisini
amacına ulaştıracak bir araca başvurdu. Sebep; hurmanın tepesine çıkmak için
tutunulacak ip, tutularak çıkılan ipe deniliyor Ragıp El Isfahani’ye göre. Yani
bizi yasalara ulaştıran bilgi, bizi eşyanın yasalarına ulaştıran bilgi. Buna
sahip olursak eşyayı kendimize boyun eğdiririz. Burada verilen bu.
86-) Hatta izâ beleğa mağribeşŞemsi vecedeha
tağrubu fiy 'aynin hamietin ve vecede 'ındeha kavma* kulna ya Zelkarneyni imma
en tu'azzibe ve imma en tettehıze fiyhim hüsna;
Tâ
Güneş'in battığı yere ulaştığında, onu koyu bir karanlık suda batarken buldu...
(Bir de) o
bölgede bir toplum buldu! Dedik: "Ey Zül-Karneyn! İster (onlara) azap edersin; ister
haklarında bir güzellik oluşturursun." (A.Hulusi)
086 - Tâ
gün batıya vardığı vakit onu balçıkla bir gözde gurub ediyor buldu, bir de
bunun yanında bir kavim buldu, dedik ki: ey Zülkarneyn! ya ta'zib edersin veya
haklarında bir güzellik ittihaz eylersin. (Elmalı)
Hatta izâ beleğa mağribeşŞemsi vecedeha tağrubu
fiy 'aynin hamietin nihayet güneşim battığı yere ulaşınca orada kara
balçığa benzer bir su gözesinde güneşi batar buldu. Hamietin; Kara balçık
anlamına gelir ama Hami yetin diye de okunmuştur, o zaman manası sıcak su,
kaynar su olur.
ve vecede 'ındeha kavma ve orada
yerleşik bir topluluğa rastladı. kulna ya Zelkarneyni imma en tu'azzibe ve imma en tettehıze
fiyhim Hüsna Biz; ey Zülkarneyn dedik, zulmederek azapta
çektirebilirsin onlar hakkında adil davranarak güzel bir yöntemi de
benimseyebilirsin.
Evet, surede ki iki boyutluluğun
örneklerinden biri bu. Yani eşyanın çifte boyutuna, doğu ve batı işaret
edilmişti, şimdi bir tarafa gidiyor. Yönetmenin iki biçimi var. Zulmederek te
yönetebilirsin ey Zülkarneyn, adaletle de yönetebilirsin. Şimdi sen seç. Yani
güç sende ama, yönetimim iki boyutu var. Zulümle de yönetebilirsin, gönüllü ve
güzelce de.
87-) Kale emma men zaleme fesevfe nu'azzibuhu
sümme yüreddü ila Rabbihi feyu'azzibuhu azâben nükra;
(Zül-Karneyn) dedi ki:
"Zulmedene azap edeceğiz... Sonra Rabbine döndürülecek; böylece (Rabbi) ona tarifi mümkün olmayan
bir azap yaşatacak." (A.Hulusi)
087 - Dedi:
her kim haksızlık ederse onu muhakkak ta'zib ederiz, sonra rabbine iade olunur,
o da onu görülmedik bir azâba çeker. (Elmalı)
Kale emma men zaleme fesevfe nu'azzibuhu sümme
yüreddü ila Rabbihi feyu'azzibuhu azâben nükra fakat diye ekledi.
Kim zulmederse iyi bilsin ki o bu dünyada günü gelince azabımıza mahkum
olacaktır. En sonunda rabbine döndürülecek ahirette onu da görülmemiş bire
azaba uğratacaktır.
Bu da açık. Bu ve 88. ayet öznesi
Zülkarneyn olarak ta anlaşılmış. Yani burada Zülkarneyn; emma men zaleme yani bunu
Zülkarneyn de söylemiş biçiminde anlaşılıyor. Kim zulmederse diye söyleyen
Zülkarneyn imiş gibi de anlaşılmış. Fakat doğru değil. Çünkü bu ayette ki
azabımız sözcüğü ve bir sonraki 88. ayette ki son cümle Allah’a açıkça bir
atıftır. Onun için de bu ayet ve bir sonraki ayet Allah’a atfedilerek okunmalı.
88-) Ve emma men amene ve amile salihan felehu
cezaenilHüsna* ve senekulu lehu min emrina yüsra;
Fakat
kim (hakikate)
iman eder ve imanının gereğini uygularsa; karşılığı onun için en güzelidir...
Ona kolaylaştırma yolundaki hükmümüzü uygularız. (A.Hulusi)
088 - Amma
her kim de iman edip iyi bir iş tutarsa buna da mükâfat olarak en güzel âkıbet
vardır ve ona emrimizden bir kolaylık söyleriz. (Elmalı)
Ve emma men amene ve amile salihan felehu
cezaenilHüsna ama kimde iman eder, erdemli davranırsa işte onu da
karşılık olarak güzel bir akıbet beklemektedir. ve senekulu lehu min emrina yüsra
zaten biz de ona talimatlarımızdan kolay olanları buyuracağız.
Ne diyor burada talimatlarımızdan
kolay olanları, meselin ikinci dersi bu. Birinci dersini yukarıda izah ettik.
İlahi emirler insanidir. İnsanın özü ile uyumludur. İnsanın özü ile uyumlu olan
da kolay olandır zaten. Onun için tüm vahiylerin getirdiği emirler aslında
insan için kolaydır, zorluk değildir.
89-) Sümme etbe'a sebeba;
Sonra (Zül-Karneyn diğer) bir yolu
kullandı. (A.Hulusi)
089 - Sonra
da bir sebebi takip etti. (Elmalı)
Sümme etbe'a sebeba sonra yeni
amacına ulaştıracak bir araca yine başvurdu.
90-) Hatta izâ beleğa matliaş Şemsi vecedeha
tatlu'u alâ kavmin lem nec'al lehüm min duniha sitra;
Tâ
Güneş'in başlangıcının olduğu yere geldi (kuzeyde
Güneş'in batmadan en alt noktadan tekrar yükseldiği bölge). Onu öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için
ona (Güneş'e)
karşı bir örtü oluşturmamıştık (Güneş hiç
kaybolmuyordu). (A.Hulusi)
090 - Tâ
gün doğu cihetine vardığı vakit onu bir kavim üzerine doğuyor buldu ki onlara
güneşin önünden bir siper yapmamıştık. (Elmalı)
Hatta izâ beleğa matliaş Şemsi vecedeha tatlu'u
alâ kavmin lem nec'al lehüm min duniha sitra en sonunda güneşin
doğduğu yere ulaşınca onu kendileri için güneş ışığından gayri bir örtü takdir
etmediğimiz bir topluluk üzerine doğar buldu. Yani güneş öyle birileri üzerine
doğuyordu ki onlar güneşten başka bir elbise giymiyorlardı. Hiçbir şey
örtünmüyorlardı.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
95. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/05/04/islamoglu-tef-ders-kehf-060-11095/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder