10 Mayıs 2012 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. KEHF (080-090)(95-D)



C sayfasından devam.


80-) Ve emmel ğulamü fekâne ebevahu mu'mineyni fehaşiyna en yurhikahüma tuğyanen ve küfra;

"O küçük erkek çocuğa gelince: Onun ana-babası iki iman eden idi... (Büyüyünce, bürüneceği kişilikle çocuğun) onları taşkınlık ve küfre düşürmesinden ürktük!" (A.Hulusi)

080 - Oğlana gelince: ebeveyni müminlerdi, onun için bunları tuğyan ve küfür ile sarmasından sakındık.(Elmalı)


Ve emmel ğulam gelelim delikanlıya fekâne ebevahu mu'mineyn onun ana babası imanlı kimselerdi fehaşiyna en yurhikahüma tuğyanen ve küfra fakat biz onu  azgınlık ve sapkınlıkla onları derin acılara boğacağına dair kaygı verici bir bilgiye sahiptik. Yani bu da bir ima var, iki boyutlu bir ima. İsrail oğullarına, hani onun atası iman ehliydi diyor. Onun iman ehli bir babası vardı fakat çocuk iman ehli bu babayı üzecek küfrüyle, tuğyanıyla, aşırılığıyla, sapkınlığıyla üzecek bir çok şey yapacaktı.

Onun için. İman atası Hz. İbrahim olan, Hz. İshak olan, Hz. Yakup olan, Hz. Yusuf olan İsrail oğulları o ataları üzecek bir çok şey yaptılar ve onların yolundan çıktılar. Bu vahyin ilk muhatabı olan ey Mekkeliler siz de büyük iman atanız olan İbrahim ve İsmail’i üzecek bir çok şey yapıyorsunuz ve unutmayın tıpkı bu çocuk gibi sizin de ömrünüzün sonu gelir. Ölümün nedenine değil, ölümün kendisine bir atıf bu. Yani siz de tükenirsiniz. Allah sizinde bir vesile ile kökünüzü kazır bu çocuk gibi, bu genç gibi. Ve sizin yerinize o ataklara sadık yepyeni müminler getirir. Aslında mesaj açık gibi geliyor bana.

Onun için Resulallah’a rabbim bir haberde, çok büyük eziyetler edildiği o yıllarda rabbim eğer şu iki dağı kavuştursa ve bunları helak etse nasıl bakarsın, ne düşünürsün diye Cebrail tarafından yoklanması üzerine. Pek arzu etmem onların neslinden müminlerin gelmesi muhtemeldir, mümkündür. Dolayısıyla onların helakini arzu etmem, istemem demişti. İşte bunu hatırlatıyor bize.


81-) Feeredna en yübdilehüma Rabbuhüma hayren minhu zekâten ve akrebe ruhma;

"Böylece istedik ki, Rableri onlara, o çocuktan daha hayırlı, temiz; rahmetine daha yakınını açığa çıkarsın." (A.Hulusi)

081 - İstedik ki kendilerinin rabbi ona bedel bunlara temizlikçe daha hayırlısını ve merhametçe daha yakınını versin. (Elmalı)


Feeredna en yübdilehüma Rabbuhüma hayren minhu zekâten ve akrebe ruhma  işte bu yüzden istedik ki rableri onun yerine o ana babaya karakter temizliği açısından ondan daha hayırlısını ve ondan daha merhametlisini versin.

Biraz önce yaptığım yoruma denk gelen bir ayet, yani sizin gibi hayırsız evlatları, ihanet eden evlatları alsın ve sizin yerinize sadakat gösteren iman atası olan İbrahim’e sadakat gösteren hayırlı evlatlar versin.


82-) Ve emmel cidaru fekâne li ğulameyni yetiymeyni fiyl mediyneti ve kâne tahtehu kenzün lehüma ve kâne ebuhüma saliha* feerade Rabbüke en yeblüğa eşüddehüma ve yestahrica kenzehüma* rahmeten min Rabbik* ve ma fealtühu an emriy* zâlike te'vilü ma lem testı' aleyhi sabrâ;

"Duvara gelince: O, şehirde iki yetim oğlanın idi... Onun altında, onlara (iki yetim çocuğa) ait bir hazine var idi... Ve babaları da sâlih idi... Bundan dolayı Rabbin diledi ki, o iki çocuk buluğ çağına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar... Ben bu işleri kendi hükmümle yapmadım! İşte senin sabretmeye katlanamadığının tevili (içyüzü) budur." (A.Hulusi)

082 - Gelelim duvara: şehir de iki yetîm oğlanın idi, altında onlar için saklanmış bir defîne vardı ve babaları Salih bir zat idi, onun için rabbin irade buyurdu ki ikisi de rüştlerine ersinler ve defînelerini çıkarsınlar, hep bunlar rabbinden bir rahmet olarak dır ve ben hiç birini kendi re’yimden yapmadım ve işte senin sabredemediğin şeylerin tevili. (Elmalı)


Ve emmel cidar ve duvara gelince. fekâne li ğulameyni yetiymeyni fiyl mediyne duvar o şehirde yaşayan iki yetime aitti. ve kâne tahtehu kenzün lehüma ve ardında da onlara ait bir hazine gömülüydü ve kâne ebuhüma Saliha o ikisinin erdemli bir babası vardı feerade Rabbüke en yeblüğa eşüddehüma ve yestahrica kenzehüma* rahmeten min Rabbik senin rabbin ise onlar erişkin birer insan olunca hazinelerini çıkarmalarını rabbinden bir rahmet olarak istedi, diledi. Yani büyüyünce onlar gömülü olan o hazineyi çıkarsınlar ve geçimleri olsun diledi rabbin bir rahmet olarak onlara.

Evet, bu da ilk muhatap açısından Yani Resulallah’ı  inşa eden ayetler olduğunu düşünürsek, ilk muhatap açısından duvarı düzeltmeye denk gelen bir zihin inşa ediliyor. İşte bu inşa edilen zihin sayesinde Resulallah, kendisine yıllarca işkence eden acı çektiren varlığına düşman olan Mekke yerlilerine Medine’de toplumunu oluşturduktan sonra Mekke’de ki kıtlık yıllarında Mekkeli yoksullara dağıtılmak üzere külçe gümüş gönderecektir.

İşte rabbimiz daha önceden tasavvurunu böyle inşa ettiği için, yani alttaki hazineyi ilerde üste çıkarmak, onları gelecekte iman eden çocuklarına bir şeyler bırakabilmek için o günden yüreklerin önünü imana açacak davranışlarda bulunacaktı.

ve ma fealtühu an emriy Yani bütün bunları ben kendi kararımla yapmadım.

Bu meselsi kıssayı anlamak isteyen bu ibareyi anahtar olarak almalı. Yani bu bir kulun kimliği üzerinde çok duruyorsa biri, bu anahtardır. Bütün bunları ben kendimden yapmadım. Oysaki burada anlatılan hadiste de geçtiği gibi bir peygamber olan Hz. Musa. Unutmayalım. O da vahiy alıyor. Eğer bunlar vahiyle verilecek şeyler olsaydı doğrudan ona da verilirdi. Onun için o bir kul diyor ki; Bütün bunları kendimden yapmadım.

Demek ki bu tamamen öğretim amaçlı, eğitim amaçlı rabbimiz tarafından düzenlenmiş bir eğitim amaçlı gezi. Onun için buradan biz bunu anlıyoruz.

zâlike te'vilü ma lem testı' aleyhi sabrâ senin sonuna kadar sabretmeyi başaramadığın olayların iç yüzü ile ilgili gerçek yorum işte budur. Dedi.

Bu meselde bir sonraki Zülkarneyn meseli de daha önce de vurguladığım gibi Allah hikmetle davranır gerçeğine bir atıftır işte. Yani eşyanın ve olayların görüneninin arkasında görünmez bir boyutu daha vardır. Onun içinde ey insanlar Allah’ın gör dediği yerden bakarsanız onu görürsünüz. Eğer Allah’ın gör dediği yerden bakmazsanız şeytanın gör dediği yerden bakarsınız ve hakikati göremezsiniz.

Yepyeni bir kıssaya giriyor sure ama yukarıdaki kıssa ve mesellerle çok bağlantılı.


83-) Ve yes'eluneke an Ziyl karneyn* kul seetlu aleyküm minhu zikra;

Sana Zül-Karneyn'den soruyorlar... De ki: "Ondan size bir zikir (hatırlatma) okuyacağım." (A.Hulusi)

083 - Bir de sana Zülkarneyn’den suâl ediyorlar, de ki size ondan bir yadigâr okuyacağım. (Elmalı)


Ve yes'eluneke an Ziyl karneyn bir de sana Zülkarneyn hakkında soruyorlar. kul seetlu aleyküm minhu zikra de ki size ona ilişkin bir takım anılar nakledeyim.

Zülkarneyn bu da hadiste Hıdr diye isimlendirilen, sıfatlandırılan o kişi gibi sıfatıyla öne çıkarılan biri. Adı yok. Karn; boynuz anlamına gelir. Birden fazla anlamı olan bir kelime. Çağ anlamına gelir, zaman anlamına gelir, medeniyet anlamına gelir, uygarlık anlamına gelir. Yani anlam alanı çok geniş bir kelime.

Zülkarneyn; iki boynuzlu anlamına gelebileceği gibi. Ki bu iki boynuzlu anlamının tefsir edebiyatımız tarafından öne çıkarılması birazda bu hadisenin ne Kur’an da ne de sünnette hiçbir atıf olmamasına rağmen büyük İskender ile ilişkilendirilmesi dolayısıyladır. Mevcut, şu anda ele geçmiş sikkelerden yola çıkarak büyük İskender’in çift boynuzlu bir taç, bir miğfer kullandığını biliyoruz. Ama asıl biz burada iki medeniyetli, iki boyutlu ya da iki zamanlı birinden söz edildiğini görüyoruz.

Bunun ismi yok, bu bunun vasfı, niteliği, işlevi yani. Onun için yine ismi verilmeyen, niteliğine dikkat çekilen bir meselle karşı karşıyayız. Bu surede anlatılan tüm mesellerin eşyanın çift boyutlu hakikatine atıf olduğu düşünülürse iki ayrı medeniyetin sahibi olarak nitelendirilmesi mümkündür. Doğu ve batı. Zaten birazdan doğunun en sonuna ve batının en sonuna gittiği nakledilecektir. Ya da iki çağın, iki devrin adamından, hatta iki güç; İlim ve iktidar, hikmet ve iktidar sahibi. Bilgi ve iktidar sahibi. Güç ve hikmet sahibi birinden söz edildiğini de anlayabiliriz Zülkarneyn kalıbından yola çıkarak. Yani iki boyutlu hakikatin sahibi.

Araplar tarafından bilinen çok eski çağlarda yaşamış bir cihangir olabilir. Fakat zaman içerisinde menkıbevi bir kişilik kazanmıştır mutlaka. Büyük İskender ya da Himyer krallarından biri olma ihtimali gündeme getirilmiş tefsirlerimizde ve bir çok spekülasyon yapılmışsa da ne Kur’an da ne de sünnette bunlara bir atıf yoktur. Ve bu ikisi de üstelik tarihle sabit bir hakikattir, putperest imparatorlardır, cihangirlerdir, krallardır.

Bunun bir mesel olduğu bizce açık. Yani iktidar ile hikmet arasında ki irtibatı kurmamızı bize öğütleyen bir mesel. Sembolize ettiği gerçek şudur; Eğer güç ile hikmet birleşirse o zaman ulaşılmak istenen meşru her gayeye ulaşılabilir, vermek istediği şey budur. Nitekim burada Zülkarneyn meseli anlatılırken de bu gerçek adım adım izlenecektir. Şimdi doğrudan mesele girelim:


84-) İnna mekkenna lehu fiyl Ardı ve ateynahu min külli şey'in sebeba;

Onu arzda yerleştirdik ve Ona her yolu (dilediğine ulaşmasını) kolaylaştırdık. (A.Hulusi)

084 - Biz onun için Arzda bir müknet hazırladık ve ona her şeyden bir sebep verdik. (Elmalı)


İnna mekkenna lehu fiyl Ard Evet, onun iktidarı için yeryüzünde uygun bir zemin hazırladık. ve ateynahu min külli şey'in sebeba ve ona eşyanın yasalarıyla uyumlu araçların bilgisini bahşettik.

Bu ayet mesel kahramanının hem dünyevi iktidara hem bilgiye sahip olup, yani iki zamanlı iki boyutlu Zülkarneyn olduğunu güzel ifade ediyor.


85-) Feetbe'a sebeba;

O da bir yolu kullandı. (A.Hulusi)

085 - Derken bir sebebi takip etti. (Elmalı)


Feetbe'a sebeba o da kendisini amacına ulaştıracak bir araca başvurdu. Sebep; hurmanın tepesine çıkmak için tutunulacak ip, tutularak çıkılan ipe deniliyor Ragıp El Isfahani’ye göre. Yani bizi yasalara ulaştıran bilgi, bizi eşyanın yasalarına ulaştıran bilgi. Buna sahip olursak eşyayı kendimize boyun eğdiririz. Burada verilen bu.


86-) Hatta izâ beleğa mağribeşŞemsi vecedeha tağrubu fiy 'aynin hamietin ve vecede 'ındeha kavma* kulna ya Zelkarneyni imma en tu'azzibe ve imma en tettehıze fiyhim hüsna;

Tâ Güneş'in battığı yere ulaştığında, onu koyu bir karanlık suda batarken buldu... (Bir de) o bölgede bir toplum buldu! Dedik: "Ey Zül-Karneyn! İster (onlara) azap edersin; ister haklarında bir güzellik oluşturursun." (A.Hulusi)

086 - Tâ gün batıya vardığı vakit onu balçıkla bir gözde gurub ediyor buldu, bir de bunun yanında bir kavim buldu, dedik ki: ey Zülkarneyn! ya ta'zib edersin veya haklarında bir güzellik ittihaz eylersin. (Elmalı)


Hatta izâ beleğa mağribeşŞemsi vecedeha tağrubu fiy 'aynin hamietin nihayet güneşim battığı yere ulaşınca orada kara balçığa benzer bir su gözesinde güneşi batar buldu. Hamietin; Kara balçık anlamına gelir ama Hami yetin diye de okunmuştur, o zaman manası sıcak su, kaynar su olur.

ve vecede 'ındeha kavma ve orada yerleşik bir topluluğa rastladı. kulna ya Zelkarneyni imma en tu'azzibe ve imma en tettehıze fiyhim Hüsna Biz; ey Zülkarneyn dedik, zulmederek azapta çektirebilirsin onlar hakkında adil davranarak güzel bir yöntemi de benimseyebilirsin.

Evet, surede ki iki boyutluluğun örneklerinden biri bu. Yani eşyanın çifte boyutuna, doğu ve batı işaret edilmişti, şimdi bir tarafa gidiyor. Yönetmenin iki biçimi var. Zulmederek te yönetebilirsin ey Zülkarneyn, adaletle de yönetebilirsin. Şimdi sen seç. Yani güç sende ama, yönetimim iki boyutu var. Zulümle de yönetebilirsin, gönüllü ve güzelce de.


87-) Kale emma men zaleme fesevfe nu'azzibuhu sümme yüreddü ila Rabbihi feyu'azzibuhu azâben nükra;

(Zül-Karneyn) dedi ki: "Zulmedene azap edeceğiz... Sonra Rabbine döndürülecek; böylece (Rabbi) ona tarifi mümkün olmayan bir azap yaşatacak." (A.Hulusi)

087 - Dedi: her kim haksızlık ederse onu muhakkak ta'zib ederiz, sonra rabbine iade olunur, o da onu görülmedik bir azâba çeker. (Elmalı)


Kale emma men zaleme fesevfe nu'azzibuhu sümme yüreddü ila Rabbihi feyu'azzibuhu azâben nükra fakat diye ekledi. Kim zulmederse iyi bilsin ki o bu dünyada günü gelince azabımıza mahkum olacaktır. En sonunda rabbine döndürülecek ahirette onu da görülmemiş bire azaba uğratacaktır.

Bu da açık. Bu ve 88. ayet öznesi Zülkarneyn olarak ta anlaşılmış. Yani burada Zülkarneyn; emma men zaleme yani bunu Zülkarneyn de söylemiş biçiminde anlaşılıyor. Kim zulmederse diye söyleyen Zülkarneyn imiş gibi de anlaşılmış. Fakat doğru değil. Çünkü bu ayette ki azabımız sözcüğü ve bir sonraki 88. ayette ki son cümle Allah’a açıkça bir atıftır. Onun için de bu ayet ve bir sonraki ayet Allah’a atfedilerek okunmalı.


88-) Ve emma men amene ve amile salihan felehu cezaenilHüsna* ve senekulu lehu min emrina yüsra;

Fakat kim (hakikate) iman eder ve imanının gereğini uygularsa; karşılığı onun için en güzelidir... Ona kolaylaştırma yolundaki hükmümüzü uygularız. (A.Hulusi)

088 - Amma her kim de iman edip iyi bir iş tutarsa buna da mükâfat olarak en güzel âkıbet vardır ve ona emrimizden bir kolaylık söyleriz. (Elmalı)


Ve emma men amene ve amile salihan felehu cezaenilHüsna ama kimde iman eder, erdemli davranırsa işte onu da karşılık olarak güzel bir akıbet beklemektedir. ve senekulu lehu min emrina yüsra zaten biz de ona talimatlarımızdan kolay olanları buyuracağız.

Ne diyor burada talimatlarımızdan kolay olanları, meselin ikinci dersi bu. Birinci dersini yukarıda izah ettik. İlahi emirler insanidir. İnsanın özü ile uyumludur. İnsanın özü ile uyumlu olan da kolay olandır zaten. Onun için tüm vahiylerin getirdiği emirler aslında insan için kolaydır, zorluk değildir.


89-) Sümme etbe'a sebeba;

Sonra (Zül-Karneyn diğer) bir yolu kullandı. (A.Hulusi)

089 - Sonra da bir sebebi takip etti. (Elmalı)


Sümme etbe'a sebeba sonra yeni amacına ulaştıracak bir araca yine başvurdu.


90-) Hatta izâ beleğa matliaş Şemsi vecedeha tatlu'u alâ kavmin lem nec'al lehüm min duniha sitra;

Tâ Güneş'in başlangıcının olduğu yere geldi (kuzeyde Güneş'in batmadan en alt noktadan tekrar yükseldiği bölge). Onu öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için ona (Güneş'e) karşı bir örtü oluşturmamıştık (Güneş hiç kaybolmuyordu). (A.Hulusi)

090 - Tâ gün doğu cihetine vardığı vakit onu bir kavim üzerine doğuyor buldu ki onlara güneşin önünden bir siper yapmamıştık. (Elmalı)


Hatta izâ beleğa matliaş Şemsi vecedeha tatlu'u alâ kavmin lem nec'al lehüm min duniha sitra en sonunda güneşin doğduğu yere ulaşınca onu kendileri için güneş ışığından gayri bir örtü takdir etmediğimiz bir topluluk üzerine doğar buldu. Yani güneş öyle birileri üzerine doğuyordu ki onlar güneşten başka bir elbise giymiyorlardı. Hiçbir şey örtünmüyorlardı.


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder