A sayfasından devam
5-) Ve inniy hıftül mevaliye min veraiy ve
kânetimraetiy 'akıren feheb liy min ledünKE Veliyya;
"Muhakkak ki ben, arkamda kalacakların neler yapacağından korkarım. Karım ise zaten kısır! O hâlde ledünnünden bana bir velî hibe et." (A.Hulusi)
05 - Bu halimle ben arkamdan yerime kalacak taallûkattan
endişedeyim, hatunum da akîm bulundu, onun için bana bir veli ihsan eyle.
(Elmalı)
Ve inniy hıftül mevaliye min veraiy
ve gerçek şu ki ben, benden sonra yakınlarımın yerimi doldurabileceklerinden
kaygı duyuyorum. ve kânetimraetiy 'akıra üstelik karım da kısır. feheb liy min
ledünKE Veliyya öyleyse bana kendi katından yerimi dolduracak bir
ardıl, bir veliy, bir izleyenim olsun istiyorum. Onu ver Ya rabbi, diye dua
etti.
Anlaşılan o ki kendisinin yerine
geçecek olanlarda liyakat ve ehliyet görmüyordu. Onun içinde yerinin boş
kalacağını düşünüyordu. Bu nedenle meşru bir nedenle evlat istediğini rabbine
arz ediyordu. Yani ya rabbi, sadece keyfimi getireyim diye çocuk istemiyorum,
Yani ben yine senin için istiyorum, senin dinine hizmet için istiyorum. İşte bu
adamanın bir başka biçimi. Allah’tan istemenin bir gerekçesi olmalı ve bu
gerekçe de güzel olmalı, hoş olmalı, meşru olmalı. Biz bunu öğreniyoruz
buradan.
A. İmran suresinin 37. ayeti ile
birlikte okuduğumuzda bu ayeti, şunu anlıyoruz Hz. Meryem konusunda da bir
endişe taşıdığını anlıyoruz. Çünkü Meryem kendisine bırakılmış bir yadigar,
muhteşem bir hediye, muhteşem bir emanet daha doğrusu. Bu emanete kim bakacak.
Meryem’in babası Meryem’i hiç görmeden vefat etmiş İmran. Annesi Hane
doğurduktan sonra vefat etmiş. Yani hem öksüz, hem yetimi hem de büyük bir
müjdeye gebe bir adakla karşı karşıya, muhteşem bir emanet yani. Çok sıkı
korunması gereken bir emanet. Onun için ben ölürsem, -ki yaşlı olduğunu buradan
da öğreniyoruz-Meryem’e kim bakacak
endişesini hissediyoruz.A. İmran/37. ayetten.
6-) Yerisüniy ve yerisü min ali Ya'kub*
vec'alhü Rabbi radıyya;
"Ki bana da vâris olsun, Âl-i Yakup'a da vâris olsun... Rabbim onu rızanla yaşattıklarından eyle." (A.Hulusi)
06 - Ki hem benim mirasımı, hem
Yakup hanedanının mirasını ala, hem de onu rızaya mazhar kıl rabbim! (Elmalı)
Yerisüniy ve yerisü min ali Ya'kub
Hem bana, hem Yakup oğullarına, Yakup soyuna, ailesine varis olsun vec'alhü Rabbi
radıyya ve sen de ey rabbim onu razı olacağın bir kul et.
Daha doğmadan rabbine yavrusu
için, daha doğacağını bile bilmediği yavrusu için ettiği duaya bakın. Biz
doğmuş çocuklarımız için ediyor muyuz, bunu sormak lazım. İşte istikbal bu,
bakınız. İstikbal deyince ne anlıyorsunuz çocuğunuzun istikbalinden. Onun
gelecekte oturacağı evi düşündüğünüz kadar, onun ahirette oturacağı yeri de
düşünüyor musunuz. Cennet ya da cehennem. Onun dünyevi makamını düşündüğünüz
kadar onun ebedi makamını da düşünüyor musunuz.
İşte bize neler öğretiliyor
bakınız bir peygamberin dilinden ve cevap; Böyle güzel istenirse cevap gelmez
mi hiç. İstek yürekten çıkarsa elbette hedefini bulacaktır. Dua yerli yerince
ve ta yürekten yapılırsa elbette göklerin kulağı bunu işitecektir. Onun için
rabbi onun duasına melekleri aracılığı ile şu cevabı gönderiyor.
7-) Ya Zekeriyya inna nübeşşiruke Bi
ğulaminismuhu Yahyâ lem nec'al lehu min kablü semiyya;
"Ey Zekeriya... Seni, kendisinin ismi Yahya olan bir erkek çocukla müjdeliyoruz... Daha önce Ona bir adaş da yapmadık (hiç kimseyi Yahya ismi ile isimlendirmedik)." (A.Hulusi)
07 - Ey Zekeriya! Haberin olsun biz sana bir oğul tebşir
ediyoruz, adı Yahya, bundan evvel hiç bir adaş yapmadık ona. (Elmalı)
Ya Zekeriyya inna nübeşşiruke Bi ğulaminismuhu
Yahyâ melekler ona seslendiler. -Bu melekler seslendiler ibaresi
ayetin içinde, metinde yok, fakat hemen aynı kıssanın anlatıldığı A. İmran
suresinin 39. ayetine bakarsanız orada var. Onun için aynı ora ile eşdeğer
okumak durumundayız.- Melekler seslendiler, dediler ki; Ey Zekeriya işte biz
sana adı Yahya olan bir oğlan çocuğu müjdeliyoruz. Yahya, yani o yaşayacak,
yaşar demektir. Yaşayacak, burada hayatta olacak, hayatı sürekli olacak.
Peki buradan ne anlıyoruz? İşte o
bu dünyada da yaşıyor. İşte o şurada yaşıyor. İşte o bizim dilimizde dahi
yaşıyor. İşte bakınız göçüşünden 2.000 yıl sonra Yahya gönlümüzü ve mekanımızı
şenlendiriyor. İşte dilimizde dedemizin adı dahi gezmezken, Hz. Yahya’nın adı
geziyor. O yaşayacak. Yoksa öbür türlü herkes yaşayacak. Uhrevi açıdan. Ama
Yahya burada da böyle yaşayacak.
lem nec'al lehu min kablü semiyya
Allah buyurdu ki daha önce hiç kimseyi ona adaş kılmadık, ona verdiğimiz bu adı
daha başka birine vermemiştik. Buyuruyor.
8-) Kale rabbi enna yekûnü liy ğulamun ve
kânetimraetiy 'akıren ve kad belağtü minel kiberi ıtiyya;
(Zekeriyya) dedi ki: "Rabbim, karım kısır ve ben de ihtiyarlıkta sınıra ulaşmış olduğum hâlde, benim nasıl bir oğlum olur?" (A.Hulusi)
08 - Dedi: Yarap! benim için bir oğul nereden olacak:
hatunum akîm bulunuyor ben de ihtiyarlıktan kağşamak derecesine geldim.
(Elmalı)
Kale rabbi enna yekûnü liy ğulamun
Zekeriya hemen başka bir moda geçti ve dedi ki; Rabbim, nasıl olurda benim bir
oğlum olabilir. ve
kânetimraetiy 'akıren ve kad belağtü minel kiberi ıtiyya çünkü eşim
kısır, ben ise yaşlılıktan dolayı gücü tükenmiş bitmiş biriyim.
Evet, bir başka moda geçti
demiştim. Hangi mod? Aşk modundan akıl moduna geçti. Nereden öğreniyoruz bunu?
İyi ama yukarıda isteyen kendisi değil miydi. Peki isterken kendisinin yaşının
70, işinin bitmiş olduğunu, hanımının da kısı8r olduğunu bilmiyor muydu. Peki biliyor
idiyse niye istedi. İstedi ise şimdi niçin bunları söylüyor. İşte o.
Evet aklın dünyası, aşkın
dünyası. Bazen yan yana gelirler, bazen karşı karşıya. Burada çok ilginç karşı
karşıya gelince nasıl olacağı gösteriliyor. Aslında bunlar ikisi birbirine feda
edilmeyecek iki kutuptu. Yani insanın çift boyutlu hakikatidir. Biri diğerine
yedirilemez, biri diğerine feda edilemez. Ama işte insan bu. Bir orada bir
burada. Bir aşktan konuşuyor, bir de akıldan konuşuyor. Aşktan konuşunca ya
rabbi diyor. durumunu görmeden, ona bakmadan. İstersen yaparsın ya rabbi. Ki
yapar. Ver bana diyor. Bunu derken aşk ile diyor. Bunu söylediği mod farklı bir
mod. O anda bir aşktır. Kendisi iki ayaklı bir aşktır.
Ama dedikten sonra akıl dünyasına
geri dönüyor. Ben ne istediğimin farkında mıyım, ağzımdan çıkanı kulağım
duyuyor mu dercesine hemen; Ya rabbi, biraz önce ben bir şey söyledim ama, onu
aşk modunda söylemiştim. Şimdi akıl moduna geçince benim durumum bu, eşimin de
durumu bu. Bu iş nasıl olacak.
Evet Yani hiç garip değil. Onun
için rabbimiz de azarlamıyor. Paylamıyor, Bakınız şu diyalogun muhteşemliğine,
ihtişamına. Aşık olarak dua etti, akil olarak soru soruyor. Çünkü dua etti,
istedi. Çünkü akil tedbir düşünürken aşık gereğini yapar. O, o moda geçince
nasıl, niçin sorusunu soramazdı. Aşk modunda bu sorular çiğ kaçar. Onun için
aşığa dağlar dayanmaz. Onun için aşığa yol sorulmaz. Onun için aşığın önüme
engel olmaz. Muhabbet böyledir. O nedenle aşık gereğini yaptı. Akil de tedbir
düşündü. Bu son ayet tedbirdi, yukarıdaki ise gereğiydi, onu yaptı. Kendisi
istemişti ama şimdi kendisi sordu. Bakalım ne cevap aldı;
9-) Kale kezâlik* kale Rabbüke huve aleyYE
heyyinün ve kad halaktüke min kablü ve lem tekü şey'a;
"Orası
öyledir" dedi (Rabbi)... (Ancak) Rabbin dedi ki: "O bana kolaydır... Sen (anılır
herhangi) bir şey değilken, daha önce seni halketmiştim." (A.Hulusi)
09 - Buyurdu: öyle, fakat rabbin buyurdu ki: o bana
kolaydır, bundan evvel seni yarattım! Halbuki hiç bir şey değildin. (Elmalı)
Kale kezâlik* kale Rabbüke huve aleyYE heyyin
melek; doğrudur ama dedi. Rabbin diyor ki bu benim için çok kolaydır. ve kad halaktüke
min kablü ve lem tekü şey'a zira daha önce seni de ben yaratmıştım.
Öyle değil mi? Yani o ne kadar mümkünse bu da öyle mümkündür. Unutma yoktan var
eden Allah. Vardan var edemez mi? Seni de ben yaratmıştım. Oysaki sen hiç bir
şey değildin. Yani basit, değersiz bir sıvı idin, nutfe idin.Ama ondan muhteşem
bir dizayn, muhteşem bir yaratış olan insan yaratıldı.
Rabbimiz aynı zamanda böyle
diyor. Soruya cevap vererek. Yani soruyu reddetmeyerek. Çünkü burada soru soran
bunu iş olsun, işgüzarlık olsun diye değil, gerçekten içinden geldiği gibi,
bilmek için, öğrenmek için soruyor.
10-) Kale Rabbic'al liy ayeten, kale ayetüke
ella tükellimen Nase selâse leyalin seviyya;
(Zekeriyya) dedi ki: "Rabbim! Bana bir alâmet ver..." Dedi ki: "Senin işaretin, sorunun olmadığı hâlde, insanlarla üç gece süresince konuşmamandır." (A.Hulusi)
10 - Dedi: ya rab! Bana bir alâmet yap, buyurdu ki:
alâmetin, sap sağlam olduğun halde üç gece nasa söz söyleyememendir. (Elmalı)
Kale Rabbic'al liy ayeh Zekeriyya;
Rabbim dedi bana bir işaret tayin et o zaman.
İşe bakın, dua eden kendisi,
isteyen kendisi. Tamam aşk modunda istedi, akıl moduna geçince kabul edilen
duasına bu nasıl olacak dedi. Şimdi onunla da yetinmeyip bana bir garanti ver
diyor, bir işaret ver. Peki bunu nasıl anlayacağız, Allah’a karşı sui edep
sayabilir miyiz? Hayır. Rabbimiz öyle saymıyor. Bu tıpkı Hz. İbrahim’in
rabbimizin yaratışını öğrenmek için nasıl yaratırsın bana bir göster demesine
benziyor ve arkasından da ..liyatmeinne
kalbiy. (Bakara/260) Ya rabbi, inanmıyor değilim, inanıyorum ama içim yatışsın
aklım yatsın. Bu demek ki insanoğlunun bir özelliği, insan olmanın bir
özelliği. Onun için bana bir işaret ver diyor Hz. Zekeriya.
kale ayetüke ella tükellimen Nase selâse
leyalin seviyya melek dedi ki; senin işaretin tas tamam 3 gün
insanlarla konuşmamandır. Rabbisinden naklen böyle dedi.
Burada ki ayetin son kelimesi olan seviyya,
eğer Zekeriyya’ya giden bir nitelik ise, sıfatsa o zaman sapasağlam olduğun
halde anlamı vermemiz lazım. Eğer güne giden, geceye giden yani bir sıfatsa o
zaman da 3 tam gün, 3 tam gece. Ki Arap dilinde gece günü ifade için
kullanılır.
Zekeriyya’ya gitmesi de mümkün bu sıfatın onu nitelemesi de mümkün.
Çünkü Ahdi Cedid’de şöyle bir ibare yer alır. Evlat müjdesini duyduğunda dili
tutuldu. Dili tutulduğu için konuşamadı. Yani bir arıza bir hastalık olarak
konuşamadı. Oysa ki burada rabbi ona emrettiği için sükut orucuna giriyor.
İkisi arasında çok fark var.
[Ek bilgi; Bizim şeriatımızda bu çeşit
bir oruç olmadığı için pek bilinmez. Sadece bazı tasavvuf okulları devam
ettirir. Sükût orucu tek başına bir şey ifade etmez, ibadetle yapıldığında bir
tür itikâf olmuş olur ki zaten itikâf (herşeyden el etek çekip belli bir
zamanı ibadete adamak) bizde sünnettir. Konuşmak arifler tarafından
"perde" sayılmıştır. İnsan konuşmak için dışında birine ihtiyaç
duyar. Bu da dışa dönmek demektir. İçiyle konuşmak isteyen dışıyla konuşamaz.
İşte sükût orucu insanın yüreğiyle konuşmasıdır.(M.İslamoğlu)]
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
96.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/05/11/islamoglu-tef-ders-meryem-001-4096/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder