15 Mayıs 2012 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. MERYEM (05-10)(96-B)







A sayfasından devam


5-) Ve inniy hıftül mevaliye min veraiy ve kânetimraetiy 'akıren feheb liy min ledünKE Veliyya;

        "Muhakkak ki ben, arkamda kalacakların neler yapacağından korkarım. Karım ise zaten kısır! O hâlde ledünnünden bana bir velî hibe et." (A.Hulusi)

05 - Bu halimle ben arkamdan yerime kalacak taallûkattan endişedeyim, hatunum da akîm bulundu, onun için bana bir veli ihsan eyle. (Elmalı)


Ve inniy hıftül mevaliye min veraiy ve gerçek şu ki ben, benden sonra yakınlarımın yerimi doldurabileceklerinden kaygı duyuyorum. ve kânetimraetiy 'akıra üstelik karım da kısır. feheb liy min ledünKE Veliyya öyleyse bana kendi katından yerimi dolduracak bir ardıl, bir veliy, bir izleyenim olsun istiyorum. Onu ver Ya rabbi, diye dua etti.

Anlaşılan o ki kendisinin yerine geçecek olanlarda liyakat ve ehliyet görmüyordu. Onun içinde yerinin boş kalacağını düşünüyordu. Bu nedenle meşru bir nedenle evlat istediğini rabbine arz ediyordu. Yani ya rabbi, sadece keyfimi getireyim diye çocuk istemiyorum, Yani ben yine senin için istiyorum, senin dinine hizmet için istiyorum. İşte bu adamanın bir başka biçimi. Allah’tan istemenin bir gerekçesi olmalı ve bu gerekçe de güzel olmalı, hoş olmalı, meşru olmalı. Biz bunu öğreniyoruz buradan.

A. İmran suresinin 37. ayeti ile birlikte okuduğumuzda bu ayeti, şunu anlıyoruz Hz. Meryem konusunda da bir endişe taşıdığını anlıyoruz. Çünkü Meryem kendisine bırakılmış bir yadigar, muhteşem bir hediye, muhteşem bir emanet daha doğrusu. Bu emanete kim bakacak. Meryem’in babası Meryem’i hiç görmeden vefat etmiş İmran. Annesi Hane doğurduktan sonra vefat etmiş. Yani hem öksüz, hem yetimi hem de büyük bir müjdeye gebe bir adakla karşı karşıya, muhteşem bir emanet yani. Çok sıkı korunması gereken bir emanet. Onun için ben ölürsem, -ki yaşlı olduğunu buradan da  öğreniyoruz-Meryem’e kim bakacak endişesini hissediyoruz.A. İmran/37. ayetten.


6-) Yerisüniy ve yerisü min ali Ya'kub* vec'alhü Rabbi radıyya;

        "Ki bana da vâris olsun, Âl-i Yakup'a da vâris olsun... Rabbim onu rızanla yaşattıklarından eyle." (A.Hulusi)

06 - Ki hem benim mirasımı, hem Yakup hanedanının mirasını ala, hem de onu rızaya mazhar kıl rabbim! (Elmalı)


Yerisüniy ve yerisü min ali Ya'kub Hem bana, hem Yakup oğullarına, Yakup soyuna, ailesine varis olsun vec'alhü Rabbi radıyya ve sen de ey rabbim onu razı olacağın bir kul et.

Daha doğmadan rabbine yavrusu için, daha doğacağını bile bilmediği yavrusu için ettiği duaya bakın. Biz doğmuş çocuklarımız için ediyor muyuz, bunu sormak lazım. İşte istikbal bu, bakınız. İstikbal deyince ne anlıyorsunuz çocuğunuzun istikbalinden. Onun gelecekte oturacağı evi düşündüğünüz kadar, onun ahirette oturacağı yeri de düşünüyor musunuz. Cennet ya da cehennem. Onun dünyevi makamını düşündüğünüz kadar onun ebedi makamını da düşünüyor musunuz.

İşte bize neler öğretiliyor bakınız bir peygamberin dilinden ve cevap; Böyle güzel istenirse cevap gelmez mi hiç. İstek yürekten çıkarsa elbette hedefini bulacaktır. Dua yerli yerince ve ta yürekten yapılırsa elbette göklerin kulağı bunu işitecektir. Onun için rabbi onun duasına melekleri aracılığı ile şu cevabı gönderiyor.


7-) Ya Zekeriyya inna nübeşşiruke Bi ğulaminismuhu Yahyâ lem nec'al lehu min kablü semiyya;

        "Ey Zekeriya... Seni, kendisinin ismi Yahya olan bir erkek çocukla müjdeliyoruz... Daha önce Ona bir adaş da yapmadık (hiç kimseyi Yahya ismi ile isimlendirmedik)." (A.Hulusi)

07 - Ey Zekeriya! Haberin olsun biz sana bir oğul tebşir ediyoruz, adı Yahya, bundan evvel hiç bir adaş yapmadık ona. (Elmalı)


Ya Zekeriyya inna nübeşşiruke Bi ğulaminismuhu Yahyâ melekler ona seslendiler. -Bu melekler seslendiler ibaresi ayetin içinde, metinde yok, fakat hemen aynı kıssanın anlatıldığı A. İmran suresinin 39. ayetine bakarsanız orada var. Onun için aynı ora ile eşdeğer okumak durumundayız.- Melekler seslendiler, dediler ki; Ey Zekeriya işte biz sana adı Yahya olan bir oğlan çocuğu müjdeliyoruz. Yahya, yani o yaşayacak, yaşar demektir. Yaşayacak, burada hayatta olacak, hayatı sürekli olacak.

Peki buradan ne anlıyoruz? İşte o bu dünyada da yaşıyor. İşte o şurada yaşıyor. İşte o bizim dilimizde dahi yaşıyor. İşte bakınız göçüşünden 2.000 yıl sonra Yahya gönlümüzü ve mekanımızı şenlendiriyor. İşte dilimizde dedemizin adı dahi gezmezken, Hz. Yahya’nın adı geziyor. O yaşayacak. Yoksa öbür türlü herkes yaşayacak. Uhrevi açıdan. Ama Yahya burada da böyle yaşayacak.

lem nec'al lehu min kablü semiyya Allah buyurdu ki daha önce hiç kimseyi ona adaş kılmadık, ona verdiğimiz bu adı daha başka birine vermemiştik. Buyuruyor.


8-) Kale rabbi enna yekûnü liy ğulamun ve kânetimraetiy 'akıren ve kad belağtü minel kiberi ıtiyya;

        (Zekeriyya) dedi ki: "Rabbim, karım kısır ve ben de ihtiyarlıkta sınıra ulaşmış olduğum hâlde, benim nasıl bir oğlum olur?" (A.Hulusi)

08 - Dedi: Yarap! benim için bir oğul nereden olacak: hatunum akîm bulunuyor ben de ihtiyarlıktan kağşamak derecesine geldim. (Elmalı)


Kale rabbi enna yekûnü liy ğulamun Zekeriya hemen başka bir moda geçti ve dedi ki; Rabbim, nasıl olurda benim bir oğlum olabilir. ve kânetimraetiy 'akıren ve kad belağtü minel kiberi ıtiyya çünkü eşim kısır, ben ise yaşlılıktan dolayı gücü tükenmiş bitmiş biriyim.

Evet, bir başka moda geçti demiştim. Hangi mod? Aşk modundan akıl moduna geçti. Nereden öğreniyoruz bunu? İyi ama yukarıda isteyen kendisi değil miydi. Peki isterken kendisinin yaşının 70, işinin bitmiş olduğunu, hanımının da kısı8r olduğunu bilmiyor muydu. Peki biliyor idiyse niye istedi. İstedi ise şimdi niçin bunları söylüyor. İşte o.

Evet aklın dünyası, aşkın dünyası. Bazen yan yana gelirler, bazen karşı karşıya. Burada çok ilginç karşı karşıya gelince nasıl olacağı gösteriliyor. Aslında bunlar ikisi birbirine feda edilmeyecek iki kutuptu. Yani insanın çift boyutlu hakikatidir. Biri diğerine yedirilemez, biri diğerine feda edilemez. Ama işte insan bu. Bir orada bir burada. Bir aşktan konuşuyor, bir de akıldan konuşuyor. Aşktan konuşunca ya rabbi diyor. durumunu görmeden, ona bakmadan. İstersen yaparsın ya rabbi. Ki yapar. Ver bana diyor. Bunu derken aşk ile diyor. Bunu söylediği mod farklı bir mod. O anda bir aşktır. Kendisi iki ayaklı bir aşktır.

Ama dedikten sonra akıl dünyasına geri dönüyor. Ben ne istediğimin farkında mıyım, ağzımdan çıkanı kulağım duyuyor mu dercesine hemen; Ya rabbi, biraz önce ben bir şey söyledim ama, onu aşk modunda söylemiştim. Şimdi akıl moduna geçince benim durumum bu, eşimin de durumu bu. Bu iş nasıl olacak.

Evet Yani hiç garip değil. Onun için rabbimiz de azarlamıyor. Paylamıyor, Bakınız şu diyalogun muhteşemliğine, ihtişamına. Aşık olarak dua etti, akil olarak soru soruyor. Çünkü dua etti, istedi. Çünkü akil tedbir düşünürken aşık gereğini yapar. O, o moda geçince nasıl, niçin sorusunu soramazdı. Aşk modunda bu sorular çiğ kaçar. Onun için aşığa dağlar dayanmaz. Onun için aşığa yol sorulmaz. Onun için aşığın önüme engel olmaz. Muhabbet böyledir. O nedenle aşık gereğini yaptı. Akil de tedbir düşündü. Bu son ayet tedbirdi, yukarıdaki ise gereğiydi, onu yaptı. Kendisi istemişti ama şimdi kendisi sordu. Bakalım ne cevap aldı;


9-) Kale kezâlik* kale Rabbüke huve aleyYE heyyinün ve kad halaktüke min kablü ve lem tekü şey'a;

"Orası öyledir" dedi (Rabbi)... (Ancak) Rabbin dedi ki: "O bana kolaydır... Sen (anılır herhangi) bir şey değilken, daha önce seni halketmiştim." (A.Hulusi)

09 - Buyurdu: öyle, fakat rabbin buyurdu ki: o bana kolaydır, bundan evvel seni yarattım! Halbuki hiç bir şey değildin. (Elmalı)


Kale kezâlik* kale Rabbüke huve aleyYE heyyin melek; doğrudur ama dedi. Rabbin diyor ki bu benim için çok kolaydır. ve kad halaktüke min kablü ve lem tekü şey'a zira daha önce seni de ben yaratmıştım. Öyle değil mi? Yani o ne kadar mümkünse bu da öyle mümkündür. Unutma yoktan var eden Allah. Vardan var edemez mi? Seni de ben yaratmıştım. Oysaki sen hiç bir şey değildin. Yani basit, değersiz bir sıvı idin, nutfe idin.Ama ondan muhteşem bir dizayn, muhteşem bir yaratış olan insan yaratıldı.

Rabbimiz aynı zamanda böyle diyor. Soruya cevap vererek. Yani soruyu reddetmeyerek. Çünkü burada soru soran bunu iş olsun, işgüzarlık olsun diye değil, gerçekten içinden geldiği gibi, bilmek için, öğrenmek için soruyor.


10-) Kale Rabbic'al liy ayeten, kale ayetüke ella tükellimen Nase selâse leyalin seviyya;

        (Zekeriyya) dedi ki: "Rabbim! Bana bir alâmet ver..." Dedi ki: "Senin işaretin, sorunun olmadığı hâlde, insanlarla üç gece süresince konuşmamandır." (A.Hulusi)

10 - Dedi: ya rab! Bana bir alâmet yap, buyurdu ki: alâmetin, sap sağlam olduğun halde üç gece nasa söz söyleyememendir. (Elmalı)


Kale Rabbic'al liy ayeh Zekeriyya; Rabbim dedi bana bir işaret tayin et o zaman.

İşe bakın, dua eden kendisi, isteyen kendisi. Tamam aşk modunda istedi, akıl moduna geçince kabul edilen duasına bu nasıl olacak dedi. Şimdi onunla da yetinmeyip bana bir garanti ver diyor, bir işaret ver. Peki bunu nasıl anlayacağız, Allah’a karşı sui edep sayabilir miyiz? Hayır. Rabbimiz öyle saymıyor. Bu tıpkı Hz. İbrahim’in rabbimizin yaratışını öğrenmek için nasıl yaratırsın bana bir göster demesine benziyor ve arkasından da ..liyatmeinne kalbiy. (Bakara/260) Ya rabbi, inanmıyor değilim, inanıyorum ama içim yatışsın aklım yatsın. Bu demek ki insanoğlunun bir özelliği, insan olmanın bir özelliği. Onun için bana bir işaret ver diyor Hz. Zekeriya.

kale ayetüke ella tükellimen Nase selâse leyalin seviyya melek dedi ki; senin işaretin tas tamam 3 gün insanlarla konuşmamandır. Rabbisinden naklen böyle dedi.

Burada ki ayetin son kelimesi olan seviyya, eğer Zekeriyya’ya giden bir nitelik ise, sıfatsa o zaman sapasağlam olduğun halde anlamı vermemiz lazım. Eğer güne giden, geceye giden yani bir sıfatsa o zaman da 3 tam gün, 3 tam gece. Ki Arap dilinde gece günü ifade için kullanılır.

Zekeriyya’ya gitmesi de mümkün bu sıfatın onu nitelemesi de mümkün. Çünkü Ahdi Cedid’de şöyle bir ibare yer alır. Evlat müjdesini duyduğunda dili tutuldu. Dili tutulduğu için konuşamadı. Yani bir arıza bir hastalık olarak konuşamadı. Oysa ki burada rabbi ona emrettiği için sükut orucuna giriyor. İkisi arasında çok fark var.

[Ek bilgi; Bizim şeriatımızda bu çeşit bir oruç olmadığı için pek bilinmez. Sadece bazı tasavvuf okulları devam ettirir. Sükût orucu tek başına bir şey ifade etmez, ibadetle yapıldığında bir tür itikâf olmuş olur ki zaten itikâf (herşeyden el etek çekip belli bir zamanı ibadete adamak) bizde sünnettir. Konuşmak arifler tarafından "perde" sayılmıştır. İnsan konuşmak için dışında birine ihtiyaç duyar. Bu da dışa dönmek demektir. İçiyle konuşmak isteyen dışıyla konuşamaz. İşte sükût orucu insanın yüreğiyle konuşmasıdır.(M.İslamoğlu)]


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
96. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/05/11/islamoglu-tef-ders-meryem-001-4096/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder