Değerli dostlar bugün dersimize yeni
sure ile devam edeceğiz inşallah. Yeni suremiz Muhammed suresi. (S.A.S.) 47.
sure mushafta. Adı; adı güzel, kendi güzel Muhammed A.S. adı. Adını 2.
ayetinden alıyor. Savaşa ilk izin verdiği için 4. ve 20. ayetlerinde Kıt’al
suresi adı ile de anılmış bu sure.
İniş zamanı
Medine dönemine denk geliyor. Surenin Medine de indiği ispata gerek kalmayacak
kadar açık. Onun dışında indiğini söyleyenlerin tutarlı bir delilleri
bulunmamakta. Surenin üslubu da zaten hicretin hemen arkasından indiğini
gösteriyor. 13. ayeti hicrete atıf, demek ki hicret olmuş, bitmiş ve bir
dönemin kapanışını ele veren bir üslubu var. Enfal/67 de ki Allah’ın önceki
yazısından kasıt bu sure olsa gerek bana göre.
Kadim iniş
tertiplerinde, Gerek Hz. Osman’ın, gerek İbn. Abbas’ın, gerek Cabir Bin Zeyd in
tertiplerinde gösterildiği yer tartışmalı. Farklı farklı yerlerde göstermişler.
Onun için surenin iniş sıralamasında tam olarak nereye geldiğini tespit etmek
gerçekten bizce zor görünüyor.
Surenin konusu;
İlahi inşa projesi olan vahiy. Vahyin
inşasına açık bir atıf var bu surede. Hiçbir surede rastlanmadığımız kadar açık
bir atıf 2. ayet. 2. ayet açıkça şöyle diyor.; keffere
anhüm seyyiatihim ve asleha balehüm (2) yani onların günahlarının
üzerini çizeceğiz, akıl ve tasavvurlarını inşa edeceğiz, ıslah ve inşa
edeceğiz. Neyle? Tabii ki vahiyle. Dolayısıyla sure Kur’an ın inşasına ayrılmış
bir sure.
Hayatı anlam ve
amacından soyutlayan hayvanlaşır diyor 12. ayetinde. Yani böyle demeye
getiriyor. Davası olanlar davası uğrunda gayret eder. Eğer birinin davası var
da onun uğrunda bir şeyler vermiyorsa, fedakarlık yapmıyorsa onun davası
yanlış, ya da onun davası, davasına nispeti yanlıştır demeye getiriyor.
İman, insanı
kurtaran en büyük unsur. İnanmayanlar düelloya değil, düşünceye davet
ediliyorlar bu surede. Efela yetedebberunel Kur'ane. (24)
Onlar hala Kur’an üzerinde derin derin düşünmüyorlar mı? 24. ayet. Son söz;
Allah için hiç kimse vazgeçilmez değildir anlamına geliyor. ve in tevellev..(~)
yestebdil kavmen
ğayreküm. (Tevbe/39) eğer siz onun dininden yüz çevirirseniz sizi
siler yerinize yepyeni bir toplum getirir. Yani Allah için vaz geçilmez
olduğunuzu düşünmeyin ey insanlar, ey mü’minler. Allah, sizin için vazgeçilmez,
siz Allah için vazgeçilmez değilsiniz. Allah sizin için yeter, Allah size
yeter. Ama Allah kendi kendisine de yeter. Ama siz, size yetmezsiniz., siz
kendi kendinize yetmezsiniz. Allah’a muhtaçsınız. Bu mesajla son buluyor.
Haddi zatında
sure Muhammedi davetin kırılma noktasından tabir caizse, ya da Muhammedi
davetin farklı bir kulvara geçişinden söz eden ilk surelerden biri. Bu kulvar
muhalefetten iktidara geçiş kulvarı. Artık davet Mekke’de ki muhalif söylemi
bırakmış Medine de muktedir bir söyleme sahip olmuştu. Onun içinde bu surenin
4. ayetinde, 20. ayetinde biz bu söylemi göreceğiz.
Gerçekten de
İslami davetin, Muhammedi davetin geçirdiği aşamalar surelerde kendini açıkça
belli ediyor. Ama buna rağmen bütün ayetlerin altından bir dip akıntısı gibi,
tüm zamanlar ve zeminler üstü her bir insana ahlaki bir öğüt, ahlaki bir hisse
veriliyor. Biz gerek iktidara, gerek muhalefete değinen Kur’an ın ayetlerinde
hep bir dip akıntısı gibi ahlaki bir hedef buluyoruz. İnsanoğluna çok daha iyi
bir senaryo yazabilmesi için muhteşem bir model veriliyor. İşte bu modelin
iktidara ilişkin boyutlarını işleyen bir sure ile karşı karşıyayız. Yani güç
ahlakı mı, ahlakın gücü mü. Bu sorunun cevabını birazdan öğreneceğiz. Bu
özetten sonra surenin tefsirine geçebiliriz.
1-) Elleziyne
keferu ve saddu 'an sebiylillâhi edalle a'malehüm;
Hakikat bilgisini inkâr edenler ve Allâh yolundan alıkoyanlar, yaptıkları boşa gidenlerdir! (A.Hulusi)
01 - Onlar ki küfretmekte ve Allah yolundan yüz
çevirmektedirler, Allah amellerini boşa gidermektedir. (Elmalı)
Elleziyne keferu ve
saddu 'an sebiylillâhi edalle a'malehüm inkarda direnen ve Allah
yolundan alıkoyanların yapıp ettiklerini O boşa çıkaracaktır. Yani tek dünyalı
oldukları için tüm iyilikleri dünyevi çıkar gözeterek yapmışlardır ya onlar,
Ahirete inanmıyorlar, bazıları bazılarının derdine düşer, falanca ahirette ne
olacak diye. O falanca; ahirette ne olacağını hiç kendisi düşünmemiş, sizin
onun derdine düşmenize gerek yok ki. Kişi inanmadığı bir yerden ne bekleyebilir
ki. İnanmadığı bir ahirete yatırım yapabilir mi, inanmadığı bir yere yatırım
yapabilir mi?
Dolayısıyla
dünyada yatırım yapmışlar ve dünyaya yatırım yapmışlardır. Dünyevi karşılık
beklemişler ve karşılığını almışlardır. Onun içinde tek dünyalıların ahiretten
bir beklentisi olamaz. İsterse iyilikler yapmışlar olsun. İnanmadığı bir
ahirete yatırım yapmamıştır ki orada alacağı olsun. Önce iman, kişi iman
etmediği bir yere yatırım yapmaz. Kişi güvenmediği bir yere yatırım yapmaz.
Bir önceki
surenin 20. ayeti yine burada gündeme geliyor. Biraz önce o ayete dikkat
çekmiştim. Ahkaf suresinde ki 20. ayete. ezhebtüm
tayyibatiküm fiy hayatikümüd dünya vestemta'tüm Biha.(Ahzab/20) siz
dünya hayatının tüm güzelliklerini dünyada tükettiniz, hepsini bitirdiniz ve
onları tüketime elverişli geçici bir haz haline dönüştürdünüz. Yani dünyada
elinize imtihan için ne verilmişse onları bir sınav aracı olarak değil, bir
tüketim aracı olarak gördünüz. Ve size açılmış tüm ilahi krediyi hovardaca
tükettiniz diyor. Oysa ahirette karşılaşmak için bu krediyi yatırıma
dönüştürmeniz gerekiyordu. Üretime dönüştürmeniz gerekiyordu. Siz ise tüketime
elverişli hale getirdiniz. İşte Allah’ın yolu; ‘an sebilillah yolundan alıkoymak bu anlama geliyor. Allah’ın
verdiği değerleri tüketmek ve başkalarının da tüketmesi için kötü model olmak,
ibretlik bir model olmak.
Sebilillah;
Allah’ın yolu. Herkesin bir yolu var, Allah’ın da bir yolu var. Allah’ın
yolundan bahsedilen her ayette zımnen insana; Ey yolcu denilmiş olur. Ey yolcu,
ey insan sen yolcusun, yolcu yolunda gerek, kalk ve yola revan ol. Eğer sonu
mutlulukla biten bir yolculuk istiyorsan, senin mutluluğunu isteyen Allah’ın
yoluna koyul. Allah insanı asla kıskanmaz. Unutma, insan ne kadar gelişir, ne
kadar büyür, ne kadar varlık sahibi olursa olsun hiçbir zaman Allah kadar
olamayacak. O halde Allah hiçbir zaman kendisiyle boy ölçüşemeyecek insanı
kıskanmaz. Ona şefkat, rahmet ve merhamet eder. Allah’ın merhametinden payınızı
alın, bu yola girin ve Allah’sız yapamazsınız, Allah’ın rahmetinden payınızı
isteyin, alın. Biz bunu görüyoruz zımnen bu ayette.
Burada
saddu ‘an sebilillah, Saddu ‘an, ‘an harfi cedide ile kullanıldığında hem sudud
dan, hem sad dan gelebilir, mastardan türetilebilir bu kelime. Eğer Sudud dan
türetilmişse, Allah’tan yüz çeviren, Allah’ın yolundan manasına, lazım
manasına. Ama sad mastarından türetilirse Allah’ın yolundan başkalarını
çeviren, yani müteaddi, geçişli bir anlam kazanır. Her ikisi de mümkin tabii
ki.
2-) Velleziyne
amenû ve amilüs salihati ve amenû Bima nüzzile alâ Muhammedin ve HUvel Hakku
min Rabbihim, keffere anhüm seyyiatihim ve asleha balehüm;
İman edip imanın gereğini uygulayanlar ve Muhammed'e inzâl olana -ki O, Rablerinden (gelen) Hak'tır- iman edenlere gelince, (Allâh) onların kötülüklerini onlardan örttü; hâllerini ıslah etti. (A.Hulusi)
02 - Ve onlar ki iman etmekte ve salih salih ameller
işlemekte ve Muhammed’e indirilene iman eylemektedirler - ki rablerinden gelen
hak da odur - taraflarından kabâhatlerini örtmekte ve hal-ü şanlarını
düzeltmektedir. (Elmalı)
Velleziyne amenû ve
amilüs salihati ve amenû Bima nüzzile alâ Muhammedin ve HUvel Hakku min
Rabbihim bir de imanda sebat eden, iyilik yapan ve rableri
tarafından Muhammed’e indirilen hakikate inananlar var.
Evet, bu ayette
Resulallah’ın mübarek ismi geçiyor. Kur’an da 4 yerde Resulallah’ın ismi geçer.
4 ayrı sure bunlar. Ama iniş sürecinde ilk geçtiği sure Muhammed suresidir.
Muhammed; Övülmüş manasına gelir. övülmüş, övgüye mazhar olmuş, övgüyü hak
etmiş manasına gelir. Bu isim Resulallah’a konulduğu dönemde bu isimde bir
peygamber beklendiğine dair bölgede bir takım beklentiler olduğunu biliyoruz.
Onun içindir ki şifa yazarı Resulallah’a bu ismin verildiği dönemde 6 kişiye
daha bu ismin beklenen nebi bu olabilir, bu olsun, keşke bu olsa gibi bir
temenni ile bu ismin verildiğini ve bu ismin verildiği kimseleri tek tek sayar.
Çok yaygın bir isim değil Fakat artık bu beklentinin ayyuka çıktığı bir dönemde
beklenen nebi bizden olsun diye aileler çok ender de olsa bu ismi koymuşlardır.
Efendimizin
ismi daha önceki kaynaklarda yer almıştır. Çünkü bu açıklamalar böyle bir şeyi
gerektiriyor. Yani böyle bir beklenti nerden doğuyor. Daha önceki kaynaklarda
yer aldığı için doğuyor. Özellikle Tevrat’ta ve incil’de. İncil’de ki evdokya, Abdülahad
Davud’un, bir Süryani papaz iken Müslüman olan ve İncil’in aslı
Aramice’den, yani ilk asıllarını bulup onlar üzerinde çalışma yaparak
Resulallah’ın isimlerini etimolojik tahlilleri ile sayfalar boyunca tetkik ve
tahlil eden bir eser ortaya koymuştur bu zat ve bu zatın etimolojik tahlil
ederek, tahlil yaparak Resulallah’ın adına tekabül ettiğini söylediği asıl
İncil’in ana dilinde, Aramice de ki evdokya nın Ahmed ve Muhammedin karşılığı
olduğunu söyler. Titiz bir tahlildir Abdülahad Davud’un yaptığı tahlil.
Yine
Zerdüştlüğün ana metinlerinde Zendavesta da Asdvads erreta tamlaması tam da
Muhammed anlamına gelmektedir.
Yine Hindu
kutsal metinlerinden Bhavişya Puran da ki, ki Bombay baskısında bu, Tam
karşılığı Muhammed olan bir peygamber müjdelenir. Bu yine sonradan Müslüman
olmayı kabul etmiş bir Hindu bilgininin bir başka Müslüman bilginle birlikte
ortaklaşa yazdıkları eski kutsal metinlerde Resulallah’ın varlığına ilişkin
kitapta yer alır.
Yine mantralarda astuh işyateh diye
bildirilen bir mandranın tam karşılığının Muhammed, Arapça da Muhammed ismine
tekabül ettiğini söylerler. Ki ben burada sadece birkaç örnek aldım. Bir çok
örnekle eski metinlerde İsmi Muhammed olan bir peygamberin geleceği müjdelenir.
Doğu ve ehli kitabın kutsal metinlerinde. Dolayısıyla böyle bir beklentinin
kaynağını anlamış oluyoruz böylece.
keffere anhüm
seyyiatihim ve asleha balehüm Allah
onların günahlarını silecek tasavvur ve akıllarını vahiy ile inşa ve ıslah
edecektir.
Evet,
ilahi bir inşa projesi Kur’an ın tasavvur ve aklı nasıl inşa ettiği ile ilgili
açık bir ayetle karşı karşıyayız. Ayette ki bael; O düzelince insanın her
eyleminin düzeldiği, bozulunca her eylemin
bozulduğu ana merkez anlamına gelir. Biz buna tasavvur diyoruz. Akıl,
kalp karşılığını verenlerde var dilciler içerisinde. Vahiy bir inşa projesi,
eylemlerimizi inşa eder. Ama doğrudan inşa etmez. Çünkü eylemlerimizi aklın
üstüne bina ederiz. Nasıl düşünüyorsak öyle yaparız. İnsan düşündüğünden farklı
yapmaz. İnsan aklından farklı yapmaz. Aklımız eylemimizin merkezidir.
Peki
ya aklımızın merkezi? Eylemimizi aklımız üretiyor, ya aklımızı ne üretiyor diye
soracak olursak bir tek noktaya bakmamız gerekir; Tasavvur.. Aklı tasavvur
üretir. Akıl hüküm verir. Bu iyidir, şu kötüdür. Bu kardır, şu zarardır. Bu
yücedir şu alçaktır. Bu dosttur, şu düşmandır. Bu kalıcıdır, şu geçicidir. Akıl
bu hükmü verdikten sonra başların o konuda iş yapmaya. Bu kârdır deriz ve kâr
etmeye çalışırız. Bu düşmandır deriz ona karşı korunmak için hazırlık yaparız.
Bu dosttur deriz ona yaklaşmaya çalışırız. Bu zarardır deriz ondan uzaklaşmaya
çalışırız. Yani akıl önce hüküm verir,
sonra tüm beden aklın verdiği o hükmün uğrunda iş üretir, eylem üretir.
Peki
akıl hükmü neyle verir? Kâr, zarar, iyi, kötü, doğru, yanlış, büyük küçük,
güzel, çirkin,i dost düşman. Yani hayatımızı üzerine kurduğumuz hükümlerin
üzerine kurulduğu kavramları nereden alırız? Tasavvurdan alırız. İşte o
tasavvuru kim inşa ediyorsa o insanı o terbiye etmiştir. Tasavvurunu vahyin
inşa ettiği insanı Allah terbiye etmiştir. Bu manada vahiy ilahi bir inşa
projesidir. Muhatabının tasavvurunu inşa etmek için inmiştir.
Vahiy
tasavvurları inşa eder ve ilk inşa ettiği tasavvur, Hz. Peygamberin
tasavvurudur. Tasavvur kilo ve metreye benzer. 80 cm.lik bir metreyle ölçüp
alan, ölçüp satan insan ya aldanıyor, ya aldatıyor, ya da hem aldanıyor, hem
aldatıyor demektir. Kiloya benzer 900 gr. La alıp satan insan hem aldanıyor,
hem de aldatıyor demektir. Dolayısıyla tasavvurumuz aşınmamış tam bir metre,
aşınmamış tam bir kiloyu bize aşınmamış biçimde muhafaza etmenin yolunu
gösterir vahiy. Vahiy tasavvuru aşınmamış ölçülerle inşa eder. İşte vahiy bir
tasavvuru inşa ederse artık o tasavvurun elinde inşa olan dünyada ihya olur.
Hayatta ihya olur. yoksa o hayat ifna olur, o hayat mahvolur. O hayat heba
olur.
Devam
ediyor B sayfasına geçiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder