5 Ağustos 2013 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. MUHAMMED (01 - 02) (159-2)A



        Değerli dostlar bugün dersimize yeni sure ile devam edeceğiz inşallah. Yeni suremiz Muhammed suresi. (S.A.S.) 47. sure mushafta. Adı; adı güzel, kendi güzel Muhammed A.S. adı. Adını 2. ayetinden alıyor. Savaşa ilk izin verdiği için 4. ve 20. ayetlerinde Kıt’al suresi adı ile de anılmış bu sure.

        İniş zamanı Medine dönemine denk geliyor. Surenin Medine de indiği ispata gerek kalmayacak kadar açık. Onun dışında indiğini söyleyenlerin tutarlı bir delilleri bulunmamakta. Surenin üslubu da zaten hicretin hemen arkasından indiğini gösteriyor. 13. ayeti hicrete atıf, demek ki hicret olmuş, bitmiş ve bir dönemin kapanışını ele veren bir üslubu var. Enfal/67 de ki Allah’ın önceki yazısından kasıt bu sure olsa gerek bana göre.

        Kadim iniş tertiplerinde, Gerek Hz. Osman’ın, gerek İbn. Abbas’ın, gerek Cabir Bin Zeyd in tertiplerinde gösterildiği yer tartışmalı. Farklı farklı yerlerde göstermişler. Onun için surenin iniş sıralamasında tam olarak nereye geldiğini tespit etmek gerçekten bizce zor görünüyor.

        Surenin konusu; İlahi inşa projesi olan  vahiy. Vahyin inşasına açık bir atıf var bu surede. Hiçbir surede rastlanmadığımız kadar açık bir atıf 2. ayet. 2. ayet açıkça şöyle diyor.; keffere anhüm seyyiatihim ve asleha balehüm (2) yani onların günahlarının üzerini çizeceğiz, akıl ve tasavvurlarını inşa edeceğiz, ıslah ve inşa edeceğiz. Neyle? Tabii ki vahiyle. Dolayısıyla sure Kur’an ın inşasına ayrılmış bir sure.

        Hayatı anlam ve amacından soyutlayan hayvanlaşır diyor 12. ayetinde. Yani böyle demeye getiriyor. Davası olanlar davası uğrunda gayret eder. Eğer birinin davası var da onun uğrunda bir şeyler vermiyorsa, fedakarlık yapmıyorsa onun davası yanlış, ya da onun davası, davasına nispeti yanlıştır demeye getiriyor.

        İman, insanı kurtaran en büyük unsur. İnanmayanlar düelloya değil, düşünceye davet ediliyorlar bu surede. Efela yetedebberunel Kur'ane. (24) Onlar hala Kur’an üzerinde derin derin düşünmüyorlar mı? 24. ayet. Son söz; Allah için hiç kimse vazgeçilmez değildir anlamına geliyor. ve in tevellev..(~) yestebdil kavmen ğayreküm. (Tevbe/39) eğer siz onun dininden yüz çevirirseniz sizi siler yerinize yepyeni bir toplum getirir. Yani Allah için vaz geçilmez olduğunuzu düşünmeyin ey insanlar, ey mü’minler. Allah, sizin için vazgeçilmez, siz Allah için vazgeçilmez değilsiniz. Allah sizin için yeter, Allah size yeter. Ama Allah kendi kendisine de yeter. Ama siz, size yetmezsiniz., siz kendi kendinize yetmezsiniz. Allah’a muhtaçsınız. Bu mesajla son buluyor.

        Haddi zatında sure Muhammedi davetin kırılma noktasından tabir caizse, ya da Muhammedi davetin farklı bir kulvara geçişinden söz eden ilk surelerden biri. Bu kulvar muhalefetten iktidara geçiş kulvarı. Artık davet Mekke’de ki muhalif söylemi bırakmış Medine de muktedir bir söyleme sahip olmuştu. Onun içinde bu surenin 4. ayetinde, 20. ayetinde biz bu söylemi göreceğiz.

        Gerçekten de İslami davetin, Muhammedi davetin geçirdiği aşamalar surelerde kendini açıkça belli ediyor. Ama buna rağmen bütün ayetlerin altından bir dip akıntısı gibi, tüm zamanlar ve zeminler üstü her bir insana ahlaki bir öğüt, ahlaki bir hisse veriliyor. Biz gerek iktidara, gerek muhalefete değinen Kur’an ın ayetlerinde hep bir dip akıntısı gibi ahlaki bir hedef buluyoruz. İnsanoğluna çok daha iyi bir senaryo yazabilmesi için muhteşem bir model veriliyor. İşte bu modelin iktidara ilişkin boyutlarını işleyen bir sure ile karşı karşıyayız. Yani güç ahlakı mı, ahlakın gücü mü. Bu sorunun cevabını birazdan öğreneceğiz. Bu özetten sonra surenin tefsirine geçebiliriz.



        BismillahirRahmanirRahıym

        1-) Elleziyne keferu ve saddu 'an sebiylillâhi edalle a'malehüm;

        Hakikat bilgisini inkâr edenler ve Allâh yolundan alıkoyanlar, yaptıkları boşa gidenlerdir! (A.Hulusi)

        01 - Onlar ki küfretmekte ve Allah yolundan yüz çevirmektedirler, Allah amellerini boşa gidermektedir. (Elmalı)


        Elleziyne keferu ve saddu 'an sebiylillâhi edalle a'malehüm inkarda direnen ve Allah yolundan alıkoyanların yapıp ettiklerini O boşa çıkaracaktır. Yani tek dünyalı oldukları için tüm iyilikleri dünyevi çıkar gözeterek yapmışlardır ya onlar, Ahirete inanmıyorlar, bazıları bazılarının derdine düşer, falanca ahirette ne olacak diye. O falanca; ahirette ne olacağını hiç kendisi düşünmemiş, sizin onun derdine düşmenize gerek yok ki. Kişi inanmadığı bir yerden ne bekleyebilir ki. İnanmadığı bir ahirete yatırım yapabilir mi, inanmadığı bir yere yatırım yapabilir mi?

        Dolayısıyla dünyada yatırım yapmışlar ve dünyaya yatırım yapmışlardır. Dünyevi karşılık beklemişler ve karşılığını almışlardır. Onun içinde tek dünyalıların ahiretten bir beklentisi olamaz. İsterse iyilikler yapmışlar olsun. İnanmadığı bir ahirete yatırım yapmamıştır ki orada alacağı olsun. Önce iman, kişi iman etmediği bir yere yatırım yapmaz. Kişi güvenmediği bir yere yatırım yapmaz.

        Bir önceki surenin 20. ayeti yine burada gündeme geliyor. Biraz önce o ayete dikkat çekmiştim. Ahkaf suresinde ki 20. ayete. ezhebtüm tayyibatiküm fiy hayatikümüd dünya vestemta'tüm Biha.(Ahzab/20) siz dünya hayatının tüm güzelliklerini dünyada tükettiniz, hepsini bitirdiniz ve onları tüketime elverişli geçici bir haz haline dönüştürdünüz. Yani dünyada elinize imtihan için ne verilmişse onları bir sınav aracı olarak değil, bir tüketim aracı olarak gördünüz. Ve size açılmış tüm ilahi krediyi hovardaca tükettiniz diyor. Oysa ahirette karşılaşmak için bu krediyi yatırıma dönüştürmeniz gerekiyordu. Üretime dönüştürmeniz gerekiyordu. Siz ise tüketime elverişli hale getirdiniz. İşte Allah’ın yolu; ‘an sebilillah yolundan alıkoymak bu anlama geliyor. Allah’ın verdiği değerleri tüketmek ve başkalarının da tüketmesi için kötü model olmak, ibretlik bir model olmak.

        Sebilillah; Allah’ın yolu. Herkesin bir yolu var, Allah’ın da bir yolu var. Allah’ın yolundan bahsedilen her ayette zımnen insana; Ey yolcu denilmiş olur. Ey yolcu, ey insan sen yolcusun, yolcu yolunda gerek, kalk ve yola revan ol. Eğer sonu mutlulukla biten bir yolculuk istiyorsan, senin mutluluğunu isteyen Allah’ın yoluna koyul. Allah insanı asla kıskanmaz. Unutma, insan ne kadar gelişir, ne kadar büyür, ne kadar varlık sahibi olursa olsun hiçbir zaman Allah kadar olamayacak. O halde Allah hiçbir zaman kendisiyle boy ölçüşemeyecek insanı kıskanmaz. Ona şefkat, rahmet ve merhamet eder. Allah’ın merhametinden payınızı alın, bu yola girin ve Allah’sız yapamazsınız, Allah’ın rahmetinden payınızı isteyin, alın. Biz bunu görüyoruz zımnen bu ayette.

        Burada saddu ‘an sebilillah, Saddu ‘an, ‘an harfi cedide ile kullanıldığında hem sudud dan, hem sad dan gelebilir, mastardan türetilebilir bu kelime. Eğer Sudud dan türetilmişse, Allah’tan yüz çeviren, Allah’ın yolundan manasına, lazım manasına. Ama sad mastarından türetilirse Allah’ın yolundan başkalarını çeviren, yani müteaddi, geçişli bir anlam kazanır. Her ikisi de mümkin tabii ki.


        2-) Velleziyne amenû ve amilüs salihati ve amenû Bima nüzzile alâ Muhammedin ve HUvel Hakku min Rabbihim, keffere anhüm seyyiatihim ve asleha balehüm;

        İman edip imanın gereğini uygulayanlar ve Muhammed'e inzâl olana -ki O, Rablerinden (
gelen) Hak'tır- iman edenlere gelince, (Allâh) onların kötülüklerini onlardan örttü; hâllerini ıslah etti. (A.Hulusi)

        02 - Ve onlar ki iman etmekte ve salih salih ameller işlemekte ve Muhammed’e indirilene iman eylemektedirler - ki rablerinden gelen hak da odur - taraflarından kabâhatlerini örtmekte ve hal-ü şanlarını düzeltmektedir. (Elmalı)


        Velleziyne amenû ve amilüs salihati ve amenû Bima nüzzile alâ Muhammedin ve HUvel Hakku min Rabbihim bir de imanda sebat eden, iyilik yapan ve rableri tarafından Muhammed’e indirilen hakikate inananlar var.

        Evet, bu ayette Resulallah’ın mübarek ismi geçiyor. Kur’an da 4 yerde Resulallah’ın ismi geçer. 4 ayrı sure bunlar. Ama iniş sürecinde ilk geçtiği sure Muhammed suresidir. Muhammed; Övülmüş manasına gelir. övülmüş, övgüye mazhar olmuş, övgüyü hak etmiş manasına gelir. Bu isim Resulallah’a konulduğu dönemde bu isimde bir peygamber beklendiğine dair bölgede bir takım beklentiler olduğunu biliyoruz. Onun içindir ki şifa yazarı Resulallah’a bu ismin verildiği dönemde 6 kişiye daha bu ismin beklenen nebi bu olabilir, bu olsun, keşke bu olsa gibi bir temenni ile bu ismin verildiğini ve bu ismin verildiği kimseleri tek tek sayar. Çok yaygın bir isim değil Fakat artık bu beklentinin ayyuka çıktığı bir dönemde beklenen nebi bizden olsun diye aileler çok ender de olsa bu ismi koymuşlardır.

        Efendimizin ismi daha önceki kaynaklarda yer almıştır. Çünkü bu açıklamalar böyle bir şeyi gerektiriyor. Yani böyle bir beklenti nerden doğuyor. Daha önceki kaynaklarda yer aldığı için doğuyor. Özellikle Tevrat’ta ve incil’de. İncil’de ki evdokya, Abdülahad Davud’un, bir Süryani papaz iken Müslüman olan ve İncil’in aslı Aramice’den, yani ilk asıllarını bulup onlar üzerinde çalışma yaparak Resulallah’ın isimlerini etimolojik tahlilleri ile sayfalar boyunca tetkik ve tahlil eden bir eser ortaya koymuştur bu zat ve bu zatın etimolojik tahlil ederek, tahlil yaparak Resulallah’ın adına tekabül ettiğini söylediği asıl İncil’in ana dilinde, Aramice de ki evdokya nın Ahmed ve Muhammedin karşılığı olduğunu söyler. Titiz bir tahlildir Abdülahad Davud’un yaptığı tahlil.

        Yine Zerdüştlüğün ana metinlerinde Zendavesta da Asdvads erreta tamlaması tam da Muhammed anlamına gelmektedir.

        Yine Hindu kutsal metinlerinden Bhavişya Puran da ki, ki Bombay baskısında bu, Tam karşılığı Muhammed olan bir peygamber müjdelenir. Bu yine sonradan Müslüman olmayı kabul etmiş bir Hindu bilgininin bir başka Müslüman bilginle birlikte ortaklaşa yazdıkları eski kutsal metinlerde Resulallah’ın varlığına ilişkin kitapta yer alır.

        Yine mantralarda astuh işyateh diye bildirilen bir mandranın tam karşılığının Muhammed, Arapça da Muhammed ismine tekabül ettiğini söylerler. Ki ben burada sadece birkaç örnek aldım. Bir çok örnekle eski metinlerde İsmi Muhammed olan bir peygamberin geleceği müjdelenir. Doğu ve ehli kitabın kutsal metinlerinde. Dolayısıyla böyle bir beklentinin kaynağını anlamış oluyoruz böylece.

        keffere anhüm seyyiatihim ve asleha balehüm Allah onların günahlarını silecek tasavvur ve akıllarını vahiy ile inşa ve ıslah edecektir.

        Evet, ilahi bir inşa projesi Kur’an ın tasavvur ve aklı nasıl inşa ettiği ile ilgili açık bir ayetle karşı karşıyayız. Ayette ki bael; O düzelince insanın her eyleminin düzeldiği, bozulunca her eylemin  bozulduğu ana merkez anlamına gelir. Biz buna tasavvur diyoruz. Akıl, kalp karşılığını verenlerde var dilciler içerisinde. Vahiy bir inşa projesi, eylemlerimizi inşa eder. Ama doğrudan inşa etmez. Çünkü eylemlerimizi aklın üstüne bina ederiz. Nasıl düşünüyorsak öyle yaparız. İnsan düşündüğünden farklı yapmaz. İnsan aklından farklı yapmaz. Aklımız eylemimizin merkezidir.

        Peki ya aklımızın merkezi? Eylemimizi aklımız üretiyor, ya aklımızı ne üretiyor diye soracak olursak bir tek noktaya bakmamız gerekir; Tasavvur.. Aklı tasavvur üretir. Akıl hüküm verir. Bu iyidir, şu kötüdür. Bu kardır, şu zarardır. Bu yücedir şu alçaktır. Bu dosttur, şu düşmandır. Bu kalıcıdır, şu geçicidir. Akıl bu hükmü verdikten sonra başların o konuda iş yapmaya. Bu kârdır deriz ve kâr etmeye çalışırız. Bu düşmandır deriz ona karşı korunmak için hazırlık yaparız. Bu dosttur deriz ona yaklaşmaya çalışırız. Bu zarardır deriz ondan uzaklaşmaya çalışırız.  Yani akıl önce hüküm verir, sonra tüm beden aklın verdiği o hükmün uğrunda iş üretir, eylem üretir.

        Peki akıl hükmü neyle verir? Kâr, zarar, iyi, kötü, doğru, yanlış, büyük küçük, güzel, çirkin,i dost düşman. Yani hayatımızı üzerine kurduğumuz hükümlerin üzerine kurulduğu kavramları nereden alırız? Tasavvurdan alırız. İşte o tasavvuru kim inşa ediyorsa o insanı o terbiye etmiştir. Tasavvurunu vahyin inşa ettiği insanı Allah terbiye etmiştir. Bu manada vahiy ilahi bir inşa projesidir. Muhatabının tasavvurunu inşa etmek için inmiştir.

        Vahiy tasavvurları inşa eder ve ilk inşa ettiği tasavvur, Hz. Peygamberin tasavvurudur. Tasavvur kilo ve metreye benzer. 80 cm.lik bir metreyle ölçüp alan, ölçüp satan insan ya aldanıyor, ya aldatıyor, ya da hem aldanıyor, hem aldatıyor demektir. Kiloya benzer 900 gr. La alıp satan insan hem aldanıyor, hem de aldatıyor demektir. Dolayısıyla tasavvurumuz aşınmamış tam bir metre, aşınmamış tam bir kiloyu bize aşınmamış biçimde muhafaza etmenin yolunu gösterir vahiy. Vahiy tasavvuru aşınmamış ölçülerle inşa eder. İşte vahiy bir tasavvuru inşa ederse artık o tasavvurun elinde inşa olan dünyada ihya olur. Hayatta ihya olur. yoksa o hayat ifna olur, o hayat mahvolur. O hayat heba olur.


        Devam ediyor B sayfasına geçiniz.

        (159-2) Muhammed ilk bölümünü toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder