27 Ağustos 2013 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. FETİH (16 - 17) (162-B)



A sayfasından devam

16-) Kul lilmuhallefiyne minel a'rabi setüd'avne ilâ kavmin uliy be'sin şediydin tukatilunehüm ev yüslimun* fein tutıy'u yü'tikümullâhu ecren hasena* ve in tetevellev kema tevelleytüm min kablü yu'azzibküm azâben eliyma;

Bedevîlerden o geri bırakılanlara de ki: "Siz son derece güçlü, cengâver bir toplulukla savaşa davet olunacaksınız... Onlarla savaşırsınız yahut onlar İslâm olurlar. Eğer itaat ederseniz Allâh size güzel bir ecir verir... Fakat daha önce yüz çevirdiğiniz gibi gene döneklik yaparsanız, sizi feci bir azap ile azaplandırır." (A.Hulusi)

16 - De ki o geri bırakılan Arâbîlere: siz ileride şiddetli harp ehli bir kavme çağırılacaksınız, onlara muharebe edersiniz yahut Müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz o vakit Allah size güzel bir ecir verir ve eğer bundan evvel yaptığınız gibi aksine giderseniz sizi elîm bir azâb ile ta'zib eyler. (Elmalı)


Kul lilmuhallefiyne minel a'rab geride kalan şu bedevilere de ki; Yani biate koşmayıp ganimete koşmaya kalkan bu bedevilere, bu mantığa, bu akla de ki; setüd'avne ilâ kavmin uliy be'sin şediyd gelecekte ezici gücü olan toplumlarla mücadeleye çağrılacaksınız, savaşa çağrılacaksınız. tukatilunehüm ev yüslimun onlarla sonuna kadar savaşacaksınız ya da onlar teslim olacaklar. Yani ya can verinceye kadar, kanınızın son damlasına kadar savaşacaksınız, ya da onlar teslim olacaklar. Yani bedel ödeyeceksiniz ve karşılığını alacaksınız.

Burada kastedilen nedir? Bir önceki ayette bedevilere getirilen sefer yasağının Hayber’le sınırlı olduğunu söylemiştim. İşte bu ayet bunun delili. Bu da mucizevi bir ihbardır aslında. Nedir? Daha sonra çok güçlü toplumlarla, çok güçlü ordularla karşılaşacaklarını haber veriyor ki, biz Mute de Bizans’la Müslümanların karşılaştığına şahit olduk. 3.000 kişilik mü’min ordusuna karşılık Mute’de bir rivayete göre 20, bir rivayete göre 40.000 kişilik Bizans ordusu. Bu dehşet bir dengesizlik. Ama imanın dengesi ancak dengeliyordu sayının dengesizliğini.

Yine biz Huneyn’de birleşik şirk ordularına karşı Müslümanların can havliyle savaştıklarına şahit olduk. Yine biz dönemin iki süper gücünden biri olan İran’a, yani Pers İmparatorluğuna karşı savaştıklarına şahit olduk. Yani ayette haber verilen bu mucizevi ihbar birkaç yerde gerçekleşti.

Tebük’te her ne kadar karşılaşılmamış olsa da Bizans’la karşılaşmak için yola çıkılmıştı. Bir önceki ayetin emri gereği Hudeybiye anlaşmasından sonra umre seferine davet edilip de gelmeyen, katılmayan müttefikler, Hayber seferine katılmadılar. Hayber seferine sadece Hudeybiye de bulunan mü’minler katıldılar bu ayetler gereği.

fein tutıy'u yü'tikümullâhu ecren hasena eğer bu sefer sırasında bu çağrıya itaat ederseniz, Allah size güzel bir karşılık verecek. Ecren hasene. Sizi güzel bir ödülle ödüllendirecek. ve in tetevellev kema tevelleytüm min kablü yu'azzibküm azâben eliyma yok eğer yüz çevirirseniz tıpkı daha önce yüz çevirdiğiniz gibi, yani şimdi, burada ki min kabl şimdi anlamına el an anlamına geliyor. Şimdi Resulallah’ın umre davetine verdiğiniz cevapta olduğu gibi o zaman da yüz çevirirseniz bu davetten dönerseniz, O sizi cezalandıracaktır.

yu'azzibküm azâben eliyma buradaki azab kelime manasıyla, kök anlamıyla terk edilme, yalnız bırakma anlamına gelir. O sizi kendi başınıza bırakacak. O sizi terk edilmekle cezalandıracak. O sizi dayanaksız bırakacak şeklinde de anlayabiliriz. Yani umduğunuzdan mahrum bırakacak. Umduğunuzdan mahrum olursanız o zaman bu sizin için bir iç azabı, bir iç yangınına dönüşecek.


17-) Leyse alel'ama harecün ve lâ alel'areci harecün ve lâ alelmeriydı harec* ve men yutı'ıllâhe ve RasûleHU yüdhılhü cennatin tecriy min tahtihel'enhar* ve men yetevelle yu'azzibhü azâben eliyma;

Köre, topala ve hasta olana zorlama yoktur! Kim itaat ederse Allâh ve Rasûlüne, onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar... Kim de yüz çevirirse (Allâh) onu feci bir azapla azaplandırır. (A.Hulusi)

17 - Amaya haraç yok, aksağa da haraç yok, hastaya da haraç yok bununla beraber her kim Allaha ve Resulüne itaat eylerse onu altından ırmaklar akan Cennetlere kor, ve her kim aksine giderse onu da elîm bir azâb ile ta'zib eyler. (Elmalı)


Leyse alel'ama harecün ve lâ alel'areci harecün ve lâ alelmeriydı harec görmeyene, topala, yürüme özrü olana ve hastaya savaşa gitmediğinden dolayı bir sorumluluk yoktur. Meşru mazeret yalnızca yükümlülüğü kaldırmaz, mükellefiyeti kaldırmaz. Meşru mazereti varsa bir insanın ilahi emirler ondan kalkar. Mükellef olmaz, meşru mazereti varsa. Ama bu sadece mükellefiyeti kaldırmakla kalmaz diyor böylesine mazeretler. Allah yolunda savaşla gidemeyecek bir mazereti var. Gerçekten gözleri görmüyorsa mazereti var demektir.

Sevaptan mahrumiyeti de kaldırır aynı zamanda. Yani sevaptan mahrum da bırakmaz. Çünkü onun o halde olması bir takdir gereğidir. Kendisi ister miydi gözlerinin kör olmasını. Kendisi istemez miydi Allah yolunda diğerleri ile saf tutmasını. O halde meşru mazeret yalnızca yükümlülüğü kişiden düşürmez, aynı zamanda sevaptan mahrumiyeti de kaldırır.

Bunun en tipik örneği Abdullah Bin Ümmü Mektum’dur. Abdullah Bin Ümmü Mektum ama idi, gözleri görmezdi. Resulallah onu hazırladı. Hatta bir seferinde Resulallah’a gelip demişti ki Ya Resulalah elimden tutup getirenim yok. Bozuk havalarda gelmesem olur mu mescide, cemaate? Ezanı duyuyor musun demişti. Evet. Yani çağrıyı duyuyor musun, daveti duyuyor musun, davet geliyor mu sana? Evet deyince hayır geleceksin demişti.

Bunu yapan peygamber zorlaştırmayın kolaylaştırın diyen bir peygamber. Düşünmek gerekiyor o zaman, niçin.

1 – Resulallah’ın gözünde insanoğlunun atığı yoktur. Herkes bir işe yarar, hiç kimse her işe yaramaz, herkes bir işe yarar. O halde bu ne işe yarar. Mutlaka herkesin bir yeri vardır, yersiz insan yoktur. İnsanın cürufu yoktur. Herkesi yerli yerine koymak. Resulallah’ın insan anlayışı, insan tasavvuru buydu. Vahyin onda inşa ettiği insan tasavvuru buydu. Yer yüzünde yersiz biri yoktur. Ama yerini terk etmiş biri olabilir. Dolayısıyla bunun da yeri olacaktır.

Resulallah’ın neden böyle söylediği çok geçmeden anlaşıldı. Meğer Resulallah bu ama insandan Medine’ye Vali hazırlarmış. Savaşlar sırasında Medine boşaldığında Medine valisi olarak Resulallah bu ama İbn. Ümmü Mektum’u atayacaktır. Maden vali olacaktır, imanın merkezinde, Müslüman toplumun kalbi sayılan mescitte olmalıdır. Camide olmalıdır. Orada eğitilmelidir, çünkü orası mekteptir. Orası insanın yontulduğu yerdir, orası insanın inşa edildiği yerdir. Bilincin, düşüncenin, ahlakın, tavrın seciyenin, karakterin ve şahsiyetin inşa edildiği yerdir. Onun için onun da şahsiyeti orada inşa edilmelidir ve asla geri kalmamalıdır.

Daha sonraları İbn. Ümmü Mektum’u Kadisiye de savaşın içinde sancak taşırken görüyoruz. Gözleri görmüyor ama gören gönlü ile mahrum kalmamak için ben de sancak tutarım, hiçbir şey yapamazsam deyip geldiğini görüyoruz. Bu 3 kategori Kör, topal ve hasta savaştan muaf tutulmayı gerektiren tüm mazeretleri içerir. Yani burada sayılmayan ama muaf tutulmayı gerektiren tüm mazeretleri de kapsar.

ve men yutı'ıllâhe ve RasûleHU yüdhılhü cennatin tecriy min tahtihel'enhar ama kimde Allah’a ve Resulüne itaat ederse onu, tabanından ırmakların çağladığı, tabanından ırmakların çağıldadığı cennetlere sokacağız. ve men yetevelle yu'azzibhü azâben eliyma fakat, kim yüz çevirir sırt döner, Allah’ın çağrısına, Resulün davetine icabet etmezse, Allah’ın davasını dert edinmezse, ilayi kelimetullah için bedel ödemekten kaçarsa, imanı için bedel ödemekten kaçarsa, kendisine imanı getirenler bedel ödeyip getirdiler, ama kendisi imanı daha başkalarına götürme hususunda bedel ödemeye yanaşmazsa, o zaman elim bir azab ile cezalandıracağız. Onu terk edilmişliğe mahkum edeceğiz ve mahrum edeceğiz şeklinde de anlayabiliriz demiştim azabın kök anlamından yola çıkarak.

Allah davasını dert edinmek, Bu ayet bundan söz ediyor. Aslında ilayı Kelimetullah için savaş. Savaşı meşru kılan başka bir gerekçe yoktur. Savaşı meşru kılan tek gerekçe budur.

Ve katilûhüm hattâ lâ tekûne fitnetün ve yekûned diynu Lillâh* feinintehev felâ 'udvâne illâ alezzalimiyn. (Bakara/193) ayeti böyle diyor. Ve katilûhüm hattâ lâ tekûne fitne yer yüzünde inanca baskı, işkence, zulüm kalmayıncaya kadar onlarla mücadele et.Onlarla çarpışın, onlarla savaşınızı sürdürün. ve yekûned diynu Lillâh ve sadece Allah’a kulluk edilinceye kadar. Bunun mef’u muhalifi şudur; Kula kulluk kalkıncaya kadar, kula kulluk sona erinceye kadar. Neden? Kula kulluk insana en büyük zulümdür de onun için. Feinintehev ama son verirlerse. Demek ki burada sonsuzca bir savaş açın anlamı yok Feinintehev diyor, eğer son verirlerse. Kim son verirse? Muhataplarınız artık özgürlüğü yok etmeye, işkenceye son verirlerse. Ki fitne burada inanca yapılmış baskıdır. Son verirlerse felâ 'udvâne illâ alezzalimiyn düşmanlık sadece zalimleredir.

Bu çok ilginç, yani illâ alel kafiriyn de diyebilirdi. Ama değil. Yani düşmanlık inkar edenlere değil, düşmanlık sadece zalimleredir. Çünkü ortadan kaldırılması gereken şey inanca baskıdır. İnanç özgürlüğü için savaştır bunun anlamı. Biz Bakara/193 ayetten bunu anlıyoruz.

Allah davasını dert edinmek bu ayette, bu ifade ediliyor 17. ayette. Allah davasını dert edinmeyeni, Allah’ta dert edinmez. Kendisine Allah’ın davasını kaygı etmeyeni, Allah’ta kaygı etmez. Yani sonunda ki azab aslında Allah davasını kaygı edinirseniz, dert edinirseniz, siz terk edilmezsiniz. Allah’ın davasını Allah güzel savunur, size ihtiyacı yok. Fakat sizin Allah’a ihtiyacınız olduğu için Allah’ın davasını savunarak bu ihtiyacınızı karşılayın. Yoksa Allah tarafından terk edilirsiniz. Sizin Allah’ı terk etmeniz felaket değil, asıl felaket Allah’ın sizi terk etmesidir.

Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
       162. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder