A sayfasından devam
16-) Kul lilmuhallefiyne minel a'rabi
setüd'avne ilâ kavmin uliy be'sin şediydin tukatilunehüm ev yüslimun* fein
tutıy'u yü'tikümullâhu ecren hasena* ve in tetevellev kema tevelleytüm min
kablü yu'azzibküm azâben eliyma;
Bedevîlerden
o geri bırakılanlara de ki: "Siz son derece güçlü, cengâver bir toplulukla
savaşa davet olunacaksınız... Onlarla savaşırsınız yahut onlar İslâm olurlar.
Eğer itaat ederseniz Allâh size güzel bir ecir verir... Fakat daha önce yüz
çevirdiğiniz gibi gene döneklik yaparsanız, sizi feci bir azap ile
azaplandırır." (A.Hulusi)
16 - De
ki o geri bırakılan Arâbîlere: siz ileride şiddetli harp ehli bir kavme
çağırılacaksınız, onlara muharebe edersiniz yahut Müslüman olurlar. Eğer itaat
ederseniz o vakit Allah size güzel bir ecir verir ve eğer bundan evvel
yaptığınız gibi aksine giderseniz sizi elîm bir azâb ile ta'zib eyler. (Elmalı)
Kul lilmuhallefiyne minel a'rab
geride kalan şu bedevilere de ki; Yani biate koşmayıp ganimete koşmaya kalkan
bu bedevilere, bu mantığa, bu akla de ki; setüd'avne ilâ kavmin uliy be'sin şediyd gelecekte
ezici gücü olan toplumlarla mücadeleye çağrılacaksınız, savaşa çağrılacaksınız. tukatilunehüm ev
yüslimun onlarla sonuna kadar savaşacaksınız ya da onlar teslim
olacaklar. Yani ya can verinceye kadar, kanınızın son damlasına kadar
savaşacaksınız, ya da onlar teslim olacaklar. Yani bedel ödeyeceksiniz ve karşılığını
alacaksınız.
Burada kastedilen nedir? Bir
önceki ayette bedevilere getirilen sefer yasağının Hayber’le sınırlı olduğunu
söylemiştim. İşte bu ayet bunun delili. Bu da mucizevi bir ihbardır aslında.
Nedir? Daha sonra çok güçlü toplumlarla, çok güçlü ordularla karşılaşacaklarını
haber veriyor ki, biz Mute de Bizans’la Müslümanların karşılaştığına şahit
olduk. 3.000 kişilik mü’min ordusuna karşılık Mute’de bir rivayete göre 20, bir
rivayete göre 40.000 kişilik Bizans ordusu. Bu dehşet bir dengesizlik. Ama
imanın dengesi ancak dengeliyordu sayının dengesizliğini.
Yine biz Huneyn’de birleşik şirk
ordularına karşı Müslümanların can havliyle savaştıklarına şahit olduk. Yine
biz dönemin iki süper gücünden biri olan İran’a, yani Pers İmparatorluğuna
karşı savaştıklarına şahit olduk. Yani ayette haber verilen bu mucizevi ihbar
birkaç yerde gerçekleşti.
Tebük’te her ne kadar
karşılaşılmamış olsa da Bizans’la karşılaşmak için yola çıkılmıştı. Bir önceki
ayetin emri gereği Hudeybiye anlaşmasından sonra umre seferine davet edilip de
gelmeyen, katılmayan müttefikler, Hayber seferine katılmadılar. Hayber seferine
sadece Hudeybiye de bulunan mü’minler katıldılar bu ayetler gereği.
fein tutıy'u yü'tikümullâhu ecren hasena eğer bu sefer sırasında bu çağrıya itaat ederseniz,
Allah size güzel bir karşılık verecek. Ecren
hasene. Sizi güzel bir ödülle ödüllendirecek. ve in tetevellev kema tevelleytüm min kablü
yu'azzibküm azâben eliyma yok eğer yüz çevirirseniz tıpkı daha önce
yüz çevirdiğiniz gibi, yani şimdi, burada ki min kabl şimdi anlamına el an anlamına geliyor. Şimdi Resulallah’ın
umre davetine verdiğiniz cevapta olduğu gibi o zaman da yüz çevirirseniz bu
davetten dönerseniz, O sizi cezalandıracaktır.
yu'azzibküm azâben eliyma buradaki azab kelime manasıyla, kök anlamıyla
terk edilme, yalnız bırakma anlamına gelir. O sizi kendi başınıza bırakacak. O
sizi terk edilmekle cezalandıracak. O sizi dayanaksız bırakacak şeklinde de
anlayabiliriz. Yani umduğunuzdan mahrum bırakacak. Umduğunuzdan mahrum
olursanız o zaman bu sizin için bir iç azabı, bir iç yangınına dönüşecek.
17-) Leyse alel'ama harecün ve lâ alel'areci
harecün ve lâ alelmeriydı harec* ve men yutı'ıllâhe ve RasûleHU yüdhılhü
cennatin tecriy min tahtihel'enhar* ve men yetevelle yu'azzibhü azâben eliyma;
Köre,
topala ve hasta olana zorlama yoktur! Kim itaat ederse Allâh ve Rasûlüne, onu
altından ırmaklar akan cennetlere sokar... Kim de yüz çevirirse (Allâh) onu feci bir azapla
azaplandırır. (A.Hulusi)
17 - Amaya
haraç yok, aksağa da haraç yok, hastaya da haraç yok bununla beraber her kim
Allaha ve Resulüne itaat eylerse onu altından ırmaklar akan Cennetlere kor, ve
her kim aksine giderse onu da elîm bir azâb ile ta'zib eyler. (Elmalı)
Leyse alel'ama harecün ve lâ alel'areci harecün
ve lâ alelmeriydı harec görmeyene, topala, yürüme özrü olana ve
hastaya savaşa gitmediğinden dolayı bir sorumluluk yoktur. Meşru mazeret
yalnızca yükümlülüğü kaldırmaz, mükellefiyeti kaldırmaz. Meşru mazereti varsa
bir insanın ilahi emirler ondan kalkar. Mükellef olmaz, meşru mazereti varsa.
Ama bu sadece mükellefiyeti kaldırmakla kalmaz diyor böylesine mazeretler.
Allah yolunda savaşla gidemeyecek bir mazereti var. Gerçekten gözleri
görmüyorsa mazereti var demektir.
Sevaptan mahrumiyeti de kaldırır
aynı zamanda. Yani sevaptan mahrum da bırakmaz. Çünkü onun o halde olması bir
takdir gereğidir. Kendisi ister miydi gözlerinin kör olmasını. Kendisi istemez
miydi Allah yolunda diğerleri ile saf tutmasını. O halde meşru mazeret yalnızca
yükümlülüğü kişiden düşürmez, aynı zamanda sevaptan mahrumiyeti de kaldırır.
Bunun en tipik örneği Abdullah Bin
Ümmü Mektum’dur. Abdullah Bin Ümmü Mektum ama idi, gözleri görmezdi. Resulallah
onu hazırladı. Hatta bir seferinde Resulallah’a gelip demişti ki Ya Resulalah
elimden tutup getirenim yok. Bozuk havalarda gelmesem olur mu mescide, cemaate?
Ezanı duyuyor musun demişti. Evet. Yani çağrıyı duyuyor musun, daveti duyuyor
musun, davet geliyor mu sana? Evet deyince hayır geleceksin demişti.
Bunu yapan peygamber
zorlaştırmayın kolaylaştırın diyen bir peygamber. Düşünmek gerekiyor o zaman,
niçin.
1 – Resulallah’ın gözünde
insanoğlunun atığı yoktur. Herkes bir işe yarar, hiç kimse her işe yaramaz,
herkes bir işe yarar. O halde bu ne işe yarar. Mutlaka herkesin bir yeri
vardır, yersiz insan yoktur. İnsanın cürufu yoktur. Herkesi yerli yerine
koymak. Resulallah’ın insan anlayışı, insan tasavvuru buydu. Vahyin onda inşa
ettiği insan tasavvuru buydu. Yer yüzünde yersiz biri yoktur. Ama yerini terk
etmiş biri olabilir. Dolayısıyla bunun da yeri olacaktır.
Resulallah’ın neden böyle
söylediği çok geçmeden anlaşıldı. Meğer Resulallah bu ama insandan Medine’ye
Vali hazırlarmış. Savaşlar sırasında Medine boşaldığında Medine valisi olarak
Resulallah bu ama İbn. Ümmü Mektum’u atayacaktır. Maden vali olacaktır, imanın
merkezinde, Müslüman toplumun kalbi sayılan mescitte olmalıdır. Camide
olmalıdır. Orada eğitilmelidir, çünkü orası mekteptir. Orası insanın yontulduğu
yerdir, orası insanın inşa edildiği yerdir. Bilincin, düşüncenin, ahlakın,
tavrın seciyenin, karakterin ve şahsiyetin inşa edildiği yerdir. Onun için onun
da şahsiyeti orada inşa edilmelidir ve asla geri kalmamalıdır.
Daha sonraları İbn. Ümmü Mektum’u
Kadisiye de savaşın içinde sancak taşırken görüyoruz. Gözleri görmüyor ama
gören gönlü ile mahrum kalmamak için ben de sancak tutarım, hiçbir şey
yapamazsam deyip geldiğini görüyoruz. Bu 3 kategori Kör, topal ve hasta
savaştan muaf tutulmayı gerektiren tüm mazeretleri içerir. Yani burada
sayılmayan ama muaf tutulmayı gerektiren tüm mazeretleri de kapsar.
ve men yutı'ıllâhe ve RasûleHU yüdhılhü
cennatin tecriy min tahtihel'enhar ama kimde Allah’a ve Resulüne
itaat ederse onu, tabanından ırmakların çağladığı, tabanından ırmakların
çağıldadığı cennetlere sokacağız. ve men yetevelle yu'azzibhü azâben eliyma fakat, kim
yüz çevirir sırt döner, Allah’ın çağrısına, Resulün davetine icabet etmezse,
Allah’ın davasını dert edinmezse, ilayi kelimetullah için bedel ödemekten
kaçarsa, imanı için bedel ödemekten kaçarsa, kendisine imanı getirenler bedel
ödeyip getirdiler, ama kendisi imanı daha başkalarına götürme hususunda bedel
ödemeye yanaşmazsa, o zaman elim bir azab ile cezalandıracağız. Onu terk
edilmişliğe mahkum edeceğiz ve mahrum edeceğiz şeklinde de anlayabiliriz
demiştim azabın kök anlamından yola çıkarak.
Allah davasını dert edinmek, Bu
ayet bundan söz ediyor. Aslında ilayı Kelimetullah için savaş. Savaşı meşru
kılan başka bir gerekçe yoktur. Savaşı meşru kılan tek gerekçe budur.
Ve katilûhüm hattâ lâ tekûne fitnetün ve
yekûned diynu Lillâh* feinintehev felâ 'udvâne illâ alezzalimiyn.
(Bakara/193) ayeti böyle diyor. Ve
katilûhüm hattâ lâ tekûne fitne yer yüzünde inanca baskı, işkence, zulüm
kalmayıncaya kadar onlarla mücadele et.Onlarla çarpışın, onlarla savaşınızı
sürdürün. ve yekûned diynu Lillâh ve
sadece Allah’a kulluk edilinceye kadar. Bunun mef’u muhalifi şudur; Kula kulluk
kalkıncaya kadar, kula kulluk sona erinceye kadar. Neden? Kula kulluk insana en
büyük zulümdür de onun için. Feinintehev ama son verirlerse. Demek ki
burada sonsuzca bir savaş açın anlamı yok Feinintehev
diyor, eğer son verirlerse. Kim son verirse? Muhataplarınız artık özgürlüğü yok
etmeye, işkenceye son verirlerse. Ki fitne burada inanca yapılmış baskıdır. Son
verirlerse felâ 'udvâne illâ
alezzalimiyn düşmanlık sadece zalimleredir.
Bu çok ilginç, yani illâ alel kafiriyn de diyebilirdi. Ama
değil. Yani düşmanlık inkar edenlere değil, düşmanlık sadece zalimleredir.
Çünkü ortadan kaldırılması gereken şey inanca baskıdır. İnanç özgürlüğü için
savaştır bunun anlamı. Biz Bakara/193 ayetten bunu anlıyoruz.
Allah davasını dert edinmek bu
ayette, bu ifade ediliyor 17. ayette. Allah davasını dert edinmeyeni, Allah’ta
dert edinmez. Kendisine Allah’ın davasını kaygı etmeyeni, Allah’ta kaygı etmez.
Yani sonunda ki azab aslında Allah davasını kaygı edinirseniz, dert
edinirseniz, siz terk edilmezsiniz. Allah’ın davasını Allah güzel savunur, size
ihtiyacı yok. Fakat sizin Allah’a ihtiyacınız olduğu için Allah’ın davasını
savunarak bu ihtiyacınızı karşılayın. Yoksa Allah tarafından terk edilirsiniz.
Sizin Allah’ı terk etmeniz felaket değil, asıl felaket Allah’ın sizi terk
etmesidir.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
162. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder