14 Ağustos 2013 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. MUHAMMED (18 - 19) (160-C)

B sayfasından devam.

18-) Fehel yenzurune illes Saate en te'tiyehüm bağteten, fekad câe eşratuha* feenna lehüm izâ câethüm zikrahüm;

        İlle de O Saat'in (
ölümün) ansızın kendilerine gelmesini mi bekliyorlar? Onun şartları gerçekten geldi! (O Saat) onlara geldiğinde, ne yapabilecekler ki! (A.Hulusi)

18 - Artık onlar yalnız o saate, onun birdenbire kendilerine gelivermesine bakıyorlar, çünkü işte alâmetleri geldi, fakat o başlarına geldiği vakit anlamaları kendilerine ne fayda verir? (Elmalı)


Fehel yenzurune illes Saate en te'tiyehüm bağteten şimdi onlar son saatin ansızın gelip kendilerini bulmasından başka bir şey mi bekliyorlar? fekad câe eşratuha işte ona işaret eden haberler gelip çatmıştır. Eşratüs sa’ah diye bildiğiniz kıyamet alametleri  rivayetleri genelde bu başlık altında anılırlar. Eşratüs sa’ah. Kıyamet alametleri.

Nasıl anlayacağız bu ayeti? Aslında kıyameti peygamberimizin bize anlattığı gibi tek boyutlu bir kozmik kıyamet değil, çok boyutlu kat kat, iç içe geçmiş kıyametler olarak anlarsak anlayacağız doğru olarak.

Ölüm bireyin kıyametidir. Onun için ölen insanın kıyameti Fekad kamed kıyametühu, (Hadis) kıyameti kopmuştur öldüğünde. O bireyin kıyametidir. Dolayısıyla bireyin kıyamet alametleri aldığı nefestir. O nedenle kalbinizin atış sesleri, mezara yaklaşan ayak sesleridir. Aslında sizi mezara yaklaştıran ayak sesleri. Aldığınız her nefes ölümünüze doğru attığınız bir adım. İşte kıyametinizin alameti. Başınıza düşmüş, saçınıza düşmüş her ak, kendi kıyametinizin bir alametidir. Aynaya bakın yüzünüzde gördüğünüz her yeni kırışık, kendi kıyametinizin alametidir. Kolunuza, gücünüze bakın azalan her güç, kendi kıyametinizin alametidir. Daha ne alametler Yani geçen her gün kendi kıyametinizin alametleridir. Geçen her hafta, her ay, her yıl kendi kıyametinizin alametidir.

Ve sosyal kıyamet, sosyal kokuşma, kıyametin alametidir. Toplumların da kıyameti vardır. Efendimizin İran toplumu için buyurduğu gibi. Onların kıyameti kopmuştur buyuruyordu İran da ki iç kargaşayı duyunca. Evet, onu kıyamet olarak adlandırıyordu, bu da bir kıyamet. Ahlaki kokuşma, yozlaşma, toplumsal bozulma. Bu da sosyal bir kıyamet. Bir toplumun kendi kıyametine doğru yaklaştığının alametlerini oradan anlarsınız. Toplumu ayakta tutan unsurlar çözülmeye başlamışsa, aile çözülmeye başlamışsa, birey çözülmeye başlamışsa, toplumun çimentosu çözülmeye başlamışsa o toplumum kıyameti yaklaşıyor demektir.

Ve bir de en büyük kıyamet, kozmik kıyamet. Efendimiz bu’istu ene ve’s-saatü kehateyn. (Hadis) iki parmağını birbirine sürterek; Ben ve kıyamet işte bunun gibi ba’s olundum. Ben kıyamete işte bu kadar yakın ba’s olundum, gönderildim demişti. İki parmağını birbirine sürterek.

Aslında bu insanlık ikindisidir. Resulallah’ın gönderilişi insanlık ikindisinin ezanıdır. Vel asr. Asra yemin olsun. Çağa, zamana, ömrün hasılatına çok daha etimolojisinden yol çıkarsak sözcüğün ve en çok en yaygın anlamından yola çıkarsak ikindiye and olsun Yani insanlığın ikindisine. İnsanlığın sabahında Adem olarak insanlık yola çıktı, öğlesinde İbrahim, ikindisinde Muhammed vardı. A.S. ecmain. Hepsine salâtu selâm olsun.

Evet, insanlığın akşamı yaklaşıyor. Dolayısıyla tedbirini almalı. İnsanlık akşamı olmadan tedbirini alıp ikindisinde duyduğu ezana koşmalı. Bu ezanı okuyan Alemlere rahmet Hz. Muhammed S.A.S. Bu ezana koşmayanlar insanlığın akşamında pişman olacaklardır. Belki kıyametle hatırlatılan bu gerçektir. Kozmik kıyametin ne zaman kopacağını kimse bilemez. Fiyme ente min zikraha. (Nazi’at/43) diyordu Kur’an. Onun haber vermek sana düşmez. Yani sen asla onun ne zaman geleceğini bilemezsin. Onu haber vermek nerede, sen nerede. Tam literal tercümesi bu.

Onun için peygamberimize bile böyle söyleniyorsa, onu haber vermek nerde, sen nerde deniyorsa kıyametten bahseden, kıyametin tarihini bir takım hesaplardan yola çıkarak söylemeye çalışmak ne kadar doğru olur takdirinize bırakıyorum.

feenna lehüm izâ câethüm zikrahüm hal böyleyken o geldikten sonra gerçeği hatırlamak onlara nasıl bir yarar sağlar ki.


19-) Fa'lem ennehu lâ ilâhe illAllâhu vestağfir li zenbike ve lil mu'miniyne vel mu'minat* vAllâhu ya'lemu mütekallebeküm ve mesvaküm;

        Gerçek buysa bil ki, Lâ ilâhe illAllâh (
Tanrı yoktur; sadece Allâh); kendi zenbin (beşer yanının getirdiği perdelilikten kaynaklanan kusurlar), iman eden erkekler ve iman eden kadınlar için mağfiret dile (bağışlanmaları için Hakikati kavramalarına çalış)! Allâh dönüp dolaştığınız yeri (hâllerinizi) de, varıp sonsuz yaşayacağınız yeri de bilir! (A.Hulusi)

19 - Şimdi bunu bil ki «başka tanrı yok ancak bir Allah», bil de günahına ve mü'minîn-ü mü'minata istiğfar eyle, Allah dolaştığınız yeri de bilir durduğunuz yeri de. (Elmalı)


Fa'lem ennehu lâ ilâhe illAllâh ve sen ey muhatap, unutma ki Allah’tan başka ilah yoktur. İşte kelime-i Tevhid in Kur’an da kullanıldığı yer geldi. Yalnız Allah tanrıdır. Bu ibarenin başka bir çevirisi böyle olabilir. Tanrı yalnız Allah’tır. Veya yalnız Allah ilahtır. Kelime-i tevhid işte burada ayete dönüştü. O’na kul olmayanlar her şeyi tanrılaştırmaya açıktırlar. O’na kul olmayanlar O’nun dışında ki her şeye kul olmak için hazır beklerler. Çünkü insan kul olacak bir mercii arar. Yaratılışında vardır bu. Allah onu kul olmaya müsait yaratmıştır. Kul olmaya müsait yaratmasının sebebi kendisine kul olmasıdır. Kendisine kul olsun diye kul olmaya müsait yarattığı bu varlık, o kendisine verilen emaneti giderde istismar ederek başkasına kul olursa ihanet etmiş olur. Sadece Allah’a değil kendisine de ihanet etmiş olur.

O nedenle Lâ ilâhe illallâh. Bu söz, bu kelime göklerden ve yerlerden ağır olarak nitelendirmiştir efendimiz bu kelimeyi. Neden göklerden ve yerlerden ağır? Bu kelimenin ifade ettiği hakikat, göklerin ve yerin ifade ettiği hakikatten çok daha keskin, çok daha net, çok daha etkilidir de ondan.

Lâ ilâhe İllallâh. Aslında bütün bir varlık bu kelimeyi şerh eder, bu kelimeyi tefsir eder, kendince bu kelimeyi söyler. Siz esere bakarsınız müessiri görürsünüz, sanata bakar sanatkarı görürsünüz. Sesi duyar sesi çıkaran birinin olduğunu anlarsınız. Işığı görür o ışığın bir kaynağının olduğunu bilirsiniz. İsterseniz onu görmeseniz bile. Ama eğer ışığı görür kaynağını inkar ederseniz, sesi duyar sesin sahibini inkar ederseniz, sanata hayran olur ama sanatkarı inkar ederseniz, bu durumda kendi kendinizi inkar etmiş olursunuz. Kendinizi aldatmış olursunuz.

Tevhid, işte bu kelimede özetlenir. Bu kelime aslında kâinatın anahtarıdır. Kâinatın tüm ifade ettiği hakikati bir tek cümleye dökün deseler bu cümle; Lâ ilâhe İllallâh olurdu. Kâinatı bana bir tek cümle ile özetle deseler bu cümle Lâ ilâhe İllallâh olurdu. Bütün bu varlığın verdiği mesajın özü nedir diye sorsalar, bütün bu varlık Lâ ilâhe İllallâh diyor derdik ve deriz ve diyoruz.


…"Allâh" yerine "Tanrı" kelimesini kullananlar, bunu ya cahillikten, bilgisizlikten kullanmaktadırlar; ya da kavrayış yani idrak yetersizliğinden konuyu değerlendiremedikleri için yapmaktadırlar.
İşte, böyle özel bir ismi olan ve "cüz" kavramından dahi münezzeh bulunan varlığa, kişi "Allâh" dediği zamanda, bu kavram yanı sıra bir de "cüz" tasavvur ederse; ya da bir "cüz" kabul ederse, bu hangi isim ve kavram altında olursa olsun, o kişi "Allâh"a şirk koşmuş olur; yani "Allâh" gerçeğini örtmüş ve bir "Tanrı" kabullenmiş olur! Ki bu durumda da şu âyetle uyarılır:
"ALLÂH YANI SIRA (kafanda) BAŞKA BİR TANRI OLUŞTURMA! YOKSA (şirk anlayışının sonucu) AŞAĞILANMIŞ VE KENDİ BAŞINA TERK EDİLMİŞ OLARAK OTURUP KALIRSIN!" (17.İsra': 22)
İşte bu konuda ikinci bir uyarı daha:
"ALLÂH YANI SIRA TANRIYA (dışsal güce) YÖNELME! TANRI YOKTUR, SADECE ‘HÛ'" (28.Kasas: 88)
Yani var olan gerçek mutlak varlık "Allâh" iken; sen, "Allâh" kavramından gaflete düşüp, "Allâh" İsmiyle İşaret Edilen varlığı ötende bir tanrı sanıp; böylece bir tanrı edinmiş durumuna düşme!
Ötede ya da ötende bir tanrı kabul etmek suretiyle, farkında olmadan "Allâh" kavramı ve anlamı dışına çıkarak, "tanrı" kavramı içine girersin.
Böylelikle Kur'ân-ı Kerîm'in açıklamış olduğu "vahdet" idrakinden kendini mahrum etmiş olursun. Ve nefsine en büyük zulmü yapmış olursun!
Hz. Muhammed (aleyhisselâm), "ALLÂH RASÛLÜ" olduğunu, almış olduğu vahiy sonucu olarak açıklayıp, artık insanların tanrıya tapmaması için elinden gelen gayreti gösterdi.
"TANRI YOKTUR, SADECE ALLÂH VARDIR" mesajıyla insanlara gerçeği anlatmaya başlayan Hz. Muhammed'in vurguladığı bu gerçek, Kelime-i Tevhid şeklinde formüle edilmişti.
İslâm Dini'nin temelini, "LÂ İLÂHE İLLÂLLÂH" sözünün manası oluşturur.

"Lâ İlâhe İllâllâh" ne demektir? Bu söz basit olarak ele alınırsa; "Tanrı yoktur sadece ALLÂH vardır" anlamında değerlendirilir. Eğer kelimelerin anlamı üzerinde durursak. "Lâ İlâhe"... "Lâ", yoktur; "İlâhe", Tanrı demektir yani tapınılacak tanrı yoktur, demektir.

Şimdi burada şu noktaya dikkat edelim. Kelime-i Tevhid, "Lâ ilâhe" ile başlıyor. Ve başlangıçta, kesin bir hüküm vurgulanıyor. "Yoktur tapınılacak varlık!"; "Lâ ilâhe!.."
Akabinde bir açıklama geliyor. "İllâ", sadece; "Allâh" vardır!
"İLLÂ ALLÂH" yani "sadece ALLÂH"!

Birinci mânâ olarak, bu cümleden açığa çıkan gerçek şudur. "Tapınılacak Tanrı yoktur". Evet burada, kesin olarak tapınılacak bir öte tanrı olmadığını vurguladıktan sonra, "İLLÂ ALLÂH" diyor. "İllâ", yukarıda açıklamaya çalıştığımız üzere, "ancak" mânâsına anlaşılabileceği gibi, buradaki kullanım şeklinde görüldüğü üzere "sadece" anlamında dahi kullanılır…. (A. Hulusi)]

vestağfir li zenbike ve lil mu'miniyne vel mu'minat İmdi kendi hatan için mü’min erkekler ve mü’min kadınlar içinde af dile. Zenb; Kasıtlı ya da kasıtsız hata, kusur hepsini kapsar. İfm kasıtlı günaha denir Kur’an da. Ama Zenb kasıtlı ya da kasıtsız, büyük ya da küçük, hata, kusur günah hepsine birden söylenebilir ıtlak olunur. Burada kirlenmeden korunma anlamına alınır. Çünkü Zenb iki türlüdür Ragıp El Isfahani’nin ifade ettiği gibi, açıkladığı gibi; Muttaki birinin günahına istiğfarı hatadan korunmak için yalvarmak. Günahkar birinin günahına af dilemesi ise affedilmek için yalvarmaktır. Peygamberimize böyle bir emir bu ana kadar olduğu gibi beni yine bundan böyle de muhafaza et, koru anlamına gelir, duasına gelir.

İstiğfar; günahın sonuçlarını ortadan kaldırmaktır. Gerçek bir istiğfar günahın sonuçlarını ortadan kaldırmaya irade beyanı demektir. Ben irade beyanında bulunuyorum ki, işlediğim bu günahın sonuçlarını ortadan kaldıracağım demektir gerçek bir istiğfar.

Efendimiz alemlere rahmettir, o masumdur. Onun masumiyeti Allah’ın onun için korumasını ifade eder. Allah onu korumuştur, çünkü Allah onu inşa etmiştir. O Allah’ın bizatihi ve fiili gözetimi altındadır. Onun masumiyetinin doğru bir biçimde anlaşılması içindir bu ayetler. Kur’an da bir başka yerde de gelir. Sanırım Mü’min/55. ayetinde olacak yanlış hatırlamıyorsam. Ve peygamberimizi inşa eden bu ayetlerin onda bıraktığı izi biz şu hadis suretinde görüyoruz.

İnniy le yuğanü ‘alâ kalbiyh. Bazen kalbime anlık bir gaflet gelir, küçük bir ibre oynarda yüreğimde Fe estağfirullahe fiyl yevmi seb’ine merra. Ben günde 70 kez, ya da 100 kez istiğfar ederim. Yani yüreğinde ki anlık bir oynamaya, anlık bir gaflete günde 100 kez, bu 100 aritmetik olarak değil de kesretten kinaye olarak ta anlaşılabilir, ki doğrusu da odur sanıyorum, yani akşama kadar, hani biz de böyle kullanırız ya, çok yaptığımız bir şeyi, akşama kadar söyledim sana, dilimde tüy bitti. 100 kez söyledim yine tutmadın. Yani ben o gün, bir bütün gün Allah’tan af dilerim anlık bir gaflet için.

{"Vallahi innî le estağfirullahe ve etûbu ileyhi fil yevmi eksera min seb'îne merraten" Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah'tan beni bağışlamasını diler,tevbe ederim.(Orijinal hali)}

Evet, O söz galiba yine kendini tekrar ediyor değil mi;

Hasenatül ebrar, seyyiatül mukarrabiyn. Çok hoşuma giden bir söz bu. İyilerin iyiliği, Allah’a yakın olanların günahıdır. Yani aslında günah nedir sorusu cevabını, Allah’a yakınlığınız nedir İle bulur. Sıradan insanlar için günah Allah’ın haram kıldıklarıdır. Fakat Allah ile dost olanlar için günah Allah’tan gafil alınmış bir nefestir. Allah ile dostluğunuz geliştikçe artık O’ndan gafil alınmış bir nefes bile sizin için büyük bir günaha eşdeğer olur. Bu O’nunla dostluğunun derecesine bağlı bir şey onun gibi.

vAllâhu ya'lemu mütekallebeküm ve mesvaküm zira Allah gezip dolaştığınız yeri de, gelip durduğunuz yeri de bilir. Önünüzü de bilir sonunuzu da bilir.

Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
160. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder