Sevgili Kur’an dostları bugünkü
dersimize Muhammed sure-i Celilesinin 8. ayeti ile devam ediyoruz. Her ne kadar
geçen ders 8. ayeti de işlemişsek de bugün başlayacağımız pasaj o ayeti
birlikte okumamızı gerektirdiği için bir kez daha meallendirmek istiyorum.
8-) Velleziyne keferu feta'sen lehüm ve edalle
a'malehüm;
Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, yüzleri üzere düşüp helâk olmak hakkıdır onların! (Allâh) onların yaptıklarını boşa çıkartmıştır! (A.Hulusi)
08 - Küfredenler
ise yıkım onlara ne yapacaklarını şaşırtmaktadır. (Elmalı)
Velleziyne keferu küfürde direnenlere,
küfürde ısrar edenlere gelince feta'sen lehüm ve edalle a'malehüm artık onları
helak edici bir yıkım beklemektedir ve O, yani Allah yaptıklarını boşa
çıkaracaktır. Küfürde direnenlerin iyilik yapmaları elbette mümkin, elbette
iyilik yapmışlardır. Fakat onlar yaptıkları iyiliklerin karşılığını dünyada
bekleyerek iyilik yapmışlardır. Onlara zaten inanmadıkları ve dolayısıyla bir
karşılık beklemedikleri ahirette nasıl bir karşılık verilebilir ki. Onlar
bekledikleri dünyada karşılığını almışlardır. O nedenle inanmadıkları bir
ahirette karşılık almaları söz konusu değildir.
9-) Zâlike Bi ennehüm kerihu ma enzelAllâhu
feahbeta a'malehüm;
Bunun sebebi şudur: Onlar Allâh'ın inzâl ettiğini nahoş gördüler... Bu yüzden (Allâh da) onların yaptıklarını boşa çıkarttı. (A.Hulusi)
09 - Öyle,
çünkü onlar Allahın indirdiğini hoşlanmamışlardır, o da onların bütün
amellerini heder etmektedir. (Elmalı)
Zâlike Bi ennehüm kerihu ma enzelAllâh
bunun nedeni onların Allah’ın indirdiğinden nefret etmeleridir. Evet, açık ve
net. Vahiyden nefret, aslında sorumluluktan nefrettir. Vahiyden nefret aslında
rahmetten nefrettir, merhametten nefrettir. Vahiyden nefret vahyi gönderenden
nefrettir. Dolayısıyla vahiyden nefret eden biri vahyin sahibinden nasıl ahiret
ödülü bekler, beklemeye hakkı olur ki. O nedenle boşa çıkacaktır onların
yaptıkları.
feahbeta a'malehüm işte bu yüzden
boşa çıkacaktır yaptıkları.
10-) Efelem yesiyru fiyl Ardı feyenzuru keyfe
kâne akıbetülleziyne min kablihim* demmerAllâhu aleyhim*ve lil kafiriyne
emsâlüha;
Arzda seyretmediler (gezip dolaşmadılar) mi ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl oldu! Nazar edip (akıl gözü ile ders alarak) görsünler! Allâh onları dumura uğratmış! Bu hakikat bilgisini inkâr edenlere de onların benzerleri söz konusudur! (A.Hulusi)
10 - Ya
Yer yüzünde bir gezmediler mi? Baksalar a kendilerinden evvelkilerin akıbetleri
ne olmuş? Allah üzerlerinden tedmir eylemiş, o kâfirlere de öylesi yaraşır. (Elmalı)
Efelem yesiyru fiyl Ardı feyenzuru keyfe kâne
akıbetülleziyne min kablihim* demmerAllâhu aleyhim Onlar yeryüzünde
hiç dolaşmadılar mı? Gezmediler mi? Görmediler mi? Kendilerinden önceki
günahkârların sonlarının ne olduğunu. demmerAllâhu
aleyhim Allah onları yerle bir etti, mahvı perişan etti. Kendilerinden önce
inkârda direnenler Allah’ın gazabına uğradılar. Şöyle bir çıksın baksınlar,
insanoğluna ebedi iktidarın verilmediğini, Malik el Mülk olanın, mülkün yegane
sahibinin Allah olduğunu görmek isteyenler şöyle çıkıp bir baksınlar. Geçmişten
bu güne kalan surlara baksınlar, şehirlere baksınlar, kalın kalın sur
duvarlarına baksınlar. İnsanoğlu bunu nasıl yapar dedikleri kadiym yapılara
baksınlar. O yapıları yapanların yerlerinde yeller esmiyor mu?
Şimdi onlarda geriye ne kaldı.
Şimdi onlardan geriye kim kaldı. Bu binyıl sonuna dek, sonsuza dek yaşama
iddiaları ile yer yüzünde iktidar kuranlardan geriye ne kaldı. Bir baksınlar,
eğer bu gözle bakarlarsa hepsinin yerle yeksan olduklarını görürler, geriye
Allah kaldı derler.
ve lil kafiriyne emsâlüha bu vahyin muhatabı olan
şu zamanın kafirleri de böyle bir sonu beklemektedirler. Yani onların başına
gelecek olanda bu gibi bir şeydir, bunun örneğidir. Dolayısıyla bunun benzerini
beklemektedirler başka bir şeyi değil. Yani hayatınız kimlere benziyorsa,
akıbetiniz de onlara benzer. Önünüz kim gibiyse sonunuz da onlar gibi olur.
Firavun gibi yaşayıp Musa gibi ölmek var mı? İbrahim gibi yaşayıp Nemrut gibi
ölmekte yok. Dolayısıyla İbrahim gibi yaşamak, İbrahim gibi ölmenin ve İbrahim
gibi ebedi gülmenin garantisidir. Nemrut gibi yaşayıp ahirette İbrahim gibi
karşılanmayı beklemek hakikatle dalga geçmektir. Suyu getirenle testiyi kıranın
bir tutulmasını beklemektir. İyi ile kötü arasındaki farkı yok saymaktır. Bu,
bir insanın hakikate yapacağı en büyük zulümdür.
11-) Zâike Bi ennAllâhe Mevlelleziyne amenû ve
ennel kafiriyne lâ Mevlâ lehüm;
İşte (gerçek durum) bu! Allâh, iman edenlerde Mevlâ'dır! Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, onların mevlâsı yoktur! (A.Hulusi)
11 - Öyle,
çünkü Allah iman edenlerin Mevlâ’sıdır, kâfirlere gelince onlar için Mevlâ
yoktur. (Elmalı)
Zâike işte bu böyledir. Yani bu
tartışılmaz. İyi ile kötü arasında ki fark tartışılmaz. Kötünün
cezalandırılacağı, iyinin de ödüllendirileceği gerçeği tartışılmaz. Kötüye iyi
muamele yapılmayacağı, iyiye de kötü muamele yapılmayacağı tartışılmaz. Allah’a
sırt çevirenlerin akıbet ve ahiretlerinin perişan olacağı tartışılmaz. Suyu
getirenle testiyi kıranın aynı tutulmayacağı tartışılmaz. Zalik; Bu böyledir,
bu böyle biline, herkes bunu böyle bile.
Bi ennAllâhe Mevlelleziyne amenû
çünkü, neden derseniz, neden bu böyledir derseniz çünkü Allah imanda sebat
edenlerin dostudur. Kendisine düşmanlık gösterenlerinde düşmanıdır. Allah’ı
düşman etmiş olanlar Allah’ı dost olarak bulamayacaklar. ve ennel kafiriyne lâ Mevlâ lehüm
küfre saplananlarınsa, küfürde direnenlerinse dostu bulunmamaktadır. Çünkü
onlar dünyada şeytanı kendilerine dost etmek için ebedi hayatta Allah’ın
dostluğunu kaybetmişlerdir.
12-) İnnAllâhe yüdhılülleziyne amenû ve amilus salihati
cennatin tecriy min tahtihel enhar* velleziyne keferu yetemette'une ve
ye'külune kema te'külül en'amü vennaru mesven lehüm;
Kesinlikle Allâh, iman edip imanın gereğini uygulayanları, altlarından nehirler akan cennetlere dâhil eder... Hakikat bilgisini inkâr edenler ise (dünyadan, bedensel olarak) yararlanırlar ve en'amın (hayvanların) yediği gibi yerler! Ateş, onlar için kalacak yerdir. (A.Hulusi)
12 - Muhakkak
ki Allah iman edip salih salih ameller işleyenleri altlarından ırmaklar akar
Cennetlere koyacaktır, küfredenler ise zevk etmeğe bakarlar ve hayvanlar gibi
yerler içerler, halbuki ateş ikametgâhı onların. (Elmalı)
İnnAllâhe yüdhılülleziyne amenû ve amilus
salihati cennatin tecriy min tahtihel enhar şüphesiz Allah imanda
sebat edipte salih amel işleyenleri, tabanından ırmakların çağladığı cennetlere
koyacaktır. Öyle cennetler ki; Akıl, fikir ermez. Öyle cennetler ki insan
tasavvur ve tahayyül dahi edemez. Güzelliğin üretildiği merkezler. Cennatü adn.
Cennet, güzelliğin madeni, güzelliğin merkezi, kalıcı güzelliğin merkezi.
Bir önceki ayetle irtibatı var bu
ayetin . Dostu Allah olanın akıbeti cennet olur diyor bu ayet. Cennete Allah
sokar diyor, başka şey değil. Aynı zamanda zımnen bunları söylüyor. Yani iman
eden ve salih amel işleyenleri Allah cennete sokacak. Dolayısıyla kişiyi
cennete eylemi değil o eylemin değerini biçecek olan Allah sokacak.
Buradan belki şu kıyası yapmak
mümkün. Bir ömürlük çabanızın karşılığı olarak boğaz kıyısında el kadar bir
arazi alamazken, yeryüzünde ki hiçbir güzellikle kıyaslanamayacak kadar büyük
bir güzellik olan, mutlak bir güzellik olan, güzelliğin üretildiği kaynak olan
ve alanı, yüz ölçümü gökler ve yerler kadar olan Kur’an ın beyanıyla
cennetleri, yeryüzünde ki bu kısacık bir ömürle nasıl alacağım diye
soruyorsanız, almayacaksınız. Çünkü cennet bedel değil, ödüldür. Allah’ça bir
ödüldür. Kul kul kadar yapar, Allah, Allah kadar yapar. Cennet Allah kadar
ödüllendirmenin muhteşem bir ifadesidir.
velleziyne keferu yetemette'une ve ye'külune
kema te'külül en'amü vennaru mesven lehüm Ama küfürde direnenler,
yukarıda imanda sebat edenlerdi ayetin başı. Ayetin sonu ise küfürde
direnenlere getirdi sözü. Küfürde direnenler geçici zevklerin peşine takılarak
hayvanların yiyip içtiği gibi yiyip içerler de sonunda ateş onların meskeni
olur.
Çok ilginç, Hayvanların yiyip
içtiği gibi yiyip içerler. Kimler bunlar? yetemette'une.
Aslında temette’ah bir güzelliği
tüketime elverişli hale getirmek demektir. Tüketilebilir hale getirmek
demektir. Yani geçici bir hazza dönüştürmek. Kalıcı bir güzelliğe dönüştürülmesi
mümkünken, geçici bir hazza dönüştürmek. Ben bunu; Bir tohumu ekip meyvesini
yemekle, tohumun kendisini yemek arasındaki farka benzetiyorum. Tohumu yemeniz
de mümkün, tohumu ekip meyvesini yemeniz de mümkün. Tohumu yerseniz tohumu
tüketmiş olursunuz Tohumu ekerseniz meyvesini yemiş olursunuz.
Allah’ın yer yüzünde insana
sunduğu imkanları eğer yer yüzünü bir ekin olarak bilip Eddünya mezreatül ahire. (Hadis) Dünya ahiretin tarlasıdır
hükmünce, siz dünyayı o tohumun çoğaltılacağı bir tarla olarak görürseniz
ahirette biçersiniz. Fakat siz, size açılan o ilahi krediyi tüketirseniz tohumu
yemiş olursunuz. Yani onu meta haline getirmiş, geçici bir hazza alet etmiş
olursunuz.
Bu bakış açısı meselesidir, böyle
yapmamanın garantili yöntemi ahirete iman etmektir. Öbür dünyanın varlığına
iman etmeyen biri neden yer yüzünde ki hayatı ekin olarak görsün ki, neden
eksin ki. İkinci bir dünyanın varlığına inanmıyorsa, dikeceğine de
inanmayacaktır. Biçeceğine inanmadığı ekini eker mi kişi? Dolayısıyla biçeceğine
inanmadığı için ekmediği bir ekinden ahirette bir şey beklemeye hakkı olur mu?
O nedenle hangi güzelliği koymuş
olursa olsun ortaya, eğer bu dünyadan başka bir dünya olduğuna iman etmemişse,
biçmek üzere ekmemiş insanın ahirette, ekmedim ama sen yine de bana ver
demesine benzer. Ekmediğiniz bir şeyi talep edemezsiniz.
7. ayette ki in tensurullahe yensurküm eğer siz
Allah’ın davasına yardım ederseniz o da size yardım eder ve yüsebbit akdameküm ve sizi
ayaklarınızın üstünde sabit tutar, yani ayaklarınızı kaydırmaz ayetine bir atıf
gibi geldi bana. Onda ifade edilenin zıddı aslında buradaki. Onda ifade edilen
davası Allah olanın, derdi Allah olur. Derdi Allah olanın dermanı Allah olur.
Kaygısı Allah olanı Allah’ta kaygı eder. Yani o da Allah’ın kaygısı olur. Fezkürûniy
ezkürküm..(Bakara/152) budur. Siz beni kaygı edinin ki ben de sizi
kaygı edineyim. Siz beni unutmayın ki ben de sizi unutmayayım. Siz beni anın ki
ben de sizi anılacaklar listesinde tutayım.
İşte budur.
Davası olmayan hayvanlaşır diyor ayet. Hayatın anlamı yitirilirse insanı insan
eden fonksiyonlar atıl kalır. O zaman insan biyolojik varlığına indirgenir.
Yani hayat insan için bir biyolojik hayata dönüşür. Dolayısıyla o diğer
canlılardan farkı kalmayan biri olup çıkar. Yer, içer, uyur, çiftleşir ve ölür.
Yani yemekhane, yatakhane, abdesthane ve iş hane arasında hortum olmak gibi bir
basit işleve indirgenir.
Bu insanın
kendi kendisine yaptığı en büyük hakarettir. Çünkü insan kendi türünün en
üstünüdür. Çünkü insan kendisinden aşağı varlıklara nispetle değil, Allah’a
nispetle anlaşılan ulvi, şerefli, ahseni takvim üzere yaratılmış muhteşem bir
şah eserdir. İnsan ilahi bir şah eser oluşunu görmezden gelirse, kendisini bir
solucanla, bir deniz yıldızıyla, bir sümüklü böcekle, bütün ömrü 60 – 65 gün
olan bir sinekle eğer eşitlerse ona verilecek değerde ancak o kadar olur.
A.
İmran/196-197 ayetlerini hatırladım;
Lâ yeğurrenneke
tekallübülleziyne keferu fiyl bilad. (A. İmran/196) Doğrudan
efendimiz A.S. a hitap ediyor vahiy. Şu ülkelerde gerine gerine, başlarını dike
dike, bir elleri yağda bir elleri balda dolaşan kafirler seni aldatmasın. Yani
onların böyle rahat yaşamaları seni aldatmasın.
Metaun kaliylün
Bu çok geçici bir durum, kısa süreli bir zevk, kısa süreli bir saltanat, hepsi
o işte. Gördüğünün hepsi o. Yani onların bir yatırımı yok. Kendilerine verilmiş
tüm imkanı tüketen insanlar. Aslında onlara acımak lazım. Yarın eliboş
kalacakları için. Kendilerine açılmış ilahi krediyi har vurup harman
savurdukları için. Bir miras yedi gibi kötü hovarda bir miras yedi gibi mirası
yedikleri için acımak lazım. Mirası yerken seyrederseniz sadece, belki
imrenirsiniz. Fakat miras bitince ne olacak, bir de onu düşünün ve şimdiden
acımaya başlayabilirsiniz.
Evet, Metaun kaliyl sümme
me'vahüm cehennem* ve bi'sel mihad. (Bakara/197) Sonra dönecekleri
yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir. Ayetini hatırladım.
Devam ediyor
B sayfasına geçiniz.
160. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder