C sayfasından devam.
20-) Ve yekulülleziyne amenû levla nüzzilet
suretün, feizâ ünzilet suretün muhkemetün ve zükira fiyhel kıtalü,
raeytelleziyne fiy kulubihim meredun yenzurune ileyke nazaralmağşiyyi aleyhi
minel mevt* feevla lehüm;
İman edenler: "(Savaş hükmünü ihtiva eden) bir sûre tenzîl edilmeliydi?" der. Hükümleri açık bir sûre inzâl edilip de, içinde savaştan söz edildiğinde; kalplerinde hastalık (şirk, nifak) olanları, ölüm korkusuyla baygınlık geçirenin baktığı gibi bakar görürsün! (Oysa) onlar için hayırlı olan budur. (A.Hulusi)
20 - İman
edenler «bir Sûre indirilseydi» diyorlar, derken muhkem bir Sûre indirilip onda
kıtâl zikredilince kalplerinde bir maraz bulunanları görüyorsun sana öyle bir
bakış bakıyorlar ki: tıpkı ölümden baygınlık gelmiş kimsenin bakışı, o da
onlara pek yakındır. (Elmalı)
Ve yekulülleziyne amenû levla nüzzilet sureh
imdi iman edenler artık savaşa değinen bir sure indirilmesi gerekmez miydi
derler. Enfal/6. ayette, Ayeti bitireyim de öyle değineyim. feizâ ünzilet suretün muhkemetün ve zükira
fiyhel kıtalü, raeytelleziyne fiy kulubihim meredun yenzurune ileyke
nazaralmağşiyyi aleyhi minel mevt fakat içinde savaştan söz edilen
hüküm koyucu bir sure indirilmiş olsa kalplerinde hastalık olanların, sana ölüm
korkusundan baygınlık gelmiş kimsenin bakışı gibi baktıklarını görürsün.
Enfal/6 ya bir atıf. …keennema yüsakune ilel mevti ve hüm yenzurun. (Enfal/6)sanki sen onları göz göre göre ölüme sürüyormuşsun gibi
bakarlar diyor. Bunlar kimler? Bize savaş yazılmalı, yani artık savaşa izin
verilmeli diye yalvaranlar, savaşa izin verilince de böyle demeye başlarlar. Bu
insanoğlunun garip bir tavrını gündeme getiriyor. Önce yalvarırlar, izin
verilince de bu nereden çıktı derler. Kütibe aleykümül kıtalu ve huve kürhün leküm.
(Bakara/216) savaş sizin hoşunuza gitmese de size farz kılındı.
Evet, Peki
bu nedir, nasıl anlayacağız. Vahiy gibi, hele hele adı İslam olan, barış olan
bir dinin vahyi gibi bir metnin içinde, Kur’an vahyinin içinde savaşı emreden
ayetleri nasıl anlayacağız. Çok sade.
Kur’an
vahyinin üstün gerçekçiliğini gösteren bir husus, savaş konusunda ki tavrıdır,
gerçekçi yaklaşımıdır. O savaş gerçeğini yok saymaz. Pavlus Hıristiyanlığında
ki gibi bir yanağına vurana, öbür yanağını dön hiç demez zaten. Kaldı ki onun
ne kadar tutulduğunu bugünkü Hıristiyanlar da görüyorsunuz. Bırakın bir
yanağına vurana öbür yanağını dönmeyi, hiçbir yanağına vurmayanı mahvetme,
kahretmek, kitle imha silahlarıyla yok etmek için yer yüzünü 20 kere yok eden
silahlar geliştiriyor. Şimdi o mesaja inandığını söyleyenler. Çünkü gerçekçi
değil, çünkü hayatın hakikatini görmediği için o mesaja inandığını söyleyenler,
şimdi tam tersini yapıyorlar, tam aksini.
Peki Kur’an
vahyi nasıl bir tavır takınır? Savaş gerçeğini yok saymaz. Ne ki savaş
ahlakını, yani güç ahlakını inşa eder.Savaşı yok saymaz ama, savaş ahlakı
vazeder. Güç ahlakı vaz eder. Savaşı ahlaksızlıktan kurtarır, savaşın da bir
ahlakı, savaşın da bir namusu, savaşın da bir ilkesi olmalıdır der.
Saldırganlığı, zulmü, sömürüyü kesin bir dille reddeder.
Hac/39
ayette savaşa izin verildiği ifade buyrulur. Üzine lilleziyne yükatelune Bi ennehüm
zulimu. (Hac/39) işte bu ayet aslında savaşın ne zaman meşru
kılınacağının da delilidir. Saldırıya uğrayıp zulme maruz kalanlara savaş izni
verildi. Saldırıya uğramak, zulme maruz kalmak. İşte Kur’an ın savaşa izin
gerekçesi budur.
Peki savaş ahlakı Kur’an da nasıl
yer alır? Bakara/190 ayet; Ve katilû fiy sebiylillâhilleziyne yukatilûneküm ve lâ
ta'tedû. Sizinle savaşanlarla siz de savaşın. Ama sizinle
savaşanlara, size savaş açanlara. Ama bir de ahlaki sınır var; ve lâ ta’tedû.
Asla aşırı gitmeyin, sınırı aşmayın, haddi aşmayın. innAllâhe
lâ yuhıbbul mu'tediyn. (Bakara/190) Allah sınırı aşanları sevmez.
İşte bu.
Yine Feinintehev
feinnAllâhe Ğafûrun Rahıym. (Bakara/192) hemen deminki ayetten bir
sonraki ayet, ama eğer onlar son verirse savaşa, savaşı bırakırlarsa Allah
ğafurdur, rahıymdir, yani siz de merhametli davranın. Siz de onlarla
savaşacağım diye atılmayın.
Yine;
Savaşın amacını koyar Kur’an, savaşın gayesini. Hem de nerede koyar?
Biliyorsunuz bu surenin 4. ayetinde. hattâ teda'al harbü evzareha (4) savaşın amacı
İslam’da vahiyde, savaşın yükünü ortadan, yani savaşı ortadan kaldırmak
olmalıdır. Savaşmamak için savaşılmalıdır. İşte bu surenin 4. ayetinde savaşın
amacı; bir daha savaş olmasın diye, savaşı ortadan kaldırmak için savaşmak. Dolayısıyla
vahiyde savaş ahlakı işte bu çerçeve içinde tutulur.
feevla lehüm (sonraki ayetle
bitişik)
21-) Ta'atün ve
kavlün ma'ruf* feizâ 'azemel emr, felev sadekullahe lekâne hayren lehüm;
(Bu konuda onlara düşen) itaat ve yerinde bir söz! Hüküm kesinleştiğinde, Allâh'a sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu. (A.Hulusi)
21 - Fakat
bir tâat ve bir güzel söz, sonra emir katiyet kesp edince Allaha sadakat
etselerdi elbette kendileri için daha hayırlı olurdu. (Elmalı)
feevla lehüm
Ta'atün ve kavlün ma'rufun ne ki onlar, yani o bir sure indirilmeli
değil miydi içinde savaş olan, savaşa izin veren diyenler için en hayırlısı
vahyi izlemek ve emir verilince de olumlu bir söz söylemektir. Yani madem savaş
izni istediniz, böyle bir emir gelince de, veyahut ta emir gelmeden de en
hayırlısı nedir? Vahyi izlemektir. Gelen vahyi izleyin. Yani Allah neyin ne
zaman olacağını sizden daha iyi bilir. Emir de gelince itaat edin. Bu durumlara
düşen.
feizâ 'azemel emr, felev sadekullahe lekâne
hayren lehüm ve iş ciddiye bindiği zaman da Allah’a verdikleri söze
sadık kalırlarsa kendileri için iyi olur.
22-) Fehel 'aseytüm in tevelleytüm en tüfsidu
fiyl Ardı ve tükattı'u erhameküm;
Geri dönerseniz, arzda bozgunculuk yapmak ve akrabalıkları da parçalamak beklenmez mi sizden? (A.Hulusi)
22 - Nasıl
döner de Arzı fesâda verir ve rahimlerinizi doğratabilir misiniz? (Elmalı)
Fehel 'aseytüm in tevelleytüm en tüfsidu fiyl
Ardı ve tükattı'u erhameküm şimdi siz eğer sırtınızı dönerseniz,
eğer sırt dönerseniz yer yüzünde bozgunculuk çıkarmış ta akrabalık bağlarınızı
koparmış, dolayısıyla Allah’a isyan etmiş olmaz mısınız.
Bu belâğatı çok yüksek ayeti söz
dizimine uygun olarak ancak böyle çevirebildim. Umarım isabetli çevirmişimdir.
Saldırgan cezalandırılmalıdır. Vahyin savaş konusunda ki söylediklerinin özü
budur. Saldıran cezalandırılır. Nedir? Eğer cezalandırılmazsa bu zulmü teşvik
anlamına gelir. Saldırgan cezalandırılmazsa cesaret alır. Dolayısıyla
saldırganı caydırmak ve durdurmak için savaş bir ödev, bazen de bir ibadet
olur. Namaz gibi, oruç gibi, hatta ondan daha da ileri erfaz, farzın farzı
olur. Farzların bir numarası olur. Bazen böyle gerekebilir. İşte o cihat olur,
en büyük ibadet olur. Allah yoluna verilmiş her savaş cihattır, fakat cihat sadece
savaştan ibaret değildir.
23-) Ülaikelleziyne le'anehümullâhu feesammehüm ve a'ma
ebsarehüm;
İşte bunlar, Allâh'ın kendilerine lânet ettiği, kendilerini sağırlaştırdığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir. (A.Hulusi)
23 - Öyleler
o kimselerdir ki Allah onları lanetlemiş de duygularını almış ve gözlerini kör
etmiştir. (Elmalı)
Ülaikelleziyne le'anehümullâhu feesammehüm ve
a'ma ebsarehüm işte böylelerini Allah’ın rahmetinden dışladığı,
ardından sağırlaştırdığı ve gözlerini körleştirdiği kimselerdir böyleleri.
Saldırganı cesaretlendirecek her
davranış, saldırganı yüreklendirecek her tavır, savaştan kaçmak gibi mesela 7
büyük günahtan biri olarak nitelendirilmiştir. Meşru savaştan kaçmak. Neden?
Yani savaştan kaçmak sadece savaşın içinden kaçmak değil, aynı zamanda
saldırgana karşı direnmekten geri durmakta savaştan kaçmaktır. Körlük ve
sağırlık olarak adlandırıyor bunu vahiy. Neden körlük ve sağırlık? Devam edelim
belki daha da açıklayacaktır bize;
24-) Efela yetedebberunel Kur'âne em alâ kulubin
akfalüha;
Kurân'ı derinlemesine - sistemli düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri (şuurları) kilitlerle (yanlış değer yargıları ile) mi kilitli! (A.Hulusi)
24 - Öyle
olmasa Kur'an ı bir tedebbür etmezler mi? Yoksa kalpler üzerinde üst üste
kilitleri mi var? (Elmalı)
Efela yetedebberunel Kur'ân onlar
hiç Kur’an üzerine derin derin düşünmezler mi? em alâ kulubin akfalüha yoksa kilit
vurulmuş bir kalplere mi sahipler.
İşte savaşla ilgili bir pasajın
hemen arkasından gelen ayet. Yani Kur’an ın emirleri ve nehiyleri üzerinde
yüzeysel biçimde durmayın. Derinliğine durursanız bunların, insanın hakikatine
ne kadar uygun olduğunu, insanın saadeti için ne kadar gerekli olduğunu
anlarsınız. Ama bu sadece ait olduğu pasaj için de değil, belki müstakil bir
biçimde anlaşılması daha doğru olan bir ayet.
Onlar Kur’an üzerinde derin derin
düşünmezler mi? Kur’an ın her talimatının satır aralarında ve satır arkalarında
sayısız hikmet saklıdır. Kur’an sadece ne dediği ile değil, ne demek
istediğiyle de okunmalıdır. İnsanlık için en iyi senaryo onu yaratanın
senaryosudur. İnsanlığı yaratan Allah, bu Kur’an ı gönderen Allah’tır. O Allah
buyuruyor ki Kur’an üzerinde onlar derinliğine düşünmez tedebbür etmezler mi?
Tedebbür; Arkasına geçmek
demektir. Çünkü dübür arka demektir. Bir şeyin arka tarafı. Nasıl arkasına
geçmek, ne demek bu? Bir şeyin arkasına geçmek. Eğer bu şey vahiy ise
satırların arkasına geçmek, yani satırların içine nüfuz etmek, satırların
aralarından dalmak, üzerlerinde ciddi ciddi kafa yormak. Belki hafakanlar geçirecek
kadar kafa yormak, çatlatırcasına kafa yormak, yani vahye hakkını vermek ve
söylediklerinin, vahyin hedeflerinin sadece söyledikleri ile sınırlı olmadığı
olmadığını anlamak. Vahyin hedeflerinin söylediklerinden çok daha öte hedefler
olduğunu anlamak. Bunun içinde sadece satırları değil, satırların aralarını,
sadece satır aralarını değil, satırların arkalarını da okumak.
Tedebbür niçin edilir? Tedbir
üretmek için. Tedbirle tedebbür aynı köktendir. Yani tedebbür etmeyenler
gelecek için tedbir alamazlar. Geleceğe tedbir almak için tedebbür etmek lazım.
Tedebbür; gelecek adına tedbir üretmek için düşünmek demektir. Tezekkür;
Geçmişe yönelik düşünmek demektir. Taakkul geçmiş ile gelecek arasında bağ
kurarak düşünmek demektir. Tefakkuh geçmiş ve gelecek hakkında bağ kurarak
bugün için bir hayat planı elde etmek için düşünmek demektir. Tefekkür bunların
hepsini yapmak demektir. Onun için tezekkür, tefekkür, taakkul, tefakkuh ve
tedebbür beşi bir yerde olarak düşünülmeli, anlaşılmalıdır.
25-) İnnelleziynerteddu alâ edbarihim min ba'di
ma tebeyyene lehümül hüdeşşeytanu sevvele lehüm* ve emla lehüm;
Hakikat kendilerine apaçık zâhir olduktan sonra arkalarına dönenlere (ikiyüzlülere) gelince, şeytan (saptırıcı fikirleri) onlara (bu yaptıklarını) sevdirmiş, onları boş ümitlerle oyalamıştır. (A.Hulusi)
25 - Haberiniz
olsun ki o kendilerine hak tebeyyün ettikten sonra gerisin geri irtidâ da doğru
gidenlere Şeytan fit vermiş ve kendilerini uzun uzun emellere düşürmüştür. (Elmalı)
İnnelleziynerteddu alâ edbarihim min ba'di ma
tebeyyene lehümül hüde elbet doğru yol kendilerine açıklandıktan
sonra ona sırtlarını dönenler olur. Her zaman olabilir bu. Her yerde olabilir
bu. Yani herkes hakikate ta baştan boyun eğip de lebbeyk deyip koşmaz. Zaten
imtihan sırrı budur. esşeytanu sevvele lehüm* ve emla lehüm şeytan
onların tasavvurlarını yamultmuş ve onlara boş umutlar yüklemiştir.
Çok ilginç bir bağlantı var
sevgili Kur’an dostları, farkında mısınız? Sevvele; tasavvuru yamultmak
demektir, yamuk inşa etmek demektir. Bu surenin 2. ayetinin zıddıdır aslında. asleha balehüm (2) diyordu ve onların
akıllarını inşa edecek Allah. Yani Islah ile, asleha ile sevvele; birbirinin
zıddı. Tasavvuru inşa eden vahyin karşısında tasavvuru yamuklaştıran, bozan
şeytan var. Çok ilginç. Böyle bir karşıtlık kuruyor bu ayet.
Öyle bir yamukluk ki bu
tasavvurunuzu ters çeviriyor, amuda kaldırıyor. Mesela vahyin ölüm dediğine
şeytanın inşa ettiği tasavvur hayat diyor. Vahyin hayat dediğine ölüm. Vahyin
kar dediğine zara diyor, vahyin zarar dediğine kar. Vahyin iyi dediğine kötü
diyor, kötü dediğine iyi. Vahyin güzel dediğine çirkin diyor, çirkin dediğine
güzel. Vahyin kazanç dediğine kayıp diyor, kayıp dediğine kazanç. Yani kilonuzu
ve metrenizi siz farkında olmadan değiştiriyor. Dolayısıyla yamuk kilo ve
metreye göre tartıyorsunuz, satarken de alırken de yanlış yapıyorsunuz,
haksızlık ediyorsunuz.
İşte sevvele bu. yani kilonuzu ve
metrenizi yamuklaştırmak, şeytanın işi bu. Vahyin işi ne? Si,ze hiç aşınmamış
bir kilo, hiç aşınmamış bir metre. Tam 1.000 gr. Bir kilo. Tam 100 cm, bütün 1
m. Vermek.
26-) Zâlike Bi ennehüm kalu lilleziyne kerihu
ma nezzelAllâhu senutıy'uküm fiy ba'dil emr* vAllâhu ya'lemu israrehüm;
Bu duruma düşmelerinin nedeni; onların, Allâh'ın indirdiğini beğenmeyenlere: "Bu işin bir kısmında size itaat edeceğiz" demeleridir... (Oysa) Allâh onların gizlediklerini bilir. (A.Hulusi)
26 - Öyle,
çünkü bunlar Allahın indirdiğini hoşlanmayanlara demişlerdir ki: biz, size bazı
emirde itaat edeceğiz, Allah ise onların o gizli konuşmalarını bilip duruyor. (Elmalı)
Zâlike Bi ennehüm kalu lilleziyne kerihu ma
nezzelAllâhu senutıy'uküm fiy ba'dil emr böyle olmuştur, bu
böyledir. Çünkü onlar Allah’ın indirdiklerinden hoşlanmayanlara bazı konularda
sizin talimatınıza uyacağız dediler.
Bu tür münafıklık tavrı, işte
burada ki münafıkların bir tür nifak tavırları ortaya çıkıyor. Teslimiyet yok,
içten pazarlık var. İçten pazarlıklarını da böyle beyan ediyorlar. Yani acaba
ne yapsam, yani biraz ona biraz buna mı versem. Yere çakar iki çatal kazığı,
ikiden birine eyler yazığı diyordu ya Seyrani: Yürekte çatal kazık geçmez. Bir
yürekte iki sevda olmaz diyor. Bir kısmını şeytana vereyim, bir kısmını rahmana
vereyim, ikisinin de gönlünü alayım şeklinde ki bir müzebzib tavır bu işte.
vAllâhu ya'lemu israrehüm Ama Allah
onların gizlediklerini bilir.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
160.
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder