23 Ağustos 2013 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. FETİH (10 - 14) (161-E)



D sayfasından devam

10-) İnnelleziyne yübayi'ûneke innema yübayi'ûnAllâh* yedullahi fevka eydiyhim* femen nekese feinnema yenküsü alâ nefsih* ve men evfa Bima ahede aleyhullahe feseyu'tiyhi ecren 'azıyma;

Gerçektir ki (Rasûlüm) sana biat edenler (el tutuşup bağlılık sözü verenler) Allâh'a biat etmişlerdir ve Allâh'ın EL'i onların elleri üzerindedir (Biat edenlerin elleri üstünde Allâh'ın eli tedbir eder)! Kim sözünü bozarsa sadece kendi nefsi aleyhine bozmuş olur; kim Allâh ahdinde bağlılık gösterirse, ona da büyük ecir verir! (A.Hulusi)

10 - Her halde sana biy'at edenler mahzâ Allaha biy'at ederler, Allahın eli onların elinin üstündedir, onun için her kim cayarsa sırf kendi aleyhine cayar, her kim de Allaha ahit verdiği şeyi ifâ ederse o da ona yarın bir ecri azîm verecektir. (Elmalı)


İnnelleziyne yübayi'ûneke innema yübayi'ûnAllâh sana biat edenler, gerçekte Allah’a biat etmiştirler. Tarihsel karşılığı Hudeybiye’de yapılan Rıdvan biatıdır. Lekad radıyAllâhu 'anilmu'miniyne iz yubayi'ûneke tahteşşecere (18) diyordu ya 18. ayette, işte ondan dolayı Allah’ın razı olduğu biattır bu. Fakat tarih üstü anlamıyla Hz. peygambere itaat, Allah’a itaatin ta kendisidir anlamına gelir. Yani siz; Allah’a itaat edeyim de peygambere etmesem de olur diye düşünecek olursanız eğer, Allah’a da itaat etmemiş olursunuz. Bu; bu anlama gelir.

yedullahi fevka eydiyhim Allah’ın yardım eli, onların biat için kenetlenen ellerinin üzerindedir. Bu biraz serbest bir çeviri oldu biliyorum. Ama doğrusu bu ibareyi böyle anlamak, doğru anlamaktır diye düşünüyorum. Zımnen onlar Allah davasına yardım için söz verdiklerinde bilsinler ki, Allah’ta onlara yardım edeceğine söz vermiştir. Böyle anlaşılması doğru anlamaktır diye düşünüyorum.

Neden? Hac/38. ayetiyle; İnnAllâhe yudafi'u anilleziyne amenû. (Hac/38) Allah iman edenleri savunur. ve kâne hakkan aleyna nasrul mu'miniyn. (Rum/47) Mü’minlere yardım etmek boynumuza borçtur diyor rabbimiz. Ne muhteşem bir ifade değil mi? EleysAllâhu Bi kâfin abdeH. (Zümer/36) Allah kuluna yetmez mi diyor. Yeter ya rabbi.

Fakat, peki şu günün dünyasında Müslümanlar neden yerlerde sürünüyorlar? Soru buysa eğer aslında cevabı açık. Eğer inanıyorsanız üstün olan sizsiniz. Üstün değilseniz adam gibi inanmadığınızdan. İnancınız hayatınızı inşa etmediğinden, Allah’a güvenemediğinizden, kendinize olan güveninizi zedelediğinizden. Kimliğinizi mahvettiğinizden. Kişiliğinizi mahvettiğinizden dolayıdır. Yani üstün değilseniz, inancınızda, imanınızda bir noksanlık arayın, bir güven eksikliği arayın. Bakın oralarda bir şeyleri kaybetmişsiniz, oralara bakın diyor Kur’an.

femen nekese feinnema yenküsü alâ nefsih bundan böyle kim ahdinden dönerse iyi bilsin ki o sadece kendi aleyhine dönmüş olur. ve men evfa Bima ahede aleyhullahe feseyu'tiyhi ecren 'azıyma Kim de Allah’a verdiği ahde sadık kalırsa, aslında standart dil kuralına göre aleyhillahe olması, okunması gerekir, zaten bir kıratta da böyledir. Ama bizim mushafımızda ki esas alınan kıratta aleyhullahe okunmuştur ki bu o zamirin Allah’ı Azimüşşanı ifade eden hüve zamiri olduğuna ve O’nun azametine delalet ettiğine ilişkin olarak böyle okunmuştur diye Alusi’nin bir açıklaması mevcut. feseyu'tiyhi ecren 'azıyma kimde Allah’a verdiği ahde sadık kalırsa O, ona muhteşem bir ödül ihsan edecektir.

Bu ayet doğrultusunda Hz. Nebi Kim boynunda ki biat halkasını meşru bir mazereti olmaksızın çıkarırsa, o cahiliye ölümüyle ölür buyurur. Sanırım yanlış hatırlamıyorsam Tirmizi’de nakledilen bir haber bu. Yani bu haberin birçok varyantı da var. Hatta yanlış varyantları da var. Ama doğru varyantı bu. Söz vermiş, Allah adına biat etmiş. İtaat edeceğine dair söz vermiş ve sözünü bozmasına ilişkin meşru bir mazereti yokken sözünden caymışsa cahiliye ölümüyle ölür diyor efendimiz. Yani burada söze ihanet cahiliye ye dönmedir anlamı çıkıyor.


11-) Seyekulü lekel muhallefune minel a'rabi şeğeletna emvalüna ve ehluna festağfir lena* yekulune Bielsinetihim ma leyse fiy kulubihim* kul femen yemlikü leküm minAllâhi şey'en in erade Biküm darren ev erade Biküm nef'a* bel kânAllâhu Bima tamelune Habiyra;

Bedevîlerden geri bırakılanlar: "Bizi mallarımız ve çoluk çocuğumuz meşgul etti; bizim için mağfiret dile" diyecekler... Onlar gerçekte, öyle düşünmediklerini dillendiriyorlar! De ki: "Sizde bir zarar açığa çıkarmayı irade ederse ya da sizde bir fayda oluşturmayı irade ederse; kim Allâh'ın istediğine karşı koyabilir?"... Hayır, Allâh yaptıklarınızdan (yaratanı olarak) haberdardır. (A.Hulusi)

11 - Yakında diyecek sana o Arabîlerden geri bırakılanlar ki: «bizleri mallarımız ve âilelerimiz oyaladı, onun için bize istiğfar ediver!» Kalplerinde olmayan şey'i ağızlarıyla söyleyecekler, de ki şimdi hakkınızda Allah dan kim bir şey'e mâlik olabilir eğer size bir zarar irâde buyurur yahut bir menfaat irâde buyurursa? Doğrusu Allah ne yapıyorduğunuza habir bulunuyor. (Elmalı)


Seyekulü lekel muhallefune minel a'rabi şeğeletna emvalüna ve ehluna festağfir lena geride kalan bedeviler; mallarımız ve çocuklarımız bizi sana katılmaktan alıkoydu. Senin arkana düşmekten, senin kafilene katılmaktan alıkoydu. Artık Allah’a bizim için dua et af dile. Bizi affetsin yekulune Bielsinetihim ma leyse fiy kulubihim diyecekler. Ama onlar kalplerinde olmayan şeyi dile getirmiş olacaklar böylece.

Evet, böyle diyorlar, Allah’tan af dile. Geride kalanlardan kasıt, Hz. peygamber rüyasını gerçekleştirmek için müttefik kabilelere, etrafta ki bedevi kabilelere haber yolladığında bu daveti kabul etmeyen, bin bir türlü mazeret ileri süren o kabileler. Ğıfar, Müzeyne, Cüheyne, Eşca ve Elsem kabileleri olduğu kayıtlı kaynaklarımızda bunlar.

Onların hesabı nasıldı? Sanırım şöyle hesap ettiler. Mekke’de kiler, gelenlerin hakkından gelir. Bu bir avuç mü’min oraya gider ve dönemez bire kadar kırılır. Dolayısıyla biz rasyonalistçe hareket edelim. Yani kendi elimizle kendimizi tehlikeye atmayalım. Güya uyanık davrandılar. Fakat bir şeyi hesap etmediler, Allah yokmuş gibi konuştular. Allah’ı hesaba katmadılar. İşte en büyük yanlışları buydu. Allah yokmuş gibi konuşmak. Dolayısıyla yamuk yaptılar, yanlış yaptılar, yanlış düşündüler. Yani vahiy ile inşa olmadı tasavvurları, vahiyle akıllarını inşa etmeyince Allah’ın gör dediği yerden bakmadılar, kaybeden onlar oldu. Devamında ne diyor?

yekulune Bielsinetihim ma leyse fiy kulubihim kalplerinde olmayan şeyi dile getirdiler, ağızlarıyla söylediler. Yukarıdaki sözlerinde dahi samimi değillerdi manasına gelir bu. Yani o mazeretlerinde bile samimi değillerdi. Bizim için Allah’tan af dile derken bile samimi değillerdi. Özür dilerken bile samimi değiller, hata ederken de samimi değiller, özür dilerken de samimi değiller.

Aslında değerli dostlar böyle bir örnek sadece ve sadece vahiylerde rastlanır. Gönülleri sadece Allah bilir. Kur’an da bu mucizevi gizlenen ve saklanan gerçeklerin mucizevi bir biçimde haber verilmesi örneği o kadar çok yer alır ki, bu bir mucizedir, bu tam bir mucizedir. Çünkü insanın içinde sakladığını ondan başka kimse bilmez, bir de Allah bilir. Dolayısıyla Allah haber verir. Peygamberimiz zaten böyle bir teşebbüste hiç bulunmamış ve böyle teşebbüste bulunanları da azarlamıştı. Lem ab as em eşukka ala kulubinnas.(Hadis) Ben insanların içini açıp bakmak için gönderilmedim diyordu. O halde bu bir mucizedir.

kul femen yemlikü leküm minAllâhi şey'en in erade Biküm darren ev erade Biküm nef'a De ki; peki şayet Allah size bir zarar vermeyi, veya bir yarar sağlamayı dilemiş olsa, O’nun, sizin için takdir ettiği şeyi kim engelleyecek, onun size ulaşmasını kim engelleyecek, kim dur diyecek Allah’a. Kim Allah’ın önüne bir engel gerebilecek, yani;

Çok ilginç dostlar burada dikkat buyurun lütfen. Burada işte falan bana beddua etti ne lazım gelir. Veya falanın duasını aldık, karada ölüm yok, denizde ölüm yok, havaya da biz çıkmayız vs. gibi bütün yaklaşımlara harika bir açılım getiriyor burası. Burada efendimizin dilinden de dediği şey şu ayetin; Hadi beni ikna edip duamı aldınız. Fakat Allah’ı nasıl ikna edeceksiniz.

Çok ilginç, çok ibretlik bir ayet. Üzerinde çok durmamız gereken bir ayet. Yani haydi alemlere rahmet olsam da beni ikna ettiniz. Ama alemlere rahmet olarak gönderilmiş olsam da Allah’ı kandırmaya kalktığınızda ben size rahmet olamam. Alemlere rahmet olurum da Allah’ı aldatmaya çalışana rahmet olamam. Dolayısıyla Allah’ı nasıl ikna edeceksiniz.

Allah’ın sizin için takdirini benim duam ya da bedduam belirlemez. Budur peygamberimize söyle denilen şey. Allah’ın size takdir ettiği şeyi benim duam değiştirmez, bedduam da değiştirmiyor. Benim duam değiştirseydi tevbe suresinde benim başında dua edip namaz kıldırdığım halde, hatta benim hırkamla kefenlediğim halde rabbim reddedip de bir daha onların mezarının başında bulunma demezdi münafıkların elebaşı Abdullah bin, Ubey bin Selul’ü bağışlardı benim duam hürmetine, ama reddetti. Dolayısıyla çok ilginç ve ibretamiz bir ayetle karşı karşıyayız.

Ya ne belirler? Sizin davranışınız belirler diyor. Yani Allah’ın sizin için takdirini, sizin davranışınız belirler. Benim duam ya da bedduam değil. Bunu nereden çıkardık? Biz çıkarmadık, devam edelim yeter.

bel kânAllâhu Bima tamelune Habiyra elbette ki zaten Allah yaptıklarınızdan ayrıntısıyla haberdardır. Yani kim yardım edecek diyordu ya bel, cevabı burada. Elbette ki hiç kimse. Hiç kimse yardım edemeyecek yani. Yardım edecek kimse veya Allah’ın size olan takdirinin önüne geçecek hiç kimse yok. Devamında kânAllâhu Bima tamelune Habiyra ki zaten Allah yaptıklarınızdan ayrıntısıyla haberdardır. İşte bu, Allah davranışınıza bakar, yaptıklarınıza bakar, niyetinize bakar, gönlünüze bakar. Yani iki şeyinize; Bir kalbinizde ki niyete, bir de davranışınıza.


12-) Bel zanentüm en len yenkaliber Rasûlü velmu'minune ila ehliyhim ebeden ve züyyine zâlike fiy kulubiküm ve zanentüm zannessev'* ve küntüm kavmen bûra;

Aslında siz Rasûl ve iman edenlerin, ailelerine asla geri dönmeyeceklerini zannettiniz! Bu fikir bilincinize güzel göründü de, böylece kötü zanda bulundunuz; helâkı haketmiş bir topluluk oldunuz! (A.Hulusi)

12 - Doğrusu siz, Peygamber ve mü'minler ebeden âilelerine dönemeyecekler zannettiniz, ve bu, kalplerinizde allandı pullandı kötü zanna düştünüz de düşkün bir kavim oldunuz a. (Elmalı)


Bel zanentüm en len yenkaliber Rasûlü velmu'minune ila ehliyhim ebede aksine sizler Resulüm ve mü’minlerin aile fertleri arasına bir daha asla dönmeyeceklerini zannetmiştiniz.

Girişte de, daha önce de değinmiştim. Yani Allah’ın gördüğü yer burası işte. Neler düşünüyorlar, giderler bir daha da dönmezler, biz de kurtuluruz, herkeste kurtulur. Böyle yaklaşıyorlar. Veya hesap soracak kimse olmaz nasıl olsa. Öldürüldükten sonra gelip bize hesap soracak halleri yok. Onun için gitsinler, (Haşa) belalarını bulsunlar. Ondan sonra biz de keyfimize bakalım. Böyle düşünmüşler. Haince bir düşünce olması bir yana, bunların Allah’a imanında samimi olmaları söz konusu değil. Çünkü Allah görüyor diye inanmıyorlar. Allah’ın yürekleri bildiğine iman eden kimse böylesine kaçamak düşünür mü? Problem çok derinde, yara derinde. Onun için hatırlayın münafık erkekler ve kadınlarla müşrik erkekler ve kadınlar aynı ayette geldi. Onun için geldi.

ve züyyine zâlike fiy kulubiküm ve böyle düşünmek size pek cazip görünmüştü değil mi? Hesapta akıllılık etmiştiniz. Gemisini kurtaran kaptan olacaktınız. Kâr zarar hesabında bir şeyi unutmuştunuz, Allah’ı. Allah’ı unutmuştunuz. Allah’ın gönüllerin özünü bildiğini unutmuştunuz. İçinizde sakladıklarınızı bildiğini unutmuştunuz. Muhatabınızın peygamber olduğunu göz ardı etmiştiniz. Muhatabınızın vahiy aldığını göz ardı etmiştiniz. Allah’ın; sizin sakladıklarınızın ona haber vereceğini göz ardı etmiştiniz ve akıllı olmadığınız anlaşıldı. Yani akıllıca hesap, uyanıkça hesap yapmaya kalktınız ama uyanıklık bu değil. Uyanıklık asıl böyle bir peygamberin arkasında kalbinize sahip olmaktır. Uyanıklık asıl vahiy alan bir nebinin liderliğinde içine dışına sahip olmaktır.

ve zanentüm zannessev'* ve küntüm kavmen bûra işte böyle berbat bir zanna kapıldınız da sonunda hayırsız bir toplum olup çıktınız.


13-) Ve men lem yu'min Billâhi ve RasûliHİ feinna a'tedna zilkâfiriyne sa'ıyra;

Kim varlığının Esmâ'sıyla hakikati olan Allâh'a ve Rasûlüne iman etmezse, bilsin ki hakikat bilgisini inkâr edenler için saîri (alevli bir ateşi - radyasyon dalgaları) hazırlamışızdır. (A.Hulusi)

13 - Her kim Allaha ve Resulüne inanmazsa bilsin ki biz, kâfirler için bir çılgın ateş hazırlamışızdır. (Elmalı)


Ve men lem yu'min Billâhi ve RasûliHİ feinna a'tedna zilkâfiriyne sa'ıyra ama kim Allah ve Resulüne inanmazsa iyi bilsin ki biz inkarcılar için kışkırtılmış bir ateş hazırlamışızdır. Kışkırtılmış, alevlendirilmiş, yani kendilerinin kışkırttığı, kendilerin yangına körükle gittiği, kendi eylemlerinin ateşi kışkırttığı bir alev.


14-) Ve lillâhi Mülküs Semavati vel'Ard* yağfiru limen yeşau ve yu'azzibu men yeşa'* ve kânAllâhu Ğafûren Rahıyma;

Semâlar ve arzın mülkü Allâh içindir! Dilediğini mağfiret eder (suçlu hâlini örter); dilediğini azaplandırır (bedenselliğinin getirisine terk eder)! Allâh Ğafûr'dur, Rahıym'dir. (A.Hulusi)

14 - Ve Allah’ındır hep o Göklerin, Yerin mülkü: kimine diler mağfiret buyurur, kimine de diler azâb eyler ve Allah bir gafur, rahîm bulunuyor. (Elmalı)


Ve lillâhi Mülküs Semavati vel'Ard göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir. yağfiru limen yeşau ve yu'azzibu men yeşa' O dilediğini bağışlar, dilediğini de cezalandırır. Af ve azabında bir ilkesi yok mudur? Diye sorabilirsiniz. Yani o dilediğini bağışlar, dilediğini cezalandırır. Bunun anlamı o Af ve azabında hiçbir ilkeye sahip değildir demek mi? Hayır, asla. Allah zaten vahiy ile ilkelerini koymuş ortaya.

Kimi diler peki? 11. ayete bakın. Niyet ve davranışları kriter olarak koymuştur. 11. ayet bunu ifade ediyor. Yani Allah kimi affetmeyi diler, kimi bağışlamayı diler ve kimi cezalandırmayı diler diye sorarsanız o zaman 11. ayette geliyor. Niyetine bakar, eylemine bakar. Niyetine ve eylemine göre diler, ya da dilemez. Biz bunu anlıyoruz. ve kânAllâhu Ğafûren Rahıyma Ama Allah zaten çok affedicidir, pek merhametlidir.

Rabbimizden bizi de o geniş rahmet denizinden kana kana kandırmasını niyaz ediyor, bizi, içimizi, dışımızı, eylemimizi, niyetimizi, yüreğimizi, hatta yüreğimizin ta derinliklerinde sakladıklarımızı, hatta yüreğimizde ki 40. odada ki bizim dahi görmek istemediklerimizi gören Allah’a; Ya rabbi sen içimizi dışımız gibi, dışımızı da istediğin gibi sevdiğin gibi, arzu ettiğin gibi kıl diye niyaz ediyoruz.


“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.

161. videonun sonu.
161. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder