D sayfasından devam
10-) İnnelleziyne yübayi'ûneke innema
yübayi'ûnAllâh* yedullahi fevka eydiyhim* femen nekese feinnema yenküsü alâ
nefsih* ve men evfa Bima ahede aleyhullahe feseyu'tiyhi ecren 'azıyma;
Gerçektir
ki (Rasûlüm)
sana biat edenler (el tutuşup bağlılık sözü
verenler) Allâh'a biat etmişlerdir ve Allâh'ın
EL'i onların elleri üzerindedir (Biat edenlerin
elleri üstünde Allâh'ın eli tedbir eder)! Kim
sözünü bozarsa sadece kendi nefsi aleyhine bozmuş olur; kim Allâh ahdinde
bağlılık gösterirse, ona da büyük ecir verir! (A.Hulusi)
10 - Her
halde sana biy'at edenler mahzâ Allaha biy'at ederler, Allahın eli onların
elinin üstündedir, onun için her kim cayarsa sırf kendi aleyhine cayar, her kim
de Allaha ahit verdiği şeyi ifâ ederse o da ona yarın bir ecri azîm verecektir.
(Elmalı)
İnnelleziyne yübayi'ûneke innema yübayi'ûnAllâh
sana biat edenler, gerçekte Allah’a biat etmiştirler. Tarihsel karşılığı
Hudeybiye’de yapılan Rıdvan biatıdır. Lekad
radıyAllâhu 'anilmu'miniyne iz yubayi'ûneke tahteşşecere (18) diyordu ya
18. ayette, işte ondan dolayı Allah’ın razı olduğu biattır bu. Fakat tarih üstü
anlamıyla Hz. peygambere itaat, Allah’a itaatin ta kendisidir anlamına gelir.
Yani siz; Allah’a itaat edeyim de peygambere etmesem de olur diye düşünecek
olursanız eğer, Allah’a da itaat etmemiş olursunuz. Bu; bu anlama gelir.
yedullahi fevka eydiyhim Allah’ın
yardım eli, onların biat için kenetlenen ellerinin üzerindedir. Bu biraz
serbest bir çeviri oldu biliyorum. Ama doğrusu bu ibareyi böyle anlamak, doğru
anlamaktır diye düşünüyorum. Zımnen onlar Allah davasına yardım için söz verdiklerinde
bilsinler ki, Allah’ta onlara yardım edeceğine söz vermiştir. Böyle anlaşılması
doğru anlamaktır diye düşünüyorum.
Neden? Hac/38. ayetiyle; İnnAllâhe
yudafi'u anilleziyne amenû. (Hac/38) Allah iman edenleri savunur. ve kâne hakkan
aleyna nasrul mu'miniyn. (Rum/47) Mü’minlere yardım etmek boynumuza
borçtur diyor rabbimiz. Ne muhteşem bir ifade değil mi? EleysAllâhu Bi kâfin abdeH.
(Zümer/36) Allah kuluna yetmez mi diyor. Yeter ya rabbi.
Fakat, peki
şu günün dünyasında Müslümanlar neden yerlerde sürünüyorlar? Soru buysa eğer
aslında cevabı açık. Eğer inanıyorsanız üstün olan sizsiniz. Üstün değilseniz
adam gibi inanmadığınızdan. İnancınız hayatınızı inşa etmediğinden, Allah’a
güvenemediğinizden, kendinize olan güveninizi zedelediğinizden. Kimliğinizi
mahvettiğinizden. Kişiliğinizi mahvettiğinizden dolayıdır. Yani üstün
değilseniz, inancınızda, imanınızda bir noksanlık arayın, bir güven eksikliği
arayın. Bakın oralarda bir şeyleri kaybetmişsiniz, oralara bakın diyor Kur’an.
femen nekese feinnema yenküsü alâ nefsih
bundan böyle kim ahdinden dönerse iyi bilsin ki o sadece kendi aleyhine dönmüş
olur. ve men
evfa Bima ahede aleyhullahe feseyu'tiyhi ecren 'azıyma Kim de
Allah’a verdiği ahde sadık kalırsa, aslında standart dil kuralına göre aleyhillahe olması, okunması gerekir,
zaten bir kıratta da böyledir. Ama bizim mushafımızda ki esas alınan kıratta aleyhullahe okunmuştur ki bu o zamirin
Allah’ı Azimüşşanı ifade eden hüve zamiri olduğuna ve O’nun azametine delalet
ettiğine ilişkin olarak böyle okunmuştur diye Alusi’nin bir açıklaması mevcut. feseyu'tiyhi ecren 'azıyma kimde
Allah’a verdiği ahde sadık kalırsa O, ona muhteşem bir ödül ihsan edecektir.
Bu ayet doğrultusunda Hz. Nebi
Kim boynunda ki biat halkasını meşru bir mazereti olmaksızın çıkarırsa, o
cahiliye ölümüyle ölür buyurur. Sanırım yanlış hatırlamıyorsam Tirmizi’de
nakledilen bir haber bu. Yani bu haberin birçok varyantı da var. Hatta yanlış
varyantları da var. Ama doğru varyantı bu. Söz vermiş, Allah adına biat etmiş.
İtaat edeceğine dair söz vermiş ve sözünü bozmasına ilişkin meşru bir mazereti
yokken sözünden caymışsa cahiliye ölümüyle ölür diyor efendimiz. Yani burada
söze ihanet cahiliye ye dönmedir anlamı çıkıyor.
11-) Seyekulü lekel muhallefune minel a'rabi
şeğeletna emvalüna ve ehluna festağfir lena* yekulune Bielsinetihim ma leyse
fiy kulubihim* kul femen yemlikü leküm minAllâhi şey'en in erade Biküm darren
ev erade Biküm nef'a* bel kânAllâhu Bima tamelune Habiyra;
Bedevîlerden
geri bırakılanlar: "Bizi mallarımız ve çoluk çocuğumuz meşgul etti; bizim
için mağfiret dile" diyecekler... Onlar gerçekte, öyle düşünmediklerini
dillendiriyorlar! De ki: "Sizde bir zarar açığa çıkarmayı irade ederse ya
da sizde bir fayda oluşturmayı irade ederse; kim Allâh'ın istediğine karşı koyabilir?"...
Hayır, Allâh yaptıklarınızdan (yaratanı olarak) haberdardır. (A.Hulusi)
11 - Yakında
diyecek sana o Arabîlerden geri bırakılanlar ki: «bizleri mallarımız ve
âilelerimiz oyaladı, onun için bize istiğfar ediver!» Kalplerinde olmayan şey'i
ağızlarıyla söyleyecekler, de ki şimdi hakkınızda Allah dan kim bir şey'e mâlik
olabilir eğer size bir zarar irâde buyurur yahut bir menfaat irâde buyurursa?
Doğrusu Allah ne yapıyorduğunuza habir bulunuyor. (Elmalı)
Seyekulü lekel muhallefune minel a'rabi
şeğeletna emvalüna ve ehluna festağfir lena geride kalan bedeviler;
mallarımız ve çocuklarımız bizi sana katılmaktan alıkoydu. Senin arkana
düşmekten, senin kafilene katılmaktan alıkoydu. Artık Allah’a bizim için dua et
af dile. Bizi affetsin yekulune Bielsinetihim ma leyse fiy kulubihim
diyecekler. Ama onlar kalplerinde olmayan şeyi dile getirmiş olacaklar böylece.
Evet, böyle diyorlar, Allah’tan
af dile. Geride kalanlardan kasıt, Hz. peygamber rüyasını gerçekleştirmek için
müttefik kabilelere, etrafta ki bedevi kabilelere haber yolladığında bu daveti
kabul etmeyen, bin bir türlü mazeret ileri süren o kabileler. Ğıfar, Müzeyne,
Cüheyne, Eşca ve Elsem kabileleri olduğu kayıtlı kaynaklarımızda bunlar.
Onların hesabı nasıldı? Sanırım
şöyle hesap ettiler. Mekke’de kiler, gelenlerin hakkından gelir. Bu bir avuç
mü’min oraya gider ve dönemez bire kadar kırılır. Dolayısıyla biz rasyonalistçe
hareket edelim. Yani kendi elimizle kendimizi tehlikeye atmayalım. Güya uyanık
davrandılar. Fakat bir şeyi hesap etmediler, Allah yokmuş gibi konuştular.
Allah’ı hesaba katmadılar. İşte en büyük yanlışları buydu. Allah yokmuş gibi
konuşmak. Dolayısıyla yamuk yaptılar, yanlış yaptılar, yanlış düşündüler. Yani
vahiy ile inşa olmadı tasavvurları, vahiyle akıllarını inşa etmeyince Allah’ın gör
dediği yerden bakmadılar, kaybeden onlar oldu. Devamında ne diyor?
yekulune Bielsinetihim ma leyse fiy kulubihim
kalplerinde olmayan şeyi dile getirdiler, ağızlarıyla söylediler. Yukarıdaki
sözlerinde dahi samimi değillerdi manasına gelir bu. Yani o mazeretlerinde bile
samimi değillerdi. Bizim için Allah’tan af dile derken bile samimi değillerdi.
Özür dilerken bile samimi değiller, hata ederken de samimi değiller, özür
dilerken de samimi değiller.
Aslında değerli dostlar böyle bir
örnek sadece ve sadece vahiylerde rastlanır. Gönülleri sadece Allah bilir.
Kur’an da bu mucizevi gizlenen ve saklanan gerçeklerin mucizevi bir biçimde
haber verilmesi örneği o kadar çok yer alır ki, bu bir mucizedir, bu tam bir
mucizedir. Çünkü insanın içinde sakladığını ondan başka kimse bilmez, bir de
Allah bilir. Dolayısıyla Allah haber verir. Peygamberimiz zaten böyle bir
teşebbüste hiç bulunmamış ve böyle teşebbüste bulunanları da azarlamıştı. Lem ab as em eşukka ala kulubinnas.(Hadis)
Ben insanların içini açıp bakmak için gönderilmedim diyordu. O halde bu bir
mucizedir.
kul femen yemlikü leküm minAllâhi şey'en in
erade Biküm darren ev erade Biküm nef'a De ki; peki şayet Allah size
bir zarar vermeyi, veya bir yarar sağlamayı dilemiş olsa, O’nun, sizin için
takdir ettiği şeyi kim engelleyecek, onun size ulaşmasını kim engelleyecek, kim
dur diyecek Allah’a. Kim Allah’ın önüne bir engel gerebilecek, yani;
Çok ilginç dostlar burada dikkat
buyurun lütfen. Burada işte falan bana beddua etti ne lazım gelir. Veya falanın
duasını aldık, karada ölüm yok, denizde ölüm yok, havaya da biz çıkmayız vs.
gibi bütün yaklaşımlara harika bir açılım getiriyor burası. Burada efendimizin
dilinden de dediği şey şu ayetin; Hadi beni ikna edip duamı aldınız. Fakat
Allah’ı nasıl ikna edeceksiniz.
Çok ilginç, çok ibretlik bir
ayet. Üzerinde çok durmamız gereken bir ayet. Yani haydi alemlere rahmet olsam
da beni ikna ettiniz. Ama alemlere rahmet olarak gönderilmiş olsam da Allah’ı
kandırmaya kalktığınızda ben size rahmet olamam. Alemlere rahmet olurum da
Allah’ı aldatmaya çalışana rahmet olamam. Dolayısıyla Allah’ı nasıl ikna
edeceksiniz.
Allah’ın sizin için takdirini
benim duam ya da bedduam belirlemez. Budur peygamberimize söyle denilen şey.
Allah’ın size takdir ettiği şeyi benim duam değiştirmez, bedduam da
değiştirmiyor. Benim duam değiştirseydi tevbe suresinde benim başında dua edip
namaz kıldırdığım halde, hatta benim hırkamla kefenlediğim halde rabbim
reddedip de bir daha onların mezarının başında bulunma demezdi münafıkların
elebaşı Abdullah bin, Ubey bin Selul’ü bağışlardı benim duam hürmetine, ama
reddetti. Dolayısıyla çok ilginç ve ibretamiz bir ayetle karşı karşıyayız.
Ya ne belirler? Sizin
davranışınız belirler diyor. Yani Allah’ın sizin için takdirini, sizin
davranışınız belirler. Benim duam ya da bedduam değil. Bunu nereden çıkardık?
Biz çıkarmadık, devam edelim yeter.
bel kânAllâhu Bima tamelune Habiyra elbette
ki zaten Allah yaptıklarınızdan ayrıntısıyla haberdardır. Yani kim yardım
edecek diyordu ya bel, cevabı burada. Elbette ki hiç kimse. Hiç kimse yardım
edemeyecek yani. Yardım edecek kimse veya Allah’ın size olan takdirinin önüne
geçecek hiç kimse yok. Devamında kânAllâhu Bima tamelune Habiyra ki zaten Allah
yaptıklarınızdan ayrıntısıyla haberdardır. İşte bu, Allah davranışınıza bakar,
yaptıklarınıza bakar, niyetinize bakar, gönlünüze bakar. Yani iki şeyinize; Bir
kalbinizde ki niyete, bir de davranışınıza.
12-) Bel zanentüm en len yenkaliber Rasûlü
velmu'minune ila ehliyhim ebeden ve züyyine zâlike fiy kulubiküm ve zanentüm zannessev'*
ve küntüm kavmen bûra;
Aslında
siz Rasûl ve iman edenlerin, ailelerine asla geri dönmeyeceklerini zannettiniz!
Bu fikir bilincinize güzel göründü de, böylece kötü zanda bulundunuz; helâkı
haketmiş bir topluluk oldunuz! (A.Hulusi)
12 - Doğrusu
siz, Peygamber ve mü'minler ebeden âilelerine dönemeyecekler zannettiniz, ve
bu, kalplerinizde allandı pullandı kötü zanna düştünüz de düşkün bir kavim
oldunuz a. (Elmalı)
Bel zanentüm en len yenkaliber Rasûlü
velmu'minune ila ehliyhim ebede aksine sizler Resulüm ve mü’minlerin
aile fertleri arasına bir daha asla dönmeyeceklerini zannetmiştiniz.
Girişte de, daha önce de
değinmiştim. Yani Allah’ın gördüğü yer burası işte. Neler düşünüyorlar,
giderler bir daha da dönmezler, biz de kurtuluruz, herkeste kurtulur. Böyle
yaklaşıyorlar. Veya hesap soracak kimse olmaz nasıl olsa. Öldürüldükten sonra
gelip bize hesap soracak halleri yok. Onun için gitsinler, (Haşa) belalarını
bulsunlar. Ondan sonra biz de keyfimize bakalım. Böyle düşünmüşler. Haince bir
düşünce olması bir yana, bunların Allah’a imanında samimi olmaları söz konusu
değil. Çünkü Allah görüyor diye inanmıyorlar. Allah’ın yürekleri bildiğine iman
eden kimse böylesine kaçamak düşünür mü? Problem çok derinde, yara derinde.
Onun için hatırlayın münafık erkekler ve kadınlarla müşrik erkekler ve kadınlar
aynı ayette geldi. Onun için geldi.
ve züyyine zâlike fiy kulubiküm ve
böyle düşünmek size pek cazip görünmüştü değil mi? Hesapta akıllılık
etmiştiniz. Gemisini kurtaran kaptan olacaktınız. Kâr zarar hesabında bir şeyi
unutmuştunuz, Allah’ı. Allah’ı unutmuştunuz. Allah’ın gönüllerin özünü
bildiğini unutmuştunuz. İçinizde sakladıklarınızı bildiğini unutmuştunuz.
Muhatabınızın peygamber olduğunu göz ardı etmiştiniz. Muhatabınızın vahiy
aldığını göz ardı etmiştiniz. Allah’ın; sizin sakladıklarınızın ona haber
vereceğini göz ardı etmiştiniz ve akıllı olmadığınız anlaşıldı. Yani akıllıca
hesap, uyanıkça hesap yapmaya kalktınız ama uyanıklık bu değil. Uyanıklık asıl
böyle bir peygamberin arkasında kalbinize sahip olmaktır. Uyanıklık asıl vahiy
alan bir nebinin liderliğinde içine dışına sahip olmaktır.
ve zanentüm zannessev'* ve küntüm kavmen bûra
işte böyle berbat bir zanna kapıldınız da sonunda hayırsız bir toplum olup
çıktınız.
13-) Ve men lem yu'min Billâhi ve RasûliHİ
feinna a'tedna zilkâfiriyne sa'ıyra;
Kim
varlığının Esmâ'sıyla hakikati olan Allâh'a ve Rasûlüne iman etmezse, bilsin ki
hakikat bilgisini inkâr edenler için saîri (alevli
bir ateşi - radyasyon dalgaları)
hazırlamışızdır. (A.Hulusi)
13 - Her
kim Allaha ve Resulüne inanmazsa bilsin ki biz, kâfirler için bir çılgın ateş
hazırlamışızdır. (Elmalı)
Ve men lem yu'min Billâhi ve RasûliHİ feinna
a'tedna zilkâfiriyne sa'ıyra ama kim Allah ve Resulüne inanmazsa iyi
bilsin ki biz inkarcılar için kışkırtılmış bir ateş hazırlamışızdır.
Kışkırtılmış, alevlendirilmiş, yani kendilerinin kışkırttığı, kendilerin
yangına körükle gittiği, kendi eylemlerinin ateşi kışkırttığı bir alev.
14-) Ve lillâhi Mülküs Semavati vel'Ard*
yağfiru limen yeşau ve yu'azzibu men yeşa'* ve kânAllâhu Ğafûren Rahıyma;
Semâlar
ve arzın mülkü Allâh içindir! Dilediğini mağfiret eder (suçlu hâlini örter);
dilediğini azaplandırır (bedenselliğinin
getirisine terk eder)! Allâh Ğafûr'dur,
Rahıym'dir. (A.Hulusi)
14 - Ve
Allah’ındır hep o Göklerin, Yerin mülkü: kimine diler mağfiret buyurur, kimine
de diler azâb eyler ve Allah bir gafur, rahîm bulunuyor. (Elmalı)
Ve lillâhi Mülküs Semavati vel'Ard
göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir. yağfiru limen yeşau ve yu'azzibu men yeşa'
O dilediğini bağışlar, dilediğini de cezalandırır. Af ve azabında bir ilkesi
yok mudur? Diye sorabilirsiniz. Yani o dilediğini bağışlar, dilediğini
cezalandırır. Bunun anlamı o Af ve azabında hiçbir ilkeye sahip değildir demek
mi? Hayır, asla. Allah zaten vahiy ile ilkelerini koymuş ortaya.
Kimi diler peki? 11. ayete bakın.
Niyet ve davranışları kriter olarak koymuştur. 11. ayet bunu ifade ediyor. Yani
Allah kimi affetmeyi diler, kimi bağışlamayı diler ve kimi cezalandırmayı diler
diye sorarsanız o zaman 11. ayette geliyor. Niyetine bakar, eylemine bakar.
Niyetine ve eylemine göre diler, ya da dilemez. Biz bunu anlıyoruz. ve kânAllâhu
Ğafûren Rahıyma Ama Allah zaten çok affedicidir, pek merhametlidir.
Rabbimizden bizi de o geniş
rahmet denizinden kana kana kandırmasını niyaz ediyor, bizi, içimizi, dışımızı,
eylemimizi, niyetimizi, yüreğimizi, hatta yüreğimizin ta derinliklerinde
sakladıklarımızı, hatta yüreğimizde ki 40. odada ki bizim dahi görmek
istemediklerimizi gören Allah’a; Ya rabbi sen içimizi dışımız gibi, dışımızı da
istediğin gibi sevdiğin gibi, arzu ettiğin gibi kıl diye niyaz ediyoruz.
“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil
alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
161. videonun sonu.
161. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder