D sayfasından devam
31-) Ve kalu levla nüzzile hazel Kur'ânu alâ
racülin minel karyeteyni 'azıym;
Dediler
ki: "Bu Kur'ân şu iki şehrin büyük adamlarından birine niye
indirilmedi?" (A.Hulusi)
31 -
Ve «ne olurdu şu Kur'an iki memleketten bir büyük adama indirilse idi» dediler.
(Elmalı)
Ve kalu levla nüzzile hazel Kur'ânu alâ racülin
minel karyeteyni 'azıym yine dönüp de dediler ki bu ilahi mesaj şu
iki şehrin en büyük zenginlerine inmeli değil miydi,
Bu Mekke’den Velid Bin Mugıre.
Kaynakların verdiği isim bu. Taif’ten ise farklı isimler veriyor kaynaklarımız,
müfessirler. Habib Bin amr bin Es-Sakafi
mesela bir tanesi. Yine bir başkası Kinâne Bin Abdi Yaleyl. Veya daha bir
başkası Urve Bin Mes’ud. Taif’ten olan isim galiba ihtilaflı. Yine Ümeyye bin
Ebis Salt es-Sakafi. O da beklermiş peygamberliği kendisine.
Yani burada aslında ne demek
istiyorlar? Neden bunu söylüyorlar? Şu iki şehrin en zenginlerinden birine
gelmeli değil miydi. Bakış açıları bu. Allah birine servet vermişse onu
destekliyor, onun hayatını onaylıyor demektir. Zaten Resulallah’a itirazları da
buradan. Şu anda etrafımızın en zengini biziz. Biz Mekke’liler Allah bizi destekliyor
niye uğraşıyorsun.
Ama çok daha derinde bir başka
nüktesi daha var ayetin. Pasif tanrı inancı. Yani Allah’a statü dayatıyorlar.
Allah’ın belirlediği statüyü kabul etmek yerine Allah’a statü dayatıyorlar.
Yani bizim tayin ettiğimizi tayin eder Allah. Allah’ın tayin ettiğini biz kabul
etmeyiz. İşte bu tam da pasif Allah inancı. Biz belirleriz, Allah’ta onu seçer.
Akıllarını kullanmayan atalarının izi üzere bir sürü güdüsüyle giden şu
insanlara bak. Yani kendilerini sürü yerine koyacaklar, fakat iş Allah’ın
emirlerine gelince Allah’a statü dayatacaklar. Biz kimi gösteriyorsak aday, sen
de onu seç diyecekler. Mantık bu, yaklaşım bu. Serveti kendi başına bir değer
olarak görmek.
32-) Ehüm yaksimune rahmete Rabbik* nahnu
kasemna beynehüm me'ıyşetehüm fiyl hayatid dünya ve refa'na ba'dahüm fevka
ba'dın derecatin li yettehıze ba'duhüm ba'dan suhriyya* ve rahmetü Rabbike
hayrun mimma yecme'un;
Rabbinin
rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların geçimlerini
aralarında biz taksim ettik... Kimilerini kimilerinden (zenginlik ve etiket olarak)
daha yüksek kıldık ki, bazısı bazısına boyun eğdirsin... Rabbinin rahmeti,
onların toplayıp biriktirdikleri şeylerden (zenginlikten) daha hayırlıdır. (A.Hulusi)
32 -
Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Onların o Dünya hayattaki
maişetlerini aralarında biz taksim ettik ve bir kısmını diğerinin derecelerle
üstüne çıkardık ki bazısı bazısını tutsun, çalıştırsın rabbinin rahmeti ise
onların toplayıp durduklarından daha hayırlıdır. (Elmalı)
Ehüm yaksimune rahmete Rabbik
rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Yani Allah’lığa mı soyundular
(Haşa) Allah onlara yetki verdi de Allah yerine onlar mı paylaştırmaya başladı.
Bu ne küstahlık demeye getiriyor ayet. Zımnen Allah’tan yetki gaspına mı kalkışıyorlar.
Bu bir yetki gaspı.
nahnu kasemna beynehüm me'ıyşetehüm fiyl
hayatid dünya ve refa'na ba'dahüm fevka ba'dın derecatin li yettehıze ba'duhüm
ba'dan suhriyya asıl onlar arasında bu dünya hayatında ki
geçimlerini paylaştıran ve bir kısmı diğer kısmını istihdam etsin diye
birbirlerine farklı oran ve alanlarda üstün kılan biziz biz.
Farklılıkları övüne ya da dövünme
gerekçesi kılmasınlar. Allah’ın yer yüzünde ki servet dağılımı gerçekten akıl
ermez muhteşem bir ölçüye dayanır. Dolayısıyla servet, yani ele giren ve elden
çıkan, insanın Allah nezdinde ki konumunu belirlemez. Yani eline girerse Allah
nezdinde sevgili, Elinden çıkarsa Allah nezdinde sevgisiz değil. Böyle bir şey,
ele giren ve elden çıkanın İnsanı ve Allah’ı belirlediğini düşünmektir ki bu
korkunç bir küfür olur. Bu sadece bir imtihan sırrıdır. Ele giren de elden
çıkanda aslında bütünden bağımsız olmayan küçük birer parçadır. Ve bu imtihan
sürekli tekrarlanır. Varlıkla ve yoklukla sürekli sınar insanı.
Bunu bir paylaşma vesilesi bilirse
eğer, bunu bir emanet bilirse eğer ve paylaşırsa, yani kendisine veren
fazlalığın, kendisine istihdam için bir alan olarak görür ve paylaşmak için bir
fırsat olarak görürse imtihanı doğru vermiş olur.
ve rahmetü Rabbike hayrun mimma yecme'un
rabbinin rahmeti var ya, onların biriktirdiği her şeyden daha değerlidir. Evet,
sonuç bu.
33-) Ve levla en yekûnen nasu ümmeten vahıdeten
lece'alna limen yekfüru BirRahmâni li buyutihim sükufen min fiddatin ve
me'arice aleyha yazherun;
Eğer
insanların (zenginlikleri) tek bir anlayış toplumu hâline gelmeleri sonucunu
getirmeseydi (zenginlik dışa dönük yaşamı
getireceği için kişiyi içe dönük zenginlikten engeller), elbette Rahmân'ın hakikatleri olduğu gerçeğini inkâr
edenlerin evlerini gümüşten tavanlar ve çıkacakları gümüşten merdivenlerle
donatırdık. (A.Hulusi)
33 -
Ve eğer insanlar hep (küfre sapacak) bir ümmet olacak olması idi biz. (Elmalı)
Ve levla en yekûnen nasu ümmeten vahıdeten
eğer bütün insanlar tek tip bir toplum halini almayacak olsalardı, yani yalın haliyle
metin bu. (Ama parantez içinde bir açıklama koymak gerekir, küfürde tek tip bir
toplum. Küfürde birleşmiş tek tip bir toplum halini almayacak olsalardı.)
lece'alna limen yekfüru BirRahmâni li buyutihim
sükufen min fiddatin ve me'arice aleyha yazherun O zaman Rahmanı
inkar eden şu kimselerin konaklarını gümüşten damlarla ve üzerinde gösteriş
yapacakları seyir teraslarıyla donatırdık.
Zaaflarla malûl insanın varlıkla
sınandığında kendini kaybedeceği ve yabancılaşacağının en güzel ifadesi.
Aslında insanoğlunu altın ve gümüşe boğardık diyor, bunun ifadesi bu. Altın ve
gümüşe boğardık ama niye yapmadı? İnsanoğlu temelde zaaflıdır. Aslında sürekli
acısız, sıkıntısız, dertsiz, tasasız, her istediğinin önüne geldiği bir hayat
insanoğlunu kendinden koparır. Bu tabii bir sonuçtur. Yapısı buna müsaittir. Ve
bu durum eğer insan oğluna dünyevi nimetlerinin önünü sonsuzca açsaydık herkes
küfürde birleşirdi.
Görüyorsunuz müthiş ve aslında
insanın yapısal tahlili yapılıyor burada. İnsan meyyal. Eğer böyle olsaydı cenneti
özler miydi. Altın ve gümüşe boğsaydı Allah insan oğlunu o zaman mahrumiyet
nimettir. Bu bunu diyor tek kelimeyle mahrumiyet nimettir.
34-) Ve libuyutihim ebvaben ve süruren aleyha
yettekiun;
Evlerine
(gümüşten)
kapılar ve üzerlerinde yaslanacakları koltuklar. (A.Hulusi)
34 -
Ve odalarına kapılar ve üzerlerine kurulacakları koltuklar kanepeler. (Elmalı)
Ve libuyutihim ebvaben ve süruren aleyha
yettekiun dahası evlerini gümüş kapılarla, üzerinde yayıla yayıla
oturacakları koltuklarla donatırdık.
35-) Ve zuhrufa* ve in küllü zâlike lemma
meta'ul hayatid dünya* vel ahıretü 'ınde Rabbike lil müttekıyn;
Altından
süs eşyaları! İşte bunların hepsi dünya hayatının geçici zevklerinden başka bir
şey değildir! Sonsuz gelecek yaşam ise Rabbinin indînde korunanlar içindir.
(A.Hulusi)
35 -
Ve altın ziynetler yapardık ve doğrusu bütün bunlar Dünya hayatın geçici metaı,
rabbinin indinde. Âhiret ise korunan müttefikiler içindir. (Elmalı)
Ve zuhrufen sureye adını veren ayet
geldi; ve Altına boğardık onları. ve in küllü zâlike lemma meta'ul hayatid dünya ne
ki bütün bunlar şu dünya hayatının geçici zevkinden başka bir şey değil..
Kur’an da sık kullanılan bir
kavrandır meta’ul hayatid dünya. Meta’
aslında farklı anlamların içi içe olduğu bir kavramdır. Dile nispetle, yani
duyuya nispetle lezzet manasına gelir. Nefse nispetle haz manasına gelir.
Zamana nispetle az manasına gelir. Burada tadımlık bir haz, geçici bir lezzet.
Tüm kullanıldığı yerlerde hep o dur. Dünyevi lezzetlerin niteliği meta’ dır.
Dile nispetle lezzet, nefse nispetle haz, zamana nispetle az. Dolayısıyla meta’
geçici bir tadımlık bir lezzet. Hepsi o kadar.
vel ahıretü 'ınde Rabbike lil müttekıyn
rabbinin katında daha değerli olan ahiret ise sorumluluğunu yerine getirenler
içindir. Müttakıyn; kendini tutanlar, kendine sahip olanlar, tadımlık bir haz
için kendini kaybetmeyenler. Evet, deveyi yardan atan bir tutam ottur derler
değil mi halk dilinde. Güzel bir atalar sözü. Deveyi yardan atan bir tutam ot.
Yani insan eğer aklını kullanmaz da deve gibi hareket ederse, bir tutam ota
uçurumdan kendini aşağı atar.
36-) Ve men ya'şü an zikrir Rahmâni nukayyıd
lehu şeytanen fehuve lehu kariyn;
Kim (dünyevî - dışa dönük şeylerle)
Rahmân'ın zikrinden (Allâh Esmâ'sının hakikati
olduğunu hatırlayarak bunun gereğini yaşamaktan)
âmâ (kör)
olursa, ona bir şeytan (vehim, kendini yalnızca
beden kabulü ve beden zevkleri için yaşama fikri)
takdir ederiz; bu (kabulleniş), onun (yeni) kişiliği olur! (A.Hulusi)
36 -
Ve her kim Rahmanın zikrinden teâmî (Yalandan görmezliğe
gelme.) ederse biz ona bir Şeytan sardırırız
artık o ona arkadaştır. (Elmalı)
Ve men ya'şü an zikrir Rahmâni nukayyıd lehu
şeytanen fehuve lehu kariyn İşte surenin berceste ayeti geldi. Kim
Rahmanın bu muhteşem uyarı dolu mesajına karşı tavuk karası bir gözle bakarsa
ona bir tür şeytani öteki kişilik musallat ederiz de kendisi onun uydusu haline
gelir. Yani ona öyle bir şeytanı musallat ederiz ki, kişiliği şeytanın arkadaşı
olur.
Fussilet/25 te geçmişti buna
benzer bir ayet ve ayrıntılı olarak işlemiştik. ‘haşa, yağşu; tavuk karası
demektir. Yani yamuk bakan doğru göremez, kötü bakan bakılan zerinde hiçbir
kalıcı etki yapmaz. Siz yamuk bakın kötü görün ama gördüğünüz güzelse sizin
kötü görüşünüz onun üzerinde hiçbir etki yapmaz. Sadece kendinizi yanıltmış
olursunuz.
İnsanın iç dünyasında çift tohum
var dostlar. Negatif tohum, pozitif tohum, biraz önce söyledim. Negatif tohum
nefis, pozitif tohum ruh. Hangisini beslerseniz o büyür ve eğer negatif tohumu
beslerse nefis şeytanlaşır ve insan onun uydusu haline gelir ve etrafında
sürekli döner. Böyle olursa eğer, artık onun emrinden dışarı çıkamaz.
37-) Ve innehüm leyesuddunehüm 'anissebiyli ve
yahsebune ennehüm mühtedun;
Muhakkak
ki bunlar onları (hakikate erme) yolundan alıkoyarlar da, onlar hâlâ kendilerinin doğru
yolda olduklarını zannederler! (A.Hulusi)
37 -
Ve her halde onlar onları yoldan çıkarırlar, onlar ise onları doğru sanırlar.
(Elmalı)
Ve innehüm leyesuddunehüm 'anissebiyl
artık o, onları doğru yoldan çıkarır. Yani merkez oldu ya, kendisi de uydusu
oldu ya, yörüngesine girdi ya, o, onu doğru yoldan çıkarır. ve yahsebune ennehüm mühtedun işin
kötüsü de nedir biliyor musunuz? Berikiler de zanneder ki kendileri doğru
yoldadırlar. İşin kötüsü budur.
38-) Hattâ izâ caena kale ya leyte beyniy ve
beyneke bu'del meşrikayni fe bi'sel kariyn;
Nihayet
bize geldiğinde: "Keşke benimle senin aranda iki doğunun uzaklığı (ulaşılmaz mesafe)
olsaydı... Ne kötü bir arkadaşmışsın!" dedi. (A.Hulusi)
38 -
Nihayet bize geldiği vakit ah, der: keşke benimle senin aranda iki maşrık bu'du
(Can sıkılması) olsa
idi! sen ne kötü arkadaşmışsın. (Elmalı)
Hattâ izâ caena kale ya leyte beyniy ve beyneke
bu'del meşrikayni fe bi'sel kariyn en sonunda, tabii iş işten
geçtikten sonra çıkıp huzurumuza geldiğinde şeytani kişiliğine der ki; Nolaydı
keşke benimle senin aramda doğu ile batı kadar bir mesafe, fark olaydı. Yani
doğu ile batı kadar birbirimize uzak olsaydık, bu kadar yakın olmasaydık. Meğer
uydusu olduğum yoldaş ne kadar da fena imiş.
Evet, söylenecek söz yok aslında.
Eğer günah kişiliğiniz haline gelmişse, nefsiniz yörüngesine girdiğiniz bir
merkez olmuşsa, o zaman artık siz hakikat ve Hakka kapanmışsınız demektir.
Artık gözünüz kör olmuş demektir.
39-) Ve len yenfe'akümül yevme iz zalemtüm
enneküm fiyl azâbi müşterikûn;
Bu
süreçte (pişmanlık, mazeret; telâfi arzusu) size asla fayda vermeyecektir! Çünkü zulmettiniz! Siz
azapta ortaksınız (bilinç ve ruh beden)! (A.Hulusi)
39 -
Böyle demek bugün size hiç de fayda vermez, çünkü zulmettiniz, hepiniz azâp da
müştereksinizdir(Elmalı).
Ve len yenfe'akümül yevm ama o gün
bunun hiçbir faydası olmaz. Bu itirafın size hiçbir faydası olmaz. İş işten
geçmiştir. Yani doğu ile batı arasındaki kadar fark olsaydı aramızda demenizin
hiçbir yararı olmaz. iz zalemtüm enneküm fiyl azâbi müşterikûn madem
birbirinize zulmettiniz, şimdide azabı paylaşın bakalım denilir. Yani madem siz
benim huzuruma ayrılmaz bir ikili olarak geldiniz, haydi buyurun birbirinizle
azabı şimdi de paylaşın. Siz benden ayrılmayı ve birbirinizden ayrılmamayı
tercih etmiştiniz. Şimdi de sizi benden ve rahmetimden mahrum bırakacağım,
cehennem olarak bu yeter zaten denilir. Sadakallahül aziym.
“Ve ahiru
davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
154. videonun sonu.
154. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder