C sayfasından devam
39-)
Ve min âyâtiHi enneke teral Arda haşiaten feizâ enzelna aleyhel maehtezzet ve
rabet* innelleziy ahyâhâ lemuhyil mevta* inneHU alâ külli şey'in Kadiyr;
O'nun
işaretlerindendir ki sen arzı (bedeni) huşû hâlinde görürsün... Onun üzerine o suyu (hakikat ilmini) inzâl ettiğimizde,
hareketlenir ve uyanıverir! Muhakkak ki onu (bilgisizlikle
yaşayan ölüyü) dirilten, (diğer) ölüleri de Muhyi'dir
(dirilticidir)!
Muhakkak ki O, her şey üzerine Kaadir'dir. (A.Hulusi)
39 - Ve
onun âyetlerindendir ki sen Arzı görürsün boynu bükük huşu' halinde, derken
üzerine suyu indiriverdik mi ihtizaz eder ve kabarır, şüphe yok ki ona o hayatı
veren elbette ölüleri dirilticidir, hakikat o her şey'e kadirdir. (Elmalı)
Ve min
âyâtiHi O’nun ayetlerinden biri de
şudur. enneke teral Arda haşiaten sen toprağı her şeyden aciz bir halde görürsün. feizâ enzelna aleyhel maehtezzet ve rabet burada dikkat buyurursanız çorak toprak için Haşiaten
kullanılmış, huşû etmiş, boyun eğmiş, bitmiş bir halde görürsün.
Aslında
Huşûnun şöyle bir anlamı var. en büyük iddiaya sahip olmak için O’nun dışında
ki tüm iddialardan vaz geçmek. Huşû budur. Yani haşyet budur. En büyük iddiaya
sahip olmak istiyorsan ey insanoğlu, O’nun dışında ki tüm iddialardan vazgeç.
Burada tabii toprak için kullanılıyor, iddiasız toprak. Her şeyden vaz geçmiş
bir toprak, yani aciz bir toprak feizâ enzelna aleyhel maehtezzet ve rabet ama onun üzerine yağmur suyunu indirdiğimiz zaman
harekete geçer ve uyanıverir.
Kur’an da hemen her daim su
vahyi; kıraç toprak vahiyden mahrum yüreği temsil eder. Vahiy tıpkı çorak
toprağı dirilten su gibi ölü yüreği diriltir. Enfal/24. ayetini hatırlayalım;
Ya
eyyühelleziyne amenüsteciybu Lillâhi ve lirRasûli izâ de'aküm lima yuhyıyküm.
(Enfal/24) Ey iman edenler size hayat bahşeden bir dirilişe çağırdıkları zaman
Allah ve resulünün davetine icabet edin, koşun. Hayat bahşeden davet. Yani
imansız bir hayatı Kur’an dik bir ölüme benzetiyor, yani ayakta ölüm.
Dolayısıyla Kur’an ın sözlüğünde hayat Allah’ı tanımaktır. Kur’an ın lügatına
göre ölüm Allah’sız bir hayatı tercih etmektir. Ölüm aklın ölümüdür. Ölüm
Akleden bir kalbin ölümüdür. Ölüm aslında dedenin ölümü değildir.
innelleziy
ahyâhâ lemuhyil mevta ona hayat veren
elbet ölü yüreklere de hayat verecektir. Verecek olanın ta kendisidir. inneHU alâ külli şey'in Kadiyr çünkü o her şeye güç yetirendir.
İnsandan
umut kesmek, Allah’tan umut kesmek anlamına geliyor. Bu ayet aslında bize bunu
veriyor. Yani toprağa hayat veren, insanın ölü kalbine de hayat verir. Bir
önceki sayfada işlediğimiz, biraz önce tefsir ettiğimiz ayetlerle beraber
düşünelim. Yani sana düşman dahi olsa umut kesme, onun içinde tezini en güzel
yöntemlerle savun sana düşmanlar içinden sımsıcak dostlar çıkabilir. O bununla
beraber düşünülmeli.
İki
ayet birlikte düşünülürse, aslında insandan umut kesmek, Allah’ın gücünü
bilmemekten kaynaklanır. Allah’ın sınırsız gücünü itiraf etmemekten
kaynaklanır. İnsandan umut kesme hakkına sahip değiliz. Bize bunu gösteriyor.
40-)
İnnelleziyne yulhıdune fiy âyâtiNA lâ yahfevne aleyna* efemen yulka fiyn nari hayrun
em men ye'tiy aminen yevmel kıyameti, ı'melu ma şi'tüm, inneHU Bima ta'melune
Basıyr;
İşaretlerimizi
amacından saptıranlar, bize gizli kalmazlar... Şimdi Nâr'a atılan kimse mi
hayırlıdır yoksa kıyamet sürecine güvende olarak gelen kimse mi? Dilediğinizi
yapın! Muhakkak ki O, yaptıklarınızı (yaratanı
olarak) Basıyr'dir. (A.Hulusi)
40 - Âyetlerimizde
ilhada sapan sapkınlar elbette bize gizli kalmazlar o halde ateşe atılan mı
hayırlıdır yoksa Kıyamet günü emniyet içinde gelecek olan mı? Düşünün de istediğinizi
yapın, çünkü o her ne yaparsanız görür. (Elmalı)
İnnelleziyne
yulhıdune fiy âyâtiNA lâ yahfevne aleyna
şu kesin ki ayetlerimizi anlam ve amacından saptıranlar asla bizden gizlenip
saklanamayacaklar.
İlhat
hem insanı kafir, müşrik eden akidede ki şirki, hem de günahkar eden sebeplerde
ki şirki ifade eder. Kök anlamı; Bir şeyi anlam ve amacından soyutlamaktır.
İlhatın tek anlamı. Dolayısıyla burada Allah’ın ayetlerini anlam ve amacından
yoksun bırakmak, onları amacı dışı kullanmak hatta.
Bakınız
şirk değilse bile günaha giriyor. Amaç dışı kullanmak. İşte ayetlerle büyü
yapmak, muska yapmak su yapmak efendim, amaç dışı kullanmak. Allah’ı ayetleri
insan hayatını örsün, inşa etsin, insanı diriltsin diye gönderilmiştir bir
üstte ifade buyrulduğu gibi. İnsanı diriltsin diye gönderilen ayetler, insan
uyusun diye kullanılmaya başlarsa amaç dışı, amacından boşaltılmış olur. Bu da
bu çerçeve de değerlendirilmelidir.
efemen
yulka fiyn nari hayrun em men ye'tiy aminen yevmel kıyameh ateşe atılan kimse mi, yani huzuru ilahiye kıyamet
günü güven içinde gelen kimse mi daha değerlidir, hangisi? Belli tabii ki ı'melu ma şi'tüm, inneHU Bima ta'melune Basıyr istediğinizi yapın nasıl olsa O yaptığınız her şeyi,
her bir şeyi derinliğine görmektedir.
41-)
İnnelleziyne keferu BizZikri lemma câehüm* ve inneHU le Kitabun 'Aziyz;
Gerçekten,
kendilerine gelen hakikatlerini hatırlatıcıyı inkâr edenlerdir! Muhakkak ki O (hakikatlerini hatırlatıcı - zikir), Aziyz bir BİLGİdir! (A.Hulusi)
41 - Onlar:
o zikir kendilerine geldiği vakit ona körlük eden mülhitler, halbuki o misli
bulunmaz azîz bir kitab. (Elmalı)
İnnelleziyne
keferu BizZikri lemma câehüm şüphesiz
onlar kendilerine ulaştığı halde bu ilahi uyarıyı inkar edenlerdir. (Ya da
haberini takdir edeceğimiz bire mübteda ise bu eğer o zaman şüphesiz
kendilerine ulaştığı halde bu ilahi uyarıyı inkar edenler hüsrana
uğrayacaklardır diye parantez içi bir haber takdir edebiliriz.)
ve
inneHU le Kitabun 'Aziyz Evet, Çünkü
O elbette pek yüce bir kitaptır. Pek yüce bir hitaptır. Yani eğer kendilerine
ulaştığı halde bu uyarıyı inkar ederlerse, kitaba bir şey yapmış olmazlar.
Vahyin onuru zedelenmez. Kendi onurları zedelenir. Kendilerine kötülük etmiş
olurlar.
42-)
Lâ ye'tiyhil bâtılü min beyni yedeyhi ve lâ min halfih* tenziylün min Hakiymin
Hamiyd;
Önünden
de (açıkça),
ardından (dolaylı) da olsa boş görüş O'na ulaşmaz! Hakiym ve Hamiyd'den tenzîldir (boyutsal açığa çıkarma)!
(A.Hulusi)
42 - Ona
ne önünden ne ardından bâtıl yaklaşamaz, bütün kâinatın övdüğü hamîd bir
hakîmden indirilme bir tenzil. (Elmalı)
Lâ
ye'tiyhil bâtılü min beyni yedeyhi ve lâ min halfih hiçbir anlam ve amacından saptırma çabası, -bir
üstteki ayette ifade edilen çaba- ona ne önünden açıkça, ne de ardından ya da
gizlice erişemez. Ne iyi niyetle yapılan yanlış anlamına gelir: Önünden. Ya da
ne kötü niyetle yapılan tahrif, tezyif, tahrip, tağyir, tebdil çabaları ona
hiçbir zarar veremez, bu manaya gelir.
Anlamı
belki de zımnen şu, Her ayeti, her çağda onu okuyana anlam ve amaç aktarmaya
devam eder. Yani Kur’an her çağın insanına mutlaka söyleyeceği bir şeyler
vardır ve onu söyler.
tenziylün
min Hakiymin Hamiyd Çünkü neden mi
böyledir; Açık onu her türlü övgüye layık, her şeyden haberdar olan Allah
tarafından indirilmiştir de ondandır. Yani Hakiym olan bir Allah ve her övgüye
layık olan, hamiyd olan bir Allah indirmiştir. Dolayısıyla Hakiym in
indirdiğinin hikmeti bitmez. Kur’an ın da anlamını tüketemezsiniz. O asla
anlamı tüketilemeyecek bir hitaptır. Ne kadar tefsir ederseniz edin, ne kadar
yorumlarsanız yorumlayın Hatta ben Kur’an ın en güzel tefsirini yaptım
iddiasıyla ne kadar alim çıkarırsanız çıkarın Hakiym den inmiş bir kitaptaki
hikmetleri tüketemeyeceksiniz.
43-)
Ma yukalü leke illâ ma kad kıyle lir Rusuli min kablik* inne Rabbeke le zû
mağfiretin ve zû ıkabin eliym;
(Ey Allâh Rasûlü!) Senden
önceki Rasûllere söylenmiş olandan başkası sana söylenmiyor! Muhakkak ki Rabbin
hem bağışlayıcıdır hem de feci azap yaşatandır. (A.Hulusi)
43 - Sana
senden evvelki Resullere denilenden başka bir şey denilmiyor ve şüphe yok ki
rabbin hem bir mağrifet sahibidir hem de elîm bir ıkab. (Elmalı)
Ma
yukalü leke illâ ma kad kıyle lir Rusuli min kablik “Leke” var, belki muhatapların tümüne bireysel olarak
bir hitap olabilir ama, öncelikle ilk muhatap olan ey peygamber hitabını
görürüz zımnen. Sana söylenenler senden önce ki elçilere söylenenlerden başka
bir şey değildir.
İki
anlamı var bunun. İnkarcıların sana söyledikleri, önceki peygamberlerin
inkarcıları tarafından da onlara söylenmişti. Yani sihirbaz denilen sadece sen
değilsin. Dolayısıyla bir anlamı bu. İkinci anlamı da sana indirilenler, senden
öncekilere de indirilmiş olan vahyin devamıdır anlamına da gelebilir.
inne
Rabbeke le zû mağfiretin ve zû ıkabin eliym
şüphe yok ki senin rabbinin bağışlayıcılığı kesindir. Kesindir ama aynı zamanda
can yakıcı bir cezanın da sahibidir.
44-)
Ve lev ce'alnahu Kur'ânen a'cemiyyen lekalu levla fussılet ayatuh* ea'cemiyyün
ve 'arabiyy* kul huve lilleziyne amenû hüden ve şifa'* velleziyne lâ yu'minune
fiy azânihim vakrun ve huve aleyhim 'ama* ülaike yünadevne min mekânin be'ıyd;
Eğer
O'nu Arapça olmayan bir Kur'ân olarak oluştursaydık, elbette: "Âyetleri
anlaşılır olmalıydı! Arapça konuşan (Rasûl) Arapça olmayan (Kur'ân;
ne biçim iş bu)?" derlerdi... De ki:
"O, iman edenler için hakikate erdirici ve şifadır (sağlıklı düşünce bilgisi)!"
İman etmeyenlere gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve O, onlar
için anlaşılmaz bir nesnedir! (Bu nedenle sanki) onlar uzak bir mekândan nida olunurlar. (A.Hulusi)
44 - Ve
eğer biz onu acemî bir Kur'an yapa idik diyecekler idi ki: âyetleri tafsil
edilseydi ya! Araba Acemcemi? de ki: o, iman edenler için hidayet ve şifadır,
iman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o onlara karşı
körlüktür, onlara uzak bir mekândan haykırılır. (Elmalı)
Ve lev
ce'alnahu Kur'ânen a'cemiyyen lekalu levla fussılet ayatuh imdi eğer biz bu Kur’an ı, bu vahyi yabancı bir dille
indirmiş olsaydık; Yabancılla okuna bir hitap kılsaydık ya da Kur’an eli bir
vasıf olarak anlarsak kesinlikle neden onun ayetleri anlaşılır değil derlerdi.
Zımnen eğer anlaşılır olsaydı beki de inanırdık derlerdi. Fakat inkarcı aklın
limitsiz mazeretlerine biri daha eklenmiş olurdu. Mazeret mi yok, şimdi böyle
diyorlar. Yani eğer bu Kur’an ayetleri açık ve anlaşılır değil derlerdi bir
başka dille indirilseydi.
Biz
bunun zınnında şöyle bir tasavvurda dahi olsa bir talep olduğunu düşünebiliriz
ki, tefsirler bunu kaydetmişler. Eğer bu Kur’an Allah’tan inmiş olsaydı sadece
bizim dilimizde mi inecekti, her dilde inmeli değil miydi. Yani her dilde
inseydi de biz anlasaydık bunu Muhammed’e, ona yazdırılmamış, birileri
tarafından yazdırılmamış, birileri tarafından öğretilmemiş olduğunu. Çünkü o
zaman inanırdık ve bilirdik ki o Arapça dışında bir dil bilmiyor, dolayısıyla
bu Kur’an da Arapça dışında ki dillerde de indirildi, tamam Allah’tan dır
derdik. Fakat böyle gelseydi bu seferde anlamıyoruz diyecektiniz diyor.
ea'cemiyyün
ve 'arabiyyun ne yani bir Arap’a
yabancı bir hitap mı derlerdi. kul huve
lilleziyne amenû hüden ve şifa' de ki
bu vahiy iman edenler için bir yol gösterici, bir şifa kaynağıdır. Hidayet;
hitabın verdiği, şifa; muhatabın aldığı şeydir.
velleziyne
lâ yu'minune fiy azânihim vakrun ve huve aleyhim 'amen iman etmeyenlere gelince onların kulaklarında bir
çeşit kurşun vardır, dahası o vahyin ışığı onlara bir tür körlük meydana
getirmiştir. Yani vahyin ışığından gözleri kamaşmış ve gözleri görmez olmuştur.
Kulağını gerçeğin sesine kapatanın gözü hakikati görmez diyor yani.
ülaike
yünadevne min mekânin be'ıyd onlar
çok uzak bir yerden seslenilen kişi gibidirler. Yani seslenenin ne dediğini
duymak istemezler ve duymazlar.
45-)
Ve lekad ateyna Musel Kitabe fahtülife fiyh* ve levla kelimetün sebekat min
Rabbike lekudıye beynehüm* ve innehüm lefiy şekkin minhu muriyb;
Andolsun
ki Musa'ya Bilgi (kitap) verdik de Onda ayrılığa düşüldü... Eğer Rabbinden bir
hüküm verilmemiş olsaydı, onlar arasında elbette hükmolunurdu... Muhakkak ki
onlar Ondan kuşkulu bir tereddüt içindedirler. (A.Hulusi)
45 - Celâlim
hakkı için Musâ ya o kitâbı verdik de onda ihtilâf edildi ve eğer rabbinden bir
kelime geçmiş olmasa idi aralarında iş bitirilirdi ve her halde onlar ondan
kuşkulu bir şekk içindedirler. (Elmalı)
Ve
lekad ateyna Musel Kitabe fahtülife fiyh
doğrusu biz Musa’ya da kitap vermiştik ve onun hakkında da ihtilafa
düşmüşlerdi. Böylesine bir hitaba nereden girildi Musa örneği; Yani bu konuda sen tek değilsin, senden önceki
kavimlerde peygamberlerini inkar ettiler. Yani bu konuda Kur’an vahyi de tek
değil önceki vahiylere de aynısını yaptılar manasına. 43. ayetin başında
söylenen sen ey peygamber, yalnız değilsin, aynısı Musa’ya da gelmiş, yani 43.
ayetle birlikte okumak daha doğru olur.
ve
levla kelimetün sebekat min Rabbike lekudıye beynehüm ve eğer rabbin
tarafından daha önceden konulmuş kesin bir yasa olmasaydı, haklarında ki hüküm
hemen infaz edilirdi. Bu yasanın toplumsal bir değişim yasası olduğunu
biliyoruz. Yani
innAllâhe
lâ yuğayyiru ma Bi kavmin hatta yuğayyiru ma Bi enfüsihim. (Rad’/11)
Bir toplumu Allah o toplum kendi benliklerini değiştirmedikçe değiştirmez
diyordu ya, işte buna benzer yasalar olmamış olsaydı her toplum isyana sapınca
anında ceza infaz edilirdi.
ve
innehüm lefiy şekkin minhu muriyb
yine de onlar bundan dolayı tedirginlik verici bir kuşku içindedirler. Fiy
şekkin muriyb, acaba doğru olabilir mi, ya ahiret varsa. Kuşku var ama aslında
vicdanlarının ta derinliklerinde, ya peygamber doğru söylüyorsa, ya gerçekten
Allah’ın peygamberi ise. Böyle bir kuşku var.
[Ek
bilgi; Hz. Ali (r.a.), Peygamberimiz (s.a.v.)'den şöyle rivayet etmiştir:
«Sahâbe-i kiram,
Peygamberimize: «Ey Allah'ın Resulü, senden sonra bu ümmetin mezheplere
ayrılacağını, bölük bölük olacağını söylüyorsunuz. O zaman bu ümmetinin
kurtuluşunun ne ile olacağım bize haber verir misin?» demişlerdir.
Allah Resulü de onlara şu
cevabı verir:
«O zaman kurtuluş aziz
kitapladır. Kendisinden önce geçen kitapların hiçbirisi onun gönderileceğini
yalanlamadı. Kendisinden sonra da hiçbir kitap gelmeyecektir. O Hâkim ve Hâmid
olan Allah katından indirilmiştir.»
Onun hükmünü bırakıp
başkalarının hükmüyle amel edenler helak olur. O, nurdur, iman edenleri küfür
karanlıklarından kurtarır. Sizden önceki peygamberlerin ve ümmetlerin bir
kısmının kıssası onun içindedir. Onda bâtıl söz yoktur. Zamanın geçmesi onun
hükmünü eskitemez.
(Ebü'l-Leys Semerkandi -
Tefsirü'l-Kur'an)]
Devam
ediyor E sayfasına geçiniz.
151. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder