27 Haziran 2013 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. ZUHRUF (21 - 30) (154-D)



C sayfasından devam

21-) Em ateynahüm Kitaben min kablihi fehüm Bihi müstemsikûn;

Yoksa bundan önce onlara bir Bilgi (kitap) verdik de onlar Ona sarılarak mı bu iddiadalar? (A.Hulusi)

21 - Yoksa biz onlara bundan evvel bir kitab vermişiz de ona mı tutunuyorlar? (Elmalı)


Em ateynahüm Kitaben min kablihi fehüm Bihi müstemsikûn yoksa biz bundan önce onlara bir kitap göndermişiz de bu tavırlarıyla ona sımsıkı sarıldıklarını mı iddia ediyorlar. Bu dediğim şimdi gelecek ayeti kerime aslında. Sürü güdüsüyle hareket etmelerini neye bağlayabiliriz?


22-) Bel kalu inna vecedna abaena alâ ümmetin ve inna alâ asârihim mühtedun;

Bilakis, dediler ki: "Biz atalarımızı bu din anlayışında bulduk; biz onların eserleri (şartlandırmaları - genleri) doğrultusunda doğru yolu bulanlarız." (A.Hulusi)

22 - Hayır, şöyle dediler: bizler, atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, biz de onların izlerince giderek murada ireriz. (Elmalı)


Bel kalu inna vecedna abaena alâ ümmetin ama hayır, veyahut ta “Bel” i ayrı olarak, edatı ayrı olarak manalandırabiliriz; Nerde..! öyle değil, onlar atalarımızın geleneksel bir inanç üzere bulduk atalarımızı, geleneksel bir inanca sahip bulduk ve inna alâ asârihim mühtedun kesinlikle biz de onların izinden giderek doğru yolu bulabiliriz dediler.

Evet, kader iradeydi değil mi, seçmek. Onu kullanmayınca ne yaptılar? Saptılar, sapıttılar. Allah’ın koyduğu kader olan iradeyi kullanmayıp sürü güdüsüyle hareket ettiler ve, biliyorsunuz sürü güdüsü şudur; Bir tutam ot bin tane koyunu peşimden sürükler. Aslında eğer yemeye kalksalar iki tanesine bile yetmez. Fakat bin koyun bir tutam otun peşinden gider mi? Aslında onlar otu bile gördüğü yok. Bir önceki koyunun izinden giderler bir arkadaki koyun. Sürü güdüsü budur. Onun içinde taklide saptılar, yani aklı kullanmayan taklide saptı, körü körüne itaat onun arkasından geldi, atalar dininin peşinden gittiler.


23-) Ve kezâlike ma erselna min kablike fiy karyetin min neziyrin illâ kale mütrefuha, inna vecedna abaena alâ ümmetin ve inna alâ asârihim muktedun;

İşte böyle. Senden önce hangi topluma bir uyarıcı irsâl ettiysek, oranın zengin ileri gelenleri şöyle dediler: "Biz atalarımızı bu din anlayışı üzere bulduk ve biz onların eserlerine (şartlanmaları, genleri) uyanlarız." (A.Hulusi)

23 - Yine böyle senden evvel hangi memlekette bir nezîr gönderdikse onun refahlı takımı demişti ki: bizler atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk biz de onların izlerine uyarız. (Elmalı)


Ve kezâlike ma erselna min kablike fiy karyetin min neziyrin illâ kale mütrefuha işte böyle Ve kezalik, işte böyle oldu. Yani her sapan toplum temelde böyle saptı. Biz senden önce hangi beldeye bir uyarıcı göndermişsek oranın mütrefleri; Refah içinde şımarmış ve küstahlaşmış seçkinleri hep şunu söylediler;

inna vecedna abaena alâ ümmetin ve inna alâ asârihim muktedun biz atalarımızı geleneksel bir inanç üzere bulduk, geleneksel bir din üzere bulduk. Şu halde bize düşen onların izini takip etmektir. Hep bunu dediler. Aslında bu yeni bir şey değil. Öteden beri sapmış tüm toplumlar böyle saptılar.

Alâ ümmetin, yani bir ümmet üzere bulduk, tam literal manası. Ümm kökünden gelir ümmet. Asıl kaynak toplum, din köklerine atfedilir. Asıl anlamı budur. Asıl kaynak toplum – din. Sonradan boy, zaman, maksat anlamlarını kazanmış. Bu yolu izleyerek kelime, daha sonra tür, nesil, çağ anlamlarına ulaşmış. Yani kelimenin uzun bir anlam yolculuğu var. Burada geleneksel inanç atalar dini olarak görülüyor. Allah’ın dininin karşıtı atalar dini olarak yer alıyor burada.

Tüm çağlarda ki çatışmanın ana tarafları bunlar. Bir tarafta Allah’ın dini, öbür tarafta atalar dini. Bir tarafta tahkik, bir tarafta taklit. Bir tarafta selim akıl öbür tarafta körlük, kör taklit. İşte aslında burada iki zıt kutbu ele alıyor Kur’an.


24-) Kale evelev ci'tüküm Bi ehda mimma vecedtüm aleyhi abaeküm* kalu inna Bima ürsiltüm Bihi kâfirun;

(Hz.Rasûlullâh) dedi ki: "Eğer size, atalarınızı üzerinde bulduğunuzdan daha doğruyu getirmişsem de mi?" Dediler ki: "İrsâl olunduğun bilgiyi reddederiz!" (A.Hulusi)

24 - Ya, dedi: size atalarınızı üzerinde bulunduğunuzdan daha doğrusunu getirdimse de mi? Ha! dediler: biz o sizin gönderildiğiniz şeylere inanmıyoruz. (Elmalı)


Kale evelev ci'tüküm Bi ehda mimma vecedtüm aleyhi abaeküm o peygamberler de; Ne yani ben size atalarınızı bulduğunuz yoldan daha doğrusunu göstersem de mi yine de atalarınızın yolunu takip edeceksiniz. Dediler.

Bakara/170. ayetini hatırlayalım; evelev kâne abâühüm lâ ya'kılune şey'en ve lâ yehtedûn. (Bakara/170)onların ataları hiçbir şey bilmiyor, akledemiyor, akletmekten aciz ve doğru yolda değilseler de mi onları takip edeceksiniz. Diyordu.

Müşrik akıl; hakikat sabık olanındır der. Yani kıdemli. Mü’min akıl ise hakikat sadık olanındır der. Onun için sabık olanla sadık olan arasında bir çatışma oluşur. Oysa bir şeyin eskiliği onun değerini artırmaz. Yeniliği de değerini artırmaz. Yani zaman bir şeyi değerli ya da değersiz yapmaz. O şey değerli ise, eski de olsa değerlidir, yeni de olsa değerlidir. Onun için onlar atalardan kaldı ise bir hikmeti vardır mantığıyla hareket ettiler. Oysa yeni gördükleri aslında insanoğlunun ilk atasına ait imandı ve gök kubbe altında aslında yeni bir şey yok.

Taklit makbul değildir. Taklit glade kökünden gelir. Glade iki manaya gelir hem zincir ve yular, hem de gerdanlık. Taklidin iyisi gerdanlığa benzer. Kötüsü yulara. Fakat iyi taklit bile sadece geçici bir süre ruhsat olarak kullanılabilir. Bunu ifade eden büyük imamlarımızın her birinden taklit aleyhine söz gelmiştir bize kadar.

Mesela büyük imam Ebu Hanife, İmamı azam der ki; Benden değil, benim aldığım yerden alın. Yine büyük imam; İmam Şafi der ki; eğer benim içtihadımı re’ yimi görüşümü Kur’an ve sünnet’e aykırı buluyorsanız fadrıbu bi kelami ardal haid. Kaldırın sözümü duvara çalın der. Bütün büyük otoritelerden taklidin aleyhine böyle sözler görmüşüzdür. Dolayısıyla burada Kur’an ın tahkike çağırması kadar doğal bir şey olamaz. Kur’an kendisini takip eden, inşa ettiği her akla, taklidi imana değil, tahkiki imana yönlendirir.

kalu inna Bima ürsiltüm Bihi kâfirun cevapları şu oldu sizinle, kime? Geçmişte gönderilen peygamberler öyle deyince onlara şöyle cevap verdiler. Sizinle gönderildiğini iddia ettiğiniz şeylerin gerçekliğini kabul etmiyoruz, reddediyoruz dediler.


25-) Fentekamna minhum fenzur keyfe kâne akıbetül mükezzibiyn;

Bunun üzerine onlardan intikam aldık... Yalanlayanların sonu nasıl oldu bir bak! (A.Hulusi)

25 - Onun üzerine biz de onlardan intikamını aldık da bak o tekzip edenlerin akıbeti nasıl oldu? (Elmalı)


Fentekamna minhum bizde onların yaptıklarının acısını kendilerine tattırdık. fenzur keyfe kâne akıbetül mükezzibiyn bakın işte hakikati yalanlayanların sonu ne olurmuş görün. Yani hep kafirlerin sonu birbirlerine benzedi. Siz de inkar ederseniz sonunuz onlara benzer.


26-) Ve iz kale İbrahiymü liebiyhi ve kavmihi inneniy beraün mimma ta'budun;

Hani İbrahim babasına ve kavmine dedi ki: "Muhakkak ki ben tapındıklarınızdan berîyim." (A.Hulusi)

26 - Bir vakit da İbrahim babasına ve kavmine dedi: haberiniz olsun ben o sizin taptıklarınızdan biriyim. (Elmalı)


Ve iz kale İbrahiymü liebiyhi ve kavmihi hani İbrahim babasına ve kavmine demişti ki; Özellikle babası zikrediliyor. Özellikle babasına ve kavmine. Aslında kavmine derken babasına da demişti. Ama ayrıca babasını zikretmesi atalar yolunu kendisine din edinenlere; İbrahim de sizin atanız, onu model alsanıza. İbrahim’i model alırsanız atalarınızın inancını sorgulamanız gerekir İbrahim gibi, onu yapmıyorsunuz değil mi diye zımnen tarizde bulunuyor.

inneniy beraün mimma ta'budun bir okunuşta beriun bakın sizin taptıklarınıza, uğruna ibadet ettiklerinize, ilah bildiklerinize tapmak benden fersah fersah uzak olsun. Yani beraün kelimesinin mübalağa yapısından kaynaklanan anlamın cümleye katkısı bu. Fersah fersah uzak olsun dedi.

Kur’an muhataplarını yine suçüstü yakaladı.

1 – İlle de atalar dini ise niçin İbrahim’im dini değil, o da sizin atanız.

2 – Eğer samimi olsaydınız en büyük atanızı örnek alır, model alırdınız. İbrahim gibi babanızın inancını sorgulamakla işe başlardınız, ama samimi değilsiniz. Bu iki şeyi söylüyor.


27-) İllelleziy fetareniy feinneHU seyehdiyn;

"Beni (fıtratımla - varoluş programımla) yaratan müstesna! Kesinlikle, beni hakikate erdirecek O'dur!" (A.Hulusi)

27 - O beni yaratandan başka, zira odur ki beni irdirecektir. (Elmalı)


İllelleziy fetareniy yalnız beni yaratan hariç. İbrahim’in sözü devam ediyor. Bu şu anlamı veriyor bize her pagan toplumda, putperest toplumda bile bir büyük tanrı, tanrılar tanrısı inancı vardır. Hz. İbrahim’in toplumunda da böyle tanrılar tanrısı, bir büyük tanrı olduğunu buradan anlıyoruz. feinneHU seyehdiyn zaten beni doğru yola iletecek olan da O’dur.


28-) Ve ce'aleha kelimeten bakıyeten fiy akıbihi leallehüm yerci'un;

Bu sözünü kendinden sonra gelecekler için kalıcı bir fikir olarak oluşturdu, belki o gerçeğe dönerler diye. (A.Hulusi)

28 - Ve onu ardında (zürriyetin de) kalan bir kelime yaptı gerek ki rücu' edeler. (Elmalı)


Ve ce'aleha kelimeten bakıyeten fiy akıbihi leallehüm yerci'un Bunu ardından gelenler arasında baki kılacak bir söz olarak söyledi. Bunu arkadan gelenlerin tamamında gök kubbede baki kalacak bir söze dönüştü. Bunun için söyledi. Belki bu Hakk söze dönerler diye. Yani ayetin sonu leallehüm yerci'un insanlar sapmaya kalkarlar, daha sonra, fakat bunu hatırlarlar da belki bu söze dönerler diye.


29-) Bel metta'tü haülai ve abaehüm hatta caehümül Hakku ve Rasûlün mubiyn;

Bunları ve onların atalarını, kendilerine Hak ve apaçık bir Rasûl gelinceye kadar dünyadan yararlandırdım. (A.Hulusi)

29 - Fakat şunları ve atalarını ta kendilerine Hakk ve bir Resulü mübîn gelinciye kadar müstefit edip yaşattım. (Elmalı)


Bel ama nerede..! metta'tü haülai ve abaehüm hatta caehümül Hakku ve Rasûlün mubiyn ben işte şunların ve atalarının hakikat ve onu apaçık ortaya koyan bir elçi gelinceye kadar safa sürmelerine izin verdim.

Fetrete bir atıf gibi geldi bu ayet. Daha derinde dünya nimetlerine boğulmuş olmak tek başına sevinilecek bir olay değil nüktesini veriyor. İşte bunları da bu arada nimete boğdum. Nimete boğulmuş bir hayat ile bu güne kadar geldiler. İlk inkarcı muhataplardan söz ediyor.


30-) Ve lemma caehümül Hakku kalu hazâ sıhrun ve inna Bihi kâfirun;

Hak onlara geldiğindeyse dediler: "Bu bir büyüdür... Biz Onu kabul etmeyiz!" (A.Hulusi)

30 - Yaşattım da kendilerine Hakk gelince «bu bir sihirdir, biz buna inanmayız» dediler. (Elmalı)


Ve lemma caehümül Hakku kalu hazâ sıhrun ve inna Bihi kâfirun ama hakikat ayaklarına kadar gelince ne yaptılar; Şöyle dediler; Bu bir sihirdir, biz bunu kesinlikle reddediyoruz dediler. Yani uzun yüz yıllar boyunca nimetin içinde yaşadılar ve bir de hakikat ayaklarına kadar geldi, ama bu kez de iftira ettiler. Bu bir sihirdir dediler. Yani karşılaştıkları olayın olağanüstü tabiatını aslında fark ettiler. Yani olağan üstü bir vahiy ile karşılaştıklarını kendileri de biliyorlardı. Sıradan bir söz değildi peygamberlerin kendilerine tebliğ ettiği, bunu fark etmelerine rağmen bu olağan üstülüğü Allah’a atfetmek yerine sihre atfettiler, sihirdir dediler. Ve daha ne dediler?


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
       154. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder