14 Haziran 2013 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. ŞURA (18 - 30) (152-E)



D sayfasından devam


18-) Yesta'cilu Bihelleziyne lâ yu'minune Biha* velleziyne amenû müşfikune minha, ve ya'lemune ennehel Hakk* ela innelleziyne yumarune fiys saati lefiy dalâlin beıyd;

Onu yaşayacaklarına iman etmeyenler, onu acele isterler! İman edenler ise ondan korku ile ürperirler ve bilirler ki o kesinlikle Hak'tır! Dikkat edin, O Saat (ölümle yeni bir boyutta yaşayacakları) hakkında tartışanlar, kesinlikle işin hakikatinden çok büyük bir sapma içindedirler! (A.Hulusi)

18 - Onu inanmayan imansızlar acele isterler, iman edenler ise hak olduğunu bilirler de ondan korkar sakınırlar, iyi bil ki o saat hakkında mücadele edenler her halde uzak bir dalâl içindedirler. (Elmalı)


Yesta'cilu Bihelleziyne lâ yu'minune Biha ona inanmayan kimseler, onun çabuk gelmesini isteyenlerdir. Ya da tersi ile de çevirebiliriz; Onun çabuk gelmesini isteyenler kimler biliyor musun? Ona inanmayanlar. İnanmayan çabuk gelmesini istiyor. İlginç, aslında ilginç değil, belki de normal. İnanmıyor. İnanmadığı için hadi getir de görelim. Haydi tehdit ettiğin gelsin de görelim. Eğer gelse en çok telaşa düşen de kendisi olacaktır.

velleziyne amenû müşfikune minha, ve ya'lemune ennehel Hakk iman edenlerse ondan dolayı yürekleri titrer ve bilirler ki o, yani o gün hakikatin ta kendisidir. Ya da o bu vahiy. Ya da vahyin haber verdiği kıyamete ilişkin, öteye ilişkin haberler hakikatin ta kendisidir. ela innelleziyne yumarune fiys saati lefiy dalâlin beıyd bakın, dikkat edin, son saat hakkında kuşku duyan kimseler derin bir sapıklığa düşenlerin ta kendileridir.

Burada ki lefiy dalâliyn beıyd, Beıyd uzak demek, ben derin diye çevirdim. Aslında kendinin uzağına düşen kimselerdir gibi bir nükte de çıkabilir. Kendinden uzaklaşanlar, hakikatten de uzaklaşıyorlar. Haktan uzaklaştıkça kendilerinden de uzaklaşıyorlar. Kendini kaybetmek budur işte. Tüm sapmaların temelinde sorumsuzluk yatar. En büyük sorumsuzluksa yaptıklarının hesabını vermeyeceğine inanmak. Yani yaptıklarının yanına kalacağına inanmak insanoğlunun en büyük sorumsuzluğudur.


19-) Allâhu Latıyfün Bi 'ıbadiHİ yerzüku men yeşa'* ve "HU"vel Kaviyyül 'Aziyz;

Allâh kullarında Latiyf'tir, dilediğini rızıklandırır... O Kaviyy'dir, Aziyz'dir. (A.Hulusi)

19 - Allah kullarına lütufkârdır, her dilediğini bir suretle merzuk kılar ve o öyle kaviy öyle azîz. (Elmalı)


Allâhu Latıyfün Bi 'ıbadiHİ yerzüku men yeşa' Allah kullarına karşı sınırsız, sonsuz bir lütuf sahibidir. Dilediğine dilediği rızkı verir. Aslında literal olarak tam çevirecek olursam dilediğine rızık verir. Fakat biz biliyoruz ki rızkı herkese veriyor, rızkı hiç kimseden kesmiyor, en inkarcı bile Allah’ın rızkıyla yaşıyor. O zaman dilediğine dilediği rızkı verir diye çevirmemiz bağlamı açısından doğru bir çeviri burada kastedilen de her varlık rızkını Allah’a borçlu olduğuna göre farklı bir rızıktan söz ediyor ki bize göre bu nübüvvettir. Yani nübüvveti dilediğine verir. Onu kime vereceğini size soracak hali yok. Çünkü muhataplar şu iki şehrin en büyüğünden birine gelmeli değil miydi diyorlardı, Taif ve Mekke nin zenginlerini kastederek.

ve "HU"vel Kaviyyül 'Aziyz zira O mutlak güç, sınırsız yücelik sahibidir.


20-) Men kâne yüriydü harsel ahıreti nezid lehü fiy harsih* ve men kâne yüriydü harsed dünya nü'tihi minha ve ma lehu fiyl ahıreti min nasıyb;

Kim sonsuz gelecek yaşamın nimetlerini isterse nimetleri ona fazlasıyla veririz! Kim de dünyanın nimetlerini isterse, ona ondan veririz... Sonsuz gelecek yaşamda onun için bir nasip yoktur! (A.Hulusi)

20 - Her kim Âhiret ekimi isterse ona ekinini artırırız, her kim de Dünya ekimi isterse ona da ondan veririz amma Âhirette ona hiç nasip yoktur. (Elmalı)


Men kâne yüriydü harsel ahıreti nezid lehü fiy harsih Kim, çok ilginç, çok dikkat çekici bir ayet dostlar, kim ahiretin kazancını isterse biz ona onun kazancını artırarak veririz.

Çok ilginç, aslında nezid lehü fiy harsih ne manaya gelir? Ahiretin kazancını isteyen bir kimseye artırarak vermek. Zaten ahiretten bir kimse neyi ister, cenneti ister. Evet, peki artırarak vermek ne? Artırarak vermenin anlamını yine biz Kur’an dan bulabiliriz ama ayeti bitirelim;

ve men kâne yüriydü harsed dünya nü'tihi minha kim de bu dünya kazancını elde etmek isterse ona sadece  bu8 dünyada kini veririz.

Evet, Bir önceki cümleye dönelim ve yine aynı soruyu soralım; Nasıl artırır onun kazancını, hars ekim demektir aslında, ekim yapmak. Ekilen yer, yetişen ekin manasına da gelir. Hasılat ve gelir manasına da gelir. Peki nasıl artırır dedik? Yalnız dünyayı isteyen sadece dünyadakiyle kalır. Fakat ahirettekini isteyene nasıl artırır biliyor musunuz? Ya artırılarak ahirette yaptıklarından daha fazla verilir, ya da hem ahirette hem dünyada daha fazla verilir. Yani dünyada da verilir ki A. İmran/145-148 ayetleri bunu söylüyor.

ve men yürid sevabed dünya nü'tihi minha.(A. İmran/145) kim dünyanın güzelliğini isterse biz ona onu veririz. ve men yürid sevabel ahireh nü'tihi minha. (A. İmran/145) Kim de ahiretin güzelliğini isterse ona da onu veririz diyor Ama 148. ayet daha farklı bir şey söylüyor, o da diyor ki; Ahiretin sevabını isteyene dünyanın sevabını, yani dünyanın iyiliğini de veririz. Adeta ahireti isteyene promosyon olarak adeta zımnen dünyayı da yanında veririz dercesine. Tabii kime verince kimin için hayır olacağını Allah daha iyi bilir. Onun için herkes için değil hayır olacak olana verir. Hayır olmayacak olana vermez.

Burada Fe atahumullâhu sevabeddünya ve husne seva Bil' ahireh. (A.İmran/148)o ahireti isteyen kimseye dünya sevabının, dünya iyiliğinin yanında ahiret iyiliğini de verir Allah diyor. Evet, vAllâhu yuhıbbul muhsiniyn.(148) Allah Muhsinleri, iyileri sever. İşte bu.

Neden Rabbenâ âtinâ fiyddünyâ haseneten (Bakara/201) diyoruz? Rabbimiz bize dünyada da güzellik ver ahirette de. Biz rabbimizden güzellik istiyoruz servet değil güzellik olup olmadığını O karar verecek bizim için.

ve ma lehu fiyl ahıreti min nasıyb ama onun ahirette bir payı olmaz. Sadece dünyayı isteyenin ahiretten bir payı olmaz.


21-) Em lehüm şürekâu şera'u lehüm mined diyni ma lem ye'zen Bihillâh* ve levla kelimetül fasli lekudıye beynehüm* ve innez zâlimiyne lehüm azâbün eliym;

Yoksa onların, Din'den Allâh'ın izin vermediği şeyi kendileri için meşru kılan ortakları mı var? Eğer zamanı geldiğinde ayrışma olacağı sözü olmasaydı, elbette aralarında hükmolunurdu... Zâlimlere gelince, onlar için feci bir azap vardır. (A.Hulusi)

21 - Yoksa onların şerikleri var, onlara dinden Allahın izin vermediği şeyleri meşru' kıldılar öyle mi? Eğer o fasıl kelimesi olmasa idi aralarında hüküm icra edilir, bitirilirdi ve şüphesiz ki zâlimler için elîm bir azâb vardır. (Elmalı)


Em lehüm şürekâu şera'u lehüm mined diyni ma lem ye'zen Bihillâh yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyleri dindenmişçesine kendileri için şer’i kural olarak koyan, kural haline getiren Allah’a ortak kabul ettikleri güçler mi var. Allah’a isyan ederken benliklerine ya da eşyaya kul olmaya kalkmak nasıl bir şey. Veya Allah’ın yasakladıklarını yasallaştırmak hatta emretmek, ilahlığa kalkmaktır. Allah yasaklıyor ama beyimiz onu emrediyor, kendine emredilmiş gibi yapıyor. Buna Allah’a karşı ilahlık iddiası olarak görüyor Kur’an. Evet, dehşet bir suç, dehşet bir cürüm.

ve levla kelimetül fasli lekudıye beynehüm eğer konulmuş kesin yasa olmasaydı haklarında ki hüküm hemen infaz edilirdi. Yani bu ağır cürüm, bu ağır suç hiç ertelenemez bir suç. Aslında bu o insanı o anda helak etmek için yeterli bir nedendir. Fakat Allah’ın bu konuda yasası var, o yasa gereği sonuna kadar ona mühlet veriyor.

ve innez zâlimiyne lehüm azâbün eliym şu kesin ki zalimleri ahirette can yakıcı bir azap beklemektedir.

Ayette konu edilen “ortaklar”, insanların yalvardıkları, dua ettikleri, adak adadıkları sözde ilahlar değildir. Çünkü onların ortaya koydukları herhangi bir şeriat yoktur.
Burada konu edilen ortaklar, insanların Allah ile beraber hüküm koymada ortak kabul ettiği kimseler ve kurumlardır. İnsanlar onların ortaya koyduğu teorilere, akidelere sorgusuz sualsiz bağlanır, onların oluşturdukları yasalara teslim olur ve kayıtsız şartsız itaat ederse, o zaman bu kişi ve korumlar şeriatta Allah’a ortak tutulmuş sayılır.
Böyle toplumlarda Allah’ın koyduğu ilkeler göz ardı edilir, onun yerine bu kişi ve kurumların sistemleri geçirilir. Böylece kişisel ve toplumsal hayatın düzenlemesinde, alış verişte, mahkemelerde, siyasette, yönetimde onların kararları [şeriatları] esas alınır. (Hakkı Yılmaz – Teybin-ül Kur’an)]


22-) Teraz zâlimiyne müşfikıyne mimma kesebu ve huve vakı'un Bihim* velleziyne amenû ve amilus salihati fiy ravdatil cennat* lehüm ma yeşaune 'ınde Rabbihim* zâlike HUvel fadlül kebiyr;

Onların başına geldiğinde, (yaptıklarının sonucunda) kazandıklarından ötürü zâlimleri korku ile titreyenler olarak görürsün! İman edip imanın gereğini uygulayanlar ise cennetlerin en güzel yerlerindedirler. Onlar için Rablerinin indînde diledikleri her şey vardır. İşte bu! O büyük lütuftur! (A.Hulusi)

22 - Göreceksin o zalimleri kazandıklarından titrerlerken, o ise tepelerine inmekte, iman edip güzel güzel işler yapanlar ise Cennetlerin hoş hoş ravzalarında, onlara rablerinin indinde ne dilerlerse var, işte bu o büyük Fadıl, (Elmalı)


Teraz zâlimiyne müşfikıyne mimma kesebu ve huve vakı'un Bihim o gün kazandıkları yüzünden zalimlerin korkudan tir tir titrediklerini, o zor günde, o annenin babanın evlattan, evladın anne babadan, sevgilinin sevgiliden kaçtığı, kardeşin kardeşten kaçtığı o dehşet günde, o herkesin hesabını vereceği, ellerin ayakların şahitlik yapacağı o günde zalimlerin korkudan tir tir titrediklerini görürsün.

Ama korktukları başlarına gelmiştir bile ve huve vakı'un Bihim evet iş işten geçmiştir, korktukları başlarına gelmiştir. Korktuklarının başlarına geldiğini görünce ya leyteniy küntü turaba. (Nebe’/40) diyecekler. Keşke insan olmasaydık, toprak olsaydık. Bilinçli bir varlık olmasaydık, sorumlu bir varlık olmasaydık. Taş olsaydık, toprak olsaydık.

Bu yok olmak, yok olmayı istemektir. Aslında o da var Kur’an da, Kur’an onu da haber veriyor. Lâ ted'ul yevme süburen vahıden ved'u süburen kesiyra. (Furkan/14) bugün diyor onlara, bu gibilere bir tek yok olmayı istemeyin, bir ölümü çağırmayın ölümleri çağırın ölümleri. Size bir ölüm yetmez. Allah korusun. Rabbim o gün ölümleri çağıranlardan değil sevinenlerden kılsın inşallah.

velleziyne amenû ve amilus salihati fiy ravdatil cennat ne ki iman eden ve salih amel işleyenler cennetlerin müstesna köşelerinde göz alıcı, alımlı çalımlı çiçekliklerinde olacaklar. Ravdat içinde suyun, suların, çiçeklerin, çiçekli ve kokulu bitkilerin muhteşem armonisinin insanı bayılttığı, kendinden geçirdiği muhteşem bir güzellik ifade eder.

lehüm ma yeşaune 'ınde Rabbihim onlar rablerinin katında dilediklerine nail olacaklar. Hani ne diyordu dostlar Kur’an sanırım secde suresinin 17. ayeti olacak yanlış hatırlamıyorsam; Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min kurreti a'yün (Secde/17) o gün cennete giren hiç kimse, cennette kendisini ne göz kamaştırıcı muhteşem sürprizlerin beklediğini hayal dahi edemez. İşte bu, tahayyül dahi edemez, bilemez.

zâlike HUvel fadlül Kebiyr neymiş? Evet buymuş. Bu, işte budur büyük ikramiye. Öyle diyor büyük ikramiye budur ey insan. Sen başarıyı ne olarak tanımlıyorsun, sen kurtuluşu ne olarak tarif ediyorsun. Sen kazandım diye havaya sıçradığında neyi kazanman gerekiyor. Allah’ın tarif ettiği başarı bu işte. Büyük ikramiye burada.

Kur’an ın inşa ettiği başarı tasavvuru, işte kariyer planlaması budur dostlar ve herkes bu planlamayı yapmak için şu soruyu, büyük çocuklar, küçük çocuklar, ihtiyar çocuklar herkes sorsun. Ölünce ne olmayı düşünüyorsun. Ölünce ne olacaksınız.


23-) Zâlikelleziy yübbeşşirullahu ıbadeHUlleziyne amenû ve 'amilus salihat* kul lâ es'elüküm aleyhi ecren illel meveddete fiyl kurba* ve men yakterif haseneten nezid lehu fiyha hüsna* innAllâhe Ğafûrun Şekûr;

İşte bu, Allâh'ın, iman edip imanın gereğini uygulayan kullarına müjdelediğidir... De ki: "Sizden yakınlığın sevgisi dışında, bu tebliğim nedeniyle bir karşılık istemiyorum"... Kim bir güzellik kazanırsa, onda, onun için bir güzellik de biz arttırırız! Muhakkak ki Allâh Ğafûr'dur, Şekûr'dur. (A.Hulusi)

23 - İşte bu müjdedir ki Allah iman edip iyi iyi işler yapan kullarına tebşir buyuruyor, de ki buna karşı sizden yakınlıkta sevgiden başka bir ecir istemem ve her kim çalışır bir güzellik kazanırsa ona onda daha ziyade bir güzellik veririz, çünkü Allah gafurdur şekûrdır. (Elmalı)


Zâlikelleziy yübbeşşirullahu ıbadeHUlleziyne amenû ve 'amilus salihat İşte bu Allah’ın iman eden ve salih amel işleyen kullarına verdiği müjdedir. kul lâ es'elüküm aleyhi ecren illel meveddete fiyl kurba  de ki; ey peygamber bu davetime karşılık sizden hiçbir ücret talep etmiyorum. Görmüyor musunuz benim ücretim Allah’tan, sizden hiçbir şey istemiyorum. Allah görevlendirdi vazifemi yapıyorum. Sizden hiçbir şey almadan, sizin için varlığımı bu yola koymamda sizin için hiçbir şey ifade etmiyor. Buradan dahi hiçbir şey anlamıyor musunuz.

Ve; illel meveddete fiyl kurba ancak, sadece Allah’a yakınlık hususunda tam bir ilgi ve sevgi uyandırmak istiyorum sizde. Bu ibareden yola çıkarak bari akrabalık bağını düzeltin, akrabalarıma yakın ve sevgili olmanızı istiyorum şeklinde anlayanlar da olmuş. Sizden benim yakınlarıma sevgi göstermenizi istiyorum. Zorlama anlamlar çıkarılmış bu gibi. Ya da daha başka anlamlar. Ama bizim tercihimiz el meveddete fiyl kurba; Allah’a ilgi ve yakın olma aşkı. Hasan Basri’nin tefsirine dayanıyor, yorumuna. Ki bu yorum gerçekten de bu ayete en güzel oturan yorumlardan biri.

ve men yakterif haseneten nezid lehu fiyha hüsna her kim bir güzelliği bedelini ödeyerek gerçekleştirirse biz ona daha güzeli ile muamele ederiz, daha güzelini bahşederiz.

Yakterif aslında söke söke almak, zor almak, ağacın kabuğunu kavlatmaya denir öz olarak. Yani kabuğum kavladı derler ya zor iş yaparken. Türkçemizde de kullanılır, onun gibi. Yani bedelini ödeyerek elde ederse ona kat kat fazlasını veririz.

innAllâhe Ğafûrun Şekûr şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, şükre bol karşılık verendir.

Rabbim bizi de bağışladıkları ve kendisine şükredenler arasında kılsın, şükrümüzü cennetle ödüllendirsin.


Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.


152. videonun sonu.
152. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder