D
sayfasından devam
18-)
Yesta'cilu Bihelleziyne lâ yu'minune Biha* velleziyne amenû müşfikune minha, ve
ya'lemune ennehel Hakk* ela innelleziyne yumarune fiys saati lefiy dalâlin
beıyd;
Onu
yaşayacaklarına iman etmeyenler, onu acele isterler! İman edenler ise ondan
korku ile ürperirler ve bilirler ki o kesinlikle Hak'tır! Dikkat edin, O Saat (ölümle yeni bir boyutta yaşayacakları) hakkında tartışanlar, kesinlikle işin hakikatinden çok
büyük bir sapma içindedirler! (A.Hulusi)
18 -
Onu inanmayan imansızlar acele isterler, iman edenler ise hak olduğunu bilirler
de ondan korkar sakınırlar, iyi bil ki o saat hakkında mücadele edenler her
halde uzak bir dalâl içindedirler. (Elmalı)
Yesta'cilu
Bihelleziyne lâ yu'minune Biha ona
inanmayan kimseler, onun çabuk gelmesini isteyenlerdir. Ya da tersi ile de
çevirebiliriz; Onun çabuk gelmesini isteyenler kimler biliyor musun? Ona inanmayanlar.
İnanmayan çabuk gelmesini istiyor. İlginç, aslında ilginç değil, belki de
normal. İnanmıyor. İnanmadığı için hadi getir de görelim. Haydi tehdit ettiğin
gelsin de görelim. Eğer gelse en çok telaşa düşen de kendisi olacaktır.
velleziyne
amenû müşfikune minha, ve ya'lemune ennehel Hakk iman edenlerse ondan dolayı yürekleri titrer ve
bilirler ki o, yani o gün hakikatin ta kendisidir. Ya da o bu vahiy. Ya da
vahyin haber verdiği kıyamete ilişkin, öteye ilişkin haberler hakikatin ta
kendisidir. ela innelleziyne yumarune fiys
saati lefiy dalâlin beıyd bakın,
dikkat edin, son saat hakkında kuşku duyan kimseler derin bir sapıklığa
düşenlerin ta kendileridir.
Burada
ki lefiy dalâliyn beıyd, Beıyd uzak demek, ben derin diye
çevirdim. Aslında kendinin uzağına düşen kimselerdir gibi bir nükte de
çıkabilir. Kendinden uzaklaşanlar, hakikatten de uzaklaşıyorlar. Haktan
uzaklaştıkça kendilerinden de uzaklaşıyorlar. Kendini kaybetmek budur işte. Tüm
sapmaların temelinde sorumsuzluk yatar. En büyük sorumsuzluksa yaptıklarının
hesabını vermeyeceğine inanmak. Yani yaptıklarının yanına kalacağına inanmak
insanoğlunun en büyük sorumsuzluğudur.
19-)
Allâhu Latıyfün Bi 'ıbadiHİ yerzüku men yeşa'* ve "HU"vel Kaviyyül
'Aziyz;
Allâh
kullarında Latiyf'tir, dilediğini rızıklandırır... O Kaviyy'dir, Aziyz'dir.
(A.Hulusi)
19 -
Allah kullarına lütufkârdır, her dilediğini bir suretle merzuk kılar ve o öyle
kaviy öyle azîz. (Elmalı)
Allâhu
Latıyfün Bi 'ıbadiHİ yerzüku men yeşa'
Allah kullarına karşı sınırsız, sonsuz bir lütuf sahibidir. Dilediğine dilediği
rızkı verir. Aslında literal olarak tam çevirecek olursam dilediğine rızık
verir. Fakat biz biliyoruz ki rızkı herkese veriyor, rızkı hiç kimseden
kesmiyor, en inkarcı bile Allah’ın rızkıyla yaşıyor. O zaman dilediğine dilediği
rızkı verir diye çevirmemiz bağlamı açısından doğru bir çeviri burada
kastedilen de her varlık rızkını Allah’a borçlu olduğuna göre farklı bir
rızıktan söz ediyor ki bize göre bu nübüvvettir. Yani nübüvveti dilediğine
verir. Onu kime vereceğini size soracak hali yok. Çünkü muhataplar şu iki
şehrin en büyüğünden birine gelmeli değil miydi diyorlardı, Taif ve Mekke nin
zenginlerini kastederek.
ve
"HU"vel Kaviyyül 'Aziyz
zira O mutlak güç, sınırsız yücelik sahibidir.
20-)
Men kâne yüriydü harsel ahıreti nezid lehü fiy harsih* ve men kâne yüriydü
harsed dünya nü'tihi minha ve ma lehu fiyl ahıreti min nasıyb;
Kim
sonsuz gelecek yaşamın nimetlerini isterse nimetleri ona fazlasıyla veririz!
Kim de dünyanın nimetlerini isterse, ona ondan veririz... Sonsuz gelecek
yaşamda onun için bir nasip yoktur! (A.Hulusi)
20 -
Her kim Âhiret ekimi isterse ona ekinini artırırız, her kim de Dünya ekimi
isterse ona da ondan veririz amma Âhirette ona hiç nasip yoktur. (Elmalı)
Men
kâne yüriydü harsel ahıreti nezid lehü fiy harsih Kim, çok ilginç, çok dikkat çekici bir ayet dostlar,
kim ahiretin kazancını isterse biz ona onun kazancını artırarak veririz.
Çok
ilginç, aslında nezid lehü fiy harsih ne manaya gelir? Ahiretin
kazancını isteyen bir kimseye artırarak vermek. Zaten ahiretten bir kimse neyi
ister, cenneti ister. Evet, peki artırarak vermek ne? Artırarak vermenin
anlamını yine biz Kur’an dan bulabiliriz ama ayeti bitirelim;
ve men
kâne yüriydü harsed dünya nü'tihi minha
kim de bu dünya kazancını elde etmek isterse ona sadece bu8 dünyada kini veririz.
Evet,
Bir önceki cümleye dönelim ve yine aynı soruyu soralım; Nasıl artırır onun
kazancını, hars ekim demektir aslında, ekim yapmak. Ekilen yer, yetişen ekin
manasına da gelir. Hasılat ve gelir manasına da gelir. Peki nasıl artırır
dedik? Yalnız dünyayı isteyen sadece dünyadakiyle kalır. Fakat ahirettekini
isteyene nasıl artırır biliyor musunuz? Ya artırılarak ahirette yaptıklarından
daha fazla verilir, ya da hem ahirette hem dünyada daha fazla verilir. Yani
dünyada da verilir ki A. İmran/145-148 ayetleri bunu söylüyor.
ve men yürid sevabed dünya nü'tihi minha.(A.
İmran/145) kim dünyanın güzelliğini isterse biz ona onu veririz. ve men yürid sevabel ahireh
nü'tihi minha. (A. İmran/145) Kim de ahiretin güzelliğini isterse
ona da onu veririz diyor Ama 148. ayet daha farklı bir şey söylüyor, o da diyor
ki; Ahiretin sevabını isteyene dünyanın sevabını, yani dünyanın iyiliğini de
veririz. Adeta ahireti isteyene promosyon olarak adeta zımnen dünyayı da
yanında veririz dercesine. Tabii kime verince kimin için hayır olacağını Allah
daha iyi bilir. Onun için herkes için değil hayır olacak olana verir. Hayır
olmayacak olana vermez.
Burada Fe atahumullâhu sevabeddünya ve husne seva Bil' ahireh.
(A.İmran/148)o ahireti isteyen kimseye dünya sevabının, dünya iyiliğinin
yanında ahiret iyiliğini de verir Allah diyor. Evet, vAllâhu yuhıbbul muhsiniyn.(148) Allah
Muhsinleri, iyileri sever. İşte bu.
Neden Rabbenâ âtinâ fiyddünyâ haseneten
(Bakara/201) diyoruz? Rabbimiz bize dünyada da güzellik ver ahirette de. Biz
rabbimizden güzellik istiyoruz servet değil güzellik olup olmadığını O karar
verecek bizim için.
ve ma
lehu fiyl ahıreti min nasıyb ama onun
ahirette bir payı olmaz. Sadece dünyayı isteyenin ahiretten bir payı olmaz.
21-) Em
lehüm şürekâu şera'u lehüm mined diyni ma lem ye'zen Bihillâh* ve levla
kelimetül fasli lekudıye beynehüm* ve innez zâlimiyne lehüm azâbün eliym;
Yoksa
onların, Din'den Allâh'ın izin vermediği şeyi kendileri için meşru kılan
ortakları mı var? Eğer zamanı geldiğinde ayrışma olacağı sözü olmasaydı,
elbette aralarında hükmolunurdu... Zâlimlere gelince, onlar için feci bir azap
vardır. (A.Hulusi)
21 -
Yoksa onların şerikleri var, onlara dinden Allahın izin vermediği şeyleri
meşru' kıldılar öyle mi? Eğer o fasıl kelimesi olmasa idi aralarında hüküm icra
edilir, bitirilirdi ve şüphesiz ki zâlimler için elîm bir azâb vardır. (Elmalı)
Em
lehüm şürekâu şera'u lehüm mined diyni ma lem ye'zen Bihillâh yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyleri
dindenmişçesine kendileri için şer’i kural olarak koyan, kural haline getiren
Allah’a ortak kabul ettikleri güçler mi var. Allah’a isyan ederken benliklerine
ya da eşyaya kul olmaya kalkmak nasıl bir şey. Veya Allah’ın yasakladıklarını
yasallaştırmak hatta emretmek, ilahlığa kalkmaktır. Allah yasaklıyor ama
beyimiz onu emrediyor, kendine emredilmiş gibi yapıyor. Buna Allah’a karşı
ilahlık iddiası olarak görüyor Kur’an. Evet, dehşet bir suç, dehşet bir cürüm.
ve
levla kelimetül fasli lekudıye beynehüm
eğer konulmuş kesin yasa olmasaydı haklarında ki hüküm hemen infaz edilirdi.
Yani bu ağır cürüm, bu ağır suç hiç ertelenemez bir suç. Aslında bu o insanı o
anda helak etmek için yeterli bir nedendir. Fakat Allah’ın bu konuda yasası
var, o yasa gereği sonuna kadar ona mühlet veriyor.
ve
innez zâlimiyne lehüm azâbün eliym şu
kesin ki zalimleri ahirette can yakıcı bir azap beklemektedir.
[Ek
bilgi; “SÖZÜ EDİLEN ORTAKLAR”
Ayette konu edilen “ortaklar”,
insanların yalvardıkları, dua ettikleri, adak adadıkları sözde ilahlar
değildir. Çünkü onların ortaya koydukları herhangi bir şeriat yoktur.
Burada konu edilen ortaklar,
insanların Allah ile beraber hüküm koymada ortak kabul ettiği kimseler ve
kurumlardır. İnsanlar onların ortaya koyduğu teorilere, akidelere sorgusuz
sualsiz bağlanır, onların oluşturdukları yasalara teslim olur ve kayıtsız
şartsız itaat ederse, o zaman bu kişi ve korumlar şeriatta Allah’a ortak
tutulmuş sayılır.
Böyle toplumlarda Allah’ın
koyduğu ilkeler göz ardı edilir, onun yerine bu kişi ve kurumların sistemleri
geçirilir. Böylece kişisel ve toplumsal hayatın düzenlemesinde, alış verişte,
mahkemelerde, siyasette, yönetimde onların kararları [şeriatları] esas alınır.
(Hakkı Yılmaz – Teybin-ül Kur’an)]
22-)
Teraz zâlimiyne müşfikıyne mimma kesebu ve huve vakı'un Bihim* velleziyne amenû
ve amilus salihati fiy ravdatil cennat* lehüm ma yeşaune 'ınde Rabbihim* zâlike
HUvel fadlül kebiyr;
Onların
başına geldiğinde, (yaptıklarının sonucunda) kazandıklarından ötürü zâlimleri korku ile titreyenler
olarak görürsün! İman edip imanın gereğini uygulayanlar ise cennetlerin en
güzel yerlerindedirler. Onlar için Rablerinin indînde diledikleri her şey
vardır. İşte bu! O büyük lütuftur! (A.Hulusi)
22 -
Göreceksin o zalimleri kazandıklarından titrerlerken, o ise tepelerine inmekte,
iman edip güzel güzel işler yapanlar ise Cennetlerin hoş hoş ravzalarında,
onlara rablerinin indinde ne dilerlerse var, işte bu o büyük Fadıl, (Elmalı)
Teraz
zâlimiyne müşfikıyne mimma kesebu ve huve vakı'un Bihim o gün kazandıkları yüzünden zalimlerin korkudan tir
tir titrediklerini, o zor günde, o annenin babanın evlattan, evladın anne
babadan, sevgilinin sevgiliden kaçtığı, kardeşin kardeşten kaçtığı o dehşet
günde, o herkesin hesabını vereceği, ellerin ayakların şahitlik yapacağı o
günde zalimlerin korkudan tir tir titrediklerini görürsün.
Ama
korktukları başlarına gelmiştir bile ve huve vakı'un Bihim evet iş işten
geçmiştir, korktukları başlarına gelmiştir. Korktuklarının başlarına geldiğini
görünce ya leyteniy
küntü turaba. (Nebe’/40) diyecekler. Keşke insan olmasaydık, toprak
olsaydık. Bilinçli bir varlık olmasaydık, sorumlu bir varlık olmasaydık. Taş
olsaydık, toprak olsaydık.
Bu yok
olmak, yok olmayı istemektir. Aslında o da var Kur’an da, Kur’an onu da haber
veriyor. Lâ ted'ul yevme süburen vahıden
ved'u süburen kesiyra. (Furkan/14) bugün diyor onlara, bu gibilere
bir tek yok olmayı istemeyin, bir ölümü çağırmayın ölümleri çağırın ölümleri.
Size bir ölüm yetmez. Allah korusun. Rabbim o gün ölümleri çağıranlardan değil
sevinenlerden kılsın inşallah.
velleziyne
amenû ve amilus salihati fiy ravdatil cennat
ne ki iman eden ve salih amel işleyenler cennetlerin müstesna köşelerinde göz
alıcı, alımlı çalımlı çiçekliklerinde olacaklar. Ravdat içinde suyun,
suların, çiçeklerin, çiçekli ve kokulu bitkilerin muhteşem armonisinin insanı
bayılttığı, kendinden geçirdiği muhteşem bir güzellik ifade eder.
lehüm
ma yeşaune 'ınde Rabbihim onlar rablerinin katında dilediklerine
nail olacaklar. Hani ne diyordu dostlar Kur’an sanırım secde suresinin 17.
ayeti olacak yanlış hatırlamıyorsam; Fela
ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min kurreti a'yün (Secde/17) o gün cennete giren hiç kimse, cennette
kendisini ne göz kamaştırıcı muhteşem sürprizlerin beklediğini hayal dahi
edemez. İşte bu, tahayyül dahi edemez, bilemez.
zâlike
HUvel fadlül Kebiyr neymiş? Evet
buymuş. Bu, işte budur büyük ikramiye. Öyle diyor büyük ikramiye budur ey
insan. Sen başarıyı ne olarak tanımlıyorsun, sen kurtuluşu ne olarak tarif
ediyorsun. Sen kazandım diye havaya sıçradığında neyi kazanman gerekiyor.
Allah’ın tarif ettiği başarı bu işte. Büyük ikramiye burada.
Kur’an
ın inşa ettiği başarı tasavvuru, işte kariyer planlaması budur dostlar ve
herkes bu planlamayı yapmak için şu soruyu, büyük çocuklar, küçük çocuklar,
ihtiyar çocuklar herkes sorsun. Ölünce ne olmayı düşünüyorsun. Ölünce ne
olacaksınız.
23-)
Zâlikelleziy yübbeşşirullahu ıbadeHUlleziyne amenû ve 'amilus salihat* kul lâ
es'elüküm aleyhi ecren illel meveddete fiyl kurba* ve men yakterif haseneten
nezid lehu fiyha hüsna* innAllâhe Ğafûrun Şekûr;
İşte
bu, Allâh'ın, iman edip imanın gereğini uygulayan kullarına müjdelediğidir...
De ki: "Sizden yakınlığın sevgisi dışında, bu tebliğim nedeniyle bir
karşılık istemiyorum"... Kim bir güzellik kazanırsa, onda, onun için bir
güzellik de biz arttırırız! Muhakkak ki Allâh Ğafûr'dur, Şekûr'dur. (A.Hulusi)
23 -
İşte bu müjdedir ki Allah iman edip iyi iyi işler yapan kullarına tebşir
buyuruyor, de ki buna karşı sizden yakınlıkta sevgiden başka bir ecir istemem
ve her kim çalışır bir güzellik kazanırsa ona onda daha ziyade bir güzellik
veririz, çünkü Allah gafurdur şekûrdır. (Elmalı)
Zâlikelleziy
yübbeşşirullahu ıbadeHUlleziyne amenû ve 'amilus salihat İşte bu Allah’ın iman eden ve salih amel işleyen
kullarına verdiği müjdedir. kul lâ es'elüküm
aleyhi ecren illel meveddete fiyl kurba de ki; ey peygamber bu davetime karşılık
sizden hiçbir ücret talep etmiyorum. Görmüyor musunuz benim ücretim Allah’tan,
sizden hiçbir şey istemiyorum. Allah görevlendirdi vazifemi yapıyorum. Sizden
hiçbir şey almadan, sizin için varlığımı bu yola koymamda sizin için hiçbir şey
ifade etmiyor. Buradan dahi hiçbir şey anlamıyor musunuz.
Ve;
illel meveddete fiyl kurba ancak, sadece Allah’a yakınlık hususunda tam
bir ilgi ve sevgi uyandırmak istiyorum sizde. Bu ibareden yola çıkarak bari
akrabalık bağını düzeltin, akrabalarıma yakın ve sevgili olmanızı istiyorum
şeklinde anlayanlar da olmuş. Sizden benim yakınlarıma sevgi göstermenizi
istiyorum. Zorlama anlamlar çıkarılmış bu gibi. Ya da daha başka anlamlar. Ama
bizim tercihimiz el meveddete fiyl kurba; Allah’a ilgi ve yakın olma
aşkı. Hasan Basri’nin tefsirine dayanıyor, yorumuna. Ki bu yorum gerçekten de
bu ayete en güzel oturan yorumlardan biri.
ve men
yakterif haseneten nezid lehu fiyha hüsna
her kim bir güzelliği bedelini ödeyerek gerçekleştirirse biz ona daha güzeli
ile muamele ederiz, daha güzelini bahşederiz.
Yakterif aslında söke söke almak, zor almak, ağacın kabuğunu
kavlatmaya denir öz olarak. Yani kabuğum kavladı derler ya zor iş yaparken.
Türkçemizde de kullanılır, onun gibi. Yani bedelini ödeyerek elde ederse ona
kat kat fazlasını veririz.
innAllâhe
Ğafûrun Şekûr şüphesiz Allah çok
bağışlayıcıdır, şükre bol karşılık verendir.
Rabbim
bizi de bağışladıkları ve kendisine şükredenler arasında kılsın, şükrümüzü
cennetle ödüllendirsin.
“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil
alemiyn”
Çağrımız ve davamız
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.
152. videonun sonu.
152. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder