B
sayfasından devam
9-)
Emittehazû min dûniHİ evliyâ'* fAllâhu "HU"vel Veliyyü ve HUve yuhyil
mevta* ve HUve alâ külli şey'in Kadiyr;
Yoksa
O'nun dûnundan velîler mi edindiler? (İşte) Allâh! "HÛ"dur El Veliyy! "HÛ"
diriltir ölüleri! "HÛ" her şeye Kaadir'dir. (A.Hulusi)
09 -
Yoksa ondan beride velileri mi idindiler? Fakat Allah dır ancak veli, ölüleri o
diriltir, ve her şey'e kadîr odur. (Elmalı)
Emittehazû
min dûniHİ evliyâ' yoksa onlar O’nun
dışında hamiler, koruyucular, destekçiler, veliler mi edinmeye kalkıyorlar. fAllâhu "HU"vel Veliyy oysa ki asıl himaye edici, asıl koruyucu, asıl veliy,
asıl can dost Allah’tır. Onun için Allah’ın var neye muhtaçsın, Allah’ın yok,
neyin var? Onun için Allah’ı olan darda kalmaz. Onun için Allahsızlık en büyük
anlamsızlıktır. Onun için Allah’ı kırma da, kim kırılırsa kırılsın. Onun için
rabbinle yakın ol, kime uzak olduğunun hiçbir anlamı yok. Yeter ki rabbine
yakın ol. Rabbine yakın olursan dünya alem bir olsa senin sırtını alt edemez,
yere getiremez.
ve
HUve alâ külli şey'in Kadiyr zira
sadece O dur ölüye can veren ve her şeye muktedir olan, güç yetirende yalnızca
O’dur.
10-)
Ve mahteleftüm fiyhi min şey'in fehukmühu ilAllâh* zâlikümullâhu Rabbiy aleyhi
tevekkeltü ve ileyHİ üniyb;
Herhangi
bir şey hakkında fikir ayrılığına düştüğünüzde, onun hükmü Allâh'a aittir! İşte
budur Allâh, Rabbim! O'na tevekkül ettim... O'na dönerim! (A.Hulusi)
10 -
İhtilâf ettiğiniz herhangi bir şey hakkında da hüküm Allaha âittir, işte de: o
Allah benim rabbim ben ona dayanmaktayım ve hep ona sığınırım. (Elmalı)
Ve
mahteleftüm fiyhi min şey'in fehukmühu ilAllâh imdi bu alanda ayrılığa düştüğünüz her konuda hüküm,
son sözü söylemek Allah’a aittir. zâlikümullâhu
Rabbiy aleyhi tevekkeltü ve ileyHİ üniyb
De ki bakın işte benim rabbim olan Allah budur. Hep O’na güvendim, O’na
yöneldim. Yani benim rabbim olan Allah kendisine güvenilecek ve kendisine
güveneni asla mahcup etmeyecek zattır.
Peki
sizin kul olduğunuz kullar, kul olduğunuz eşya, ya da başka şeyler, tanrılık
atfettiğiniz Allah’a ait sıfatları çalıp ta bir başkalarına yakıştırdığınız o
şeyler hiç güveninizi denediniz mi? Onların, yarın büyük hesap günü sizi
kayıracaklarına dair bir garanti aldınız mı? Benim rabbim bana garanti veriyor.
lâ havfün aleyhim ve
lâ hüm yahzenun. (Yunus/62) diyor. Kendi dostları için asla
geçmişten dolayı üzüntü ve gelecekten dolayı kaygı da olmayacak diyor. Peki
sizin kulluk yaptıklarınızda size bu garantiyi veriyor mu? Yoksa size ahireti
inkar mı ettiriyorlar. Ahireti inkar ettirmeleri lazım çünkü orada hiçbir şey
veremeyecekler. Veremeyeceklerini söyleyemeyince sana ahireti yok saymanı
söyleyecekler.
11-)
Fatırus Semâvati vel Ard* ce'ale leküm min enfüsiküm ezvacen ve minel en'ami
ezvaca* yezreüküm fiyh* leyse kemisliHİ şey'* ve HUves Semiy'ul Basıyr;
Semâlar
ve arzın Fâtır'ıdır! Sizi, hem kendi benliğinizden eşler (orijin benlik + oluşmuş benlik); hem de en'amdan (hayvansal bedenden) çiftler (biyolojik +
ışınsal {ruh}
beden) hâlinde oluşturmuştur... Böylece sizi
üretiyor! O'nun benzeri bir şey yoktur! O, Semi'dir, Basıyr'dir. (A.Hulusi)
11 - O
Gökleri ve yeri yaradan, size kendilerinizden çiftler yapmış, en'amdan da
çiftler, sizi o suretle üretip duruyor, onun misli gibi bir şey yoktur ve o
öyle semî' öyle basîrdir. (Elmalı)
Fatırus
Semâvati vel Ard O gökleri ve yeri
yoktan var edendir. ce'ale leküm min
enfüsiküm ezvacen ve minel en'ami ezvaca
nasıl ki hayvanları çiftler halinde yarattı, sizi de kendi türünüzden eşli
olarak yaratmıştır. Sizin içinde kendi cinsinizden eşler yaratmıştır. Yezreüküm (fiyh) ve sizi bu sayede
çoğaltmaktadır.
Evet,
zevc; eş, çiftlerden her biri anlamına gelir. Kur’an da erkekler dişiler,
hayvanlar, bitkiler her şey için kullanılır. Tüm yaratılmışlar için kullanılır
ve tabii ki insanlar için kullanılır. Varlığın çift kutupluluğu yasasına bir
atıftır. Yaratılmış olmanın kanunu budur. Çift kutupluluk. Çiftin her üyesi
ontolojik olarak varlığını diğerinin varlığı üzerine temellendirir. Neden Çünkü
ötekinin olmaması halinde kendisi de olamaz. Çünkü bu kendi kendine
yetmediğinin ifadesidir.
Çifterlilik,
yaratılmış olmanın temel kanunu olan çifterlilik, eşi olmadan kendisinin de
olmayacağının ifadesidir. Bu da acziyetin ifadesidir. Yani söz şuraya
getirilmiştir; daha aynı cinsten olan eşin olmadan sen varlığını bile garanti
edemezken, sen nasıl Allah’a küstahlık edersin. Allah olmadan sen neyini
garanti etmeye kalkarsın. Daha senin gibi ölümlü eşsiz dahi varlığını garanti
edemiyorsun. Var olmak için mutlaka karşı cinse ihtiyaç duyuyorsun. Bir erkekle
bir dişi olması şart oluyor da sen Allah’a nasıl sana muhtaç değilim havasına
bürünüyorsun. Buna nasıl cüret ediyorsun, neyine güvenerek bunu yapıyorsun.
Aslında
bunun temelinde, altında bizi götürüp bıraktığı yer burası bu ibarenin, bu
ayetin. Zaten eşi olmayan, eşe ihtiyaç duymayan, çifterlilik yasasının kendisini
bağlamadığı bir tek zat var, ona da Allah diyoruz. İşte sözü oraya getiriyor
ayet.ve diyor ki;
leyse
kemisliHİ şey'un hiçbir şey O’na
benzemez. Bu cümle, bu cümlecik Kur’an da ki tevhidi ifade eden en öz
kalıplardan biridir. Tevhidin şartı olan Allah tasavvurunu inşa eder. Hacmi
küçüktür ama manası çok derin ve büyüktür. Gerek zat, gerek sıfat ve gerek
ef’al, eylemler, fiiller konusunda açısından hiçbir yaratık, hiçbir yaratılmış
O’nunla asla kıyaslanamaz.
..
feleHUl Esmâül Hüsna.(İsra/110) hatırlayınız. Her ne ki aklına mükemmellik geliyor
ey insanoğlu, aklına gelen her mükemmelliğin sahibi O’dur. Bunun açıklaması,
açık anlamı budur. Aklına ne mükemmellik geliyorsa onun sahibi O’dur.
Dolayısıyla hiç kimseye de Allah’tan başka mükemmellik yakıştırma. Aklına gelen
her mükemmelliğin sahici sahibi Allah’tır. Eşsizdir, çiftsizdir, kendi kendine
yetendir çünkü.
Ya eyyühen Nasu entümül fukarâu ilAllâh... (Fatır/15)
Ey insanlık ailesi Allah’a muhtaç olan sizsiniz vAllâhu "HU"vel Ğaniyyül Hamiyd (Fatır/15) Allah mı? O kendi
kendine yetendir. Kendi kendine yeten sadece O’dur, siz O’na muhtaçsınız
diyordu ya ayet.
İşte O. O’nun bir benzeri dahi yoktur. Burada dikkat
buyurunuz. Aynı ayetin öncesinde ki cümlelerde eş, ezvac iki kere tekrarlandığı
halde, Leyse kemisliHi şey’un ifadesi kullanılmış ama eş, zevc anlamına
gelen herhangi bir şey kullanılmamış nefyederken, olumsuzlanırken. Neden?
Aslında bu onu da nefyediyor, olumsuzluyor. Yani O’nun benzeri yoktur ki O’nun
eşi olsun. Benzeri olmayanın eşi olur mu? O’nun benzeri gibisi, aslında tam
tercüme edeceksek, buradaki “Kâf” teşbih edatı Zemahşeri’ye göre Te’kit için,
pekiştirmek için. Ama biz böyle mana verirsek eğer, Türkçede anlam düşük oluyor
ama, O’nun benzeri gibisi yoktur. Yani benzeri tam değil de, benzerine benzer
dahi yoktur. Dolayısıyla eşi nereden olacak. O’na eş değerde biri nereden
olacak.
Ve lem yekün leHÛ küfüven ehad. (İhlas/4) ne
diyordu İhlas suresi? Hiçbir şey O’na eş ve denk olmadı, ama hiçbir şey. O
nedenle bizden öncekiler; “Her ne ki aklına geliyor, o Allah değildir.” Diye
tarif etmişler.
Peki Allah
nedir? Bu akıl, O’nun zatını kavramaktan acizdir. Onun için böyle bir soru
insanın beynini yakar. Sonlu olan sonsuz olanı zatıyla kavrayamaz. Ancak
sıfatlarıyla, nitelikleriyle kavrar. Sonlu olan sonsuz olanı kavrayamaz, küçük
büyüğü alamaz. Çünkü biz aslında sonsuz kavramını dahi kavrayamayız. Çünkü biz
sınırlıyız.
“İdraki
meali bu küçük akla gerekmez,
Zira bu
terazi bu kadar sıkleti çekmez. “
Diyordu Ziya
paşa ya. Yani Allah’ın zatını idrak etmek bu akla gerekmez, akıl bunun için
yetmez. Çünkü aklın terazisi bu ağırlığı çekmez. Aslında bu Hz. Ebu Bekir’e
atfedilen o meşhur dizenin sanki Türkçeye aktarılışı. Ne diyordu Hz. Ebu Bekir;
“El aczü
an derkil idraki idrakun” O’nu idrak etmek, O’nu idrak etmekten aciz
olduğunu bilmektir. Evet, El aczü an derkil idraki idrakun. O’nu idrak
etmenin tek yolu vardır, O’nu idrakten aciz olduğunu bilmek. Hz. Ali de, bu
beyite, bu mısraya bir mısra eklermiş. Vel bahsü an sırrı zatillahi işrakün
Allah’ın zatını araştırmakta şirktir. Yani zatı nasıldı, kendisi nasıl, boyu
nasıl, büyüklüğü falan. Bu da şirktir buyurmuş. Çünkü Allah’ın zatını bu akıl
tartmaz. Sonlu olan sonsuz olanı kavrayamaz.
Aklımız
elindeki donelerle düşünür. Akıl yürütmelerimizin tamamı gördüğümüz şeylerden
yola çıkarak tır. Onun için Allah’ın zatı üzerine aklımızın ancak aczini itiraf
edebiliriz. Onu sıfatlarıyla görürüz. Yani O’nu yarattıklarıyla görürüz. Onu
eylemleriyle görürüz. Onu sanatında görürüz, sanatına bakar sanatkarın
büyüklüğünü anlarız. İnsana bakar rabbinin büyüklüğünü anlarız. Şu muhteşem
misafirhaneye bakar, kainat misafirhanesine, bu misafir hanenin hane sahibinin
ihtişamını anlarız.
ve
HUves Semiy'ul Basıyr ve O her şeyi
işiten, her şeyi görendir.
12-)
LeHU mekaliydüs Semâvati vel Ard* yebsütur rizka limen yeşau ve yakdir* inneHU
Bikülli şey'in 'Aliym;
Semâların
ve arzın anahtarları (özellikleri açığa çıkaran
kuvveler) O'nundur! Yaşam gıdasını dilediğine
göre yayar, genişletir veya daraltır! Muhakkak ki O, Bi-küllî şey'in (Esmâ'sıyla şey'i meydana getirmiş olan olarak) Aliym'dir (bilen). (A.Hulusi)
12 -
Göklerin, Yerin kilitleri onun, rızkı dilediğine açar ve kısar, çünkü o her
şey'i bilir. (Elmalı)
LeHU
mekaliydüs Semâvati vel Ard göklerin
ve yerin anahtarları O’na aittir. Hazineleri O’na aittir. Yani benim dediğin
her şey aslında O’na aittir. Sen bile O’na aitsin. Benim diyen dilin bile O’na
aittir. yebsütur rizka limen yeşau ve yakdir O dilediğine rızkı bol verir, dilediğine de ölçülü
verir. Yani keser demiyor, vermez demiyor, yakdir, yani sınırlandırır. Kesmez
çünkü senin varlığın O’nun rızkıdır zaten. Yani bu alemde var oluşun O’nun bir
rızkıdır, aldığın nefes O’nun rızkıdır. Rızkını kesse nefes alamazsın.
Dolayısıyla sadece sınırlandırır, ölçülendirir.
inneHU
Bikülli şey'in 'Aliym çünkü O her
şeyin en derinine kadar bilenidir. Her şeyi, ta ciğerine kadar bilendir.
13-)
Şera'a leküm mined diyni ma vassâ Bihi Nuhan velleziy evhayna ileyke ve ma
vassaynâ Bihi İbrahiyme ve Musa ve 'Iysa en ekıymüddiyne ve lâ teteferreku
fiyh* kebüre alel müşrikiyne ma ted'uhüm ileyh* Allâhu yectebiy ileyHİ men
yeşau ve yehdiy ileyHİ men yüniyb;
O tek
Din'den (muhakkak geçerli Allâh Sistem ve
düzeninden) Nuh'a uygulamasını istediğimizi;
sana vahy ettiğimizi; İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da uygulamalarını
söylediğimiz gerçeği; "Din'i ikame edip, onda ayrılığa düşmeyesiniz"
diye, sizin için de kurallaştırdı! Kendilerini çağırdığın bu şey (lâ ilâhe illAllâh gerçeği; Sistem realitesi), şirk koşanlara büyük geldi! Allâh dilediğini kendine
seçer; kendine yönelenleri de hakikate erdirir!" (A.Hulusi)
13 - Sizin
için: dinden Nuh’a tavsiye ettiğini ve sana vahy eylediğimizi ve İbrahim’e ve
Musâ’ya ve İsâ’ya tavsiye kıldığımızı teşri' buyurdu şöyle ki: dinî doğru tutun
ve onda tefrikaya düşmeyin, müşriklere bu davet ettiğin emir ağır geldi, Allah
ona dileklerini seçecek ve yüz tutanları ona hidâyetle irdirecektir. (Elmalı)
Şera'a
leküm mined diyni ma vassâ Bihi Nuhan
O dinin (Esasa ilişkin kısımlarından Nuh’a bildirdiğimizi size de vahy
etmiştir, size de yol kılmıştır. Yürünecek şeriat kılmıştır, size de yol
etmiştir.) Burada Tüm peygamberler aynı esaslara davet etmişlerdir ilkesi
yeniden dile getiriliyor zımnen aslında. Yani Nuh neden anılıyor? Risalet
olarak, yani davet edilecek kimselere ilk davetçi Hz. Nuh’tur. Çünkü insanlık
onun döneminde sapmıştı. Dolayısıyla sapmadan yola gelmeye ilk davette onun
döneminde oldu. Onun için burada ilk davetçiden son davetçiye kadar dinin esası
hep aynıdır ve Allah’tan gelmiştir. Zımnen bu söyleniyor ayette.
velleziy
evhayna ileyke ve ma vassaynâ Bihi İbrahiyme ve Musa ve 'Iysa burada tırnak içi cümlei muterıza var ki o sana vahy
ettiğimiz, dahası İbrahim Musa ve İsa’ya da bildirdiğimizdir. O Nuh’a ve size
teşri kıldığımız, yol kıldığımız şey, sana vahy ettiğimiz İbrahim’e, Musa’ya ve
İsa’ya da bildirdiğimizdir.
en
ekıymüddiyne ve lâ teteferreku fiyh
Nedir bu? Dini çığırından çıkarmayın, dini ikame edin. Ekıymüs salâh der gibi
namazı ikame edin, namazı dosdoğru kılın der gibi, dini dosdoğru tutun. Biz
bunu böyle anlayabiliriz. Dini çığırından çıkarmayın, ve bu konuda tefrikaya
düşmeyin.
Kur’an
ın nehy ettiği ihtilaf değil, farklılık değil. Yani farklılıklarınızla bir
olabilirsiniz. Ama tefrikayı nefy eder Kur’an, nehy eder Kur’an. Yani
farklılığın tefrikaya dönüştürülmesi muzırdır, zararlıdır. Tefrika nedir?
Hakikati kıskanmaktır. Hakikati benimsemek değil, hakikati malı bilmek ve
başkalarını hakikatten kıskanmak.
Dolayısıyla
bende yoksa onda da olmasın, bana gelmediyse ona da gelmesin. Peygamberlik bize
niye gelmedi diyenlere de zımni bir atıf var burada. Hatta bu vahyin ilk
muhatapları, şu iki şehrin birinden olan
şu iki zengine gelmeli değil miydi diyorlar. Yine Yahudiler bize gelmeli değil miydi
diyorlar. Yani hakikati kıskanan, hakikate en büyük zulmü yapar. Zaten gelecek;
bağyen beynehüm (14) birbirleri arasında ki kıskançlık yüzünden bunu
yaptılar diyecek.
kebüre
alel müşrikiyne ma ted'uhüm ileyh
şirk koşanlara ağır gelen işte onları kendisine çağırdığın bu ilkedir. Nedir bu
ilke şirk koşanlara ağır gelen bu ilke; Her putperestin canını en çok sıkan şey
kula, eşyaya kul olmama çağrısıdır. Her putperestin en çok canı buna sıkılır.
Kula kul olma, eşyaya kul olma, Allah’a kul ol dediğiniz zaman sıçrar yerinden,
fırlar yerinden. Oysa ki kula kul olmakla kendi onurunu beş paralık ediyor ve
siz ona, onun onuruna sahip çıkıyorsunuz. Fakat onursuzluğu savunur.
Allâhu
yectebiy ileyHİ men yeşau ve yehdiy ileyHİ men yüniyb Allah dilediğini seçip kendisine yaklaştırır,
kendisine yöneleni de doğru yola yöneltir, iletir. Dilediğini seçip kendisine
yaklaştırır ifadesi Allah’u alem kendi vahyini istediğine tebliğ eder. Yani
vahyine istediği kimseyi memur eder. Peygamberi kimden seçeceğini size mi
soracak. Zımnen bunu söylüyor gibidir.
Devam
ediyor D sayfasına geçiniz.
152.
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder