12 Haziran 2013 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. ŞURA (09 - 13) (152-C)



B sayfasından devam


9-) Emittehazû min dûniHİ evliyâ'* fAllâhu "HU"vel Veliyyü ve HUve yuhyil mevta* ve HUve alâ külli şey'in Kadiyr;

Yoksa O'nun dûnundan velîler mi edindiler? (İşte) Allâh! "HÛ"dur El Veliyy! "HÛ" diriltir ölüleri! "HÛ" her şeye Kaadir'dir. (A.Hulusi)

09 - Yoksa ondan beride velileri mi idindiler? Fakat Allah dır ancak veli, ölüleri o diriltir, ve her şey'e kadîr odur. (Elmalı)


Emittehazû min dûniHİ evliyâ' yoksa onlar O’nun dışında hamiler, koruyucular, destekçiler, veliler mi edinmeye kalkıyorlar. fAllâhu "HU"vel Veliyy oysa ki asıl himaye edici, asıl koruyucu, asıl veliy, asıl can dost Allah’tır. Onun için Allah’ın var neye muhtaçsın, Allah’ın yok, neyin var? Onun için Allah’ı olan darda kalmaz. Onun için Allahsızlık en büyük anlamsızlıktır. Onun için Allah’ı kırma da, kim kırılırsa kırılsın. Onun için rabbinle yakın ol, kime uzak olduğunun hiçbir anlamı yok. Yeter ki rabbine yakın ol. Rabbine yakın olursan dünya alem bir olsa senin sırtını alt edemez, yere getiremez.

ve HUve alâ külli şey'in Kadiyr zira sadece O dur ölüye can veren ve her şeye muktedir olan, güç yetirende yalnızca O’dur.


10-) Ve mahteleftüm fiyhi min şey'in fehukmühu ilAllâh* zâlikümullâhu Rabbiy aleyhi tevekkeltü ve ileyHİ üniyb;

Herhangi bir şey hakkında fikir ayrılığına düştüğünüzde, onun hükmü Allâh'a aittir! İşte budur Allâh, Rabbim! O'na tevekkül ettim... O'na dönerim! (A.Hulusi)

10 - İhtilâf ettiğiniz herhangi bir şey hakkında da hüküm Allaha âittir, işte de: o Allah benim rabbim ben ona dayanmaktayım ve hep ona sığınırım. (Elmalı)


Ve mahteleftüm fiyhi min şey'in fehukmühu ilAllâh imdi bu alanda ayrılığa düştüğünüz her konuda hüküm, son sözü söylemek Allah’a aittir. zâlikümullâhu Rabbiy aleyhi tevekkeltü ve ileyHİ üniyb De ki bakın işte benim rabbim olan Allah budur. Hep O’na güvendim, O’na yöneldim. Yani benim rabbim olan Allah kendisine güvenilecek ve kendisine güveneni asla mahcup etmeyecek zattır.

Peki sizin kul olduğunuz kullar, kul olduğunuz eşya, ya da başka şeyler, tanrılık atfettiğiniz Allah’a ait sıfatları çalıp ta bir başkalarına yakıştırdığınız o şeyler hiç güveninizi denediniz mi? Onların, yarın büyük hesap günü sizi kayıracaklarına dair bir garanti aldınız mı? Benim rabbim bana garanti veriyor. lâ havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenun. (Yunus/62) diyor. Kendi dostları için asla geçmişten dolayı üzüntü ve gelecekten dolayı kaygı da olmayacak diyor. Peki sizin kulluk yaptıklarınızda size bu garantiyi veriyor mu? Yoksa size ahireti inkar mı ettiriyorlar. Ahireti inkar ettirmeleri lazım çünkü orada hiçbir şey veremeyecekler. Veremeyeceklerini söyleyemeyince sana ahireti yok saymanı söyleyecekler.


11-) Fatırus Semâvati vel Ard* ce'ale leküm min enfüsiküm ezvacen ve minel en'ami ezvaca* yezreüküm fiyh* leyse kemisliHİ şey'* ve HUves Semiy'ul Basıyr;

Semâlar ve arzın Fâtır'ıdır! Sizi, hem kendi benliğinizden eşler (orijin benlik + oluşmuş benlik); hem de en'amdan (hayvansal bedenden) çiftler (biyolojik + ışınsal {ruh} beden) hâlinde oluşturmuştur... Böylece sizi üretiyor! O'nun benzeri bir şey yoktur! O, Semi'dir, Basıyr'dir. (A.Hulusi)

11 - O Gökleri ve yeri yaradan, size kendilerinizden çiftler yapmış, en'amdan da çiftler, sizi o suretle üretip duruyor, onun misli gibi bir şey yoktur ve o öyle semî' öyle basîrdir. (Elmalı)


Fatırus Semâvati vel Ard O gökleri ve yeri yoktan var edendir. ce'ale leküm min enfüsiküm ezvacen ve minel en'ami ezvaca nasıl ki hayvanları çiftler halinde yarattı, sizi de kendi türünüzden eşli olarak yaratmıştır. Sizin içinde kendi cinsinizden eşler yaratmıştır. Yezreüküm (fiyh) ve sizi bu sayede çoğaltmaktadır.

Evet, zevc; eş, çiftlerden her biri anlamına gelir. Kur’an da erkekler dişiler, hayvanlar, bitkiler her şey için kullanılır. Tüm yaratılmışlar için kullanılır ve tabii ki insanlar için kullanılır. Varlığın çift kutupluluğu yasasına bir atıftır. Yaratılmış olmanın kanunu budur. Çift kutupluluk. Çiftin her üyesi ontolojik olarak varlığını diğerinin varlığı üzerine temellendirir. Neden Çünkü ötekinin olmaması halinde kendisi de olamaz. Çünkü bu kendi kendine yetmediğinin ifadesidir.

Çifterlilik, yaratılmış olmanın temel kanunu olan çifterlilik, eşi olmadan kendisinin de olmayacağının ifadesidir. Bu da acziyetin ifadesidir. Yani söz şuraya getirilmiştir; daha aynı cinsten olan eşin olmadan sen varlığını bile garanti edemezken, sen nasıl Allah’a küstahlık edersin. Allah olmadan sen neyini garanti etmeye kalkarsın. Daha senin gibi ölümlü eşsiz dahi varlığını garanti edemiyorsun. Var olmak için mutlaka karşı cinse ihtiyaç duyuyorsun. Bir erkekle bir dişi olması şart oluyor da sen Allah’a nasıl sana muhtaç değilim havasına bürünüyorsun. Buna nasıl cüret ediyorsun, neyine güvenerek bunu yapıyorsun.

Aslında bunun temelinde, altında bizi götürüp bıraktığı yer burası bu ibarenin, bu ayetin. Zaten eşi olmayan, eşe ihtiyaç duymayan, çifterlilik yasasının kendisini bağlamadığı bir tek zat var, ona da Allah diyoruz. İşte sözü oraya getiriyor ayet.ve diyor ki;

leyse kemisliHİ şey'un hiçbir şey O’na benzemez. Bu cümle, bu cümlecik Kur’an da ki tevhidi ifade eden en öz kalıplardan biridir. Tevhidin şartı olan Allah tasavvurunu inşa eder. Hacmi küçüktür ama manası çok derin ve büyüktür. Gerek zat, gerek sıfat ve gerek ef’al, eylemler, fiiller konusunda açısından hiçbir yaratık, hiçbir yaratılmış O’nunla asla kıyaslanamaz.

.. feleHUl Esmâül Hüsna.(İsra/110) hatırlayınız. Her ne ki aklına mükemmellik geliyor ey insanoğlu, aklına gelen her mükemmelliğin sahibi O’dur. Bunun açıklaması, açık anlamı budur. Aklına ne mükemmellik geliyorsa onun sahibi O’dur. Dolayısıyla hiç kimseye de Allah’tan başka mükemmellik yakıştırma. Aklına gelen her mükemmelliğin sahici sahibi Allah’tır. Eşsizdir, çiftsizdir, kendi kendine yetendir çünkü.

Ya eyyühen Nasu entümül fukarâu ilAllâh... (Fatır/15) Ey insanlık ailesi Allah’a muhtaç olan sizsiniz vAllâhu "HU"vel Ğaniyyül Hamiyd (Fatır/15) Allah mı? O kendi kendine yetendir. Kendi kendine yeten sadece O’dur, siz O’na muhtaçsınız diyordu ya ayet.

İşte O. O’nun bir benzeri dahi yoktur. Burada dikkat buyurunuz. Aynı ayetin öncesinde ki cümlelerde eş, ezvac iki kere tekrarlandığı halde, Leyse kemisliHi şey’un ifadesi kullanılmış ama eş, zevc anlamına gelen herhangi bir şey kullanılmamış nefyederken, olumsuzlanırken. Neden? Aslında bu onu da nefyediyor, olumsuzluyor. Yani O’nun benzeri yoktur ki O’nun eşi olsun. Benzeri olmayanın eşi olur mu? O’nun benzeri gibisi, aslında tam tercüme edeceksek, buradaki “Kâf” teşbih edatı Zemahşeri’ye göre Te’kit için, pekiştirmek için. Ama biz böyle mana verirsek eğer, Türkçede anlam düşük oluyor ama, O’nun benzeri gibisi yoktur. Yani benzeri tam değil de, benzerine benzer dahi yoktur. Dolayısıyla eşi nereden olacak. O’na eş değerde biri nereden olacak.

Ve lem yekün leHÛ küfüven ehad. (İhlas/4) ne diyordu İhlas suresi? Hiçbir şey O’na eş ve denk olmadı, ama hiçbir şey. O nedenle bizden öncekiler; “Her ne ki aklına geliyor, o Allah değildir.” Diye tarif etmişler.

Peki Allah nedir? Bu akıl, O’nun zatını kavramaktan acizdir. Onun için böyle bir soru insanın beynini yakar. Sonlu olan sonsuz olanı zatıyla kavrayamaz. Ancak sıfatlarıyla, nitelikleriyle kavrar. Sonlu olan sonsuz olanı kavrayamaz, küçük büyüğü alamaz. Çünkü biz aslında sonsuz kavramını dahi kavrayamayız. Çünkü biz sınırlıyız.

“İdraki meali bu küçük akla gerekmez,
Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez. “

Diyordu Ziya paşa ya. Yani Allah’ın zatını idrak etmek bu akla gerekmez, akıl bunun için yetmez. Çünkü aklın terazisi bu ağırlığı çekmez. Aslında bu Hz. Ebu Bekir’e atfedilen o meşhur dizenin sanki Türkçeye aktarılışı. Ne diyordu Hz. Ebu Bekir;

El aczü an derkil idraki idrakun” O’nu idrak etmek, O’nu idrak etmekten aciz olduğunu bilmektir. Evet, El aczü an derkil idraki idrakun. O’nu idrak etmenin tek yolu vardır, O’nu idrakten aciz olduğunu bilmek. Hz. Ali de, bu beyite, bu mısraya bir mısra eklermiş. Vel bahsü an sırrı zatillahi işrakün Allah’ın zatını araştırmakta şirktir. Yani zatı nasıldı, kendisi nasıl, boyu nasıl, büyüklüğü falan. Bu da şirktir buyurmuş. Çünkü Allah’ın zatını bu akıl tartmaz. Sonlu olan sonsuz olanı kavrayamaz.

Aklımız elindeki donelerle düşünür. Akıl yürütmelerimizin tamamı gördüğümüz şeylerden yola çıkarak tır. Onun için Allah’ın zatı üzerine aklımızın ancak aczini itiraf edebiliriz. Onu sıfatlarıyla görürüz. Yani O’nu yarattıklarıyla görürüz. Onu eylemleriyle görürüz. Onu sanatında görürüz, sanatına bakar sanatkarın büyüklüğünü anlarız. İnsana bakar rabbinin büyüklüğünü anlarız. Şu muhteşem misafirhaneye bakar, kainat misafirhanesine, bu misafir hanenin hane sahibinin ihtişamını anlarız.

ve HUves Semiy'ul Basıyr ve O her şeyi işiten, her şeyi görendir.


12-) LeHU mekaliydüs Semâvati vel Ard* yebsütur rizka limen yeşau ve yakdir* inneHU Bikülli şey'in 'Aliym;

Semâların ve arzın anahtarları (özellikleri açığa çıkaran kuvveler) O'nundur! Yaşam gıdasını dilediğine göre yayar, genişletir veya daraltır! Muhakkak ki O, Bi-küllî şey'in (Esmâ'sıyla şey'i meydana getirmiş olan olarak) Aliym'dir (bilen). (A.Hulusi)

12 - Göklerin, Yerin kilitleri onun, rızkı dilediğine açar ve kısar, çünkü o her şey'i bilir. (Elmalı)


LeHU mekaliydüs Semâvati vel Ard göklerin ve yerin anahtarları O’na aittir. Hazineleri O’na aittir. Yani benim dediğin her şey aslında O’na aittir. Sen bile O’na aitsin. Benim diyen dilin bile O’na aittir. yebsütur rizka limen yeşau ve yakdir O dilediğine rızkı bol verir, dilediğine de ölçülü verir. Yani keser demiyor, vermez demiyor, yakdir, yani sınırlandırır. Kesmez çünkü senin varlığın O’nun rızkıdır zaten. Yani bu alemde var oluşun O’nun bir rızkıdır, aldığın nefes O’nun rızkıdır. Rızkını kesse nefes alamazsın. Dolayısıyla sadece sınırlandırır, ölçülendirir.

inneHU Bikülli şey'in 'Aliym çünkü O her şeyin en derinine kadar bilenidir. Her şeyi, ta ciğerine kadar bilendir.


13-) Şera'a leküm mined diyni ma vassâ Bihi Nuhan velleziy evhayna ileyke ve ma vassaynâ Bihi İbrahiyme ve Musa ve 'Iysa en ekıymüddiyne ve lâ teteferreku fiyh* kebüre alel müşrikiyne ma ted'uhüm ileyh* Allâhu yectebiy ileyHİ men yeşau ve yehdiy ileyHİ men yüniyb;

O tek Din'den (muhakkak geçerli Allâh Sistem ve düzeninden) Nuh'a uygulamasını istediğimizi; sana vahy ettiğimizi; İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da uygulamalarını söylediğimiz gerçeği; "Din'i ikame edip, onda ayrılığa düşmeyesiniz" diye, sizin için de kurallaştırdı! Kendilerini çağırdığın bu şey (lâ ilâhe illAllâh gerçeği; Sistem realitesi), şirk koşanlara büyük geldi! Allâh dilediğini kendine seçer; kendine yönelenleri de hakikate erdirir!" (A.Hulusi)

 13 - Sizin için: dinden Nuh’a tavsiye ettiğini ve sana vahy eylediğimizi ve İbrahim’e ve Musâ’ya ve İsâ’ya tavsiye kıldığımızı teşri' buyurdu şöyle ki: dinî doğru tutun ve onda tefrikaya düşmeyin, müşriklere bu davet ettiğin emir ağır geldi, Allah ona dileklerini seçecek ve yüz tutanları ona hidâyetle irdirecektir. (Elmalı)


Şera'a leküm mined diyni ma vassâ Bihi Nuhan O dinin (Esasa ilişkin kısımlarından Nuh’a bildirdiğimizi size de vahy etmiştir, size de yol kılmıştır. Yürünecek şeriat kılmıştır, size de yol etmiştir.) Burada Tüm peygamberler aynı esaslara davet etmişlerdir ilkesi yeniden dile getiriliyor zımnen aslında. Yani Nuh neden anılıyor? Risalet olarak, yani davet edilecek kimselere ilk davetçi Hz. Nuh’tur. Çünkü insanlık onun döneminde sapmıştı. Dolayısıyla sapmadan yola gelmeye ilk davette onun döneminde oldu. Onun için burada ilk davetçiden son davetçiye kadar dinin esası hep aynıdır ve Allah’tan gelmiştir. Zımnen bu söyleniyor ayette.

velleziy evhayna ileyke ve ma vassaynâ Bihi İbrahiyme ve Musa ve 'Iysa burada tırnak içi cümlei muterıza var ki o sana vahy ettiğimiz, dahası İbrahim Musa ve İsa’ya da bildirdiğimizdir. O Nuh’a ve size teşri kıldığımız, yol kıldığımız şey, sana vahy ettiğimiz İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya da bildirdiğimizdir.

en ekıymüddiyne ve lâ teteferreku fiyh Nedir bu? Dini çığırından çıkarmayın, dini ikame edin. Ekıymüs salâh der gibi namazı ikame edin, namazı dosdoğru kılın der gibi, dini dosdoğru tutun. Biz bunu böyle anlayabiliriz. Dini çığırından çıkarmayın, ve bu konuda tefrikaya düşmeyin.

Kur’an ın nehy ettiği ihtilaf değil, farklılık değil. Yani farklılıklarınızla bir olabilirsiniz. Ama tefrikayı nefy eder Kur’an, nehy eder Kur’an. Yani farklılığın tefrikaya dönüştürülmesi muzırdır, zararlıdır. Tefrika nedir? Hakikati kıskanmaktır. Hakikati benimsemek değil, hakikati malı bilmek ve başkalarını hakikatten kıskanmak.

Dolayısıyla bende yoksa onda da olmasın, bana gelmediyse ona da gelmesin. Peygamberlik bize niye gelmedi diyenlere de zımni bir atıf var burada. Hatta bu vahyin ilk muhatapları, şu iki şehrin  birinden olan şu iki zengine gelmeli değil miydi diyorlar. Yine Yahudiler bize gelmeli değil miydi diyorlar. Yani hakikati kıskanan, hakikate en büyük zulmü yapar. Zaten gelecek; bağyen beynehüm (14) birbirleri arasında ki kıskançlık yüzünden bunu yaptılar diyecek.

kebüre alel müşrikiyne ma ted'uhüm ileyh şirk koşanlara ağır gelen işte onları kendisine çağırdığın bu ilkedir. Nedir bu ilke şirk koşanlara ağır gelen bu ilke; Her putperestin canını en çok sıkan şey kula, eşyaya kul olmama çağrısıdır. Her putperestin en çok canı buna sıkılır. Kula kul olma, eşyaya kul olma, Allah’a kul ol dediğiniz zaman sıçrar yerinden, fırlar yerinden. Oysa ki kula kul olmakla kendi onurunu beş paralık ediyor ve siz ona, onun onuruna sahip çıkıyorsunuz. Fakat onursuzluğu savunur.

Allâhu yectebiy ileyHİ men yeşau ve yehdiy ileyHİ men yüniyb Allah dilediğini seçip kendisine yaklaştırır, kendisine yöneleni de doğru yola yöneltir, iletir. Dilediğini seçip kendisine yaklaştırır ifadesi Allah’u alem kendi vahyini istediğine tebliğ eder. Yani vahyine istediği kimseyi memur eder. Peygamberi kimden seçeceğini size mi soracak. Zımnen bunu söylüyor gibidir.


Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
152. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder