B sayfasından devam
33-) İn yeşe' yüskinirriyha feyazlelne revakide
alâ zahrih* inne fiy zâlike le âyâtin likülli sabbarin şekûr;
Eğer
dilerse, rüzgârı durdurur da (rüzgârın gücü ile
akıp gidenler, denizin) üzerinde durup
kalırlar... Muhakkak ki bunda çok sabreden ve çok şükreden herkes için elbette
işaretler vardır. (A.Hulusi)
33 -
Yine onun âyetlerindendir denizde o dağlar gibi akanlar, dilerse o rüzgârı durduruverir
de sırtı üzerinde dura kalırlar, şüphesiz ki bunda nice âyetler var: çok
sabırlı çok şükredici her kimse için. (Elmalı)
İn yeşe' yüskinirriyha feyazlelne revakide alâ
zahrih dilerse rüzgarı kesiverir de o
zaman denizin üzerinde hareketsiz kala kalırlar. Allah’ın desteği rüzgar
biçiminde ifade edilmiş. Hani Türkçede de vardır rüzgarı arkasına almak, bir
yelkenli rüzgarı arkasına alırsa hiçbir çaba göstermeden gider rotasına doğru.
Peki tersi nedir? Rüzgarı karşısına almak, Allah’ın desteğini almamak yani.
Rüzgara karşı kürek çekmek. Nasıl bir şey, devam edelim o zaman;
inne fiy zâlike le âyâtin likülli sabbarin
şekûr şüphesiz bunda da sabır ve
şükürle direnen herkes için ibretler vardır. Sabrı ve şükrü hayat tarzı haline
getiren diye çevirmek lazım. Sabbar ve şekûr. Normal bir sabır değil, sabrı
hayat tarzı haline getirmek. Sadece göğüs germek değil, göğüs gerdiğiniz gibi
hamd etmek ve şükretmek. Yani rabbim sadece verince şükretmem, alınca hamd
ederim. Çünkü sen vermiştin, sen aldın. Çünkü bir daha verecek olan da sensin.
Çünkü daha küçüğünü aldın belki daha büyüğünü vermek için. Onun için hamd
ederim. Dolayısıyla nereden bakarsan bakayım sadece verince değil, alınca da
hamd ederim.
34-) Ev yubıkhünne Bima kesebu ve ya'fü an
kesiyr;
Yahut
kazandıkları yüzünden onları helâk eder. (Allâh) birçoğunu da affediyor. (A.Hulusi)
34 -
Yahut da onları içindekilerin kazançlarıyla helâke sürükler, bir çoğundan da
afiv buyurur. (Elmalı)
Ev yubıkhünne Bima kesebu ya da
onları kazançlarıyla birlikte helak ediverir. Bu üçüncüsü. Birincisi rüzgarı
arkasına almak, ikincisi rüzgara karşı kürek çekmek, bu üçüncüsü ise felaket,
helak olmak, kazandıklarıyla birlikte, son şık bu. Batış, helak anlamına gelir.
Yubıkhünne diğer ikisi rüzgarı arkasına almak ve rüzgara karşı kürek çekmek
demiştik. Nasıl anlaşılmalı bu üç madde?
1 – İlahi desteği elde etmek.
2 – İlahi destekten mahrum
kalmak.
3 – şimdi okuduğum metin ise
batmak, tamamen batmak. Allah korusun tabii. İnsan Allah’ın yardımından mahrum
kalırsa batmaktan başka gideceği yol yok.
ve ya'fü an kesiyr yine de bir
çoğunu affetmekteyiz, affetmektedir daha doğrusu.
35-) Ve ya'lemelleziyne yücadilune fiy âyâtiNA*
ma lehüm min mahıys;
Tâ ki
işaretlerimiz hakkında mücadele edenler, kendileri için bir kaçış yeri bulunmadığını
bilsinler. (A.Hulusi)
35 -
Hem bilsinler diye o âyetlerimizde mücadele edenler ki kendileri için kaçacak
yer yoktur. (Elmalı)
Ve ya'lemelleziyne yücadilune fiy âyâtiNA* ma
lehüm min mahıys ve ayetlerimiz hakkında polemik yapanlar asla
sığınacak bir delik bulamayacaklarını iyi bilmelidirler.
Ayetler hakkında polemik yapmak,
muğalata yapmak. Bu aynı zamanda ilahi ayetler olan tabii kanunlara riayet
etmemizi de ifade ediyor. Ki oradan yola çıkarak hangi sonuca ulaşabiliriz?
Eğer dünya da başarılı olmak istiyorsanız dünyada Allah’ın koyduğu ilahi tabii
kanunlara uymanız lazım. Eğer denizde gitmek istiyorsanız Allah’ın suya koyduğu
yasalara uymanız lazım. Eğer havada uçmak istiyorsanız aerodinamiğin, hava
dinamiğinin yasalarına uygun olarak araçlar yapmanız lazım. Yani Allah’ın
yasalarına hangi alanda uyarsanız, o alanda başarılı olursunuz. Bir uçak imal
etmek için Allah’ın aerodinamik yasalarına. Bir ısı ile giden araç imal etmek
için Allah’ın termodinamik yasalarına. Bir su ile giden araç, suda giden araç
yapmanız için Allah’ın suya koyduğu su dinamiği yasalarına uygun davranmanız
lazım.
Dünya da böyle de ahirette böyle
değil mi? Ahirette de cennete kavuşmanız için Allah’ın sizin için koyduğu ahlak
yasalarına uymanız lazım. Yani hayatta ne başarı elde edecekseniz dünyevi ya da
uhrevi. Teknolojik ya da siyasi. Ekonomik ya da dini hangi alanda başarılı
olmak istiyorsanız Allah’ın o alanda koyduğu yasasına uyacaksınız. Mü’min ya da
kafir bu yasaya uyduğu kadar başarılı olabiliyor. Dünya da ya da ahirette.
Ekonomi alanında ya da teknoloji alanında. Siyasette, ya da ticarette fark
etmiyor. Allah’ın koyduğu yasalara uygun davranmıyorsanız, ne kadar uygun
davranıyorsanız o kadar başarı sizi buluyor.
36-) Fema utiytüm min şey'in femeta'ul hayatid
dünya* ve ma 'indAllâhi hayrun ve ebka lilleziyne amenû ve alâ Rabbihim
yetevekkelun;
Size
verilmiş olan şeyler, dünya (dünya = en sefil,
anlamında) hayatının zenginliğidir! Allâh
indîndekiler ise, iman edip Rablerine tevekkül edenler için daha hayırlı ve
daha kalıcıdır. (A.Hulusi)
36 -
Hasılı size verilmiş bulunan şeyler hep Dünya hayatın geçici metaıdır, Allah
yanındaki ise daha hayırlı ve daha bekalıdır fakat o kimseler için ki iman
etmişlerdir ve rablerine itimat ederler. (Elmalı)
Fema utiytüm min şey'in femeta'ul hayatid dünya
imdi, yeni bir pasaja girdik; size verdiğimiz her şey dünya hayatının kısa
vadeli, geçici, tüketilebilen bir hazzıdır. ve ma 'indAllâhi hayrun ve ebka ama Allah katında
bulunan daha değerli, daha kalıcıdır.
Bir üstteki ayette yaptığımız
yorumları bu ayetle birleştirelim lütfen. Tamam, dünyada hangi alanda başarılı
olmak istiyorsanız Allah’ın o alan için koyduğu yasayı uygulayacak, ilahi
yasaları keşfedeceksiniz. Ama ey insan öncelik sırasını başarıda ahirete ver.
Allah katında ki başarı senin için çok daha hayırlıdır. Allah’ın başarı dediği
hususta başarılı olmaya kalk, o alanda çalış. Onun içinde Allah katında ki daha
değerlidir diyor.
lilleziyne amenû ve alâ Rabbihim yetevekkelun
bu iman eden ve rablerine güvenen kimseler için böyledir. Evet, bir mü’min için
başarının tanımı sadece dünya ile sınırlı bir tanım olamaz. Dünya bütün bir
hayatın küçük bir parçasıdır. Hatta aşağı bir parçasıdır. Bir bütünün küçük ve
aşağı bir parçasına kilitlenerek bütünü unutmak, göz ardı etmek bir mü’minin
yapacağı iş değildir. Dolayısıyla mü’minler bir bütünü kendi bütünselliği
içinde algılarlar ve başarıya da böyle bir tarif getiriler. Onun için iman eder
ve rablerine güvenirler.
Bu ayet Hz. Ali’ye göre malının
tümünü tasadduk eden Hz. Ebu Bekir in bu davranışına, etraftaki bu davranışı
sindiremeyen, ya da algılayamayan müşriklerin itirazı, ya da onu kınaması
üzerine indiğini söyler. Ki, Resulallah Onun bu davranışına engel olmamıştı.
Malının tamamını Allah yolunda
harcamak. İşkence gören ilk Müslümanları zayıf ve köle Müslümanları satın
alıyorlar ve azad ediyordu Hz. Ebu Bekir. 20 ye yakın böyle köleyi azad
ettiğini biliyoruz. Gerçekten de bu asil davranış Hz. Ebu Bekir’i, Hz. Ebu
Bekir yapan bu asil davranış Allah tarafından övülmüş ama etraf ve çevre
tarafından anlaşılamamıştı. Bir insan elinde ki avucunda kini henüz görmediği
bir karşılık için nasıl bu kadar cömertçe verebilirdi. Bunu iman etmemiş
insanlar anlayamıyorlar.
Peki bu davranışın temelinde ne
yatabilirdi? Tevekkül, yani Allah’a güven. İman güvene dönüşürse, iman ahlaka
dönüşürse işte böyle olur. Hatta kendisine; Kendine ve ailene ne bıraktın
dediğinde Allah resulü “Allah’ı bıraktım ya Resulallah” demişti Hz. Ebu Bekir.
Evet, kendine ve ailesine Allah’ı bırakmak. Tabii bu iman alanında işlenecek
muhteşem bir amel. Kişinin ameli imanını geçmemeli. Eğer amel imanı geçerse
iman altında kalır ve Allah’a fatura çıkar. Bunu Ebu Bekir’ler yapabilir.
Onun içindir ki Resulallah
başkaları bunu yaptığında engel oldu. Mesela Ka’b Bin Malik. Tevbe suresinin
inişinden sonra Tebuk seferine mazeretsiz katılmadığı için kendisi Resulallah
tarafından haklarında hüküm ininceye kadar tecritle cezalandırılmış, haklarında
affedici ayet indiğinde göz yaşları içinde Resulallah’ın yanına gelip; “Ya
Resulallah malımın tamamını Allah yolunda tasadduk etmek istiyorum.” Deyince;
“Hayır olmaz.” Demişti. O halde yarısı olsun, hayır olmaz. O halde 1/3 olsun
deyince ona evet demişti Resulallah. İşte bu.
Aslında burada güven; iman eden
ve Allah’a güvenenler diye bitiyor. İman eden ve salih amel işleyen diye
biterdi, hatırlayın hep bu ikili gelirdi. Aslında tevekkül salih amelin yerine
konmuş burada Yani iman ve salih amel. Salih amel imanın dış göstergesi,
tevekkülse imanın iç göstergesi sayılıyor.
37-) Velleziyne yectenibune kebairel ismi
velfevahışe ve izâ ma ğadıbuhüm yağfirun;
Onlar
ki suçun büyüklerinden (şirk, iftira) ve açık çirkinliklerden kaçınırlar; öfkelendiklerinde
bağışlarlar. (A.Hulusi)
37 -
Ve onlar ki günahın büyüklerine ve açık çirkinliklere uzak bulunurlar ve her
gadablandıkları vakit da onlar kusur örterler. (Elmalı)
Velleziyne yectenibune kebairel ismi velfevahış
işte onlar büyük günahlardan ve hayasızca davranışlarından kaçınırlar. Kebair insanın yüzünü Allah’a karşı
kızartan günahlar. Fevahiş ise
insanın yüzünü insana karşı kızartan günahlar diye anlayabiliriz. ve izâ ma
ğadıbuhüm yağfirun dahası öfkelendikleri zaman bile affetme erdem ve
yüceliğini gösterirler.
Evet, öfkelenmezler demiyor,
İnsan öfkelenir. Öfke tabi ve fıtridir. Fakat iş öfkelendiğinde frene
basabilmek, onu tutabilmek. Öfkelendiğinde aklını öfkesine kurban etmemektir.
Hani yine bir başka ayette vel kazımiynel ğayza vel afiyne aninNas.
(A. İmran/134) buyuruyordu ya. Öfkelendiklerinde öfkelerini yutarlar ve
insanları bağışlarlar. Onun için asıl yiğitlik öfkelenmemek değil,
öfkelendiğinde öfkesinin aklını bastırmasına izin vermeyendir.
Devam ediyor
D sayfasına geçiniz.
153. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder