C sayfasından devam
80-)
İnneke lâ tüsmi'ul mevta ve lâ tüsmi'us summed duae izâ vellev müdbiriyn;
Muhakkak
ki sen ölülere (şuursuzca yaşayanlara) işittiremezsin; (Hakk'a) arkalarını dönüp gittiklerinde, sağırlara da
işittiremezsin! (A.Hulusi)
80 - Şüphesiz
sen ölülere işittiremezsin, arkalarına dönmüş kaçarlarken sağırlara da daveti
işittiremezsin. (Elmalı)
İnneke
lâ tüsmi'ul mevta ve lâ tüsmi'us summed duae izâ vellev müdbiriyn şu
bir gerçek ki sen ölülere işittiremezsin. Dahası bu daveti sırtını dönüp
uzaklaşan sağırlara da işittiremezsin.
Ölülere işittiremezsin diyor
Kur’an, sağırlara da işittiremezsin,. Bilmem ilginizi veya dikkatinizi çekiyor
mu vahiy muhatabının tasavvurunda kendine özgü kavramsal bir çerçeve ile, bir
lügatla çok özel bir tasavvur oluşturuyor. Hayat ve ölüm tasavvuru. Bakınız
ölülere işittiremezsin derken aslında ölü dediğine biz diri diyoruz. Yani bu
ölü bizim diri dediğimiz ölü. Vahiy ise bizim diri dediğimiz tiplere ölü diyor.
Kim o tipler? Hakikati işitmeyen.
Demek ki haddi zatında vahyin kendi kavramsal çerçevesinde kendine has bir
hayat ölüm tasavvuru var. Eğer bizim tasavvurumuzu vahiy inşa ederse biz
herkesin ölü dediğine ölü demeyeceğiz.
Ve lâ tekulû limen yuktelu fiy
sebiylillahi emvât. bel ahyâün ve lâkin la teş'urûn (Bakara/154)
Allah yolunda öldürülenler için ölüdür demeyin, onlar diridirler, fakat siz
farkında değilsiniz diyordu ya. İşte orada da bizim ölü dediğimize diri diyor
vahiy. Bambaşka bir ölü ve diri tarifi yapıyor. Yani vahyin insana bakışı
cesedinden değil, maddesinden değil manasından. Onun için insanoğlunun yamuk
bakışıyla vahyin doğru bakışı arasında 180 derecelik bir fark oluyor. İnsan tam
zıt bir bakış açısıyla bakıyor. Vahyin diri dediğine ölü diyor, ölü dediğine
diri. Vahiy insana ölmez tarafından bakıyor. Yani insana insan tarafından
bakıyor. İnsansa kendisine canlı tarafından, yani söyleyeyim mi? hayvan
tarafından bakıyor.
Düşünün, şimdi söyler misiniz vahyin bakışı
mı daha insani, insanın bakışı mı. Yani insan kendisine hakaret ediyor, vahiy ona hürmet ediyor.
İzzet ve ikram ediyor. Vahyin bakışına göre insan yüceliyor, insanın kendi
bakışına göre insan alçalıyor. Onun için vahyin bakışıyla bakmak lazım insana.
Vahiy insana insani değerden bakıyor, insanı insan eden tarafından bakıyor.
Onun içinde insanda bir ölüm ve hayat tasavvuru inşa ediyor.
Yine vahiy insanda bir özürlü dili inşa
ediyor bakınız; Sağır, ve bir sonraki ayette gelecek kör. Özürlü, sakat
tasavvuru inşa ediyor. Demek ki vahye göre görmeyen göz özür değil. Olura,
insan başından bir şey geçer görmez. Fakat bu özür değil vahye göre. Yani buna
kör denmez vahiye göre. Vahye göre birine kör denmesi için hakikati görmeyen
biri olması lazım hakikate gönül gözünü kapatmış biri olması lazım. İşte vahiy
ona kör diyor. Bakınız, vahiy nasıl bir özürlü lügatı geliştiriyor.
81-)
Ve ma ente Bi hadil 'umyi 'an dalaletihim* in tüsmi'u illâ men yu'minu Bi
âyâtiNA fehüm müslimun;
Sen
körlere doğru yolu gösteremezsin, saptıkları yanlış yoldan çıkarmak için! Sen
sadece teslim olmuşlar olmaları dolayısıyla, varlıklarındaki işaretlerimize
iman eden kimselere işittirirsin. (A.Hulusi)
81 - Sen
o körleri delâletlerinden hidayete erdirecek de değilsin sen ancak âyetlerimize
iman edeceklere işittirirsin de onlar Müslüman olur selâmet bulurlar. (Elmalı)
Ve ma
ente Bi hadil 'umyi 'an dalaletihim yine yoldan çıkan körleri doğru
yola getirecek olanda sen değilsin in tüsmi'u illâ
men yu'minu Bi âyâtiNA fehüm müslimun sen ancak ayetlerimize inananlara
duyurabilirsin ki zaten onlar gönülden teslim olan kimselerdir.
Küfür önyargısı olmaksızın
dinleyenler vahye itimat ederler. Küfür bir önyargıdır. İman bir ön bilgidir.
İman önbilgisiyle yaklaşmayanlar vahye, küfür önyargısıyla yaklaşırlar. Onun
için küfür önyargısıyla yaklaşanlara vahiy, sadece onların küfrünü artırır. lâ raybe fiyhi hüden lil muttekıyn. (Bakara/2)
sorumluluk bilincine sahip olanlar için rehberdir. Yol gösterici bir kılavuzdur
vahiy. Ama bu bilince sahip olmayanlar için hüsranını artırır.
Evet, Ve nünezzilu minel Kur'âni ma huve şifaun ve
rahmetun lil mu'miniyne.
şifa ve rahmettir Mü’minler için ve lâ yeziyduz zalimiyne illâ hasara. (İsra/87)zalimlerin ise aldanışını artırır
başka bir şey değil.
82-)
Ve izâ veka'al kavlü aleyhim ahrecna lehüm dabbeten minel Ardı tükellimühüm
ennen Nase kânu Bi âyâtiNA lâ yukınun;
O hüküm
(kıyametleri veya genel kıyamet öncesi) onlara eriştiğinde, onlar için Dabbet-ül Arz'dan (arzın {beden} bir tür konuşanı - bedenden ayrılık saati olan ölümün
tadılma sürecinde) çıkarırız ki; onlara,
insanların varlıklarındaki işaretlerimize (hakikatlerine) ikân sahibi olmadıklarını söyler! (A.Hulusi)
82 - Söylenen
başlarına geleceği vakit da onlar için Arzdan bir dâbbe çıkarırız, nâsın
âyetlerimize yakîn ile inanmaz idikler ini kendilerine söyler. (Elmalı)
Ve izâ
veka'al kavlü aleyhim ve onlar, yani vahyi işitmeyen körler ve
manevi ölüler. Yukarıya bir atıf bu giriş. Onlar, yani vahyi işitmeyen körler
ve manevi ölüler aleyhinde ki söz gerçekleştiği zaman.
Ne sözü bu? azab sözü. Yani bir
gün hesap vereceksiniz ve bir gün azaba çarptırılacaksınız. Bu o söz. Ve yekulune meta hazel
va’dü in küntüm sadikıyn (Yunus/48)(Neml/71) diye sormuşlardı ya 71. ayette bu surenin. Onlar
diyorlar ki haber verin eğer doğru söylüyorsanız. Bu sizin tehdit ettiğiniz
azap ne zaman. İşte burada ki o Kavlü; o azap.
ahrecna
lehüm dabbeten minel Ard onlar için; ahrecna lehüm; Onlar
için, yani onlar adına hakikate kör sağır davranan o kimseler adına dabbeten minel Ard
yerden bir canlı çıkarırız.
Tabii yerden çıkarılacak bu canlı
ne? Aslında onlar için’e biraz daha açıklık getirelim. Neden onlar için yerden
çıkarılacak bir canlı? Tükellimühüm
onlara konuşacak, onlar için çıkacak canlı onlara konuşacak. Niye konuşacak,
onlar konuşamıyorlar mı? Hayır. Onlar konuşamıyorlar. Onların dili tutulmuş
olacak. Hani Yasin suresinde 65. ayette ifade buyruluyor ya;
Elyevme nahtimü alâ efvahihim biz o gün
onların ağızlarını mühürleriz. ve tükellimüna
eydiyhim ve teşhedü ercülühüm.. (Yasin/65) bize elleri konuşur
ayakları şahitlik yapar diyordu ya işte o güne bir atıf. O gün onlar
konuşamayacaklar, savunamayacaklar. Çünkü burada kör ve sağır davrandılar,
orada dilsiz olacaklar. Maden burada kör ve sağır davrandınız, orada da dilsiz
olun. Fakat bu vurdum duymaz tavrı bir biçimde dile getirilecek tabii. Onlar
adına, onlara biri konuşacak.
Dabbeten
minel Ard. Ayette yerden bir canlı diyor, da’bbe. Hareket eden, yavaş
yürüyen demektir. Debi, hareket etmek,i yavaş yavaş yürümek manasına gelir.
De’bbe, ye dü’bbü. İhtiyarın yürüyüşü içinde böyle söylenir. Aslında insan
içinde kullanılır, fakat genellikle sürüngenler için, haşarat için, solucanlar
ve böcekler için kullanılır. Kur’an da insan için kullanıldığı yerler
enfal/22-55 ayetleri Yine Fatır/45. ayetinde insan için kullanılır.
Hz. Ali bu
yerden bir canlı ibaresini havyam olarak anlayan kimseleri düzeltme babından,
“Kuyruklusu değil, sakallısı.” Demiş, yani insandır demek istemiş bu canlının.
Onun için bu canlının insan olduğuna daha ilk nesilden, sahabeden itibaren kail
olan ve bu şekilde anlayan insanlar, alimler, otoriteler var.
Bu yerden
çıkacak canlı meselesi etrafında bir çok rivayet gelmiş bize kadar. Tabii bu
rivayetlerin öncelikle vahyin söylediği bu konu ile bire bir alakalı olması
lazım ki bunu açıklayıcı kabul edilsinler. Eğer bu konuda anlatılan rivayetler
vahyin söylediği bu çerçeveye girmiyorsa, bu ayeti tefsir sadedinde
anlaşılamaz, okunamazlar. Bir ayeti tefsir sadedinde bir rivayeti okumak için,
o ayetin tefsiri olduğunu söylemek için, o rivayetin o bağlamı kabul etmesi, o
bağlamı zemin olarak alması lazım. Burada bağlam nedir? Dünya değil, bellidir
ayetin başında; Onlara verilen tehdit vaadinin gerçekleştiği, sözün
gerçekleştiği bir yerdir, bu açıktır. Ayetin başında;
Ve izâ veka'al kavlü aleyhim artık
onlara verilen söz gerçekleştiğinde. Nedir bu söz? Azap sözüdür hak ettikleri.
Yukarıdan itibaren zaten ayet aynı konuyu işleyerek geliyor ve devamında da
zaten yine ahirete müteallik ayetlerle devam ediyor.
tükellimühüm
ennen Nase kânu Bi âyâtiNA lâ yukınun mesajlarımıza öteden beri
inananların, yürekten inanmamış olduklarını söyler bu yerden çıkacak canlı.
Onlara neyi söylermiş? Mesajlarımıza yürekten inanmamış olduklarını kendilerine
söyler.
Öldükten sonra dirileceğine
kafası yatmayan inkârcı insana, içine düştüğü yaman çelişki veciz bir dille
ifade ediliyor aslında burada. Yerden, yani topraktan yaratılan canlıların en
gelişmişi olan insan, kendisine solucanların ve haşaratın akıbetini reva
görüyor. Yerden çıkarılan varlıkların en yücesi olan insan, kendisine yerde
debelenen haşaratın akıbetini mi reva görüyor. Öyleyse Allah ona bu gerçeği
belki öyle bir canlının dilinden söyleyecek. Yani insana senin akıbetin benim
gibi mi olsun, benim gibi mi olacağını düşünüyordun diye belki bir sürüngenin dilinden
söyleyecek. Böyle bir ima da içeriyor olsa gerek.
Zaten bu dünyaya ilişkin mecazi
anlatımların hakikatine ermeye, aklın kapasitesinin yetmeyeceği bir ayet sonra
ifade ediliyor. 84. ayet. Onun için burada Allahu alem, en doğrusunu Allah
bilir. İnsana ahireti inkâr eden, ahirete bir türlü kalıbı basmayan, kalbi
basmayan, kafası basmayan insana ahirette bir biçimde Allah’ın bu ayetine
elçilik yapacak bir elçi olarak insana bu hakikat; gördün mü, denilecek. Yani
inanmıyordun, kalbin yatışmıyordu yer yüzünde insanlara, İşte şimdi gördünüz mü
denilecek. O bir elçi. Yani Allah adına bu uyarıyı yapan bir elçi. Belki
bilemiyorum ama o elçi insanın içine yerleştirilen fıtrat ve akıl olacak. Yani
o insanın karşısına geçip; Aslında Allah bu ebedi hakikati senin fıtratına
nakşetmiştir. Akıl insanın içinde ki elçi, peygamber insanın dışında ki akıl.
Dolayısıyla şimdi gördün.
Sana vahiy bunu inandıramamıştı.
Ben fıtrat olarak ta seni uyarmıştım. Bak, an be an ölümüne doğru gidiyorsun
fakat yine inanmamıştın. Ama gördün. Adeta orada madem ağzı kilitlenip elleri,
ayakları konuşacaktır insanın, eli ayağının konuştuğu ahirette fıtratı ve aklı
konuşsa çok mudur. Onun için orada insanın dili duracak diğer yerleri
konuşacaksa bu konuşacak olan şeylerin en başında akıl, selim aklı gelse
gerektir.
83-)
Ve yevme nahşüru min külli ümmetin fevcen mimmen yükezzibü Bi âyâtina fehüm
yuze'un;
O süreç
ki, her ümmetten işaretlerimizi yalanlayanları gruplar hâlinde toplarız...
Onlar hep beraber sevk olunurlar. (A.Hulusi)
83 - Ve
her ümmetten âyetlerimizi tekzip eden kimselerden bir fevç yaparak mahşere sevk
edebileceğimiz gün artık onlar hep inzibat altında tevkif olunurlar. (Elmalı)
Ve
yevme nahşüru min külli ümmetin fevcen mimmen yükezzibü Bi âyâtina fehüm
yuze'un İşte o gün her bir ümmetten ayetlerimizi yalanlayanlara özgü
birer bölük oluşturacağız ve onları öylece sürüp götüreceğiz.
84-)
Hatta izâ cau kale ekezzebtüm Bi âyâtiy ve lem tuhıytu Biha 'ılmen emma zâ
küntüm ta'melun;
Nihayet
geldiklerinde (Allâh) dedi ki: "İlminizin kapsamı dışında olduğu hâlde
işaretlerimi yalanlamaya kalktınız? Neydi bu yaptığınız?" (A.Hulusi)
84 - Nihayet
geldikleri vakit: siz benim âyetlerimi ilmen kavramadığınız halde tekzip mi
ettiniz? Yoksa ne yapıyordunuz. (Elmalı)
Hatta
izâ cau ta ki huzura geldikleri zaman kale
ekezzebtüm Bi âyâtiy ve lem tuhıytu Biha 'ılmen emma zâ küntüm ta'melun
Allah onlara aklınızın kapasitesi onları kavramaya yetmedi diye ayetlerimizi
yalanlamaya mı kalktınız?
Evet, biraz önce ima etmiştim bu
ayete. Aklınızın kapasitesi onları anlamaya yetmedi diye ayetlerimizi
yalanlamaya mı kalktınız. Eğer öyle değilse bugüne dek ne hazırladınız diye
soracak Allah onlara. Yani gayba iman neden şart; işte cevabı burada. Gayba
iman şart, çünkü aklın kapasitesi yetmez onu kavramaya. Burada ancak iman çözer
problemi. İman zaten gaybın olduğu yerde vardır. Gözünle gördüğün bir şeye iman
etmekten nasıl söz edebilirsin. Gaybın olduğu yerde iman vardır.
85-)
Ve veka'al kavlü aleyhim Bima zalemu fehüm lâ yentıkun;
(Nefslerine) zulmetmeleri
dolayısıyla o hüküm onlara erişti! Artık onlar konuşamazlar! (A.Hulusi)
85 - Buyurur
ve haksızlık ettikleri cihetle aleyhlerinde söz, Hakk olur (söylenen başlarına
gelir) de artık nutukları tutulur. (Elmalı)
Ve
veka'al kavlü aleyhim Bima zalemu fehüm lâ yentıkun işte onların tüm
çarpıtmalarına rağmen kendileri aleyhindeki söz böyle yerini bulmuş olacak ve
bu durum karşısında onlardan çıt çıkmayacak. fehüm
lâ yentıkun ağızlarını açamayacaklar.
Yukarıda hatırlayınız Ve izâ
veka'al kavlü aleyhim (82) demişti ayette, burada da o sözün gerçekleştiğine
bir atıf var.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
120 videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/10/26/islamoglu-tef-ders-neml-059-093120/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder