B sayfasından devam
9-) Ve
kaletimraetü fir'avne kurretü aynin liy ve lek* lâ taktüluh* asâ en yenfe'ana
ev nettehızehu veleden ve hüm lâ yeş'urun;
Firavun'un
karısı dedi ki: "Benim için de senin için de göz aydınlığıdır (bu çocuk). Onu öldürmeyin!
Umulur ki bize faydalı olur yahut Onu evlat ediniriz"... Onlar (işin) farkında değillerdi. (A.Hulusi)
09 - Firavunun
hatunu ise «bir göz bebeği: bana ve sana, bunu öldürmeyin, belki bize yarar,
yahut evlat ediniriz» dedi ve onlar farkında değillerdi. (Elmalı)
Ve
kaletimraetü fir'avne kurretü aynin liy ve lek Firavunun karısı;
işte benim içinde senin içinde bir göz aydınlığı dedi. Çok sevimli bir bebekti
Hz. Musa’nın bebekliği. Bu sevimliliği Kur’an da dile getirilirken görüyoruz.
Tâhâ suresinin 39. ayetinde. ve elkaytü aleyke mehabbeten minnİY (Tâhâ/39) buyruluyor. Senin üzerine katımızdan bir muhabbet koyduk.
Senin üzerine katımdan, yani sırf lütuf olarak bir muhabbet, seni sevdirdim
diyor. Sevimli kıldım. Onun için O sevimliliğin bile altında ilahi senaryonun
bir boyutunun yattığını görüyoruz.
Bu Ve kaletimraetü fir'avne
burada konuşan Firavunun karısı kim. Bir sonraki ayete göre bu firavunun kendi
eşi zaten bu kadın Tahrim/11. ayetinde örnek gösterilen kişi ile
özdeşleştirilir. Hemen büyük müfessirlerimizin tamamı bu kadını o kadınla
özdeşleştirir. O kadın kimdi? Adını bilmediğimiz fakat küfre isyanın adı olan
Asiye adını, sanını, namını alan o tarihin bağrında Allah’ın vahyi tarafından
unutulmaktan kurtarılan ve örnek gösterilen o yüce anne. İşte o kadın olduğu
yolunda müfessirlerimiz hemen hemen müttefiktirler.
lâ
taktüluh* asâ en yenfe'ana ev nettehızehu velede onu öldürmeyin
bakarsın bize bir yararı dokunur ya da evlatlık edinebiliriz dedi. ve hüm lâ yeş'urun ama berikiler olacakların halâ
farkında değildiler. Yani “ilahi senaryo” işliyor ama onlar hiçbir şeyin
farkında değiller. Tabir caizse bu senaryo içinde birer figüran olarak
oyunlarını ifa ediyorlar.
10-)
Ve asbeha fuadü ümmi Musa fariğa* in kâdet letübdiy Bihi lev lâ en rabatnâ alâ
kalbiha litekûne minel mu'miniyn;
Musa'nın
anasının gönlü çocuğundan başka şey düşünmez oldu... İman edenlerden olması
için eğer güven duygusu vermeseydik, az kalsın onu açıklayacaktı. (A.Hulusi)
10 – Musâ’nın
anasının gönlü ise bomboş sabahı etti, az daha onu açıverecekti: kalbine râbıta
vermese idik eğer imanlılardan olsun diye. (Elmalı)
Ve
asbeha fuadü ümmi Musa fariğan bu arada Musa’nın annesi gönlü onun
hasret ateşiyle dolu olarak sabahı etti. in kâdet
letübdiy Bihi lev lâ en rabatnâ alâ kalbiha litekûne minel mu'miniyn
öyle ki vaadimize inanıp güvenenlerden biri olması için kalbini sımsıkı
pekiştirmiş olmasaydık eğer, onun kimliğini az kalsın açığa vuracaktı. Yani
evladı olduğunu, kendisine ait olduğunu az kalsın söyleyecekti. Fakat vaadimize
güvenini tam yaptık. Gönlünü bağladık. Gönlü bağlamak; raptetmek Sebbit
kalbi alâ dıynik diyordu ya efendimiz duasında; “Ya
mukallibel kulûp sebbit kâlbi alâ dinike.” Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım kalbimi dinin, kalbimi sevgin
üzerinde sabit kıl, raptet.
İşte
sürekli dönen, bir kararda durmayan, bir oraya bir buraya akan kalbin hakikat
üzerinde sabit kılınması. Burada da bunu görüyoruz.
11-)
Ve kalet liuhtihi kussıyh* febesuret Bihi an cünübin ve hüm lâ yeş'urun;
(Musa'nın anası, Musa'nın)
kız kardeşine dedi ki: "Onu izle"... (O da) onlar farkında olmaksızın, Onu uzaktan gözledi. (A.Hulusi)
11 - Onun
hemşiresine izini takip et de demişti, o da uzaktan gözetti, onlar farkında
değillerdi. (Elmalı)
Ve
kalet liuhtihi kussıyh işte bu halde iken o Musa’nın ablasına onu
izle dedi. Yani kendi kızına diyebilirdi, yani libnetiha, kendi kızına. Fakat
onun kardeşine Musa’nın kardeşine. Yani kızı olduğu için emretmedi bebeğin
ablası olduğu için emretti. Bir şefkat var, bir şefkat ve sevgi kokuyor bu
ifade tarzı. febesuret Bihi an cünüb
bunun üzerine kız onu uzaktan izlemeye koyuldu. ve
hüm lâ yeş'urun hala onlar hiçbir şeyin farkında değildiler. Yani
alttan alta sahneyi kenara çekip hakikati hatırlatıyor ayetler biterken adeta.
Yani olaylar akıyor bir taraftan, bir taraftan da olayın maksadına sürekli
atıfta bulunuyor.
Çocuk suya verildi, bu su Nil’di
bildiğimiz kadarıyla. Gürül gürül akan Nil’in içerisinde bir sepetin içinde
salına salına gözden kaybolan çocuğun annesinin duygularını düşünün. O anda
yaşanan acıyı düşünün ve Allah’ın yardımını düşünün ve manzarayı eğer göz önüne
getirirseniz ne büyük ne muhteşem bir ilahi kayra, ilahi yardımla karşı karşıya
olduğunu da anlarız.
12-) Ve harramnâ
aleyhil meradı'a min kablü fekalet hel edüllüküm alâ ehli beytin yekfülunehu
leküm ve hüm lehu nasıhun;
Önce,
Ona sütanneleri haram kıldık (Musa hiçbir
kadından süt emmedi); (kız kardeşi) dedi ki:
"Sizin namınıza Onun bakımını üstlenip yetiştirecek bir aile göstereyim
mi?" diye akıl verdi. (A.Hulusi)
12 - Önceden
ona emzikçileri haram etmiştik bu vesîle ile vardı da sizin hesabınıza bunun
bakımını deruhte edecek hem ona hayırhahâne bakacak bir ehli beyt buluvereyim
mi size? Dedi. (Elmalı)
Ve
harramnâ aleyhil meradı'a min kabl ve biz daha ilk günden onun
Mısır’lı süt anneleri emmekten geri durmasını sağladık. fekalet hel edüllüküm alâ ehli beytin yekfülunehu leküm
bu durumu öğrenen kız kardeşi onun bakımını sizin adınıza üstlenecek bir aile
göstermemi ister misiniz dedi ve ekledi; ve hüm lehu
nasıhun hem onlar onu iyi eğitirler. Onlar ona güzel bir eğitim de
verirler. Böyle bir aile bulmamı ister misiniz.
13-)
Feradednahü ila ümmihi key tekarre aynüha ve lâ tahzene ve lita'leme enne
va'dAllâhi Hakkun ve lakinne ekserehüm lâ ya'lemun;
Nihayet
Onu anasına geri döndürdük ki, gözü aydın olsun, mahzun olmasın ve bilsin ki,
Allâh'ın vaadi Hak'tır... Fakat onların çoğu bilmezler. (A.Hulusi)
13 - Bu
suretle onu anasına iâde eyledik ki gözü aydın olsun da hüzünlenmesin ve bilsin
ki Allahın vaadi muhakkak haktır ve lâkin çokları bilmezler. (Elmalı)
Feradednahü
ila ümmihi key tekarre aynüha ve lâ tahzen ve sonunda onu annesine
döndürdük ki gözü aydın olsun ve üzülmesin diye. Yani kaybını yitiğini
buldurduk o yüce anaya. ve lita'leme enne va'dAllâhi
Hakkun ve lakinne ekserehüm lâ ya'lemun insanların çoğu bunu bilmese
de Allah’ın vaadinin kesin gerçek olduğunu bilsin diye.
İlahi senaryo, tüm senaryoları
rafa kaldırır dostlar. Hz. peygamberin yetiştirilmesine de dolaylı bir atıf
gibi geliyor bana bu kıssa. Onun kişiliği Hz. Musa’nın çocukluk hikayesi
bağlamında inşa ediliyor. Yani nerden nereye diyorsan eğer kendin için, Musa’ya
bak. Nereden nereye olduğunu gör. Allah söz verdi mi yapar. Kıssanın bu
bölümünün son ayetinde en çarpıcı ibare bu. enne va'dAllâhi Hakkun
Allah’ın vaadi gerçek. Söz verdi mi yapar. Özetle hepimiz için Allah sonsuz
imkandır. Kulun gücünün bittiği yerde Allah’ın yardımı başlar.
14-)
Ve lemma beleğa eşüddehu vesteva ateynahu hükmen ve ılma* ve kezâlike neczil
muhsiniyn;
(Musa) olgunluğa erişip (33 yaş) daha sonra da (olgunluğun getirisi olan, olayları hakkıyla değerlendirme) yaşına eriştiğinde (40
yaş) Ona hüküm ve ilim verdik... Muhsinleri
işte böyle mükâfatlandırırız. (A.Hulusi)
14 - Vaktâ
ki kıvamına irip dengini buldu ona bir hâkimiyetle bir ilim verdik ve işte
Muhsinlere böyle mükâfat ederiz. (Elmalı)
Ve
lemma beleğa eşüddehu vesteva ateynahu hükmen ve ılma derken Musa
erişkinlik dönemini tamamlayıp aklı iyice olgunlaşınca, aklının iyice
olgunlaştığı bir yaşa erişince ona üstün bir muhakeme ve seçip ayırma yeteneği
kazandıran bir bilgi bahşettik. Bu yaşın yeni ahitte 40 olduğu söylenir. Yani
Hz. Musa’ya bu vahyin 40 yaşında geldiği ifade buyrulur.
Burada ilim, yani ona ateynahu hükmen ve ılma Hükm; Muhakeme yeteneği.
İlm; bilgi, veri data, malumat değil. İlim; alametten gelir. İşaret yani. Atıf.
İlmin tarifini Mekais sahibi İbn. Faris şöyle yapar;
“El-İlmu yedullu
'alâ eserin bi'ş-şey'i yetemeyyezu bihi 'an ğayrihi.” İlim; bir
şeyi ondan olmayandan ayırmak için verilen bir eser, bir iz bir belirtidir, bir
alamettir. Yani o izi takip ederek hakikati batıldan ayırırsınız. Hakkı o izi
takip ederek batıldan ayırırsınız. Doğruyu o izi takip ederek yanlıştan
ayırırsınız. Güzeli o izi takip ederek çirkinden ayırırsınız. İşte onun için
böyle çevirmeyi daha uygun buldum.
İlim eşyanın
illet, hikmet ve gayesini kavramaktır. İlim sadece malumat sahibi olmak değil,
eşyanın illet, hikmet ve gayesini kavramaktır. Bu işlemi yapan yetenek
muhakemedir. İşte hüküm ve ilm; ikisi birden onun için zikrediliyor. Bu hüküm
ve ilim verildiği ifadesi aynı zamanda Yusuf/22. ayetinde Hz. Yusuf içinde
kullanılır.
ve
kezâlike neczil muhsiniyn biz dürüst ve erdemli davrananları işte
böyle ödüllendiririz.
15-)
Ve dehalel mediynete alâ hıyni ğafletin min ehliha fevecede fiyha racüleyni
yaktetilan* hazâ min şî'atihi ve hazâ min adüvvih* festeğasehülleziy min
şî'atihi alelleziy min adüvvih* fevekezehu Musa fekada aleyh* kale hazâ min
ameliş şeytan* innehu adüvvün mudıllün mubiyn;
(Musa) herkesin kendi
dünyasına çekilmiş olduğu bir saatte şehre girdi... Orada birbirini öldürmeye
çalışan iki kişi gördü... Biri Onun halkından, öbürü de Onun düşmanındandı...
Onun halkından olan, düşmanına karşı Musa'dan yardım istedi... Musa da ona bir
yumruk vurup öldürdü... (Sonra) dedi ki: "Bu, şeytanın (bedenselliğin - bedensel bağların) işindendir. Muhakkak ki o (şeytan - kendini beden kabullenmek),
apaçık saptırıcı bir düşmandır." (A.Hulusi)
15 - Bir
de şehre girdi ahalisinin bir gaflet demi idi, derken orada iki adam buldu
dövüşüyorlardı biri şiy’asından biri de düşmanından, binaenaleyh şiy'asından
olan ondan düşmanından olana karşı istimdat etti Musâ da ona bir yumruk indirdi
işini bitiriverdi, bu dedi: Şeytanın işinden, o cidden şaşırtıcı belli bir
düşman. (Elmalı)
Ve
dehalel mediynete alâ hıyni ğafletin min ehliha kıssa devam ediyor.
Şimdi büyümüş bir Musa ile karşı karşıyayız. Sarayda büyümüş üstelik. Düşünün
mutlak bir ölümden Allah’ın yardımı sayesinde kurtulup sarayda prens olmuş bir
Musa ile karşı karşıyayız. Ve Musa halkının her şeyden habersiz olduğu bir
demde kente girdi. fevecede fiyha racüleyni
yaktetilan ve orada iki adamı birbiri ile kavga ederken buldu. hazâ min şî'atihi ve hazâ min adüvvihi bunlardan
biri kendi halkına, diğeri düşman tarafına mensuptu.
festeğasehülleziy
min şî'atihi alelleziy min adüvvihi derken kendi halkından olan
düşmana mensup olana karşı ondan yardım istedi. fevekezehu
Musa fekada aleyh bunun üzerine Musa hemen atlayıp bir yumruk çekti
ve adamın işini bitirdi. Bir yumrukta. Yani öyle anlıyoruz ki oradaki “fe”
fa’yı takibiye yardım çağrısı işitilir işitilmez yerinden fırlayıp bir yumrukta
adamın işini bitirdiğini yan anlamlardan öğreniyoruz.
kale
hazâ min ameliş şeytan fakat kendine gelince, biz yine yan
anlamlardan onu çıkarıyoruz; bu şeytanın işi olmalı dedi. innehu adüvvün mudıllün mubiyn çünkü o kişiyi
yoldan çıkaran apaçık bir düşmandır.
Burada dikkat buyurunuz asıl
kınanan ve vurgu yapılan, kaza eseri olduğu açık olan bu ölüm değil. Ondan çok
daha öte bir şeye vurgu yapılıyor burada. Bu şeytanın işi denilerek Hz.
Musa’nın bizden gerekçesiyle haklıya karşı haksızı savunması. Evet, Yani burada
asıl vurgu yapılan şey bizden gerekçesiyle haksızı savunmak. 17. ayet
İbrani’nin haksız olduğunu gösteriyor zaten. 17. ayet gelecek.
İsrail oğullarının kutsal
ırkçılığını ret içeriyor bu kıssa aynı zamanda. Yani onlar ırkçılığı din
yapmışlardı. Din ile ırkçılığı bir araya getirmişler, bir gözede
buluşturmuşlardı. Onun için tanrıyı bile millileştirmişlerdi, Yahuva’yı. Yani
kutsal ne değer varsa onları millileştirmişlerdi. Onun için bu ayetlerde
aslında daha sonradan ırkçılığı kutsallık kisvesi altında pazarlayacak olan
Yahudileşmiş İsrail oğullarına bir öğütte var.
Genelde her tür ırk asabiyeti ret
içeriyor tabii ki imaen. Çünkü ne diyordu efendimiz; “Men dea ila asabiyetin
Fe leyse min nar.” Kim ırk asabiyetine, kavmi bir asabiyete çağırırsa, o
kesinlikle bizimle ilişkisini kesmiştir, bizden değildir. Diyordu.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
121. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/11/02/islamoglu-tef-ders-kasas-01-28121/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder