El Hamdu Lillahi
Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi
ve ashabihi ecmaiyn.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy;
(Tâhâ 25-26-27-28)
Rabbim, göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Amin! Amin..!
Değerli Kur’an dostları bugün
muhteşem Kur’an ülkemizin yepyeni bir sitesine girmenin daha heyecanını
yaşıyoruz. Her sure yeni bir imkan demektir. Her sure Allah’ın insandan umut
kesmediğinin yepyeni bir delili demektir. Her sure Allah’ın insana tenezzülünün
mücessem bir timsalidir. Onun için her sure bizim için, biz Allahsız
yapamayacak olan insanlar için yeni bir sevinç kaynağıdır.
Bugün gireceğimiz sure Kur’an ın
tedvininde 29. sıraya oturan Ankebût suresi. Kısaca sure hakkında genel
bilgiler vermek istiyorum tefsirime geçmeden. Ankebût suresi adını 41. ayetinde
ki örümcek ağı misalinden ilhamla alır. İkrime’den gelen bir rivayeti esas
alacak olursak bu surenin daha indiği dönemde Mekke’de Resulallah ile
arkadaşları tarafından Ankebût suresi diye anıldığını öğrenmiş oluruz. Her sure
bugün andığımız adını bu kadar ilk dönemlerde almış olmuyor. Ama bu sure bize
kadar gelen İkrime’nin rivayetine bakacak olursak daha Mekke’de ismini almış,
hatta Mekke müşrikleri Ankebût, ki örümcek manasına gelir. “Bak Muhammed
örümcekten, sinekten söz ediyor.” Diye alaya almışlardı. Onun için bu surenin
adının daha ilk dönemde oturduğunu görüyoruz.
Surenin iniş zamanı çoğunluk
tümüyle Mekkidir der. İbn. Abbas’tan ve Katade den gelen bir rivayete göre, ki
İbn. Abbas’ın iki görüşünden biridir bu Medeni’dir, yani Medine de inmiştir
derler. Yine Hz. Ali Mekke ile Medine arasında indiğini söyler, yani hicret
suresidir der bu sure için. Daha başkaları ilk 11 ayetinin Mekke’de geri
kalanının Medine de, hatta bazı otoriteler bunun tam tersini savunarak ilk 11
ayetinin Medine de geri kalanının Mekke de indiğini söylerler. Bütün bunlardan
anlaşılan özetle şu; Bu surenin iniş zamanı üzerinde otoriteler ihtilaf
etmişler, farklı görüşlere varmışlar. Bu da neden kaynaklanıyor; doğrusu bu surenin
bir dönemde inmediği tam hicrete yakın bir dönemde inip, hicreti de kapsayıp
hicretten hemen sonrasına kadar inişinin sürdüğünü anlıyoruz.
Konusuna bakarsak kendi
tercihimizi kolay belirleriz. O da bu sure Mekke nin son döneminde indirilen
surelerden biridir. Rum ve Mutaffifin surelerinin arasında yer alır iniş
sırasına göre.
Surenin konusuna gelince İlk ve
son ayetleri Ankebût suresinin konusunu veren anahtar ayetlerdir. Sure; Ehasiben Nasu en yütrekû en yekulu amenna ve hüm lâ
yüftenun. (1)sizler, sadece insanlar, sadece iman ettik demekle
sınanıp denenmeden bırakılı verileceklerini mi sandılar diyerek başlar.
Böylesine çarpıcı bir levha ile girer sure ve son ayetinde sure yine hepimize
Allah’a ulaşan yolların birden çok, ama bu yolların maksadının bir tek olduğunu
ifade eden şu ayetle son bulur.; Velleziyne cahedu fiyna
lenehdiyennehüm sübüleNA (69) uğrumuzda var gücünü harcayanlara,
bizim uğrumuza tüm gayret ve çabasını gösterenleri yollarımıza yönelteceğiz. Bu
ikisinin arasında, bu iki parantezin tabir caizse arasına sure 1. ayetinde ki
iman etmenin bedelini göze alanlara bir takım uyarılarda bulunur.
İlk 9 ayet iman ve inkarın
tabiatını işler. 10 ve 13. ayetler arası Kur’an da ilk defa münafıklardan söz
eden ayetlerdir. Fakat burada ki münafıklar, Medine de ki münafıklardan farklı
olarak Mekke tipi münafıklardır. Ki o ayetleri işlerken bunun ne anlama
geldiğini izah etmeye çalışacağız. 23 ve 44. ayetleri arası peygamberlerin
ödedikleri ağır bedeller gündeme getirilir.
Mesela; sadece bu surede ki Nuh
kıssasında, çok kısa, çok özet yer alan Nuh Kıssasında Hz. Nuh için 50 eksiği
ile 1000 sene kaldı ibaresi geçer. Bu kıssada ve buna mücavir diğer kıssalarda
verilmek istenen ana öğüdün ne olduğunu bu özellikten de anlıyoruz. 1. ayeti
ile, daha doğrusu girişte ki ayetiyle birebir irtibatlı. Hani sadece iman ettik
demekle kurtulacağınızı mı sanıyorsunuz demişti ya. Kurtulamayacaksınız, bakın
Nuh bir insanın düşünebileceği en uzun süreden çok azı hariç davet etti. Bu
bedeli ödedi. Ömürlük bir bedel ödedi. Onun için bu Allah’ın sünnetidir.
Allah’ın adetidir. Onun için Allah bu sünnetini kimse için bozmaz. Verilen
mesaj, özellikle bu suredeki peygamber kıssalarında buydu.
Ve tabii bu kıssalarla Önce Hz.
Peygamberin tasavvuru inşa ediliyordu. Peygamberlerin tabi olduğu Sünnetullah
dile getiriliyor ve Allah yoluna vahye davetin önünde ki engellerin sadece
Resulallah’la ilgili olmadığı, tüm peygamberler ve onların takipçilerinin bu
acıları çektikleri vurgulanıyordu.
45 ve 51. ayetler vahyin ilahi
kaynağına atıf. 52 – 68. ayetler arası Müminle Kafirin hayatı hangi
koordinatlardan okuduklarının harika, muhteşem bir özeti niteliğinde ve sure
girişte de değindiğim gibi Allah’a ulaşan yollardan söz ederek bir tek Allah’a
ulaşan usullerin, yöntemlerin farklı farklı olabileceğini ifade ederek son
bulur.
Bu kısa özet girişten sonra şimdi
Ankebût suresine başlayabiliriz.
1-) Elif, Lâââm, Miiiym;
Elif,
Lâm, Mim! (İlmini ilminde ilmiyle!)(A.Hulusi)
01 - Elif,
Lam, Mim.(Elmalı)
Hurufu Mukadda, heca harfleri
bildiğiniz gibi Kur’an da 29 surenin başında gelir. Adeta 29 harfe sanki bir
karşılık olur gibi. Başında geldiği surelerin konusuna baktığımızda hemen
tamamına yakını vahye atıfla başlar. Ya vahye doğrudan, ya Kur’an a doğrudan,
ya Kur’an ın inişine doğrudan atıfla başlar. Fakat bunun 3 istisnası vardır. Bu
istisnalar Meryem suresi, Ankebût suresi ve Rum suresidir. Yani hurufu mukadda
ile başlayan 29 sure içerisinde vahye atıfla başlamayan 3 sureden biri işte bu
suredir.
Peki nasıl izah etmeli bu 3
surenin vahye atıfla başlamamasını? 26 sure vahye atıfla başlarken sadece 3
surenin bundan istisna tutulmasını? Aslında bu 3 sureyi de incelediğimizde
Allah’ın; İnsan, tabiat ve tarih için koyduğu yasalara atıfla başladığını
görüyoruz. Vahiy Allah’ın sözlü yasaları. Allah’ın sözlü yasaları olduğu gibi,
bir de tarih içinde koyduğu yasalar var. Bir de toplum için koyduğu yasalar
var. Bir de kainata koyduğu yasalar var. Bütün bunlar aslında tek başlık
altında toplanabilir. İlahi yasalar. İster kevni olsun, ister kitabi olsun,
ister kavli olsun, isterse hadisata ilişkin yasalar olsun. Bunların tamamı
ilahi yasalardır ve Allah’ın yarattığı eşyayı, varlığı, tedvirini, yani
yönetimini dile getirir.
Bu çerçeve de bu sure de bir yasa
ile başlıyor. Kimse iman ettik demekle Allah’ın kudret elinden yakasını
sıyıramaz. Kimse sadece iman ettik iddiasıyla iman etmiş sayılmaz. Bu iddianın
ispatı ilahi bir yasadır. İman için Allah’ın koyduğu yasadır. Dolayısıyla 29
surenin 29 u da ilahi yasalara, ister bunlar âyâtı mestûr olsun, satırlara
yazılı ayetler, ister bunlar âyâtı mesdur olsun sadr lara yazılı ayetler. İster
bunlar âyât- Kâinat olsun, yani tüm çeşitleriyle ilahi yasalara atıfla başlar.
Bu surede öyle başlamakta.
2-) Ehasiben Nasu en yütrekû en yekulu amenna
ve hüm lâ yüftenun;
İnsanlar
denenip (kendilerince) ne olduklarının sonucu görülmeden "İman ettik"
lafıyla kurtulacaklarını mı sandılar! (A.Hulusi)
02 - Sandı
mı o insanlar «inandık» demeleriyle bırakılacaklar da imtihan edilmeyecekler? (Elmalı)
Ehasiben Nasu en yütrekû en yekulu amenna ve
hüm lâ yüftenun.
Sahabeyi her okuyuşta titreten
ayetlerden birinin bu olduğunu öğreniyoruz. Kur’an ı ciddiye alan, Allah’ın
kendisine nüzulünü ciddiye alan, yani kendi var oluşunu ciddiye alan her
insanın tüylerini diken diken etmesi gereken bir ayettir. İnsanlar yalnızca
iman ettik demekle sınanıp denenmeden bırakılacaklarını mı sandılar?
Öyle sananlar daima var demektir.
Eğer böyle bir kanaat insanoğlunda olmamış olsaydı vahiy böyle bir uyarıyla
çıkmazdı karşımıza. Hatta bu istisna da değil, çoğunluk insanlar sadece inandık
demekle kurtulacaklarını sanıyorlar. Oysa inandık demek bir iddiadır. En basit
iddialar bile ispat isterler. Mesela ben terziyim demek bir iddiadır. Ben
berberim demek bir iddiadır. Ben şuyum buyum demek bir iddiadır ve bu
iddianızın ispatı sizin o olduğunuzu bir fiil göstermektir.
Peki dünyanın en ağır, en ciddi,
en muhteşem iddialarından biri olan iman ettim iddiasının bir ispatı olmasın
mı, ispat zemini olmasın mı. İman ettim diyen kendi durumu hakkında bir beyanda
bulunmuş olur. Fakat unutmayınız ki iman ettiğiniz zat Allah’tır ve imanı kabul
edecek olan O’dur. Dolayısıyla sizin iddianızın ispatı ancak Allah’ın
tanımladığı bir imana iman etmekle olur. Yani sizin kendiniz hakkında ne
söylediğinizden daha çok, rabbinizin sizin hakkınızda ne söylediği önemlidir.
Onun için Taberi Kur’an da ki; Elleziyne Amenü ibareleriyle iman eden
kimseleriyle mü’miniyn ibaresi
arasında fark görür. 1. sini kişinin kendi iddiası, 2. sini ise Allah’ın bu
iddiayı kabulü, onun imanını tasdik etmesi, onaylaması olarak anlar ve
yorumlar.
Bu gerçekten çok anlamlı bir
ayrımdır. Hiç insanlar sadece inandık demekle kurtulabilirler mi? eğer
kurtulabilselerdi peygamberlerin bunca acı bunca çile çekmelerine, bunca bedel
ödemelerine gerek kalır mıydı. Eğer iman uğruna bedel ödememek mümkin olsaydı
bunu ilk yapacak olan peygamberler olmalıydı çünkü onların imanını Allah zaten
kabul buyurmuştu. Ama İnsanlık tarihinde en ağır acıları peygamberlerin
yaşadığı düşünülünce imanı konusunda peygamberlerin imanı gibi tasdik mührü
vurulmamış biz sıradan mü’minlerin bedel ödememesini, ya da ödemekten
kaçmasını, ya da bedel ödemeyeceğini sanmasını nasıl yorumlamalı?
Kur’an da bu ayeti çağrıştıran
çok ayet var. Bakın Bakara/214. ayetine;
Em hasibtüm en tedhulül cennete ve lemmâ ye'tiküm meselülleziyne halev
min kabliküm yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenlerin sizin de başınıza
gelmeden cennete gireceğini mi sanıyorsunuz. messethümül be'sâu veddarrâu ve zülzilû
sizden öncekiler öyle sıkıntılar çektiler öyle yoksulluklara katlandılar, öyle
acılar ve bedeller ödediler ki hattâ
yekulerRasûlü velleziyne âmenû meahû metâ nasrullah peygamber ve
onun etrafındaki insanlar; Allah’ın yardımı ne zaman gelip yetişecek deyinceye
dek acı çektiler. Tabii bu bedeli ödeyenlere müjde geliyor. elâ inne nasrAllahi kariyb (Bakara/214)
unutmayın Allah’ın yardımı bedel ödeyenler için çok yakın.
Yine başka bir ayet Tevbe/16. (Hayır
A.İmran/142 olacak) Em hasibtüm en tedhulül cennete ve lemma
ya'lemillâhulleziyne cahedu minküm ve ya'lemes sabiriyn.
(A.İmran/142) Yoksa siz Allah içinizden var gücünü harcayanları ve yolunda
sabredenleri sonuna kadar direnenleri seçip ayırmadan cennete gireceğinizi mi
sandınız. Yani seçip ayıracak, ayıklayacak, işte ayıklamanın en büyük unsuru
sınamaktır, denemektir, imtihan etmektir ve Ankebût/2. ayeti de bunu söylüyor.
Bu ayet KHabbab bin Arad’in Mekke
döneminde ağır acılar altında inlerken bir ara Resulallah’a gelip; Ya
Resulallah bazen dayanamaz oluyorum ne olur bana dua eder misin. Diye ricası
üzerine indiği, ya da bu olayla bağlantısı kurulur.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
124. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/11/23/124-islamoglu-tef-ders-ankebut01-23124/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder