A sayfasından devam
5-) Ve
nüriydü en nemünne alelleziynestud'ıfu fiyl Ardı ve nec'alehüm eimmeten ve
nec'alehümül varisiyn;
Biz de
diledik ki, o bölgedeki âciz bırakılıp aşağılananlara lütufta bulunalım, onları
önderler yapalım ve kendilerini vârisler kılalım. (A.Hulusi)
05 - Biz
de istiyorduk ki o yerde ezilmekte olanlara lütfedelim, onları öncül imamlar
yapalım, hem onları vârisler kılalım. (Elmalı)
Ve
nüriydü en nemünne alelleziynestud'ıfu fiyl Ard Sonuç? Sonuç açık
firavununuzun zulmü anaların rahmine kadar uzansa dahi Allah’ın bir dileği var,
Allah’ın bir yasası var. Nedir o? Ve biz de istiyorduk ki ülkede zayıf ve
güçsüz bırakılanlara destek çıkalım. ve nec'alehüm
eimmeten ve onları imamlar, öncüler, önderler kılalım ve nec'alehümül varisiyn ve kendilerini ülkeye
mirasçı yapalım. Yani dün kendilerine yer yüzünü ve hayatı çok görenlere yarın
tersine çevirip biz hayatı çok görelim. Alttakileri üste, üstekileri alta
indirelim.
Tevhid, adalet ve özgürlük
mücadelesi veren tüm toplumlar için bir müjdedir kasas suresinin 5. ayeti. Bu
vahyin ilk muhatapları belki de bu ayetler onlara en acı zamanlarında
ulaşmıştır. Hatırlayınız, yani bu surenin iniş zamanının yaklaşık Mekke’de ki
Şib-i Ebi Talip boykotuna denk bir zamandır. Öyle bir boykottu ki o insanlar
çocuklarının ağzına verecek değil bir lokma ekmek, su bulamıyorlardı.
Mü’minlerin etrafı kuşatılmış, içeri tabir caizse bir sinek bile
bırakılmıyordu. Ancak geceleri düşmanların gözünü kaydırarak oradakilerin
akrabaları meçhul bir yerden bir yüklü deveyi mahalleye doğru sürecekler de o
gelenle ölmeyecek kadar idare edecekler. Böylesine korkunç bir ambargo.
İşte bu ayetlerin indiği zaman
diliminin muhtemelen bu ambargoya denk gelmiş olabileceği hatırlandığında, aynı
zamanda bu ayetlerin ilk muhataplarına nasıl büyük bir müjdeyi verdiğini de
öğrenmiş oluyoruz. Ve hatta Resulallah’ın nübüvveti boyunca 2 yerde, biri
Hendek’te onu biliyoruz, biri de işte burada. Bu bağlamda kendisine iman eden
insanlara dönüp; Onlar açlıktan bağırlarına taş basarken. Yani karınlarına taş
bağlama sözcüğü ifadesi bizde nedense anlatılırken mecazdan hakikate
dönüştürülerek sanki karınlarına taş bağlamış gibi anlatılır. Bağra taş basmak
gibidir. Bağrına taş basanlar, bağırlarına taş basmazlar, taşı kucaklamazlar.
Bu o kadar açlardı, o kadar perişan olmuşlardı anlamı taşır. Yani böylesine bir
zaman diliminde Resulallah onlara yer yüzünün o günkü 2 imparatorluğunu
müjdeliyordu.
Gerçekten bu müjde karşısında
sadece iman işlerdi başka bir şey değil. Eğer iman olmasaydı her halde muhataplar
bunu gülünç bir iddia olarak alacaklardı. Ama öyle olmadı. Çok geçmeden ortaya
çıkacaktı. İman ettiler ve iman ettiklerine memnun oldular. Sonunda şahit
oldular.
[Ek
bilgi: {Ebü Talhâ (Rad.) anlatıyor: "Resülullah (A.S.)'a açlıktan şikayet
ettik ve karınlarımızı açıp gösterdik. Herkeste bir taş vardı. Resülullah
(A.S.) da karnını açtı, O'nda iki taş vardı."} Tirmizi, Zühd 39, (2372).]
6-) Ve
nümekkine lehüm fiyl Ardı ve nüriye fir'avne ve hamane ve cünudehüma minhüm ma
kânu yahzerun;
Onları
o bölgede güvenli kılalım; Firavun'u, Haman'ı (başrahibi) ve o ikisinin ordularını korktuklarına uğratalım! (A.Hulusi)
06 - Ve
Arzda onlara kuvvet ve müknet(Güç, kudret, kuvvet.) verelim de Firavuna ve ordularına onlardan korktukları şeyi
gösterelim. (Elmalı)
Ve
nümekkine lehüm fiyl Ard dahası onları yer yüzünde güvenli bir
biçimde yerleştirelim. Yani inancımız uğruna köle edildiğiniz bir ülkeden
sürgünü göze alırsanız, efendisi olacağınız bir ülke size ödül olarak sunulur.
Söylenen bu. ve nüriye fir'avne ve hamane ve
cünudehüma minhüm ma kânu yahzerun firavunu Haman’ı ve bunların
ordusunu berikilerin eliyle korktukları şeye uğratalım. Yani korktuklarını
başlarına getirelim.
Haman; Bazı tefsirlerde farklı
değerlendirmeler müsteşrikler tarafından istismar edilmiş. Ama aslı Ha’amen
olsa gerektir ki Amon dininin rahipler sınıfına, dolayısıyla bu rahiplerinde
başında ki en yetkili rahibe verilen bir sıfattır. Amon dini bildiğiniz gibi
eski Mısır’ın dinidir, kültüdür ve eski Mısır’da Amon dininin baş rahibi doğal
olarak Firavunun da yardımcısı, yani ülkenin 2. adamı sayılıyordu. Onun için bu
ayette firavunun hemen arkasından Haman sayılarak aslında ülkedeki dini erk’e
de bir gönderme yapılıyor.
Korktukları şey neydi başlarına
getirilecek olan? Çok önceleri, ne kadar? yaklaşık 500-600 yıl önce Hiksos
hanedanı diye bir hanedan kuzey doğudan gelip Mısır’ı fethetmişlerdi. Fetheden
fatihlerdi. Bu fatihler döneminde Hz. Yusuf ülkenin dizginlerini eline aldı. Bu
fatihler Hz. Yusuf’un önünü açtı. Adeta bir uzak akrabalığı da bu sayede
kullanmış oldular. Onun için İbraniler le Hiksos hanedanı arasında böyle bir
işbirliği gerçekleşti. Mısır için altın bir dönemdi. Yusuf suresinden
öğrendiğimiz ve tarihten de bildiğimiz gibi.
Fakat Mısır’lılar bunun bir daha
tekerrür etmesinden korkuyorlardı. Özellikle firavun hanedanı. Neden çünkü iyi
yönetim örneği kendi kötü yönetimlerini ve zulümlerini ortaya çıkaracaktı. Onun
için böylesine adil ve iyi bir yönetimin bir daha ortaya çıkmamasını,
dolayısıyla iktidarları için tehlike oluşmamasını istiyorlardı. İşte
korktukları şey buydu. 2. bir Hiksos vakası, 2. bir Yusuf olayı. Bir Yusuf daha
çıkarsa Mısır halkına bunların zulmünü çekmelerine kim ikna edebilirdi. Onun
için korktukları şey buydu.
7-) Ve
evhaynâ ila ümmi Musa en ardı'îh* feizâ hıfti aleyhi feelkıyhi fiylyemmi ve lâ
tehafiy ve lâ tahzeniy* inna radduhu ileyki ve ca'ıluhu minel murseliyn;
Musa'nın
anasına şöyle vahyettik: "Onu emzir... Onun hakkında korktuğunda da Onu
nehre (Nil'e)
bırak... Korkma, mahzun olma! Muhakkak ki biz Onu sana geri döndüreceğiz ve Onu
Rasûllerden kılacağız." (A.Hulusi)
07 - O
esnada Musâ’nın anasına şu vahyi verdik: onu emzir, derken aleyhinde bir korku
hissettin mi o vakit onu deryaya bırakıver, hem korkma ve mahzun olma, biz
muhakkak onu sana iade edeceğiz ve kendisini mürselînden yapacağız. (Elmalı)
Ve
evhaynâ ila ümmi Musa en ardı'îh işte bunu gerçekleştirmek için
oradaki “vav”a böyle uzun bir cümle işlevsel olarak atfedebiliriz. İşte bunu
gerçekleştirmek için Musa’nın annesine şöyle vahy etmiştik. “onu bir müddet
emzir.” feizâ hıfti aleyhi feelkıyhi fiylyemmi ve lâ
tehafiy ve lâ tahzeniy fakat onun başına bir iş gelmesinden
korktuğunda onu suya bırak, sakın endişe edeyim ve üzüleyim deme.
Olayların akışını zihnimizde biz
tamamlıyoruz. Firavun ülkede ezilen konumda olan mü’min ve muvahhit İbranileri
eziyor, yok etmek istiyor. Onları bir soy kırıma tabi tutuyor. Öyle bir
soykırım ki doğan tüm erkek çocuklarını öldürtüyor. İşte bu soykırım sırasında
bir mucize gerçekleşiyor. Kelimenin tam manasıyla bir mucize. Bu mucize nasıl
gerçekleşiyor. Yani aslında burada verilen örnek; hiçbir Firavunun gücü
Allah’ın taktirinin önünde duramaz. Budur, mesajda budur.
İşte bu mucizenin nasıl
gerçekleştiğini ve firavunların zulmünün Allah’ın takdirini değiştiremeyeceğini,
bu takdir firavunu dahi kendi senaryosunda bir figüran olarak kullanacağını
gösteriyor. Biz de onun ibretlik kıssasını okuyoruz. Anneye vahiyle veya
ilhamla, -ki farklı farklı değerlendirmeler var- böyle bir emir veriliyor. Yani
korkma deniliyor aynı zamanda.
Her firavunun bir Musa’sı var mıdır?
Evet, eğer firavun varsa her Firavunun bir Musa’sı vardır. Bazen Musa’lar
Firavunun sarayında ve kucağında büyür. Bu ilahi bir iranidir. Tarih buna
şahittir, tanıktır.
inna
radduhu ileyki ve ca'ıluhu minel murseliyn çünkü biz kesinlikle onu
sana geri döndüreceğiz ve onu elçilerden biri yapacağız. Bu ayette ifade edilen
husus Tevrat’ta ve diğer İsrailî kaynaklarda hiç yer almamaktadır. İlginçtir.
Zaten bu gibi Kur’an kıssalarında anlatılan ahlaki boyutu kıssanın Tevrat’la
karşılaştırdığınızda hiç yer almaz. Yani orada sıradan bir milli lider nasıl
çıktı. Bir kavmin milli kahramanı nasıl çıktı üslubuyla ele alınır. Fakat
burada bir peygamberin bir zulmü nasıl önlediğinin örneklik ve ibretlik öyküsü
anlatılır.
8 - Feltekatahu
alü fir'avne li yekûne lehüm adüvven ve hazena* inne fir'avne ve hamane ve
cünudehüma kânu hatıiyn;
Firavun'un
ailesi Onu kaybolmuş çocuk olarak bulup aldı. Kendileri için düşman ve hüzün
vesilesi olacağı için... Muhakkak ki Firavun, Haman ve o ikisinin orduları
yanlış işler yapıyordu! (A.Hulusi)
08 - Bunun
üzerine âli Firavun onu lekıyt(Kaybolmuş) olarak aldı, çünkü ileride
kendilerine bir düşman, bir gam olacaktı Doğrusu Firavun de Hamân de, askerleri
de hep cânîler diler. (Elmalı)
Feltekatahu
alü fir'avne li yekûne lehüm adüvven ve hazenen derken Firavunun
ailesi onu buldular, sonunda kendileri için düşman ve bir hüzün kaynağı olacak
bu bebeği sahiplendiler. Evet, ilahi kader ağlarını örüyor. Gerçekten de önüne
kimse geçemiyor. Hz. Peygamber bir keresinde öyle diyordu ya; “Allah dilerse
dinine bir kafir eliyle yardım eder.” Nasıl eder sorusunu merak ediyor musunuz?
İşte burada olduğu gibi.
inne
fir'avne ve hamane ve cünudehüma kânu hatıiyn belli ki Firavun,
Haman ve onların askerleri yanılgı içindeydiler. Ve mekeru ve mekerAllah.. hatırlayınız ayeti. Onlar hileli bir düzen
kurdular, Allah’ta onların düzenine karşı o düzeni alt edecek bir düzen kurdu. vAllahu hayrul makiriyn. (A.İmran/54) Allah’ın
alt eden düzeni düzenlerin en hayırlısıdır.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
121. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/11/02/islamoglu-tef-ders-kasas-01-28121/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder