B sayfasından devam
41-)
Ve ce'alnahüm eimmeten yed'une ilennar* ve yevmel kıyameti lâ yunsarun;
Biz
onları, ateşe çağıran önderler kıldık... Kıyamet sürecinde de yardım
olunmazlar. (A.Hulusi)
41 - Biz
onları öyle baş kumandanlar yaptık ki ateşe davet ederler ve kıyamet günü
yardım olunmazlar. (Elmalı)
Ve
ce'alnahüm eimmeten yed'une ilennar ve onları ateşe çağıran rehberler
kıldık. Yani kim için; takipçileri için. Arkalarından gelenleri ateşe götüren
kılavuzlar kıldık.
Önderlik ikidir zaten, iyiye
önderlik, kötüye önderlik. İnsanlık tarihi Musa’lar ve Firavunlar arasında ki
mücadelenin tarihi değil mi? Herkes, ama herkes kimin arkasından gittiğine,
kimin yolunu izlediğine iyi bakmalı.
ve
yevmel kıyameti lâ yunsarun onlara kıyamet günü yardım da
edilmeyecektir.
42-)
Ve etba'nahüm fiy hazihid dünya lâ'neten ve yevmel kıyameti hüm minel
makbuhıyn;
Şu
dünyada bir lânet taktık peşlerine... Kıyamet gününde ise onlar nefretle
bakılanlardan olurlar. (A.Hulusi)
42 - Hem
kendilerine bu Dünyada arkalarından bir lâ'net yağdırmaktayız hem de Kıyamet
günü bunlar pek menfurlardandırlar. (Elmalı)
Ve
etba'nahüm fiy hazihid dünya lâ'neten zira biz lanet halkasını
onların kâlplerine daha bu dünyada geçirmişizdir.
Metinde kâlp yok, fakat belli ki
bu lanet halkasının takılması, kendi akıllarını kullanmak yerine başkalarının
yerine görü körüne takıldıkları içindir. Sonuçta kendilerine yabancılaşan ve
“ben” idrakinden yoksun kalıp öz kaynaklarını dışlayan biri haline gelir böyle
bir insan.
Öz kaynaklarını dışlayan, yani
potansiyelini dışlayan, yani kendini dışlayan, yani fıtratını dışlayan. Zaten
lanet dışlamak demek değil midir. Allah’ın rahmetinden dışlanmaya lanet
denilir. İşte onun için burada da insanın yüreğine bu halka geçirildiği zaman
artık aklı kâr etmiyor, çünkü aklını kullanmaz oluyor.
ve
yevmel kıyameti hüm minel makbuhıyn kıyamet gününde ise aşağılık ve
iğrenç olan yine onlar olacaklar.
Kişi dünyada kendine ne kadar
değer veriyorsa ahirette o değeri bulacaktır. Yani dünyada aklını kullanmayanı,
Allah pisliğe mahkum edecek. Dünyada kendisini orijinal olarak yaratan Allah’a
rağmen, kendisini akan sularda çör çöp gibi gören ve o sulara bırakan insana
orada çöp muamelesi yapılacaktır. Bu ibare aslında bunu söylüyor.
43-)
Ve lekad ateyna Musel Kitabe min ba'di ma ehleknel kurunel ûla besaire linNasi
ve hüden ve rahmeten leallehüm yetezekkerun;
Andolsun
ki, ilk nesilleri helâk ettikten sonra, Musa'ya Hakikat BİLGİsini (Kitap); insanlar için
hakikati gösterici, hakikate erme kılavuzu ve rahmet (kendilerindeki Esmâ kuvvelerini keşfedip yaşama) olarak verdik; belki anıp değerlendirirler diye. (A.Hulusi)
43 - Celâlim
hakkı için biz Mûsâ’ya o kitabı kurûnı ûlâyı ihlâk ettiğimizden sonra nâsın
vicdanlarını tenvir edecek basîretler, ve bir hidayet-ü rahmet olmak üzere
verdik, gerek ki tezekkür ederler. (Elmalı)
Ve
lekad ateyna Musel Kitabe min ba'di ma ehleknel kurunel ûla besaire linNasi ve
hüden ve rahmeten leallehüm yetezekkerun ayeti tüm okudum, umarım
içinden çıkarım. Ve lekad ateyna Musel Kitabe min
ba'di ma ehleknel kurunel ûla ve doğrusu önceki nesilleri hak
ettikleri helâke sürükledikten sonra besaire linNasi
ve hüden ve rahmeten leallehüm yetezekkerun insanlık için bir bilinç
kaynağı, bir doğru yol rehberi ve bir merhamet kaynağı olarak Musa’ya kitabı
verdik ki belki sorumluluklarını hatırlarlar diye.
el kurunel ûla ilk dönem,
ilk çağlar diyor. Yani Kur’an ın çağ tasnifi var bu ayette. Çağ açıp çağ
kapayan olayları Kur’an böyle görüyor. Yani Firavunun çağının kapanıp Musa’nın
çağının açılması, işte önceki çağların sonu, yeni çağların başı. Firavunun
ölümü dönüm noktası.
Tevrat insanlık tarihinde yeni
bir dönemin adı, başlangıcı. Tedvin edilmiş yasalar döneminin başlama çağı.
Ondan sonra şeriatlar dönemi görüyoruz ve tabii Resulallah’la ortaçağ kurunu
müstada tamamlanıp yeniçağ, çağlar başlıyor. Son çağ yani.
Hüden ayette ki, yani kılavuz,
rehber her vahyin vasfıdır. Her vahiy hidayettir. Yine rahmeten ayette ki
vahyin sıfatı olarak geliyor. Her vahiy Allah’ın insana merhametinin eseridir.
44-)
Ve ma künte Bi canibil ğarbiyyi iz kadayna ila Musel'emre ve ma künte mineş
şahidiyn;
Sen
batı tarafında değildin biz Musa'ya o emri hükmettiğimizde. Şahitlerden de
değildin. (A.Hulusi)
44 - Sen
ise Musâ’ya o emri kaza ettiğimiz sıra canibi garbîde değildin, o şahitlerden
de değildin. (Elmalı)
Ve ma
künte Bi canibil ğarbiyyi iz kadayna ila Musel'emr ve sen ey
Muhammed, hatibin hitabı doğrudan ilk muhatabına yöneldi. Hz. Musa’ya ilişkin
bu uzun ve ayrıntılı anlatımdan sonra sözün ilk muhatabına, yani Hz. Peygambere
yönelen hitabı ilahi şöyle diyor; Sen ey Muhammed, biz vadinin karşı yamacında
Musa’ya bu emri bildirirken sen vadinin öteki yamacında, lafzen batı yamacında
değildin.
ve ma
künte mineş şahidiyn dolayısıyla olan biteni oradan izleyen
şahitlerden tanıklardan biri de değildin.
El emr ayetin ilk cümlesinde ki
el emr; yasa buyruk anlamındaki tora, yani Tevrat anlamına gelir. Eski ahit’in
ilk 5 kitabına verilir. Zaten Kur’an ın hiçbir yerinde doğrudan Tevrat ismi,
kitabı mukaddesin tümüne atıfla kullanılmaz. Mutlaka Hz. Musa’nın adına atıfla
kullanılır. Bu da şunu gösterir;
Kur’an da Tevrat adı bugünkü
Tevrat’ın ilk beş kitabını ima eder bir biçimde kullanılmaktadır. Çünkü bugünkü
Tevrat 39. kitaptır ve bunların ilk beşi dışında diğer kitapları Hz. Musa’dan
sonraki peygamberlere verilen vahiylerdir. Mesela Eyyub kitabı, mesela Yunus
kitabı, mesela daha sonraki Yeremya kitabı, mesela İşaya kitabı. Bunlar hep
peygamber isimleri. Bu peygamberlere verilen vahiyler daha sonra Hz. Musa’ya
indirilen 5 kitabın arkasına ilave edilmiştir. Onun için Kur’an da Tevrat ismi
Hz. Musa’ya atıfla kullanılır daima.
Bu olayın ayrıntılarından bu
ayette söylenen bu. ancak vahiy sayesinde haberdar olabilirsin. Bu Kur’an bir
vahiy ürünüdür diyor yani. Dolayısıyla bu kıssayı sen görmediğine göre, şahitte
olmadığına göre, orada bulunmadığına göre eğer vahiy değilse nereden yazacaksın.
Öyle ki bu kıssanın ahlaki ders veren bölümler. Bu kıssanın anlatıldığı
Tevrat’ta da yer almamaktadır. Tevrat’ta yer alan kıssayı okuduğunuzda Hz.
Musa’yı bir peygamberden daha çok bir milli kahraman olarak görürsünüz ve
anlatılanların ahlaki ve ebedi değerlere bir atıf göremezsiniz. Çok soyutlanmış
maddi bir anlatımdan müteşekkildir.
Hatta bazı anlatımlar peygambere
hakaret ve iftira içeren bir çok unsurla doludur. İşte Hz. Lût hakkında, işte
Hz. Nuh hakkında, işte Hz. Süleyman hakkında Tevrat’ta geçen bahisler, bölümler
bunun en tipik örneğidir.
45-)
Ve lakinna enşe'na kurunen fetetavele aleyhimül 'umur* ve ma künte sâviyen fiy
ehli medyene tetlu aleyhim âyâtina ve lakinna künna mursiliyn;
Bu
arada nice nesiller oluşturduk, yaşayıp geçip gittiler... Sen Medyen halkı
içinde de yaşamış değildin ki işaretlerimizi onlara bildiresin... Biziz
Rasûlleri irsâl eden! (A.Hulusi)
45 - Ve
lâkin biz bir çok karınlar inşa eyledik de onların üzerlerine ömür uzadı, sen
Medyen ahalisi içinde ikamet ederek âyetlerimizi onlardan okuyup öğrenmedin de
ve lâkin biz olduk risalet verip gönderen. (Elmalı)
Ve
lakinna enşe'na kurunen fetetavele aleyhimül 'umur tam aksine biz o
günden bugüne nice kuşaklar var ettik ve bunların üzerinden de nice zaman akıp
gitti. Yani sen görmedin, o çağda yaşamadın, şahitte olmadın aksine bu
olayların üzerinden yüz yıllar geçti hatta bin yıllar geçti. ve ma künte sâviyen fiy ehli medyene tetlu aleyhim âyâtina
dahası sen kendilerine bu mesajlarımızı iletmek için Meyden sakinleri asında da
bulunmuş değildin.
Buradaki aleyhim deki zamir ilk
tefsir otoritelerinden Mukatil’e göre Mekkelileri gösterir. Yani sen Medyen de
bulunmadın ki, Medyen’de gördüklerini Mekkelilere aktarasın, nakledesin
şeklinde anlayabiliriz. Ama Dahhâk’a göre Medyen’lilere giderki sen
Medyenlilerin arasıda Medyenlilere okumak için iletmek için, onları davet için
gönderilmedin anlamına gelir ayet. Fakat Elmalılı üstadımız daha farklı bir
boyutla yaklaşmış. Musa Meyden de eğitim gördü. Sen ne okuyup yazdın ne de Meyden
de eğitim gören Musa gibi bir üstadın oldu, yani senin böyle üstatlarında
yoktu, okuma yazman da yoktu onun için sana sadece Allah öğretiyor gibi zımni
bir ifade içerse gerektir.
ve
lakinna künna mursiliyn fakat bu mesajları öteden beri gönderip
duran da bizdik.
46-)
Ve ma künte Bi canibit Turi iz nadeyna ve lâkin rahmeten min Rabbike litünzire
kavmen ma etahüm min neziyrin min kablike leallehüm yetezekkerun;
Biz (Musa'ya) hitap ettiğimizde
sen Tur tarafında değildin... Ne var ki, Rabbinden bir rahmet olarak, senden
önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarman için (bu bilgiler sana vahyoldu).
Umulur ki üzerinde düşünürler. (A.Hulusi)
46 Hem biz o nidayı yaptığımız vakit sen Tûrun
canibinde de değildin ve lâkin rabbinden bir rahmet olarak gönderildin ki
senden evvel kendilerine bir nezîr gelmemiş olan bir kavmi inzar edesin gerek
ki tezekkür edeler. (Elmalı)
Ve ma
künte Bi canibit Turi iz nadeyna yine sen biz nida ettiğimizde Sina
dağının yamacında da değildin. ve lâkin rahmeten min
Rabbike litünzire kavmen ma etahüm min neziyrin min kablik ve fakat
senden önce uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarman için rabbin tarafından rahmet
olarak gönderildin.
Aslında Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil 'alemiyn. (Enbiya/107)hatırlatıyor.
Seni başka değil sadece tüm bir aleme rahmet olarak gönderdik. Bütün insanlığa
yatay ve dikey. Hem kendi çağının tüm nesillerine, hem de kendisinden sonra ki
gelecek bütün insanlığa bir merhamet kaynağı.
Burada
bilmem dikkatinizi çekti mi. Arka sayfanın son ayeti olan 43. ayette Hz.
Musa’ya verilen vahyin sıfatlarından biri rahmet idi. Ama burada Resulallah’ın
kendisi rahmet olarak anılıyor. Yani çok özel bir durum. Rahmet olan vahiy,
rahmet olan peygambere inmiş. İki rahmet birleşince rahmet kat kat oluyor.
Adeta bütün bir insanlığa gönderilmenin gereği olan böyle sonsuz bir rahmet
kaynağı gibi Resulallah resmediliyor. Onun için Resulallah’ın kendisi, kendi
fonksiyonu vahyin fonksiyonuyla aynı tutuluyor. Vahiyde rahmet,Resulallah’ta
rahmet. İki rahmet birleşince adeta rahmet birbirini çoğaltan, birbirini
artıran bir çarpan etkisi gösteriyor.
leallehüm
yetezekkerun belki üzerinde düşünüp de akıllarını başlarına alırlar.
Yani bu çifte rahmetin ne demeye geldiğini anlarlar da Allah’ın kendilerine
nasıl merhametli olduğunu görürler.
47-)
Ve levla en tusiybehüm musıybetün Bima kaddemet eydiyhim feyekulu Rabbena levla
erselte ileyna Rasûlen fenettebi'a âyâtike ve nekûne minel mu'miniyn;
Kendi
elleriyle yaptıklarının sonucu olarak (Sünnetullâh
sonucu) onlara bir musibet isâbet ettiğinde:
"Rabbimiz... Bari bize bir Rasûl irsâl etseydin de senin işaretlerine
uysaydık ve iman edenlerden olsaydık" diyecek olmasalardı (Rasûl irsâl etmezdik). (A.Hulusi)
47 - Ellerinin
takdim eylediği günahlar yüzünden başlarına birer musîbet gelip de o vakit «ya
Rabbenâ bize bir Resûl gönderseydin de âyetlerine uyup verilse ya!» Dediler, (Elmalı)
Ve
levla en tusiybehüm musıybetün Bima kaddemet eydiyhim ve keşke
onların başlarına elleriyle işledikleri yüzünden bir musibet gelme tehlikesi
olmasaydı. İlahi hitaba bakınız Rabbimizin hitabına bakınız. Keşke başlarına
elleriyle yaptıkları yüzünden bir musibet gelme tehlikesi olmasaydı da biz de
bu vahiyleri ve peygamberleri göndermeseydik zımnen.
feyekulu
Rabbena levla erselte ileyna Rasûlen fenettebi'a âyâtike ve nekûne minel
mu'miniyn ve onlar rabbimiz, keşke bize bir elçi gönderseydin de biz
de senin mesajlarına uyup inanan kimselerden olsaydık demesinler diye seni ve
vahiyleri gönderdik. Yani bunu diyecekler idi eğer göndermeseydik, eğer
peygamber yollamasaydık, eğer vahiyle onlarla konuşmasaydık böyle diyecekler ve
mazeret ileri süreceklerdi. İyi de şimdi ne diyecekler? Mazeretleri de kalmadı.
Onun için bu ayet aynı zamanda ilahi şefkatin bir ifadesi. Ve tabii Vahyin;
Allah’ın şefkatinin bir sonucu olduğunun da ifadesi.
Günümüz dünyasında mazeret yok
değerli dostlar. Mazeret yok. Çünkü son vahiy insan aklının tekamül ettiği bir
dönemde bir zamanda indi. Mazeret yok çünkü son vahiy kendisinden evvelki tüm
vahiylerin ebedi değerlerini bünyesinde toplayarak indi. Mazeret yok çünkü
Allah son vahyi indirdiği, gönderdiği insanlık sürecinin artık yeryüzünde, yer
yüzünün evrensel bir köye döneceğini biliyordu. Onun için böyle bir dünyaya
vahiy gönderdiğini Allah’tan daha iyi kim bilebilir. Onun içinde bugün artık
mazeret yok. Gönderilen vahiy indiği tazelikte elimizde. Eğer uyuyorsanız
önünüzde vahiy duruyor. Kılavuz edinirseniz sizi götürdüğü yere gidersiniz.
Hatemen Nebiyyiyn.. (Ahzap/40);
nebilerin mührü diyor ya Kur’an. Sadece mühür değil, sadece sonuncusu da değil.
Bir şeyin sonu onun mührüdür zaten. Aynı zamanda imza demektir. mühür imzadır. Yani onay, aynı zamanda
zirvedir. Nübüvvet sürecinin, risalet sürecinin, vahiy sürecinin zirvesi.
Mühürlenmiş onaylanmış ve insanlığa sunulmuş bir ilahi mektuptur Kur’an vahyi.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
122. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/11/09/islamoglu-tef-ders-kasas-29-59122/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder