El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna
Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ecmaiyn.
Rabbişrah
liy sadriy;
Ve
yessirliy emriy;
Vahlül
ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy; (Tâhâ 25-26-27-28)
Rabbim, göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi, çöz düğümü dilimden, ki anlasınlar beni. Amin!
Değerli Kur’an dostları bugün
muhteşem Kur’an ülkemizin yepyeni bir sitesiyle daha yüz yüzeyiz. Kur’an ın her
yeni sitesine girerken yeni bir heyecanı yaşıyor olmamız çok doğal. Çünkü
rabbimiz konuşuyor, çünkü Allah insana tenezzül buyuruyor, çünkü Allah insanı
dikkate alıyor, kale alıyor, çünkü insan rabbine, her şeyini borçlu olduğu
rabbine vahiy ile yöneliyor. İşte bu nedenle duyduğumuz bu yeni heyecan ile
kasas suresine giriyoruz.
Kasas suresi elimizdeki tedvinde
28. sure. İsmini 25. ayetinde ki Hz. Musa’nın kendi menkıbesini muhatabına
anlattığı o cümleden alır. Kıssanın çoğuludur kasas, kıssalar demektir. Hz.
Osman ve İbn. Abbas Neml ile İsra suresi arasında indirildiğini söylerler.
Gerçekten de konusuna baktığımızda kasas suresi Mekke döneminin, eğer bu dönemi
3 dilime ayıracak olursak 3. dilimine yakın bir zamanda indiğini görürüz.
Önceki sure olan Neml suresinde hatırlayacaksınız Süleyman Belkıs menkıbesi
anlatılmıştı, ve biz de tefsir etmeye çalışmıştık. Süleyman Belkıs menkıbesi
bir hisse veriyordu. Kur’an ın tüm kıssalarının bir hisse için, anlatıldığı
gibi o da bir hisse veriyordu.
Neydi o? O zaman vurgulamıştık
güç ve iktidar ahlakı. Ey Süleyman dünyaya sultan olsan da bir karıncayı
incitmemelisin mesajıydı. O kendisine hüküm, hikmet, nübüvvet ve kudret verilmiş
biri olsan da bir kuştan dahi öğrenecek şeylerin var ey Süleyman mesajıydı. O,
senin her şeyi bildiğini zannetmen yanlış olur. Sana hiç umursamadığın bir
varlık dahi bir şey öğretebilir, ondan da bir şey öğrenebilirsin mesajıydı.
Yani yine özetle güç ve iktidar ahlakını bir önceki surede gördük. Burada, bu
surede ise servet ahlakından söz eden Karun kıssası, Kur’an da ki en ayrıntılı
anlatımına kasas suresinde kavuşmakta.
Dikkat buyurunuz güç ahlakı,
iktidar ahlakı, servet ahlakı, cinsel ahlak, siyasal ahlak, sosyal ahlak, yani
bunu hayatın her alanına uzatabilirsiniz, Kur’an anlattığı her kıssa ile
muhatabına bir alanın ahlakını öğretir. Yani Kur’an hikaye anlatmaz. Anlattığı
bu kıssaların altında bir dip akıntısı olarak sürekli ders verir. Muhatabının
hayatını, şahsiyetini, aklını ve tasavvurunu inşa eder. Onu eline alıp bir
hamur gibi yoğurur ve şekil verir. Tabii eğer muhatabı Kur’an a kendisini
teslim etmişse.
En geniş yer kasas suresinde Musa
kıssasına verilir. 3 – 46. ayetler arasında. Bu kıssaya damgasını vuran
nitelikler Hz. Musa’nın iç çekişmeleri ve çatışmaları, korkuları,
şaşkınlıkları, hatası ve buna benzer kişisel, insani, beşeri tüm durumlar Hz.
Musa şahsında bu kıssada ele alınır. Yani bir insan peygamber portresi. Dahası
bir peygamberin insan boyutu öne çıkarılır. Ve zaten bu kıssanın hemen
arkasından gelen bölümde;
İnneke lâ tehdiy men ahbebte ve
lakinnAllâhe yehdiy men yeşa' (56)
sen sevdiğini doğru yola ulaştıramazsın, fakat Allah dilediğini dilerse,
dileyeni doğru yola ulaştırır…!(??) Ayetinin gelmesi boşuna değil. İnsan
boyutuyla Hz. Musa’yı işleyen ayetlerin arkasından Resulallah’ın da insan
peygamberliğine dikkat çeken bir ayet 56. ayet.
Yine bu ayetin içinde yer aldığı
uzun bölüm, ki 47 – 75. ayetler arasıdır, peygamberliğin insani doğasını işler.
Devamındaki ayetlerse inkarcı toplumların akıbetiyle ilgilidir.
Yine bir ayet dikkat çeker bu
ayetler arasıda. ve ma künna mühlikil kura illâ
ve ehlüha zâlimun (59) Biz hiçbir ülkeyi helak etmemişizdir. Ancak
oranın ahalisi, halkı birbirine zulmetmedikçe. Yani Allah’ın helakinin temel
sebebi, inanca ilişkin bir sebep olmaktan daha çok, davranış ve ahlaka ilişkin
bir sebeptir. Yani kendisine yönelik isyana değil, insanın insana yönelik
zulmüne bir ceza olarak helak olmuşlardır. Onun için bu ayet gerçekten de
dünyevi helak ve belaların; Toplumlarının bireylerinin birbirlerine olan
zulümleri sebebiyle olduğunu gösterir.Zaten uhrevi ceza insanın hukukullaha,
Allah’ın hakkına tecavüze yeltenmesine bir ceza olacaktır.
Sure son söz olarak tevhid
akidesinin en temel düsturunu dile getirerek son bulur. lâ ilâhe illâ HU* küllü şey'in halikün illâ vecheHU, leHUl
hükmü ve ileyHi türce'un. (88) O’ndan başka tapınmaya layık hiçbir
varlık ilahi tanrı yoktur. Her şey helak olacaktır ancak o’nun zatı baki
kalacaktır. Son hüküm O’na aittir ve herkesin, her şeyin dönüp dolaşıp geleceği
yer O yüce Halîkın kapısıdır. İşte kasas suresi böylesine tevhidin direği olan
bir ayetle son bulur. Şimdi sureye geçebiliriz.
1-)
Taa Siiiyn Miiiym;
Ta,
Siin, Miiim. (A.Hulusi)
01 - Ta,
Sin, Mim. (Elmalı)
bunlar Hurufu Mukadda, daha önce
defaatle değindiğimiz için süratle geçiyoruz.
2-)
Tilke ayatul Kitabil mubiyn;
İşte
bunlar O Kitab-ı Mubiyn'in (apaçık ortada olan
Evrenin {KİTAP}
sistem ve düzeninin) işaretleridir. (A.Hulusi)
02 - Bunlar
sana âyetleri o mübîn kitabın. (Elmalı)
Tilke
ayatul Kitabil mubiyn bunlar kitabın açık ve açıklayıcı ayetleridir.
Daha önce de hatırlayacak
olursanız bu sureden önce yani 27 -26 – 25, tabii daha önceki 15. -11.
surelerde de böyle buna benzer girişler vardır. Tilke
ayatul Kitabil mubiyn bu kitabın açık ve açıklayıcı ayetleri. Mubiyn
hem açık, hem açıklayıcı. Yani vahyin müfessir ve müfesser, Tefsirin hem öznesi
hem nesnesi oluşuna tekabül eder. Hem tefsir eder vahiy. Neyi? Hakikati tefsir
eder. Hem de tefsir edilir. Aynı zamanda onun anlamaya çalışan insan tarafından
açıklanır. Yani vahyin çift boyutlu doğasına bir atıf. Ama bu tip tüm
uyarıların Mubiyn vasfının Kur’an a vahye atıfla geldiği bu tip tüm ayetlerin
temelde bir mesajı vardır, o da şudur; Dosta ve düşmana bu vahyin anlaşılmazlık
iddialarının tümünü reddetmektir.
Peki, düşmandan anlaşılmazlık
iddiası gelebilir. Ne karma karışık vahit diyebilir bazı oryantalistler gibi.
Fakat dosttan nasıl gelir? Bugün asıl dosttan geliyor böyle ithamlar. Yani
Kur’an ı biz anlayamayız. İşte bu tip her iddiayı kökten reddeder bu ayetler.
Mübiyndir çünkü. Açık ve anlaşılır. Onun için vahyi biz anlayamayız söylemini
Kur’an defaatle bu ayetlerle söyleyenin yüzüne çarpar.
Tabii herkes vahyi kendi aklı
seviyesi, bilgisi, bilgi düzeyi, kapasitesi, hatta imanı derecesinde anlar.
Herkes elbette aynı düzeyde anlayamayacaktır. Bırakınız vahyi vahiy dışı bir
çok olayı bile insanlar baktığı yere göre, bakışına göre, duruşuna göre farklı
farklı anlamaktadırlar. Vahye bakarken de öyledir. Nerden bakıyorsanız öyle
anlayacaksınız. Doğru bir anlama doğru bir bakışla mümkündür. Doğru bir bakış
doğru bir imanla mümkündür. Doğru bir iman doğru bir duruşla mümkündür. Doğru
bir duruş, doğru bir tasavvurla mümkündür.
3-)
Netlu aleyke min nebei Musa ve fir'avne Bil Hakkı li kavmin yu'minun;
İman
eden bir kavim için, Musa ve Firavun'un haberinden bir kısmını sana Hak olarak
tilavet edeceğiz. (A.Hulusi)
03 - Sana
Musâ ve Firavun kıssasından hakkıyla biraz okuyacağız iman edecek kavim için.
(Elmalı)
Netlu
aleyke min nebei Musa ve fir'avne Bil Hakkı li kavmin yu'minun
imanlı bir toplum oluşturmak için sana Musa ve Firavun arasında geçen olaylardan
bir kısmını Bil Hakk; mutlak hakikate atıf olan boyutlarıyla aktaracağız.
Bil Hakk ibaresi bu gibi
tüm ayetlerde bu kıssaların görünüşte bir kıssa olduğunu, fakat hakikatte bir
hikaye değil, onun arkasındaki bir amacı gerçekleştirmek için anlatıldığını, bu
amacın da bu kıssaların altında, satır aralarında o kıssaların kahramanlarının
üzerinden muhataba örnek, ya da ibret sergilemek olduğunu imadır. Amacı da li kavmin yu'minun iman eden bir toplum için.
Harfiyen çevirisi bu. Fakat iman eden bir toplum için ibaresi bu ayetin indiği
zaman dilimi, bu ayetin içerisinde yer aldığı bağlam ve dış bağlam dikkate
alındığında yine vahyin maksadı onun hepsinin altına konduğunda imanlı bir
toplum oluşturmak için şeklinde anlamamız daha doğru olur. Yani bu kıssaları
Mü’min bir toplumun oluşmasında yol gösterici olarak aktarıyoruz.
4-)
İnne fir'avne alâ fiyl Ardı ve ce'ale ehleha şiye'an yestad'ıfü taifeten minhüm
yüzebbihu ebnaehüm ve yestahyiy nisaehüm* innehu kâne minel müfsidiyn;
Muhakkak
ki Firavun o bölgede üstünlük kurmuş ve oranın halkını çeşitli sınıflara
bölmüştü. Onlardan bir sınıfı aciz bırakıp aşağılamak için, onların oğullarını
boğazlıyor ve kadınlarını diri bırakıyordu... Muhakkak ki o, bozgunculardandı. (A.Hulusi)
04 - Çünkü
Firavun o yerde baş kaldırmış ve ahalisini fırka fırka edip arkasına takmıştı,
onlardan bir taifeyi ezmek istiyor, oğullarını boğazlatıyor ve kadınlarını
hayata atıyordu, o cidden müfsitlerden idi. (Elmalı)
İnne
fir'avne alâ fiyl Ardı ve ce'ale ehleha şiye'an şu bir gerçek ki Firavun
malûm ülkede, fiyl ard, el ard. Oradali “lam”ı tarifi malum diye
çevirmek mümkün, malum ülkede yani biliyoruz biz o ülkeyi Mısır’da, eski Mısır
imparatorluğunda malum ülkede baskıcı bir idare kurmuş alâ fiyl ard.
Baskıcı ve despot bir idare. Alâ; zorbalık demektir, despotluk demektir. Dikta
anlamına gelir.
Tabii ğalebe karşılığıyla böyle,
yoksa menfi değil müsbet anlamda kullanıldığı yerlerde olmuş bu kelimenin ama
burada menfi anlamıyla kullanılıyor. Ve ülke halkını kastlara ayırmıştı. ve ce'ale ehleha şiye'an kastlara, sınıflara
ayırmıştı. Yani üst sınıf, orta sınıf, alt sınıf. Yani çobanlar, çoban
köpekleri, sürüler. Yani efendiler, köleler ve diğerleri. Böyle sınıflara
ayırmıştı.
Aslında burada Firavni sistemin 2
niteliği dikkate alınıyor.
1. si zorba niteliği zorbalık,
baskıcıdır. Firavun düzenlerinin tamamında baskı görürsünüz diyor bu ayetler.
Bir düzenin firavun düzeni olup olmadığını anlamak için şu iki şey var mı yok
mu ona bakmak lazım. Birincisi varlığını baskıya borçludur.
2 - İkincisi varlığını sınıf
düzenine, insanlar arasındaki o sun’i, yapay ayrıma borçludur. Yani bir kısım
azınlık kendi saadetin çoğunluğun felaketi üstüne bina eder. Bir kısım sadece
yan gelir yatar, başkalarının emeğini sömürür. İşte böyle bir sisteme firavun sistemi
denilebilir bu ayetten yola çıkarak. 2 niteliğini ele veriyor çünkü.
yestad'ıfü
taifeten minhüm yüzebbihu ebnaehüm ve yestahyiy nisaehüm onlardan
bir kısmını zayıf ve güçsüz düşürmek istiyor bu yüzden erkek çocukları
öldürüyor, kızlarını kadınlarını sağ bırakıyordu. Nisaehüm aslında
kadınları anlamına gelir. Ben’at da diyebilirdi ama böyle diyor. Bu kıssanın
Kitabı Mukaddesteki anlatımına dayanarak müfessirlerimiz doğan erkek
çocuklarını öldürdüğü, kız çocuklarını da yaşattığı, bıraktığı anlamına almışlar.
Bu şöyle de anlaşılabilir; erkek
çocukları öldürüyor, onların annelerini sağ bırakıyordu yani kadınları.
Annelerine acı çektirmek için. Eğer soy kırım yapmak istiyorsa aslında çocuğun
kendisi yerine çocuğun tabir caizse imal eden merkezi imha etmesi daha doğru
olurdu belki. Amacına daha uygun olurdu. Ama bunu yapmıyordu. Niçin Yani anneyi
de cezalandırabilirdi, niçin yapmıyordu? Acı çektirmek için şeklinde de anlaşılabilir.
Buradan anlıyoruz ki firavunun
zulmü anaların rahmine uzanmıştı. Bir zulmün uzanabileceği daha öte neresi
vardır? Anaların rahmine kadar uzanmışsa orada ne kalmıştır? Böyle bir yerde
insanlar tükenmişlik duygusu değil de başka ne duyarlar. Ama bakınız Kur’an;
böylesine ayyuka çıkmış bir zulmün örneğini vererek Mü’minlere böyle bir
durumdan dahi nasıl muhteşem bir sonuç elde edilebileceğini insanlara misal
olarak veriyor. Tabii bu ayetler tüm mazlumlar adına okunmalıdır. Çünkü bu
ayetlerde mazlum rolünün üzerinde kaldığı İsrail oğulları tüm çağlarda mazlum
olan insanların o dönemde ki örneğidir. Onun için bu ayetler her çağın kendi
mazlumu için okunmalıdır.
Hatta ilginçtir o gün Firavunun
zulmü altında ilahi yardıma mazhar olan İsrail oğulları, bugün Firavunun
tahtına oturmuş durumdalar. Belki bu da apayrı bir ibret verici sahnedir. Zaten
5. ayet bu ayetlerin mazlumlar adına okunması gerektiğini de eleveriyor.
[Ek
bilgi 2; …Firavun'un bir rüya gördüğünü, korkup kederlendiğini naklediyor.
Rüyasında Kudüs tarafından gelen bir ateş gördü. Bu ateş, Mısır'a kadar uzanıp,
Firavun'un evlerini yaktı. Fakat sadece Kıpti'lere zarar verdi, İsrail oğulları
ise kurtuldular.
Uyanınca hemen kahin ve müneccimlerden rüyayı tabir etmelerini
istedi. Onlar dediler ki; "İsrail oğulları içinden bir çocuk dünyaya
gelecek, Mısırlıların helakine ve senin krallığının yok olmasına sebep olacak.
Doğacağı zaman da iyice yaklaştı."
Bu haber üzerine telaşlanan
Firavun, İsrail oğullarından doğan bütün erkek çocukların öldürülmesini
emretti….Kaynak;
(Sa'lebî, Kısas-ı Enbiya; İmam
Suddî’den rivayet) http://www.tarihbilinci.com/sayfa/peygamberler/musa.htm)]
innehu
kâne minel müfsidiyn çünkü o gerçekten de bozguncunun tekiydi.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
121.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/11/02/islamoglu-tef-ders-kasas-01-28121/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder